Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 MAYIS 2002 S/
14 JVLJJ-jl. U ± C kultur@cumhurtyet.com.tr
TIYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN CÜRÜN
'Hashirigaki' festivalde"HashirigaJd" için "yükselen gü-
neşin ülkesinde samuraylann savaşçığ-
hğııu anımsatan bir oyun" da deni-
yor. "deniz\üsunlanndanjapdmabir
yemek" de, "şen şakrak ve şakacı"
da... Hepsi de dikkat çekıcı, çarpıcı
ve merak uyandıran tanımJar. Alman
bestecı Heiner Goebbels' in 2001 yı-
Iında gerçekleştırdığı ve pek çok fes-
tivale katılmış olan son çalışması
"HashirigaJd". Çeşitli kaynaklardan
yararlanarak oluşturdugu bu oyunda
ahşılagelmiş tiyatro dilinin çok öte-
sinde bir yerierde dolaşıyor Goebbels.
GertrudeSteoıın "MakingofAme-
ricans" (Amerikalılann Oluşumu)
metinlerinden, ünJü Beach Boys şar-
kılanndan klasik Japon müziğine,
pop parçalara uzanan eklektik bir ya-
pıya sahip oyun. "Yürürken düşiin-
mek ve konuşmak" anlamına gelen
"hashirigakTnin büyüJeyici birrenk
cümbüşü oluşrurduğunu söyleyen
Goebbels için sanatın kendine özgü
gizemi olması şarttır. Burada gizem.
söz konusu renkler altında yatıyor.
Ahşılmamış bir tiyatro
"Eserierimde çok basit mesajlar
vermek istemem. Özellikle Hashiri-
gaki'de dünyayla itişldlerimize ve ba-
Jaş açılanmıza dairözeJ birduygu ya-
ratmava çahsüm* diyor ünlü yorum-
cu. "Hashirigaki'' farklı bir sahne
diline sahıp ve alışılagelenin çok
ötesinde bir tiyatro olayı...
Heiner Goebbels in oyundaki te-
mel hareket noktalanndan biri Gert-
rude Steinın
u
Her şey kendini tek-
rareder" sözlen. "Tekrar" sözcü-
ğü ardında yatan gizli anlamlar sa-
natçıyı cezbediyor. Bundan önceki
oyununda da "tekrar" teması üze-
nnde duran Heiner Goebbels, bu so-
ruyu 20. yüzyıla Gertrude Stein'ın
yaydığını söylüyor. "Tarihte, siyasi
döngülerde, savaşlarda yaşananlar
hep tekrar değil mi? Stein'ın siyasi
gerçekliği gözlemleme \ öntemi insa-
nuı hiçbir şev öğrenemediği düşün-
cesh le birleşir."
"HashirigaJd" adı belki insanı he-
men kavramayabilir ama şurası bir
gerçek ki izlenmeye başladığı an-
dan itibaren ovunda rol alan Kana-
dalı, İsveçlı ve Japon olan üç kadın
sanatçı seyırciyi kavnyor. Oyun bo-
yunca yetenek, mizah, şiır, usta oyun-
culukJar ve aynı ustalıkla kotanlan
ses ve ışık tasanmlan ıç içe geçiyor.
Eleştirmen Marie-Pierre Gene-
cand "Müzikal Resim" başlıkh ya-
zısında şöyle diyor "Hashirigaki''
için. "Tekrar hakkında bir şeyler
söyleyen bir dans bu, topiumun kes-
kin gözleme tabi tutuhnuş bir başka
fenomeni.(tyuncu-müzisyenler Gert-
rude Stein'ın metinJerindeki sptral
manbksaltaktan sürekJi bir hareket
zemini yaraöyorlar."
DiHe müağin dengesi
Goebbds, "Bu oyunda kullandı-
ğını Beach Boys da Gertrude Steüı
metinkri de farkh niteliklere ve yere
basmayan yapılara sahip. Her ikisi de
sanki yerden belli bir yükseklikteler.
Beach Boys şarkıJannın sınırian hiç-
bir zaman çizümemiştir. Gertrude
ugünün
tiyatrosu tüm
gerçekleri ortaya
çıkarmalı, elindeki
tüm olanakları
kullanarakyaraîıcı
olmahdır.
Gözlemlerimîzde
daha yaratıcı
olmamızayol
açmahdır. Sadece
mesajı almamızı
değil, imajı da
gömıemizi
sağlamahdır."
Stein ise çok sııuru kelimeler kulla-
nır. Onlan bu nedenle birlikte kullan-
dım, çiinkü ben de genelde yere bas-
mıyorum ve sorulara basit yanıtlar
verir gibi ealışmıyorum" diyor ve
devam ediyor, "Tiyatroda asıl ilgflen-
diğim şey, dilte mü/iği. mekân ik ha-
reketi dengelemek. Sanatta ulaşmak
istediğim noktada biitün bunlar hi-
yerarşik bir düzende değüdir." Kuş-
kusuz "HashirigakT merak ve il-
giyle izlenecek bır oyun.
9 'diva' ile Genco Erkal'm 'Nazım'a Armağan'ı daha çok biz izleyicilere bir armağandı
RumeH Hisarı'ııda mucize• Sahnedeki on sanatçının, koroda
sıradan bir "nefer" olmakla.
"star"lığın en doruğuna ve
gorkemine tırmanmak arasında
hiçbir aynm yapmamalan müthişti!
ZEYNEPORAL
Rumeli Hisan bir baştan öteki başa, en alt
sıradan en tepeye, tıklım tıkış doluydu. Yal-
nız taş sıralar değil, otlann üstü. ağaçlann al-
tı da doluydu.
Şükran Giingör ve Tankred Dorsfa "onur
ödüfleri" verilmiş, Uluslararası Istanbul Ti-
yatro Festivalf nm yaşamasını sağlayan spon-
sorlara teşekkür plaketleri sunulmuştu.
Sonunda tüm ışıklar sönmüş, beklenen an
gelmışti.
Rumeli Hisan'nın büyüleyıcı havası... Gök-
yüzünde yıldızlar... Burçların tepesindeki
aydınlık... Uzaktan geçen vapurlann seslen
ve ışıkJan... Soluğunu tutmuş binbeşyüzka-
darizleyıcı... Soluklartutulmuştu, çünkü ilk
kez Türk tıyatrosunun her biri kendi başına
"•yıldız" olmuş. tiyatromuzun "diva" lan di-
yebileceğim, yorumculuğu yaratıcılığa dö-
nüştürmüş sanatçılarını bir arada izleyecek-
tık.
Önce seslerini duyduk, sonra onlan gör-
dük. Seslen, karanlıktayanıbaşımızdaydı. Fı-
sıldayarak Nâzun Hikmet'in dizelerini oku-
yorlardı. Hisann dört bir yarundan, merdi-
\enlerinden aşağıya sahheye inerken sanki
bir ayine tanıklık ediyorduk. Hemen belirte-
yira: Bilge Mestçi'nın kostüm tasanmı, daha
ilk andan bu ayin havasını yoğunlaştıran, so-
nuna dek etkileyici olan, çok işlevli, müthiş
görkemliydi.
GûneşeAkın
Ayın başlamıştı: Güneşe akın vardı ve gü-
neşin zaptı yakındı. Sahneye indiler; güneşi,
ateşi, suyu, havayı yaratıp sahneyi ve bizi zap-
tettiler.
YıldızKentermüthiş bir fenomendi. Her za-
mankınden bın kat daha çok kendisiydi. Yıl-
dız Kenter'di. Rol yapmıyordu. Ama aynj za-
manda tepeden tırnağa Nâzun Hikmet'ti. El-
leriyle. ellerimizi isyana kışkırtıyordu.
Jüüde KuraJ. kadronun en genç oyuncusu,
bır ateş parçasıydı. Gökyüzüne uzanan mer-
dıvenlerin tepesinde, kızıl yelkenlerle yanşı-
yordu. Özellikle Şeyh Bedrettin'de, toprağı
ve sıcağı içinde taşıyordu.
Zefa'ha Berksoy, tüm birikimini sesine, be-
denine, yüzüneyükJemışti. BılgelikJegeçiyor-
du rolden role. Taranta Babu'nun kara Afh-
ka'sından, su kenanndaki yıldızlı gecelere
uzanırken sevgiyi ve direnişi oyunculuğunda
buluşturuyordu...
Işık Yenersu: Duru, berrak, pınl pınl bir
sugıbiydi. Akıyordu, kayjyordu hapisliğin,
askın, acının, özlemin, yalnızlığuı arasuıdan.
Duygu yüklü sesine yeryüzünün tüm aşk-
lannı yerleştirmişti. Bir isyan bayrağı kadar
güzeldı.
Tübe Saran olağanüstüydü. Söylediği her
sözcük. kendi anlamının çok daha ötesinde an-
lamlar taşıyordu. Yaptığı her hareket, her du-
ruşu, her bakışı izleyiciyi kendisine kenetfi-
yordu. Duygulan elle turulur kılıyordu.
Ayla Algan: Oyunun her anında sahnedey-
di Tavırlanyla, varhğıyla, duruşuyla. bakışıy-
la meydan okur gibiydi. Ama aynı zamanda
tüm kadroya kanat germiş bilge bir ana gibiy-
di. Nâzım'ın annesi Ceüle Hanım'dı Hapis-
teki açlık grevindeki oğlu için imza istediği
siyle "KadınJanmız"daki zengin görsellik
(resmen kağnılan, dönen tekerlen. ve kadın-
lanmızı gördüm). Tank ÖcaJ bestesı "Ta-
hir'leZühreMeselesi''ndeki duygu ve düşün-
ce yoğunluğu, oyunun unutulmaz anlannı
oluşturacaktı.
Tarihi buluşma
Yukandaki sıralamada, yaş, alfabe, oyun-
culuk, önem sırası degil, oyunun geneline
damgasını vuran sonuncu isim dışında, oyu-
nun aJaşını izledim, Ancak ikişercümleyle ver-
bu ayın, ritüel havası, sonuna dek sürdürül-
seydı... Keşke daha ekonomık anlatım biçim-
leri seçilseydi... Keşke daha incelikli seçim-
lerle, sahnelemede kimi tekrarlardan ve küni
klişelerden annılsaydı... Ama bu bir eleştiri
yazısı değil, önceki akşamı sizlerle paylaşma
yazısı...
Bence önceki akşam, Rumeli Hisan'nda
tarihi bir buluşma yaşadık. Bir daha tiyatro-
muzda bu kadar önemli ismi bir arada göre-
bılir miyiz. bilmiyorum. Oyunu kâh gülerek
kâh ağlayarak ızledım. Ama beni en çok duy-
(Fotograf: UĞVR DEMİR)
andan sonraki bölüm, tüm oyunun en etkıli
anlannı yaşatacaktı izleyicilere.
Sema: Şaşırtıcı sesini, yeteneğini, şarkı söy-
leme biçünlerini bu oyunun hizmetine sunma-
sı, hiç kuşkusuz yönehnenin ve biz izleyici-
lenn mutluluğuydu.
Savaşın acımasız seslerinden, banşın umu-
dun sesine. "Şu Varna deli etti beni"lere uza-
nan bir gökkuşağı sundu.
ZuhalOlcay: Tek sözcükJe mükemmeldi. Fa-
zıl Say bestesı "Memleketim, memleketim,
memleketin]" şarkısında mükemmeldi. Ama
içıme yerleşen bir "keşke"yi bir türlü aklım-
dan ko\amadım. Keşke o da oyuna taa en ba-
şından katılabilseydı...
Zeynep Tanbay: Yalnız kendi danslannın de-
ğil tüm oyunun koreografisini üstlenen... Şi-
iri dansa, dansı şiıre dönüşrüren... Müziği ve
sözü bedenin hareketıyle bütünleyen, daha
doğrusu bedeni, müzık ve söz gibi kullanan...
Yaratıcılığı, sonsuz duyarlı bırestetik anlaşıy-
la bütünleyen bir sanatçı... "Akrepgibisinkar-
deşim"dekı doğaüstü tavır; Ruhi Sunun se-
diğım ıpuçlan sizi yanılrmasın. Oyunun her
anında, herkes hem Nâzım Hikmet'ti, hem de
bir anda herkes bir başka kişiydi...
Oyunun temasal akışı şöyleydi: "Otobiyog-
ratT'yle başlayıp Kurtuluş Savaşı. emperya-
lızme karşı tüm savaşlar, hapislik, Piraye'ye
mektuplar, Münevver'e şiu-ler, oğul hasreti,
memleket hasreti, banş özlemi v e daha güzel
bir gelecek umudu...
Ve Genco Erkal: Bu dokuz insanı bır ara-
ya getiren metni, kurguyu, sahneye koyuşu
üstlenen, aynı zamanda ovnayan. işin mima-
n oydu. Eşsiz bir orkestra şefiydi. Farklı di-
sıplinlerden, farklı birikimlerden gelen bu
dokuz insanı bır araya getirmesi bile mucizey-
di. (Aslında on olacaktı, yazık ki Gülriz Su-
ruriaynldı.)
Metin Deniz'in Rumeli Hisan'nın doğal
görüntüsüne, renk, coşku ve umut katmaya yö-
nelik sahne tasanmı işlevseldi.
Selinı Atakan'ın evrensel ve geleneksel
renkler taşıyan müzikleri çok etkileyicıydi.
Içime yerleşen keşkeler elbet vardı: Keşke
gulandıran, sahnedeki on sanatçının (9 diva
ve Genco Erkal'ın), koroda sıradan bir "ne-
fer" olmakla. "star"lığın en doruğuna ve gör-
kemine tırmanmak arasında hiçbir aynm yap-
mamalanydı.
Yaşamım boyunca asla unutmayacağım bir
sahne, önceden tasarlanmamış şu sahne ola-
cak: Oyunun sonlanna doğnı Zuhal Olcay'ın
mikrofonu bozuldu. Sesi duyulmuyor! Ey-
vah. şimdi ne olacak? Ben oturduğum yerde
panikten ölebilirdim! Ne mi oldu? Mikrofo-
nun bozulduğunu ilk fark eden Işık Yenersu.
Zuhal Olcay'a doğru yürüdü, ona sanldı, ken-
di bovnundaki mikrofondan yararlanmasını
sağladı, sonra Sema, sonra ötekiler... Tasar-
lanmamış birmizansendı... Aralanndaki da-
yanışma, duygu beraberliği görülecek(hısse-
dilecek) bir şeydi. Oyun sona erdiğinde millet
ayağa fırlamış bu tarihi buluşmayı ayakta
alkışlıyordu.
Bence "Nâzım'a Armağan", büyük şair-
den çok, biz izleyicilere bir armağandı.
1AZIODASI
SELİM İLERİ
Ögretmenlerim
Anılanmı birkitabadökmeyeçalışıyoruz. Sö)
leşi ve yazışma aracılığıyla.
Geçen gün ilkokul öğretmenlerimi düşündürr
Anılar arasından çıkageldiler. llkokulda üç öğ
retmenim oldu. Birden beşe aynı öğretmend<
okumadım.
Birinci sınıfa Cihangir llkokulu'nda başladım
Öğretmenimiz Ulviye Hanım kır saçlı, gözler
gri-yeşil ve koyu sürmeliydi. Galiba duldu, eş
ölmüş. Eski bir milletvekiliyle âşıkhâne bir dost-
luk yaşadığı söylenirdi.
Bayramda elini öpmeye gitmiştik: Fevkalade
alçakgönüllü bir ev. Milletvekilleriyle arkadaşlık
eden insanlar o devirde demek ki öyleymişler.
Bodrum katında yaşayan Ulviye Öğretmen
bizi pikniğe götürmüştü ve ballıbaba toplamış-
tık. Ballıbabayı ilk kez ayırt ediyordum. Çiçeği-
ni emmiş, balını tatmıştık.
Ertesiyıi Firuzağa llkokulu'nageçtim. Ikinci ve
üçüncü sınıfta Belkıs Öğretmen'in öğrencisiy-
dim. Sevecen bir öğretmendi.
Salacak'taki evlerine gitmiştik. Güneşli bir gün,
balkon, uçsuz bucaksız Boğaziçi. Çay içilmiş ve
poğaça yenmişti.
Belkıs Öğretmen, anneme bir çift yakut küpe-
sini göstermişti. 6-7 Eylül Olayı'ndan birkaç gün
önce, öğrencisinin babası Rum bir kuyumcu
gelmiş. Adam her şeyini satıp savıyormuş. Ofa-
caklan herhalde işitmiş. Çok ucuza vermiş kü-
peleri.
Bu an/yı biraz değiştirerek Gramofon Hâlâ Ça-
lıyor'da romana dönüştürmeye çalışmıştım.
Belkıs öğretmen sınrf birincilerine, ikıncileri-
ne hep kitap armağan ederdi. Doğan Kardeş Ya-
yınlan'nın o kadar güzel çocuk romanlanydı bun-
lar.
Iki yıl sonra Belkıs Öğretmen başka bir ilko-
kula atandı. Onun yerine Nevzat Öğretmen gel-
di.
Nevzat öğretmen, Belkıs Öğretmen'in kız kar-
deşiydi. Tuhaf bir rastlantı işte...
Öğretmenimiz mavi gözlüydii,tepiskasaçlı, yor-
gun birgeçkin kız. Hırçındı. Ama onu severdim.
Çünkü yalnızdı. Yalnız kişilerin bana daha yakın
olduklannı duyumsayabiliyordum artık.
Derli toplu fakat çok sade giyinir, hemen hiç
makiyaj yapmazdı: Çok uçuk ruj, belli belirsiz ri-
mel...
Yalnız bir defa, bir cumartesi günü, Taksim
Belediye Gazinosu'nda öğleden sonra okulun
çayı var. Nevzat öğretmen, iki ders arası, elbi-
sesini değiştirmiş olarak döndü: Siyah geniş
etek, beyaz ipek bluz. siyah moher hırka, ince
çoraplar, yüksek topuklu iskarpinler. Saçlannı aç-
mıştı. Saçlan omuzlanndaydı.
Nevzat Öğretmen birden değişmiş, çok güzel
bir kadın olmuştu. Görüntüyü unutamam. Bu anı
sonra hep Yağmurcu piyesindeki sahneyi çağ-
nştırdı, piyesi okuyunca.
Okul çayına gittik. Nevzat Öğretmen, zengin-
ce bilinen bir arkadaşımızın masasına oturma-
yı yeğlemiş, orada, kızın annebabasıyla birlikte.
Oğretmenlerin olanaklan o zaman da daracık-
tı. Nevzat Öğretmen'e yine bayram günü gitmiş-
tik. Eşyası enikonu eskimiş bir ev. Solgun ışık-
lann dökülüştüğü geniş pencere. Hepsi bu.
Öğretmenim bize şeker ikram etmişti. Hacı
Bekir'den alınmadığı apaçık badem şekeri ve lo-
kum. Badem şekeri bayat, lokum lezzetsız.
Dışanya çıktığımızda, annem, "Zavallı kadın,
tek başına... Kolay değil," demişti.
Gerçekten kolay değildi. Çünkü kimi günlerde,
Nevzat öğretmen'i uzaktaki bir pazardan elin-
de filelerle dönerken görürdük. Cihangir'in ma-
navlanndan alışverış yapamıyormuş. Anneme
söylerdi.
Takvimde iz Bırakan:
"Robenson, halden bilir Robenson, I Adan
hâlâ batmadıysa eğer/Alıp götürsen beniora-
ya, I Denizyolu kapanmadan ewel." Cahit Srt-
kı Tarancı, "Robenson", Bütün Şiirteri, Can
Yay., 1984.
6. Ankara Öykü Günleri
ANKARA (Cumhumet Bürosu) - Edebiyatçılar
Demeği tarafından düzenlenen 6. Ankara Öykü
Günleri 21 -26 Mayıs tanhleri arasmda gerçekleşri-
rilecek. Ö\'kü üzenne 3 ayn panelin düzenleneceği
etkinlik kapsamında gazetemiz yazan IşıkKansu da
'Çocukhığa Yokuluk
1
başlıkh bır dıa gösterisi su-
nacak. Aynca 'Mustafa Ekmekçi'yi Annonız' baş-
lıklı bir söyleşi düzenlenecek. Düşler Öyküler der-
gisi tarafindan 1997'de başlatılan etkinlikte ö'ykü-
nün Türk ve diğer kültürlerin edebiyatındaki yeri-
nin ve sorunlannın irdeleneceği, öykü yazarlannın
birbirleriyle ve okuyuculanyla >TİZ yüze gelebile-
cekleri. canlı bir edebıyat ortamı yaratılması amaç-
lanıyor.
Etkinliğin ilk gününden bu yana içinde yer alan
Edebiyatçılar Derneğı Başkan Yardımcısı Ozcan
Karabulut. Ankara Oykü Günleri ile bir düşlerini
gerçekleştirdıklerini belirterek amaçlannın "Anka-
ra 'nın. giderek Türkiye'nin sanatsal yaşanuna ve
kültürüne kanoda bulunmak vegençö\ İdicüJerle, us-
ta öykücüleri buluşturmak" olduğunu söyledı. Ya-
kın bır tarihte Hollanda. Almanya v e Yunanıstan'da
öykü günleri düzenleyeceklenni dile getiren Kara-
bulut, böylece yabancı edebıyatçılarla da iletişime
geçmek istediklerini vurguladı.
Ülkenın dört bir yarundan 50 öykücünün katıla-
cağı .\nkara Öykü Günlerfnde. tüm gün sürecek'Öy-
kû Saati' adlı bölümde, öykücüler kendi öyküleri-
ni okuyacak. EtkinJikte "GunümüzÖykiicûlüğüHa-
yaoNeKadarlçemor*, 'Ankara 03(101 Günieri'nden
Dünyıa Öykü Gününe Doğru'. 'ÖjMcüJüğümüzde
Kadın ve Aşk' konulu üç panel gerçekJeştinlecek.
Gazetemiz yazan Işık Kansu"nun hazırladığı 'Ço-
cukhığa YöİculıuV adlı dia göstensi eşlığinde ger-
çeldeştirilecek iki ayn anlatıyla. KemaJAteş ve Mu-
zaffer İzgü'nün çocukluklannı Devlet Tiyatrosu Sa-
natçışı Tülay Bursa seslendirecek.