04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAVFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2003 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Yanlış Varsayımlar IRAK VE KIBRIS konulannda köşeye sıkıştırılmış bir Türkiye, her ikisinde de yanlış varsayımlara da- yanarak aldatıcı iyimserliklere sürüklenmemelidir. Bi rinci konu, şımdi Meclis önilne ğe'tirilmiş olan Irak tezkeresinin değişik bir bakışla gözden geçirilmesi- ni, ikincisi de "Annan Planı" denen metnin biraz da- ha gerçekçi gözle ele alınmasını gerektiriyor. Irak'a ilişkin "tezkere"n\n her iki kararı da kapsa- yacak tek metne dönüştürülmesi yanlış olmuştur. Kuzey Irak'ın belli bir bölümüne Türk askerinin yerleştirilmesi açıkça tek bir amaca yöneliktir Ba- ğımsız Kürt devtetinin ilanını engellemek. özellikle Bağ- dat'ın "zımni" muvafakati alınarak yapıldığında, bu bile tek başına iki devletin iki amacını karşılamaya yeter. Birinci amaç, Irak devletininki: Kürt devletinin ku- rulmasınıengellemek, Bağdat'ın "toprakbütûnlüğü" konusundaki endişelerini gidermenin en etkili yolu- dur. Ikinci amaç, Amerika'nınki: "Stratejik müttefik" Irak'a hücum ettiğinde, Türkiye kendi topraklanndan asker geçirilmesine müsaade etmese de, Vvashing- ton hiç olmazsa Kuzey Irak'a başka yollardan indi- receği kuvvetlerin en azından silahsız lojistik gerek- sinimleri için açık tutulacak bir yol bulmuş olacaktır. Bu bakımdan, tezkerenin ikiyebölünmesi veTürk askerinin Kuzey Irak'a girişinin kabul edilmesinden sonra yabancı asker geçişinin reddedilmesi, sanıl- dığından çokdahaaztepki uyandırabilir. Geçişe izin vermenın Kürt devletinin kurulmasını engellemek açısından Amerika'nın desteğini almaya yardım ede- ceğini sanmak yanlış bir varsayımdır. Geçirilecek Amerikan kuvveti, Türkiye'nin öyle bir kuruluşunu ön- lemesinin önüne bir engel olarak da çıkabilir. Kıbns konusunda, Türkiye'nin ve adadaki Türk hal- kının isteklerini tam karşılamayan bir Plan'a "Evet" demekle AB'ye üyelik bakımından Ankara'nın önüne çıkanlan engellerden birinin ortadan kalkaca- ğını düşünmek de yanlış bir varsayımdır. iyi müza- kere edilmemiş bir Gümrük Birliği'ne "Evet" demek gibi, böyle bir Plan'ı hemen kabul etmek de sanıldı- ğının aksıne, Türkiye'yi AB'ye karşı daha zayıflamış, elindeki bir kaldıraçtan daha yoksun kalmış duruma sokabilir. Aynı bıçimde, şimdiki Plan'ın Kıbns Türk halkının bütün özlemlerini karşılayacağını düşünmek de ya- nıltıcı toir iyimserliktir. Plan'daki eksiklikler ve "tu- zak"\ar birer birer ortayaçıktıkça, Türkiye bir kez da- ha Ada'yla ilgili özverilerde bulunmaya zorlanacak, Plan'a gözü kapalı "Evet"demenin ekonomik rahat- latıcılığı ortadan kalkacak, giderilmiş sanılan ağıryük ister istemez çok daha ağırlaşmış olarak Ankara'nın sırtına binecektir. Daha kötüsü, "Birteştirilmiş Kıbns AB'ye girer- se, Türkçe de oranın resmi dillerinden biri ola- cak ve böylece Türkiye AB'ye ilk adımını atmış sa- yılacaktır" tarandaki safsatalar çocuk akJatmacası olarak kalacak. Eksik, yanlış ve Ada'daki Türk var- lığını yeterince korumayan bir birieşmeyle Türki- ye'nin, AB'deki beklentilerini karşılamaya yeterti bir güvence sağlayacağını düşünmek yanlış olur. Başkalan, öyle bir Kıbns'ın böyle bir rol oynama- sına müsaade eder mi? Yine Ormana Göz Dikiliyor... Ükemizde birçok kez bu doğrultuda çeşitli hukuksal düzenlemeler yapılmıştır. Ne var ki bu düzenlemeler yalnızca 'devlet ormanı' sayılan arazilerin daraltılmasına yol açmıştır. DOÇ. Dr. YÜCel ÇAGLAR Kırsal Çevre ve Ormancıhk Sorunlan Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Başkam Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye'de anayasa- lar, değiştirme gücünü herhangi bir yolla el- de edebilmiş siyasal iktidarlann her zaman oyuncağı olmuştur. Bilindiği gibi, 1982 Anayasası, neredeyse çıkarılmasının hemen ardından gündeme gelen çabalarla değişti- rilmeye başlanmıştır ve bu çabalar günümü- ze değin de sürdürülmüştür. Ne var ki, bu çabalann hemen hemen hiçbiri, sözgelimi ülkemizin demokratikleştirilmesi ve insan haklannın geliştirilmesine yönelik olma- mıştır. Doğal olarak ormanlanmız da bu yı- kıcı çabalardan her zaman payını almıştır. Basındayer verilen haberlerden anlaşıla- bildiği kadanyla siyasal iktidar, 1982 Ana- yasası'nın bu kez de ormanlar ve orman köylüleri ile ilgili maddelerini değiştirme ça- basına girmiş. Haberlere göre bu değişik- liklerle, "orman nitetiğini yitirdiğT gerek- çeleriyle artık "orman" sayılmayacak ara- zilerin "orman köylüsü" sayılmayanlara da para karşılığında tahsis edilmesi ve hat- ta satılması amaçlanıyor. Bilindiği gibi, 1982 Anayasasf nın 169. maddesine göre; "Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakunmdan hiçbir yarar görülmeyen, aksi- ne tarun alanlanna dönüştürülmesinde ke- sin yarar olduğu tespit edilen yerler* ile "31.12.1981 tarihindenönce bilim ve fen ba- kımından orman niteKğini tam olarak kay- betmiş olan tarla, bağ, meyvelik ve zeytinlik gibi çeşitli tarun alanlarmda veya hayvancı- hkta kullaıulmasında yarar olduğu tespit edilen arazüer" ve ".„ şehir, kasaba ve köy yapılannın toplu olarak bulunduğu yerier" hukuksal olarak "orman" sayılmayabil- mektedir. Öteyandan, 1982 Anayasası'nın 170. maddesinde de "3l.12.198l tarihinden önce bilim ve fen bakkunından orman nite- Kğini tamamen kaybetmiş yerlerin değer- lendirilmesT ve "~ bflbn ve fen bakımından orman olarak muhafazasmda yarar görül- meyenyerierin.." de "... orman içindeki köy- ler halkının kısmen veya tamamen bu yer- lere yerleştirilmesi için devlet etiyle ihya edfl- mesi..." yaptınmuıa yer verilmiştir. 1980'li yıllarda 6831 sayılı Orman Kanunu ile 2924 sayılı Orman Köylülerinin KaDanmalarının Desteklenmesi Hakkmda Kanun da bu yap- tınmlar doğrultusunda düzenlenmiştir. Öte yandan, 1970'li yıllardan bu yana gündemde olan bu yaklaşımın "orman'' sa- yılan devletarazilerinin; "ormansayıbnaözel- liklerini yMrdiği" ya da çeşitli gerekçeler- le "orman olarak muhafazasında yarar gö- rülmediğT öne sürülen kısımlannın "or- man köylüsü" sayılan yurttaşlanmızuı ya- ranna değerlendirilmesini amaçladığı söy- lenebilir. Ne var ki uygulamalar bu doğrul- tuda olmamış. karşıtı