28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ARALIK 2003 PAZARTESİ 4- CUMHURİYET SAYFA J C J I V V İ I 1VİIVJJ. [email protected] 13 Momşu, Türk ıtıalı otobusü sevdi • İSTANBUL(AA)- Mercedes-Benz Türk'ün, 64 ülkede başan sağlayan otobüs modeli Tounsmo(O403), Yunanistan'da büyük taleplekarşılaştı. Yunanistan, Mercedes- Benz Türk'ün bu yıl en fazla Tourismo modeli sattığı Avrupa ülkesi oldu. Şirket. bu yıl Yunanistan'a 140 adet Tourismo ihraç etti. Böylece Yunanistan'da satılan her 3 şehirlerarası otobüsten birini Mercedes-Benz Tourismo oluşturdu. Tarım ticaretinde açık büyüyop • Ekonomi Servisi - Türkiye, tanm, orman ve balıkçılık üriinleri dış ticaretinde, ocak-eylül döneminde 533.5 milyon dolarlık açık verdi. Devlet îstatistik Enstitüsü (DÎE) verilerine göre, ilk 9 ayda, 1 milyar 468.7 milyon dolarlık tanm, ormancılık ve balıkçılık ürünü ihraç edilirken, ithalat 2 milyar 2.3 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Geçen yılın aynı dönemine göre söz konusu ürünlerin ithalatı yüzde 41.5, ihracat da yüzde 11.9 arttı. Vakıfbank'tan oto bakım kpedisi • ANKARA(AA)- Vakıfbank, "Otomobil Bakım ve Onanm Kredisi" uygulaması başlattı. Azami 12 ay vadeli ve aylık eşit taksitler halinde geri ödemeli olacak kredinin kullandınmı sırasında, müşterinin kredi kartı ve kredili Bankomat 7/24 lüniti dikkate almmayacak ve maaş ödemesi Vakıfbank'tan yapılan müşterilerin sadece kefil göstermeleri yeterli olacak. 1-12 ay vadede aylık yüzde 2.45 faiz oranı uygulanacak. Havada rekabet flyatı düşüpdü • ANKARA(ANKA>- THY'nin fiili tekelinin kınlmasıyla oluşan rekabet uçak bilet fiyatlannı düşürdü. Fly- Air, tek yönlerde bilet fiyatını 69 milyon 500 bin lira olarak belirlerken, 8 Aralık'ta iç hat uçuşlanna başlayacak Onur Air'in ise tek yönde bilet fiyatlan 79 milyon lira, gidiş-dönüşlerde ise 149 milyon lira olacak. THY de 1 Aralık'tan itibaren bıletlerini erken tarihlerde alanlara yurtiçi seferlerde yüzde 30 indirim yapılacağını açıklamıştı. Uıfthansa, Türtdye pazapmdan umutJu • İSTANBUL(AA)- Lufthansa Türkiye Genel Müdürü Sadık Elmas, 2003 "ün 10 ayında geçen senenin toplam yolcu sayısına ulaştıklannı, cıro olarak da dolar bazında geçen yılın biraz üzerinde bulunduklannı soyledi. Irak savaşı sırasında bazı havayollannın sefer sayılannı azalttıklannı anımsatan Elmas, "Biz diğer havayollan kadar etkilenmedik. Eylülden beri de pazarda bir canlanma var. Biz pazar payımızı çok az da olsa arttırarak yüzde 13-14'e vükselttik" dedi. Türkiye her bin doğumda 46 ölümle çocuk ölümlerinde birinci sırada yer alıyor İyide sonuncu, kötüdebirinciANKARA(CumhuriyrtBürosu)-An- kara Ticaret Odası tarafindan hazırla- nan araştırma, Türkiye'nin 30 OECD ülkesi içinde bilim-teknoloji, sağhk ve eğitim alanlannda son sıralarda bulun- duğunu gösterdi. Araştırmaya göre, be- bek ölümleri açısındanbirinci sırada yer alan Türkiye; orta eğitimlilerin nüfusa oranı açısından ise sondan ikinci sırada bulunuyor. Bilgisayar sayısı açısından da son sıraya yerleşen Türkiye, sokak- larındaki kaldınm oranıyla (yüzde 28) ise 29. sırada bulunuyor. ATO tarafından yapılan "DûnyaÖlçe- ğiTürkiye GerçeğT konulu araştirmada; aralannda ABD, Almanya, Avustralya, Isveç, Isviçre, Kanada, Japonya'nın da bulunduğu 29 ülkeyle Türkiye çeşitli alanlarda değerlendirildi. Raporda, şu saptamalara yer verildi: • Türkiye, OECD'de teknoloji ve bilim fakiri V' Çocuk ölümlerinde OECD şampiyomı ^ Rekabette OECD sonuncusu Eğitimlilerin nüfusa oranında sondan ikinci • Demografik göstergeler açısından Türkiye, 70 milyona yaklaşan nüfusuy- la beşinci sırada bulunuyor. Genç nü- fusla (0-14 yaş arasında) ikinci, heryüz kadına düşen erkek nüfusuyla (102 er- kek) birinci, yüzde 1.2'lik nüfus artışıy- la üçüncü, her bin kişiye düşen doğum oranında (18 kişi) ikinci sırada yer alan Türkiye; her bin kişiye düşen ölüm ora- nında da (6 kişi) 29. sırada yer alıyor. • Her bin doğumda 46 ölümle çocuk ölümlerinde birinci sırayı alan Türkiye, 72 yaşlık beklenen ortalama yaşam sü- resi ile son sıraya yerleşiyor. • Rapora göre Türkiye göç almıyor, göç veriyor. Türkiye göç alma sıralama- sında sıfıra yaklaşan rakamryla 25. sıra- yı alırken; her yüz evliüğe düşen 6 bo- şanma sayısıyla 27. sırada bulunuyor. • Rekabet edebilirlik derecesi, büyü- meye bağlı rekabet edebilirlik derecesi, teknoloji derecesi, yenilik ve gelişim de- recesi ve endüstriyel üretim büyüme en- deksinde sonuncu olan Türkiye; iş ve- rimliliği derecesi ve şirket operasyonla- n- strateji derecesinde ise 29. sırada bu- lunuyor. • Sokaklann ancak yüzde 28'inde kaldınm bulunan Türkiye, burada da 30 ülke arasında 29. sırada bulunurken; ha- vaalanı endeksinde de ancak 15. sıraya yerleşebiliyor. • Türkiye tanm sektöründeki istih- damla (yüzde 34.9) ile birinci sırada bu- lunurken; sanayi sektöründeki istihdam- la (yüzde 24.6) 18., hizmet sektöründe- ki istihdamla da (yüzde 40.5) 30. sırada bulunuyor. • Türkiye'de halen yüz kişiden 35'inin cep telefonu olmasuıa karşın, cep tele- fonlan ve internet servis kullanımı (10 bin kişide 729 kişi) açısından 29. sırada; bilgisiyar sayısı açısından da (100 kişi- de 4 kişi) sonuncu sırada yer alıyor. •. Bugüne kadar Nobel ödülü ala- mayan Türkiye, orta eğitimlilerin nüfu- sa oranında (yüzde 18) da 28. sırada bu- lunuyor. 1950-2001 DÖNEMI Uzakdoğu ve AB 'de refah patlaması ANKARA(AA)-1950-2001 yıllan arasında yaşanan refah artışında ilk sı- ralan Uzakdoğu ve AB ülkeleri aldı. Kişi başına yurtiçi gelirini 1950- 2001 döneminde en fazla arttıran ül- ke, 22 katla Güney Kore oldu. Güney Kore, 1950 yılında 876 dolar olan sa- tınahna gücü paritesiyle kişi başına gayri safı yurtiçi milli hasılasını, 2001 yılında 21.99 kat artışla 19 bin 266 dolara yükseltti ve çağ atladı. 1950 yı- lında Güney Kore'nin kişi başına ge- liri, o tarihte dördüncü zengin ülke olan petrol ülkesi Venezüella'nın kişi başına gelirinin sekizde birinden az- dı, oysa şimdi aynı ülkenin üç katın- dan fazla gelire sahip duruma geldi. Güney Kore'yi 18.6 katla Tayvan, 14.9 katla Japonya, 9.7 katla Yunanis- tan, 8.6 katla îspanya, 8.5 katla Por- tekiz, 8.2 katla Irlanda takip etti. Re- fah artışında ilk 10'da 5 Asya, Uzak- doğu (Güney Kore, Tayvan, Japonya, Tayland, Çin), 5 Avrupa Birliği (AB) ülkesi (Yunanistan, Îspanya, Portekiz, Irlanda, Avusturya) yer aldı. Türidye artışta 19. 1950 yılmda 1299 dolar olan kişi başına yurtiçi gelirini 5.35 arttırarak 2001 yılında 6 bin 953 dolara çıkaran Türkiye, artış oranında 52 ülke için- de 19'uncu sırayı aldı. Dünyanın en kalabalık nüfuslu iki ülkesinden biri olan Çin, bu dönemde refahını 7.6 kat arttırdı ve sıralamada 9'uncu, Hindis- tan ise 4.3 kat arttırarak 25'inci oldu. Taşradaki yakınlannın gönderdikleri yiyecekler şehirlerdeld dar gelnifler gıda harcamalanıu hafrfletiyor. Keııtli yoksulu Anadolu besliyor Ekonomi Servisi - Büyükşehirlerdeki dar gelirliler, köylerdeki yakınlan tarafından gönderilen ürünler sayesinde kışlık yiyeceklerini bedavaya getiriyor. Köylerden ürettilderi ihtiyaç fazlası bal, peynir, tereyağı ve her türlü bakliyat çeşitlerini koliler halinde Istanbul'daki yakınlanna gönderen köylüler, şehirlerdeki yakınlanna katkıda bulunmanın yanında ürünlerini pazarlama imkânı da buluyorlar. Köylüler ürettikleri ürünlerini akrabalan sayesinde pazarlama olanağı sağlarken aracı olmadan mahalle bakkallannda ve pazarlannda satılan ürünler de tüketiciye daha ucuza ulaşıyor. Erzincan balı ve tulum peynirinden Tosya'nın pirincine, Malatya kayısısından Eğin pestiline, Amasya elmasından Gümüşhane'nin kuşburnuna kadar yörelerin kendine özgü ürünleri şehirlerdeki dar gelirlilere akıyor. Daha çok mahalle bakkallannda satılan ürünlerin fiyatlan ise çeşitlilik gösteriyor. Balın fıyatı 6-15 milyon, çökeleğin fiyatı ise 3.5-10 milyon lira arasında değişiyor. 6 milyon hradan başlayan tulum peynirinin fiyatı ise 10 milyona kadar çıkabiliyor. Kabuklu ceviz 2A milyon, pirinç 1-2 milyon fasulye 1-2 mih/on, tereyağı 5-15 milyon liradan satıhyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİ1S YILDIZOĞLU LONDM ) 1r.net 25 Kasım'da AB maliye bakanlannın çoğunluğu, Fransa ve Almanya'ya karşı, aşın bütçe açığı sürdürdükleri için gere- ken yaptınmı uygulamamaya karar ver- diler. Böylece, Financial Times'ın deyi- miyle "Avrupa'nın para biriiğini ayak- ta tutan mali payanda devrildi" Şaşır- dığımızı söytersek yalan olur. Avrupa Birliği sürecinin dalgalı deniz- lere (sert bir resesyona ya da uzun süre- li bir durgunluğa) uygun bir gemi olma- dığını hep vurguiadık. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, ekonomik yapılan, ge- lişmişlik düzeyleri, ritimleri bu kadar farklı ülkelere tek bir faız oranı ve bütçe açığı sınırı, bu her konjonktürde birilerini acıtacağı için, uygulanamazdı. Hele ca- nı acıyacak olanlar Almanya ve Fransa olursa... Ikincisi her para biriminin arka- sında bir siyasi iradenin olması gerektiği varsayımından hareket ediyor ve bunun eksikliğine dikkat çekiyorduk. Küresel- leşme, ulus devletin ortadan kalkmakta olduğuna ilişkin gerekçelere ise hiç itibar etmiyorduk. •İylmser' bir bakış 25 Kasım karan, para birliğinin mali payandasını yıktı, ama bu, Euro'nun ge- leceğinin tümüyle karardığı anlamına gel- miyor. Piyasalar da zaten endişelenme- di, Euro yükselmeye devam etti. Eu- ro'nun geleceğine ilişkin "iyimsertiğim" Avrupa Birliği projesinin "esas" karak- terinin giderek sürece daha çok damga- sını vurmakta olmasına dayanıyor. Avrupa Birliği sürecinin, ABD ve Asya karşısında, Fransa - Almanya ekseninde oluşturulmaya çahşılan bir blok projesi olduğunu birçok kez vurguiadık. Bu sap- tama eğer doğruysa, AB aslında ulus/devletlerarası bir hiyerarşik /hege- monyacı ilişkilerin ve mücadelelerin ya- şandığı siyasi, ekonomik bircoğrafyadır. Bu yüzden, ABD imparatorluk projesi fa- zjna geçince AB'yi destekleme politika- sını, köstekleme politikasıyla değiştirdi. Bu coğrafyada kalıcı bir hegemonya iliş- kisi kurulduğu takdirde, Euro'yu destek- leyecek siyasi irade de ortaya çıkmış olur diye düşünüyorum. Geçen iki yılda, bu hegemonya ilişkisi- İstikrar Paktı Üzerine nin kurulması yolunda önemli adımlar atıl- dı. Birincisi, Irak sürecinde Almanya ve Fransa birlikte davrandılar, yanlanna Rus- ya'yı da alarak, ABD'nin inisiyatifini dur- durmaya çalıştılar. Durduramadılar, ama olaylann yönü bu ittifakı haklı çıkarmaya başlayınca, Fransa-Almanya ekseninin uluslararası saygınlığı {"yumuşak gücü") arttı. Neoconlann ileri sürdükleri, (ömeğin, ABD'de Kagan'ın "Paradise and Po- wer", Ingiltere'de Cooper"in "The Bre- aking of Nations") "Postmodem" Avru- pa zayrf, bu yüzden diplomasiye ve pa- zarlığa daha çok önem veriyor, hâlâ "mo- dem" Amerika ise güçlü ve istediğini ya- pıyor" tezi de, birçok ülkenin, dayatmacı emperyalist karşısında, pazarlığı tercih eden bir blokun yanında yer al- masını hızlandır- dı. Ikincisi, Fran- sa ve Almanya, bir Fransa-Al- manya birliği pro- jesi doğrultusun- da adımlar atma- ya başladılar (Son durumun aynntılarını 14 Kasım tarihli Cumhuriyet'te aktarmıştık). Bir- lik projesinin ive- dilik kazanmasının arkasında AB'nin 25 üyeye genişledikten sonra, birlik süreci- nin aksamaya başlaması olasılığı yatıyor. Aktarmıştık: Fransa Başkanı, Raffarin "Eğer 25 üyeli Avrupa Birliği başansız olursa, Fransa'ya, bir Fransız-Alman ya- kınlaşmasından başka ne seçenek kalı- yor" diyordu. Fransa'nın Avrupa Birliği temsilcisi Pascal Lamy de "'Avrupa'nin bütünleşmeye devam edeceğinden emin değiliz. Bu yüzden bir Fransa-Al- manya birliğinin iyi birantidot olduğunu" düşünüyordu. Kısacası, Fransa ve Al- manya siyasi, ekonomik, kültürel, ku- rumsal, ama en önemlisi dış politika ve savunma alanlarında hızla birbirlerine yaklaşmaya, birbirleri adına konuşmaya başlıyorlar. Bu süreç ileıiedikçe AB için- de siyasi ekonomik disiplini kuracak güç- te bir iktidann da oluşması olanaklı. Bu da Euro'yu, Avrupa'nın daha ileri bir siyasi birliğe geçmesine gerek kalmadan ya- şatmaya yeter diye düşünüyorum. Ulus devletin geleceğl açısından da... 1990'ların başında, küreselleşmeci söylemle birlikte güçlenen "ulus deviet- ler ortadan kalkma sürecine girdi" ya da "ekonomik ve toplumsal yaşamın düzenlenmesinde ulus devletin etkisi hızla ortadan kayboluyor" tezlerinin abartılı olduğunu hep vurguiadık. Hem ulus devle- tin, özellikle kimi ulus devletlerin zayıflamak yerine güç- lenmekte ol- duğuna, em- peryalist ref- İekslerin sık- laştığına hem de em- peryalist güçler ve uluslararası mali serma- ye karşısında zayıflayan kimi ulus devlet- lerin, kendi halkları karşısında baskıcı özelliklerinin artmakta olduğuna dikkat çekmeye çalıştık. Ancak 1990'lar boyun- ca, "küreselleşme" ve ekonomik büyü- me devam ederken Avrupa Birliği süre- ci, ulus devletlerin ortadan kalkmakta ol- duğuna ilişkin tezleri güçlendirir bir yön- de ilerledi. Ancak 11 Eylül günü, 1990'lara dam- gasını vuran tarihin sonu fantezisi büyük bir patlamayla çöktü. Patlama, bir ulus devlet olarak ABD'yi imparatorluk kurma fazına sokarken diğer ulus devletlerdeki egemen sınıfların, savunma iç güdüsüy- le, ellerindeki en etkin araç ulus devlete sarılma eğilimini güçlendirdi. Bunun bir- çok örneği var: Almanya-Fransa yakla- şımı, Rusya'nın Putin yönetiminde res- torasyonu, Çin'in yerel bir hegemonyacı güç olarak yükselmeye başlaması, kimi gelişmekte olan ülkelerin Doha ve Can- cun'da adeta bir blok oluşturarak tica- retin ve yatırımların daha fazla serbest- leştirilmesini (ulus devletin denetiminin sınırlanması sürecini) bloke ettiklerini gördük. Aynı anda küreselleşme anlaş- malannı by-pass eden ikili anlaşmalann hızla yayılmakta olduğuna ilişkin gözlem- ler ortaya dökülmeye başladı. Nihayet geçen haftalarda, dikkatler ABD-Avru- pa-Çin-Japonya arasındaki ticari anlaş- mazlıklara ve korumacılık (ulus devletin iradesine ilişkin bir başka gösterge) eği- limleri üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Bir süredir, neoconların duayenlerin- den Kagan ve Tony Blair'in en çok din- lediği dış politika uzmanı ve diplomat Ro- bert Cooper bu yeni durumu ve tabii ki kendi ulus devletlerinin konumunu açık- lamak için yeni bir tezle savunmaya ça- lışıyorlar. Bu teze göre dünya üçe aynlı- yor Postmodem, modem ve premo- dern. Postmodem dünya aralannda sa- vaşmamaya karar vermiş, insan haklan- nı uluslann haklannın önüne koymuş, ba- rışçıl bir karşılıklı bağımlılık içinde yaşa- yan ülkelerden oluşuyor. Bu postmodem dünyanın en iyi örneği Avrupa Birliği. İkinci dünyada ise geleneksel, hegemon- ya/imparatorluk, güçler dengesi kuralla- rına göre hareket eden ulusal egemen- liklerine büyük önem veren ülkeler var. Amerika ve IngiKere, Çin, Hindistan, Rusya en göze çarpan örnekler. Bir de premodern ülkeler var. Bunlan dağılan, başansız ve hatta halklarının ulusal kim- liğinin ifadesi olmaktan çıkmaya başla- yan (buna dikkat!) devletler oluşturuyor. Son iki yıldır bu üç taraflı satranç oyunu- nun nasıl gelişmekte olduğunu görüyo- ruz. Ancak, 25 Kasım'da İstikrar Paktının başına gelenler, Avrupa'nın, "modern" takılan devletlerden çok farklı bir dünya- da yaşamadığını, böyle emperyalist mü- dahalelere kılıf hazırlamak için üretilen (zoria modernleştirmeci) tezlerin de içi- nin gerçekten boş olduğunu bir kez da- ha gösterdi. ,, ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK AKP'nin Terör İkilemleri Uzmanları teröru, "bir siyasal amaca ulaşmak için sivil halka yönelik şiddet eylemi" biçiminde ta- nımlıyor. Başbakan'ın "Islamcı terör" deyimini kullanmama ısrannın nedeni ne olursa olsun, tüm dünyanın kabul ettiği gerçek, Istanbul'da yaşanan terörün Islamcı ol- duğudur. Ve bu konudayanrtlanması gereken çokte- mel bir soru var Islamcı terörün, nüfusunun büyük ço- ğunluğu Müslüman olan bu ülkeyi hedef tahtası yap- masının dayandığı siyasal amaç nedir? Bu sorunun akla en yakın gelebilecek yanıtı, Türki- ye'yi istikrarsızlığasürükleyerek, içerdezayıflatarak ve uluslararası düzlemde yalnızlaştırarak şeriatı ege- men kılmak biçiminde olabilir. Eğer bu yanıt doğruysa, ülkede, siyasal, ekonomik ve toplumsal ilişkilerin Islam'ın ilke ve kurallarına gö- re işlemesi ile devletin temel niteliği olan laiklik ilkesi arasında var olan çelişkinin çözümü, AKP için büyük bir ikilemdir. Gerçekte, terör öncesinde de bu sorun vardı; kamu alanı tartışmalan, genellikle eğitim, özel- likle de imam-hatip liseleri çıkışlılann üniversiteye gi- rişleri ve kadrolaşma alanlanndaki ısrarcı uygulama- lan AKP hükümetinin laiklik konusundaki tutumunun kamuoyunda haklı olarak sorgulanmasına neden olu- yordu. Terör sonrasında, ülkenin laikliğe dayalı kamu- sal yapısının korunmasında hükümetin çok daha du- yarlı olması gerekiyor. AKP hükümetinin çözmesi ge- reken temel ikilem budur. • • • Araştırmaların kanıtladığı gibi, uluslararası Islamcı terörün yan destekleri ya da payandaları var. Bunla- rın Türkiye bağlantılannın açıklık kazanması, başlı ba- şına bir büyük sorundur. Islamcı terörün olası yandaş- lan, uyuşturucu ticaretiyle uğraşanlar, sılah tüccarla- rı, mafyatürü suç örgütleri; değerii madenlerie, kadın, çocuk ve organ kaçakçılığı yapanlar ile kara para ak- layıcılarıdır. Bir başka gerçek de, Türkiye ekonomisinin resmi açıklamalara göre yarısından fazlasının kayıt dışı ol- duğudur. Kayıt dışı ekonomi olgusu Türkiye'yi, ka- ranlık ilişkiler ağının içine iten çok önemli bir etmen- dir. AKP hükümeti, geçen yıl boyunca, ekonomide, ka- yıt dışılığı azaJtma döğrultusunda somut adımlar at- madı. Tam tersine, bu konuda, önceki hükümet tara- fından çıkanlan yasalar uygulanmadr, örneğin kayıt dı- şılıktan çıkışta çok önemli bir adım olan ve kamu- oyunda "Mali Milat" olarak bilinen yasanın uygulan- masından vazgeçilmesi; Ihale Yasası'nda değişiklik yapılarakyaratılan boşluklar, milletvekili dokunulmaz- lığı konusundaki ayak sürümeler; yerel yönetimlerde- ki yolsuzluklann TBMM tarafından incelenmesinın en- gellenmesi AKP'nin tutumunun somut göstergeleri- dir. Kaldı ki, AKP'nin sermaye birikimi anlayışı, esas olarak, son yarım yüzyıl boyunca sağcı iktidarlann iz- lediği, "Kendi yandaşını zengin et" önermesiyle özetlenebilir. Bir farkla ki, AKP, kendisine Islamı ser- maye denilen kesimlerin açık tercihidir. Kamu ihale- leri, kamunun mal ve hizmet alımları, özelleştirmeler ve diğer teşvik mekanizmaları yöntemlerini kullana- rak kendisine yandaş olan sermayeyi destekleme, gerekirse yeni sermayedar yaratma politikasından AKP vazgeçebilir mi? Hükümet, kendisini destekle- yenleri bir yana bırakarak, tüm sermaye kesimleri kar- şısında, açık, saydam ve eşitlikçi bir yönetim sergile- yebilir mi? Hükümetin, terör karşısında, ikinci, ancak hiç de ikincil olmayan ikilemi budur. • • • Islam ülkelerinin en önemli toplumsal yetersizlikle- rinden biri, sosyal devlet kavramından uzak oluşlan- dır. Sosyal devletin olmayışı, insanların, çağdaş sos- yal güvenlik, eğitim ve sağlık hizmetlerini alamama- ları anlamına geliyor, işsizliğin süreklilik kazanması oluyor ve on yıllardır bu alanlarda birikimli yıkım ya- şanıyor. Sosyal devletin yerini sözüm ona hayır ku- rumlan alıyor. Bu kurumlar eğitim veriyor; bir bölü- mü büyük parasal desteklerte, teröristin ailesinin ge- leceğini güvenceye alıyor. Yanlış yönetimlerin ve ekonomik bunalımlann da et- kisiyle, ülkemizin sosyal güvenlik düzeniyle, eğitim ve sağlık hızmetleri, son yıllarda, büyük bir çöküntüyesü- rüklenmiştir. AKP hükümetinin yapması gereken, sos- yal devleti güçlendirmek olmalıydı. AKP çağdaş sos- yal devlet anlayışını güçlendirecek, çağdaş eğitime, sağlığa önem verecek ve işsizliğe çözüm bulacak yer- de, yoksullara kömür, yiyecek dağıtarak, yurttaşı di- lenci durumuna düşüren bir özel sosyal politika izli- yor. Doğru dürüst vergi toplayıp kamu hizmeti vere- cek yerde, çoğunun kaynağı belli olmayan hayırse- ver paralan için avuç açarak kamu hizmeti vermek is- tiyor. AKP'nin terör konusundaki üçüncü büyük ikilemi, çağdaş sosyal devlet kavramını nasıl sahiplenece- ği ya da sahiplenip sahiplenmeyeceğidir. Kısaca, AKP hükümetinin, teröre, "asanm, keserim" türü kabadayılıklar yerine, laik, demokratik ve çağdaş sosyal çözümlerle yaklaşması gerekiyor. Ancak terör eylemleri karşısında son 15 gündür Başbakan'ın ser- gilediği söylem ve eylem fukaralığı, AKP'nin bu bü- yük ikilemleri çözemeyeceğınin de delilidir. Akaryakıt pompasına yazarkasa zorunluluğu ANKARA (AA) - Taşıtlara perakende olarak LPG, do- numarası giril- ı dikten sonra çalışacak bi- • m çimdedi JJ tışlarla i) ğalgaz ve ben- jf çimde düzenlenecek. Sa- zerleri de dahil akaryakıt satı- şı yapan. akaryakıt istas- yonu işletmeciliği faali- yetinde bulunan birinci ve ikinci sınıf tacirlere, akaryabt pompalannı ödeme kaydedici cihaz- lara bağlama zorunlulu- ğu getirildi. Mayıs 2004'ten itiba- ren kademeli olarak baş- layacak uygulamayla fış- siz akaryakıt satışı yapı- lamayacak. Taşıtlara akaryakıt satışının yapıl- dığı pompalar, bir veya birden fazla ödeme kay- dedici cihaza bağlanmış olacak. Pompalar doğru- dan müşteri tarafından kredi kara ile kullarulabi- len cihazlara da bağlana- ve taşıtın plaka tışlarla ilgili bilgiler öde- me kaydedici cihazın belleğine kendiliğinden kaydedilecek. Bu bilgi- ler, akaryakıt verme işle- minin sonunda cihazdan otomarik olarak çıkacak fişlerle belgelendirile- cek. Petrol Ofısi AŞ Genel Müdürü Ertuğrul Tun- cer, uygulamada sorun- lar çüûcağını belirterek, denetimde önceliğin da- ğıtım şirketlerine veril- mesi gerektiğini söyledi. Tuncer, Yunanistan' ın bir süre önce benzer bir uy- gulamaya geçtiğini, an- cak çıkan sorunlar nede- niyle akaryakıt bayileri- nin greve gjtriğini, bunun üzerine hükümetin geri adım attıgını hatırlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle