22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ARALIK 2002 SALI 14 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Yazm ewenimizin örnek insanıSaygısızhğın, sevgisizliğin ve hoy- ratlığın 'prim' yaptığı bir kültürsüz- lük ortamında yaşıyoruz. Özellikle yazılı ve görsel medyada 'söz'ü kim en 'umursamaz' biçimde kullanı- yorsa, en zeki, en bilgili, en yürek- li, en etkili kişi oluveriyor. Oysa 'açıksözlülük' bir insanlık erdemiy- se, 'izansızhk' (düşüncesizce kota- nJnıış söz ya da davranış) insanın dü- zeyini zedeleyen bir 'kusur'dur. 'Kıı- surtuca' söylenmiş 'doğru' olmaz. Yanlış yanlışa yol açar çünkü. Bu gerçeği, çevirmenJik/yazarlık denemelerine giriştiğim öğrencilik yıllarımda, Babıâli yokuşunu coş- kuyla tırmandığım süreçte öğren- dim. tyi ve kötü örnekler yoluyla. tyi örneklerden ilki Şükran KurdakuL ikincisi Memet Fuat'tı... Çagdaş yayıncı simgesl Genç kuşak Memet Fuat'ı kültür ve yazm dünyamıza kazandırdığı yapıt- lanyla, ak saçlannı ve bıyığııu ışılda- tan sevecen gözleri ve gülüşüyle ta- nır. Oysa benim öğrenciliğimdeki Memet Fuat, 'ağabey' olacak yaştay- dı ancak. Yaşamı boyunca da benim kuşağımdan yazın ve spor insanlan- nın 'ağabeyi' olarak kaldı. Kızıh ko- yu saçlan ve bıyığıyla etkileyici bir görüntü sunan, enerjik bir insan. Öyle, çevresine şirin gözükmek için, rasgele sırt sıvazlayıp şaka ya- pan, gevrek kahkahalar atan, baba- can. biraz da 'babayani' türden ede- biyatçılardan değil. Karşısındaki in- sanlara ve onlarla birlikte yaptığı işe gösterdiği saygıyla, bir işi doğru dü- rüst kotarma sorumluluğunun bilin- ciyle taşıdığı doğal ciddiyetle, iletiş- medekd ince duyarlıhğıyla, özenti- den uzak yalın ve temiz giyimiyle, hepimızde 'onun gibi olma 1 isteğini uyandıran, çalışma disiplini kusur- suz, alçakgönüllülük erdemini ben- liğine sindirmiş, ilke sahibi, modern biraydın. 'Alaturka'Iıkla ilgisi olma- yan, bir 'çağdaş yayına' simgesi. Bu izlenimi ilk kez, çağnsı üstüne, Yeni Dergi'de yayımlanmış ilk telif yaa'mın ve yaptığım bir ild çeviri- nin ücretini almak için gittiğim Vi- layet Han'ın ıkinci kahndaki De Ya- yınevi'nin dost atmosferinde edin- miştim. Ücretin az oluşu onu rahat- sızetmişti. "Arkadaşlarsizeçokjşbn rakmamışlar, bu nedenk daha fazla emet Fuatyaratıcı, eleştirici ve inceleyici yazar nitelikleriyle, yazın dünyamızdaki uzun serüvenine karınca çalışkanlığıyla 'artı 'lar koymayı seçmiş, kazandığı ünün ve saygınlığın 'Memet Fuat kişiliği 'ni 'eksi 'lerle gölgelemesine izin vermemiş, 'adam gibi yaşayan ve üreten' bir kültür-sanat insanı olarak kalmıştır. ödeyemiyormn" diyerek özür dile- mişti neredeyse. Oysa kocaman bir roman çevirisinin -üçü beşi ceplerin- deki parayı birleştirseler kolayca ko- tanlabilecek- telif ücretini bölük pör- çük ödemek için bana 'yokuş'u gün- lerce nrmandırmış,ne 'anhşanh' ya- yınevi patronlan tanımıştım... Cençlere güvenlrdi Memet Fuat o gün Ingiliz roman- cı LaurenceStern'ün 'TristramSa- handy' romanım çevirmemi öner- mişti. Nasıl onurlanmıştım... tngi- liz edebiyatının en 'çetin ceviz' ya- pıtlanndan birini, Yeni Dergi için kotardığım birkaç sayfalık ömeğe bakarak, Türkçe'ye çevirebilece- ğime inanmıştı. Bu zor yapıt 1960'lar Türkiyesi'nde ne düzey- de satış yapabilirdi? tstanbul Üni- versitesi tngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan Memet Fu- at yapıtın ülkemizde de tanınması- nı istiyordu. Kitabm yapacağı 'sa- öş' ikincil düzeyde önem taşıyor- du. Ve bu zorlu iş için, kendi üni- versitesinde, kendi bölümünde oku- muş genç meslektaşına güveniyor- du. Ne yazık ki, beni göğün 7. katı- na çıkanveren bu proje gerçekleşe- medi. Bir ay içinde burslu olarak yurtdışına gidiyordum. 'THstram Shandy'nin Türkçe çevirisi, bir baş- ka çevirmenin emeğiyle, ancak bir- kaç yıl önce Yapı Kredi Yayınla- n'nca çıkanldı. Zaman içinde 'ilk izknim'lerin değiştiğini biliriz. Oysa Memet Fu- at insanlara verdiği 'ilk' izlenimi yaşamı boyunca değiştirmemiş bir insan. Eleştirmen ve denemeci kim- liğiyle, Türk dilinde yetişmiş en ni- telikli kalemlerden biri olmasına ve 'yaymcı' özelliğine karşın, üret- tiği yapıtlardan çoğu yaratıcı yete- negini 'bireyseT düzeyde sergile- me değil, Türk yazmının değerle- rini okurlarla paylaşma kaygısının ürünü olmuştur. Öykü, oyun, dene- me ve şiir seçkileri, mektup derle- meleri, monografıler, 'Aydmlar Söz- lüğû', roman, öykü ve oyun çeviri- leri ve dünya tiyatrosunun büyü- sünü benliğime salan 'Dünya Ti- yatro Tarihi'. Aynca, başta Nâzım Hikmet pek çok büyük yazanmızın baskısı bit- miş ya da yitip gitmiş bir dolu de- ğerli yapıtını özenli baskılarla top- lu olarak okura yeniden kazandıran editörlük çalışmalan, özenle yayı- na hazırlanmış yüzlerce yerli ve ya- bancı ürün... 'Eksi'lerle gölgelenmeyen artı'lar Oysa 'zorbeğenen' NuruOah Ataç bile onun sadık bir okuru olduğu- nu dile getirmiştir. Ataç'tan böyle bir övgü almış olanın Narsizmin (kendine âşık olmanın) tuzağına düşmesi işten bile değüdir. Memet Fuat ise yaratıcı, eleştirici ve ince- leyici yazar nitelikleriyle, yazın dünyamızdaki uzun serüvenine ka- nnca çalışkanlığıyla 'arü'lar koy- mayı seçmiş, kazandığı ünün ve saygınlığın 'Memet Fuat kişfliğTni 'eksi'lerle gölgelemesine izin ver- memiş, 'adam gibi yaşamışveüret- miş' bir kültür- sanat insanı olarak kalmıştır. Ardından yazılanlann ço- ğu bu gerçeği vurgulamıyor mu? Memet Fuat'ın yaşamıyla, kül- tür alanında ürettikleriyle ve ama- tör spora yaptığı katkılarla oluş- turduğu 'incetikli çizgj', dünyanın merkezine kendilerini yerleştirmiş 'sözbezirgânlan'nın yazılı ve gör- sel medyada ürertıği 'grotesk zik- zak'lar ile nasıl da çelişiyor! Bilgi ve birikimin, 'izan' ve 'ölçü'nün 'yaşam'a ve 'dil'e özenle işlendi- ği. soylu bir 'alternatiT sunuyor. kültür, sanat ve spor üstüne konu- şan ve yazanlann göz ardı etmeme- si gereken... Odenekli tiyatrolann da, özel tiyatrolann da kendilerine çekidüzen vermeleri gerekmiyor mu? Herkes bugünlerde tiyatro konuşuyor RAHMt DtLÜGtL Ben de yazmayı istedim, kan- şık bir konu olan tiyatro sanatı üzerine tarihi bilgiler inşa edil- meden, kapatılmadan betonlarla.. Bu kadar TV kanalına karşı sa- vaşan ne bulunabilir ki akıldan yana nasipli. Ülke tiyatro sanatı- nı ikiye ayıralım, odenekli ve öde- neksiz olsun adı. Birini verelim bir- kaç kişiye oyuncak etsinler elle- rinde diyerek, diğerini de verelim otuz beş kişiye alın da büetleri 20 milyondan aşağı yapmaym diye- rek.. Içlerine de iyi kötü, şöyle neşe- li falan olmayan bir acılı, hep ko- nuşan oyuncuları olan az kişili şeyler dolduralım. Sıkılsınlar, bunalsınlarki o kal- sın ilk ve son gelenlerin bellekle- rinde.. 65 tlvatrova 520 mllvar Ya da Ankara'da odenekli tiyat- ro üç oyuna 600 milyar harcar- ken, Bakanlığın odenekli idare- cilerini de içeren kurulu 65 tiyat- roya 320 milyar veriyor olsun. tyi denge, değil mi? Bir yanda toplam 60 oyun oynayıp seriive- ni biten üç oyun, diğer yanda 65 tane özel tiyatro... Son günlerde de 200 milyarlık 'Şeytanlar' kanşıklığı var An- kara'da... Daha da oynanamadı.. Sonra ülke sanatma 52 trilyon yıllık mali- yet getiren odenekli tiyatro idarecisi, çalıştı- ramadığı tiyatrocu memurlannı bir dergide, ikramiye kesmek tehdidiyle korkutup çalıştı- racağını sanmakta.. Üste para ekleyeceğine. Ama aynı idareci, Ankara Akün Sinema- sı'nı temmuz ayında kiralayıp, bomboş tuta- rak aylardır 14 milyar aylık kirayı çöpe atmak- ta; bizlerin verdiği vergilerden gelen bu pa- ralan, Yeni Sahne gibi Ormancılar Derne- ği'ne ait olan mülklerin seneye otel olacağı için elinden alınacağını bile bile, 320 milya- LJ Ike tiyatro sanatını ikiye ayıralım, odenekli ve ödeneksiz olsun adı. Birini verelim bir kaç kişiye oyuncak etsinler ellerinde diyerek, diğerini de verelim 35 kişiye alın da biletleri 20 milyondan aşağı yapmayın diyerek... Bu hafta daha komik, Komşu köyün delisi/Deli Emine.. taktılar delilere. Istanbul ise bir kâbus, 5 yıldır aynı oyunlar, neden diye düşününce sistemi görmek çok kolay. Herkesin odenekli tiyatro dışında, işi gücü var. Oradan al- dığı 1.5 milyarla mı geçiniyorlar. Bu nedenle oynayacaklar "Ku- vayı MDfije"yi ayda bir, yılda beş- altı defa, tamam. Dışanda özel ti- yatrolar, diziler, seslendirmeler, işkoluyla alakasız birçok iş onla- n bekler.. Birkaç iyi adam da ida- re edecek bu durumlan, tamam iş- te... Bu nedenle idareci arama, mevcutlar idare eder. Dokunmavın sanatıma ra lüks onanm görmesini uygun bulmakta- dır. Bununla da yetinmeyip, Devletin parası olan bilet parası gişe gelirlerini; Temizlik şir- keti adında, çahştırdığı kurumla hiçbir ala- kası olmayan, belki birçoğunun sigortası bi- le olmayan, dışandan günübirlik gelen kişi- lere gişelerde bilet sathrarak paramızı kime işlettirmektedir? Bir başka konu da îstanbul'da bir odenek- li tiyatronun başına getirilen dekoratörün kal- kıp oralardan ta Ankara'ya gelip dekor yap- maçabalan... Bu, şu günlerde pek moda; önce odenekli tivatro müdürleri kendi müdürlüklerini bıra- kıp, eşi dostu görmeye gider gibi çeşitli ille- re gidip rejisörlük yapıp döndüler. Sonra ay- nı kurumun en üst idarecileri sanki şehirle- rinde gittikleri okullarda verdikleri dersler zamanlannı almazmış ve yetmezmiş gibi bir de Istanbul'a gelip, bir özel okulda ders ver- meye başlamasınlar mı? Zaman çok. yeni Bakan da anlamaz ya, ti- yatrolar da doluyor herhalde... Anlamaz di- ye düşündükleri, meslekten edebiyatçı. Hu- kukçusundan da, eczacısından da daha iyi anlar işten... Repertuvarlara gelince ağır bir 70'li yıllar ilericiliği ajitasyonla kanşık his- sedilmekteydi. Bakanlık da kanşmasın, hem bilmez, hem de dokunmayın sa- natıma... Sınavlann sürekli iptal edildiği, tüm etkinliklerin karma- kanşık olduğu, alkol kanşımı pro- valanndan disiplinsizlik fışkıran sahnel^rin açılamadığı, bölge ti- yatrolannda gencecik insanlann çürümeye bırakıldığı, turnelerle bi- le büyük kentlere gelemediğine ise cevaplan var dinozorlann; gece- nin 04'lerinde yayımlanan TRT çöplüğü sanat programlarında... Yıllar önce kuruluş su-alannda büyük sanatçılar da o yaşlarday- ken oynamışlar bölgelerdeİci genç- ler gibi 65/75 yaşlanndaki rolleri.. O zaman- lar yaşlı oyuncu olmadığından mecburdu ti- yatro. Şimdi ise, siz ne günlere duruyorsunuz lstanbul'un, Ankara'nın, Izmir'in, Bursa'nın kenannda. Ya aynlın kurumlardan, ya da gi- dip oynayın... Bunlan yapamayıp kaçtıysanız; bari uta- nın da konuşmayın... Bu devlet size boşuna para vermiyor. Çalışan insanlan da bunaltma- yın, kışkırtmayın.. Aslen bu konulan bir ka- nun çerçevesinde ele almakta büyük yarar vardır. Bu hantal yapılar sanat hayatımızı çe- kilmez kılmakta ve aynı bahçelerde dönüp durulmaktadır. YAZI ODASI SELİM İLERİ Yazmamak... Şükran Güngör için yazmamak... Melih Cevdet Anday için yazmamak... Memet Fuat için yazmamak... Sevdiğiniz, saydığınız, sizdeki emeklerini öde- yemediğiniz sanatçılardan, yazariardan ayrılma- mış gibi olabilmek için yazmamak... Memet Ağbi, günümüzün genç okurian bilmez, yıllarca tiyatro eleştirileri yazdı, usta bir tiyatro eleştirmeniydi. 1970'lerde bir söyleşimizde Şükran Bey için, "Sa- bahattin Kudret Aksal'ın tiyatrodaki karşılığı," demişti. "O kadar incelikli oyununu gizlemeyi sa- natının başat özelliği biliyor..." Sabahattin Kudret Aksal için yazmamak... Oysa şiir: "Uzak seslerte gelir ozan, Uzak seslerte gider." Çağdaş TürkŞiiriAntolojisi, Memet Fuat, 2. citt, s. 554. Hep uzak sesler. Her aynlıktan sonra. Perşembe günüydü, sevgili Turhan Günay ara- dı, Memet Ağbi'yi kaybettiğimizi haber verdi. Ve sevgili Turhan, "Seni severdi..." diye ekledi. önceki kış, Memet Ağbi'ye son gidişim. Sev- gili Handan Şenköken'le birlikte gitmiştik. Harıl harıl çalışıyordu Memet Fuat. Bize Nâzım Hik- met'in özel güncelerini göstermişti, bir ıki küçük defter. Çay içmiş, börek yemiştik. Karlı bir gün- dü. Hastalığını anlatmıştı. Onca güç koşullarda, bir insanın böylesine yoğun çalışabilmesine şaşmış, hayranlık duymuştum. Nâzım biyografisini yeni bi- tirmişti o sıralar. Memet Fuat da, yapıtını gizleyen alçakgönüllü kişilerdendi. Çıkışta Handan'a Şükran Güngör-Ak- sal benzeştirmesini galiba söylemiştim. Şükran Bey'i daha kaybetmemiştik. Karmakanşık şu an her şey. Bu yazıyı cenaze dö'nüşü yazıyorum. Turhan Günay'ın "Senisever- di... " sözü büsbütün etkiliyor. Ben, Memet Ağbi'yi çok severdim. Onu ortaokulda öğrenciyken tanıdım. Edebiya- tatutkun üç arkadaş, Cağaloğlu, Vilayet Han, en üst kartaki De Yayınevi'ne sık sık giderdik. Son- ra oraya, elimde öykülerim, çok iddialı bir yazar adayı olarak da gittim. Boyumun ölçüsünü aldım tabii: Memet Ağbi, kırmadan, hevesime dokunmadan, yanlışlarımı, özensizliklerimi gösterdi. Imlayı bile ondan öğren- dim desem yeri. Bana sanatçılığın 'yordam 'ını armağan etti. Unutulmaz bir gençlik yazısı vardır Memet Fu- at'ın: "Düşünceye Saygı". Hangi dünya görü- şünden yana olursa olsun, düşüncenin suçlana- mayacağını ırdeleye irdeleye dile getirir. Iki şey ak- lımı ve gönlümü çeler: O kadar genç yaşta "Dü- şünceye Saygı "yı yazabilmek; bir de, yakın tari- himizin bu özlü yazıyı bir türlü kavrayamayan ki- şiler ve kurumlarca nice acıya sürüklendirilmiş olması... Memet Ağbi'yle Yeni Dergi dönemim var, Yaz- ko Edebiyat dönemim var. Çok titiz bir yazardı. Çok titiz bir yayıncıydı. Onunla birlikte 'titiz ede- biyat' bir dönem ayakta durabildı. Yeni Dergi bizim kuşağı gerçekten 'yetiştiren' dergilerdendi. Gerçekten 'edebiyat' dergısiydi. Memet Fuat aynı zamanda 'etik' adamıydı. Edebiyata ve edebiyatın, sanatın ölçütlerine bağ- lılığımız, onun seçimlerine, tutumuna, tercihleri- ne çok şey borçludur. Daha bir hafta önce, Hul- ki Aktunç, Nedim Gürsel ve ben. bir açıkotu- rumda bunu konuşuyorduk. Ama yazmamak... Hiçbir şey yazmamak... Yann Yeni Dergi'ye bir öykümü götürecekmi- şim gibi.. Takvimde Iz Bırakan: "Siz 'var's/n/z, sevgili Behçet Necatigil, siz her zaman olacaksınız. Uç beş bin kişilik bir şiir çevresinden çok daha ötelere ulaşacaksınız. (...) En güzel düşünceleri, duygulan yansıtan, sevgi dolu şaiıiere düşman gibi bakılmayan bir dün- yayı gene sizin güzelliğiniz kuracak." Memet Fu- at, Iki Yönlü Yozlaşma, Yapı Kredi Yayınları, 1995. Okuma günlerinde bir Türkolog • Kültür Servisi - Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Alman Dili Eğitimi Anabilim Dalı ve Avusturya Başkonsolosluğu Kültür Ofisi'nin ortaklaşa düzenledikleri etkinlik kapsamında yapılan Okuma Günleri'nin konuğu Avusturyalı yazar Barbara Frischmuth. Türkiye konulu eserleri de bulunan Frischmuth cuma günü saat 10.30'da Uludağ Üniversitesi Rektörlük A Salonu'nda kitapseverlerle buluşacak. Daha önce Ankara, Eskişehir ve Istanbul'daki çeşitli üniversitelerde eserlerinden bölümler okuyup okurlanyla buluşan yazann son durağı Bursa olacak. Viyana Üniversitesi'nde aldığı Türkoloji eğitiminden sonra, doktora ve tez çalışmalannı Türkiye'de 'Bektaşilik ve Alevilik' üzerine yapan yazar, ilk eseri olan Klosterschule ile okur ve eleştirmenlerden beğeni toplamış ve pek çok edebiyat ödülü kazanmıştı. Arkeoloji ve Doğu-Batı ilişkileri • PEKtN (AA) - Pekin Üniversitesi'nden arkeoloji profesörü Li Shuicheng, tarihi Ipek Yolu'nda yapılan son kazılann, Doğu ile Batı arasındaki ilişkinin sanıldığı gibi 2 bin değil, 5 bin yıl önce başladığını gösterdiğini öne sürdü' Prof. Li, Xian şehnnde UNESCO tarafından düzenlenen uluslararası sempozyumda yaptığı konuşmada, Çin ile Orta Asya'yı bağlayan tarihi Ipek Yolu'nda bulunan topuzlann 2 bin yıldan çok daha öncesine ait olduğunu belirtti. Gansu ve Shaanxi eyaletleri ile Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde bulunan, en eskisi 5 bin yıllık olan bu topuzlann, eski Mısır krallarının kullandıklanna çok benzediğini, Çin'de üretilmediğinı, Batı'dan getinldiğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle