22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3AĞürOS2002 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTÜR kurturCrtCumhuriyet.com.tr 15 Bu yılın Sait Faik Öykü Ödülü'nü alan Yekta Kopan için yalnızlık kaçınılmaz şkın hüzünlü tanımlan Sanat anayasal hakkımız "Anayasanın bilira ve sanat hüniyeti" başhk- h 27. maddesıne göre 'Herkes, biliîn ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme. açıklama, yay- ma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakla- na sakiptir.' Bu hüküm 1961 yılı Anayasası'nın 21. madde- sinde de böyle vardı. Anayasalarda sanat özgür- lüğûne yer verilmesi 20. yûzyıl gelişmesidir. Sa- nat özgürlüğüne bilimle birlikte yerveren ilk ana- yasa, yanlış anımsamıyorsam "Weimar Anaya- sası" olacak. Insan haklan evrensel bildirgesine baktığımız- da ise yine aynı hükmü görürüz. (Sanat ve kültü- rei etkınliklerle, bilim.) "Herkes toplulnğun köJ- rürel faaliyetlerine serbestçe katümak, gfizei sanatları tatmak. ilim sahasındaki ilerieyişe iş- tirak etnıek ve bundan faydalanmak hakkına sahiptir."' Önce 1961 Anayasası'nda, sonra 1982 Anaya- sası'nda "sanat özgürlüğünün" yer bulması, İuı- kukve insan haklannın global boyutunun biruzan- tısıdır. Temel haklardan yurttaşlann yararlanmasını sağlamak ve özgürlükleri korumaköncelikle dev- letin görevidir. Bu bakışla; işi devlet yönetmek olanlann işidir. Devletin bu görevleri yüklenmesi, özel girişim- leri engellemez; onlan ve haklannı korur. Bugünlerde oluşan anayasa maddelerinden "ne 21. madde, ne de 64. madde" değişmiştir. Yani yeni bir şey yoktur. Yeni bir şey; oîağan işleyişte kendini göstererek, ulusal yapımızın tahrip edilerek milli sanat dalla- rımızın üzerine özel ve parçalayıcı bir statüyle ge- linmesinde, Tüm kültürel değerlerimizin farklı siyasal sı- nırlar içine itilerek sahip çıkılması zor ve kanşık, aynı zamanda sahipli bir siyasete sanlmışçasına kaos ortamına itilerek 'gelişmesi- tanınması - ta- nıtılıp hatırlatılması - uygulatdmasının' önüne planlı bir şekilde geçilerek durdurulması söz ko- nusudur. Kûltürve sanat değerlerimizin ulusal uygulama- lannın karşısına "Çeşitü yollarla" güya dünya eş sanatı örnekleri denilerek "Çeşitli örneklerin (özellikle Amerikan örnekleri)" biryanşma orta- mında sunulması, Butür karşılaştırmalann özellikle ulusal cephe- deki en kötü, en yoz, en cılız örnekle bir arada, far- kı açmaya yönelik tahriple oluşturulmasındaki ulusal sanat hairderince pazarlanması, Bu yapının kuyrukçulannın ve bu alanda önem- le hareket eden ücinci cumhuriyetçi sanat camiası fertlerinin Türk ulusal sanat ve kültür yapıtlannı aşağılayan, beğenmeyen ve dünyada çok daha doğru yapılanlarla ilgili örneklerle süslenmiş bas- kılanndan oluşan bu belli saldınya duyarlı vatan- daşın tepkisini uyandn-acak zaman geldiği kanı- sındayun. Bir ülkede, ulusal sanat ve ülke kültûrû her va- tandaşın koruması altındadır. O halde devleti yanıltanlarla, özelde planJayan- larla mücadele iki boyutlu yapılmalıdır. Bir kampanya çatısı altında birleşilerek: Yazanna, dansçısına, şariacısına, müzisyenine, heykeltıraşına, ressamına, oyuncusuna... Ve diğer sanat çalışanına, ulusal sanat ve kültü- re