12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2002 PAZARTESİ 8 JOHANNESBURG ZİRVESt Küreselleşmenin insan ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri gözlerden saklanamaz noktaya ulaştı DünyaarbktaşıyamıyorERGtN YTLDIZOĞLU Bugün başlayacak olan Johannesburg Dünya Çevre Sorunlan Zirvesi öncesin- de, küreselleşmenin ve insanlığın gelece- ğine ilişkin tartışmalar yoğunlaştı. On yıl önce yapılan bir önceki Rio zirvesinde gelişmiş ülkelerin verdilderi sözleri bugü- ne kadar tutmamalan, bu kez ana teması "sürdürüköflir gefijme" olan Johannesburg zirvesinde alınacak karaılann hem önemi- ni hem de aciliyetini arttınyor. Bu zemin- de başlayan zirveye ilişkin hazırlıklar ve katılacak taraflar (dev uluslararası şirket- lerle gelişmiş ülkelerin hükümetleri, ge- lişmekte olan ülkeler ve sivil toplum ör- gütleri) arasındaki pazarhk sürecinin yo- ğunlaşmasuıın bir diğer nedeni de dar an- lamda ticaretin ve mali piyasalann ser- bestleşririlmesi vekamu alanlannın özel- leştirilmesi olarak tanımlanan bir küre- selleşmenin toplumsal yapılar, insanlann refahı ve çevre koşullan üzerinde kapita- lizmin/sanayileşmenin yarattığı olumsuz etkileri daha da hızlandırarak artık sürdü- rülemez ve etkileri de gözlerden saklana- maz bir noktaya taşımış ohnasıydı. Zirve, gittikçe artan sayıda düşünür, ekonomist ve siyasetçinin, küreselleşmenin karanlık yüzünden, böyle devam edemeyeceğınden ve insana önem veren reformlann gereğin- den söz etmeye başladıklan bir dönemde toplanıyor. Türkiyede ise durum 'biraz' farklı. Dünya Bankası ve IMF destekli Kemal Derviş'in uyguladığı "güçlü eko- nomiye geçiş programı", işsizliğı ve yok- sullugu daha önce görülmemiş boyutlara çıkarmasına ve toplumsal dokuyu taru- mar ermiş ohnasına rağmen, küreselleş- me ve serbest piyasa üzerine süren tüm bu tartışmalardan uzak, IMF politikalan üze- rinde konsensüs oluşturan partiler arasın- da yaşanacak bir seçim sürecine giriyoruz. Seçimlerden sonra yeni hükümete katıl- maya aday partilerin ve liderlerin hepsi, IMF'nin (dışa açıhna, serbestleştirme, ekonomiyi yabancı şirketlere teslim etme ve özelleştirme) dünyada uygulandıklan her yerde toplumsal ekonomik yıkıma yol açmış olan ve etkileri de Johannesburg zirvesi öncesinde yayımlanan bir seri ra- porla ve saygın ekonomi profesörlerinin araştırmalannda ve yorurnlannda gözler önüne serilen programlanru benimsedik- lerini iftiharla açıklıyorlar. Böyle devam edllemezı Halbuki Dünya Bankası 'nrn Dünya Ge- hşme Raporu (World DevelopmentReport) 2003'ün ve Dünya Bankası'nın yoksûlluk alanında çalışan en önemli ekonomisti Branko Milanoviç"ın "KüreseDeşmenin ild yüzü" başlıklı çalışmalan, merkezi Londra'daki "ÇoculdanKonıyun''(Save The Oıildren) adh uluslararası yardun ku- ruluşunun, özelleştirmenin etkileri üzeri- ne hazırladığı "KüreseDeşmeveÇocnkte- rm Haklan" (Globalısation and the Child- ren's Rights) raporu da daJıii olmak üze- re bir seri belgenin ortaya koyduğu ortak sonuç kısaca şu: Küreselleşme böyle gi- derse dünya yaşanmaz hale gelecek. Dün- ya Bankası Dünya Gelişme Raporu, bu- günkü büyüme modellerini ve ekonomik ahşkanlıklann "sürdüriilemez olduğunu" bugünkü ekonomik modelde ısrar edildi- ği takdirde önümüzdeki 50 yılda küresel nüfus artışmın, ekolojik tahribatın, yok olan kaynaklann, artan yoksulluğun top- lumsal yapılan dağıtacağıru, siyasi karga- şalara yol açacağını ileri sürdü. Milano- viç'in çalışması, hem bir önceki 1873- 1913 döneminde hem de 1980 sonrası dö- nemde küreselleşmenin (mal ve finans piyasalannın serbestleştirilmesinin) kü- resel yoksulluğu arthrdığını, gelir dağılı- mını daha da bozduğunugösterdi. Save The Children'ın raporu, hükümetlerin temel hiz- metler sektöründe özelleştirme politika- lannın, hizmetlerin fıyatlannı arrhrdıği- nı, bundan da en çok çocuklann zarar gör- düğünü saptadı. IMF tlpl küreselleşme başarısız Prof. Doni Rodrik, Harvard Magazi- ne'in Temmuz-Ağustos sayısında yayım- lanan "Küresefleştnekiminiçin?''(Globa- fcation for vvhom) makalesinde, 1990'lar döneminin birçok gelişmekte olan ülke sçin düş kınklığı yararhğına, IMF poliri- kalannın uygulandılan yerlerde hiç de va- ıt ettikleri sonuçlan yaratmadığına dikkat çekti. Rodrik yazısında, daha sağhklı bir türeselleşme için öncelikle ulusal gerek- animlere ve özelîiklere ağırhk verilmesi ferektiğini vurguladı, serbest ticaret ve MF programlannın yandaşlannın tezle- nnin yanlış olduğunu, bu tezleri destek- bmek için verdikleri Çin ve Hindistan ör- jeklerinin, buiddilann aksine IMF tipi kü- ıeselleşmeci değil, ulusal koşullara önce- Bc veren ekonomi politikalanrun başan- I olduğunu; mal ve mali piyasalann ya- hndan denetlenmesinin, ulusal ekonomik hırumlann oluşmasrna öncelik verilme- snin, bu ülkeleri hem Asya krizinden ko- • Dünya ekonomisinin insanlığın geleceğini tehdit eden çok kritik bir aşamaya girdiğinden, gözü dönmüş dev şirketlerin ve artık bunJar adına toplumlan yöneten komitelere dönüşmeye başlayan sosyal-liberal sentezci III. yol hükümetleri dışında hiç kimsenin şüphesi yok. Uzun süredir insanlığı tehdit eden bir süreç yaşamrken şu yaşamsal soruyu sormak gerekiyor: Bir başka yaşam biçimi neden mümkün olmasın? ruduğunu hem de dünya ekonomisiyle en- tegrasyon açısından, IMFpoltikalanndan çok daha sağlıklı sonuçlar ürettiğini de gösterdi. Bir başka yaşam biçimi neden mümkün olmasın Nobel ödüllü ekonomist Amaratya Sen'in Le Monde'da yayımlanan makale- sinde vurguladıgı gibi, gelişme ve çevre sorunlan birbirine yakından baglannh ve her kuşak bir sonraki kuşağın geleceğini de düşünerek hareket etmek zorunda. Bu ise uluslararası bir dayanışmayı ve işbir- liğini gerekli kılıyor. Johannesburg zirve- si, bundan on yıl önce yapılan Rio zirve- sinın bir devamı. BM Genel Sektereti Ko- fi Annan'a göre Rio zirvesinden bu yana geçen 10 yılda ahnan kararlann hemen hiç- biri uygulanamadı... Ne yazık ki, geçen 10 yılda gerçekleştirilemeyen işbirliğinin önümüzdeki 10 yılda gerçekleştirilebile- ceğini ve alınacak kararlann uygulanabi- leceğini söylemek kolay değil. Çevreye en çok zarar veren ve küreselleşmenin yarat- tığı yıkımdan en çok sorumlu dev şirket- la önlenebilecek erken ölümlere yol açar bir düzeye ulaştı. Dünya Bankası raporu, böyle devam edersek, bu koşullann hep- sinin önümüzdeki dönemde daha da ağrr- laşarak gezegeni ekolojik, sosyal ve eko- nomik olarak bir kaosa sürükleyebilece- ğini söylüyor. Peki ne yapmak gerekir? Dünya Bankası'nın, önerilerini sunmaya başlarken, daha başlangıçta, sosyal bilim- leri değil de muhasebe ka\Tamlanyla ko- nuşmaya başlaması, iyimseıliği pek teş- vik etmese de, devam edersek, bankaya gö- re insanlann yaşamlan ve refahlan varuk- lara (assets) dayalı. Bunlar, doğal, insan imalatı, toplumsal, bireysel ve kamusal varlıklar. Bu varhklann gelişmesi için hep- sinin korunması, teşvik edilmesi gereki- yor. "Bu konınma olanağmı tanıyan ku- rumlarsa sosyalsermaye,otlaklann kulla- mbnası, bahkçıhk kotalaru ormancıhk iş- letmeleri, mülkiyet haklan". '•İnsanlann uzun dönemü perspektifleri, güvenükleri olmadığı koşullarda, toprak, bahk ve or- man kaynaklan hızia israf edilerek yok edüebiliyor. Aynı biçimde, toplumsal ser- maye ve makinelere yapdan yannmlann dagüwniarrnran mülkiyet haklanveya- salarla desteklenmesi gerekryor." Daha be- pratikte anlamsız önerilerin arasında Dün- ya Bankası Raporu'nun genel ekonomik anlayıştan sapan çok önemli bir seri var- sayım gizli de ondan! The Economist'in paranoyak gözlerinin hemen yakaladığı gibi rapor. "Kberal ekonomistler tarafin- dan yoksulluğun azalülmasmın en kestir- me yohı olarak görülen ekonomik büyü- menin bu sorunu çözmekte yetersiz oldu- ğunu" ıma ediyor. flcincisi, Dünya Ban- kası Raporu, "Doğanm tahribatnun sana- yfleşmenin önlenemez ama geri çevrflebi- İirbiryan ürünüolduğu'" ınancını dapay- laşmıyor ve "çevresel sorunlann temdde tophımsa) sonınlar olduğunu" saptıyor. Bu noktadan sonra da rapor iyıce saparak işi varlıklann (assets) dağıhmı sorununa getiriyor. Rapor diyorki, "Varüklann da- ğıhmu çeşitii potitikalann malryet fayda besaplan ve güven, tophımlann çoTesel, toplumsal veekonomiksorunlara yöneük işe yarar yasalar ve kurunuar gefiştirme- leri için gerekli koşuOannr." The Econo- mist'in tüyierini diken diken eden satırlar, "Eğer büyüme sürdürüJebilir olacak ve dünya toplumsal kargaşalardan koruna- caksa yoksullar ve güçsüzlerin varnklara ertşimiartnnlmabdır 7 " diğer bir deyişle ser- Johannesburg'da bugün başlayacak olan SürdürüJebilir Kalkuıma İçin Dünya Zirvesi" öncesinde çeşitii etkinlikler düzenleniyor. EtkinlikJor kapsamında. Afrika'mn önde gelen şarkıcılan, Rus ve Alman rock gruplannuı sahneve çıktığı bir konsere kaülanGünev AfrikaDevlet BaşkanıThobe Mbeki, dinJeykileri, ehnde bir dünya balonu üe selamladbu (Fotoğraf: AP) ler, zirveye kendi gündemlerini dayatmak için Johannesburg'a doluştular. Dünya Bankası Martefet mi oldu? Johannesburg zirvesinden 10 gün önce yayımlanan Dünya Bankası Dünya Geliş- me Raporu, geleceğe yönelik çok karan- lık bir resim sunuyor. Buna karşılık çok '^ehfikeB" bir biçimde, büyüme ile refah arasındaki üişkiyi sorguluyor ve genel so- runsalın içine, ilk kez servet dağılımı ko- nusunu sokuyor. tşte bu yüzden The Eco- nomistde "DünyaBankası Marksist mi ol- du" diye soruyor." Karanlık bir gelecek Bugün 6 milyarhk dünya nürusunun 2.8 rnilyan günde iki dolardan (3 milyon 200 bin TL) daha az bir gelirle 1.2 milyan da bir dolardan daha az bir gelirle yaşamaya çalışıyor. 1 milyarinsanıniçrnesuyuyok. En zengin 20 ülkede ortalamagelir, en yok- sul 20 ülkedeki ortalama gelirin 37 katı- na ulaştı. tnsanlar dünyanın iklimini de- ğiştiriyorlar, çevre ve ada nüfuslan yük- selmekte olan deniz seviyesinin tehdidi al- tında yaşıyorlar. Kurak bölgelerin nüflısu ise çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde ha- va kirliliği az bir birharcamayla kolaylık- ürgin olarak Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkelerin yönetim kademelerindeki yolsuzluklardan kurtulması, Jcahlımcılığı ve demokrasiyi, kapsayıcılığı ve şeffaflı- ğı güçlendirmesi, böylece kaynaklannı yönetecek kurumlan inşa etmeleri gerek- tiğini söylüyor. Dünya Bankası'nın zen- ginülkelere de tavsiyeleri var Daha az ben- cil olunuz, azgelişmiş ülkelere daha çok yardun yapınız, borçlann azaltıhnası ko- nusunda daha eli açıJk olunuz, piyasalan- nıa gehşmekte olan ülkelerin mallanna açı- nız; hastalığı engelleyen, enerji tasarrufu- nu, tanmsal üretkenliği arthran teknolo- jilerin transferine yarduncı olunuz. Özel fırmalar ise günlük etkinliklerinde sürdü- rülebilirliğe daha duyarlı olmalı, çe\Tesel ve toplumsal amaçlan gerçekleştirmeye ça- lışırken kâr etmeleri teşvik edilmeli. Si- vil toplum kuruluşlanysa, güçsüzlerin ve iktidarsızlann sesi olmaya teşvik edihne- li, kamusal, özel performanslann denet- lenmesinde bağımsız bir kaynak ohnala- n sağlanmalı. Dünya Bankası'nın, sendikalan ve si- yasi partileri yok sayan, genelde iyi niye- te dayalı bu önerilerine bakıp da "ölmeeşe- ğim öbne, yonca bıtecek" deyişini anım- samamak elde değil. Peki öyleyse The Economist'in bu rapora ilişkin yazısına ne- den "Dünya Bankası IVlarksistmi ohryor?" başhğmı koydu. Tüm yüzeysel ve çoğu kez vet dağılımı daha adaletli bir hale getiril- melidir! Yoksabanka biryeniden dağılrm, diğer bir deyişle var olan servet dengele- rine siyasi müdahale (mi) öneriyor! The Economist, hemen raporun önde gelen yazarlanndan Zmarak Shalizi'yi yakala- mış ve sorguya çekmiş. Söyle bakalım, sen aslında ne diyorsun? Shalizi kan ter için- de, varsayımlannın aslında neo-klasik (neo-Iiberalizmin) anlayışa dayandığmı anlatmaya çalışıyor ama. ok bir kez yay- dan, "kedi bir kez torbadan dışan kaç- mış'', her ikisi de geri girmiyor. Shalia her ne kadar varlıklan emek ve sermaye ile sı- nu-lamadığını (valla Marksist değiliz!) mülkiyet haklannı, yasalan, şeflfafhğ] hat- ta güveni bile bunlara kattığını anlatma- ya çalışıyorsa da dönüp dolaşıp eninde sonunda, "nasılobagelecekteki ekonomik btiyüme bir sürii yeni vartık yaratacak1 ', "şjmdizenginlereuerindekilerinbirkısmı- nı paylaşsalar ne oJur" demeye getirmek zorunda kahyor. Bankanın uzmanlan ne kadar çabalarlarsa çabalasrnlar rapor, dik- katleri varlıklann dağılımına, neo-liberal politikalann sürdürülemezliğine, ulusal çözümlerin önemine çekti bir kere. Kedi- yi tekrar torbaya sokmak artık kolay de- ğil! Harvard Üniversitesi'nden Türkiye'li Prof. Dani Rodrik, "Neo-Liberalizmden sonra ne?" (Haziran 2002) çalışmasında "Neo-b'beral ekonomik poütikalar, geüş- mekteolan ülkeierde20vildanfezlabir sü- redir uygulamyor. Arbk şimdi bunlarm sonuçlan üzerine kesin bir vargıda bulu- nacak konumdaytz. Karşınuzda güzel bir resim yok" diyordu. Rodrik'e göre geliş- mekte olan ülkeierde, 1980-2001 dönemin- de ekonomik büyüme, 1950-70 dönemi- nin gerisinde kalmış. Eski sosyalist ülke- ierde, gerçek üretim çıktısı hâlâ 1990'm gerisinde. Bu genel trend'den aynlan üç ülke Çin, Vietnam ve Hindistan ise bunu IMF politikalanna aldırmadıklan, kendi ulusal gereksinimlerine öncelik verdikle- ri için gerçekleşnrebilmişler. Üsteük bu se- fil performans, gelir dağüırrunda bir bo- zulmayı birlikte ilerlemiş. Dünya Banka- sı'nın gelir dağılımıyla ilgili çalışmalan- nın başuıdaki uzmanlardan Branko Mila- noviç'in Mayıs 2002'de bankanın WEB si- tesine konan "Küreselleşmenin Od yüzü: Bildiğinıiz balhle küreseDeşmeye karşı" (The tvvo Faces of Globalisation: Against Giobahzaöon as we knon it) baştakh çalış- ması da bu son noktayı inceByor ve etrafb bir çözümlemeden sonra," 1978-98 döne- minin sonuçlan, bir önceki dönemden ke- sin bir biçimde çok daha kötüdür" diyor veekliyor: tt küresefleşmepartizanian,kü- reseDeşmenin hiç tarüsmasız faydab bir süreç olduğunu, son döneminverfleriııi an- cak çok ciddi bir biçimde yanlış okuyarak savunabflmektedhier". Milanoviç, çalış- masının sunuşuna koyduğu özette, "Buça- hşma, küresefleşmenin otomatik veiyi bir güç okhığuna ilişkin görüşün çiddi bir bi- çimde hatalı olduğunu gösteriyor" diyor. Milanoviç, küresellemeye ilişkin egemen görüşün tezlerini, sonra da küreselleşme- nin en parlak dönemi olarak bilinen 1870- 1913 dönemini ve 1978 sonrası dönemi inceliyor. Her iki dönemde de zorla küre- selleştirilenlerin bu süreçten faydalanma- dıklannı, hatta zararlı çıktıklannı göste- riyor; küreselleşmenin ekonomik benze- şiklik (convergence)) yarattığı tezini şid- detle reddediyor. Milanoviç, "salt kapita- Kst çıkarlar tarafindan yönlendirilen kü- reseDeşmenin bu kez de yüz yıl öncekine benzersonuçlar doğurmasmınkaçmilnıaz okhığunu" vurguluyor ve ekliyor. "Nasıl 19. vüzyuın ulusal kapitalizmfcri H. Dün- ya Savaşı'ndan sonra uygarlaşnuşsa, kü- resel kapitaBzm de uygarlaşmak zorun- dadır.'* Milanoviç'in çalışması, kapitalist paradıgmanın sınırlan içinde kalmasına rağmen (ne de olsa Dünya Bankası bün- yesinde) egemen teorilere, daha da önem- lisi "VV'ashington Consensus" olarak bili- nen IMFpolirikalanna, bu bağlamda dog- ma olarak kabul edilen serbest ticaret ve gelir dağılımı ilişkileri üzerine varsayım- lara köklü bir biçimde karşı çıkryor. Yoksulluk artıyor Tabii ki bunun gözlerden kaçması bek- lenemezdi: Geçen hafta, Wall Street Jo- urnal, Milanoviç'in çalışmasının bir ön- ceki taslağı (Aralık, 2001) üzerine a Dün- ya Bankası çahşması. bankanın serbest ti- caret-geür dağdmi] teorOerine ters düşü- yor" başlıklı bir yorum yayımladı (23/08'02). Şimdi, bizim elimizde çalış- marun daha yeni bir versiyonu ohnasına rağmen, WSJ'nin ağzından devam edelim, çahşmanın nasıl algılandığını görebilmek için. WSJ'ye göre, "çanşma, bankanm ser- bestticaretinve yaonmın fazfletleri üzeri- ne en değer vtrdiği görüşkrini eteftiriyor ". Çahşmaya göre ,"Küresefleşıne dünyanın en zengin ve en fakir halklan arasındaki gelirfarknuderinleştiriyor'', "Endüşük or- talama gelir düzeyine sahip ülkeierde bi- le, dışa açüma sürecinden zengnüer fayda- lanryor." "Milanoviç'in çalışmasının bul- gulan, serbest ticaretin ve yatınmın, ihra- cat olanaklannı ve yabancı sermaye çek- me şanslannı arttırarak özelhkle yoksul ül- kelerin işine yaradığına ilişkin standart ekonomik teoriyi yadsıyor. Çalışma, ban- kanın geçen 20 yıldaki tüm yöneliminin de yanlış olduğunu söylemiş oluyor." Dünya Bankası'nın serbest ticaret ve gelir dağılımı üzerine ürettiği tüm olum- lu söyleme karşın Milanoviç'in 88 ülke- yi kapsayan çalışması, 1985-1991 döne- miyle 1992-1997 dönemini karşılaştın- yor ve bu dönemde ticaretteki serbestleş- me belirgin bir biçimde artarken gelir da- ğılurunın da belirgin bir biçimde bozul- duğunu ortaya koyuyor. Söz konusu dönemde araşürma konu- su olan 88 ülkede ihracat ve ithalatın GSMH'ye oranı yüzde 62'den yüzde 77'ye yüksebrîiş. Buna karşılık dünya halklan- nın en yoksul yüzde 10'unun ortalama ge- liri, birinci dönemde tüm dünyanın orta- lama gelirinin yüzde 30.7 'si düzeyindey- ken ikinci dönemde tüm dünyanın yüzde 24.8'i düzeyine gerilemiş. Aynı dönem- de en zengin yüzde 10'un gelirdüzeyi, tüm dünya halklannm ortalama gelirinin yüz- de 273.5'üıden yüzde 293'üne ulaşmış. Kısacası, en üst yüzde 10 zenginleşirken en alt yüzde 10 yoksullaşmış. En yoksul kesminin içinde de küreselleşmeden an- cak en zengin kesim faydalanabilmiş. Rahatsız edici rular Milanoviç'in çahşmayı bitirirken sorduğu, onun deyişiyle son derecede rahatsız edici üç soruyu aktaralım: Nasıl oluyor da bu kadar yapısal uyum programı ve EVfF stand-by uygulamasından sonra, Afrika'mn kjşi başına milli hasıiası 20 yıl önceki düzeyinden bir milim yukarı çıkamadı? Üstelik 24 Afrika ülkesinde kişi başına milli hasıla hâlâ 1975 düzeyinin, 12 ülkede de 1960 düzeyinin gerisinde. K rizlerinden daha birkaç ay öncesine kadar reformlann örnek uygulayıcısı ülkeler olarak nitelenen Arjantin gibi Lafin Amerika ülkelerindeld krizleri nasıl açıklamak gerekir? Nasıl oluyor da, en iyi 'öğrenci' olarak nitelenen Moldovya, Gürcistan, Kırgızistan Cumhuriyeti ve Ermenistan gibi ülkeler, 1991'de sıfır dış borçla yola çıküktan ve uluslararası mali kuruluşlann her istediğini yaptıktan 10 yıl sonra kendilerini gayri safi milli hasüalan yüzde 50 küçülmüş ve borçlannın affedilmesi için dilenir durumda buldular?" Küreselleşme tek yol değil "Besbelli ki bir şeyler fena halde yanlış!" diyor Milanoviç ve ekliyor, "bu küreselleşmenin tek yol olduğunu ileri sürerek yola devam etmek, ideolojiyi ampirik verilerin yerine ikame etmek anlamına gelecektir. Ne yazık ki, bu daha önce de yapıldı ama sonuçlan hiç de iyi olmadı." Seçimlere ellerinde IMF reçetesiyle hazırlanan parti liderlerimiz özellikle, hükümete gelirse ekonomiyi Kemal Derviş'e teslim etmeye hazırlanan CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, bu sorulann cevaplarını biliyor mu acaba?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle