17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19KASIM2002SALI 14 KULTUR [email protected] TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMENGÜRÜN SernaverKLirnpanya'yagittiniz mi?îstanbul Devlet Tiyatrosu rejisör- lennden Işü Kasapoğlu nun adı. İs- tanbul'dan Diyarbakır'a uzanan oyunlar. yorumlar arasuıda sıkça geçer. Ama, kısa bir süre öncesine kadar sanat danışmanlığı yaptığı tz- mit Şehir Tiyatrosu ve yeni kurulan Semaver Kumpanya'nın onun ya- şamında ayn bir yeri olduğu kesin. Geçen hafta kuruluşunun 5. yılı- nı kutlayan îzmit Şehir Tiyatro- su'nun genç ekibini Süleyman De- mirel Kültür Merkezi sahnesinde izlerken Işıl Kasapoğlu'nun çaba- lanyla kurulan bu tiyatronun, yani üçüncü ödenekli tiyatromuzun ge- lecek için ne kadar doğru bir örnek olduğunu düşündüm. SefaSirmen, tiyatronun yaşamsal önemini kavramış, ender belediye başkanlanndan biri olarak anıla- caktır herhalde. Umuyorum ki ye- ni Belediye Başkanı Hikmet Eren- kaya da aynı hassasiyeti gösterir bu konuda. Işıl Kasapoğlu, bu yılın ba- şında îzmit bayrağını değerli bir başka tiyatro sanatçısına, YücelEr- ten'e devretti ve yeni sulara yelken açtı. Rotasını bu kez îstanbul'a, Ko- camustafapaşa'ya çevirdi ve yine genç, pınl pınl bir ekiple eski Çev- re Tiyatrosu'nda Semaver Kumpan- ya'nın perdesini açtı. İnanclılar ve yeteneklller Ashnda şaşırmamak gerek ama, Semaver Kumpanya devletten hiç- bir maddi destek almamış. Özel sek- tör de oyuncu ve seyirci yetiştirmek bağlamında önemli bir misyon yük- lenmiş olan bu topluluğa parasal katkıda bulunmamış. Semaver Kum- panya'nın işlevi; çoğu tiyatro eği- timi almış olan genç bir ekiple Is- tanbul'un bir bölgesinde bir kamu tiyatrosu oluşturmak, bir kültür mer- kezi geliştirmek ve insanlan tiyat- roya çekerek onlan bu sanatın zen- ginlikleriyle buluşturmak. Tiyatro- ya karşı kepenklerin sıkı sıkıya ka- palı tutulduğu bir dönemde işi zor Işıl Kasapoğlu ve genç ekibin. Program broşüründe de belirtil- diği gibi Semaver Kumpanya, ama- cını, özgürlüğün yaratılması, sana- tın üretilmesi olarak belirtiyor. "tti- d gûç" olarak tanımlanan bu ama- ca her şeyden önce seyircinin sahip çıkması şart. Hele Kocamustafapa- şa sakinleri, ayaklanna kadar ge- len bu firsatı çok iyi değerlendirmek, emaver Kumpanya'nın işlevi, genç bir ekiple İstanbul'un bir bölgesinde bir kamu tiyatrosu oluşturmak, bir kültür merkezi geliştirmek ve insanlan tiyatroya çekerek onlan bu sanatın zenginlikleriyle bir kez daha buluşturmak. Kocamustafapaşa sakinleri ayaklanna kadar gelen bu fırsatı çok iyi değerlendirmek, tiyatrolannı yaşatmak, bu topluluğu soluklandırmak zorundalar diye düşünüyorum. tiyatrolannı yaşatmak, bu toplulu- ğu oyunlara giderek, izleyerek so- luklandırmak zorundalar diye düşü- nüyorum. Semaver Kumpanya'nın oyuncu- lannın hemen hepsi konservatuvar ya da çeşitli üniversitelerin tiyatro bölümlerinden mezunlar. Sema- ver'de "ohnayan" maddi olanaklar- la çahşıyorlar. tnatçılar, inanclılar ve yetenekliler. Tiyatroya giderken bir yanda kukla yapım atölyesi ve ter- zihane, öte yanda bir resim sergisi karşılıyor sizi. Aşağıda, fuayede he- nüz raflan dolmamış bir kütüpha- ne, sahne arkasında bir prova oda- sı ve tertemiz bir mutfak, yemek- hane göze çarpıyor. Yemeklerini kendıleri pişiriyorlar. Haftanın be- lirli günlerinde ise Ece Bar, ekibe yemek gönderme görevini üstlen- miş. Gışede, fuayede, aklınıza ge- lebilecek her köşede her işte çalı- şanlar gönüllü üniversiteli gençler. Alternatif Shakespeare Kumpanya'nın ilk oyunu Shakes- peare'm romantik komedilerinden biri: "On İkinci Gece." Oyun; ko- mik karakterlerle, eğlendirici du- rumlarla ve çeşitli saptırmalarla be- zeli. Elle rutulur bir olaylar dizisi- nin olmaması bir anlamda bir kaos ortamının varlığının da simgesidir çoğu Shakespeare komedilerinde. Burada da aynı özellikler yakalanır. Üst üste binen absürd durumlar ve insanların davranış biçimleri sah- ne/seyirci ve tiyatro' dünya arasın- da hoş paralellikler kurar. "On Ddnd Gece" Zeynep Ava'nın çeviri ve uyarlamasında sözcük se- çimleri, dil oyunlanyla bize olabil- diğince yakınlaşmış bir çalışma. Alacı ve keyifli bir dili var Avcı'nın. Aralara güncel espriler, yabancısı ol- madığımız dil oyunları serpıştiril- miş. Bu arada Rojin Ulker'in pek gü- zel söylediği "Makber'den arabesk seslenişlere uzanan motifler de ay- kın kaçmıyor ya da çabuk alışıhyor. Oyun başlıyor ve önce "Hangi sü- tunun ardına gizlendi acaba Sha- kespeare?" diye sormadan edemi- yor insan, ama sonra koltuğuna ya- yılarak sahnede saniye sektirme- yen, sirk cambazlan gibı akrobasi numaraları yapan, güzel sesleriyle şarkılar söyleyen başanlı genç oyun- culann dünyasına kaptırıveriyor kendini. "OnÜdnciGece" 1995'teDıyar- bakır Devlet Tiyatrosu yapımı ola- rak yine Işıl Kasapoğlu tarafından yorumlanmıştı. O zaman yerli bir gezginci tiyatro kumpanyası kav- ramından hareket eden yönetmen, bu kez de benzer bir noktadan yo- la çıkıyor. Göstermeci oyunculuk biçimi, masklar, seyirciyle kurulan iletişim bir fars temposunda geli- şiyor. Bu kez bir de anlatıcı ilave şarkılar söylüyor. Onun varlığı oyu- nu daha da alaturkalaştınyor ki za- ten "anlaücı" ile amaçlananın da bu olduğu düşünülürse, durum hiç ya- dırganmıyor. Seyirci olayın başın- dan itibaren bir "alternatifShakes- peare" yorumuyla karşı karşıya ol- duğunu zevkle kabulleniyor. Sade- ce oyun biraz daha uzuyor ama bu- na kimsenin bir itirazı olduğunu sanmıyorum. On ikinci Gece'de yapının bozu- larak bir ortaçağ karnavalı atmos- ferinin yaratılması Işıl Kasapoğ- lu'nun dil ve aksiyon arasında kur- duğu ilişkide de belirleniyor. Popü- ler gelenek sahnenin önünde, se- yircilerin arasında, salonun içinde yaşanıyor. Ortaçağ karnaval gelene- ği salt bir eğlence-şamata olarak değil, bir çeşit dayanışma olarak ele alınabilir. Bu açıdan bakıldığında "OntkmciGece" çeşitli anlamlann buluştuğu homojen ve sıcak bir ya- pıt. Düzeltme 12 Kasım tarihinde Sayın Semi- ha Berksoy ile ilgili olarak çıkan "Edebiyat Femme Fatale " başhk- lı Berliner Tagesspiegel yazısının Türkçeye çevirisi îarafımdan de- ğil, Berlin Büyük Elçiliği tarafın- dan yapılmıştır. Usta yorumcuyu doksanıncı yaşında Barbican Center 'ı dolduran iki bin müziksever ayakta alkışladı Sandor'a doğum günü armağanlanERHAN KARAESMEN Eylül ayı Londrası'ndan bir akşam: Doksanıncı yaşına gelmiş ama gönlü hâlâ genç efsanevi Bartok yonımcusu Gyorgy San- dor'un solist olarak İcatıldığı o anlamlı kon- serin ilk yansı henüz tamamlanmış ve Bar- tok 'Mikrokozmoslar'ından çaldığı harika bis'lere alkışlar bitmemişti ki sürprizler baş- ladı. Önce doksanıncı yaş günü pastası geldi. Pi- yano biçimindeydi. Ince ve esprili birjest ola- rak Barbican Center'ı tıklım tıklım dolduran iki bine yakın insan bu kez ayakta alkışlıyor- du. Hemen arkasından ikinci armağana sıra geldi. Şef Peter Roth. podyuma yeniden çık- tı. Orkestraya "Happy Birthday"i çaldırtma- ya başladı. îki bin kişilik izleyici kitlesi gör- kemli bir koro oluşturarak müziğe eşlik etti. însancıl, dokunaklı ve ancak sanat âleminde rastlanabilecek türden çok değişik bir olaydı. Londra yeni sezonuna giriş yapıyordu. Eylül ayı, klasik müziğin belirgin biçimde yer aldığı pek çok ülkede ve kentte mayıs so- nuna kadar sürecek uzun ve yoğun etkinlik- lerin başlama ayıdır. Ama Londra'daki sezon başlangıcı bir başka fıyakalıdır. Geleneksel Pro- menade konserleri, ağustosun son haftasından itibaren tarihi Albert Hall'un o çok etkileyi- ci biçimde müziğe yatkın küresel hacimli or- tamında tutkulu meraklılanyla buluşmaya başlar. Tutkulu diyorum; çünkü aylık bilet alabihnek için sabahın kör vakitlerinde kuy- ruğa giren binlerce insanın ilgi biçimi ancak "tutku" kavramıyla betimlenebilir. Simon Rattie'a özlem Aylık kombine biletlerden edinememiş bin- lerce diğer müzik hastası ise akşam üzeri ye- dide başlayacak konser için öğleden sonranın üç-üçbugundan itibaren ayakta yer biletleri bul- ma umuduyla kuyruğa girerler. Saatlerce bek- lerken, üçer beşer kişilik gruplar arasında tat- lı müzik söyleşileri gelişir, kendiliğinden, ey- lül Londrası'nda dolanırken dört saat bekle- meli bir kuyruğa biz de girdik. Christian von Dohnanyi yönetimindeki Fi- larmoni orkestrası, Emmanuel Ax"ın Beetho- ven4. Konçerto ile solistliğini yüklendiği, et- kileyici programlı bir konseri iple çekerken, işsizlik sigortasıyla kendi halinde yaşayan bir müzikseverle dost oluyoruz. Bir akşam önce- ki Haendel konserinı kendimden geçerek öy- le bir coşkuyla anlatıyordu ki, konserin tadı- nı siz de duyumsuyorsunuz neredeyse. Simon RatÜe'ın Berlin Filarmoni 'nin başın- da Mahler 5'i yorumlayarak verdiği ilk res- mi konseri 2002 sonbahan Avrupası'nın en gözde konusu. Alman-Fransız ortak sanat- kültür televizyon kanalı ARTE, sabah akşam bu konseri tekrarlayıp duruyor. Mükemmel tek- nisyen her şeyi iyi yapan, ama hiçbir şeyi ha- rika yapamayan, Abbada'lı yıllar boyunca Berlinlilerin derin büyük yorum yapacak bir şefi özledikleri biliniyordu. Rattle'ın bu öz- tLylül ayı, klasik müzi- ğin belirgin biçimde yer aldığı pek çok ülkede ve kentte mayıs sonuna ka- dar sürecek uzun ve yo- ğun etkinliklerin başla- ma ayıdır. Ama Lond- ra daki sezon başlangıcı bir başkafıyakalıdır. Mesela, gönlü hâlâ genç efsanevi Bartok yonım- cusu Gyorgy Sandor'un solist olarak katıldığı o anlamlı konser... leme karşılık veriş biçimini hep birlikte izle- yeceğiz. Benim bu yakmlarda sık dinlediğim bir özel bantta Rattle, konuk şef olarak Ber- lin Filarmoni ile mucizevi soprano Christin Schafer'in eşliğinde Mahler 5 'ten müthiş bir yorum çıkanyor. Yakında vereceği bir dizi konserin afişlerinin sokaklannı süslemeye başladığı Köln'de, büyük dost ve dünyanın en önde gelen Mahler uzmanlanndan Jonathan Carr ile Schaefer'i konuşuyoruz. Hippiye yakın bohem hayatı yaşamasıyla, hayatında hiç kuaföre gitmemişliğiyle ve gün- de üç paket sigara içişiyle Schaefer alışılmış opera ve ses yıldızlanyla çok büyük bir fark- lılık sergiliyor. Dolayısıyla, yerleşik sistemin ona, medyatik bir divalık izni verip vermeye- ceği henüz belli değil. Zaten yaşı da henüz otuz dolaylarında. Ancak, çeyrek yüzyılda bir bi- le zor rastlanacâk türden doğa vergisi bir dra- matik soprano hançerisine sahip. Böyle Kirs- ten FlagstadtLisa dd Casa falan türünden Meh- ler müziğine yatkınlığı ise neredeyse Janet Ba- ker'i ve hatta hatta efsanevi Kathleen Ferri- er'i hatırlatıyor. Klasik ses ve opera dünyası Christine Schaefer'i önümüzdeki dönemler- de çok büyük bir ilgiyle izleyecek. Gerçek bir diva: Maria Callas Bu dış dünyadan sonbahar müzik izlenimle- rini bitirirken sözü gerçek bir divayla bağlamak isterim: Maria Callasbu olağanüstü soprano ve büyük leydi ölümünün 25. yılında dünyanın pek çok yerinde konferanslarla televizyon gösteri- leriyle hakkında yeniden çıkan bazı kitaplarla, çeşitli dergilerin özel sayılanyla saygıyla anı- lıyor. Bu arada. bu bellekleri tazeletme ve saygı du- ruş programlarının çok canlı, değişik bir tane- sini Maria Callas'la ilgili hazırlanmış bir fil- min dünya piyasasına sunuluşu oluşrurdu. Cal- las'ı çok yakından tanıyan FyancoZefBreni'nin aktif danışmanlığı ve yönlendiriciliğiyle çe- kilmiş çok iddialı ve bir dokümanterden öte ger- çek ve dramatik bir yaşamöyküsü fıhninde baş- rolü Fanny Andant oynuyor. Sinema kariyerinin doruğunda bulunan bu olağanüstü kadın oyuncu, basın ve televizon açıklamalannda Maria rolünü bugüne dek can- landırdığı hiçbir rolle oranlanamayacak kadar derinden bir özdeşleşmeyle oynadığını ifade ediyor. Amerikan fılmleri istilasının hâlâ devam ettiği Türk sinema salonlannda Maria-Fanny sen- tezini yakınlarda bir gün görebiLmeyi umalım. Dış dünyada, sevgili sonbahar izlenimleri alacak biçimde, biraz uzunca dolanırken, sev- gili Ayla Erduran'ın ani ortaya çıkan rahatsız- lığından haberimiz çok gecikmeli oldu. Türk kemanının gelmiş geçmiş bu en önde gelen yıldızının ve bu üstün müzik ınsanının bir an önce şifaya kavuşmasını diliyor, alışılmış ya- şam sevinci ve müzik coşkusuyla onu çok ya- kuıda, aramızda görmeyi içtenlikle arzuluyo- ruz. YAZIODASI SELEVl İLERİ Necdet Bey'in Muzlu Pastası Hanife Hanım'ın çay sofrasında bir başka spe- siyaliteboygöstermiş hemen: Elmalı börek. Elma- lı börek, bir tür ştrudelmiş, ama Türk mutfağının damak zevkine uygun olarak kotarılmış bir ştru- del. Önce margarin eritilecek, sonra baklava yufka- ları tek tak yağlanarak üst üste konacak. Orta boy üç ekşi elmayı kabuklannı soyduktan sonra, ren- denin kalın tarafıyla rendeleyın. Tozşeker çekilmiş badem ve kuru üzümü harmanlayın. Bolca tarçın serpin. Malzemeyi elmalara katın. Börek içinız hazır, yufkaların ortasına yerleştire- bilirsinız. Yufkalar rulo halinde sarılacak. Rulo, or- tası delikli, yuvarlak kalıba oturtulacak. Orta hara- rerte ısıtılmış fırında yufkalar kızanncaya kadar pi- şirilecek. Kalıp tabii yağlanmış olacak. Piştikten sonra elma böreğinin üstüne bolca pudra şerbetı serpilecek ve çok ince bir şerit ha- linde vişne reçeli gezdirilecek. Hem elmanın, hem vişnenin mayhoşluğu elbette baş döndürüyor. Necdet Bey'de başı döne döne bu börekten ye- miş; Hanife Hanım'a Lebon'da Markiz'de bile bir benzerini yemediğini söylemiş. Yıllar Lebon'un, Markız'in gözde olduğu yıllar. Hilton yeni açılmış. Ama dar imkânlı Hanife Hanım'ın oralara uğrama- sı bir hayal... Bugün yarın Necdet Bey'in cebinden bir çıft ni- şan halkasının çıkması bekleniyor. Bunu yalnız Ha- nife Hanım değil, adeta bütün mahalle bekliyor. O ilkbahar günü, işte o sabah sokağımızdan te- laşla geçen Hanife Hanım. muz peşine düşmüş- tür. Mevsim geçtı geçecek, muz bulmak zor. Ne varkı, Necdet Bey, "Muzlupasta bilirmisiniz?" di- ye sormuş. Besbelli canı çekmiş. Balıkpazan'na uzanan Hanife Hanım güç bela muz buluyor. Öteki malzeme kolay. Un lazım, yağ lazım, pudraşekeri, yine çekilmiş badem, tarçın, tuz, "kanyak" falan... Hanife Hanım yağı pudraşekeriyle kanştırarak krem haline getinyor. Yarım lımonun suyunu, biröl- çek tuzu ekliyor, kremi karıştırıyor. Un, "beyking povder", tarçın eklenır ve hepsi hamur haline ge- tirilir. Hanife Hanım bu hamuru ikiye bölüyor. Bir ta- nesini merdaneyle açıyor, aşağı yukarı küçük par- mak kalınlığında. Yağlanamış tart kalıbına güzel- ceyerleştıriyor. Ondan sonra, yuvarlak dilimler ha- linde kesilmiş muzlar güzelce döşenecek. Tozşe- ker serpilecek. Yanm fincan kanyağın yarısı gez- dirilecek. Şimdi derhal öteki hamur parçasını merdaney- le açacak, muzlusunun üstüne örteceksiniz; ke- nariarı hafif hafif bastırılarak iki hamur birleştirile- cek. Geriye kalan kanyağı gezdirin. Orta hararet- teki fırında kırk-kırk beş dakika pişirin. Soğumasını bekleym. Soğuyunca kalıptan çıka- rıyorsunuz. Muzlu pastanın üstüne Hanife Hanım bal veya marmelat (arzuya göre) sürüyor. Çekilmiş bademle, ırice dövülmüş şamfıstığıyla pastayı ör- tüyor. Sunumdan önce hafif bir pudraşekeri gez- dırebılirsıniz... "Necdet Bey, muzlupastam için hiçbirşey söy- lemiyorsunuz. Yoksa beğenmediniz mi?" "Hanımefendi, dileyin benden ne dilerseniz..." "Aa çok hoşsunuz! Bir muzlu pasta için ne di- lenebilir ki?" "Herşey... Ama mademkidilemiyorsunuz, be- nim sizden bir ricam olacak. Bu muzlu pastadan aynyaşayamam artık. Beniondan ayırmayın..." "Bu bir evlilik teklifi mi Necdet Bey?" "Evet Hanife, lütfedip kabul edersen..." "Ediyorum Necdet. Fakat tekrar gelinlik giye- mem..." O yaz ortası Hanife Hanım'la Necdet Bey "sa- de birnikâh töreni"nöe evlendiler. Biz Cıhangir'den taşınıncaya kadar mutlu ve muzlu pastalı bir ha- yatalan oldu... Takvimde İz Bırakan: "O hazin yüz silinmişti." Jale Sancak Surdi- bi'nde Çilingir Muhabbeti, Doğan Kitap, 2002. BUGUJ\ • CEMALREŞİTREYde 19.30da Gnıp İncesazın 'E>1ûl Şarkılan' konseri. (0 212 232 98 30) • ÎSARDİS'te 21.30da 'BilgiCniversitesi Gecesi' kapsamında Kanül Oder Trionun konseri. (0 212 244 63 2 7) • BABYLON'da 21.30'da 'Müzisyenler ve Müzikal Serüvenleri' konseri. (0 212 292 73 68) • AKBANK KULTÜR SANAT MERKEZİ'nde 18.30 ve 19.30'da Wiko Van Harpen'in 'Herkes Bir Röntgencidir' adlı dia gösterisi. (0 212 252 35 00) • Y\PI KREDİ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 18.30'da 'Sah Toplanûsı' başlığı altında •Üahlar: Doktor' konulu söyleşi. (0 212 252 47 00) • ANKARA GOETHE ENSTÎTÜSÜ'nde '14. lluslararası Ankara Film Festhali' çerçevesinde 16.00'da 'Damonische Leinwand' fibninin gösterimi. (0 312 425 14 36) • tSTANBUL GOETHE ENSTTTÜSÜnde 'Alman Sinemasında Türkhe' başlığı altında 19.00 da Kurt(Curtis) Berhardt ın 'Cinayeti tşle\en Adam - Boğaz'da Geceler' filminin gösterimi. (0 212 249 20 09) • BÎLGİ U\tVERSİTESt KUŞTEPE KAMPUSU'nda 19.30 da 'Vız\on Köpüp' kapsamında 19.30'da Amores Perros'un 'Paramparça: Aşkiar Köpekler' filminin gösterimı. (0 212 293 50 10) • T.\RIKZAFERTUNAYA'da 19.00'da Ercan Karakaş, Özgür Karaduman' ın 'Sivfl Toplum Kunıluşlanndan Sij'aset'e: Stvil Tophım' konulu söyleşısi. (0 212 293 12 70) ANIC\RA CAZ FESTTVALTNDE BUGÜN • ODTt KKM B SALONX nda 18 30 da Sarp Maden, Leri Dilnıen, Reyent BÖIükbaşı ve Cenk Gürav konseri. • ODTÜ KE.MAL KURDAŞ SALONU'nda 20.00 de Artila Laszlo Group'un konseri. (0 312 448 03 85)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle