Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SÂYFA CUMHURİYET 22 OCAK 2002 SALI
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
İrlandaTüridye'nin neresinde?CerotÇapan Hoca. "trianda Tiyat-
rDsu'ndaGerçekçffik" başhğını taşı-
\an tadına doyum olmaz kitabının ilk
oaskısını iınzalarken "trlanda Tür-
üyc'nin nenesine düşüyor?"' diye not
jiişmüş. *Lc*nane*ninGüzeüikKra-
Içe9"nın yazan Martin McDonagh'ın
ienüz doğmamış olduğu yıllarda...
Ne\imiz benzer, dini dinimize, di-
t dilimıze, coğrafyası coğrafyamıza,
tarihı tarihimıze uymayan, Atlantik
Okyanusu'adaki bu adalar ülkesüıin
hsanlanna? Geri kalmışhğımızın. ge-
rt bıraktınlmışlığımızın genlerimize
ijlemış tüm özellıkleri. Gevezelığı-
niz her şeyden önce. Abartmalı söy-
leşmelerimiz; cümleleri duygusal sı-
fatlaria dolduruşumuz; palavTayla ger-
çegi yünyuınak eden düş gücümüzün
özgürce oradan oraya savTUİuşu. An-
lamdan çok duygu yüklü söylemimiz-
deki renk ciunbüşü, şiirsellik, şarJa-
sallık...
Sonra öfkemiz... Patlaması gerek-
tiği yerde es geçip de, olmadık anlar-
da kasırgalaşan. Bağnazlığımız, ben-
cılliğımız, evlatlanmıza maddi' ma-
nevi yük oluşumuz, kavgacılıgımız,
merhametimiz, kadere küsüşümüz,
kaderle dalga geçişımız, acıyı bal ey-
leyişimiz, ağıtlanmızdan dövünme-
Ierünizden aldığımız keyif, ağlarken
gülüşümüz, her koşulda eğlenmeye
olantutkunlugumuz. Dinsel-toplum-
sal-polirik-ekonomik baskılann böy-
lesi çelişkilerle bezediği renkli kişi-
liğimiz...
'GüldüreıTle 'ağlataıTın bikşeni
trlanda'nın batı kıyısı açıklannda
yer alan, çıplak ve sarp Aran Adala-
rı'nın çetin yaşam koşullan, 20. yüz-
yılın başında Synge' ın oyunlanyla di-
le gelmıştir. "Deniz"in, mitologya
tannlan düzeyınde "veren" ve "alan"
bir güç olarak betimlendiği "Denize
Giden Athlar" oyununun Maurya'sı,
gözümüzde "•Parmak DamgasT di-
zisinin ABye Rona'sı olarak canlanır.
Bodrum'un, Kaş'ın eski yıllardaki
"erkekleri denize kurban eden" yaz-
gısallığı, Aran Adalan'nın balıkçı
gençlennin yazgısıyla örtüşür. îş ve
aş saglamayan topraklardan kaçarak
gelişmiş ülkelere giden erkeklerin ge-
ride bıraküğı yalnız kadınlar, Synge'ın
oyunlarından taşarak Anadolu'nun
Alamanya işçıliği döneminin terk
edilmiş İcadınlanyla buluşur.
îrlandah oyun yazarlannın aynca-
hğı "güldüren" ile "ağlatan"ı müthiş
bir bileşende kotarmalandır. Bu bi-
leşen içınde, daracık yaşamlara tut-
sak edilmiş toplumlann cellatlan eleş-
tirilirken, bir yandan da toplumlann,
toplumu oluşturan insanların yanlış-
lan mercek altına yahnlır. irlanda ka-
ra-komedisınin vuruculuğu (özellik-
le "•ölüm" motifini kara-komedi do-
kusu içınde kullanma ustalığı) ve dün-
ya düzeyinde edindiği yer, yazarlann
kendi insanlannı gocundurmaktan
ürkmeyen tutumu ile doğru orantılı-
dır.
"Leenane'nin GüzeDik Kraüçesi'"
1996yılındayazılmış. 1970'lerinor-
talarında geçen oyunun yer aldığı
Aran Adalan ile Synge'in oyunlan-
nın Aran Adalan arasındaki tek fark
zaman. Oyun kişileri daha modern
birkonumda. Ancak Aran Adalan'nda
rlanda 'lı yazar
Martin McDonagh 'ın
'Leenane 'nin
Güzellik Kraliçesi'
oyunu 2000
Mayıs 'ından buyana
Istanbul Devlet
Tiyatrosu 'nda
sahneleniyor.
Bu hafta kısa bir
süre için Ankara 'da.
Ödül üstüne ödül alan
bu oyunu kaçırmayın.
yaşam koşullan yine çetin. Kendisi-
ne ölene dek bakmasını istediği be-
kâr kızını eve zincirleme uğnına, onun
birini sevme ve evlenme olanaklan-
nı yok eden bencil bir anne. tngilte-
re'ye çahşmaya giden erkeklerin ar-
dından bakakalmış, sinir hastası, yal-
nız bir genç kadın. Duygulanna ya da
sorumluluklanna sahip çıkamayan,
ekmek parasını evlerinden uzaklarda
aramak zorunda olan, oğlan çocuk-
lukla maçoluk arasında sıkışmış genç
erkekJer.
Yazdığı her oyunda farklı biçemler arayan Boynukara'dan iki yeni kitap daha
Kurulu düzen eleştirileriMELTEM KERRAR
Cuma Boynukara, Mitos Boyut Yayınlan
arasından çıkan 'Suyun Rengi' ve 'O'nun
Saltanab' adlı iki yeni kitabıyla yeniden
karşımızda. Bugüne kadar yazdığı
oyunlarda farklı biçemler deneyen yazar,
1996 (O'nun Saltanatı) ve 1997 (Suyun
Rengi) yıllannda yazdığı bu iki oyunda da
aynı arayışı sürdürüyor. Adana Tiyatro
Demeği'nin düzenlediği 1. Altın Koza
Oyun Yazma Yanşmasf nda 2."lik ödülünü
alan "O'nun Saltanaü", var olan
devlet-toplum-marya ilişkileri üzerine
kurulu bir kara mizah örneği. Boynukara,
Susurluk olayıyla kamu vicdanı önüne çıkan
derin devlet gerçeklerinin esin kaynağı
olduğu oyununda, küçük
bir pansiyonda konuşlanan
toplum dışına itilmiş bir
avuç insanın öyküsünde
kurulu düzeni sorguluyor.
Yazann Mitos Boyut
Yayınevi'nden çıkan ikinci
kitabı 'Suyun Rengi' ise
toprak sahiplik, mülkiyet
hakkı ve varolma üzerine
destansı yapıda yazılmış bir
oyun. Binlerce yılın çok
tanıdık hikâyesini,
olabildiğince yalın bir dille
anlatma çabasında olduğu
oyunda, sürekli akan bir
diyalog kullanmış
Boynukara.
Oyun kişilerinin
betımlemelennden,
diyaloglarda varoluşlarına
değin tüme yayılıyor bu
yalın bakış. Yazar, destanın
yapısma koşut bir biçimde
simgelerle kurduğu
karakterlerde ise dildeki
yalınlığa zıt çelişkiler
yaratıyor. Anne olma
haliyle, âdet koruyucu olma
hali arasındaki çelişkideki
'kadın'ı oyunun en çelişik
kahramanı olarak
tanıyoruz.
'Suyun Rengj'rü şubat
aymda Tiyatro tmge Metin
Balay rejisiyle Kadıköy
Halk Eğitim Merkezi'nde
sahnelemeye başlayacak.
Cuma Boynukara
Mitos Boyut
Yayınevi'nden çıkan
'Suyun Rengi' ve
'O'nun Saltanatı'
kitaplannda, varolan
devlet-toplum-mafya
ilişkilerini, sahip
olma ve varoluşu
sorguluyor.
îstanbul
Devlet
Tiyatrosu
yakın
zamanda
kaybettiği
miz
yazann
'Kamyon'
ve 'Güne
Bakan
Cam
Kınklan'
oyunlarını
aynı hafta
içinde
sahneliyor.
Memet
Baydufm
anmna
tstanbul Devlet Tiyatrosu geçen günterde
kaybettiğimiz oyun yazannuz Memet
Baydur'un anısına, repertuvannda olan iki
oyunu aynı hafta içinde sahneuyor.
Tryatroseverier hafta içinde Taksim
Sahnesi'nde 'Kamyon', Aziz Nesin
Sahnesi'nde ise 'Güne Bakan Cam Kınklan'
oyunlarını görebilecekler. Issızüğm ortasında
bozulnp kalan bir kamyon ve gelmesi
beklenen tamirciyi konu alan 'Kamyon'
ovununu Ba\dur, verinden vıırdundan
edilmiş bütûn köytölere adanuşo. Osman
Wöber'in sahneje koyduğu ovunda Mümtaz
Sevinç, Cengiz Daner, Haffl Doğan, Macit
Sonkan, Erkan Taşdöğen, Seda Yıkbz ve
Turgay Tanûlkü rol alryor. Ayaklan yere
basan, duyarh dul bir kadmin aşk hikâyesini
anlanyor 'Güne Bakan Cam Kmklan'-.
Yılmaz Onay rejisiyle sahnelenen oyunda,
geçen >il ayra rolle 'tsmet Küntay En tyi
Erkek O>ııncu Ödülü'nü alan Adnan Biricik
w Funda Eskioğiu rol anyor. (212 251 56 00)
Önseme öğeleri oluşturan rastlan-
tılarla ustaca örülmüş olaylar dizisi-
ni oyunculuk becerilerine fırsat tanı-
yan karakter çizimleriyle bezeyen
Martin McDonagh, üçüncü kuşaktan
oknasınakarşın, Synge, O'Casey, Be-
han gibi Irlanda tiyatrosunun büyük
ustalannı utandmnayacak beceride
bir oyun yazan. Trajüc olanla komik
olanı, "oyun" ile "gerçekr
'in buluş-
tuğu noktada örtüştürebilmiş, yalnız-
ca sahnede yer alabilecek bir sanat ola-
yını gerçekleştirip "işte size oyun" di-
yebihniş bir genç usta...
tstanbul Devlet Tiyatrosu'na, yönet-
menine ve oyunculanna bir dolu Afi-
fe ve Avni Dilligil Tiyatro Ödülü ge-
tiren "Leenane'nin GüzeDikKrah'çe-
sP yapımını, özellikle Rııhat Men-
gi'nin ve HmcalUhıç'un Afife ödül-
lerine gösterdikleri olumsuz tepki-
den bu yana iyice merak ederken oyun
kısa bir süre için sessizce Ankara'ya
geldi. Sessizce gelmesine karşın ka-
palı gişe oynadı. Karşunızda, gerek-
li olup olmadığı tartışılmaya başlan-
mış Devlet Tiyatrolan'nın son yıllar-
da sunduğu en iyi ürün vardı çünkü..
Uyunüu rejL başarüı oyunculuk
Cüneyt Çahşkur, okumasını çok
iyi yaptığı oyunu, îrlandah insanın
kışilik, konuşma ve davranış özellik-
lerini alabildığine koruyarak sahne-
lemiş. Daha önce Synge'i, O'Casey'i
okumuş ya da izlemişseniz, oyun baş-
ladığında, bir zamanlar bilip de son-
radan unuttuğunuz bir müzık parça-
sını anımsamaya çalışır gibi oluyor-
sunuz. Synge'in, O'Casey'in oyunla-
nyla örtüşen bir sahne söyleminin
peşinden gidiyorsunuz. Bir yandan
da sahnede yansıyan farklı kültürden
kendi kültürünüze çok yakın düşen iz-
lerümler alıyorsunuz.
Oyunun ilk on dakikasında, Ma-
ureen'uı (Yavrucuk) annesini öldûr-
mesi gerektiğine karar veriyorsunuz.
Çünkü o öldürmezse yerinizden fir-
layıp siz öldüreceksiniz. Anne Mag'de
Rüçhan Çaaşkur'un sunduğu yorum,
son derece abartısız ohnasına karşın,
böylesine tahrik edici. Büyük bir ba-
şan.
Çahşkur, Sevgi Sanlı'nın su gibi
akan çevirisinin uyumuy-
la denkleşen bir uyum
içinde devindinyor oyu-
nu. Görsel-işitsel süsle-
melere fazlaca yüz ver-
meden, oyunculara odak-
lanıyor. Sumru Yavrucuk.
Maureen'i, "oyun içinde
oyun" kurarak ve
"oyun"lan iç içe geçirerek
canlandınrken soluk kesi-
ci boyutlara ulaşıyor. Öf-
keli ama sabn-h, umutlu
ama tedirgin, merhamet-
li ama zalim, alabildiğine
kadmsı, bir o kadar da ço-
cuksu. Bunca çehşkiyi ay-
nı yorum içinde banndı-
np da inandmcı olabilen
çok az oyuncuya rastlan-
mıştır. Yavrucuk "en iyi-
ler" arasındaki yerini ko-
rumakla kahnıyor, kanım-
ca "en iyi" İconumuna
yükseliyorbu yorumuyla.
Pato'da Hakkı Ergök,
Maureen'in "beyaz atlı
prens"ini canlandınrken
güldürünün ya da roman-
tizmin çekicüiğine gerek-
sizce kapdmadan, sevim-
li, duygulu, kendine pek
de güveni ohnayan Irlan-
dalı delikanhyı, yumuşak
bir yorumla canlandm-
yor. Pato'nun kardeşi
Ray'i oynayan Yurdaer
Okur ise sahnede yer al-
dığı her tabloda, içi içine
sığmaz, delişmengenç îr-
landalının çarpıcı görü-
nümlerini sergiliyor. Tar-
tımı hiç düşmeyen, hare-
ket ve söylemde ilginç
renkler içeren bir yorum
sunuyor.
Yapımın tek sorunu,
Çalışkur-Yavrucuk çalış-
masırun, oyunun sonuna
doğru hem reji hem de
oyunculuk açısından oyu-
nun içerebildiğinden de
öte plastik boyutlara uzan-
ma çabası. Olayın ve oyu-
nun bittiği, ama reji ve
oyunculuğun gereksizce
uzadığı (Yavrucuk'un
"deü"yi oynamanın çeki-
ciliğinden kendini kurta-
ramadığı, Çaluşkur'un da
buna izin verdiği) bu son
bölüm, kara-komedinin
vuruculuğuna set çektiği
gibi, îrlandah mizacının
da ötesinegeçerek "kfinik
vaka" boyutuna vanyor
ve oyunun anlammı kay-
dınyor.
YAZTODASI
SELİM İLERİ
SalçadanSalçayad)
1961 falan olmalı. Beyoğlu'nda güzelim Saray Si-
neması. Görkemli bir sinemaydı. Kırmızı kadife per-
deleri savrula savrula iki yana açılır, yeni birfilmin he-
yecanı donjğa ulaşırdı.
Localı, koltuklan koyu ahşap, fuayesi mermer sü-
tunlu, aynalı Saray'da yabancı filmlerin yanı sıra, bir
iki de Türk filmi seyretmıştim.
Buniardan bıri unutulmaz Üç Arkadaş'tır. Muhte-
rem Nurun çengelliığne satan kör kızı canlandırdı-
ğı ilkçevrim Üç Arkadaş. Ikincisi Çolpan llhan'laSad-
ri Alışık'ın başrollerı paylaştıkları Kalpaklılar. Samim
Kocagöz un aynı adlı romanından sinemaya akta-
nlmış. Kurtuluş Savaşı günlerinde bir aşk öyküsü; genç
kızın babası -elbette bir paşa-. padişah yanlısı...
Üçüncu film Gönülden Gönüle adını taşıyordu. Hi-
kâye, Osmanlı zamanında başlıyor. günümüze geli-
yor. Bir bestekâr Şevki Bey var. Kimbilir hangi Şev-
ki Bey? Onun, on dokuzuncu yüzyıl sonlarında hü-
zünlü aşk macerası. Bu bölümde Türkan Şoray'la
Efgan Efekan oynuyorlar. Sonra birdenbire günü-
müze geiiyooız; fakat günumüzde geçen hikâyeyi unut-
muşum. Bu kez modern giyimli Efgan Efekan'la Ley-
la Sayar oynuyorlar. O zamanki filmlerimizin değiş-
mezzenci dadısı Dursune Şirin'i de hatırlar gibiyim.
Gönülden Gönüle aklımın ucundan bile geçmiyor-
du, Kalpaklılar. Üç Arkadaş, Saray Sineması da Ger-
çı Beyoğlu'na çıktığımda yıkık yıprak, artık izbelik
Saray'ın önünden geçerken içim sızlamıyor değil.
Saray'da galiba pazar sabahları, sinema mevsimi
boyunca, Münir Nurettin Selçuk'un korosuyla be-
raber konserleri surup giderdı. Afışleri gözümün önü-
ne geliyor...
Bu yazrya "Salçadan Salçaya"y\ başlık seçince, Gö-
nülden Gönüle ve Saray Sineması anılan sökün et-
tiler. Şubat olmalı, soğuk bir kış gününde gitmiştik
filme, annemle birlikte grtmiştim. Domates salçası ya-
pımıysa hep yaz günlerıne rastlardı...
Domates sözcüğu Amerika yerlilerinin dilinden ge-
liyormuş. Iddiaya göre domates uyarıcı sebzeler-
denmiş. Hatta domatese 'aşk elması' denirmiş. If-
fetli kadınlann asla yemediklenni belirtmelıyim!
AJi Püsküllüoglu Türkçe Sözlük'ünde domates de-
dikodulannı bir yana bırakıp bilimsel bir tanım veri-
yor:
"Patlıcangillerden, ılıman iklimlerde yazın bahçe
ve tarlalarda yetiştirilen ya da kışm kapalı seralarda
yetiştirilebılen, yaprakları tüylü, çiçekleri salkım du-
rumunda, vitamin bakımından zengin olan ürünü
çiğ ya da pişmiş olarak yenilen, salçası yapılan, çok
değerti otsu bir bitki."
Yapraklardaki tüyü duyumsar gibiyim. Ama hiç
domates çıçeği görmedim.
Hep biliriz: Domatesın salatası, hatta turşusu ya-
pılır. Domatesli pilav, domates dolması, yeşıl doma-
testen zeytinyağlı yemek, daha birçok domates ye-
meği... Tarhananın da özü bir bakıma irmik ve do-
matestir...
Bizim mutfağımız domatessız kalmayı göze alama-
dığından. serasız gunlerde, kış için ille salçayı gerek-
sinmiştir. Domates salçası başlı başına bir roman
konusudur. Bu romanda ev yapımı domates salça-
sına aynlacak sayfalar söz konusudur.
Salça, Italyanca'dan dilimize geçmış. Tabii yalnız-
ca domates salçası yok. Biber salçası da ünlü. Baş-
ka salçalar da var. Her biri yemeklere tat ve renk ver-
mek uzere kullanılıyor. Salça, bırtürezme; yani mey-
ve ve sebzeleri ezerek yapılan yiyecek.
Dediğım gibi. yazlar, yaz sonlarıydı. Pazara gidilir,
'salçalık' domates alınırdı. Salataya doğranacak do-
matesle bu salçalık domateslerin arasında ince bir
ayrım vardır: Ikınciler mutlaka olgun olmalıdır. Zaten
ayrı satılırdı ve mevsımın dönmekte olduğuna işaret
ederdi.
Gelgelelim büsbütün degıl; çünkü domates salça-
sı, yazlann son kızgın güneşlerine tutkundur...
Takvimde Iz Bırakan:
"Unutma beni, derhep giden kişi." Isabel Allen-
de, Afrodit, Inci Kut'un çevirisi, Can Yayınlan. 1999.
Moskova'da Çingene FestivaS
•MOSKOVA (AFP) - Amenka, Rusya ve diğer
Avrupa Ülkelerinden Çıngeneleri bir araya getiren
Uluslararası Çingene Festivali Moskova'da pazar
günü (20 Ocak) başladı Basına yapılan
açıklamada, festrvalın Macanstan, Çek
Cumhunyeti, Isvıçre, Ukranya ve başka ülkelerden
Çingene sanatçılann yoğun katılımıyla
gerçekleştiğı belırtıldi. Moskova Romen
Çingenelen Tiyatrosu Yönetmeni Nikolai
Slichenko, UNESCO tarafından dünyanın dört bir
yanında 40 milyondan fazla Çingenenin
yaşadığının saptandığını belirtti ve bu festivalin bir
araya gelmek için önemli bir firsat oluşturduğunu
vTirguladı. 28 Ocak günü son bulacak festival
kapsamında konserler, söyleşiler, fotoğraf ve
resim sergileri yer alıyor.
Berliner ScMoss'un yeniden iişası
• BERLİN (AFP) - Berlın şehır merkezınde yer
alan ve barok mimannin en güzel örneklerinden
olan Berliner Schloss Sarayı'nın tekrar inşa
edilmesi için çalışmalarhızlandı. Saray, 1699
yılında mimar Andreas Schlueter'in Hohenzollern
Hanedan Ailesi için tasarladığı fakat inşası I.
Friedrich döneminde yüksek bir malıyetle
tamamlanabilmış bir bina. II. Dünya Savaşı'nda
bombalanan saray, 1950 'de Doğu Alman yönetici
Walter Ulbricht'in emriyle havaya uçurulmasıyla da
büyük zarar görmüş. Bir monarşi sembolü kabul
edilen sarayın havaya uçurulması ideolojik bir tavır
olarak değerlendirilmişti. 1990'h yıllarda 'başkent'
Berlin'i ikiye bölen sınırlann kalkmasının ardından
sarayın yeniden inşası için düzenlemeler başlatıldı.
Sarayın inşası çalışmalannda söz sahibi danışman
kurul farklı uluslardan mimar, sanat tarihçileri ve
tarihçilerden oluşuyor.
Brrt Ödüllepi adaylarında karışıklık
• Kültür Servisi - Ingiliz şarkıcı Dido geçen
gunlerde açıklanan Bnt Ödülleri adaylannda en
yeni sanatçı kategorisinden çıkanldı.
Görevlilerin yaptığı bir hata yüzünden
yanlışlıkla bu kategoriye dahil edilen Dido'nun
yerine ise şarkıcı ve söz yazan Tom McRae
eklendi. Yaşanan bu kanşıklığa rağmen genç
sanatçının halen 'En iyi Kadın Artist', 'En iyi
Video' ve 'En İyi Albüm' dallannda adaylığı
bulunuyor.