25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA ıl. U J \ kultur(a curnhuriyet.com.tr 15 Dijital teknoloji yaratıcılığının ürünü 'StarWarsII'belki de serinin en zayıf halkası üç artıksizinleolsun! Herseyircımniçindeki 'büytuneyençocuğa' seslenipmodernbir sinema mitosuna dönüşe- rek çeyTekyüzyılıde\-irmekteolan"YüdızSa- vaşlarTna ilişkin biz yıllardır yazmaktan bık- tık- Önce 9, sonra 6 film olarak tasarladığı se- riyi tamamlamayaazimli.mümtazHollyvvood şahsiyeti GeorgeLucas, yüksek bütçeler gerek- tiren, çeşitli kaynaklardan 'esintenme' fantezi- lerini, 3-5 yıl aralarla, bölüm bölüm pelıküle aktarmaktan bıkmadı usanmadı. KLabaca bilimkurgusal çizgi roman düzeyin- de, iyilerle kötülerin uzaydaki malum kapışma- lannı sürükleyici bir aksiyon fantezisine bula- yarak hikâye eden, bir koyup on almayı ılke edinmiş, sığ ama gözalıcı, eğlendiricı bir an- layışın ürünü ve baştan sona dijital efekt bom- bardımanı halinde seyreden, üstelik zaman içinde ticari başansı ve efsaneye dönüşmesiy- le Hollywood'un son 20 yıldaki gidişini de yönlendiren bu popüler galaktik macera-des- tamnın yenı filminden biz de nasıbimizi al- dık sonunda. Dart Vader'in romantik gençtiği 14 Yıldız Savaşlan Bölüm II: Ktonlann Saldı- nsı" ilk bakışta, gitgide daha çok gişe kaygı- sı duyarak özel efekt büyücülüğüne, görsel et- kileyicihğe dümen kıran günümüz Amerikan sinemasının yeni teknolojik gövde gösterisi ni- telifinde. Patlamış mısır zihniyetinin beyaz- perdeyi istila eden hareketli, göıkemli, yeni bir tezahürü. Bir süre önce seyrettiğımiz Avustral- yah Peter Jackson'un başanlı ToUden uyarla- ması "Yüzüklerin Efendisi: Yüzûk KardeşB- ğTnin fiyakasını fena halde bozduğu "Klon- lann Saldınsr, eski saygmhğını elde etmede yaya kalsa da yine de fazla bir şey ummadan ve önemsemeden izlenecek, görmezden ge- linemeyecek bır eğlencelik sayılabilir sonuç- ta. Luke Skywalker'ın (MarkHamiB) öykü- sü halinde gelişen "StarVV'aıV't 1977), *İm- paratoriuk Yeniden Saldınyor"(1980) ve "Jedi'nin Dönüşü"nden (1984) yıllarca son- ra, Lucas'ın 1999'da çektiği, kronolojık açı- dan sennin ilk bölümü (ama dördüncü filmi) olan ve bu kez zaman içinde Jedi şövalyeliğin- den kötünün tarafına geçerek Darth Vader'e dönüşecek, Luke'un babası Anakin Skywal- ker'ı (Hayden Christensen) eksen alan "Giz- BTehKfce", eleştirmenlerce ve hayranlann- ca beğenilmeyen, serinin en kötüsü ızleni- mi vermiştibize. Bu filmde 9 yaşındaki bir çocuk olan Ana- kin'le ilk kez karşılaştığı, gelecekte de Luke'le Leia'nm annesi olacak Padme Amidala arasın- daki aşk, "Gizli Tehlike'"den on yıl sonrasım aktaran "Klonlann Saldınsı"nda öne çıkıyor. tlk üç filmde Akc Guinnes'in canlandırdtğı 0- bi Wan Kenobi (Ewan McGregor) ustadan Je- Star Wars Part II: Attack Of the Clones / Yönetmen: George Lucas / Senaryo. G. Lucas, Jonathan Hales / Kamera: David Tattersall / Müzik: John VVilliams / Oyuncular: Ewan McGregor, Natali Portman, Hayden Christensen, Samuel L. Jackson, lan McDiarmid, Christopher Lee / ABD 2002 (Özen Film) George Lucas 'ın artık taklit edilen değil taklit edenler safında yer atdığtm örnekleyen filmde Etvan McGregor, Natalie Portman ve Hayden Christensen başrollerde. di'lık eğitimi alan, ama soylu Jedi yasalannı ve raconunu bozmaya yönelik davranışlarda bu- lunarak geleceğin amansız kötüsü, Darth Va- defliğe ısınan, artık 19"una gelmış., çırak Ana- kin, on yıldır ayn düştüğü annesini anyor. Cumhuriyeti devinp galaksıye hâkım olnıayı hedefleyen Aynhkçılann önden, androıdler- den üstün klonlardan oluşan meUİik bir ordu- ya hükmeden, eski Jedi, yeni kötü adamırruz, komplocu Kont Dooku"nun (ChristopherLee) suikast düzenlediği, genç, güzel Naboo sena- törü, prenses Padme Amidala'ya (NataliePört- man) sevdalanıyor romantik delikanlımız. Padme de ondan geri kalmıyor. Oysa bir Je- di'nm duygusal ilişkiye girişmesi yasak aslın- da. Ufukta da aynlıkçılann cumhuriyetin kö- küne kibrit suyu ekme çabalan sonucundabü- tün galaksiyi kaosa sürükleyecek bir iç savaş tehhkesi belinyor. Bılgelerin bilgesi, sevim- li yelken kulak, ermış, boy fikarası Yoda us- ta da ışın kıhcını eline alarak maharetini döktürüyor vs.. vs... Zayıf, ruhsuz bir Star Wars~ Nerdeyse bütününün Anakin-Padme aşkına orurtulduğu "Küonlann Saldı- nsı", vaktiyle biçimi ve içeriğiyle po- püler bir modaya dönüşüp tüm dün- yada, yığınla özel hayranlar edine- rekkurgubilim türüne yeni bir bo- yut katmış ve 1970-80'li yıllan damgalamış ilk 3 Star Wars fil- minin çekiciliğinden ve büyü- sünden yoksun kesinlikle. 3 yıl önceki "Gizli Tehfi- ke"den daha doyurucu olsa da. Mekân olarak uçsuz bucaksız uzayı mesken tutup, bir tutam western, bir tutam kahramanlık serüveni, bir tutam kı- lıçlı-pelerinli silahşör ya da korsan filmi, bir tutam bılimkurgu, savaş ya da ak- siyon gösterisinin kanşünlmasıyla oluşan, 100 yıllık serüven sinemasının kalıplanm, klişele- rini tepe tepe kullanarakharmanlayan, 'Güç si- zinle olsun 1 diyerek iktidar ve tahakküme kar- şı direnişin ideolojisini, saldırgan eril bireyci- lik açısından sergileyen, ashnda faşıst öğeler de içeren, Reagan döneminin ürünü, ilk Star Wars"lann yanında hayli zayıf, ruhsuz ve can- sız kaçmış, mızahı yanı da törpülenmiş bu "Ktonlann Saldınsı" özetle. Uzadıkça durağanlaşan, bilgisayar oyunu gi- bı savaş sahnelerine, şaklabanlıklanna devam eden komik robot ıkilisine, sirkten kaçmış gi- bi garip, çeşit çeşit, boy boy yaratıklanna, özel efektlerin ayyuka çıktığı galaktik atmosferine, balonu sönmüş aksiyon temposuna, yeni me- kârüanna ve egzotık karakterlerine karşın, di- jital teknoloji hankası bupahah George Lucas 'oyuncağı' belki de serinin en zayıf halkası. Fflmde bir İspanyofla nişanh Thaimi Alvarino ve Vladimir Cnız, otobüs bekterken birbirterini de keşfediyortar. Kuyruktakiler Bugün gösterime giren "OtobüsDurağT, 1990'lar- da festivalin bize keşfettirdi- ği eski bir tanıdığın, 1943 dogumlu yönetmen Juan Carlos Tabio'nun imzasını taşıyor. Tabio, Alea'yla ortak yö- nettiği, uluslararası ödüller (Berlin 1994 jüri özel ödü- lü, en iyi yabancı film Os- car'ı) kazanmış, eşcinselli- ğe ilişkin önyargılan sarsan, o sevimli "Çilek ve Çikola- ta" (1993) ve "Guantana- mera"(1995) gibi yergi ve se\giyle bezenmış, şınn güldürüleriyle adını duyur- muştu. Bu iki filmin ekibiyle ça- lışıp yazar Arturo Aran- go'nun Bekleme Kuyruğu adlı hikâyesinden uyarladı- ğı Otobüs Durağı da, yine 'mizah.insansıcaklığı. ütop- ya vc aşkla karünuş yeni bir Latin kokteyti'.Ülkedeki if- las etmiş ulaşım sistemine- otobüs işletmesine ve iflah olrnaz bürokrasiye ilişkin, alçakgönüllü, sevimli, gır- gır bır yergi ve düzen eleş- tirisi-parodısi niteliğindeki film, sosvalizmin son kale- Llsta de Espera / Yönetmen: Juan Carios Tabio / Oyuncular: Vladimir Cruz, Thaimi Alvarino, Jorge Perugorria, / Küba 2000 (Belge Film) si Küba'dan insan manzara- lan sunuyor beylik deyişle. Tabii Castro yönetiminin hoşgörü smırlan içinde. Cins cins karakter ve iliş- kileri sergileyip bürokrasi çarkına da dokundurarak.îki gündür kimsenin otobüse binemediği. dolu geçen oto- büslerin de durmadığı bir is- tasyon binasında toplaşmış, yoksul, çileli, sinirleri laçka çeşit çeşit kahramanlann bekleyiş sırasındaki ilişkile- ri ve bozuk otobüsü tamir e- dişleri üstüne gelişen bu sa- de ve sevimli toplumsal fars ilgiyle izleniyor, yaydığı. sı- cak atmosferie. Cnız'le Pe- rugorria'ya dikkat. İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Sözcükler uçuşunca...1919 Dublin doğumlu Irlanda asılh Ingiliz yazar Iris Murdoch, renkli kişi- liği ve özgün düşünür yanıyla genç ya- şında ilgi çekmeye başlanuştvr. Bağtm- sız kişiliğinin felsefeci-yazar kimliğiy- le dili kullanmadaki ustalığ» birleşince Iris, felsefe ve yazın çevrelerinin ikon- lanndan birisi olur. Edebiyat profesörü John Baikv', onunhem kişiliğine hem de etkisine âşık olacak, bu aşk yaşamı bo- yunca sürecektir. "Iris" fılminde yönetmen Richard Ey- re için yol gösterici yapıtlar, eşinin Iris içinyazdığı biyogTafıler oldu. Film, hem büyük bir aşkın öyküsünü anlatıyor hem de alzheimer hastahğının böylesine bü- yük bir düşünce ve yazma ustasuıa ver- diği zarann iç burkan trajedisini. Yeni düşünceler üretmeden durama- yan, düşünceleri sözcüklere dökmede ustalıklar yaratan büyük bir beyin alzhe- imer hastahğına uğrayuıca yaşam nasıl bir biçim alır? Daha düne kadar dil us- tahklanyla dinleyenlerini büyüleyen bü- yük bir yazar artık evinin adresini bile- miyor, dahası bunun bile farkında ola- mıyor. Büyük acı, artık sayılan dünya- da daha da artan yaşhlan tehdit eden en büyük tehlikelerden birisi. Alzheimer hastahğı, yaşlılarda sık gö- rülen "bunama hafleri"nden daha fark- lı bir hastalık. Zihinsel işlemlerde yaş- lılıkla birlikte görülen "artan unutkan- hk"lardan çok farklı. Beyin dokusunda çoraklaşma ile ortaya çıkan, daha genç yaşlarda da görülebilen bir yapısal be- yin hastahğı. Bellek kaybı, düşünme kaybı, neden-sonuç ilişkisi kurma kay- bı ile ortaya çıkıyor, ilerliyor, giderek çe\Tesini, durumunu, nerede olduğunu, ne yaptığını bilememe ile süriiyor. Genelde beyin çahşması zengin ente- lektüeller, senil yaşhlık bunamasına kar- şı daha korunaklı olduğu halde alzhe- imer hastahğına karşı korunaklı değiller. Iris Murdoch, bu durumun acı bir örne- ğini veriyor. Bütün dünyaya da bu has- talıkla başa çıkmanın taşıdığı önemi an- latıyor. Iris, gençliğini oynayan Kate \Vlnslet ve yaşlıhğını oynayan Judi Dench ile gerçekten canlanıyor. 1993 yılında ya- şamdan aynlan düşünür-yazar, özellik- le Judi Dench'in yaratıcı oyunu ile be- yazperdede canlanıyor. Dench, bu oyu- nu ile ödüller ahyor. Eşi Prof. John Ba- Jİris' filminde yönetmen Richard Eyre için yol gösterici yapıtlar, eşinin Iris için yazdığı biyografiler oldu. Film, hem büyük bir aşkın öyküsünü anlatıyor, hemde alzheimer hastahğının böylesine büyük bir düşünce ve yazma ustasma verdiği zarann iç burkan trajedisini. iley'ın gençliğini oynayan Hugh Bon- neville çok başanlı. Yaşlıhğını oynayan Jim Broadbent yaşanan aşkı, hayranlı- ğı, bağlılığı, çeicilen acılan, paylaşılan her şeyi büyük bir oyunculukla canlan- dınyor ve Yardımcı Erkek Oscar Ödü- lü'nü alıyor. "Iris". hem hayatlar olarak, hem kişi- likler olarak, hem sinema olarak görul- mesi gereken bir yapıt. KEDİ GOZU SAYAR Cannesiı mı Cannes'sız mı?Kanlı canlı haberiere meraklı medyamızın, Cannes Film Festivali'ne gösterdiği ilgiyi izliyor musunuz? Al- lahtan, Atom Egoyan bir film yaptı da, dünyanın en büyük film festivali, medyamızın ilgi alanına gırebil- di! Yoksa, bırkaç gazetenın okurları dışında kimse- nin haberi bile olmayacaktı festivalden. Cannes Film Festivali'nı dünyanın dört bir yanından 3500 basın mensubu izliyor. Kamera göndermeyen tek bir cid- di kanal yok. Bizden bır tek kamera vardı. O da, za- manında akredite olmadığı için, festival sarayına gi- remedı. Elbette, festivalde gösterilenfilmler-en azın- danTürkiye'den katılan filmler- pek az kişinin ilgisi- ni çekiyordu. Onlar için önemli olan, "Ararat" etra- fında bir polemık yaratmaktı. "Ararat "tan bahsetmek niyetinde değildim aslın- da. Egoyan'a hak ettiği yanıtı sinema dünyası veri- yor nasıl olsa. Ama, filmin gösteriminın ardından ya- ratılan fırtınalar üstüne birkaç söz soylemekte yarar var. Kaç televizyon kanalı telefon ettı anımsamıyo- rum. Hepsı de, aynı şeyı soruyordu: "Bu filme yanıt olarak Türkiye de bır film yapmalı mi?" Hayır, kesinlikle hayır. Bu, ancak Türkiye aleyhin- de çalışan lobilerin işıne yarar. Bır de, bu işten çıkar sağlamayı uman uyanıkların... Devlet parasıyla ya- pılmış bir film -hele, eğer böylesine nazik bır konu- yu ele alıyorsa- en baştan "resmi film" olarak eti- ketlendirilip sinema tanhinın tozlu raflanna gönde- rilir. Bu, yalnızcaTürkiye için değıl, dünyanın heıtıan- gi bır ülkesi için de geçerlidir. öte yandan, böylesine nazık konular nankördür. Sanatçıyı özgür bırakmaz. Eğer resmi makamlar yoksa işın arkasında, cemaatlenn, çıkar gruplannın beklentılerı vardır. Herkes. kendı versıyonunu gör- mek ister beyazperdede. Ve sonuçta sanatçı, ya bi- rilerinın sözcüsü olmayı kabullenmek zorunda kalır ya da denge arayışları içinde tükenıp gider. Polrtikacının, sanatçının özgün bakış açısına ta- hammülü sınırlıdır (elbette, ulkeden ülkeye degişir bu tahammül sınırı). Kimi ülkeler, sanatçıyı özgür bı- rakır. "Ne kadar da demokrat bir ülke, nasıl da ken- dilehni eleştıriyorlar" diye şaşarsınız. Ama, böyle bir yaklaşım herkesin yararınadır. Sanatçı özgürce kendini ifade etmiş, devlet adamı/siyasetçi de bu otokritiği kendi yaranna kullanmaya çalışmıştır (Bir süredir Çin'de ve Iran'da olduğu gibi). Böyle işlerde kazanan birden fazladır. "Resmi" söylemlerin sözcülüğüne soyunulduğun- da ise kaybedenlerin sayısı birden fazladır genellik- le. Bu yüzden, bir devletin yapabıleceğı en akıllıca iş, ülkesinin sanatçılanna mudahale etmeyi akhndan bile geçırmeksizın, onlara destek olmaktır. Can- nes' da bunun pek çok örneği görülüyor. Fransa'nın. Britanya'nın, Iskandınav ülkelerinin pavyonlanna bir göz atmak yeterli. örnek alınabilecek nice uygula- ma var. Cannes'a gelen Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Akbulut, Fransız Ulusal Sine- ma Merkezi ile yaptığı temaslar ve festivalde izledi- ği diğer ülkelerin çalışmalanndan önemli veriler çı- kartmıştır mutlaka. Büyükfestıvallerde açılan tanıtım standlan ve pav- yonlart, devletin sinema sektörune en somut des- tek biçimlerinden bıri. Bir gazetemızin Cannes'a ge- len muhabirınin, sırf sansasyonel haber yaratmak adına, SESAM - Türk Film'in Kültür Bakanlığı des- teğı ile Cannes'daki Film Pazan'nda açtığı pavyonu küçümsemesı ve yıllardır bu ışı azimle sürdüren Kadri Yurdatap'ın emeklerini bir kalemde karala- ması, büyük bir sorumsuzluk örneğiydi kanımca. Yıkıcı bir eleştırı, "8u işlere para ayınp da ne ola- cak" diye düşünenlerin ekmeğine yağ sürer yalnız- ca. Elbette, Türkiye pavyonunun eksikleri var. Pav- yonumuzu bır cazibe merkezi haline getirebilmek adına çeşitli firmalann sponsor olması sağlanabilir, sanatçılarımızın festıvale katılabilmeleri için uçak bi- leti desteği verilebilir (Bu yıl resmi programa seçilen filmlerin sanatçılanna destek veren KODAK'ın diğer firmalara örnek olması gerekir). Ama, her şeyden ön- ce, bürokratların cesaretlerini kırmak yerine olumlu çabalarına destek vermek daha doğru olur diye dü- şünüyorum. Avrupa'da, pek çok alanda liberal an- layış egemen olurken, sinemaya devlet desteğinin azalmadığını, aksine arttığını biliyor muydunuz ? vecdisayano yahoo.com BUGÜN • AM\DOLU ÜNtVTERSİTESİ SÎNEINIA ANADOLU'da '4. Eskişehir Sinema Günkri' kapsamında 10.00 'da Ton\' Wchardson" ın 'MaratonKoşucusununYalnızlığı', 12.30'da Lindsay Anderson'ın 'Eğer', 15.00te Daniel Burman'ın 'MeahiBeklerken', 18.00'de Marcel Carne'nin 'Gün Ağanyor', 2030'da RPaul Renders'ın 'Thomas Â^k OWu' filmlerinin gösterimı. (0 222 335 05 80) • ESKtŞEHÎR HAYAL KAHV^Sİ - StNEMAHAYALPEREST'te '4.Eskişçhir Sinema Gûnkri' kapsamında 12.30"da Ömer Kavur'un 'Anayurt Oteli', 15.00'te Ömer Ka\-ur'un 'Gizfi Yuz', 17.00'de Lakis Papastathis in 'Hayaûnın Tek Yolculuğu' filmlerinin gösterimi. (0 222 335 05 80) • CE1VIAL REŞİT REY'de 'Vü. Uluslararası CRRGençlikFesth-aü' kapsamında 19.30'da Andio Fact'in konseri. (0 212 232 98 30) • HARBtYE AÇIKHAVA TÎ\ATROSÜ'nda 21.00'de Candan Erçetin'in konseri. (0 212 235 02 03) • KADIKÖY ANADOLU LİSESİ'nde 10.30'da eğitimci-yazar Neşe Doster'in 'Cumhuriyet ve Anadolu Aydınlanması' konulu konferansı ve imza günü. (0 216 345 09 43/45) İSTNttUL TtYWRO FöflVAÜTWE BÜGÖN • RUlVIELtHtSARI'nda 21.00'de tstanbul ŞehirTı\ r atrolan'ndan 'OtheHo'. • AKM ODA TÎYATROSUnda 20.30'da E.K 02 Projesi nin 'Kıvranış TL Psikoz 4.48' adh oyunu. (0 212 251 56 00) • THE MARMARA OTELİ önünde 19.30'da Derya Alabora ve Şerif Şenol'un rol aldığı 'Yine Ne OWu' adlı sokak gösterisi. ANKARA MÜZİK FESTtVALfNDE BU6ÜN • \IEB ŞtllA SALONL'nda 20.30'da Prag Oda Orkestrası"nm konseri. (0 312 427 08 55)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle