Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2002 CUMA
12 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
200 l'in son önemli edebiyat ödülünü alan Erdal Öz yaşanmışlıklardan yola çıkarak yazıyor
İçicam kınklanyladolutLKAY KELINÇ
**Elbette kendi yaşantüanmdan
yola çıkarak yazdım bu öyküleri.
Ama hiçbiri birebir 'yaşanmış olan'
değildir; belki yaşanacak olandır;
yaşatacak olandır."
Yaşamın içinden, insanüstüne, sı-
cacık öyküler... Erdal Öz, son kita-
bı 'Cam Kınklan'nda yine acıyı,
hüznü, umudu ustalıkla yoğurmuş;
yalın ve sürükleyici anlatımryla oku-
ru büyülemeyi başanyor.
Şu günlerde YusufAslan'ın baba-
sının öyküsünü yazmakta olan Öz,
bir yandan da yeni kurulacak Top-
lıuncu Demokratik Parti'nin hazır-
lık çalışmalanna katılıyor.
1975'te 'Yarahan' ile Orhan Ke-
mal Roman, 1998'de 'Sular NeGü-
zelsin" ile Sait Faik Öykü ve son ola-
rak da 'Cam Kınklan' ile 2001 Se-
dat Simavi Edebiyat Ödülü'nü alan
Öz'le öykücülüğü, son kitabı ve gü-
nümüz Türk yazını üzerine söyleş-
tık.
- Tür olarak öykünün oluşum ve
genşim süreçlerinden söz eder misi-
niz?
ERDAL ÖZ -Roman ve öykü bı-
ze Avrupa'dan gelen edebiyat türle-
ri. Gerçi sözlü edebiyatta halk ara-
sında anlatılan birtakım masallar,
destanlar vardır, bence en modern-
lerinden biri de Dedem Korkut Öy-
küleri'dir. Anlatıınıyla günümüz Türk
edebiyatını, örnegin Yaşar KemaTi
çok etkilemiştir. Türkiye'de modern
öykününbaşlangıcındaysa ben Omer
Seyfettin'i görüyorum. Öyküde ko-
nu kolayca özetlenebilır. Ama örne-
ğin Hemingway'in, Steinbeck'in, Fa-
ulkner'ın öykülerini kolayca özetle-
yip anlatamazsınız. Ben bu tür an-
İatılamayan öyküden yanayım. Bu
konuda en büyük ustamSaitFaik'tir.
Bır de Orhan KemaLÜzerimde çok
büyük etkileri vardır. Ama bana ke-
sınlikle, "Şu öykün Sait Faik'in et-
kisinde kainuş" ya da "Orhan Ke-
mal'inetkisindekalnuş" dıyemezsı-
niz.
'Yazdıklanmda kusur aranm'
-Yazdıklanmzla aranızdakididiş-
melerden söz ediyorsunuz kitabınız-
da. Nasü bir hesaplaşma bu?
ÖZ - Çoğu kez yazarken içerim.
Bu, banabaşka türlübir özgürlük ala-
nı getiriyor. Yazdıklanmda hep ku-
sur aranm ve düzeltmeye çahşınm.
Böylece öyküyle aramda bir didiş-
me başlar. Yazdıklanmı beğenmedik-
çe insan ıçine çıkarmam. Tüm bun-
lar yorucu elbette. ama güzel bır yor-
gunluk.
- Sizi >
r
azmaya iten nedir?
ÖZ - Cezaevındeyken yazdığım
bir öykü vardı. Gızlice çıkarabıldim
onu dışan. Hatta yayımlandığında
bana göstermediler. Yülardır yaz-
mayı bırakmıştım. Tanık olduğum
çırİcinlıklenn içimdeki insana hiç
uymadığını görmüştüm. Ama içeri-
de yaşananlann acılı. hüzünlü yan-
lan vardır. insana yakışmayacak
olaylar yaşanır. İşte bütün bunlan
yazmak, yansıtmak ve bölüşmek ıs-
tedim.
Bazen de hiç beklemediğim bir
• k
'O cam kınklan olmasa ben ne yazabilirim ki? îçimde
çiçekler açmıyor benim. Onlar olmadan yazamam... Herkesin
hayatında vardır cam kınklan. Aynca, hüzün ve acı
edebiyatın temelidir. Büyük romanlarda çok büyük acılar
vardır. Mutluluksa gelip geçici ve basittir; insanın hayatında
çok kısa dönemlere rastlar, gelir ve gider."
TDP solu toplayacaktırf
- Sema Pişkinsüt başkanhğmda bir parti kurma
hazırhgınız var. Partideki konumunuz
neolacak?
ÖZ - Sayın Sema Pişkinsüt ile Kitap Fuan'nda
tamştım, kitabı çıkmıştı: Fitistin Askısından
Fezlekeye. Biliyorsunuz, Sema Pişkinsüt
TBMM'de İnsan Haklan Komisyonu'nda
başkandı. Karakollan basıp işkence aletlerini
ortaya çıkardı. Hatta bazı kişilere Türkiye'de
işkencenin varhğını itiraf ettirdi. Tüm bunlan
daha sonra kitap haline getirdi. Partisi ve
Bülent Ecevit arkasında durmayınca o da istifa
etti. Ecevit'le kurultayda başkardık yanşına
girdi. Ama kongrede de konuşturmadılar onu,
oğlunu dövdüler, delegelerini sokmadılar içeri.
Bağımsız milletvekili olarak da mücadele
edemeyeceğini anlayınca parti kurmaya karar
vermiş. Partüün adı Toplumcu Demokratik
Parti (TDP) olacak. Beni de kurucu olarak
aralannda görmek istiyor. Siyaset çok kirlendi.
Sema Hanım kirlenmemiş, lekelenmemiş
politikacılarla, bilim insanlanyla ve
sanatçılarla yola çıkıyor. Kurucular arasında üç
beş kişi dışrnda hiç siyasi yok. Kurulduktan
sonra büyük katılım olacağını düşünüyorum.
Solda şimdi böyle bir partiye çok gereksirüm
var. Ben Sema Hanım*ı çok bilinçli ve tutarlı
bir solcu olarak gördüm. Sol oldukça dağınık
durumda. Bu parti solu toplayacaktır. Partinin
kuruluşu sanınm ocak başlannda açıklanacak.
anda aklıma değişik fikirler geliyor;
bu cama vuran bir kuş olabilir, bir
kedinin doğurması, bir gülün açışı
ya da bir annın insanı sokuşu... Bir-
takım yaşanrruşlıklardan yola çıka-
rak öyküyü yazmaya girersiniz; son-
ra o alır başını gider.
- Geçen günlerde Sedat Simavi
Edebiyat Ödülü'nü aldınız. Bu ödül
sizin için ne anlam taşıyor?
ÖZ- Daha önce OrhanKemal, Sa-
itFaikOdüllerini almıştım. Sevdigim
yazarlann adını taşıyan ödüllere adı-
mı eklemek müthişbir tattı. Sedat Si-
mavi Ödülleri de öylesine önemli
yazarlara verilmiş ki... Lıste Peride
Celal ve Fazü Hüsnü Dağlarca'yla
başhyor. Ondan sonrakimler yok ki;
Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday,
Yaşar KemaL Bilge Karasu, Nezihe
Meriç, Adalet Agaoğhı... îyi yazar-
larla buluşmuş. ağırhğı olan bir ödül.
Benim için mutluluk vericiydi.
İz bırakan yaşanmışhklar...
- Kitabımzda, anlaücı sık sık geç-
mişi aıumsayıp günah çıkanyor gi-
bi Sanki içini yakan cam kınklannı
ortaya döküyor...
ÖZ - Bunlar yaşanmışlıklardan
yola çıkan öyküler. O masabaşı ro-
mancılannın yazdıklan gibi yaşan-
mamış ve basıt değıl. Benim kımli-
ğimi oluşturan, bende izler bırakan
birtakım yaşanmışhklar vardır. Bu
küçücük yaşantılann tümü bütün bir
yaşamı oluşturur. Örneğin öyküle-
rimde çocuk çoktur. Pek yakında
bunlardan bazılannı toplayıp çocuk-
lar için bir kitap yapacağım. Adını
belirledimbile... Cam Kınklan'nda-
kı bir öykünı: Babam Resim YaptL
- Peki ya sizin içinizi kanatan cam
kınklan...
ÖZ - Içim cam kınklanyla dolu.
Çünkü onlarlayeni öyküler yazaca-
ğım. O cam kınklan olmasa ben ne
yazabilinm ki? Îçimde çiçekler aç-
mıyor benim. Onlar olmadan yaza-
mam... Herkesin hayatvnda vardır
cam kınklan. Aynca, hüzün ve acı
edebiyaun temelidir. Büyük roman-
larda çok büyük acılar vardır. Mut-
luluksa gelip geçici ve basittir; insa-
nın hayatında çok kısa dönemlere
rastlar, gelir ve gider. İnsan doğal
olarak mutsuzdur. Ama umutsuz de-
ğildir. Benim konum da msan.
-Bu khabuuzdabirkaç öykünüz dı-
şında siyasi öğelere pek rastianmı-
yor. Daha çok günlük yaşamın için-
den öyküler»
ÖZ- Bu kitaptaki öykülerin çoğu-
nu gençkenyazmıştım ve hiçbiri ya-
yımlanmamıştı. Daha sonra dosya-
mı kaybettım, annemın ölümünün
ardındanyenidenbuldum. Tabii o hal-
leriyle yayımlayamazdım. Çoğunu
attım. Atamadıklanmı da oturdum
yeniden yazdım. Işte bu yüzden si-
yasi boyutlan az.
- 'Dövmeye Geldiler' adh öykü-
nüz, DenizGezmiş'iarumsarjyor.On-
larla ilgili yeni bir tasanmz var mı?
ÖZ - Evet, onlardan yola çıkarak
ıdam edilen Yusuf un babasının öy-
küsünü yazıyorum. Unutamadığım
ve yaşadığım bir öykü.
- 'Tam DenizeAÜarken'deGüney-
doğu'yuanlatmışsınız. HâlâGüney-
doğu'yla ilgiliiyi kitaplaryazrimadı-
ğıru düşünüyor musunuz?
ÖZ-Dıyarbakır Cezaevi'nden Can
Yayınlan'na çok dosya geldi. An-
cak bunlar yalnızca olay anlatıyor-
du; vahşetti, hiç edebiyat yoktu. Oy-
sa oralardan öyle romanlar ve öykü-
ler çıkabilir ki... Güneydoğu'yla il-
gili kitaplardan bazılan sırf yankı
uyandırmak için basıldı. Ama uyan-
dırmadı, çünkü kötü edebıyattı.
- Övküde aslolan kurgu mu, olay-
lar nu, dil mi?
ÖZ-Tabii ki hepsi önemli. Eliniz-
deki asıl hammadde dil. Onun geri-
sinde dünya görüşünüz ve kurguda-
kı ustahğinız vardır. Ancak öyküyü
getiren de götüren de dildir.
'Dil düşkünlüğü kalmadT
- SonyıHardaTürkiye'deedebiya-
tm durumunu nasüdeğerlendiriyor-
sunuz? Bazı yazarlann söylediği gi-
bi bir kısıriaşma söz konusu mu?
ÖZ - Türk edebiyatı en parlak dö-
nemini ya§ıyor kanısında değilim.
Daha parlak dönemler geçirmişti.
Şiirde bir duraklama, yerinde sayma
var. Büyük bir dağınıklık ve birbiri-
ne benzerlik egemen. Türkiye düşün-
ce yaratmada çok geriledi.
Dil düşkünlüğü kalmadı, dilimiz
gün geçtikçe bozuluyor. Bunun en
önemli nedenlerinden biri televiz-
yon ve 'şımank' medya. Eğıtim dü-
zeyiyse bir başka etken. Çok fazla
okumayan, depolitize bir gençlik ya-
ratıldı. Yine de son iki yıldır öykü-
de iyi bir patlama var. Bunlar kabu-
ğu yırtıp çıkabilenler. Çok mutlu-
yum, öyküye bir dönüş var.
Romandaysa, birkaç kişi dışrnda,
pembe dizi yazarlığı... İyi roman yok
değil ama çok az. Yazar olmanın tek
yolu i>ı kitaplan çok okumaktır. Bi-
zim okurlanmız bilinçli seçim yap-
mıyor. Rasgele okuyan bır ülkeyiz.
- Bir yayuıevi sahibi olarak, önü-
nüze birçok dosya gelhor. Bunlan
hangi ölçütlere göre seçiyorsunuz.
Yazarkimliginizleyayıncıhğnuzmça-
öşüğı ohıyor mu?
ÖZ - Seçim işini yıllarca tek ba-
şıma yaptım. Önce Türkçenin iyi
kullanılrp kullanılmadığına, edebi-
yata, kurguya bakıyorum. Türkçeyi
iyi kullanmayan kişinin yazarlığı,
dünya görüşü ne olursa olsun kabul
edemem. Çok fazla dosya geliyor.
Önce editörlerimiz karar veriyor.
Gerekirse son incelemeyi de ben ya-
pıyorum. İyi bir dosya yakaladığı-
mızda çok se\Tniyoruz.
Theo Angelopoulos usta, yeni üçlemesinin ilk filmi 'Ağlayan Toprak'm çekimlerine başladı
Odakkonusu tutku, melankoli ve hüzün
ASUSELÇUK
1998'de son filmi "Eternity and
A Day" (Sonsuzluk Ve Bir Gün)
ile Cannes Film Festivali'nde Al-
tın Palmiye ödülünü alan ürüü Yu-
nan sinemacı Theo Angelopoulos,
üçlemesinin ilk filmi "La Terre qui
pleure - Aglayan Toprak"a aralık
ayında Yunanistan'da başladı.
Bu üçlemede, yönetmen 20. yüz-
yılı üç kadının bakış açısmdan an-
latmayı amaçlamış. Bu üç değişik
kadın kişilik tek bir kadın kişilik-
te yoğunlaşıyor. Birinci bölüm
"Ağla>anToprak"ın öyküsü ünlü
Italyan senarist ToninoGuerra'ya
ait. Konu, 1919-1949 yıllannı kap-
sıyor, üç ay sürecek çalışmanın
tümü Yunanistan'da gerçekleşti-
riliyor.
"AğlayanToprak'ı,esinlendigim
şeyterleçekeceğim'' diyor Angelo-
poulos. "Lçkmemde kuflanaca-
ğun sinemadiünide ülkenin doğa-
sına göre ayariamak istiyorum.
Uzunzarnandırüstündeçahştıgım
bir tasanüçlemem. Bütçesi de çok
yüksek,Avrupahlannbflezor kar-
şüayabileceğibir bütçeye sahip...".
Ikincı bölüm, "LaTroisieme Ai-
le" (Üçüncü Kanat) 1953-1971
yıllanm kapsıyor. Çahşmayı Öz-
bekistan ve Sıbirya'da yani eski
SSCB'de yapmayı planlıyor Ange-
lopoulos. Başrolde Yunan köken-
li Kanadalı oyuncu FJasKoteasvar.
Koteas'ı Atom Egoyan'm "The
Adjuster" ve "Exotica"sında, Da-
vid Cronenberg'in de "Crash"
(Çarpışma) filminde izlemiştik.
Koteas, şu günlerde Egoyan'ın son
filmi ".\rarat"ta "AB" rolünde.
"Insanhğnı serüveni başlangı-
andanbugünedek hep aym, hiç de-
ğişmedi" diyor Angelopoulos.
"Ben epikkavramlaria soluk alrp
veriyorum.Yunanistan'ın biünme-
yen yönünü araşürmak, tutkular,
melankolive hüzünbenimUgimin
odakkonularu.Hüznün,melanko-
linin de\ inimi ve onu kapsayan
dünya^."
Harvey KeiteFk çahşacak
Üçüncüve sonbölümse "L'Eter-
ndRetour-SonsuzDönüş
n
te 1972-
2000 yıllanndayız, öykü ABD'de
New York'ta geçiyor. Angelopo-
ulos, "Ulysses' Gaze" (Ulis'inBa-
kışı/1995) filminde beraber çalış-
hğı Amerikalı oyuncu Harvey Ke-
iteTle bu noktada yeniden buluşu-
yor. Keitel'le olan ilişkisini açık-
larken: "Amerikah bir oyuncuyla
çahşmakbenim için zor oldu" di-
yor yönetmen. "Başta birbirimi-
ze uzakük. Daha sonralan ancak
yakınlaştık. Bu konuda Marlon
Brando-Elia Kazan örneğinivere-
bilirinı. Ben ona ne istediğimi söy-
Miyordum,o da kendinegöreoynu-
yordu.UBste onun ümitsizbir hay-
van gibi arügı çığuğı unutamanı."
Keitel ise "D&'inBakışı'ıımçekim-
lerinde bir kimlik arayışı içindey-
dhn. Theogerçekbir sunuşdiyeka-
bul ettiğim bu roDe bana bu çok
önemli iç yokuluğumu yapmayı
sağladı" diyor.
"ABD, New York'ta çekeceğhn
Sonsuz Dönüş'te Amerikan fihn
tarznutümüyle tersineçeviren bir
anlatun kuDanacağım" diyor Yu-
nanlı usta. "Ben sait fihn setlerin-
de kendimi capcanh duyumsuyo-
ruro. Fihnçeknıcdiğimzamanlar-
da çok süahyorum. Doğrusuşu ki,
eBmden fihnyapmaktan başka bir
iş de gelmiyor. Sanınm bugüne
dek söylemekistediğim her şevide
çahşmalarunlasöytedniL Banasöz-
cük satacak biri pek kahnadL~n
\AZIODASI
SELtM tLERİ
Proust ve Yakıç KadPi (3)
YineYakup Kadri'ye göre, on dokuzuncu yüz-
yılın çocuğu olan Proust, şaşırtıcı birtutumla, ken-
di çağının taleplerine yüz vermemiş gibidir.
Kendi çağının belli başlı "istilâ"s\ birsürü "iz-
ma"\ar iken, A /a recherche du temps perdu ro-
mancısı, hemen hepsinın dışında, belki de üs-
tünde kalmayaçalışmış; "ideologialann"dalga-
lanışlarından eserine bir çıkar ummamıştır.
Yakup Kadri onun başlangıçta anlaşılmama-
sını, benimsenmemesini de bu seçime bağlıyor.
Herkesin züppe sandığı Proust, günün modaia-
nna kapılmayarak, degerteri henüz oturmamış bir
"yenizaman" sözcüsü olabiliyor...
Yakup Kadri'nin değınmeye çalıştığım bu ön-
sözü kaleme aldığı dönemlerde düşünce ve sa-
nat ortamımızın Bergson'la çokça ilgilendiğini
biliyoruz.
Yakup Kadri de Proust'la Bergson'un akraba-
lıklannı vurgulamak ihtiyacını duymuştur. Pro-
ust'ta "şuuraltı"n\n edebiyatını sezinlemektedir.
Öyle sanıyorum ki, bilinçaltının edebiyatı ola-
bileceğinden bir romancımız ilk kez söz açmak-
tadır. Bugüne kadar tarayabildiğim metinlerde,
Yakup Kadri'den önce, böylesi birdeginişe rast-
lamadım.
Bergson'la felsefesi gelişmiş olan "subcons-
cience", Proust'la da yüksek bır edebiyata ka-
vuşmaktadır...
Bu görüşlerin, bu savlann doğruluğu, geçerli-
liği elbette aynca tartışılabilir.
Bilinçaltı edebiyatı sözü tartışılabilir sözgelimi:
Geçmiş Zaman Peşinde, yazıla çizile beylik-
leşmiş "Madeleine Kurabiyeleri" bir yana bıra-
kılırsa, oldukça "bilinçli" dönüştürümleri, değiş-
tirmeceleri yansıtmakta; bilinçaltını eşelemeye
-bence- pek gerek duymamaktadır.
Çok ustacayapılmış bu dönüştürümler ve de-
ğiştirmeceler, "anlatıcı" Marcel'le romanlann ya-
zarı Marcel Proust'u birbirinden iyice ayırmak
amacını güder.
özellikle eserin son bölümünde ırmak-roman
boyunca süregelmiş, yaşamları işlenmiş kişiler,
yeni baştan, hatta sil baştan dönüştürümlere uğ-
rariar. Bilinçaltları dolayısıyla değil, Marcei'in ye-
ni yeni düşünceleri, saptayımları sebebiyle.
Böylece, bir anlamda, başa dönüp, A la rec-
herche du temps perdu'yü yeniden okumamız
talep edilir. Zaten Marcel Proust'un eseri, bana
sorarsanız, bütün bir ömrün okuması olup çıka-
bilir...
Yakup Kadri'nin çevirisine gelince, dönemi için
yetkin bir çeviridir. Proust'un üslubunu Türk-
çe'de arayışa hâlâ örnek gösterilebilir.
Ne var ki, usta romancı Yakup Kadri, Svvann'ın
Bir Aşkı'ndak\ genç piyanistin teyzesini, çeviri-
sinde, "ha/a" yapıp çıkar. Böyle biryanılgıya düş-
tüğünün farkına sonraki yıllarda da varmamış ol-
malı ki, eserin yeni basımlarında meçhul hala
vartığını korumuştur.
O kadar çok sevilerek okunmuş bir eserin ki-
şileri arasındaki akrabahk bağlanna dikkatsizce
yaklaşmak, okuru elbette şaşırtıyor.
Bununla birlikte, Proust konusundaTürkçe'de
ciddi çaba harcamış ilk kişi olması Yakup Kad-
ri'ye gönül borcumuzu gitgide arttınyor. Kendi-
si de önemli bir üslupçu olan romancının, bir
başka romancıya emek vermesi bizde öyle sık
rastlanılır olaylardan değil.
Yakup Kadri'nin Proust çevirisi yayımlandığın-
da büyük ilgi görmüş mü diye sorarsanız, hayır,
gormemiş. Romancımızın kapısını çalıp, bu eme-
ğini tartışmak akla gelmemiş.
Aradan onca yıl geçti ve Roza Hakmen Ka-
yıp Zamanın /z/nde'yi Türkçe'ye bütünüyle ka-
zandırdı. Roza Hakmen'in emeği üzerinde ger-
çekten duruldu mu?
Takvimde İz Bırakan:
"Yağmur, diyecektim, sonbahardan büyüktü.
Istanbul, yağmur kadardı." Attilâ llhan, Sokak-
taki Adam, Seçilmış Hikâyeler Dergisi Kitaplan,
1953.
SON FtLMİNÎ ÇEKERKEN-.\ngelopoulos,Atan Pahrûyekazandığı 'Sonsuzluk
wBirGün'fihrttninçekimisırasjndao\ımcusuBrunoGan/ü^Selanikk^^ boyunda.
Oyuncu Paul Hubschmid öldü
I BERLİN (AA) - tsviçre doğumlu sinema ve
tiyatro oyuncusu Paul Hubschmid,
Almanya'mn başkenti Berlin'de 84 yaşında
öldü. Yakınlan, yaşamım uzun süredir
Almanya'da sürdüren Hubschmid'in akciğer
embolisi nedeniyle yaşamını yitirdiğini
söylediler. 'Alman sinemasının en güzel
erkeği' lakabıyla büinen Hubschmid, özellikle
Fritz Lang'ın yönettiği 'Bengal Kaplanı' ve
'Hindu Mezarhğı" filmleriyle tanındı. 20
Temmuz 1917'de Isviçre'nin Aargau kentinde
doğan Hubschmid. ünlü Ingiliz müzikal
komedisi 'My Fair Lady'nin Almancaya
uyarlanan versiyonunda da rol almıştı.
Oyuncu Bleen Heckart öldü
• HAKTFORD (AP) - Kelebekler
Özgürdür'deki (1969) rolüyle Oscar ödülü alan
ABD'li oyuncu Eileen Heckart öldü. 82
yaşında ölen Heckart, Oscar ödülünün yam
sıra bir Tony, iki de Emmy ödülü almıştı.
Heckart 2000'de oyunculuğu bırakmıştı.
• Kültür Servisi - Las Vegas Film
Eleştirmenleri, 'Memento-Akıl Defteri' ve
'Yüzüklerin Efendisi'ni en başanh yaprmlar
olarak ödüllendirdi. Peter Jackson'ın
beyazperdeye uyarladığı 'Yüzüklerin Efendisi'
En İyi Yönetmen, En İyi Sinematografi, En tyi
Kostüm, En İyi Görüntü Efekti ve Enja'mn
söylediği 'May it Be' şarkısıyla En İyi Şarkı
odüllerini aldı. Christopher Nolan'ın psikolojik
gerilim filmi 'Memento-Akıl Defteri' ise En
İyi Film ödülünü alırken filmde rol alan Guy
Pearce En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı.
'The Deep End' filmiyle Tilda S\\inton En İyi
Kadın Oyuncu ödülünü alırken Steve Buscemi
(Ghost World) ve Naomı Watts (Mulholland
Drive) En İyi Yardımcı Oyuncu ödüllerine
layık görüldüler. Alhn Küre'nin adaylar
arasında göstermediği 'Harry Potter' ise En iyi
Aile Filmi seçildi. Bosna savaşını konu alan
'No Man's Land' de En İyi Yabancı Film
kategorisinde ödül aldı.