Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2002 PERŞEMBE
DIZI
Kaçan beş devrimcinin karşılığında 12 Martçılar beş kişiyi idam etmeye karar verdiler
FaikTürün 5'e5 demistiNEOIİ DE>ÜR
2
9Kasım 1971 akşamıhavanınka-
rarmasıyla Kartal Maltepe Aske-
n Ceza ve Tutukevi'nin dış nö-
betçılerinin gelişi arasındaki 20 daki-
kalık boşluğu tespıt eden kadın koğu-
şundaki arkadaşların desteğiyle, iki
defa ertelenen kaçış planı nihayet ger-
çekleşmiş. Mahir Çayan, Ulaş Bar-
dakçı, Cihan AJptekin. Ömer Ayna
ve Ziya Yılmaz kazılması epey süren
tünelden çıkmışlardı. Tünelin hapis-
hane dışındaki çıkışını kapatmaklagö-
revli arkadaşımız u
ben de özgürlü-
ğüme kavuşabilirim" kararsızlığını
yaşasa da, sonuçta görevini bilip, tü-
nelin çıkış kapağını üzerinde toprakla
birlikte kapatıp, bize arkadaşlann sağ
salim çıküklan haberini getirmişti. Bu-
na müthiş sevindik, elbette. Ama aynı
zamanda endişeli bir bekleyiş başladı.
Maltepe Asken Cezaevi, Kartal-Mal-
tepe Zırhlı Tugayı'nın ortasındaydı.
Askeri birlikten dışan çıkabilmek ıçin
birçok engeli aşmak gerekıyordu. As-
keri birliğin planlan üzerinde çalışma
yapılmış olsa bile, bunun gece karan-
lığında ve pratikte gerçekleşmesi epey
güçtü. Onlan almak üzere birlik dışın-
da belirlenen bir noktada bır araba ha-
zır olacaktı. Ama bunlann ne kadan-
nın gerçekleşeceği belli değildi. Endi-
şeli ve umutlu bekleyişimiz uzadıkça
rahatlıyorduk, cezaevi çe\Tesinde bir
hareket olmadıkça sevincimiz artıyor-
du. Bırkaç saat geçince askeri birlik
dışına çıktıklanndan emın olduk. Ama
sevincimizi çok belli edemiyorduk.
Plrenls kararı
Gece yarısına doğru, kaçan arka-
daşlara biraz daha zaman kazan-
dırmak amacıyla ertesi gün için dire-
niş karan aldık. 30 Mart sabahı duruş-
mamız vardı ve arkadaşlann kaçtığı,
sabah hemen anlaşılacaktı. Sabah er-
kenden ötekı koğuşlara da haber sala-
rak kapılann arkasına yığınak yapıp di-
renişe geçtik. Ilk başta cezaevi idare-
si pek de anlam veremedikleri bu dı-
renışi cıddiye almadı. Yine de cezaevi
çevresindeki nöbetçileri arttırdıklan-
nı pencerelerden görüyorduk. Nöbet-
çilerden binnin ayağı cezaevi dışında-
ki tünel çıkışına kaçınca, durum bir-
den ciddileşti. Idarenin bizimle konuş-
ma üslubu sertleşti. Israrla Mahir'le, Ci-
han'la, Ulaş'la konuşmak istiyorlardı.
Biz de sadece sözcüyle görüşebilecek-
lerini söylüyorduk. Mahir aylardır Se-
limiye'de tutuldugu "ölüm hücresin-
den" Maltepe Cezaevi'ne yeni getiril-
mişti. Onu ellerinden kaçırmış olmak-
tan korkuyor ve en azından sesini duy-
ma ısteğınde ısrar ediyorlardı. Ceza-
evinın çevresi taretler ve tanklarla ku-
şatıldı. Maltepe Zırhlı Tugayı'nın he-
men bütün subaylan, hatta 1. Ordu'nun
bütün üst rütbeli subaylan cezaevi çev-
resinde toplanmışO. "Harekâü" 1. Or-
du ve Sıkıyönetim Komutanı Faik Tü-
rün yönetıyordu. Saatler ilerledikçe
ordu "savaşdüzenT almaya başladı. Nı-
tekim erkek kısmımn hemen yakının-
da, tel örgüyle çevrili bir barakada ka-
lan kadın arkadaşlar bu hazırlıklan gö-
rünce iyice endişelenmişler ve soba
atıyor
llka> Demir ve Necmi Demir 1971 yüında THKP-C davasında idamla yargdaııdılar.
Oral Çalışlar, ilkay Demir, Necmi Demir, Tuğrul Eryılmaz,
Oğuz Etçi, Afillo Keskin, Ertuğrul Kürkçü, OğuzKon Müfrüoğlu,
Muzaffer Oruçoğlu, Ülkü Sağır, Teslim Töre ve Mustafo Yalçıner
Demir: Rehinelîk
arkadaşlarmıızın
öKimüyle bitti
30 Mart 1972 'de 10 arkadaşımız 4 Kanadalı ile
birlikte Kızıldere'de bir evde çe\Tildiler.
Kacmalannın mümkün olmadığı sonradan çok
yazıldı. Ama onlar sağ istenmıyordu. Kısa
sürede bazukalarla öldürüldüler. "Beşe beş", "beşe
on artı dört" gerçekleşmişti. O günlerin gazete
manşetleri ibret vesikası olarak
tarihe kaldı. Ben ise
getırildiğimiz Selimiye
Kışlası'nın ikinci katındaki
hapishanemizde haberi
duyduğumda bir duvar kenanna
çöktüm. Rehinelikten
kurtulduğum an arkadaşlanmızın
ölüm anı olmuştu. Sonradan bu
durum kılıfına uyduruldu,
Yargıtay Ceza Daireleri Genel
Kurulu'nda cezam müebbet
hapse çevnldi. Ama gerçek karar
anı Kızıldere'de bazukalann
atıldığı andı. Ardından 6 Mayıs'ta Mahir Çayan.
"üçe üç" de gerçekleştirildi.
Bunu onlarca, yüzlerce fiili ve resmi yok etme
izledi günümüze kadar. Bugünlerde "asmayalım
da besleyelim mi" diyenlerin takipçileri titrekçe
idam cezasının kaldınlmasını tartışmaya başladılar.
Ben ise rehine olmaktan kurtulmanın acısını otuz
yıldır yaşamaya devam edıyorum.
borusundan yapüklan birmegafonla as-
kerlere ateş etmemelerinı telkin eden
propagandaya başlamışlardı. Kadın
koğuşunun önüne tugay bandosu yer-
leştirildi ve askeri marşlarla olay gide-
rek traji-komik bır hal aldı. Oğleye
doğru taretler harekete geçtı. emırler
sertleşti; durum çok kritikleşmişti. Bir
değerlendirme yapuk, arkadaşlanmı-
za yeterince zaman kazandırdığımızı
düşünerek direnişi bıraktık.
Ortama şaşkınltk egemendl
Kapıda isım okunarak dışan çıka-
nldık ve ite kaka bindirildiğimız
arabalarla duruşmalann yapıldığı Se-
limiye Kışlasf na götürüldük. Beş ki-
şinin kaçtığı böylece ortaya çıkmıştı.
Duruşma salonuna götürüldüğümüz-
de arkadaşlanmızın kaçışını basın önün-
de açıkladık. Ortama şaşkmlık ege-
mendi; sanki bizım basın açıklama-
mız için duruşma yapılmıştı. Açıkla-
manın ardından duruşma ertelendi ve
dışan çıkanldık. Bizim davadan dört
kişiyi cezaevine götürmek yerine, ay-
n bir arabaya bindirdiler. Kısa süre
sonra THKO davasından bir arkadaşı
da yanımıza getirdiler. Uzun bir yol-
culuktan sonra Merkez Komutanlı-
ğı'nın ünlü Harbiye hücrelerine götü-
rüldük. Kapıdaki talimatta en küçük
bir harekette nöbetçilere "vur emri"
verildiği yazılıydı. Benim için işken-
ceden de beter dakikalar başlamıştı.
Kaçan arkadaşlann tstanbul'da gide-
cekleri bütün adresleri biliyordum. Bu
işi organize etmek benim görevimdi.