sahip çıkılması çağnsı yapılmalıdır. Devlet desteği esastır. Amma; anayasaya göre sanat, öncelikle özgür- lük olarak ele alınmıştır. Böyle birbakışla düşün- ce ve kanaat özgürlüğü, basın ve yayın ile birlik- te değerlendirilecek bir özgûrlük olabilmelidir. Yaratıcı insan, aklına - yaratıcıhğına - düşüncesi- ne sınır tanımaz. Burada devletin görevi "Özgür- lüğûn en geniş biçimde kullanunmı sağlamak olmalıdır". îşte devletin kaahmı budur. îki şekilde statü hakkı vardır. Negatif statü hakkı: Bilim özgürlügunde geçen, kişinin; serbestçe öğrenme - öğretme - açıklama - yayma ve araştır- ma hakkı sanat için de geçerlidir. Bunu siyasal devletin görev sayması ve koruma altına almış olmasıdır negatif statü hakkı. Pozitif statü hakkı: Devletin görevlerinden diğeri ise şunlardır; sa- nat ve sanatçıyı korumakla, sanat sevgisini yay- mak için gerekli önlemleri yaymakla da yüküm- lüdür. Bu da pozitif statü hakkıdır. Tümelci bir rejim anlayışına gitmeyen, aynm yapmayan, tercih kulîanmayan bir devletin yöne- timinden beklediğimiz vatandaş ve sanatçılar ola- rak şudur: Sanat ve kültür politikalanmızı resmileştirmek yerine ulusallaştırmaya taşımamzı istiyoruz. ^— Bu isteğin siyasatgerekirterinizin dışmda, ülke— savunmasına kadar varan önemini gözeteceğini- ze inanmak istiyoruz. Ulusal yapıtlar veren ülke sanatçılannın el üs- tünde tutulmasını istiyoruz. Yabancı, aynmcı sa- nat havarilerine karşı bu ülkenin gerekirlerine ce- vap istiyoruz. Yekta Kopan, "Yazıya yazarlann dünyasından bakmak hoşuma gidiyor" diyor. (Fotoğraf: UĞUR DEMlR) NENA ÇALİDtS Yekta Kopan, 'Aşk Mutfağmdan Yal- nızlık Tarifleri"nde insanı, insana dair yaşananlan yalm olduğu kadar çarpıcı bir dille ortaya koyuyor. Can Yayınlan'ndan çıkan ve 2002 Sait Faik Öykü Ödülü'nü kazanan kitap insanlann özellikle de er- keklerin aşk, yalnızlık ve iktidar üçgenı içinde yaşadıklan gelgitlere ışık tutuyor. - Bu yıl verilen Sait Faik Öykü Ödü- lü'nü kazandınız. Ödüller ne kadar be- lirleyici oluyor ve yazara ne tür sorum- luluklar, belki de korkular yüklüyor? YEKTA KOPAN - Ödü-" lün yazann kariyerin- deki belirleyiciliğinin zamanla ilgili bir şey ol- duğunu düşünüyonım. ödülü aldıktan sonra eli- me şöyle bir elektronik posta gehnişti: "Tebrik ederim ama ben ödül- lerden pek hoşlanmam, çünkü ödüller yazann hata yapma hakkını elin- den alır." Bu tebrik beni çok düşündürdü. Acaba ödül yazarın hata yapma hakkını elinden alır mı? Yazann hata yap- ma hakkının sınırJan neler? Hata yapma nın edebiyattaki sözlük tanunı nedir? Bun- lan düşündüm ve kendime baktıkça ben- de bir şeylerin değişmeyeceğıni anladım. Ashnda o ödülü ben almadım, benim bir kitabmı aldı. Her kıtapla birlikte o kitabı yazan yazann da ashnda bıttiğini düşünü- yonım. Her yeni yazıda o yazann farklı başka bir hali ortaya çıkıyor. Kendi kişisel tarihimde çok önemli olan bu ödül aslında o kitabın ödülü. Doğrusu da beni, çok rahatsız etmiyor bundan son- ra ne olacağı. Ben her yeni kitaba yeni bir ben olarak başlıyorum. Masaya başanlar ya da başansızlıklar için değil, sonuçta ya- zıyla olan ilişkım için oturuyorum. - Kitabınızda aşk - yalnızlık - iktidar üçgenini ele ahyorsunuz. Bu duygula- rın fırtınalarını daha çok erkekler yaşı- yor... KOPAN - Erkek ve kadın olarak ayır- mak ıstemedım insanlan. Bu üçgen için- de aklımı kurcalayan yalnızlıklardı. Erkek olmam ve olaylara o gözle bakmam da et- kili oldu. Bu, ışin bir yönü; diğer yönü ise tüm duygulann cinsiyetlere ve dinlere mahsus olmamalan. Bu kitapta ilk kitabı- ma oranla erkeklerin dünyasına daha çok yaklaştığımın farkmdayım. Bu tarz, kita- bın yazılış sürecinde oluştu ve bütün- lüğü içinde benim de kabul ederek sürdürdüğüm bir şeydi. cV^an Yayınlan'ndan çıkan 'Aşk Mutfağmdan Yalnızlık Tarifleri' insanlann özellikle de erkeklerin aşk, yalnızlık ve iktidar üçgeni içinde yaşadıklan gelgitlere ışık tutuyor. - Yalnızlık günümüz insanı için kaçı- nılmaz bir son mu? KOPAN - Tabii ki kaçınılmaz ve olma- sı gereken bir şey. Şehirli insanın hayatın- da artık yalnızlık zor elde edilen özel bir değer. Bu değer, var olan ilişkiler yumağı içinden zorlukla, cımbızla ayıklanabilen bu olgu daha değerli oluyor insan içın. He- pimız yalnız kalabilmenın özlemini çeki- yoruz. Bir yandan özlemini çektiğimiz bir şey, bir yandan da içinde olduğumuz ve her an kurtulmak istediğimiz, sancılannı ya- şadığımız duygudur yalnızlık. Kitaptaki yahıızlıklar da, benim bakış açımdan, ki- mi zaman kaçmak istediğimiz, kimi za- man da çok uzun süre kendimızle kaldık- tan sonra yeniden topluma kanşmayı iste- diğimiz, gelgitleri olan bir liman. Çoğu öykümdeki yalnızlığa bakışmı mutsuz ve umutsuz değil. 'Her öykünün bir dünyası var' - ÖyküJerinizde günlük söyleşi biçim- lerine raslıyoruz. Bu, okuyucuyla kar- şılıklı bir oyun mu? KOPAN - Okurla değil ama yazımn be- nimle oyun oynadığı bir gerçek. Edebiya- tın bütün disıplınlerinden ve yazma tek- niklerinden faydalanıyorum ve tüm bun- lann arasındaki geçişkenliğe inanıyorum. Her öykünün bir dünyası var ve bu dünya- nın kendı gerçekleri içinde düşünmeye başladıgında kendi içinde bir dil oluşuyor. ^ ^ ^ ^ Bu dil günlük de olabilir, mek- tup da. - Kahramanlarınızın bir şe- kilde yazıyla ilgileri var. Bu karakterler bilinçli bir tercib mi, yoksa iç dünyanızın gizli bir yansınıası mı? KOPAN - Bu iki kitaba ve toplam 20 öyküye yayılan bir izlek. Hep yazıyla iç içe olan in- sanlann dünyalan var orada. ^ ^ ^ ^ ^ Bu, öyküler arasında komşulu- ğun sağlanması için düşündü- ğüm birşeydi. Yazıya yazarlann dünyasın- dan ve yazıyla ilışkıli olan insanlann dün- yasından bakmak hoşuma gidiyor. - Kitabınızda özellikle birinci ve ikin- ci tekili kullanıyorsunuz. Üçüncü tekili sevmiyorsunuz sanki... KOPAN - Her iki kitabımda da tek öy- küde üçüncü tekil kullandım. Birinci teki- li daha çok seviyorum. Bu tarzı samimi- yet sağlamak için seçmedim, sadece o dünyayı ve kendi kurgu anlayışımı daha iyi yansıtacağını düşündüğüm için tercih et- tim. Okurla duygulanrru paylaşmayı sevi- yorum. Her metnin içinde başka metinler var, onlann herbiri de farklı dünyalar yan- sıtıyor. O ayn dünyalann içine girmek için seçimimi bu yönde yapıyorum. ^ 'Ozanın Günü' etkinliğini Cevat Çapan açacak Bozcaada'da IlyadaşöleniKültür Servisi - 10 Ağustos Cumartesi günü Ege kıyılan binlerce yıldır ilk kez güneşin doğuşunu, batışma dek Homeros'un dızeleriyle karşılayacak. Bozcaada'da Troya'ya karşı bir kıyıda gerçekleşecek olan tlyada şölenini şair Cevat Çapan açacak. 'Ozanın Günü' adı verilen etkinlik Troya Sanat Demeği (TSD) tarafından ilk kez bu yıl düzenleniyor ve zamanla uluslararası bir nitelik kazanarak her yıl devam edecek. Her yıl TSD tarafmdan seçilecek bir şair, Bozcaada'da Otel Kaikias'ta 'Ozanın Odası' olarak aynlan bir odada misafir edilecek. Bu yılın ozanı Cevat Çapan, 9 Ağustos Cuma akşamı Kaikias Sanatevi'nde kendi şiirlerini okuyacak. Aynca, Haluk Şahin Homeros'un Türkiye ve Bozcaada için önemini açıldayan bir konuşma yapacak. 20 yıldır Troya kazılannı yöneten Prof. Manfred Korfmann'ın da etkinliğe katıhnası ve kazı buluntulannın îlyada'yla bağlantısı konusundaki sonılan yanıtlaması bekleniyor. Anadolulu ozan Homeros'un Ilyada'sının okunmasına şairler, gazeteciler, tiyatro ve sinema sanatçılan ve ressamlann yanı sıra öğretmenler, öğrenciler ve turistler de katılacak. Ana metin olarak Azra Erhat ve A. Kadir'ın Türkçe çevirisi kuüanıfrnaldaijirrikter" isteyenler îlyada'nın başka dillerdeki çevirileriyle katkıda bulunabilecekler. îlyada okumasına bu yıl kalınan yerden 2003 yılınm 9 Ağustos Cumartesi günü bir başka şairin önderliğinde devam edilecek. (sahinha@yahoo. com) ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Orası Kimin? Ben bu fılmi daha önce de gördüm. Hepimiz gördük. Yüz kez, bin kez gördük... Ben bu yazı- yı daha önce de yazdım. 30 yıi önce yazdım, yir- mi yıl, on yıl önce de yazdım... "Istanbul Şehir Tiyatrosu'nda NelerOluyor?" başlıklı yazılanmın artık sayısını bilmez oldum. ödenekli tiyatrolar, yalnız Şehir Tiyatrolan de- ğil, Devlet Tiyatroları da özerklığe kavuşmadık- ları sürece daha çok yazıp çizeceğiz... ödenek- li tiyatrolar özerkliğe kavuşmadıklan, yapısal bir değişım geçirmedikleri sürece, bu ülkede tiyat- ro yasası çıkmadığı sürece, politik güçlerin, si- yasal yönetimlerin elinde oyuncak olmaya, yaz- boz tahtası olmaya, parayı verenin çaldığı düdük olmaya devam edecek. Artık bu kez yazmayayım diyordum, amadört yönetmenın, üstelik benim aklımın almadığı ne- denlerle disiplin kuruluna verilmesi üzerine, da- yanamadım. Aklımın almadığı nedenlerdedim: Yönetim ku- ruluna sanatçılann oylanyla seçilen Ali Taygun, karardefterineyazdığı muhalefet şerhı nedeniy- le, Başar Sabuncu, Macit Koper ve Orhan Al- kaya gazetemıze demeç verdiler diye disiplin kuruluna verıldiler... Her şey Ali Müfit Gürtuna nın daha bir yıllık Genel Sanat Yönetmenı Şükrü Türen'ı görev- den alıp yerine dekoratör Nurullah Tuncer'i ge- tırmesiyle başladı. Ardından yönetim kurulu de- ğişti. Ardından yıllardırçalışmalannı ŞehirTiyat- rosu çatısı altında sürdüren Ayla Algan-Beklan Algan ve Erol Keskin önderliğinde oyunculuk eğitımine yönelik TAL (Tiyatro Araştırmaları La- boratuvarı) mekânının anahtarlan değiştirilip sa- natçılar kapı dışarı edildı. O gün bugün tiyatro için için kaynıyor. ••• "Kendimi gereğinden çok hızlı gittiği için ceza olsun diye, Haliç'in çürük sulanna demiıietilmiş biryanş teknesine benzetiyorum." Muhsin Ertuğrul un bu içime ışleyen sözünü hıç unutmadım. Muhsin Hoca'nın görevden alın- masından sonra, Dragos'taki evindesöylenmiş- ti. Istanbul Şehir Tiyatrosu'nun tepetaklak inişe geçtiği birdönemde... 1966'da Istanbul Belediye Meclisi'nin aldığı bir kararla Şehir Tiyatrolan'nın başındaki Muh- sin Hoca, 1959'dan beri sürdürdüğü görevin- den alınmıştı. Bu kararla birlikte birçok genç ye- tenek de Şehir Tiyatrosu'ndan istifa edecekti. Politik gücün, siyasal iktidann, bürokrasinin, sanata ne ilk, ne son müdahalesiydi bu. • • • Yıllar içinde hiç unutamadığım bir söz, bir sah- ne daha var: Yaşını başını almış, Türk tiyatrosunun ustala- rından, kendi başına bir "ekol" yaratmış sanat- çı karşımda, "Orası beniiim benimmm! Asla bı- rakmam!" diye haykınyordu. Vasfi Rıza Zobu, 12 Eylül darbesinden çok değil birkaç gün sonra Istanbul Şehir Tiyatrola- n'nın başına getirilmiş, ilk iş olarak birkaç oyu- nu yasaklamıştı. Ve bana, "Benim görevim mü- fettişlik" diyordu. Günler, haftalar geçiyor, ya- saklamaları, sanatçılann kovulmalarını, soruş- turmaya uğramalannı, 1402'likleri yaşıyorduk ve o müfettişlığe devam ediyordu. Sonundabirgün, "Adınızı, tiyatro tahhimizde- ki yerinizi daha fazla zedelememek için istifa edin" dediğimde, kıyameti kopardı ve bana "Orası beniiim'' haykırışlarıyla dolu sahneyi ya- şattı. • • • ödenekli tiyatro sahneleri kımsenin tapulu ma- lı değildır. Hele belediye başkanlarının, belediye meclıslerinın, kültür bakanlannın, merkeziyada yerel yönetimlerin, bürokrasinin hiç değildir. Pa- rayı veren düdüğü çalar mantığı burada geç- mez. O sahneler olsa olsa oraya emek verenle- rindır. Neredeyse 40 yıldır ödenekli tiyatrolarda özerklik yolunda yapısal bir değişiklik yapma gereklilığinden söz edilir... Sözüm ona herkes a- ma herkes buna inanmış görünür. Ama yalnızca görünür... Içten içe hiçbir şeyin değişmemesin- den yana olanlar, hep baskın çıkar. Yaratıcı güç, siyasal baskı karşısında gerilemeye mahkûm edilir... Yerti artık. Aynı filmi seyretmek istemiyoruz! e-posta:zeynep(â zeyneporal.com Faks:(0212)25716 50 M»r çataan maskeleri gert ahyor • KAHIRE (AFP) - Mısır Kültür Bakanlığı'ndan bir yetkilinin yaptığı açıklamaya göre çalınıp Amerika'ya kaçınlan Firavun döneminden kalma iki adet cenaze maskesi ve bir granit kök heykeli Amerika'dan geri almacak. Geçmişi IÖ 30'lara, Roma dönemine kadar uzanan antik eserlerin Amerikan polisinin silah kaçakçılığı bölümünün yaptığı bir baskın sırasında şans eseri ele geçirildiğini söyleyen bakanlık elçisi Abdel Karim Abu Shanab parçalan ahnak üzere Washington'a gitti. Granit heykelin Kuzey Mısır'da, 'Nile Delta' bölgesindeki tannça Isis'in tapınağının kalmtılanndan çalındığrnı söyleyen Abu Shanab, eserlerin tam zamamnda; Christie's Müzayede Evi tarafından New York'ta yapılacak bir açık arttırmadan hemen önce ele geçirildiğini de ekledi. BUGÜN • HARBİYE AÇIKHAVA TİYATROSU'nda saat 21.00'de Ajda Pekkan konseri. (0 212 257 62 00) • İŞ SAJNAT KÜLTÜR MERKEZİ'nde Ted Demme'nin yönettiği 'Beyaz Şeytan' adh fihn, 12.00, 14.15, 16.30 ve 19.00 saatlerinde izlenebilecek. (0 212 316 10 83) • BAŞKA KÜLTÜREVİ'nde saat 19.30'da Jim Sheridan'ın yönettiği 'Babam İçin' adlı fihn. (0 212 240 12 84)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle