Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
-I KASIM 2003 CUMARTESİ CUMHURlYET SAYFA
HABERLER
AHLAK ARANIYOR TURHAN SELÇUK
DÜHÜST
TABÎAÎLI
İST.4NBU1
2T2KDİSİ
ABDlİLCANBAZ1
IN
MACERALABI
y SISIM
T2KMİ1İ
Y'NEPE PıŞMAkl P E O - I İ İ M - Hı£
8O.yıldabircumhuriyetaydınıTürkiye 'ninyetiştirdiği en önemli bilim insanlarından biri olan Ordinaryus Prof. Dr. Ekrem Akurgal 'ı geçenyıl
bugün kaybettik Prof.Dr. Akurgal ölümünün birinciyılında, Izmirde düzenlenecekbir dizi etkinlikle anılacak
Prof. Dr. Meral Akurgal ve Ord,
Prof. Dr. EkremAkurgal'ın bugüne
değin yaytmlanan yazılanndan bir
derlemedir.
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın
ölümünün 1. yılı anısına....
D
oğu ve Batı arasındaki
büyük aynlıga ilk önce
Anadolulu tarihçi He-
rodot işaret etmiştir. Go-
ettıe Bah-Doğu Divanı
admı \erdigi eserinde Haöz'a ithaf
ettiği bir şiirde Doğulu olmanın özel-
liklerini güzel ve ilginç bir şekilde di-
le getirmişrir. Atatürk, Doğulu olma-
yı "bir lokma, bir hırka 9e yetinmek"
ve "öteki dünya"ya bağlı olmak an-
layışı ile tanımlamaktadır. Tanzimat'tan
Atatürk çağına kadar süregelen dö-
nemde Türkıye aslında Batı'nın tek-
nıği yanında farkına varmadan onun
yaşam felsefesini de benimsemiştir.
Ancak bu dönemde Batılılaşma sade-
ce aydın kişiler arasında oluyor, halk
Doğulu dünya görüşü içinde yaşama-
ya devam ediyordu. Bunu gören Ata-
türk, Türk toplumuna gerçekçi bir ya-
şam felsefesi kazandırmak amacı ile
koklü Bahlılaşmayı uyguladı. Doğu-
h komşulanmıza bakılınca yüksek
b.r düzeyde bulunduğu muhakkak
oan bugünkü durumumuzu büyük
öaderin köklü refortn uygulamalan-
ru borçlu olduğumuz şüphesizdir.
Batı kultürü ve TurKler
Türkiye'nin yüzyıh aşkın bir Batı-
haşma süreci içinde bulunmasına kar-
şn yine de geri kalmışlıktan kurtui-
namış olması, çeşitli yorumlara ko-
m olmaktadır. Birçoklan, daha doğ-
nsu büyük bir çoğunluk, başan sağ-
laımamış olmayı Avrupa taklitçüi-
ğnde ve "ulusaluygarüktansapma"
dıvranışında aramaktadır.
Batılılaşma ya da gelişme ve sağ-
IKII bir yaşam kazanmak isteyen her
ûke. her konu için gerekli kurumlan
otaya koymak ve onlan yaşatmak zo-
nndadır. Bilimsel araştırmalar yö-
nınden durumumuz hâlâ ilkel ölçü-
cfcdir. Batılı ülkelerin düzeyine, on-
Ism gittiği yoldan ve uyguladıklan
ytntemle ulaşıldığını artık bilmemız
grekmektedir. Atatürk sosyal bilim-
lce ve sanat konulanna büyük önem
vrntiş ve bilindiği gibi Tarih ve Dil
fcrumlaruu kurarak Türk kültüriinün
eı önemli iki alanında düzenli bir ça-
lım yapma olanağını sağlamıştır.
Esna karşıhk onun ardından gelen
dnonlerde ise Türk hükümetlerinin
hflim hepsi Türk kültürüne sırtlan-
n;evirmişlerdir.
Ieîiel bilimlere ve teknik konula-
riöcem verilmesi doğaldır. Türki-
yde bu alanlarda oluşturduğumuz
çöaar yerindedir. Ancak sosyal bi-
Inlerdeki eğirim de ona paralel git-
nliıür. Çünkü kültür alanında eğitil-
tmrş, çağdaş dünya görüşüne ulasa-
nınrş bir teknik kışi mesleğinde bi-
l(va*arlı olamaz.
lüttiir polttlkamız
)zjürlükçü demokrasilerde belirli
fcr kiltür politikası uygulamak çok
r. Çürîkü onJarda ulus topluluğu-
çjşıtli eğilimJerini karşılayan de-
jğıkailtür akımlanna yer verilir. urt-
t2 kiltür konusunda sözlü ve yazılı
yıriardan işittiğini ve gördüğünü
suyş ve seziş süzgecinden geçir-
câteı sonra kişisel kültür doğrultu-
sıuona göre biçımlendirir. Günü-
czce kamuoyunun kültür konulan
bornrıdan oluşturulması, okullar ve
ÇOK SEVDICI KENTİNDE ANILACAK
ÎZMÎR - Türkiye 'nin yetiştirdiği
önemli bilim insanlarından olan
Ordinaryus Prof. Dr. Ekrem
Akurgal, ölümünün birinci
yıldönümünde anılıyor.
30 Mart 1911 'de tstanbulda
doğan Akurgal, geçen yıl 1
Kasım'datzmir de 91 yaşında
yaşamını yitirmişti. Akurgal
ölümünün birinci yılında çok
se\'diği Izmirde bugün
düzenlenecek çeşitli törenlerle
anılacak. Kokluca
Mezarlığı 'ndaki kabri başında
saat 10.00 da bir araya gelinecek
Ardından saat 11.30'da tzmir
Büyükşehir Belediyesi Çetin
Emeç Konferans Salonu 'nda
bilim adamımn yaşamöyküsünün
anlatılacağt etkinlik yapılacak.
üniversiteier dışında gazeteler, kitap-
lar, radyo ve özellikle televizyon ara-
cılığı ile sağlanır.
Ulusal külrürü oluşturmada gazete,
radyo ve televizyon araçlanndan baş-
ka bilimsel kurumlann yayınlan yer
alır. Bunlann başında üniversiteier ge-
lir.Türkiye'nin en büyük eksüdiği onun
üniversiteier dışında bilimsel kumm-
lardan yoksun oluşudur. îlkişolarak
TÜBlTAK'ı daha da güçlü duruma
getirmek ve onu Batı'daki benzer ku-
rumlann yöntem ve
da\Tanışı ile yürüt-
mek zorundayız.
Bugün yazarla-
nmızın yapıtlan ya-
bancı dillere çev-ril-
mekte, romanlarunız
dünya ülkelerinde yüz
binJerce kişı tarafından okunmakta,
ressamlanmızın tablolan AvTupa'da
aranmakta ve lyı paralarlaaücı bulrnak-
ta, karikatürcülerimiz büyük ilgi top-
lamaktadır.
DÜNYA BİZİ TANIMIYOR
Ulusal
kültür...
E
vrensel uygarlığın oluşmasında katkısı olan her
toplumun bir de kendi uJusal uygarlığı vardır.
Öte yandan ulusal bir büim ya da ulusal bir
teknikten söz etmek olanağı yoktur.
Bundan yanm yüzyıl öncesine değin dünya kamuoyu
Türklerin kendilerine öz bir sanan olduğundan
habersizdi. Oysa gerçekte Türklerin bir sanatı
olduğunu bilen ve bunu yazan yabancr bilim adamlan
vardı. Ne var ki baskılan çok sınırlı bilimsel
dergjlerde yayımlanan bu araştırmalan ancak
uzmanlar okuyor, uluslararası entelektüel ortamda
TürkJerin adı bile geçmiyordu. Ancak Atatürk'ün
uyguladığı kültür politikası sonucu Türklerin de
özgün bir sanat geliştirmiş olduklan gerçeği yaygınlık
kazanmaya başladı... tlk önce Birinci Dünya Savaşı
sonlannda Türk sanatından söz eden yabancılar
Strzygtnvski ve Glfick olmuştur. Daha sonralan
Kühlen. RiefsthaL Diez, Erdmann, Dalmann ve Otto-
Dorn gibi bilginler Türk sanatının özgünlüğünü
ortaya koymuşlardır. Özellikle uzun yıllar Istanbul'da
Fransız Arkeoloji Enstitüsü'nün müdürü olarak
çalışan Albert Gabriel'in yazdığı kitaplarla yüksek
nitelikte bir Türk sanabnın bulunduğu gerçeği
dünyaya yayıldı. Daha önemli iJrinci aşama olarak
îstanbul ve Ankara üniversitelerinde birer Türk sanatı
kürsüsü kuruldu ve bunlan Ortadoğu Üniversitesi ile
Hacettepe Üniversitesi'ndeki bölümler ile Topkapı
Sarayı Müzesi'ndeki yetenekli uzmanlar topluluğu
izledı.Üçüncü ve çok zorunlu aşama, 1958 yılında
Suut KemaJ Yetldn'in düzenJediği
rt
Birinci
Uluslararasi Türk Sanaü" kongresi oldu. Bu çabalar,
daha sonra Kültür Bakanlığı müsteşarlannca önemle
sürdürüldü... Bu duruma uJaşıldığı halde kendimizi
henüz kesinlikle kabul ettirmiş değiliz. Bir tek
üniversitenin kurulmasına çok büyük paralar
yaönyoruz, ancak o üniversitenin öğretim kadar
önemli görevi olan araştırmalan için gülünç
ödenekler koyuyoruz. Ne DPT ne parlamento ne de
üniversitelerin kendileri bu işi önemsiyorlar. Ondan
sonra soruyorlar, "Dünya bizi, sanatımızı,
kültürümüzü niye tanımıyor?"
Bilim adamlanmız Amerika ve Av-
rupa üniversitelerinde ders vermekte,
uluslararası projeleri yönetmekte; bes-
tecilerimiz, kemanc» ve piyanistleri-
miz, ses sanatçılanmız, orkestralan-
mız ve balerinJerimiz yeryüzünün en
ünJii müzık salonlannda alkışlanmak-
tadır.Böyle olmakla birlikte, dünya
uygarhğmdaki yerimizüı Türk toplu-
munun yüceliği ile orantılı olduğunu
söyleyemeyiz.
15. ve 16. yüzyıldan sonra da\Tam-
şımıza egemen olan dinsel tutumun
etkisi ile bütün eğitim ve öğretim
üahiyat konulanndan ibaret kal-
mış, temel bilünler bir ya-
na itilmiş olduğu için
Osmanlı împara-
torluğu dünya-
dan kopmuş ve giderek unutulan bir
ülke durumuna düşmüştür. Yüzyıllar
boyunca Doğu Avrupa'daki egemen-
liğimizin ve düşman sayılan bir dinin
baş savTinucusu olmamızın yarattığı
olumsuz duygusallığın etkisi altında,
Avrupalılar bizi barbar ve kültürden
yoksun saymışlar, böylece yeryüzün-
deki saygınlığırruz gittikçe azalmışhr.
Oysa, kültür kaynaklanmıza baktığı-
mızda birçok uygar olarak tamnan
ulustan daha yüksek bir düzeyde ol-
duğumuz besbellidir.
Ancak kültüralanında saygınlık ka-
zanamamış olmamızın birçok nedeni
vardır. Yanm yüzyıl önceye değin Ba-
tı'nin bütün ansiklopedilerinde, sanat
tarihlerinde ve genellikle tarih kitap-
lannda Türkler, kültürü olmayan geri
bir toplum olarak tanımlanmaktaydı.
Ancak Atatürk dönemi ile birlikte
TürkJer saygınJık görmeye başlamış-
lardır. Nitekim son yıllarda özellikle
Selçuklu ve Osmanlı sanatlan Baü 'nuı
beğenisini kazanmış bulunmaktadır.
Jorumluluflu üstlenmek..
Bu konuda sorumluluğun bir bölü-
münün de kendimizde olduğunu ka-
bul etmek ve ona göre çaba göstermek
zorundayız. Türkler konusunda Batı
yayınlannda rastlayacağımız yanbşla-
nn ve haksızlıklann düzeltilmesini
diplomatik notalarla, basunmızda tar-
tışmalarla, keskin ve hırçın yazılarla
çözmeye çahşmak verimsiz bir tutum
olur.
Bir ulusun kültürü onu oluşturan
ozan, besteci, filozof, bilim adamı,
heykelci, ressam ve mimar gibi kişi-
lerin yaratılan ile ün kazanır.
Bir de gözlerimizi yurdumuza çe-
virelim ve kendi kendimize soralım:
Selçuklulardan bu yana Türk kültürü-
nün uluslararası ün kazanmış büyük-
leri var mı? Gerçeği söylemekten çe-
kinmezsek, bu kişilerin NasreddmHo-
ca, Mevlana ve Mimar Sinan'dan iba-
ret kaldığı görülür. Bunlara, aynca
Karagöz oyunumuzu da ekleyebiliriz.
Bütün bunlann üstünde bir halk ede-
biyatımız ve onun çok güçlü ozanla-
n vardır. Başta \iınus Emre'yi ana-
bilıriz. Ne var ki bu eşsiz ve yüce
ozarun yurdumuzda okunmaya
başlaması bile çok uzağa git-
mez.Mimarlık eserleri göze
kolay görünen yapıtlardır; çün-
kü ortada, herkesin gözü
önündedirler. Böyle olmak-
la birlikte Mimar Sinan 'm
dünya aydınlan arasında ün
kazanması da çok yenidir..
Devlet uzmanları
dlnlemelt
Ozanlanmızm yabancılara
tamtılması daha da zordur. Şi-
irin yabancı dile aktanhnası
çok zordur; böyle oknakla birlikte Ba-
tı dillerinde öyle başanlı çevirilerya-
pıhnıştırki asıllan ölçüsünde güzel ve
rutarlıdırlar. Homeros'un ya da Ömer
Hayyam, Sadi ve Hafız gibi büyük
Iranlı ozanJannIngüiz, Alman ve Fran-
sız dülerindeki çevirileri gibi.Bütün bu
sorunlarbizi kendimize ve dünyaya na-
sıl ve hangi yollarla tanıtabileceğimiz
konusuna götürmektedir.
Önemli olan kültür çahşmalannın
süreklilik kazanması, yani kurumlaş-
masıdır. Yoksa bugüne değin yapıldı-
ğı gibi bu iş rastlantıya bırakılır, an-
cak başunız sıkıştığı, olaylann bizi
zorladıgı zaman işe koyulur, ondan
sonra yine umursamazhğa dönülür-
se, tutarlı sonuçlar almamız beklen-
memelidir.
Devletin bu konulan iyi ve yakın-
dan bilen uzmanlan toplayıp on-
lann çeşitli öneriîerini din-
lemesi şarttır. Birçok
önemli kararlann
sadece belirli kuru-
luşlar tarafından
değil, devletin
büyük paralar
sarfederek yetiş-
tirdiği daha baş-
ka bilen kişilere
danışılarak ahn-
ması yerinde ola-
cakhr.
GEÇMİŞTEN
GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ
HapfDevrimi75Yaşında
Bugün Arap harflerinin yerine yeni Türk harflerini ge-
çiren 1353 sayılı yasanın kabulünün 75'inci yıldönü-
mü.
Ancak 1 Kasım 1928, Türk harflerinin kullanılmaya
başlama tarihi değil. Kısaca bir anımsatma yapalım.
26 Haziran - Latin atfabesinin Türkçe'ye uygulan-
masının mümkün olup olmadığını incelemek üzere
Ankara'da "Latin Harfleh Komisyonu" toplandı.
28 Haziran - Millet Mektepleri konusunda Bakan-
lar Kurulu karan alındı.
9Ağustos - Atatürk, Saraybumu'nda karatahta ba-
şında yeni harfleri tanıtan konuşmasına, "Arkadaşlar,
güzel dilimiziifade etmek için yeni Türk harflerini ka-
bul ediyoruz" sözleriyle başladı.
29Ağustos - Başbakan Inönü Dolmabahçe Sara-
yı'nda Atatürk'ün yanında Latin harfleri ile ilgili basın
toplanhsı yaptı ve Okuma Savaşı açılacağını duyur-
du.
• • •
Yasa henüz çıkmamıştı ama bir yandan Millet Mek-
tepleri yurttaşlara okuma-yazma öğretiyor, bir yandan
da gazeteler belirli bölümlerini yeni harflerfe hazırla-
yarak Harf Devrimi'ne katkıda bulunmaya çalışıyor-
lardı.
21 Eylül 1928 günü Atatürk, Başbakanlığa uygula-
maya yönelik izlenimlerini yansıtan ve yazım kılavu-
zuna da önderiik eden bir yazı gönderdi.
Bu yazı Başbakan Inönü tarafından bir genelge ile
bütün kamu kurum ve kuruluşlanna duyuruldu. Ismet
Paşa genelgesinde şöyle demişti:
"Türk harflerinin memlekette uygulanmasma ait
ReisicumhurHazretlerinin izlenimlerini ve derhaldü-
zeltilmesi ve yaygınlaştınlması lazım olan esaslan
gönderiyorum efendim."
ir-k-k
Işte Atatürk'ün yazıa:
"Başve/câ/efe
"Yeni harflerin tatbikatını memleketin pek çok ye-
rinde gördüm. Şehirierde, köylerde, heryerde halk
yeni harflerie okuyup yazmaya geçmiştir. Halk yeni
yazının kolaylığından memnundur. Yalnız heryerde,
şefıirde ve köyde, memurda ve muallimde (öğretmen-
de) zihinleri kanştınp şaşırtan, bağlama çizgisinin
doğm olarak kullanılmasındaki endişe vaziyetidir.
Bu sıkıntı harflerin kolaylığına, şevk ve neşeye do-
kunacak derecede kendini hissettinmektedir.
Encümen esasen yeni harflerieyazrya başlanırken
uzun kelimemizin hecelenmesini, seçilmesini kolay-
laştıracakbir çare olmaküzerebağlamayı düşünmüş
ve bağlamanın kalkmasını ileriyebırakmıştı. (örneğin
çalışıyorum sözcüğü ça-lı-şı-yo-rum biçimindeyazı-
lıyordu). Yeni harflerin kabul ve taammümündeki te-
halûk(yaygınlaşmasınıcandanisteme)vesüratbuza-
manın geldiğini gösteriyor. Bilakis bağlama çizgisi-
nin kalkması halkın öğrenmesini pek çok kolaylaştı-
racak ve şevklendirecektir. Bu sebeple ve halk için-
de müşahedelerime güvenerek atideki (aşağıdaki)
esaslan kabul etmek faydalı ve lazım görülmüştür.
1) Istifham (soru) edatı olan 'mı?, mi?, mu?, mü?'
umumiyetle (genelde) ayn yazılır. Mesela; geldi mi?
gibi, fakat kendinden sonra gelen her türiü lahikalar-
la (eklerie) beraberyazılır. Mesela: geliyormusunuz?
ben miydim? gibi.
2) Rabıt (bağlama) edatı olan 'ki' ve dahi manası-
na olan 'de, da'müstakil(bağımsız)kelimeolarakay-
n ayn yazılır. Mesela: görüyorum ki, sen de iyisin gi-
bi.
3) Türk gramerinde bağlama işareti olan (-) kalk-
mıştır. Binaenaleyh fiillerin tasriflerinde (çekimlerin-
de) ve isim ve sıfatlann fıii gibi tasriflerinde lahikalar
(ekler) çizgi (-) ile aynlmazlar, beraberyazılıriar. Me-
sela: geliyorum, gideceksiniz, görecekler, yapmalıyım,
gideyim, gidebilirim, söyleyesin, güzeldir, demirdir
gibi.
Kezalik (bunlargibi) ile, ise, için, iken kelimelerinin
muhaffefleri (hafıfletilmişleri) olan -le, -se, -çin, -ken
şekillerikendinden evvelkikelimeye bitişikyazılır. Çiz-
gi ile aynlmaz. Mesela: Ahmetle, buysa, seninçin,
gelirkengibi. Bunungibi-ce, -çe, -ca, -çavezarf eda-
tı olan (ki) lahikalan da her vakit iltihak ettiği kelime
ile bitişik yazılır. Mesela: mertçe, benimki, yannki,
hasta iyicedir, iyice anladım.
4) Türi<çede henüz mevcut olan Farisi terkiplerde
(Farsça tamlamalarda) dahi bağlama çizgisi yoktur.
Terkip işareti olan sadalı (sesli) harfler (i), ilk kelime-
nin sonuna eklenir. Mesela: hûsnü nazargibi.
Şimd'ıye kadartabı (basılmış) ve neşrolunmuş muh-
telifvesaitlerbu esaslara göre derhalen seri (htzlı) bir
surette tashih olunmak (düzeltilmek) lazımdır.
Gazi M. Kemal"
Kaynak: (Atatürk ve Anadolu Ajansı - Safa Tekeli -
îstanbul 15 Nisan 2002).
•kitit
Atatürk'ün devrimci yaklaşımını ve devlet adamlı-
ğını bir kez daha perçinleyen yazısında belirttiği yan-
lışlar, ne yazık ki aradan 75 yıl geçmiş olmasına kar-
şın bugün de sürüyor. Yazıyı biraz da bu nedenle kö-
şeme aldım.
Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da Başöğ-
retmen Atatürk'ün uyanlanna ihtiyaç duyacak durum-
dayız.
Hem de kendisini küçümsemeye kalkışanlann or-
talarda dolaştığı bir dönemde.
oerinc@cumhuriyet.com.tr
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Cemiyetimiz üyesi, Sürekli Basın Kartı sahibi
değerii arkadaşımız
SELİM YAVUZ
OKAYBEN
30 Ekim 2003 Perşembe günü vefat etmiştir.
Kaybı topluluğumuzda üzüntü yaratan
Okayben'in cenazesi 30 Ekim 2003
Perşembe günü öğle namazının ardından
Acıbadem Faikbey Camii'nden alınarak
Ihlamur Kuyusu Mezariığı'nda topraga verilmiştir.
Selim Yavuz Okayben'e Tann'dan rahmet,
ailesine ve üyelerimize başsağlığ/ dileriz.
TÜRKfYE GAZETECfcfR CEMtYFTf