Bu nedenle olsa gerek, bir arkadaş be-
nim de kaçmamı önermiş, ama Mahir,
sanınm Ükay'ın kaçamayacağını bildi-
gi ıçin "buna gerek yok" demışti. Her
an işkenceye götürülebileceğım korku-
su, en büyük kâbusum ohnuştu. Yaka-
landığımızda Irfan Uçar'la birlikte dö-
nemın en ağır ışkencesiyle karşılaş-
mıştık. Bizı insan ıçine çıkarabilmek
ıçin 30 günü aşkın bir süre hücrede
tutmuşlar, bir o kadar da hastanede ya-
tırmışlardı. Işkencenin ne olduğunu
biliyordum. Hücrelerdekıhernöbetde-
ğişiminde, her tıkırtıda büyük bir en-
dişeye kapılıyordum. O günlerde hiç
uyuyamadım. Hücreye alınışımızın
ikinci gününde bir komutan gelip "be-
şe beş" demişti. Bir arkadaş bu kişi-
nin Faik Türün olduğunu anımsıyor. Ka-
çan beş kişiye karşı beş rehine. Böy-
lece bize ölüm hücrelerinde olduğumuz
bildirüiyor, rehine olduğumuz yüzümü-
ze söyleniyordu.
Onlar yakalanmazsa
Yirmi dört saat sürekli gözlenen
hücrelenmiz. bizım de "tünel
kazarak kaçabileceğimiz" endişesiy-
le iki günde bır değıştınliyordu. Gün-
ler geçtikçe rehine olduğumuz bilin-
cıne daha çok vardık. Onlar yakalana-
mazsa biz bir şekilde öldürülecektik.
Benim için işkence endişesi azalıyor,
rehınelık bılinci pekişıyordu. Yakalan-
dıgımız 27 Mayıs 1971 günü Kurtu-
luş'takı evde Mahır'in katıldığı top-
lannda "geri çeküme" karan almışük.
Mahirler Maltepe Cezaevı'nden kaç-
madan önce yaptığımız toplantıda da
kaçan arkadaşlanmızın hiçbir şekil-
de bir eyleme girişmemelerini karar-
laştırmışnk. Mümkünse yurtdışına çık-
malan gerektiğıni behrlemiştik. Mahir
her ne kadar Denizler idam sehpasının
altındayken bu karara kerhen uyacağı-
nı tavırlanyla belli etse bile, biz yine
de arkadaşlanmızın kurtuldugunu umu-
yor ya da öyle olmasını istiyorduk Ka-
rar aşamasındakı mahkememız birkaç
duruşmada bitti. Bızim davadan iki ki-
şi idam cezasına çarptınldık ve ceza-
mız müebbete çevnlmedı. Ne kadar
zorlasalar da sayıyı beşe çıkaramamış-
lardı.
Olsun. açığı Istanbul THKO da-
vasıyla kapatabilirlerdi. Böyle-
ce rehine günlerimiz "hukuk" de tes-
cil edilmiştı. Denizler'ın idam edilme-
leri söz konusuyken. Mahirlenn yurt-
dışına çıkamayacaklannı kısa sürede
anladık. Umutsuz bir kurtarma girişi-
mi olacağını etimizde kemığimızde
hıssediyorduk. Gelen üstü kapalı ha-
berler de bunu doğruluyordu.
YARIN: O. MÜftÜOğlU
Kızıldere öncesini;
T. Eryılmaz, H. Cevahlr'i
anlatıyor
12 Mart darbesinden sonra Kaypakkaya ve arkadaşları Fırat'ın ötesinegidip köylü kılığına girdiler
İbo'nun Antep şapkası, Haydar kimliği
MUZAFFER ORUÇOĞLU
Ibrahim, 68 yükselişinin can alıcı çelişkile-
rini kendi ruhunda hararetle yaşayan bir insan-
dı. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na, başan-
lı bir öğrencilik sürecinden geçerek gelmişti. 01-
dukça zekiydi.
1967'de, Fürir Kulüpleri Federasyonu"nun
Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Şubesi kurucu
üyeleri olarak 6. Filo'ya karşı yayımladığımız
birbağımsızlık bildirisinden dolayı okuldan ih-
raç edüip mabkemeye verildik. Bu olaydan son-
ra Ibrahım, işçi ve köylü hareketleriyle yakın-
dan ilgilenmeye başladı.
1969'da Trakya'daki Değirmenköy toprak iş-
gahne gittik îbrahim toplanan köylülere bağım-
sızlık ve toprak sorununa ilişkdn bir konuşma
yaptı. Ibrahım ve arkadaşlan, işgalci köylüle-
re toprak sorununa dair bir konferans vermesi
için Doktor Hikmet Kıvdcımlı'yı götürmüş-
ler. Bu olayı gülerek anlatıyordu. Doktorun
elindeki küreğı Selçuklu ve Osmanh toprağı-
na oldukça derin sapladığını, miri sistem, re-
aya, ÖŞÜT, avanz akçesi, sipahi, hüccetiye, ih-
zariye, hüddamiye derken köylülerin esneme,
kaşınma ve kestirme sürecine girdiğini ballan-
dırâ ballandıra anlatıyordu. Konferanstan son-
ra köylülerin agzını yoklamış Ibo. Bir şey an-
lamadıklannı, ama âlimin ziyadesiyle derin ol-
duğunu, köylerine gebnesiyle de onurlandık-
lannı, yabuz oünadıklannı, kendilerine olan
güvenlerinin arttığını söylemişler.
12 Mart darbesi, bizi tstanbul'dan Fırat'uı
ötesine savurdu. Yollar-
da, garajlarda, kasaba-
lann kenar mahallele-
rinde, mağaralarda,
kömlerde, aç alavan, ka-
çak, aynksı bir yaşama
başladık. Bilinen Dev-
Genç'li tipi, uzun boylu,
parkalı. botlu, sarkık bı-
yıklı bir tipti. Arananla-
nn afişleri asılmış, kel-
leleri veya yakalanmala-
n mükâfata bağlanmış-
tı. Biz kaşla göz arasnı-
da biçim ve künye ola-
rak köylüleşmış, yani
aslımıza rücu etmiştik.
Bunun en baş örneği de
Ibo'ydu. Kafada amca
havasını veren bir Antep
şapkası. çobanvari bir
giyiniş ve lastik ayak-
kabdar. Koyun cebinde ise fotoğraf hariç, her
şeyi Haydar Macit'e ait olan bir künye. Ibo,
biçiminden memnun ve iyimserdi. Kafasında-
ki asgari program, köylüye toprak, halka iş ve
demokrasi, ülkeye ise bağımsızlık programıy-
dı. Halkın bu programı darbe şartlannda kolay-
ca destekleyeceğine inanıyordu. Görevine akıl
almaz bir inançla sanlmıştı.
Durumumuz iyi değildi. îlişkilerimiz, kitle te-
meümiz yoktu. Cebimiz dehkti. Ciddi bırbes-
lenme ve bannma sorunuyla başımız derttey-
tbrahim Kaypakkaya.
dı. Heybeth dağlan aşıp
kaldığım mağaraya gel-
diğinde. halkın duru-
munun, bizim durumu-
muzdan daha iyi oldu-
ğunu söyledim ona. Ki-
remit kızılına çalan ya-
naklan, dağ ayazmda
patlayan hlcal damar-
lann etkisiyle iyice kı-
zarmıştı. Sağ yana ya-
tarak sol eüni ateşe doğ-
ru uzattı. "Yanıhyor-
sun" dedi. "Halkınuz
ve ülkemiz yoksul ve
esirdir. Biz ise özgü-
rüz. Karanlık bir dün-
yaya karşı yürüyoruz.
Sen aydınlanmayı ka-
ranbğın en koyu oldu-
ğu yerden başlattığı-
nın farkında değilsin.
Şuraya bak." Odun alevinin mağara karanlı-
ğındaki macerasına baktık birlikte. Duman ve
çökelek kokusu çökmüştü kayalara. "Çin hal-
kının kara kader ağı, ilk mağaranın ağzın-
daki örümcek ağının yırtılmasıyla başladı."
Dağlarda tek başıma bır değnekle gezdığımı,
vahşi hayvanlara karşı savunmasız olduğumu
söyleyince güldü. "Cebinde her zaman kapa-
ğı kırmızı bir kitap taşımayı unutma" dedı.
Son görüşmemız, kışın en şiddetü aymda,
ocakta oldu. Bir arkadaşıyla birlikte karlı uçu-
1
rumlu dağlan aşarak kaldığımız mağaraya gel-
mişti. Ateş yakmışhk ama ısınamıyorduk Önü-
müzü kavuran, arkamızı sa\Tjran belah bir ta-
şa kaptırmıştık yakamızı. tçinde bulunduğu-
muz duruma ilişkin dikkatlice dinledi bizi.
"Mağarayı tenüzleyeUm, bir düzene sokaum"
diye başladı. "Kışı içeri çeken delikleri ka-
patalım. Sıcak suyla bir temizlenme meka-
nizması kuralım. Beslenme kaynaklanmızı
gözden geçirelim. Bir okuma. aydınlanma
programı çıkaralım. Geceleri boş geçirme-
yelim. Odun alevinde birisinin okuyacağı ki-
tabı dikkatlice dinleyelim. tartışalım, rür-
küler söyleyelim. fıkralar anlatabm, eğlene-
lim. Ve en kısa zamanda da halkm arasına
dağılalım. Deniz kıyısında minnacık kaya
yalakları olur. bazı balıklar o yalaklara dü-
şüp çıkamazlar, dalgaların vükselmesini bek-
lerler denize açümak için. Ama dalgalar bir
türlü yükselmez, güneş yalaklardaki sulan
kurutur. Balıklar yalaklann dibine yapışıp
kayalaşırlar. Bizim şu andaki durumumuz.
yalaklardaki balıkiarın durumuna ben/i-
yor. Haydin şimdi hep beraber kalkıp işe ko-
yulahm, bu mekânı üniversiteleştirelim. Ya-
pacağımız en küçük iş, çalışan insanlığın le-
hine olacaktır. Şu köşeye odun yığabm. her-
kes hemen kokmuş çoraplarım yıkasın."
Mağara canlanmış, miskinliğınden sıynla-
rak şen şakrak bir uğultuyla ayağa kalkmıştı.
Dışan çıktım. Yer gökle kaynaşmış, tipinin kır-
baçladığı yaşam kör edici sonsuz bir beyazlı-
ğa tesüm ohnuştu.
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Ecevit'in Gazı
I.Ü. lletişim Fakültesi'ndeki Bilim ve Teknoloji
Gazetecıliği dersimde, geçen pazartesi, "Başba-
kan EcevitVn hastalığı konusunda basının tutu-
mu"nu ortaya attı öğrenciler. Bilim ve gazetecili-
ğin "ortakalanı" olan "araştırma", "doğrvlan/ger-
çeklen" bulup çıkarma ve "toplumu bılgilendirme"
açısından, Ecevit'in hastalığı haberieri, tam bir la-
boratuvar özelliği taşıyordu.
Orhan Birgit'in "Başbakan iyileşiyor, ya med-
yamız?" başlıklı yazısı kışkırtmasaydı, yine de ko-
nuşma ve tartışmalarımız sınıfta kalacaktı...
Ama madem Birgit konuyu açtı, mecburen sür-
düreceğiz.
• • •
1) Ecevit'in hastalığında toplumumuzun, bası-
nımızın ve diğer siyaset odaklannın gösterdiği ani
"refleks", doğrusu Türkiye'nin hemen hıçbır konu-
da "A, B, C ve dahası Dplanlarının"olmadığı ko-
nusundaki kuşkuları bertaraf etti! Herkes hazırlık-
lı ve projesi cebinde dolaşıyordu.
Benim gelecek için hıç bir endışem kalmadı. Ar-
tık bütün sürpriz gelişmelerın üzerinden, milletimi-
zin, aslında Ankara'yı ve ülkeyi çaktırmadan yö-
neten basın, hükümet dışı siyaset ve iş dünyası-
nın mümtaz evlatlan sayesinde şıp diye geleceği-
mizin ve milletimizın yararına en iyi çözümlerı der-
hal uygulamaya koyabileceğimize iman ettim.
2) Bir kez daha ortaya çıktı kı, "somut durum
veya olgu" yoktur. Kimsenin, "kendi dışında" ve
"kendi bildıkleri dışında" başka bilgiye de ıhtiya-
cı yoktur. Somut durum, herkesin kafasındaki al-
gılamanın veya arzu ve ısteklennin ta kendisidır. Ger-
çek tamamen ozneldir. "Ben nasıl görüyorsum" öy-
ledir.
Bu nedenle, abus ve abuk bir hükümet yetkili-
si, Ecevıt'i derhal "yoğun bakım"ûa gördüğünü
açıkladı; basın mensupları mutlaka başka hasta-
lıkların gizli tutuldugu inancıyla davrandılar. Bağır-
saktakı gaz sıkışmasının kortizonun yan etkisi ola-
bileceği üzerinde duruldu. Bağırsak kanserinden
tutun, Çeçen terörist için verilen vur emri sonucu
Ecevit'in hastalandığına vanncaya kadar çeşitli
senaryolar gündeme taşındı. "Bazı uzmanlar" da,
uzaktan görüşlerinı belırterek duruma katkıda bu-
lundular...
3) Gerçek durumu anlamak için senaryo uydur-
mak ve bunları haber diye manşetlere taşımak ge-
rekiyor muydu?
Yoksa, basın ve diğerleri, öncelikle insan haya-
tının ve arkasından ulkeye etkilerinin söz konusu
olduğu böyle bir durumda, doğruluğuna ilişkin hiç
bir ipucu yakalayamadan senaryo uydurup yaz-
mak ve çığırtkan olmak yerine; kendinı, elde ede-
bildiğı en gerçek bilgılerle sınırlasa; anlamlı. akıllı,
ağırbaşlı, gerçeğe en yakın bir konumda kalmayı
yeğlese, doğru olmaz mıydı?
Basın cenahı, kamuoyu katında lıste diplerinde
süründüğü ortayaçıkan "basında güven"de bır ba-
samak daha düştü mü, yoksa çıktı mı?
Spekülasyon yapmak mı gazeteyi kalıcı yapar
ve gazete satışını orta ve uzun vadede arttınr, yok-
sa doğruya en yakın haberi vermek mi?
Tabii bu sorular "ciddi basın"a yöneliktir.
4) Bunlar arasında en normali tabii ki siyasi se-
naryolardı. Ecevit'in "işyapamaz" bir duruma düş-
mesi ıle "kimin sepetinde neler olduğu" ortaya çık-
tı.
Senaryoların adresleri belli oldu.
Kımlerın gönlünde hangi aslanların yattığı da.
Beni bunlar arasında en çok ılgilendiren de ga-
zeteci-yazarlarımızın aslanlarıydı!
• • •
Sonra olan oldu. Ecevit yürüyerek hastaneden
çıktı ve herkes açığa düştü.
Allah kahretsin!...
Bu noktada en önemli ve geçerli senaryonun,
Ecevit'in "böyle bırdunjmu görmekamacıyla ba-
ğırsağında gaz binktirdiği"ne inanmaz mısınız?!...
obursali(« cumhuriyet.com.tr.
KADINLARA DAİR
ORAL ÇALIŞLAR
Oral Çalışıar oır erkek oıarak Kadın konusunun
en çok erkeklerı ilgilendırdığım1
düşünerek kaleme
aldığı kadın üzerıne yazıları için Bu yazılar benim
kadınlara dair düşüncelerimı ve gündelik olaylar
karşısındaki tepkllerimi ifade ediyor."
Çatalçeşme Sok. No: 19 Ca$alo$u/ist Tel: (0 212) 512 94 67 fax: (0 212) 520 8212
TC
ŞİŞLİ1. SULH HUKUK
HÂKJMLİĞİ'NDEN
DosyaNo: 2002 391
Davacı Yadıkar Ayaş tarafından küçük Tülay Ayaş
aleyhine açılan vası tayını davasında verilen karar uya-
nnca,
Bartın, Bartın merkez. Gökçedere Mahallesi. Cılt
161, Hane 9"da nüfusa kavıtlı. Alı \e Emine'den olma
24.06.1985 d.lu Tülay Avaş'ın 18 vaşına kadar yaşı se-
bebıyle. MK'nun 404"üncü maddesi uyannca hacir al-
tına alınmasına,
Mahkememizın 24.04.2002 tarih. 2002 391 esas,
2002 414 sayılı karan ıle ü\ey annesi Yadikar Ayaş
vasi tayın edılmıştır. Keyfıyet ılan olunur. 24.04 2002
Basın: 27296