çabalann kimileri, an- cak Anayasa Mahkemesi kararlanyla engel- lenebilrniştir. Öyle anlaşılıyor ki, bu siya- sal iktidar da, daha öncekilerin çoğunluİda yaptığı gibi deyiş yerindeyse "denize düş- müştür ve yılana sanhnaktadır." Yalnızca ormanlanmızın azafanasına yol açıyor! Ulkemızde daha önceleri birçok kez bu türden yollara başvurulmuş; bu doğrultuda çeşitli hukuksal düzenlemeler yapılmıştır. Ne var ki bu düzenlemeler yalnızca "dev- let ormanT sayılan arazilerin daraltılması- na yol açmıştır. Sözgelimi: • 1950 yılında yürürlüğe konulan Mald- ük ve Orman Sahalannm Birleştiği Yeıier- de Orman Sınırlannın Tespitine Ait Tali- mamame'yk. 1956 yılı sonuna değin 6.2 mil- yon dönüm alan "orman sayılmayan makT sayılarak yazgılanna bırakılmıştır. • 1956 yılında çıkanlan 6831 sayılı Or- man Kanunu'nun 1 maddesiyle "funda ve makilerle örtülü orman ve toprak muhafa- za karakteri taşımayan yerlerin" orman sa- yılmaması sağlanmış; 2. maddesiyle de "Üc- Km, su ve toprak rejimine zarar vermeyen ve daha verinüi kültür arazisi haüne getnü- mesi Ziraat Vekâletf nce uygun görülen or- manlann orman rejimi dışında bırakılma- sı ve orman mefhumuna dahil olduğu hal- de orman rejimine tabi tutulmasuıda yarar görülmeyen sahipti yerlerin serbest bırakıl- masL." olanağı getirilmiştir. Bu doğrultuda yapılan uygulamalar sırasında da yaklaşık 3 miryon dönüm alan "orman" sayılmaya- rak, deyiş yerindeyse"kapanın eHnde" bı- rakıhnıştu". • 1961 Anayasası 'nın ormanlarla ilgili 131. maddesi 1970 yılında çıkanlan 1253 sayılı yasayla değiştirilmiş; 6831 sayılı ya- sanın 2. maddesi de bu değişiklik doğrul- tusunda düzenlenerek ormancılık düzeni dışına çıkanlabilecek alanlann kapsamı ge- nişletümiş, bu yolla 1970 - 1983 dönemin- de, yaklaşık olarak 1.2 milyon dönüm ge- nişliğinde orman alanı,"orman niteKğiniyi- tirdigi'' ya da "tarun ve nayvancınkta yarar gönUdügu" yahut "otiak, kışlak ve yaylak haKne gekfiğT ya da "şehir, kasaba ve köy yapılan toplu olarak bulunduğu" gerekçe- İeriyle ormancılık düzeni dışına çıkanlmış- tır. • "Orman suıuian dışına çıkarma" ça- hşmalan 1982 Anayasası 'nı izleyen dönem- de de sürdürülmüş; "devlet ormanı" sayı- lan araziler, 1984 ve 1985 yıllannda 224 büı ve 1986 - 2000 döneminde de 2.5 milyon dönüm daraltılmış; bu arazilerin bir kısmı "hak sahibi" sayılanlara satılmıştır. Bu uygulamalar, ormanlanmızın azalma- sına karşılık ne "orman köylüsü" sayılan yurttaşlanmızın yoksulluktan kurtanlma- sını ve ne de ormanlanmıza zarar veren ey- lemlerin durdurulmasını sağlayabilmiştir. Tersine, bu eylemleri özendirici işlevler gör- müş ve sürekli kılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki siyasal iktidar bu ola- naklan da yeterli görmemiş, TBMM'deki oy- çokluğuna dayanarak ülkemizdeki orman- sızlaşma sürecini daha da hızlandıracak ça- balan göze alabilmiştır. Gerçekte bu, "so- nuç" olarak ele alınması gereken bir du- rumdur Çünkü, 1982 Anayasası da öteki ana- yasalanmız gibi bilinçli toplumsal daya- naklardan yoksundur. Çoğuinluğu ülkemi- zin ve halkımızın çıkanna obnayan bu de- gişiklikler bu denJi sık ve kolay yapılabili- yorsa eğer, bu anayasanın toplumun anaya- sası olduğu söylenemez; ama siyasal ikti- darlann oyuncağı olmaktan öteye geçeme- diği öne sürülebilir. însanlanmızın yanı sıra ormanlanmıza da yazık oluyor. O, Gerçek Bir Hoca'ydı... Yrd. Doç. Dr. Arzu ÖZTÜRK Arkeoloji Bölümü T ürkarkeolojisinin Şubat2001 tarihindekay- arkeoloji eğitimi almak temel taşlanndan bettik. 1914 yılında îs- üzere burslu olarak Al- biri olan Prof. Dr. tanbul'da doğmuş olan manya'ya gönderilmiş- Jaletnan'ı iki yıl önce, 26 Jale Ogan, 1936 yılında tir. 1943 yılında doktora- sını bitirdikten sonra Tür- kiye'ye dönmüş ve aynı yıl 1Ü Ilkçağ Tarihi Bö- lümü'ne asistan olarak girmiştir. 1944 yılında Prof. Dr. Mustafa tnan ile evlenmiştir. 1946 yı- luıda ÎÜ Prehistorya ve Arkeoloji Bölümü'nün kuruluşunda, bu bölü- mün başkanı Prof. Dr. Arif Mûfit Mansel'in asistanı olarak görev al- mıştır. Antik dönem hey- kel sanatı konusunda dünyanın en önemli uz- manlarından bir olan Prof. Dr. Jale tnan, 1983 yıluıda emekli olduğun- da, 40 yılı kapsayan öğ- retim etkinliğini sona er- dirmiş olmakla birlikte, yaşamının sonuna kadar büimsel çahşmalannı sür- dürmüştür. ÇevTesindekilerin 'Ja- le Hanım' diye seslendi- ği arkeolojinin hanıme- fendisi Prof. Dr. Jale Inan'la 1986 yılından öKi- müne değin birlikte çalış- ma şansına sahip oldum. Jale Hanım'ın ölümün- den kısa bir süre sonra, 1975 yılına ait TTK'nın sureli yayını Belleten'de, Prof. Dr. ArifMüfıt Man- sel'in ardından yazılmış pek çok yazı ile karşılaş- mıştım. Bunlar içinde, Haldun Taner'e ait olan ve ük olarak 2 Şubat 1975 tarihinde Milliyet gazete- sınde "BirHocanmÖlû- mü" başlığı altında ya- yımlamış olan yazı çok etkileyiciydi. Taner, Os- manlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde yetiş- miş ve Cumhuriyet'inku- ruluş döneminde görev yapmış, Cumhuriyet ide- alizmi üstüne kurulu de- ğer yargılanna sahip bir hocayı anlatırken, aynı zamanda o dönemin 'bi- fimadamı' ve 'hoca' kim- liğim tanıtmaktaydı. Pek çok konuda güncelliğini koruyan bu yazı, Man- sel'injenerasyonu ile ay- nı değer yargılanna sahip Jale Hanım'uı kişiliğini de anımsatıyordu. Hal- dun Taner'i de saygıyla anarken onun anlattığı 'Hocalardan biri olan Ja- le Hanım'ın ilk akla ge- len özelliği, savaşımcı (mücadeleci) kişiliğidir. Yaşamında iki büyük dünya savaşuun önemli bir yeri vardu-: 1. Dünya Savaşı sırasında doğmuş, çocuİduğunun ilk yıllan savaş yıllannın zorlukla- n ile geçmiştir. 1936-43 yıllan arasında arkeolo- ji eğitimi almak için git- tiği Almanya'da ise 2. Dünya Savaşı'nın tüm güçlüklerini yaşamıştır. Bunlann, Jale Hanım'uı güçlüklerle savaşan mü- cadeleci kişiliğinin oluş- masında büyük etkisi ol- muştur. Jale Hanım'ın bilim adamlığının yanı su^ bir de 'hocakk' misyonu var- dı. O, bu işi sadece ken- di sahip olduğu bilgileri öğrencilere aktarmak ola- rak algılamadı. Gerçek 'üniversite hocahğı" genç bilim adamlannın ve uz- manlannın yetiştiriune- siydi. Bu düşünce doğru- lutusunda, arkeolojinin pek çok dalında uzman kışilenn yetişmesinde Ja- le Hanım'ın büyük des- teği ve katkısı olmuştur. Jale Hamm'ı tanryıp onun ile birlikte çalışmış olan ben ve pek çok arkada- şım, onun kışiliğinde. Os- manlı'dan Cumhuriyet'e geçiş dönemini, Cumhu- riyet'in ilk kuşağını ve onlann değer yargılannı öğrendik. Bu bize geç- mişimizi daha iyi tanıma ve değerlendirme olana- ğını sağladı. Özellikle 1980'li yıllann değer yar- gısı keşmekeşi içinde, bu tanışıklık bizlere, kendi değer yargılanmızı daha sağlıklı bir biçimde oluş- turabilmemiz için yol gösterici oldu. Sevgili Ja- le Hanım size bunun için teşekkür borçluyuz, sizi saygıyla anıyoruz ve si- zi özlüyoruz. Savaş Çılgmlığı... NazmijeHALVAŞİ B anş istiyorum, ekmek, su, ha- va ister gibi.. Nedir bu savaş çılgınlığı... Sahip olduğumuz en değerli \r arlığımız ve zenginliğimiz aklımızın, artık abnadığı uygulamala- n seyredebilecek kadar az mı seviyo- ruz yaşamı.. Ya da tepe tepe kullanma hakkını kimden aldık bu dünyayı... Her akşam battığında, bir daha doğ- mayacağını düşünerek güneşle vedala- şır mısınız?... Iraklı çocuklar güneşle vedalaşmaya hazırlanırken hangi he- saplar. buna razı olmanızı haklı göste- rebihrki?... Güneşle vedalaşmanm bedeli neyle, nasıl ölçülebilir ki?.. Bir gün sıra senin çocuklannın güneşle vedasına geldi- ğinde geriye dönüp bakacaksın ve sa- na uzanan bir el kalmadığını görecek şaşıracaksın... Suçu bilerek ve isteyerek işliyorsan birnedenin \'ardır. Hesabuıı verirsin. Be- delini ödersin... Fakat suça ortak ol- mak, bana ahmaklık gibi geliyor. Irak'ta güneş batmaya hazırlanıyor... Bir daha doğmayacak... Irak'ta nesil- ler gelip geçmekte "banş'' sözcüğü- nü bihneyen... Irak halkı sahip olduğu petrolün bedelini ödemekte yaşamla- nyla. Irak halkı kendisini yönetenlerin ve sahip olduklanm elinden alarak dün- yaya egemen olmak isteyenlerin karşı- sında tek başına... Bugün Iraklı çocuk- lan, kadınlan, gençleri, yaşhlan; bu azgın, bu gözü dönmüşlerle baş başa bırakmak seyirci kalmak insanlığı yok edecek. Bir büyük yürek olup çarpmaya ha- zırlanmakta, gümbürtüsü karşısında durabilene aşk olsun... Tarih her gün ya- zılmaz ki... Ne şans, her gün tarinin parçası olunmaz ki... PENCERE Tezkere Çıksa da.. Çıkmasa da.. Cumhuriyet'in dün manşetindeyayımlanan Mus- tafa Balbay'ın haberi tarihsel bir belge... ABD Başkanı Bush, kendisiyle görüşmek için Be- yaz Saray'ın kapısını çalan Türkiye Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ile Devlet Bakanı Ali Babacan'ı yalnız azarlamakla kalmıyor, aşağılıyor ve gözdağı veri- yor... Hiç kimse bu haberi yalanlamaya kalkmasın, ger- çek neyse odur. Olayın bir yanı bu... Ne yazık ki Sayın Yakış, ABD Başkanı'na gerekli yanıtı verecek konumda ve donanımda değil... Oysa Ismet Paşa 1964'te Kıbns sorunu nedeniy- le kendisine babalanmaya kalkan ABD Başkanı Johnson'a yazdığı yanıt mektubunda ne demişti: "Yeni bir dünya kurulur ve Türidye orada yerini bu- lur." • Oysa şimdi "Ven; Dünya Düzeni" kuruluyor. Başkan Bush bu yeni dünyayı kurmak isteyen gü- cün gözü bağlı lideridir. Ve "bizimkiler"e söylediklerine bakın: "Beyler, ABD topraklannda yapacağınız bir şey yok, ülkenize gidin ve tezkereyi Meclisinizden ge- çirin. Hiçbir müttefik benisizin kadar uğraştırmadı. AB'yi üçe böldüm. 21 'inci yüzyılda Birleşmiş Mil- letler gerekli mi değil mi? Ona bakıyorum." ABD'nin "Yeni Dünya Düzeni"n\n temel amaçla- nnı yansıtan sözler bunlar... Peki, ya Türkiye Bush'un istediği gibi hareket et- mezse ne olacak?.. Başkan Bush onu da söylüyor "Tûrkiye'den destek alamazsak Kuzey Irak'taki gruplaria (Kürtlerie) hareket ederiz. IMF, Dünya Ban- kası ve DTÖ (Dünya Tîcaret örgütü) size sırtını dö- ner. Ermeni karar tasanlan eyalet meclislerinde bek- liyor; bunlar TemsilcilerMeclısi'ne gelir, lobilerbun- lan dört gözle bekliyoriar..." Düpedüz şantaj değil mi bunlar?.. Hayır, ABD "Yeni Dünya Düzeni"n\ bu yöntemler- le kuruyor. • Peki, bu itkel gerçeklik ortasında Türkiye nasıl davranmalıdır?.. Cumhuriyet'in dünkü haberi, başından bugüne yaşadığımız sürecin üstünden perdeyi kaldınyor... Ya Bush'a teslim olacaksın.. Ya adam canına okuyacak.. Bu durumda Meclis'teki tezkere ha çıkmış, ha çık- mamış, sonuç değişmiyor.. Çünkü teslim olsan da, olmasan da, karşında bir dost ve müttefik yok; "Yeni Dünya Düzeni"n\ Orta- doğu'dan başlayarak cuk oturtmak için gözü karar- mış bir güç var. Türkiye bu gücün karşısında vaıiığını koruyabilir mi?.. Sorun bu noktada odaklaşıyor. • ABD Ortadoğu'da uygulamaya kalktştığı düzeni Tür- kiye'siz düşünemez. Türkiye kendi gizil gücünü toparlayabilirse, Baş- kan Bush'un saydığı IMF, Kuzey Irak'taki Kürtler, DTÖ, Dünya Bankası, Ermeni diasporası, vb. gibi odaklara -başka çare kalmadığı zaman- başkaldır- ma istencini ulusal iradesinde pekiştirebilirse, Ame- rika'nın hizaya geleceğine kimsenin kuşkusu olma- sın!.. Biz Amerika'ya muhtaç degiliz... Amerika "Yeni Dünya Düzeni"n'\ yürütebilmek için bize muhtaç... Yeter ki Türkiye kendi kendisinin özgücünün bi- lincine varabilsin... VEFAT lyilik timsali, büyük insan, Beyoğlu 4. Asliye Hukuk Mahkemesi emekli hâkimlerinden Sayın •• •• LUTFU MARANGOZOĞLU yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak 24 Şubat 2003 tarihinde vefat etmıştir. Naaşı 26 Şubat 2003 Çarşamba günü Güngören Köyiçi Fetih Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakiben Zincirlikuyu Mezariığı'nda defnedilecektir. AİLESİ tSTANBUL ÜNtVERSlTESl REKTÖRLÜĞÜ AYDEVLANMA SÖYLEŞİLERİ 2002-2003 DÖNEMİ No: 05 (PANEL) Konu: TÜRKtYE VE AVRUPA BİRLtĞt Yöneten: Prof. Dr. EROL MANİSALI Konuşmacılar: ATTİLÂtLBAN ÜMtT ZtLELİ Gûn : 26 ŞUBAT 2003 Çarşamba Saat : 14 30 Yer İU Fen Fakültesı (Vezneciler) Ord. Prof. Dr. Cemil BtLSEL Konferans Salonu Aydınlık \annlar özlemi içindeki tfim \nrttaşlanmız dıvetlidir. Giriş ücretsizdir. KOOP-CDEN DUYURU O7-O9 Mart 2003 günlerinde BARTIN-AMASRA-SAFRANBOLU kültür turundayız. "08 Mart Dünya Kadınlar Günü"nü Bartın Belediyesi ile ortaklaşa kutluyoruz. 2 Gece 3 Gün Yartm Panniyon Kifi Baf ı İOO.OOO.OOO.-TL Daha genış bılgi için lütfen aşağıdaki numaralan arayınu Tel: (0212) 520 21 91 - 92 Fax: 520 50 23 E-maiJ:cumhurıyet(5 cumhuriyermarjallesi com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle