25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA . CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2001 PAZAR 14 KULTUR kultur(S cumhuriyet.com.tr Sigourney fVeaver yeni filmi 'Heartbreakers'ta erkeklere nefes aldırmıyor ariyeriıım en seksi roKiKüJtürServisi- Amerıkalı oyuncu Sigour- ney \\eaver. bugüne kadar rol aldığı bjrbirin- t den ilginç yapımlarda yaratıkları öldürdü, ) hayaletleri yendi. gonlleri evcilleştirdi, kome- ' dilerde oynadı, 'Cennetin Keşfî'nde 1492 Is- » panyası'nın kraliçesini canlandırdı. Ardm- < dan herkesı şaşırtarak 51 yaşında kariyeri- J nin en seksı rolü için kamera karşısına geç- Davkt Mirldn' in yönettiği romantik bır ko- medi olan 'Heartbreakers' adlı filmde We- aver, farklı yorumunun yanı sıra makyajı, ye- ni saç şekli, vücudunu saran elbiseleriyle de dikkat çekıyor. Filmde erkekleri baştan çıka- ran, bazılarıyla evlenip kızının yardımıyla (Jennifer Love Hewitt) onlan tuzağa düşüre- rek servetlerine konan, sonra da ortadan kay- bolan bir kadını canlandınyor. Manhattan'da yaşayan Wea\er, hem zekâ hem de çekicıliğin işlendiği rolü hiç düşün- meden kabul etmiş. "Böyle bir rolüyıllardır istiyordum ama hiç teklif gelmemişti. Bu filmle, beklemenıe değ- diğini anladım. 40 > aşını geçtiğinde, Hollv «o- od'da yazmaktan başka bir şey yapamazsın. Sophıa Loren'den esinlenerek, reddedile- mez ve yaşuun önemli olmadığı bir kadın dü- şündüm. Filmde fiziğin yanı sıra güçlü erkek- lere dair tecrübe ve bilginin gerçekten önem- li olduğunu vurgulamak istedik. Kafa kafaya verip bu bilgi ve teerübeyi kullanarak erkek- lere nefes aldırmadık." VVeaver'ın bahsettıği bu erkeklen filmde, zengın işadamı rolünde aktör Gene Hack- man ve bir mağaza ışletmecisi rolünde Ray Liotta canlandınyor. 'Eşim ve tazun olduğu için şansüyım' Ülkemizde şu şıralar 'Şaşkın Casus/Com- pany ıMan' adlı filmi gösterilen ünlü sanat- çımn akademık geçmişi de en az sanat yaşa- ını kadar ıyı. Stanford Üniversitesı'nde oku- yan aktns, Yale Ünıversıtesi'nde de tiyatro eğı- timi almış. İlk filmıni 30 yaşında çeken We- aver. 'Dave', 'Çalışan Kız', 'Galaxy Quest', 'BuzFırhnası', 'Copjcat' ve kendisine üç Os- car adaylığından birini kazandıran 'Gorillas in the Mist' ile kariyerıne devam eder. 35 ya- şındayken tiyatro yönetmeni Jim Simpsonla evlenır ve Charlotte adında bır kızı olur. "Başlangıçta çoğu insan gibi ben de utan- gaçtım. Yaşamımda bazı şeyleri yürütcbil- //e em zekâ hem de çekiciliğin işlendiği rolü hiç düşünmeden kabul ettiğini söyleyen Sigoumey Weaver, romantik bir komedi olan 'Heartbreakers'ta erkekleri baştan çıkaran, bazılanyla evlenip kızının yardımıyla onlan tuzağa düşürerek servetlerine konan, sonra da ortadan kaybolan bir kadını canlandınyor. Sophia Loren'den esinlenen sanatçımn rol arkadaşlan ise Gene Hackman ve Ray Liotta. mem biraz zaman aldı. Şimdiyse her şey yo- lunda. Yaşb bir kadını ilginç kılan da budur. Kendisiyle banşıknrve yapabileceğinden faz- lasınıyapar. Çok çügınca görünebilir. Bana des- tek olan anlayışlı bir eşim ve kendi başına ha- reket edebilen bir kızım olduğu için şanslı- yım. Bir evliiikte karşüıklı saygı bulunması gerektiğini düşünüyorum." Eşinın yılda altı rakamlı maaşı varken 1997 yılında 'Alien Resurrection' isimli filmden 11 milyon dolar kazanan aktris, eşinden öv- güyle bahsediyor. "Gerçektengüvenü bir in- san. Benimle birlikte yaşamak çok kolay ol- mayabüir ama, Jim beni kendi halime bırakı- yor ve inançlanm doğrultusunda üerlemem için beni desteklhor. Bana asla" Bunu yapma- man gerekır' demedi. Senaryolan benimle okur, üzerinde konuşuruz. Tiyatrodan daha fada para getiren filmleri ikimiz de kabul ede- riz. Hiçbir kıskançlık veya tartışma yaşan- maz. Onun banka hesabının şişkinliğinden çok, vönetmenlikteki yeteneklerijle ilgileni- yorum." Para, NVeaver'ın hayatında şöhret olmadan önce de vardı. 1950'li yıllarda NBC televiz- yonunun başkanhğını yapan babası Pat We- aver, 'Today' ve 'Tonight' isimli şovlanyla bir servet edinmişti. Annesi Ingiliz aktris Eliza- beth Inglis de, aileyi sosyal çevrelerinde ba- şanyla temsıl etmişti. Weaver bu ortamda oyunculann istikrarsız giden ış hayatlanna da tanık oldu. Oyuncu olacağını açıkladığın- da annesinın "İş dünyasma hoşgeldin canım. En az yüz kez kalbin kuılacak" sözlerini de hiç unutmamış. "Hakhydı. Şimdiye kadar o sayınuı yansı- na ulaştım. Sabahtan akşama kadar caûşmak ister. bundan daha önemli bir şev olabüeceği- ni düşünmezdim. Bir hayat kurmam gereld- yordu. Ayncahkh bir geçmişim, nıükcmmd bir öğrenimim olmasına rağmen hayatta atlata- cağım çok şey vardı. Eskiden biraz takuıtüry- dını. Çok uzun boylu olnıam, insanlan ürkü- tüyordu. O zamanlar en uzun boylu aktris Vanessa Redgrave'di. Boyum ve bakışlanm- la insanlaruıgözlerini korkuttuğumu düşünü- yonım. Ama insanlar beni gerçekten tanıma- ya başladıklannda anlryorlar ki asluıda bir kö- pek gibivim. Biraz serseın ve yanuıa yaklaşı- labilir." " Emekli olmayı hiç mi hiç düşünmüyor Weaver'ın dünyası sadece sinemadan iba- ret değil. İnsan Haklan Avukadan Komite- si'nde yıllarca çalışmış. Mütevazı ama üst tabaka bir aileden gelme- nin ve şöhretli bır yıldız olmanın getirdiği elit alışkanhklan da yok değil. Prada en sev- diği marka. Gardırobundaki en seksi kıyafe- tı sorulduğunda da cevabı "Rıchard Tyler di- zaynı kırmızı kadife, sıkı yapışan bir elbise" oluyor. Erkek giyiminde de takım elbisenın vazgeçilmez olduğu görüşünde. Aktns, emekli olmayı hiçmi hiç düşünmü- yor. "Devametmekistiyorum. Bir başka 'Ya- ratık' fiüni için güzel bir senan o ve 20 milyon dolariık bir tekliflc gelirlerse güzel. İstedikle- ri daha fazla seks ise tanıanı. Parlak bir tiyat- ro oyunu mu? Evet lütfen." Yaşı mı?. Önemsiz bır ayrıntı. "Eğer bu yaşnnda hamilekaisam hiç düşünmem,doğur- mak isterün. Her şeye açığun." Sponsorluğunu Ingılız şırketi Winchester'ın üstlendiği 'Heartbreakers' bu yaz başında Amerika'da gösterime girdı. Canlandırdığı rolle eleştirmenlerce oldukça başanlı bulunan Weaver'ın gişe rekorlan kıran filminin, ülke- mizde de aynı ilgiyi görüp görmeyeceğini zaman gösterecek. Japonya'dayaşayan sanatçı Sibel Güler 'in Türkiye'dekiilksergisi bugün Bozcaada da açılıyor Sanatın yeni etiği: Ekolojik tavır 'İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu' yine programda. Bakırköy Belediye Tiyatrolan'nda yeni sezon Kültür Servisi - Ba- kırköy Belediye Tiyat- rolan'nda (BBT) yeni sezon. Alman yazar Martin Walser'in 'Odada Savaş' adlı oyunuyla açılacak. Sezon programı. Ataköy Yunus Emre Kültür ıMerkezi'nde, BBT Genel Sanat Yö- netmeni MüşfikKen- ter. beledıyemn kül- tür işlerinden sorum- lu Başkan Yardımcısı Fikret Yılmaz ve oyunculann katıkmıy- la düzenlenen bir ba- sın toplantısında tanı- tıldı. Tiyatroîannın bu yıl 10. yılı olduğunu hatırla- tan Kenter. izleyicinin ilgi- sinden nıemnun olduklan- nı belirtti. Bakırköy Belediye Tiyat- rolan'nda sezon, 12 Ekim'de, Gül Onat ve Mümtaz Se\inç'in rol aldı- ğı 'Odada Savaş' adlı oyun- la açılacak. YdmazKarako- yıuılu'nun yazdığı müzikli oyun 'Kuzguncuklu Fazi- let', ÇetinAltan'ın bürokra- Açıhş 'Odada Savaş'la. siyi hicvettıği 'DBekçc', Tur- gutOzakman'ın suç kavra- mını işlediği 'Duvarlarm Ötesi\ SamShepardm 'Aç Sınıfin Laneti' \e AldoNi- colai'nin 'Akvaryum' adh oyunlarınm yanı sıra. geçen sezon da sahnelenen Nâzrnı Hikmet'in 'tvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu' ve JeanKar'in 'MaryMaıy' adlı oyunlan da 2001 -2002 sezonunda seyirciyle bulu- şacak. AYŞEGÜL GÜÇHAN u En köklü değişünler, uygulanması- na hemen başlanamayan veyalnızca res- min açıkhavada yapıküğı izienimini ver- mekle \etinen, açık hava resmi ilkesin- den doğar. Bu teknikgörüş,görünen bi- limsel öğelerinin dışuıda sKasal ve ah- laksal içeriğe de sahiptir ve 'Açığa, ger- çeğin ışığına çıkınız' der gibidir."(l) Doğalcı manzararun modern sa- natta yarattığı devrimi irdele- \—— yen Arnold Hauser'ın açık ha- va resmi üzerine yaptığı sapta- ma, yırmibirincı yüzyıhn başla- nnda güncelliğini hiç yirirme- den koruyor. Modern sanatın başlangıç noktalanndan birini oluşturan doğrudan doğadan ça- lışmalann. ondokuzuncu yüz- yıhn Sanayi Devrimi sırasında ve sonrasında yaşanan kentleş- menin ardından ortaya çıkması tümüyle rastlantı olmasa gerek- tU". Empresyonizmle birlikte do- ruk noktalanndan birini yaşayan manzara resmınin, gerçek kent- liler olan empresyonıstler tara- findan gündeme getirilmesi işin bir başka önemli yönünü oluş- turur. Yine Hauser'in değişiyle "Empresyonizm bir 'kent sana- tı' dır çünkü bu akuııın sanatçı- Ian, resmi, köy ve ku* yaşanun- dan kurtararak kente sokmuş- lardır. Bunun diğer bir nedeni ise bu sanatçuaruı düm ayı bir kent- soylunun gözü ile görmeleri ve dıştan gelme izlenimlereçağdaş, teknik insanın gerilmiş sinirleri ile tepki göstermeleridir. Bu sa- nat kente özgü bir üsluba sahip- tir, çünkü kentyaşamının değiş- kenliğini. asabi ritnıini. anL kes- kin (_.) izlenimlerini anlanr."(2) Bir on dokuzuncu yüzyıl olgusu ola- rak toprağa sımsıkı bağlı olan bu resim türü, bugün ne gibi yan anlamlar taşı- yor olabilir? Bu sorunun olası yanıtla- nndan birini bugün tanhinde Bozca- ada'da Galeri Rengigül'de açılacak olan bir sergide bulma olasılığı güçlü görü- nüyor. Japonya'da yaşayan ve sergile- rinin tamamına yakınını Japonya'da açan bır sanatçı olan Sibel Güler, ilk kez Türkiye'de sergi açıyor ve bu ser- gi, yukanda da belirtildiği gibi, Bozca- ada'da açılıyor. Sergide yer alan çalış- malann tümü manzara resmi. Bu man- zaralar düşsel manzaralar değil; Kana- da'da benzersiz National Park'ta skeç- leri yapılmış ve ardından atölye resmi olarak tamamlanmış yapıtlar. Serginin en ilginç yanlanndan binni, yapıtlann değişim değeri oluşturuyor. Yapıtlar, çevresel bir eylem karşıhğı satışa sunu- luyor. Güler'in herhangi bir çalışması- • Güler'in herhangi bir çahşmasına sahip olmak isteyen izleyici, Bozcaada için bir şey yapmak zorunda: Belli sayıda ağaç dikmek ve onlan bir yıl boyunca sulama garantisi vermek. na sahip olmak isteyen izleyici, Bozca- ada için bir şey yapmak zorunda: Bel- li sayıda ağaç dikmek v e bu ağaçlan bir yıl boyunca sulama garantisi vermek. Bu edim, yasal yollarla garantiye alını- yor ve resmi bellı taahhütlerle alan ki- şi bu edimi gerçekleştirmediğinde. ya- pıt kendisinden geri alınıyor. lleriki yıl- larda çevreci eylemlerini genişletmeyi düşünen sanatçı, mayın temizletme gi- bi edimleri de değişirh değeri olarak yapıtlanna eklemlemeyi düşündüğünü belirterek çevre duyarlılığı konusunda jpucu veriyor. Yapıtlann, doğayı park olarak koru- ma altına alan Kanada'da National Park'ta gerçekleştirilmiş olması ise, ay- n bir duyarlılık olarak değerlendirile- bilir. 2001 yıluıda "doğa" kavramının günden güne tarihsel. hatta mitik bir olgu olarak salt anımsanır bir nitelik kazanması temel bir trajik gerçeklik olarak çağdaş insanın gündelik yaşamında yerini almış dunım- dadır. Özellikle yaşadığımız kent uygarhğında rastlanan doğa par- çacıklannın doğal nıtelığini yi- tirip "oluşturuunuşdoğa" ola- rak nitelenmesı gerçekliğine karşı, Güler'in sanatının nesne- si olan söz konusu parkın, tüm ağaç türleriyle varlığını -çevre- sel koşullann elvermesi ölçü- sünde- sonsuza değin koruyaca- ğı güvencesini iletmesi ile kar- şıt yönde işleyen -umut temelin- de de olsa- bir gerçeklik olarak bir yandan çe\Te duyarhğma sa- hip izleyiciye var olan doğayı su- narak rahatlama yaşatırken, dı- ğer yandan da yitme olasılığı daha yüksek olan bir değer kar- şısında edilgin tutumu terk et- meyi bır öneri olarak sunuyor. On dokuzuncu yüzyıhn dev- nmcı türü olan manzara resmi- nin yirmi birinci >oizyılda yeni- den devrimci bir tür olarak sa- nat ortamında yerini alması ol- gusunun, sanatın etik boyutu- nu yeniden gündeme getirme işlevi üstlendiği söylenebilir. Barbizon Okulu sanatçılan ile empresyonist sanatçılan doğa- ya çıplak gözle bakmaya yön- lendiren ermenler ne olursa ol- sun, bugünün sanatçısını ve Si- bel Güler'i yönlendiren olgu- nun başta etik bir duyarlılık olduğu ve resmi salt alırup duvara asılan ve kar- şısında haz duyulan bir nesne olmak- tan çıkanp çevresel bilinci yükseltme- ye aracılık eden bir yorum ve eylem aracı olduğu apaçık bir gerçeklik ola- rak beliriyor. 1) ArnoldHauet; Sanatın Toplumsal Tarihi. Çev.: Yıldız Gölönü. Istanbul: Remzi Y.. 1984, s.267. 2)Hauser,ss.35l-352. OKUMA LAMBASI ENİS BATUR Meslek: Tamklık Usta fotoğrafçı Raymond Depardon, yıl için- de yayımladığı "Aylâklık" başlıklı kitabıyla, bir kez daha "iyi" bir yazar da olduğunu kanrtfadı. Bu- nunla kalsa: Son belgesel fılmi "Köylü Profilleri" de derin, ufuk açıcı bir yapıt. Depardon'un üç ay- n ifade alanında iç içe, yan yana geçen güzergâ- hına bakarken, iki konu açıldı önümde: "Köylü Profilleri"nöe, yaklaşık yirmi yıldır tanı- dığı dağ köylülerini kuşatıyor. Alabildiğine yalın bir anlatımla, hiçbir açı-hareket-kurgu "oyun"una başvurmaksızın temel birtanıklık yapıtı ortaya ko- yuyor. Köylü'nün yaşama biçimini saat saat öne seriyor izleyicinin; ";'ş/"ni, "/7/?W"lerini, Doğa ve Zaman içinde yeralışını herhangi bir romans öğe- si kullanmaksızın gözlüyor. Birden "Bizim Köy"e gitti aklım: Türk Edebiya- tının doruk kitaplanndan birine? Neredeyse tan- sıksı bir çıkış Mahmut Makal'ınki. "Köy Edebi- yatı" yaftasıyla daha çok indirgemeyi başardığı- mız birtoplamın, bana kalırsa hâlâ merkezinde du- ruyor "Bizim Köy". Bugün yeterince, hak ettiği öl- çüde okunuyor mudur o kitap, sanmıyorum. Bu- gün bize "oradan", "uzaktakiköy"der\yepyeni bir versiyonu neden ulaşmıyor acaba? Köy kökenli yazarlanmızın kent yaşamını seç- meleri insanı düşündürüyor. Avrupa'da, Ameri- ka'da pek çok yazarın, sanatçımn son dönemde kırsal kesime, köylere çekildiğini, büyük kentler- den de, küçüklerinden de uzaklaştığını görüyoruz: Durrel ve Hemingvvay o yöne ilk sapanlardı; Ted Hughes çiftlik yaşamına donmüştü, ataları gibi; şimdi de öyle: Jaccottet gibi bir şair, Kiefer gibi bir ressam, Butor ve Le Clezio gibi yazarlar çok- tandır köyde yaşamayı seçenlerden birkaçı. Bi- zim yazarımız, sanatçımız ancak tatıl köylerine, kasabalarına çekiliyor galiba; Fikret Otyam, Azer Yaran gibi tek tük örneği saymazsak. Dolayısıyla, köyden "ses" gelmiyor nicedir; imge, görüntü gelmiyor. Coğrafyamızın hâlâ en büyük parçasını oluşturan köyün dilsizleşmesi yalnızca sosyolojik düzlemde bir susku yaratsa iyi, bir de Doğa'nın gıderek söz sahibi olamadı- ğı bir Edebiyat'a, Sanat'a mahkûm kılıyor bizi. Depardon'un "Köylü Profilleri" önce bunu dü- şündürdü bana, sonra da "belgesel"\n olanakla- rını. Öyleturistik bir bakış açısıyla, dışarıdan sey- rederek yapılacak filimlerden değil bu; yıllar yılı içlerine sokulduğu, her yıl aralannda bir süre ko- nakladığı insanlan, yaşantılarını eni konu tanımış Depardon, ardından çalışmaya koyulmuş, geniş bir zaman dilimi gerektirmiş çekimler. Bu sabır, bu ilgi, bu sevgi işin temelinde önemli bir yer tu- tuyor. Bütün televizyon kanallanmızın bütün prog- ramcılan içinde, benim gözümde ayrıcalıkh bir konumu olan Nuray Yılmaz'ın, TRT'de yıllardır sessiz bir savaşçı kimliğiyle sürdürdüğü Anado- lu panoramalannın başansı da buradan kaynak- lanmıyor mu? Gelgelelim, "5e/gese/"in güçlü bir röportajdan güçlü bir sanat yapıtına dönüşmesinin apayrı bir boyutun, dil'in devreye gırmesiyle doğrudan, ol- mazsa olmaz bır bağlantısı var.. bunu unutama- yız. Konu sinemaya, ekrana geldiğinde yaratıcı- lık da yetmiyor ama: Gozüpek, ınanmış yapım- cılar olmadan ortaya sıkı yapıtlar çıkmasını bek- leyemeyiz. Bu tür bir işbirliğinin sıradışı sonuçlanyla geçen yıl karşılaşmıştım. Jean Genet'nin "Hizmetçiler" oyununu, Gerçeküstuculenn ateşli "suç haklı olur mu?" tartışmalarını, biri Chabrol'ünki olmak üzere iki uzun filmi esinlemiş, bir dönemin (1930'la- nn) ünlü sıradan olayı "Papin Cinayeti"ri\ duyan- larınız olmuştur: Yıllardır yanında hizmetçi olarak çalıştığı burjuvaailesinin kadınlarını parçalayarak öldüren Papin kızkardeşlerin öyküsüne yeniden kafayı takan bir yapımcı, aynı anda iki yönetme- ne, aynı konuda, biri konulu öbürü belgesel, iki film birden yaptırınca, gündem yeniden söz ko- nusu olayın farklı boyutlarına kilitlenivermişti. Dramatik film, "Kaatil Yaralar" şüphesiz çok et- kileyici, ürpertici bir yeniden canlandırma çaba- sına dayanıyordu. Beni asıl büyüleyen, Claude Ventura'nın "Papin KızkardeşlerinPeşisıra" ad- lı belgesel çalışması oldu. Mahut olaydan üç çey- rek yüzyıl sonra, elde hemen hemen "hiç"e ya- kın somut veriyle yola çıkan yönetmen, iğneyle kuyu kazarak bütün arşive ulaşıyor, oradan da, filmin en son karesinde, hiç kimsenin yaşadığın- dan haberdarolmadığı küçük kızkardeş Papin'e, 80'ini aşmış, yüzü suçundan çok uzağa gitmiş bir kadının okunaksız ifadesine vanyordu. Sinema sa- lonundan sallanarak, neredeyse yalpalayarak çık- tığımı unutmayacağım. "lş"\n yabanaatılamayacak bir yanı da bu: Ha- yat'ın bir biçimde tanığı olmak. Tarihi mücevherler Yeni Delhi'de • YTNİ DELHİ (AFP) - Değen 2.12 milyar dolan bulan müce\her koleksıyonu, Hindistan'ın Yeni Delhi şehrindeki Ulusal Müze'de sergılenecek. 225 yıl boyunca Güney Hindistan'dakı bir hanedan tarafmdan toplanan mücevherlerin içinde dünyanın üçüncü büyük ehnası da bulunuyor. Toplam 173 parçadan oluşan sergi 29 Ağustos Çarşamba günü açılacak ve altı hafta sürecek. Bilimkungu ve Gerçeklik' • • Kültür Servisi- 'Sahte Uygarlık' romanı ve 'Geyşa Android Şırketi' adlı öykü kitabırun yanı sıra, Jack London'ın 'Kıyametten Sonra' kitabının çevirisiyle de tanınan Zühtü Bayar'ın yeni kitabı 'Bilimkurgu ve Gerçeklik' Broy Yayınevi'nden çıktı. Türk ve dünya edebiyatında bilimkurgunun doğuşunu, gelişip yaygınlaşmasını ve 2000'lerde geldiğı aşamayı örneklerle anlatan kitapta, bilimkurgunun özel ve yaygın temalannı tartışan, konuya toplumsal bağlamda yaklaşan denemeler, renkli fotoğraflar da yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle