14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2002 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr MUMTAZ SOYSAL Hedef Büyütmek BU sütunda hep yazıldığı gibi, futbol yaşamın kenoisine çok benzeyen, aynı zamanda da ya- şama ilişkin çok şey ilham eden bir oyun. Ulusal Takım'ın Dünya Kupası'nda çızdiği gra- fiğe dikkat ettiniz mi? Önce dıştan ve içten küçümsenişın hakemi bile haksızlığa iten çevre etkisi, Kosta Rıka'yla ucu ucuna yakalanan bir şans, ardından Çin maçının getirdiği özgüven. Sonrası kolaylaşmıştır. Rakiplerın güçlülüğü artsa da. Güçlüler ve güçlükler yenildikçe, hedef de kendJiğinden büyüyor. O doğal büyüyüşe öz- güven artışının getirdiği büyüme de eklenince baş döndürücü bir kuvvet sankı kendiliğinden gelmekte. Önemli olan, onun önünü kesme- mek s/e tam tersine, eldeki gücü büyüyen he- defe göre seferber edebilmek. B öyle durumlarda, Mustafa Kemal'in hedef büyütüşünü anımsamadan durabılirmisiniz: "muasır medeniyet sevıyesinin", yanı çağdaş uygartık düzeyinin üstüne çıkmak? Uzun mu- harebelerden yeni çıkmış, yaralı, yorgun, harap bir ülkede edilecek bir söz müydü bu? Ama, kaybedilmiş onca savaştan sonra Sa- karya'nın ve 30 Ağustos'un verdiği bir özgüven vardı. Demek ki, kötü talih yenilebiliyordu; elde kalanlar akıllıca bir araya getirilebilir, akıllıca ha- zırlanabifir ve akıllıca kullanılabilirse. Yine de, en önemli akıllılık, Büyük zafer son- rasındaki hedef büyütüştür. Unutmayalım ki, Lozan'da önümüze konmak istenen sorun, eğer mümkünse, artık Türkiye denen, fakat hâlâ ye- nik Osmanlı'nın devamı sayılan bir devletle ye- ni bir barış antlaşması imzalamak, Sevr'i biraz düzeltmekti. Istanbul'un da oraya çağrılmak ıs- tenmesindeki amaç buydu. Böylesi, muzaffer Mustafa Kemal'e o eskı devletin başı olma yo- lunu da açacaktı. Oysa, o çoktan içinde büyüttüğü hedefi ger- çekleştirmeye geçmişti bile. Cumhuriyetin özündeki devrimcilikte bu he- def büyümesi yatar. ~'imdi, şu noktada, kendi kendimize sormak ^gerekir: Hedef, IMF'nin veAB'nin istedikle- rirTi harfi harfine yerine getirmek midir? Yahut, şöyle söyleyelim: Bunların yerine ge- tirilmesi devrımci cumhuriyetin özündeki hede- fi gerçekleştirmeye ne ölçüde yarar? Bir bölü- münün o hedefe uygun olması, hepsinin harfi harfine yerine getirilmesini mi gerektirir? Dıştan istenenleri o hedefe göre sorgulamak, ters dü- şenleri dıştakilerle tartışmak gerekmez mi? Uy- gulatılmak istenen ekonomik model ve Güney- doğu sorununun çözümü için önerilenler, gön- lümüzdeki büyük hedefe ne kadar uymaktadır? Karşıdevrimci değilsek ve gönlümüzde bir büyük hedef varsa, tabii. ENGLISH CENTRE Genel İngriızce Programlan Şırfcetler ,re Kuruluşlar Içın Ozel Programtar Iş Ingrfızcesı Programlan TOeFL-IELTS-FCE Stnavtanna Hazırtık Programlan Çocuklara Ozel Hafta !çı Gunduz Yaz Programlan Bıre-btr Ingıt2ca Efiıtımlen Ev Hantrntanna Ûze! Programtar1 Oörencılertmiza Ucrecsız Aktıvıteier RumMl C«6 No 92 B T*l (0212) 22S »1 72 . 247 M 03 . 241 20 34 Derviş'in Zorluğu... KemaJ KHJÇDAROĞLU CHP MYK üy "...Şu anda son derece parça- lanmış bir yÖDetim, bence son de- rece losır çekişmeler içinde olan birbürokratik vapıve bu yapıyı to- pariavacak güçlü bir eşgüdüm yok. Durum maalesefböyle, başka tür- lü görmemiz mümkün değU..." Ekonomiden sorumlu Devlet Ba- kanı Sayın KemaJ Derviş'in Eko- nomistler Platformu"nun düzenle- diğı "Ekonomi PoBtikalan Zirve- s"nde yaptığı bu konuşma (9 Ha- ziran 2002-Gazeteler). Tüıkiye'de çalışmayan - üretmeyen bürokra- si gerçeğini ortaya koyuyor. KaJ- dı ki Sayın Derviş'in bürokrasi ile ilgili bu saptamasının eksik oldu- ğunu da söylememiz gerekiyor. Bürokrasi bugün için sadece ken- di içinde parçalanmış ve kısır çe- kişmeler içinde olan biryapıyı ser- gilemiyor. Mevcut durum yazık ki; (maalesef) oldukça tutucu (mu- hafazakâr), formalitelere boğul- muş, siyasallaşmış, bulunduğu ko- numu korumaya odaklanmış, ka- yırmacılığj ve gizliliği ilke edin- miş bir yapıyı da sergilemektedir. Bu girişi yapmamızın nedeni, Sayın Derviş'in yaşadığı zorlukla- n anlatmak için değildir. Bürokra- siye egemen olamayan bir siyasal iktidann, gündeme gelebilecek olan kaçınılmaz başansızlığıdır. Kuşkusuz Sayın Derviş çok iyi bilmektedir ki, alınan kısa ve or- ta vadeli önJemlerle borçlan dön- dürülebilir kılmak, ekonominin uzun vadeli istikran açısından ye- terli değiidir. Bunun için, sağlık- lı gelir kaynaklanna dayalı bir po- litikanın da eşzamanlı izlenmesı gereklidir. Bunun bilinen en sağ- lıklı yolu da vergi toplamaktır. An- cak verginin, "ödemegücüUkesT göz önüne alınarak ve adil bir bi- çimde toplanması gerektiği açık- est tır. Yüksek oranlı vergilerin, sis- temde ciddi kaçaklara yol açaca- ğı ve beklenen yaran saglamaya- cağı bilınmektedir. Çünkü ödene- bılir vergi, yükümlü açısından kat- lanılabilır vergi demektir. Bir baş- ka anlatımla, verginin katlanılabi- lir olması verginin, yükümlünün ekonomik faaliyetlerinin genişle- mesine engel olmaması demek- tir. 0 halde yapılması gereken, vergı tabanınj olabildiğince ge- nişletmek ve vergi oranlannı da bu bağlamda, yükümlü açısından kat- lanılabilir düzeyde tutmaktır. Vergi tabanını genişletmenin bi- linen ikı yolu vardır. Bunlardan ilki, vergi yasalannda yer alan is- tisna ve muafiyetleri olabildiğin- ce daraltmaktır. Türkiye'nin bu konuda -devlet ıç borçlanma senet- leri faiz gelirleri dışında- ciddi bir sorunu yoktur. Ikinci yolu ise, ya- sal olarak vergi kapsamında ol- masına karşın, kayıtdışı çalışarak sistemin dışında kalanlann üzeri- ne gitmektir. Işte bu noktada ver- gi yönetiminin etkinliğı gündeme gelmektedir. Vergi yönetiminin kayıtdışı ekonomiyle mücadele konusunda etkin olmadığını. tüm kamu bilmektedir (Merakhsına not: DPT'nin "Vergi Özel thtisas Komisyonu" raporlannda bu ger- çek her beş yılda bir aynntılı ola- rak tekrarlanır). Burada şu soru- yu kendimize sormamız gerekiyor. Tüm kamunun bıldiği bu sorunu, acaba biz niçin çözmüyorya da çö- zemiyomz? Aslında bu sorunun yanıtını Sayın Derviş veriyor. u _son derecekısırçekişmeler için- de olan bir bürokratikyapı(nın)_~ varlığı, maalesef çözümü olanak- sızlaşnnyor. Belki Sayın Derviş yeni farket- ti ama, bu sorun Türkiye'de 1950'lerden bu yana gündemde- dir. Yükümlülerin beyanlanna da- yanarak vergi almayı yasalaştırdı- ğımız 1950 vergi reformundan bu yana, ısrarla istenmesine karşın, vergı yönetimi, yazık ki Cumhu- riyetin kurulduğu ilk yıllardaki yapısuıı korumakta direnmiştir. Vergi yönetiminin yeniden yapı- lanmasım öneren bazı raporlan kısaca anımsamakta yarar var. tlk rapor, 1951 yılında iki Amerikalı uzman tarafindan (James Martin -FrankCuhs) Maliye Bakanlığı- na verilmiştir. Bunu, 1963 yılın- da B. Frank White ve arkadaşla- nnın, 1970 yılında Danid Tuc- ker'ın, 1972 yılında LeifMuten'in, 1980'lerden sonra da Dünya Ban- kası uzmanlannın değişik tarih- lerde verdikleri raporlar izlemiş- tir. Aynca Maliye Bakanlığı için- de, bu dönemde Gelir Idaresi'nin yeniden yapılanması konusunda, onlarca rapor \ e tasan taslağı ha- zırlanmıştır. Ama yazık ki, bürok- rasideki kısır çekişmeler, Türki- ye'de çağdaş bir vergi yönetiminin oluşmasını engellemiştir. Bunu en iyı Adnan Başer Kafaoğlu anlatır. Gelirler Genel Müdürlüğü ve Ma- liye Bakanlığı yapan Kafaoğlu, dönemın devlet başkanı Kenan Evren'e 1982 yılında sunduğu bir raporda çözümsüzlüğü şöyle an- latır: "Vergi idaresiniıslah çabası- na girenler. bütün Bakanhk üst ka- demesinde bulunanların Vergi Otoritesi' olduklan iddialamia karşılaşuiar. Sonunda Maliye Ba- kanlığı' nın yeniden düzenlenmesi gerektiği, vergi idaresinin tek ba- şına ıslahının sözkonusu olamava- cağıgibigarip bir dununortavacj- kar. Hele\ergi memuruna özel ma- li haklar tanınnıası (ihdası) istika- metinde bir düşünceen küçük me- murlan dahi ka\ ga> a başlatir. So- nunda durumun olduğu gibi mu- hafazasma karar verilir." Gelir Idaresi'nin niçin yeniden yapılanamadığını herhalde bun- daîı daha güzel kimse anlatamaz. Işte bu anlayış, Türkiye'yi borç tuzağına iten anlayıştır. Bulundu- ğu konumu korumayı ülke çıkar- lannın önüne koyan bürokratik anlayış, Türkiye'nin önünü tıka- maktadır. Bu değişmediği sürece. Türkiye'nin uzundönemde sağlık- lı büyüyen, istikrarh bir ekono- mik yapıyı oluşturması mümkün değildir. Sonuç: Oysa Türkiye "nin, • Çağdaş yönetim ilkeleri ni be- nimseyen, • Saydamlığı temel ilke edine- rek, vergı topladığı kesimlere he- sap verebılen, • Vergi yasalan çıkmadan ön- ce, tasanlan toplumda tartışmak- tan korkmayan, • Çağdaş denetim teknıklerini uygulayan, iç ve dış denetimi ayı- ran, • Kamunun tüm gelırlerini (sos- yal güvenlik primleri dahil) tek elden toplayan, • Vergiyi. vergi toplamak için değil, ekonominin büyümesıni sağlayan bir araç olarak gören, • Teknolojiyi en ileri derecede kullanan ve kaynak savurganlığı- na yol açmayan, • Sağlıkh insan kaynaklan po- litıkasını izlemeyi ilke edinen, • Merkez ve taşra arasında sag- lıklı ve güvenli bir hiyerarşik ya- pı (line of authority) kuran, Gelir Idaresi'ne gereksinmesi vardır. Ve böyle bir yönetime du- yulan gereksinme, gün geçtikçe daha da artmaktadır. Ancak ne ya- zık ki, Sayın Derviş de böyle bir yapının bu hükümetle gerçekle- şemeyeceğini sanınm görmüştür. Güç Sizde RTUK, Ya Hukuk Çetin AŞÇIOĞLU Yargumav Onursal Üyesi likle son yirmi yıl- dır, "güçbende,ben yaptım oldu" ınançlany- la "yasa koyma sanaünı" yozlaştırdığına tanık ol- maktayız. Us ve bilim dış- lanarak cıkanlan yasalar, hukukun amaçlan (doğ- ruluk -adalet-, düzen ve toplumsal gereksinim) için gizil tehlike oluştu- nır. Sonuçta kargaşa, ka- rarsızlık, bunalım ve gü- vensizlik; hukukun üs- tünlüğü, hukuk devleti il- kelerini tartışılır duruma getirir. Sorunu, RTÜK Yasa- sı'nın 17. maddesinde ya- pılan değişikliği ele ala- rak birlikte güncelleşti- relim: 1 - Yasa koyma işlevi sı- radan bir iş değil, bir sa- nat olduğuna göre; biçim de biçem (üslup) de özü tamamlar. Madde, bu ba- kımdan özensiz ellerin ürünü olduğu görünümü- da gereksiz ve yanlış söz- cüklerin kullanılması, du- raksamalara, istenmeyen yorumlara neden olabilir. Maddede, zarar oluşturan eylemler tek tek sayümak- la (yalan haber, hakaret ve sövme) yetinilmeyip "her türlü ffil" diye ge- nellemeye gıdılmesi; uy- gulamada, hem duraksa- ma hem de bir türlü çözü- me kavuşturulamayan "düşüncc\i açıklama öz- gürlüğünün suurlandınl- masında" istenmeyen du- rumlar yaratabilir. Bun- ların yerine yerleşmiş, "hukuka aykın eylem" te- rimı kullamrmalıydı. 2- Madde, "Mane\itaz- minatın (ödencenin) on mirvardan az olama\aca- ğı" buyruğunu öngörmüş- rür. Oysa "Hukuka aykın eviem sonucu kişinin tin- sel (ruhsal) bütünlüğün- de meydana gelen bir ek- 7 HAZİRAN - 1 TEIUMUZ 2002 MİLLİ PİyAMGO Istanbul Kiiltür ve Sanat Vakfı, 30. Uluslararası Istanbul Müzik Festivali programında 22 Haziran 2002 tarihinde yer alan "The Academy of Ancient Music" konserinin gerçekleştirilmesindeki değerli katkıları için Milli Piyango Idaresi Genel Müdürlüğii'ne tesekkür ediyor. Festıval Sponsoru Kurumsal Sponsorlar 1 «THH1 KUUT MttlUI İD I l|IEczacıbası KOÇBANK Bu /lan Cumhurıyet Gazetesı'nm katkılarıyla yayınlarmıştır silme" olarak nitelendi- rilen manevi (tinsel) za- rar karşılığı verilecek ödence; her somut olayın özelhğine göre belirlenir. Yargıç bile, tazminatı belirlerken başına buy- ruk kişi değildir; olayın gerçekleşmesinde yanla- nn kusurlannı, eylemin olumlu ve olumsuz ko- şullannı, toplumda yer- leşmiş değer yargılannı, yanlann toplum içindekı yeri ve ekonomik olanak- larını, yayının etkınlık alamm gözeterek; ya hak- kaniyete uygun bir öden- ce belirlemek ya da akça- lı olmayan bn- tazmın bı- çimini (kınama vs.) yeğ- lemek yükümlülüğünde- dır. (BKm. 49) Ancak bu düzenlemeyle; yasama, yargının görev alanına el atarak, yargıcın evrensel hukuktan yetkisi elinden alınmıştır. Yasayla "tek tip ada- let" yaratarak her olayda hakkaniyete ulaşma ola- naksızdır. Bir nehirde bir kere yıkanıhr; her olay kendine özgüdür. Yasa- nın bu buyruğu ancak eşitliği değil eşitsizliği güncelleştirir. 3- Madde, ödenceye bankalarca uygulanan *en yüksek işletme kredisi fa- izi uygulanır" buyruğu- nu da öngörmektedir. Oy- sa. uyuşmazlıklarda uy- gulanacak "faiz oranla- n" Faiz Yasası ile belir- lenmiştir; bu günlerde yüzde 60, basın davalann- da öngörülen "işletme kredisi faizi" ise yüzde 120 dolaylanndadır. Bu durumda, "kişinin trafik kazasında yakını- nı >itirmesi" ya da "poli- tikacının, bir >nırttaşm ki- şilik hakkına (onunı, say- gınhk) saldınsı" nedemy- le hükmedılecek maddi ve manevi tazminatta yüz- de 60 faiz uygulanırken; basm yoluyla kişilik hak- kı çiğnenmiş bir kişiye yüzde 120 faiz uygula- nacaktır. Yasa koyucuya sormak gerekir: Adaletın bu mu? 4- Madde "...Manevi tazminat davalannda hâ- kim tensip (yargılamada ön hazırük) karanv la bir- likte bilirkişi de tayin eder" buyruğunu da ön- görmektedir. Böyle bir düzenlemeyi, ancak yar- gılamamn temel ilkeleri- nın ne olduğunu bilme- yen bir ülkenin yasa ko- yucusu yapabilir. Bir özel hukuk yargıla- masuıda ortaya çıkan tüm sorunlar: yanlann kaülı- mı ve onlann gözü önün- de tartışılarak çözümlen- mehdir; ancak bu durum- da davayi kaybeden yan- da bile karann sosyal doğ- ruluğu konusunda bir ka- bulün oluşrnası sağlanabi- ür. Yanlar savunmasını yapmadan, bilirkişi atan- masına katıhnadan, bilir- kişiye yöneltilecek soru- lar hakkında görüşlerini açıklamadan, yargılama çalışmasma eylemli ola- rak başlamadan bilirkişi atayıp inceleme yaptır- mak, evrensel hukukun açıklanan temel ilkesine aykındır, çağ dışıdır. Di- ğer yandan; basın yoluy- la kişisel değerlere (onur ve saygınlık) saldınnın yasal unsurlannın (kusur - hukuka aykınlık - illiyet bağı, zarar) gerçekleşip gerçekleşmedıği bir hu- kuk sorunudur. Şimdi ya- sa koyucu politikacılara sormak gerekir: Usul hukukunun yazı- lı olan ohnayan evrensel kurallan, hukuk sorunla- nnı çözmek yargıcm gö- revidir; bilirkişiye gidi- lemez demiyor mu? Dün- yanın hangı ülkesinde hu- kuki konuda bilirkişi gö- rüşünün alınacağı yolun- da bir düzenleme ve uy- gulama vardır? Bilirkişi bir avukat. emekli yargıç ya da bir öğretim üyesi olacağına göre; yanlann avukatlan, yargılayan yar- gıç ve onun yorumunu denetleyecek yüksek yar- gıçlann görevı ne olacak- tır, onlar hukukçu değil midir? Bilirkişi, sorunla- n yargıçlardan iyi mi yo- rumlayıp, değerlendıre- cektır? Kuralın hukuka aykın olmadığım bir an kabul edelim: Bu durumda yar- gıca, "Bilirkişi öyle dedi- ği için kişilik hakkına sal- dın vardır; yasa buyruğu da ödenceon mih ardan az olamaz diyor" deyıp ka- ran yazmak düşer; yasa istedığı kadar yargıç bilir- kişi raporuyla bağlı de- ğildir dese de. Oldu ola- cak karan yazma görevi- ni de bir başka bilirkişiye verelim... Bu ilkeye göre atanan bilirkişi görüşüne yanlar itiraz etti, yargıç da yetersiz buldu; ikıncı, çelişki nedeniyle üçüncü bilirkişi incelemesi kaçı- nılmaz. Diyelim ki yar- gıç üçüncü yaznağa (ra- por) göre karar verdı, Yar- gıtay da bozdu, gelsin dör- düncü.. bilirkişi incele- mesi. Yine aynı yasa mad- desı buyuruyor, bu dava- lar altı ayda bitmeli! Bı- ter mi? Anayasa da buyu- ruyor; "davalar en az gi- derleyapdmah''. Yargıcm yapacağı işi bilirkişiye bı- raktmız ve onca bilirkişi- ye ücretini yanlara yükle- diniz. Ne oldu anayasa buyruğu? Eylemin niteliği ne olursa olsun; zarar ve za- rann giderilmesi; bireyle- ri ilgilendiren bir özel hu- kuk sorunudur. Yasa ko- yucunun, kişiler arasın- daki "bir özel hukuk uyuş- mazhğına kanşarak böy- lesine buyurucu kurallar kovTnası" anayasanın "de- mokratik hukuk devleti - m.2-'\ "eşitUk -m.lO-" "yargı bağımsızlığı, - m.138-", "adil yaırgılanma -mJ6,141_- w ükesine ay- kmdır. Basın Kanunu'nun 17. maddesinde yapılan bu değışiklik; aym zamanda siyasal gücün yargıya ve yargıca güvenmediğinin açık bir kanıtıdır. Yargı sağlıklı çalışmıyorsa, ki yanlıştır da diyemeyiz. doğru olan böylesine çağ- dışı düzenlemeler yerine yargıda yeniden yapılan- maya gitmektir. Usun, bi- limin buyruğu bu olma- sına budur da kim dinler? Işte size Basın Yasa- srnın 17. maddesının hu- kuksal öyküsü; tekmıli (tamamı) birden evlere şenlik! Devleti yöneten politi- kacılara bir önenm var: Yasa koyma ve yapmayı dabeceremiyorsunuz; ge- lin bunu bırileri (Avrupa Birliği; Avrupa Konse- yi...) dayatmadan bu se- fer dışardan bir hukukçu Derviş bulup atayın ve ya- salan da ona yaptınn... Ne dersiniz? e-ulakrcrtina'a mail.ko^.net BİR GÜNDE İKİ BASKI ÇANKAYA MUHALEFETİ Büyüklere Masallar - Küçüklere Gerçekler» 8 Cüneyt ARCAYÜREK Cüneyt Arcayürekin. olay yaratan "Büyüklere Masallar- Küçüklere Gerçekler" dızisinin 8. kitabı Çankaya Muhalefeti, devletin tepe noktasında yaşanan, gerçek içeriği sokaktaki vatandaşa yansımayan önemli ve şaşırtıcı olayları aktarıyor. Görûnen o ki, hem bir dönemin olaylannı yansıtan hem de o döneme damgasını vuranlann renkli ama bılinmeyen kimlıklerinı sergileyen bu kitap da çok konuşulacak ve çok konuşturacak. Dizinin öteki kitapları 1. DEMOKRASİ DÖNEMECİNDE UÇ ADAM (3.bs.) 9500oc»- 2. BİR GİDEN - BİR GELEN - BİR BEKLEYEN (2.bs.) 9500ooo- 3. KRİZ DOĞURAN SAVAŞ (2.bs.) HOOOooo- 4. BEKLEYEN ADAMIN GERÇEKLEŞEN DÜŞÜ (3bs.)11000ooo- 5. ETEKU DEMOKRASİ (3.bs) HOOOooo- 6. 'BABASININ KIZI (2 bs.) 11000ooo- 7. SESSİZ DARBE (4.bs ) 110OO000 • 8. ÇANKAYA MUHALEFETİ (2bs.) 13000ooo - www.bilgiyayinevi.com.tr BİUSİ YAYINEVİ Meşrulıye: Cad. N0.4&A Yerejehır - 06420/ANKARA Tel- (0-312) 4Î4 49 98 - 434 49 99 Faks: (0-312) 431 77 58 BİL6İ DAĞITIM Nariıbahçe Sofc Nc 17, Kat 1. Cağatoğlu - 34360/İSTANBUL TeJ. (0-212) 522 52 01 • 520 02 59 Faks (0-212) 527 41 19 BİUSİ KİTABEVİ Saka.ya Cad No S A Kızılay - 06423 ANKARA Tel: (0-312) 434 41 06 - 434 41 07 Faks. (0-312) 433 19 36 Mustafa Balbay Güvercin, Kurt, Bir de Arı Ele Geçirince tktidarı... politik fabl 6500000-TL Mustafa Balbay, tıpkı La Fontaine masallarındaki gibi, orman kahramanlarının kılığına buründurdüğü politikacılarımızın serüvenlerini esprili eleştirilerle dile getiriyor. www.bilgiyayinevi.com.tr BİLGt YAY1NEVİ Meşrudyet Cad No 46/A Yenışehir - D6420/ANKARA Tel ^0-312,434 49 98-434 49 99 Faks (0-312)43177 58 BİLGİ DAĞITIM Nariıbahçe Sok No 17, Kat 1, Cağaloğlu - 34360/İSTANBÜL Tel (0-212) 522 52 01 - 520 02 59 Faks (0-212) 527 41 19 BİUSİ KİTABEVİ Sakarya Cad. No SM Kızılay - 06420/ANKARA Tel (0-312) 434 41 06 - 434 41 07 Faks- (0-312) 433 19 36 Deniz SOM TEPE TEPE İSTANBUL "Herhangi Bir Yerde" G ü n i z i Y a y ı n c ı l ı k Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 11 72 KOVANCILAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 2001-312 Davacı Muhittin Kıhç tarafindan davalılar Ha- cı Ahmet Daban ve Süleyman Daban aleyhine açılan tapu iptali ve davasının yapılan açık yar- gılamasında verilen ara karan gereğince: Davalı Hacı Ahmet Daban'ın zabıtaca yapılan tahkikatında adresı tespıt edilememiş olduğun- dan ilanen tebliğ yapılmasına karar verilmiş ol- makla; Davalı Hacı Ahmet Daban'ın duruşma günü olan 11/92002 günü saat 09.00'da mahkeme- mizde hazır bulunması veya kendisini bir vekil ile temsıl ettırmesi, aksi takdirde duruşmanın gıyabında yapılarak karar venleceği hususu dav- etiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 27.03.2002 Basın. 21752
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle