Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2002 PAZARTESİ
8 JOHANNESBURG ZİRVESt
Küreselleşmenin insan ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri gözlerden saklanamaz noktaya ulaştı
DünyaarbktaşıyamıyorERGtN YTLDIZOĞLU
Bugün başlayacak olan Johannesburg
Dünya Çevre Sorunlan Zirvesi öncesin-
de, küreselleşmenin ve insanlığın gelece-
ğine ilişkin tartışmalar yoğunlaştı. On yıl
önce yapılan bir önceki Rio zirvesinde
gelişmiş ülkelerin verdilderi sözleri bugü-
ne kadar tutmamalan, bu kez ana teması
"sürdürüköflir gefijme" olan Johannesburg
zirvesinde alınacak karaılann hem önemi-
ni hem de aciliyetini arttınyor. Bu zemin-
de başlayan zirveye ilişkin hazırlıklar ve
katılacak taraflar (dev uluslararası şirket-
lerle gelişmiş ülkelerin hükümetleri, ge-
lişmekte olan ülkeler ve sivil toplum ör-
gütleri) arasındaki pazarhk sürecinin yo-
ğunlaşmasuıın bir diğer nedeni de dar an-
lamda ticaretin ve mali piyasalann ser-
bestleşririlmesi vekamu alanlannın özel-
leştirilmesi olarak tanımlanan bir küre-
selleşmenin toplumsal yapılar, insanlann
refahı ve çevre koşullan üzerinde kapita-
lizmin/sanayileşmenin yarattığı olumsuz
etkileri daha da hızlandırarak artık sürdü-
rülemez ve etkileri de gözlerden saklana-
maz bir noktaya taşımış ohnasıydı. Zirve,
gittikçe artan sayıda düşünür, ekonomist
ve siyasetçinin, küreselleşmenin karanlık
yüzünden, böyle devam edemeyeceğınden
ve insana önem veren reformlann gereğin-
den söz etmeye başladıklan bir dönemde
toplanıyor. Türkiyede ise durum 'biraz'
farklı. Dünya Bankası ve IMF destekli
Kemal Derviş'in uyguladığı "güçlü eko-
nomiye geçiş programı", işsizliğı ve yok-
sullugu daha önce görülmemiş boyutlara
çıkarmasına ve toplumsal dokuyu taru-
mar ermiş ohnasına rağmen, küreselleş-
me ve serbest piyasa üzerine süren tüm bu
tartışmalardan uzak, IMF politikalan üze-
rinde konsensüs oluşturan partiler arasın-
da yaşanacak bir seçim sürecine giriyoruz.
Seçimlerden sonra yeni hükümete katıl-
maya aday partilerin ve liderlerin hepsi,
IMF'nin (dışa açıhna, serbestleştirme,
ekonomiyi yabancı şirketlere teslim etme
ve özelleştirme) dünyada uygulandıklan
her yerde toplumsal ekonomik yıkıma yol
açmış olan ve etkileri de Johannesburg
zirvesi öncesinde yayımlanan bir seri ra-
porla ve saygın ekonomi profesörlerinin
araştırmalannda ve yorurnlannda gözler
önüne serilen programlanru benimsedik-
lerini iftiharla açıklıyorlar.
Böyle devam edllemezı
Halbuki Dünya Bankası 'nrn Dünya Ge-
hşme Raporu (World DevelopmentReport)
2003'ün ve Dünya Bankası'nın yoksûlluk
alanında çalışan en önemli ekonomisti
Branko Milanoviç"ın "KüreseDeşmenin
ild yüzü" başlıklı çalışmalan, merkezi
Londra'daki "ÇoculdanKonıyun''(Save
The Oıildren) adh uluslararası yardun ku-
ruluşunun, özelleştirmenin etkileri üzeri-
ne hazırladığı "KüreseDeşmeveÇocnkte-
rm Haklan" (Globalısation and the Child-
ren's Rights) raporu da daJıii olmak üze-
re bir seri belgenin ortaya koyduğu ortak
sonuç kısaca şu: Küreselleşme böyle gi-
derse dünya yaşanmaz hale gelecek. Dün-
ya Bankası Dünya Gelişme Raporu, bu-
günkü büyüme modellerini ve ekonomik
ahşkanlıklann "sürdüriilemez olduğunu"
bugünkü ekonomik modelde ısrar edildi-
ği takdirde önümüzdeki 50 yılda küresel
nüfus artışmın, ekolojik tahribatın, yok
olan kaynaklann, artan yoksulluğun top-
lumsal yapılan dağıtacağıru, siyasi karga-
şalara yol açacağını ileri sürdü. Milano-
viç'in çalışması, hem bir önceki 1873-
1913 döneminde hem de 1980 sonrası dö-
nemde küreselleşmenin (mal ve finans
piyasalannın serbestleştirilmesinin) kü-
resel yoksulluğu arthrdığını, gelir dağılı-
mını daha da bozduğunugösterdi. Save The
Children'ın raporu, hükümetlerin temel hiz-
metler sektöründe özelleştirme politika-
lannın, hizmetlerin fıyatlannı arrhrdıği-
nı, bundan da en çok çocuklann zarar gör-
düğünü saptadı.
IMF tlpl küreselleşme başarısız
Prof. Doni Rodrik, Harvard Magazi-
ne'in Temmuz-Ağustos sayısında yayım-
lanan "Küresefleştnekiminiçin?''(Globa-
fcation for vvhom) makalesinde, 1990'lar
döneminin birçok gelişmekte olan ülke
sçin düş kınklığı yararhğına, IMF poliri-
kalannın uygulandılan yerlerde hiç de va-
ıt ettikleri sonuçlan yaratmadığına dikkat
çekti. Rodrik yazısında, daha sağhklı bir
türeselleşme için öncelikle ulusal gerek-
animlere ve özelîiklere ağırhk verilmesi
ferektiğini vurguladı, serbest ticaret ve
MF programlannın yandaşlannın tezle-
nnin yanlış olduğunu, bu tezleri destek-
bmek için verdikleri Çin ve Hindistan ör-
jeklerinin, buiddilann aksine IMF tipi kü-
ıeselleşmeci değil, ulusal koşullara önce-
Bc veren ekonomi politikalanrun başan-
I olduğunu; mal ve mali piyasalann ya-
hndan denetlenmesinin, ulusal ekonomik
hırumlann oluşmasrna öncelik verilme-
snin, bu ülkeleri hem Asya krizinden ko-
• Dünya ekonomisinin insanlığın geleceğini tehdit eden çok kritik bir aşamaya
girdiğinden, gözü dönmüş dev şirketlerin ve artık bunJar adına toplumlan yöneten
komitelere dönüşmeye başlayan sosyal-liberal sentezci III. yol hükümetleri dışında hiç
kimsenin şüphesi yok. Uzun süredir insanlığı tehdit eden bir süreç yaşamrken şu
yaşamsal soruyu sormak gerekiyor: Bir başka yaşam biçimi neden mümkün olmasın?
ruduğunu hem de dünya ekonomisiyle en-
tegrasyon açısından, IMFpoltikalanndan
çok daha sağlıklı sonuçlar ürettiğini de
gösterdi.
Bir başka yaşam biçimi
neden mümkün olmasın
Nobel ödüllü ekonomist Amaratya
Sen'in Le Monde'da yayımlanan makale-
sinde vurguladıgı gibi, gelişme ve çevre
sorunlan birbirine yakından baglannh ve
her kuşak bir sonraki kuşağın geleceğini
de düşünerek hareket etmek zorunda. Bu
ise uluslararası bir dayanışmayı ve işbir-
liğini gerekli kılıyor. Johannesburg zirve-
si, bundan on yıl önce yapılan Rio zirve-
sinın bir devamı. BM Genel Sektereti Ko-
fi Annan'a göre Rio zirvesinden bu yana
geçen 10 yılda ahnan kararlann hemen hiç-
biri uygulanamadı... Ne yazık ki, geçen 10
yılda gerçekleştirilemeyen işbirliğinin
önümüzdeki 10 yılda gerçekleştirilebile-
ceğini ve alınacak kararlann uygulanabi-
leceğini söylemek kolay değil. Çevreye en
çok zarar veren ve küreselleşmenin yarat-
tığı yıkımdan en çok sorumlu dev şirket-
la önlenebilecek erken ölümlere yol açar
bir düzeye ulaştı. Dünya Bankası raporu,
böyle devam edersek, bu koşullann hep-
sinin önümüzdeki dönemde daha da ağrr-
laşarak gezegeni ekolojik, sosyal ve eko-
nomik olarak bir kaosa sürükleyebilece-
ğini söylüyor. Peki ne yapmak gerekir?
Dünya Bankası'nın, önerilerini sunmaya
başlarken, daha başlangıçta, sosyal bilim-
leri değil de muhasebe ka\Tamlanyla ko-
nuşmaya başlaması, iyimseıliği pek teş-
vik etmese de, devam edersek, bankaya gö-
re insanlann yaşamlan ve refahlan varuk-
lara (assets) dayalı. Bunlar, doğal, insan
imalatı, toplumsal, bireysel ve kamusal
varlıklar. Bu varhklann gelişmesi için hep-
sinin korunması, teşvik edilmesi gereki-
yor. "Bu konınma olanağmı tanıyan ku-
rumlarsa sosyalsermaye,otlaklann kulla-
mbnası, bahkçıhk kotalaru ormancıhk iş-
letmeleri, mülkiyet haklan". '•İnsanlann
uzun dönemü perspektifleri, güvenükleri
olmadığı koşullarda, toprak, bahk ve or-
man kaynaklan hızia israf edilerek yok
edüebiliyor. Aynı biçimde, toplumsal ser-
maye ve makinelere yapdan yannmlann
dagüwniarrnran mülkiyet haklanveya-
salarla desteklenmesi gerekryor." Daha be-
pratikte anlamsız önerilerin arasında Dün-
ya Bankası Raporu'nun genel ekonomik
anlayıştan sapan çok önemli bir seri var-
sayım gizli de ondan! The Economist'in
paranoyak gözlerinin hemen yakaladığı
gibi rapor. "Kberal ekonomistler tarafin-
dan yoksulluğun azalülmasmın en kestir-
me yohı olarak görülen ekonomik büyü-
menin bu sorunu çözmekte yetersiz oldu-
ğunu" ıma ediyor. flcincisi, Dünya Ban-
kası Raporu, "Doğanm tahribatnun sana-
yfleşmenin önlenemez ama geri çevrflebi-
İirbiryan ürünüolduğu'" ınancını dapay-
laşmıyor ve "çevresel sorunlann temdde
tophımsa) sonınlar olduğunu" saptıyor.
Bu noktadan sonra da rapor iyıce saparak
işi varlıklann (assets) dağıhmı sorununa
getiriyor. Rapor diyorki, "Varüklann da-
ğıhmu çeşitii potitikalann malryet fayda
besaplan ve güven, tophımlann çoTesel,
toplumsal veekonomiksorunlara yöneük
işe yarar yasalar ve kurunuar gefiştirme-
leri için gerekli koşuOannr." The Econo-
mist'in tüyierini diken diken eden satırlar,
"Eğer büyüme sürdürüJebilir olacak ve
dünya toplumsal kargaşalardan koruna-
caksa yoksullar ve güçsüzlerin varnklara
ertşimiartnnlmabdır
7
" diğer bir deyişle ser-
Johannesburg'da
bugün
başlayacak olan
SürdürüJebilir
Kalkuıma İçin
Dünya Zirvesi"
öncesinde çeşitii
etkinlikler
düzenleniyor.
EtkinlikJor
kapsamında.
Afrika'mn önde
gelen şarkıcılan,
Rus ve Alman
rock gruplannuı
sahneve çıktığı
bir konsere
kaülanGünev
AfrikaDevlet
BaşkanıThobe
Mbeki,
dinJeykileri,
ehnde bir dünya
balonu üe
selamladbu
(Fotoğraf: AP)
ler, zirveye kendi gündemlerini dayatmak
için Johannesburg'a doluştular.
Dünya Bankası Martefet mi oldu?
Johannesburg zirvesinden 10 gün önce
yayımlanan Dünya Bankası Dünya Geliş-
me Raporu, geleceğe yönelik çok karan-
lık bir resim sunuyor. Buna karşılık çok
'^ehfikeB" bir biçimde, büyüme ile refah
arasındaki üişkiyi sorguluyor ve genel so-
runsalın içine, ilk kez servet dağılımı ko-
nusunu sokuyor. tşte bu yüzden The Eco-
nomistde "DünyaBankası Marksist mi ol-
du" diye soruyor."
Karanlık bir gelecek
Bugün 6 milyarhk dünya nürusunun 2.8
rnilyan günde iki dolardan (3 milyon 200
bin TL) daha az bir gelirle 1.2 milyan da
bir dolardan daha az bir gelirle yaşamaya
çalışıyor. 1 milyarinsanıniçrnesuyuyok.
En zengin 20 ülkede ortalamagelir, en yok-
sul 20 ülkedeki ortalama gelirin 37 katı-
na ulaştı. tnsanlar dünyanın iklimini de-
ğiştiriyorlar, çevre ve ada nüfuslan yük-
selmekte olan deniz seviyesinin tehdidi al-
tında yaşıyorlar. Kurak bölgelerin nüflısu
ise çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde ha-
va kirliliği az bir birharcamayla kolaylık-
ürgin olarak Dünya Bankası, gelişmekte
olan ülkelerin yönetim kademelerindeki
yolsuzluklardan kurtulması, Jcahlımcılığı
ve demokrasiyi, kapsayıcılığı ve şeffaflı-
ğı güçlendirmesi, böylece kaynaklannı
yönetecek kurumlan inşa etmeleri gerek-
tiğini söylüyor. Dünya Bankası'nın zen-
ginülkelere de tavsiyeleri var Daha az ben-
cil olunuz, azgelişmiş ülkelere daha çok
yardun yapınız, borçlann azaltıhnası ko-
nusunda daha eli açıJk olunuz, piyasalan-
nıa gehşmekte olan ülkelerin mallanna açı-
nız; hastalığı engelleyen, enerji tasarrufu-
nu, tanmsal üretkenliği arthran teknolo-
jilerin transferine yarduncı olunuz. Özel
fırmalar ise günlük etkinliklerinde sürdü-
rülebilirliğe daha duyarlı olmalı, çe\Tesel
ve toplumsal amaçlan gerçekleştirmeye ça-
lışırken kâr etmeleri teşvik edilmeli. Si-
vil toplum kuruluşlanysa, güçsüzlerin ve
iktidarsızlann sesi olmaya teşvik edihne-
li, kamusal, özel performanslann denet-
lenmesinde bağımsız bir kaynak ohnala-
n sağlanmalı.
Dünya Bankası'nın, sendikalan ve si-
yasi partileri yok sayan, genelde iyi niye-
te dayalı bu önerilerine bakıp da "ölmeeşe-
ğim öbne, yonca bıtecek" deyişini anım-
samamak elde değil. Peki öyleyse The
Economist'in bu rapora ilişkin yazısına ne-
den "Dünya Bankası IVlarksistmi ohryor?"
başhğmı koydu. Tüm yüzeysel ve çoğu kez
vet dağılımı daha adaletli bir hale getiril-
melidir! Yoksabanka biryeniden dağılrm,
diğer bir deyişle var olan servet dengele-
rine siyasi müdahale (mi) öneriyor! The
Economist, hemen raporun önde gelen
yazarlanndan Zmarak Shalizi'yi yakala-
mış ve sorguya çekmiş. Söyle bakalım, sen
aslında ne diyorsun? Shalizi kan ter için-
de, varsayımlannın aslında neo-klasik
(neo-Iiberalizmin) anlayışa dayandığmı
anlatmaya çalışıyor ama. ok bir kez yay-
dan, "kedi bir kez torbadan dışan kaç-
mış'', her ikisi de geri girmiyor. Shalia her
ne kadar varlıklan emek ve sermaye ile sı-
nu-lamadığını (valla Marksist değiliz!)
mülkiyet haklannı, yasalan, şeflfafhğ] hat-
ta güveni bile bunlara kattığını anlatma-
ya çalışıyorsa da dönüp dolaşıp eninde
sonunda, "nasılobagelecekteki ekonomik
btiyüme bir sürii yeni vartık yaratacak1
',
"şjmdizenginlereuerindekilerinbirkısmı-
nı paylaşsalar ne oJur" demeye getirmek
zorunda kahyor. Bankanın uzmanlan ne
kadar çabalarlarsa çabalasrnlar rapor, dik-
katleri varlıklann dağılımına, neo-liberal
politikalann sürdürülemezliğine, ulusal
çözümlerin önemine çekti bir kere. Kedi-
yi tekrar torbaya sokmak artık kolay de-
ğil!
Harvard Üniversitesi'nden Türkiye'li
Prof. Dani Rodrik, "Neo-Liberalizmden
sonra ne?" (Haziran 2002) çalışmasında
"Neo-b'beral ekonomik poütikalar, geüş-
mekteolan ülkeierde20vildanfezlabir sü-
redir uygulamyor. Arbk şimdi bunlarm
sonuçlan üzerine kesin bir vargıda bulu-
nacak konumdaytz. Karşınuzda güzel bir
resim yok" diyordu. Rodrik'e göre geliş-
mekte olan ülkeierde, 1980-2001 dönemin-
de ekonomik büyüme, 1950-70 dönemi-
nin gerisinde kalmış. Eski sosyalist ülke-
ierde, gerçek üretim çıktısı hâlâ 1990'm
gerisinde. Bu genel trend'den aynlan üç
ülke Çin, Vietnam ve Hindistan ise bunu
IMF politikalanna aldırmadıklan, kendi
ulusal gereksinimlerine öncelik verdikle-
ri için gerçekleşnrebilmişler. Üsteük bu se-
fil performans, gelir dağüırrunda bir bo-
zulmayı birlikte ilerlemiş. Dünya Banka-
sı'nın gelir dağılımıyla ilgili çalışmalan-
nın başuıdaki uzmanlardan Branko Mila-
noviç'in Mayıs 2002'de bankanın WEB si-
tesine konan "Küreselleşmenin Od yüzü:
Bildiğinıiz balhle küreseDeşmeye karşı"
(The tvvo Faces of Globalisation: Against
Giobahzaöon as we knon it) baştakh çalış-
ması da bu son noktayı inceByor ve etrafb
bir çözümlemeden sonra," 1978-98 döne-
minin sonuçlan, bir önceki dönemden ke-
sin bir biçimde çok daha kötüdür" diyor
veekliyor: tt
küresefleşmepartizanian,kü-
reseDeşmenin hiç tarüsmasız faydab bir
süreç olduğunu, son döneminverfleriııi an-
cak çok ciddi bir biçimde yanlış okuyarak
savunabflmektedhier". Milanoviç, çalış-
masının sunuşuna koyduğu özette, "Buça-
hşma, küresefleşmenin otomatik veiyi bir
güç okhığuna ilişkin görüşün çiddi bir bi-
çimde hatalı olduğunu gösteriyor" diyor.
Milanoviç, küresellemeye ilişkin egemen
görüşün tezlerini, sonra da küreselleşme-
nin en parlak dönemi olarak bilinen 1870-
1913 dönemini ve 1978 sonrası dönemi
inceliyor. Her iki dönemde de zorla küre-
selleştirilenlerin bu süreçten faydalanma-
dıklannı, hatta zararlı çıktıklannı göste-
riyor; küreselleşmenin ekonomik benze-
şiklik (convergence)) yarattığı tezini şid-
detle reddediyor. Milanoviç, "salt kapita-
Kst çıkarlar tarafindan yönlendirilen kü-
reseDeşmenin bu kez de yüz yıl öncekine
benzersonuçlar doğurmasmınkaçmilnıaz
okhığunu" vurguluyor ve ekliyor. "Nasıl
19. vüzyuın ulusal kapitalizmfcri H. Dün-
ya Savaşı'ndan sonra uygarlaşnuşsa, kü-
resel kapitaBzm de uygarlaşmak zorun-
dadır.'* Milanoviç'in çalışması, kapitalist
paradıgmanın sınırlan içinde kalmasına
rağmen (ne de olsa Dünya Bankası bün-
yesinde) egemen teorilere, daha da önem-
lisi "VV'ashington Consensus" olarak bili-
nen IMFpolirikalanna, bu bağlamda dog-
ma olarak kabul edilen serbest ticaret ve
gelir dağılımı ilişkileri üzerine varsayım-
lara köklü bir biçimde karşı çıkryor.
Yoksulluk artıyor
Tabii ki bunun gözlerden kaçması bek-
lenemezdi: Geçen hafta, Wall Street Jo-
urnal, Milanoviç'in çalışmasının bir ön-
ceki taslağı (Aralık, 2001) üzerine
a
Dün-
ya Bankası çahşması. bankanın serbest ti-
caret-geür dağdmi] teorOerine ters düşü-
yor" başlıklı bir yorum yayımladı
(23/08'02). Şimdi, bizim elimizde çalış-
marun daha yeni bir versiyonu ohnasına
rağmen, WSJ'nin ağzından devam edelim,
çahşmanın nasıl algılandığını görebilmek
için.
WSJ'ye göre, "çanşma, bankanm ser-
bestticaretinve yaonmın fazfletleri üzeri-
ne en değer vtrdiği görüşkrini eteftiriyor ".
Çahşmaya göre ,"Küresefleşıne dünyanın
en zengin ve en fakir halklan arasındaki
gelirfarknuderinleştiriyor'', "Endüşük or-
talama gelir düzeyine sahip ülkeierde bi-
le, dışa açüma sürecinden zengnüer fayda-
lanryor." "Milanoviç'in çalışmasının bul-
gulan, serbest ticaretin ve yatınmın, ihra-
cat olanaklannı ve yabancı sermaye çek-
me şanslannı arttırarak özelhkle yoksul ül-
kelerin işine yaradığına ilişkin standart
ekonomik teoriyi yadsıyor. Çalışma, ban-
kanın geçen 20 yıldaki tüm yöneliminin
de yanlış olduğunu söylemiş oluyor."
Dünya Bankası'nın serbest ticaret ve
gelir dağılımı üzerine ürettiği tüm olum-
lu söyleme karşın Milanoviç'in 88 ülke-
yi kapsayan çalışması, 1985-1991 döne-
miyle 1992-1997 dönemini karşılaştın-
yor ve bu dönemde ticaretteki serbestleş-
me belirgin bir biçimde artarken gelir da-
ğılurunın da belirgin bir biçimde bozul-
duğunu ortaya koyuyor.
Söz konusu dönemde araşürma konu-
su olan 88 ülkede ihracat ve ithalatın
GSMH'ye oranı yüzde 62'den yüzde 77'ye
yüksebrîiş. Buna karşılık dünya halklan-
nın en yoksul yüzde 10'unun ortalama ge-
liri, birinci dönemde tüm dünyanın orta-
lama gelirinin yüzde 30.7 'si düzeyindey-
ken ikinci dönemde tüm dünyanın yüzde
24.8'i düzeyine gerilemiş. Aynı dönem-
de en zengin yüzde 10'un gelirdüzeyi, tüm
dünya halklannm ortalama gelirinin yüz-
de 273.5'üıden yüzde 293'üne ulaşmış.
Kısacası, en üst yüzde 10 zenginleşirken
en alt yüzde 10 yoksullaşmış. En yoksul
kesminin içinde de küreselleşmeden an-
cak en zengin kesim faydalanabilmiş.
Rahatsız
edici
rular
Milanoviç'in
çahşmayı
bitirirken
sorduğu, onun
deyişiyle son
derecede rahatsız
edici üç soruyu
aktaralım:
Nasıl oluyor
da bu kadar
yapısal uyum
programı ve EVfF
stand-by
uygulamasından
sonra, Afrika'mn
kjşi başına milli
hasıiası 20 yıl
önceki
düzeyinden bir
milim yukarı
çıkamadı?
Üstelik 24 Afrika
ülkesinde kişi
başına milli
hasıla hâlâ 1975
düzeyinin, 12
ülkede de 1960
düzeyinin
gerisinde.
K rizlerinden
daha birkaç
ay öncesine
kadar
reformlann
örnek
uygulayıcısı
ülkeler olarak
nitelenen
Arjantin gibi
Lafin Amerika
ülkelerindeld
krizleri nasıl
açıklamak
gerekir?
Nasıl oluyor
da, en iyi
'öğrenci' olarak
nitelenen
Moldovya,
Gürcistan,
Kırgızistan
Cumhuriyeti ve
Ermenistan gibi
ülkeler, 1991'de
sıfır dış borçla
yola çıküktan ve
uluslararası mali
kuruluşlann her
istediğini
yaptıktan 10
yıl sonra
kendilerini gayri
safi milli
hasüalan yüzde
50 küçülmüş ve
borçlannın
affedilmesi için
dilenir durumda
buldular?"
Küreselleşme
tek yol değil
"Besbelli ki bir
şeyler fena halde
yanlış!" diyor
Milanoviç ve
ekliyor, "bu
küreselleşmenin
tek yol olduğunu
ileri sürerek
yola devam
etmek, ideolojiyi
ampirik verilerin
yerine ikame
etmek anlamına
gelecektir. Ne
yazık ki, bu
daha önce de
yapıldı ama
sonuçlan hiç de
iyi olmadı."
Seçimlere
ellerinde IMF
reçetesiyle
hazırlanan parti
liderlerimiz
özellikle,
hükümete gelirse
ekonomiyi
Kemal Derviş'e
teslim etmeye
hazırlanan
CHP Genel
Başkanı Sayın
Deniz Baykal,
bu sorulann
cevaplarını
biliyor mu
acaba?