Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 KASIM 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYF>
kultur(Scumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCÎ
Tatil turizminin yeni gözdeleri olan tarihi yerleşmeler acaba nasıl 'korundular'?..
'Dizilerin' bayram armağanlanTarihi kentlerimize en değerli
"bayram armağanlan" televiz-
yon dizılerimız...
Örneğın Ürgüp bile artık "As-
malı Konak turizmiyle" dolup ta-
şıyor. Bursa'yı gören, "Kınalı
Kar" olarak tanıdığı Cumalıkı-
zık'a uğramadan yapamıyor. Ayva-
ük'a gidip oradan Cunda'ya ge-
çenler; sanki "Kurşun Yarası"nı
kendileri yaşıyormuşçasına heye-
canlı olmalılar...
Benzerşekilde "Zerda" tutkun-
ları ıçin Gaziantep, ya da "Gurbet
Kadını"nı kaçırmayanlar için de
Şanlıurfa. turizmcilenn çok sev-
dikleri deyimle yenj "destinasyon-
lar"
Bayramda "kaçamayan" îstan-
buliuJar da eğer "Ekniek Tekne-
si"nden esinlenırse Kuzguncuk'ta:
"Ölümsüz Aşk"ın izinden gider-
lerse Cankurtaran'da dolaşıp yine
"eski evlerle ve tarihi semtlerle"
buluşabilırler...
Ya da "Üzgünüm Leyla"nın çe-
kildiğı KanJıcadakı ahşap evlenn
karşısma geçip geçmişin "insancıl
mimarisini" seyredebilirler.
Neredeyse artık tüm dizilerde
hem senaristlerin, hem yapımcıla-
nn, hem de yönetmenlerin adeta
"dört elle sarıldıkJan" yerler, yıi-
lardır "terk edilmişliğin tahriba-
nnı" yaşayan kimlik zengini tanhi
dokulanmız...
Yine yıllardır; "Eskiyc rağbet
olsaydı, bit pazanna nur yağar-
dı" gibı sözlerle gözden çıkanlan
bu zengınlıklerimiz, aynı televiz-
yon dünyamızla bütünleşen bır yer-
li turizmin de "gözdeleri" oldu-
lar...
Kentlerimizı "öz değerlerin-
den" uzaklaştıran, sözde "mo-
dern"(!)amaözde"rantçı" bırçı-
kar çırkinı yapılaşma işgaline kar-
şı, toplumun belkı de "pişmanuk-
Ia" bütünleşmiş olan "kimlik" öz-
lemlerini doğrusu lyı yakalayan bü-
tün bu diziler, "kültür varlıklan-
nı artık yitirmemek gerektiğj" bı-
lıncinı de yaygınJaştıracaklar...
•Şükran borçları" var
Ne var kı bu "bilincin" de aslın-
da öncelikle aynı dizilen yapanlar
arasında artık yayguılaşması gerek-
TARIHI DOKU KALMASAYDI?..
Başta 'Asmalı Konak' olnıak iizere, tarihi
doku korunmasaydı, bunca 'mutlu başarı'
sağlanır mıvdı (üstte, solda).
Kapadokya'nın özgün mimarisi, nice
zorluklaria korundu (solda). Cumalıkızık
da artık hatıra fotoğrafr değil, 'hatıra
restorasyonu' bekliyor (östte)...
mıyor mu
9
.. Fılmlenne "reyting"
sağlayan eski evlenn ve tarihi do-
kulann korunması ve yaşatılması
için de "simgesel" anJamda bıle ol-
sa bazı "jestlerde" bulunmaları,
en azından "vefa borçları" sayıl-
maz mı?..
Cstelik rekor düzeyde "reklam
toplayarak" TV kanallanna da
yüksek gelir sağlayan bu filmler-
den kazanılan paralarla yine aynı
kentlerde ve aynı semtlerde. hiç de-
ğılse bırer eski evin onanlarak ora
halkına bir "kültûr borcu" olarak
armağan edilmesi neden hiç akla
gelmıyor?.. Bütün bu "eski" doku-
lann, hiç değilse hâlâ "film çevri-
lecek kadar" korunabılmış olma-
lannı sağlayan, yıllann "özverili
kadrolarına" da aynı sektörün
"şiikran borcu" var...
Söz gelimi hemen tüm Asmalı
Konak'ların birer eski eser olarak
"tescili" için, ya da tüm Cunda'la-
nn "SİT" ilan edilmesi için: veya
tüm kentlerdekı eski evlerin apart-
man u|runa yıkılmamalan ve tari-
hı dokulann da yeni yapılaşmayla
bozulmamalan için çalışan "koru-
macı" kadrolar; ya siyasilerce gö-
revlennden alındılar; ya şimdi yine
bu filmlen göklere çıkaran medya
tarafından "SİT'çi gericiler" de-
nerek karalandılar; ya da tarihın ye-
nnı alacak rant yapılaşmasına tavır
aldıklan ıçın "beş parasız" bir
meslek yaşamı içinde sadece
"onurlan" ile baş başa kaldılar...
Hemen tüm dizilerin kullandığı
mekânlann "koruma geçmişlerin-
de" imzalan ve emekleri olan bu
insanlanmıza neden küçük bir "te-
şekkür" olsun, filmlerin başında
ya da sonunda yer almıyor?..
Pestansı kahramanlıRlar
Bayramda Kınalı Kar'ın Cumalı-
kızık'ına gidecekler; "çökmekte
olan evleri" de görecekler. Oradan
Trilye'ye geçerlerse zeytınlikleri
betonlaşmaya karşı korumak ıçin
"SİT" karan alan korumacılann
nasıl görevlennden uzaklaştınldı-
ğını köylülerden bile ögrenebilir-
ler. Cunda'nın tarihi sokakJannda
gezinenler, adayı işgal eden "yaz-
lık sitelere" karşı bu dokunun na-
sıl korunduğunu sorarlarsa alacak-
ları yanıt ise; "destansı kahra-
manüklarla" dolu olacaktır...
Asmalı Konak'lann ve tüm Ka-
padokya nın hâlâ neden bu- koruma
planına sahıp olmadığmı merak
edenler ıse ömeğın oranın sevdalı-
sı Raci Bademli nın bile ışte bu
" k a h n " yüregıne gömerek yaşa-
ma veda ettığını duyacaklardır.
Hele Istanbulda kalıp aynı dızı-
lerdekı tarihi "Suriçi" semtlerine
daJanlar da tam 13 yıldır bu doku-
lann bile hâlâ bır "plana" kavuş-
madığını, eski evleri "ezen" yeni
binalardan hemen fark edecekJer-
dir...
Evet... Tarihi kentlenmiz "dizi-
ler" sayesinde artık en kalabalık ko-
nuklanyla "bayram" yapıyor... Ay-
nı dokularda "kurtarıcı" bekleyen
bakımsız mırasımız ise; "tarihi do-
vasıva kullanın; ama korunması
için de aynı çabayı gösterin..." di-
yerek olanı bitenı sessızce ızliyor...
PeterNieuwendijk resimleriyle kaosa huzur, varoluşa renkkatmaya çalıştığını söylüyor
Gizemlikutuların içindekiyaşamlar
• "Çocukken, ayakkabı
kutulannın içine resim
japardım (paper-panorama).
Aile bireyleriyle
komşulanmız 1 sent
karşılığında, açtığım
cielikten kutunun içindekini
izleyebilirlerdi. Gençliğimin
peep-show'lanydı bunlar!
şimdi tahtadan kutular
yapıyorum: Yaşam kutulan,
asker kutulan (savaş karşıtı),
sıygı kutulan.. ve artık
sıdece akraba ve komşulara
g5stermiyorum, dünyaya
a;ıyorum."
İZEL ROZENTAL
Hollandalı ressam ve fotoğraf sa-
mtçısı Peter Nieuvvendijk ile
Sineidertempel Sanat Merkezi'nde-
kPeep - Show - Çizimler - Kutu-
lir' başlıklı sergisı üzenne konuştuk.
-Aynı zamanda eğitmen, heykel-
traş, ressam, yayıncı ve organiza-
tirsünüz. neden karikatür çizmeye
bjladınız?
PETER NİEUVVE.NDİJK- 17
yj-ımda resim yapıyor, fotoğrafçı
ojrak çalışıyor. ilk şiirleruni yayım-
lnrdum. 19"umdaevlivebirçocuk-
lıdum. Yaşamak ıçin öğretmenlik
y?maya başladım.
•O'larda karikatürlere çok ilgi du-
yr.ordum. Gazete ve dergilerde be-
gf.di|ım karikatürlen kesiyor, birik-
tir/ordum. Ama kendım çızmeyi hiç
dîünmemiştim.
(O'lerin başında. açmış olduğum
bısergi sırasında, yapıtlarundaki mi-
za eleştiren ve neden karikatür çiz-
!rJi|ımi soran bır meslektaşıma
^diğım "Sanatı bu kadar ciddiye
jnayın, ona daha fazla tnizah ka-
ii" yanıtı hayat bo>ıı sloganım oldu.
Ardından Belçıka ve Üsküp'te dü-
zenJenen karikatür festivallerine ka-
tıldım. Sanat ve karikatürün ne denlı
iç içe olduğunu bu festivaller esnasın-
da gözlemledim. Ve o andan itıbaren
'grafik mizah' yapmaya başladım.
- Yani sizi karikatürcü yerine
'grafik mızah sanatçısı' diye mi ad-
landırmamız gerekir?
NÎEL^ENDİJK- Doğru, karika-
tür "ötesi"yim. Resimlerle. kelime-
Ierle, şekillerle oynuyorum. Bana ko-
mik gelen pek çok durum ve konuy-
la karşılaşıyorum. Yoksa bile, onlan
gülünçleştirmek için kendünden bır
şeylerkatıyorum. "Grafikmizah sa-
natçısı" diyebihnz. Ya da en iyısı bız
buna, işlerinde mızaha sıkça başvu-
ran bır "sanatçı" diyelim!
- Bu kez Istanbul'da "Peep-
Show-Çizimler-Kutular" adlı bir
sergi açtınız. Kutular'dan, "Peep-
Show" kavramından söz eder mi-
siniz biraz?
NtEU^TNDİJK- Çocukken,
ayakkabı kutulannın içine resim ya-
pardım (paper-panorama). Aile bi-
reylenyle komşulanmız 1 sent karşı-
lığında, açtığım delikten laıtunun
içindekini izteyebılirlerdi. Gençliği-
min 'peep-show"lanydı bunJar! Şim-
dı tahtadan kutular yapıyorum: Ya-
şam kutulan. asker kutulan (savaş
karşıtı), saygı kutulan.. ve artık sade-
ce akraba ve komşulara göstermiyo-
rum, dünyaya açıyorum. Üç boyutlu,
özel mesaj içeren, mizahla paketlen-
mış kutular.
Çabam varoluga renk katma
"Peep-show' kışkırtıcı bır başlık...
' Peep-show'lar ilk olarak 60'lı yıllar-
da, Amsterdam'daki meşhur led-
Jıght- distnct'te (seks mahallesi) baş-
lamıştı. Pek çok kapalı penceresi olan
bir odaya girdiğinizde, bır florin kar-
şılığında seçtiğiniz pencerenin per-
desi açılır ve birkaç dakika boyunca
çıplak bir kadını gözetleme hakkına
sahjp olurdunuz...
- Bu. serginizde çıplak kadınlar
izleyeceğimiz anlamına mı geliyor?
NtELrVVENDİJK- Sizleri hayal
kınklığına uğratacağım için üzgü-
nüm ' Kimi kutulann içinde çıplak ka-
dın ^cudu aynntılan algılayabılirsı-
niz, ama onun anJamı başka; çıplak-
lığı \oirgulamak ya da şoke etmek için
yapmadım, hikâyeyi bütünlüyorlar.
- Sergideki çizgiler böiümünün
büvük kısmı resim usfalarına saygı
olarak tasarlanmış. Bu ustalardan
hiç etkilendiniz mi?
NİEIAVTENDİJK- Bu dıziye yeni
başladım. Özellikle çok beğendiğim
sanatçılar Renoir, Mondriaan, Van
Gogh, Appel ve Picasso için çızdim.
Elbette bu saydığım sanatçılann yapıt-
lanndan esinlendım. Ben çok genç
yaşta resım sanatına esir düşen bir geç-
miş vüzyıl çocuğuyum.
Mondnaan'dakı u\Tim, VV'agenma-
ker'daki genış babş açısı, Appel'in
ifade tarzı ve Picasso'nun deformas-
yonlan, tüm bunlan işlerimde bir ara-
ya getirmeye çalışıyonım. Kafamda
dün)a kadar fikır var. Kaosun içine
huzur, varoluşa da renk katmaya çaba-
lıyorum.
- Kaosa huzur katmayı açar mısı-
nız biraz?
NİEirvVENDİJK- Yanı "bir ara
verin" demek ıstiyorum. Karmakan-
şık yaşantımızda bır "huzur arası"
yaratmaya çalışıyorum. Resimlerime,
çızimlerime, kutuJanma bakan izleyi-
ci için bırhuzurve neşe arası yaratma-
ya çabalıyorum. Bunlan oluşturma sü-
recinde ıse kendi iç huzurumu yaratı-
yorum!
- Kendinizi siyaset yelpazesinin
neresinde tanımJarsınız? Tipik bir
Hollandah olduğunuzu varsayabilir
miyiz?
NİEUWENDtJK- Tipik Hollan-
dalıdan ziyade, Avrupahyım. Tamam,
Rembrandfın, Vermeerin. Van
Gogh'un, Mondriaan'ın ülkesinden
geliyorum ama mılliyetçi miyim?
Sporda evet! Sanatta, şımdı ve hep...
Fakat siyasette, haw (belkı birazcık).
60'larda Banşçı Hareket Partısi'ne
üyeydım. Buparti bugün varlığını sür-
dürebilseydi onlan hâlâ destekliyor
olurdum! Sanınm bugün eşıtlik ilke-
lerine çok duyarlı bir sosyalistim.
(Sergi 12Aralık a dek açık. 0 212 249
0150)
Festival 14'
Kfiltür Servisi -14. yaşını
kutlayan 'Efes Pilsen Blues
Festival', Rusya'da başiadığı
blues maratonunu Moskova,
St. Petersburg, Ekateringburg,
Rostov konserlerinin
ardından. yarından başlayarak
Türkiye'de sürdürüyor. 11
kentte 18 Aralık'a kadar
sürecek festivale bu yıl
Roomrul of Blues, W.C.
Clark, 'Philadelphia' Jerry
Ricks katıhyor. 'Efes Pilsen
Blues Festival 14', yann
Antalya Talya Otel
Convention Center'da. 30
Kasım'da Kıbrıs Jasmine
Court Otel'de, 2 Aralık'ta
Konya Hilton Oteli'nde, 3
Aralık'ta Mersüı HiltonSA'da,
5 ve 6 Aralık'ta Izmir Hilton
Oteh'nde, 8 Aralık'ta Trabzon
Grand Zorlu Otel'de, 10
Aralık'ta Büyük Samsun
Oteh'nde, 12-13 Aralık'ta
Istanbul'da Lütfü Kırdar
Kongre ve Sergi Sarayı'nda,
14 Aralık'ta Bursa Aünira
Otel'de, 15 Aralık'ta Eskişehir
Doors Park'ta, 17-18
Aralık'ta Ankara Bilkent
Otel'de bluesseverlerle
buluşacak.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Nasıl Bir Tiyatro
İstemeliyiz? (4)
Yetmişlı yıllartiyatro bakımından, özellıkle Istan-
bul'da, akşamları ortalama seksene yakın tiyatro-
nun perdelerini açtığı, her temsile her istendiğin-
de bilet bulunamadığı altın yıllardı. Bu yükselişin
kısa süre sonra inanılmaz bır hızla yerıni bir çökü-
şe bırakmasının nedenlerini araştırırken, o yıllarda
tiyatromuzun neyi yakalamış, neyi yakalayamamış
olduğu, özünde varolan eleştırel düşündürücü sa-
nat olma özelliğinı ülkemizde ne ölçüde sergileye-
bildiği, bu arada kime hangi dille seslenebiidıği gi-
bi sorulan sormamak, konuya eksik yaklaşmak
demektir.
öte yandan, seksenli yıllaria birlikte yaşanmaya
başlanan degerler erozyonunun kökenlerine iner-
ken, tüm sorumluluğu politik koşullarda aramak,
buna karşılık ortamımızın o koşullara bunca yenik
düşmesinde genelde sanatın, özelde de tiyatronun
ne ölçüde payının bulunduğunu ya da bulunma-
dığını araştırmak da sanatı toplumsal temelleriyle
ele alması gereken birdüşünme btçiminin gereği-
dir.
Tomris Uyar, 1976 yılına ait Gündökümü'nde,
21 Şubat tarihli notunda şu satırlan yazmış: "Mi-
nibüs şarkılan, uzun yol türküleri, bizim insanlan-
mızın, şimdilikçoğunluğu bilinçsizinsanlanmızın hi-
kâyesini, yaşadığı ya da yaşamak istediği hikâyeyi
ele alıyor. Aşkı her zaman trajik bir olgu olarak gö-
ren, ölümü aynlığa yeğleyen, dünyadaki tek vefalı
dost saydığı arabasına, kamyonuna, sürdüğüoto-
büse 'Sana da benim gibi çektiren mi var?1
gibi
gözyaşlı, mor, iri sözleryazan yatnız bırakılmış in-
sanlann. Kentlerde şaşıp kalmış insanlann. -Bu
duygulan küçümsediğimiz sûrece çoğunlukla ile-
tişim kurulabileceğinisanmıyorum. Unutmayalımki
Teodorakis, deniz ve mastika kokan kumsai şar-
kılanndan, sirtakilerden esinlenmişti devrimci mû-
ziğini yaratırken.- Yoksa müzikte, edebiyatta, re-
simde yalnızca söylev vermek yeterii mi?"
Evet, bu not da yetmişlı yıllardan. Gerek devrim-
ci sanattan, gerekse Bertolt Brecht'ten en yoğun
söz edildığı o yıllarda, bız insanlanmıza tiyatro sah-
nelerinde onlann içinde yaşadığı gerçeklikten yo-
la çıkılarak ulaşılmış, dolayısıyla da bu gerçeklere
o zamana kadar bakmadıkları açılardan bakmala-
rına katkıda bulunabılecek sanatsal soyutlamala-
rı mı, yoksa ağırlıklı olarak sanki'\erden oluşma,
gerçeklikle ilintısız yanılsamaları mı göstermektey-
dik?
Brecht ve epık tiyatrû deyınce, mangalda kül bı-
rakmıyorduk. Ama hemen her Brecht uygulama-
sında, farkına bile varmadan, sanki Almanya'day-
dık; kendı ülkemizde türlü maskelerin altında da-
ha o zamanlar hızla kök salmakta olan yobazlığı
görmezlikten gelerek, Almanya'daki Hitler faşiz-
mıyle savaşmaktaydık. Sanki herhangı bır geçmiş-
te burjuva kültürümüz olmuşçasına, "Kahrolsun
bun'uva kültürü!" diye naralaratmaktaydık. Manc'ı
ezbere(j) biliyorduk, ama onun o kültürü yaratan
burjuva sınıfını neden "Birzamanlar tarihin en ile-
ricisınıfı olmaya adaydı..." diye nıtelendirmiş otdu-
ğu üzerınde düşünme gereğinı duymuyorduk. (Za-
ten o yıllar, ağırlıklı olarak düşünmenin değil, söy-
levlerin egemen olduğu yıllardı.) Devrimci tiyatro-
dant devrimci sanattan her söz edişimızde, sanki
sınıflı toplumdaydık, sanki sınıf bılinci bilgiyle yoğ-
rulmuş bır ışçı sınıfımız vardı ve yine sanki o sınıfı
doğru bilinçlendırmek ıçin birbirlerine içtenlikle ke-
netlenmiş, Sabahattin Eyuboğlu nun o eşsiz de-
yişiyle, kendı kendısıne her an: "Bugüne kadar ne-
den hep halka inmekten söz ettik de, halka çıkma-
yı hiç dûşünmedik?" sorusunu yönelten aydınlar-
dan oluşma bir kesime sahiptık.
Oysa bu sanki'ier'm hıçbıri gerçek değildı. özel-
lıkle tiyatromuzun -ve bu arada ne yazık kı çoğu
aydınımızın!- üzerınde hemen hiç düşünmediği
nokta, Osmanlı'nın altı yüz yılı boyunca hiçbirdü-
şünce akımıyla aklın süzgeci doğrultusunda devin-
memış, devindinlmemış, dolayısıyla da kendi yaz-
gısını kendisının belırleyebileceği olasılığını düşle-
rinde bile görmemış bır halka devrimci düşünceyi
entelektüelsöylemle, tepeden bakan birsanatla ve
yalnızca sahneye politik mesajlar getirmenin tiyat-
royu tiyatro yapabıleceğıne ınanan bir tutumla ile-
tebilmenin olanaksızlığıydı.
Kökenlerinı o yıllarda bulan ve düşmanı olmamız
gereken tiyatro üzerınde durmayı sürdüreceğiz.
e-posta: ahmetcemaJı? superonline.com
acem20(â hotmail.com
MSM OyuncuJarfndan Talancr'
•Kflltür Servisi - Müjdat Gezen Sanat Merkezi
Tiyatro Bölümü öğrencıleri ve mezunlanndan
oluşan MSM Oyunculan perdelerini yann MSM
Fenerbahçe Sahnesı'nde 'Yalancı' adlı oyunla
açıyor. "Yalancf. Goldonı"nın aynı adlı
yapıtından uyarlanarak dokuz kişılik bır ekibin
ortak çalışmasıyla yeniden yazıldı. Müzikli
komedi olan oyunun yönetmeni ise Ilker Aynk.
Oyun, 'Masum yalan var mıdır?', 'ilk yalanı kim
ve neden söylemiştir?' gibi sorulan sorguluyor.
29 Kasım'da küçük tiyatroseverlerle buluşacak
bir diğer oyun ıse 'MasaP. fstnail Işılsoy'un
yazdığı ovunu Mustafa Üstündağ yönetiyor.
(0 216 330 52 52 )
BUGUN
• CEMAL REŞİT REY KONSER
SALONU'nda 19.30'da tstanbul Oda
Orkestrası konseri. Şef: Işın Metin.
(0212 232 9830)
• BABYLON'da 21.30'da Mercan Dede'nin
'underground remixes' adlı konseri.
(0212292 73 68)
M DEĞİRMEN SANATEVt'nde 21 .OO'de
Moe Joe konseri. (0 212 246 70 08)
U NARDİS JAZZ CLUB'da 21.30da Focan
& Baysal & Ersönmez Irio konseri.
(0 212 244 63 27)
• BAŞKA KÜLTÜREVİ'nde 17.00'de
'Benim Adım Joe' adlı filmin gösterimi.
(0212 249 12 84)
M NÂZIM KÜLTÜREVt'nde 17.00 ve
20.00'de Yersiz Oynncular'dan 'B^yaz Karga'
adlı oyun. (0 212 245 04 81) V $