Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAVFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2003 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Yanlış Varsayımlar
IRAK VE KIBRIS konulannda köşeye sıkıştırılmış
bir Türkiye, her ikisinde de yanlış varsayımlara da-
yanarak aldatıcı iyimserliklere sürüklenmemelidir.
Bi rinci konu, şımdi Meclis önilne ğe'tirilmiş olan Irak
tezkeresinin değişik bir bakışla gözden geçirilmesi-
ni, ikincisi de "Annan Planı" denen metnin biraz da-
ha gerçekçi gözle ele alınmasını gerektiriyor.
Irak'a ilişkin "tezkere"n\n her iki kararı da kapsa-
yacak tek metne dönüştürülmesi yanlış olmuştur.
Kuzey Irak'ın belli bir bölümüne Türk askerinin
yerleştirilmesi açıkça tek bir amaca yöneliktir Ba-
ğımsız Kürt devtetinin ilanını engellemek. özellikle Bağ-
dat'ın "zımni" muvafakati alınarak yapıldığında, bu
bile tek başına iki devletin iki amacını karşılamaya
yeter.
Birinci amaç, Irak devletininki: Kürt devletinin ku-
rulmasınıengellemek, Bağdat'ın "toprakbütûnlüğü"
konusundaki endişelerini gidermenin en etkili yolu-
dur.
Ikinci amaç, Amerika'nınki: "Stratejik müttefik"
Irak'a hücum ettiğinde, Türkiye kendi topraklanndan
asker geçirilmesine müsaade etmese de, Vvashing-
ton hiç olmazsa Kuzey Irak'a başka yollardan indi-
receği kuvvetlerin en azından silahsız lojistik gerek-
sinimleri için açık tutulacak bir yol bulmuş olacaktır.
Bu bakımdan, tezkerenin ikiyebölünmesi veTürk
askerinin Kuzey Irak'a girişinin kabul edilmesinden
sonra yabancı asker geçişinin reddedilmesi, sanıl-
dığından çokdahaaztepki uyandırabilir. Geçişe izin
vermenın Kürt devletinin kurulmasını engellemek
açısından Amerika'nın desteğini almaya yardım ede-
ceğini sanmak yanlış bir varsayımdır. Geçirilecek
Amerikan kuvveti, Türkiye'nin öyle bir kuruluşunu ön-
lemesinin önüne bir engel olarak da çıkabilir.
Kıbns konusunda, Türkiye'nin ve adadaki Türk hal-
kının isteklerini tam karşılamayan bir Plan'a
"Evet" demekle AB'ye üyelik bakımından Ankara'nın
önüne çıkanlan engellerden birinin ortadan kalkaca-
ğını düşünmek de yanlış bir varsayımdır. iyi müza-
kere edilmemiş bir Gümrük Birliği'ne "Evet" demek
gibi, böyle bir Plan'ı hemen kabul etmek de sanıldı-
ğının aksıne, Türkiye'yi AB'ye karşı daha zayıflamış,
elindeki bir kaldıraçtan daha yoksun kalmış duruma
sokabilir.
Aynı bıçimde, şimdiki Plan'ın Kıbns Türk halkının
bütün özlemlerini karşılayacağını düşünmek de ya-
nıltıcı toir iyimserliktir. Plan'daki eksiklikler ve "tu-
zak"\ar birer birer ortayaçıktıkça, Türkiye bir kez da-
ha Ada'yla ilgili özverilerde bulunmaya zorlanacak,
Plan'a gözü kapalı "Evet"demenin ekonomik rahat-
latıcılığı ortadan kalkacak, giderilmiş sanılan ağıryük
ister istemez çok daha ağırlaşmış olarak Ankara'nın
sırtına binecektir.
Daha kötüsü, "Birteştirilmiş Kıbns AB'ye girer-
se, Türkçe de oranın resmi dillerinden biri ola-
cak ve böylece Türkiye AB'ye ilk adımını atmış sa-
yılacaktır" tarandaki safsatalar çocuk akJatmacası
olarak kalacak. Eksik, yanlış ve Ada'daki Türk var-
lığını yeterince korumayan bir birieşmeyle Türki-
ye'nin, AB'deki beklentilerini karşılamaya yeterti bir
güvence sağlayacağını düşünmek yanlış olur.
Başkalan, öyle bir Kıbns'ın böyle bir rol oynama-
sına müsaade eder mi?
Yine Ormana Göz Dikiliyor...
Ükemizde birçok kez bu doğrultuda çeşitli hukuksal düzenlemeler
yapılmıştır. Ne var ki bu düzenlemeler yalnızca 'devlet ormanı' sayılan
arazilerin daraltılmasına yol açmıştır.
DOÇ. Dr. YÜCel ÇAGLAR Kırsal Çevre ve Ormancıhk Sorunlan Araştırma
Derneği Yönetim Kurulu Başkam
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye'de anayasa-
lar, değiştirme gücünü herhangi bir yolla el-
de edebilmiş siyasal iktidarlann her zaman
oyuncağı olmuştur. Bilindiği gibi, 1982
Anayasası, neredeyse çıkarılmasının hemen
ardından gündeme gelen çabalarla değişti-
rilmeye başlanmıştır ve bu çabalar günümü-
ze değin de sürdürülmüştür. Ne var ki, bu
çabalann hemen hemen hiçbiri, sözgelimi
ülkemizin demokratikleştirilmesi ve insan
haklannın geliştirilmesine yönelik olma-
mıştır. Doğal olarak ormanlanmız da bu yı-
kıcı çabalardan her zaman payını almıştır.
Basındayer verilen haberlerden anlaşıla-
bildiği kadanyla siyasal iktidar, 1982 Ana-
yasası'nın bu kez de ormanlar ve orman
köylüleri ile ilgili maddelerini değiştirme ça-
basına girmiş. Haberlere göre bu değişik-
liklerle, "orman nitetiğini yitirdiğT gerek-
çeleriyle artık "orman" sayılmayacak ara-
zilerin "orman köylüsü" sayılmayanlara
da para karşılığında tahsis edilmesi ve hat-
ta satılması amaçlanıyor. Bilindiği gibi,
1982 Anayasasf nın 169. maddesine göre;
"Orman olarak muhafazasında bilim ve fen
bakunmdan hiçbir yarar görülmeyen, aksi-
ne tarun alanlanna dönüştürülmesinde ke-
sin yarar olduğu tespit edilen yerler* ile
"31.12.1981 tarihindenönce bilim ve fen ba-
kımından orman niteKğini tam olarak kay-
betmiş olan tarla, bağ, meyvelik ve zeytinlik
gibi çeşitli tarun alanlarmda veya hayvancı-
hkta kullaıulmasında yarar olduğu tespit
edilen arazüer" ve ".„ şehir, kasaba ve köy
yapılannın toplu olarak bulunduğu yerier"
hukuksal olarak "orman" sayılmayabil-
mektedir. Öteyandan, 1982 Anayasası'nın
170. maddesinde de "3l.12.198l tarihinden
önce bilim ve fen bakkunından orman nite-
Kğini tamamen kaybetmiş yerlerin değer-
lendirilmesT ve "~ bflbn ve fen bakımından
orman olarak muhafazasmda yarar görül-
meyenyerierin.." de "... orman içindeki köy-
ler halkının kısmen veya tamamen bu yer-
lere yerleştirilmesi için devlet etiyle ihya edfl-
mesi..." yaptınmuıa yer verilmiştir. 1980'li
yıllarda 6831 sayılı Orman Kanunu ile 2924
sayılı Orman Köylülerinin KaDanmalarının
Desteklenmesi Hakkmda Kanun da bu yap-
tınmlar doğrultusunda düzenlenmiştir.
Öte yandan, 1970'li yıllardan bu yana
gündemde olan bu yaklaşımın "orman'' sa-
yılan devletarazilerinin; "ormansayıbnaözel-
liklerini yMrdiği" ya da çeşitli gerekçeler-
le "orman olarak muhafazasında yarar gö-
rülmediğT öne sürülen kısımlannın "or-
man köylüsü" sayılan yurttaşlanmızuı ya-
ranna değerlendirilmesini amaçladığı söy-
lenebilir. Ne var ki uygulamalar bu doğrul-
tuda olmamış. karşıtı çabalann kimileri, an-
cak Anayasa Mahkemesi kararlanyla engel-
lenebilrniştir. Öyle anlaşılıyor ki, bu siya-
sal iktidar da, daha öncekilerin çoğunluİda
yaptığı gibi deyiş yerindeyse "denize düş-
müştür ve yılana sanhnaktadır."
Yalnızca ormanlanmızın azafanasına yol
açıyor!
Ulkemızde daha önceleri birçok kez bu
türden yollara başvurulmuş; bu doğrultuda
çeşitli hukuksal düzenlemeler yapılmıştır.
Ne var ki bu düzenlemeler yalnızca "dev-
let ormanT sayılan arazilerin daraltılması-
na yol açmıştır. Sözgelimi:
• 1950 yılında yürürlüğe konulan Mald-
ük ve Orman Sahalannm Birleştiği Yeıier-
de Orman Sınırlannın Tespitine Ait Tali-
mamame'yk. 1956 yılı sonuna değin 6.2 mil-
yon dönüm alan "orman sayılmayan makT
sayılarak yazgılanna bırakılmıştır.
• 1956 yılında çıkanlan 6831 sayılı Or-
man Kanunu'nun 1 maddesiyle "funda ve
makilerle örtülü orman ve toprak muhafa-
za karakteri taşımayan yerlerin" orman sa-
yılmaması sağlanmış; 2. maddesiyle de "Üc-
Km, su ve toprak rejimine zarar vermeyen
ve daha verinüi kültür arazisi haüne getnü-
mesi Ziraat Vekâletf nce uygun görülen or-
manlann orman rejimi dışında bırakılma-
sı ve orman mefhumuna dahil olduğu hal-
de orman rejimine tabi tutulmasuıda yarar
görülmeyen sahipti yerlerin serbest bırakıl-
masL." olanağı getirilmiştir. Bu doğrultuda
yapılan uygulamalar sırasında da yaklaşık
3 miryon dönüm alan "orman" sayılmaya-
rak, deyiş yerindeyse"kapanın eHnde" bı-
rakıhnıştu".
• 1961 Anayasası 'nın ormanlarla ilgili
131. maddesi 1970 yılında çıkanlan 1253
sayılı yasayla değiştirilmiş; 6831 sayılı ya-
sanın 2. maddesi de bu değişiklik doğrul-
tusunda düzenlenerek ormancılık düzeni
dışına çıkanlabilecek alanlann kapsamı ge-
nişletümiş, bu yolla 1970 - 1983 dönemin-
de, yaklaşık olarak 1.2 milyon dönüm ge-
nişliğinde orman alanı,"orman niteKğiniyi-
tirdigi'' ya da "tarun ve nayvancınkta yarar
gönUdügu" yahut "otiak, kışlak ve yaylak
haKne gekfiğT ya da "şehir, kasaba ve köy
yapılan toplu olarak bulunduğu" gerekçe-
İeriyle ormancılık düzeni dışına çıkanlmış-
tır.
• "Orman suıuian dışına çıkarma" ça-
hşmalan 1982 Anayasası 'nı izleyen dönem-
de de sürdürülmüş; "devlet ormanı" sayı-
lan araziler, 1984 ve 1985 yıllannda 224 büı
ve 1986 - 2000 döneminde de 2.5 milyon
dönüm daraltılmış; bu arazilerin bir kısmı
"hak sahibi" sayılanlara satılmıştır.
Bu uygulamalar, ormanlanmızın azalma-
sına karşılık ne "orman köylüsü" sayılan
yurttaşlanmızın yoksulluktan kurtanlma-
sını ve ne de ormanlanmıza zarar veren ey-
lemlerin durdurulmasını sağlayabilmiştir.
Tersine, bu eylemleri özendirici işlevler gör-
müş ve sürekli kılmıştır.
Öyle anlaşılıyor ki siyasal iktidar bu ola-
naklan da yeterli görmemiş, TBMM'deki oy-
çokluğuna dayanarak ülkemizdeki orman-
sızlaşma sürecini daha da hızlandıracak ça-
balan göze alabilmiştır. Gerçekte bu, "so-
nuç" olarak ele alınması gereken bir du-
rumdur Çünkü, 1982 Anayasası da öteki ana-
yasalanmız gibi bilinçli toplumsal daya-
naklardan yoksundur. Çoğuinluğu ülkemi-
zin ve halkımızın çıkanna obnayan bu de-
gişiklikler bu denJi sık ve kolay yapılabili-
yorsa eğer, bu anayasanın toplumun anaya-
sası olduğu söylenemez; ama siyasal ikti-
darlann oyuncağı olmaktan öteye geçeme-
diği öne sürülebilir.
însanlanmızın yanı sıra ormanlanmıza
da yazık oluyor.
O, Gerçek Bir Hoca'ydı...
Yrd. Doç. Dr. Arzu ÖZTÜRK Arkeoloji Bölümü
T
ürkarkeolojisinin Şubat2001 tarihindekay- arkeoloji eğitimi almak
temel taşlanndan bettik. 1914 yılında îs- üzere burslu olarak Al-
biri olan Prof. Dr. tanbul'da doğmuş olan manya'ya gönderilmiş-
Jaletnan'ı iki yıl önce, 26 Jale Ogan, 1936 yılında tir. 1943 yılında doktora-
sını bitirdikten sonra Tür-
kiye'ye dönmüş ve aynı
yıl 1Ü Ilkçağ Tarihi Bö-
lümü'ne asistan olarak
girmiştir. 1944 yılında
Prof. Dr. Mustafa tnan
ile evlenmiştir. 1946 yı-
luıda ÎÜ Prehistorya ve
Arkeoloji Bölümü'nün
kuruluşunda, bu bölü-
mün başkanı Prof. Dr.
Arif Mûfit Mansel'in
asistanı olarak görev al-
mıştır. Antik dönem hey-
kel sanatı konusunda
dünyanın en önemli uz-
manlarından bir olan
Prof. Dr. Jale tnan, 1983
yıluıda emekli olduğun-
da, 40 yılı kapsayan öğ-
retim etkinliğini sona er-
dirmiş olmakla birlikte,
yaşamının sonuna kadar
büimsel çahşmalannı sür-
dürmüştür.
ÇevTesindekilerin 'Ja-
le Hanım' diye seslendi-
ği arkeolojinin hanıme-
fendisi Prof. Dr. Jale
Inan'la 1986 yılından öKi-
müne değin birlikte çalış-
ma şansına sahip oldum.
Jale Hanım'ın ölümün-
den kısa bir süre sonra,
1975 yılına ait TTK'nın
sureli yayını Belleten'de,
Prof. Dr. ArifMüfıt Man-
sel'in ardından yazılmış
pek çok yazı ile karşılaş-
mıştım. Bunlar içinde,
Haldun Taner'e ait olan
ve ük olarak 2 Şubat 1975
tarihinde Milliyet gazete-
sınde "BirHocanmÖlû-
mü" başlığı altında ya-
yımlamış olan yazı çok
etkileyiciydi. Taner, Os-
manlı'dan Cumhuriyet'e
geçiş döneminde yetiş-
miş ve Cumhuriyet'inku-
ruluş döneminde görev
yapmış, Cumhuriyet ide-
alizmi üstüne kurulu de-
ğer yargılanna sahip bir
hocayı anlatırken, aynı
zamanda o dönemin 'bi-
fimadamı' ve 'hoca' kim-
liğim tanıtmaktaydı. Pek
çok konuda güncelliğini
koruyan bu yazı, Man-
sel'injenerasyonu ile ay-
nı değer yargılanna sahip
Jale Hanım'uı kişiliğini
de anımsatıyordu. Hal-
dun Taner'i de saygıyla
anarken onun anlattığı
'Hocalardan biri olan Ja-
le Hanım'ın ilk akla ge-
len özelliği, savaşımcı
(mücadeleci) kişiliğidir.
Yaşamında iki büyük
dünya savaşuun önemli
bir yeri vardu-: 1. Dünya
Savaşı sırasında doğmuş,
çocuİduğunun ilk yıllan
savaş yıllannın zorlukla-
n ile geçmiştir. 1936-43
yıllan arasında arkeolo-
ji eğitimi almak için git-
tiği Almanya'da ise 2.
Dünya Savaşı'nın tüm
güçlüklerini yaşamıştır.
Bunlann, Jale Hanım'uı
güçlüklerle savaşan mü-
cadeleci kişiliğinin oluş-
masında büyük etkisi ol-
muştur.
Jale Hanım'ın bilim
adamlığının yanı su^ bir
de 'hocakk' misyonu var-
dı. O, bu işi sadece ken-
di sahip olduğu bilgileri
öğrencilere aktarmak ola-
rak algılamadı. Gerçek
'üniversite hocahğı" genç
bilim adamlannın ve uz-
manlannın yetiştiriune-
siydi. Bu düşünce doğru-
lutusunda, arkeolojinin
pek çok dalında uzman
kışilenn yetişmesinde Ja-
le Hanım'ın büyük des-
teği ve katkısı olmuştur.
Jale Hamm'ı tanryıp onun
ile birlikte çalışmış olan
ben ve pek çok arkada-
şım, onun kışiliğinde. Os-
manlı'dan Cumhuriyet'e
geçiş dönemini, Cumhu-
riyet'in ilk kuşağını ve
onlann değer yargılannı
öğrendik. Bu bize geç-
mişimizi daha iyi tanıma
ve değerlendirme olana-
ğını sağladı. Özellikle
1980'li yıllann değer yar-
gısı keşmekeşi içinde, bu
tanışıklık bizlere, kendi
değer yargılanmızı daha
sağlıklı bir biçimde oluş-
turabilmemiz için yol
gösterici oldu. Sevgili Ja-
le Hanım size bunun için
teşekkür borçluyuz, sizi
saygıyla anıyoruz ve si-
zi özlüyoruz.
Savaş Çılgmlığı...
NazmijeHALVAŞİ
B
anş istiyorum, ekmek, su, ha-
va ister gibi.. Nedir bu savaş
çılgınlığı... Sahip olduğumuz
en değerli \r
arlığımız ve zenginliğimiz
aklımızın, artık abnadığı uygulamala-
n seyredebilecek kadar az mı seviyo-
ruz yaşamı.. Ya da tepe tepe kullanma
hakkını kimden aldık bu dünyayı...
Her akşam battığında, bir daha doğ-
mayacağını düşünerek güneşle vedala-
şır mısınız?... Iraklı çocuklar güneşle
vedalaşmaya hazırlanırken hangi he-
saplar. buna razı olmanızı haklı göste-
rebihrki?...
Güneşle vedalaşmanm bedeli neyle,
nasıl ölçülebilir ki?.. Bir gün sıra senin
çocuklannın güneşle vedasına geldi-
ğinde geriye dönüp bakacaksın ve sa-
na uzanan bir el kalmadığını görecek
şaşıracaksın...
Suçu bilerek ve isteyerek işliyorsan
birnedenin \'ardır. Hesabuıı verirsin. Be-
delini ödersin... Fakat suça ortak ol-
mak, bana ahmaklık gibi geliyor.
Irak'ta güneş batmaya hazırlanıyor...
Bir daha doğmayacak... Irak'ta nesil-
ler gelip geçmekte "banş'' sözcüğü-
nü bihneyen... Irak halkı sahip olduğu
petrolün bedelini ödemekte yaşamla-
nyla. Irak halkı kendisini yönetenlerin
ve sahip olduklanm elinden alarak dün-
yaya egemen olmak isteyenlerin karşı-
sında tek başına... Bugün Iraklı çocuk-
lan, kadınlan, gençleri, yaşhlan; bu
azgın, bu gözü dönmüşlerle baş başa
bırakmak seyirci kalmak insanlığı yok
edecek.
Bir büyük yürek olup çarpmaya ha-
zırlanmakta, gümbürtüsü karşısında
durabilene aşk olsun... Tarih her gün ya-
zılmaz ki... Ne şans, her gün tarinin
parçası olunmaz ki...
PENCERE
Tezkere Çıksa da..
Çıkmasa da..
Cumhuriyet'in dün manşetindeyayımlanan Mus-
tafa Balbay'ın haberi tarihsel bir belge...
ABD Başkanı Bush, kendisiyle görüşmek için Be-
yaz Saray'ın kapısını çalan Türkiye Dışişleri Bakanı
Yaşar Yakış ile Devlet Bakanı Ali Babacan'ı yalnız
azarlamakla kalmıyor, aşağılıyor ve gözdağı veri-
yor...
Hiç kimse bu haberi yalanlamaya kalkmasın, ger-
çek neyse odur.
Olayın bir yanı bu...
Ne yazık ki Sayın Yakış, ABD Başkanı'na gerekli
yanıtı verecek konumda ve donanımda değil...
Oysa Ismet Paşa 1964'te Kıbns sorunu nedeniy-
le kendisine babalanmaya kalkan ABD Başkanı
Johnson'a yazdığı yanıt mektubunda ne demişti:
"Yeni bir dünya kurulur ve Türidye orada yerini bu-
lur."
•
Oysa şimdi "Ven; Dünya Düzeni" kuruluyor.
Başkan Bush bu yeni dünyayı kurmak isteyen gü-
cün gözü bağlı lideridir.
Ve "bizimkiler"e söylediklerine bakın:
"Beyler, ABD topraklannda yapacağınız bir şey
yok, ülkenize gidin ve tezkereyi Meclisinizden ge-
çirin. Hiçbir müttefik benisizin kadar uğraştırmadı.
AB'yi üçe böldüm. 21 'inci yüzyılda Birleşmiş Mil-
letler gerekli mi değil mi? Ona bakıyorum."
ABD'nin "Yeni Dünya Düzeni"n\n temel amaçla-
nnı yansıtan sözler bunlar...
Peki, ya Türkiye Bush'un istediği gibi hareket et-
mezse ne olacak?..
Başkan Bush onu da söylüyor
"Tûrkiye'den destek alamazsak Kuzey Irak'taki
gruplaria (Kürtlerie) hareket ederiz. IMF, Dünya Ban-
kası ve DTÖ (Dünya Tîcaret örgütü) size sırtını dö-
ner. Ermeni karar tasanlan eyalet meclislerinde bek-
liyor; bunlar TemsilcilerMeclısi'ne gelir, lobilerbun-
lan dört gözle bekliyoriar..."
Düpedüz şantaj değil mi bunlar?..
Hayır, ABD "Yeni Dünya Düzeni"n\ bu yöntemler-
le kuruyor.
•
Peki, bu itkel gerçeklik ortasında Türkiye nasıl
davranmalıdır?..
Cumhuriyet'in dünkü haberi, başından bugüne
yaşadığımız sürecin üstünden perdeyi kaldınyor...
Ya Bush'a teslim olacaksın..
Ya adam canına okuyacak..
Bu durumda Meclis'teki tezkere ha çıkmış, ha çık-
mamış, sonuç değişmiyor..
Çünkü teslim olsan da, olmasan da, karşında bir
dost ve müttefik yok; "Yeni Dünya Düzeni"n\ Orta-
doğu'dan başlayarak cuk oturtmak için gözü karar-
mış bir güç var.
Türkiye bu gücün karşısında vaıiığını koruyabilir
mi?..
Sorun bu noktada odaklaşıyor.
•
ABD Ortadoğu'da uygulamaya kalktştığı düzeni Tür-
kiye'siz düşünemez.
Türkiye kendi gizil gücünü toparlayabilirse, Baş-
kan Bush'un saydığı IMF, Kuzey Irak'taki Kürtler,
DTÖ, Dünya Bankası, Ermeni diasporası, vb. gibi
odaklara -başka çare kalmadığı zaman- başkaldır-
ma istencini ulusal iradesinde pekiştirebilirse, Ame-
rika'nın hizaya geleceğine kimsenin kuşkusu olma-
sın!..
Biz Amerika'ya muhtaç degiliz...
Amerika "Yeni Dünya Düzeni"n'\ yürütebilmek için
bize muhtaç...
Yeter ki Türkiye kendi kendisinin özgücünün bi-
lincine varabilsin...
VEFAT
lyilik timsali, büyük insan, Beyoğlu 4. Asliye Hukuk
Mahkemesi emekli hâkimlerinden Sayın
•• ••
LUTFU
MARANGOZOĞLU
yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak 24
Şubat 2003 tarihinde vefat etmıştir. Naaşı 26 Şubat 2003
Çarşamba günü Güngören Köyiçi Fetih Camii'nde
kılınacak öğle namazını müteakiben Zincirlikuyu
Mezariığı'nda defnedilecektir.
AİLESİ
tSTANBUL ÜNtVERSlTESl REKTÖRLÜĞÜ
AYDEVLANMA SÖYLEŞİLERİ
2002-2003 DÖNEMİ
No: 05 (PANEL)
Konu:
TÜRKtYE VE AVRUPA BİRLtĞt
Yöneten:
Prof. Dr. EROL MANİSALI
Konuşmacılar:
ATTİLÂtLBAN
ÜMtT ZtLELİ
Gûn : 26 ŞUBAT 2003 Çarşamba
Saat : 14 30
Yer İU Fen Fakültesı (Vezneciler)
Ord. Prof. Dr. Cemil BtLSEL Konferans Salonu
Aydınlık \annlar özlemi içindeki tfim \nrttaşlanmız dıvetlidir.
Giriş ücretsizdir.
KOOP-CDEN DUYURU
O7-O9 Mart 2003 günlerinde
BARTIN-AMASRA-SAFRANBOLU
kültür turundayız.
"08 Mart Dünya Kadınlar Günü"nü
Bartın Belediyesi ile ortaklaşa kutluyoruz.
2 Gece 3 Gün Yartm Panniyon
Kifi Baf
ı İOO.OOO.OOO.-TL
Daha genış bılgi için lütfen aşağıdaki numaralan arayınu
Tel: (0212) 520 21 91 - 92 Fax: 520 50 23
E-maiJ:cumhurıyet(5 cumhuriyermarjallesi com.tr