Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
g 1 HAZİRAN 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
17
Etektronik posta: denizsom@curTBHinyet.com.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Basına sansür
Çankaya'dan dönmüş..
'O halde Çankaya'yı
sansürlevelim!'
Suyolu
Denizcilikten sorumlu
Devlet Bakanı
olduktan sonra
denizciliğe büyük ilgi
duymaya başlayan
kimya yüksek
mühendisi MHP
Kırşehir Milletvekili
Ramazan Mirzaoğlu,
bir beyanında
"BoğazJar, Montrö
Anlaşması'na göre
uluslararası suyoludur.
Ancak, Tûrkiye
risk görürse
geçişi
engelleyebilir"
buyurmuşlar... Bu
beyan üzerine uzakyol
kaptanı ve aynı
zamanda hukukçu
olan Gündüz Aybay,
"Türk Boğazlan
ufuslararası suyolu
değildir. BoğazJar,
uluslararası deniz
trafiğine açık
suyoludur. Bu iki tanım
arasında deniz hukuku
bakımından çok
önemli aynm vardır.
Bu konuda yanlışlık
yapılması kaygı
vericidir" diyor...
Uluslararası bir
toplantda Türkiye'nin
çıkarlannı riske
atmamak için suyolu
ile deniz trafiğine açık
suyolu arasındaki farkı
öğrenmek de
Mirzaoğlu'na kalıyorf
O
Orman Bakanlığı'na bağlı Merkez Av Ko-
misyonu'nun haftada üç gün olan av süre-
sini dört güne çıkartmasını ve av sezonunu
i bir hafta uzatmasını eleştiren "Büyük av"
başlıklı bir yazı yazdık, "avcı" ve "ormancr kimliği ta-
şıyan kişiler tarafından vatan haini ilanedilmediğimiz
kaldı!
Daha çok yaban av hayvanı öldürtilerek yaban ha-
yatı daha iyi korunurmuş da haberimiz yokmuş... Çün-
kü Merkez Av Komisyonu'nun av günü ve sûresini uzat-
madan yana olan avcı üyeleri bu işi daha iyi bilirier-
miş...
Herhangi bir işin içine silah girdi mi böyle oluyor!
Merkez Av Komisyonu'nun başkanı Orman Baka-
nı Nami Çağan konuyu yaban hayatını kollama, do-
ğal hayatı koruma gibisinden bana hiç de inandırıcı
gelmeyen yanıyla değil asıl silah yönüyle bir kez da-
ha araştırmalıdır...
Çağan altına imza attığı av günlerini arttırma ve av
Yaban
sezonu sûresini uzatma karannı silah işini araştırdık-
tan sonra yeniden ele almalıdır...
Ekonomik kriz bir yana Türkiye bir süredir av sila-
hına doymuş durumda...
Bir yandan da kimi çevrelerde bugünden yarına
beklenen şeriatçı kalkışma hayalleri suya düştüğü
için avcı tezkeresi alarak ya da belgesiz silahlanma
yarışının büyük ölçüde durduğunu herkes biliyor...
Türkiye'deki av tüfeği üreticileri ve ithalatçılan pi-
yasada müşteri bulmakta zorlanıyor...
Pazarını canlandırmanın ıki yolu var...
Birinci yol kaliteli av silahı üretimiyle dış pazarlara
açılmak, uluslararası rekabet ortamında malını dün-
yanın her yerinde satmak...
Ikinci yol ise kolay olanı; zortama ve dayatmalarla
av günlerini ve sûresini uzattırarak iç piyasayı canlan-
dırmak...
Iki kere iki kaç eder sorusuna doğru yanıt olarak na-
sıl ki "beş" diyemezseniz, yaban av hayvanlannı da-
ha çok ökJürerek yaban hayatını koruyacağınızı da söy-
leyemezsiniz... Bu bakımdan av günlerini arttırmanın
ve av sezonu sûresini uzatmanın gerekçesindeki doğ-
ru yanıt av silahı üreticisi ve ithalatçılarına hizmettir!
Nami Çağan'dan yanıtını beklediğimiz sorular:
Türkiye'ye gelen bir kısım göçmene, vatandaşlık hak-
kı kazanmadan Türkiye'de av tezkeresi alabilmeleri-
ne olanak sağlandı mı? Henüz Türkiye Cumhuriyeti
nüfus cüzdanı almamış binlerce kişiye av silahı ruh-
satı alma olanağı sağlanmışsa, bu konunun üzerinde
biraz önemle durmak gerekmez mi?
Av silahı üreticilerine ve ithalatçılarına pazar yarat-
mak için yarın Türkiye'ye gelen yabancı turistleri de
silahlandırırsak vay halimize!
Konu yabana atılacak gibi değil...
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURÎKVRTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
erdincutku'ı yahoo.com
Polisin imaj sorunu varmış;
polise gidenin de "imajının kayması" sorunu!
Isparta'mn bölge trafik polisleri
Vatandaş,KarayollarıTrafikKanu-,--^N reyaIspartaBölgeTrafik'terîözelizin
nu'nun Isparta il sınırları içinde fark- u$- 0) almış ya da Karayollarf nın açtığı pa-
ı uygulandığı kanısına varmış...
Şöyle ki...
Şehirterarası karayolu üzerinde "dük-
kan açmak" gibi herhangi birtasarruf-
ta bulunmak sıkı kurallara bağlı iken Is-
parta il sınırlanna girildiğinde belli mev-
kilerde karayolunun iki yanı köylü pa-
zan olarak hizmet veriyormuş... Bah-
çesinden topladığı sebze ve meyveler-
le sepeti koluna takan karayolunda sa-
tışyapıyormuş...
Canı kiraz, domates, salatalık, bi-
ber, kayısı isteyen sürücü tek şeritli
yolda aniden durup alışverişini yapa-
biliyormuş...
Köylüler, şehirlerarası yol üzerinde
sebze-meyve pazan kurabildiğine gö-
zar kurma ihalesini kazanmış olma-
lılar diye düşünüyor vatandaş!
Isparta Emniyet Müdürü, bu konu-
da ne düşünüyor bilinmez ama vatan-
daş Isparta'daki trafik polislerinin işle-
rini iyi yaptığı kanısına da varmış...
Çünkü şehir içi sayılan ancak çev-
resinde yoğun bir yerleşim bulunma-
yan Bölge Trafik'in önünde pusuya ya-
tıp, "Burası meskûn mahal, 50 kilo-
metre hız sınınnı aştın" diyerek gelen
geçenden 26 milyon lira tahsil ediyor-
larmış...
Gelen geçenden çünkü Ispartalılar,
polisin pusu yerini bildikleri için tuza-
ğa düşen 10 kişiden 9'u "yabancı" olu-
yormuş... Ne diyelim; hayırlı işler!
Sorun Üniversite ya da
Rektörü mü Yoksa YOK ıııü?
Prof. Dr. SEBATÎ ÖZDEMİR
tst. Üni. Cerrahpgşa Tıp Fak.
Istanbul Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr, Kemal Alemdaroğlu,
siyasal anlamda üç-dört yıl ka-
dar evvel türban sorununun baş
sorumlusu ve dolayısıyla baş
hedefi konumunda iken yönet-
sel icraatlan nedeniyle özellik-
le son birkaç yıldır eleştiri oda-
ğı haline getirildi. Tabii ki haklı
olup olmadığı konusunda ka-
rar, bilim adamlarımız ve üni-
versite personeli tarafından ve-
rilecektir. Ancak üniversitem ko-
nusunda nasıl ki sayın rektör,
sayın Prof. Dr. Toktamış Ateş
ve sayın Prof. Dr. Aydın Aybay
tartışmaya katıldılar, ben de bu
üniversitenin mensubu olarak
bu tartışmaya, özellikle sayın
Aybay'ın görüşleri (Cumhuriyet,
19 Nisan 2001) temelinde katıl-
mak istiyorum.
Sayın Aybay, aynı üniversite-
nin iki ya da daha çok sayıda fa-
kültesinin bünyesinde birbiriy-
le özdeş ya da benzer birimle-
rinin bulunmasına ne bilimsel
yönden ne de pratik bakımdan
hiçbir engel olmadığını belirtir-
ken bunun somut ömeklerle ge-
rekçelerini ya da yarartılığını gös-
termemektedir. Ve bunu belirtir-
ken de ülkemizde genelde "güç-
lü" olan için "adamına göre /s"
yaratılmak suretiyle özdeş bi-
rimlerin oluşturulduğu gerçeği-
ni göz ardı etmektedir. Bunun ya-
nı sıra bölüm açmak, kapamak
ya da birleştirmek gibi kararla-
rın fakülte yönetimine bırakıl-
ması tezi savunulurken, bu iş-
lerin yasa gereği üniversite se-
natosu karan ve YÖK onayıyla
mümkün olabildiği; Istanbul Üni-
versitesi'nde ise bu silsilenin fa-
külte yönetim kurullannın kara-
rı -hatta anabilim dalı akade-
mik kurulunun teklifi- ile başla-
dığı gözden kaçınlmaktadır.
Istanbul Üniversitesi'ne bağ-
lı iki tıp fakültesi varken aynı
mantık ile; yani yer ve eleman
tasarrufu düşüncesi ile neden iki
tıpfaküttesinin aynı gerekçeler-
le birteştirilmediği sorusu düz
mantık ürünüdür. Bu anlayışa
göre, o zaman hepsi devlete ait
tıp fakültesi olduğuna göre Is-
tanbul ve Cerrahpaşa Tıp fa-
külteleri ile Marmara Üniversi-
tesi Tıp Fakültesi'ni de tek çatı
altına alma düşüncesinin doğ-
ması gerekir ki bunu tartışma-
ya sunmak bile işin özünü göz-
den kaçırmaktan öteye gitme-
yecektir.
Dünyanın hiçbir üniversite-
sinde bine yakın porfesörü olan
tıp fakültesi yoktur gerçeği, ne
Istanbul Üniversitesi'nin ne de
rektörünün sorumluluğundadır.
Bunun tek sorumlusu 12 Eylül
darbesi ile onun hemen ardın-
dan getirilen YÖK ve onun sa-
yesinde her seferinde gittikçe
kırpılıp budanarak değiştirilen,
gittikçe bir nevi memur terfi tar-
zına dönüştürülen akademik ya-
pılarmaya ilişkin yönetmelikle-
rin; yani sonuçta doçentlik sına-
vı ya da profesörlüğe yükselt-
medeki akademik değerlerin
göz ardı edilmesidir. En basit
örnekle YÖK'ün ilk yıllarında
profesörlük için iki yabancı dil
gerekliliği konmuş iken, bugün
doçentlik için yabancı dil bara-
jının siyasi kaygılarla düşürül-
düğü hatırlanırsa sorumlu adre-
sin Istanbul Üniversitesi değil
YÖK olduğu kolayca anlaşıla-
caktır. Ve bunların yanı sıra geç-
mişteki (hatır, gönül ya da poli-
tik nedenlerle) ihtiyaç dışı başa-
sistan alımındaki suiistimaller
de bu sonucun hazırlanmasına
yardımcı olmuştur. Buna karşın
rektörün, göreve geldiğinden
bu yana bu nedenlerle başasis-
tan alımlannı da -zorunlu ihtiyaç-
lar dışında- oldukça sınırlandır-
dığı unutulmamalıdır.
Tıp fakülteleri sağlık hizmetin-
den öncelikli olarak eğitim, öğ-
retim ve araştırma kurumları ol-
ması gereklidir; bu doğrudur.
Ancak ulkedeki sağlık sistemi-
nin belli bir düzene oturmadığı,
"a//e hekimi-bölge hastanesi-
üniversite hastanesi" şeklinde
olabilecek bir sağlık hizmeti zin-
cirinin "etkili anlamda" yerleş-
mediği sürece tıp fakültesi has-
tanelerimız -sadece Istanbul'da-
ki değil, ulkedeki hemen tüm
tıp fakültesi hastanelerimiz- sa-
yın Aybay'ın belirttiği gibi "ka-
nnca yuvasını andıran hasta-in-
san kalabalığı ile devasa birhas-
tane" olmaktan kurtularnaya-
caktır.
Sayın Aybay'ın belirttiği gibi
her fakültenin özerk ve ayrı bir
tüzelkişiliğe sahip olması, üni-
versitenin bazı konular dışında
esas itibarı ile eşgüdüm organı
sayılması gerektiği şeklindeki
görüşü, benim de her zaman
savunageldiğim bir görüştür.
Rektörlük ve dekanlık devlet
dairelerindeki birim başkanlık-
ları değil, akademik niteliklerle
donanmış, bağımsız kararveren
organlarolmalıdır. Hatta anabi-
lim dalı başkanlıklarını da bu
kategoride görmek zorunlulu-
ğu vardır. Ancak bu şekilde üni-
versiteler özgür, bağımsız, aka-
demik, demokratik ve saygın
birer yüksek eğitim kurumları
hüviyetine kavuşmada ilkadımı
atabilirler. Yoksa bugün üniver-
sitelerimizde yaşanan her sıkın-
tıyı rektörlere endekslemek, ger-
çeklerden kaçmak anlamına gel-
mektedir.
Sonuç olarak sorunun adına
ister yeniden yapılanma ya da
başka bir şey, ne isim verilirse
yerilsin, esas sorunun Istanbul
Üniversitesi'nin ya da rektörü-
nün mü yoksa YÖK'ün ta ken-
disinin mi olduğu bir kez daha
sorgulanması gerekmektedir.
Kanımca sayın Aybay'ın adresi
ne Istanbul Üniversitesi'nin ken-
disi ne de rektörüdür.
Eğer yazısı daha dikkatli irde-
lenecek olursa aslında kendisi-
nin de gösterdiği adresin ta
kendisinin YÖK olduğu açıkça
anlaşılmaktadır. Işte bu YOK
engelinin aşılması ile ancak aka-
demik demokratik üniversite
için gerekli ve sağlıklı adımlar
atılmaya başlanabilecektir. Ama
tüm bunların yanı sıra üniversi-
te ve fakültelerdeki "birkısım"
basiretsiz yöneticiler nedeniy-
le rektörün kendi yetkilerini kul-
lanmak suretiyle mağduriyet-
leri engellemesi de takdire
şayandır.
HAYVANLAR İSMAÎL GÜLGEÇ igulgecnyahoo.com
KİM KlME DUM DUMA BEHİÇAK behicakiiturk.net
ÇtZGİLlK KÂMtL MASARACI
HARBİ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 21 Haziran
SukOrno, TürkJtje'tji
ziyoreti sınstnja
TopJemfH Safatiiiıı qe-
zerken.
SUKARNO'NUN ÖLÜMÖ..
19WTE BU6dN,Ü(HJJ ENDOHeZYN-l 0£VL£TAOAUI SUKAH-
UO 69 VAŞtNOA ÖLOÛ. ÖVBDeN 8E& UOUANPA KOU3NI-
Cİ OLAN ENPO*JE2YA'NIN BA&MSIZUĞl İÇİN yiLLAg.-
CA MÛCAPeie EOEN SUKABNO, 1T. OÖMYA SAVAÇl'N-
OAN SOV&I UOLLAHM'DAU AYBILAN ÜUCeNthJ İLK
PBVLET BAÇKANI ou>u. eoçLü /eoMöMsr pAeri ii£
ANLAÇARAK ÖU££ SORıUhJLARfNA çâzÛM 8ULMAYA
ÇA&llAPr. 8U ASAOA 'üÇUNCLİ PÜNM "BLOKUHÜN
OUlŞnjfUJLMASt IÇM BANDONG'OA && *X3NF£GAAIS
OÜ2EULEPİ- SUKABNO GİDeREK. BİR. BASKt YÖUErİ-
Mi pUJfiJJYOie&U.tZOKllÜMİSTUEfitN £TKJSİYL£ OEDU-
DAKİ BATt 1AMLISI 6ENeBAU£G(N ÖU>ÜeÜUM£Sİ, SO-
KAI2NO 'KIUU OA SONUNU Ufi&IZlADt. ÖUJUDEAİ tU/ZTU-
IAA] GeAt&SAL SJJUAIZrO BİR fCÛıUÜA/İST KATLJAMf
üüjüQ
DÜZ ÇİZGİ
UMİT ZİLELÎ
31 Mart TezgâhıL
Şu gericiler ve içtikleri su ayrı gitmeyen mandacı-
lar birâlem!..
Hiç vazgeçmiyorlar!.. Çok uzaklara gitmeye gerek
yok; son on yıl içinde söyledikleri yalanlar, tarihi ken-
dilerine .göre yeniden düzenleme çabaları, sevgili
Turgut Özakman'ın ülkeye, "Vahidettin, Mustafa
Kemal ve Milli Mücadele, Yalanlar, Yanlışlar, Yut-
turmacalar" ısimli dev bir eser kazandırmasına bi-
le vesile oldu!..
Unutmadan; bu kesimde yer alan kalem sahiple-
ri pek kurnaz!.. Diyelim ki kamuoyunayutturmaya ça-
lıştıkları bir "hassas konu" var. Once bu arkadaşlar-
dan biri köşesinde ya da kitabında konuyu işliyor, he-
men ardından bir diğeri bu yazıyı kaynak göstere-
rek ikinci bir yazı döşeniyor. Sonra bir üçüncüsü art
arda yazılış iki yazıyı kaynak alıp üçüncü yazıyı ka-
muoyuna sunuyor. Alın size dipnotları, kaynakları
olan bir bilimsel "tarihiyalan!.."
- Ama olmuyor, olamıyor!..
Hertürlü madrabazlığa, para ve medya gücüne kar-
şın bu ülkenin namuslu bilım insanları, tarihçileri iri
yalanlan, kafalarda yaratılan talanlan bir bir çürütü-
yor, gerçeği belgelerle halkın önüne koyuyor. Peki
sonra ne oluyor?..
- Hiiç, yeni yalanlara doğru yelken açıyorlar!..
• • •
Şimdilerde ise bir aşk romanında yer alan "37
Mart Vakası"nın fantastik versiyonuna sarılarak ta-
rihi çarpıtmaya çalışıyorlar.
önce Ahmet Altan, "Isyan Günlerinde Aşk" roma-
nıyla ilgili Doğan Hızlan'ın yaptığı söyleşide aynen
şunları söyledi:
- 31 Mart Vakası mürteci takımının silahlana-
rak sokağa dökülmesi değildir; dini motiflerte ol-
sa bile özünde biraskeri ayaklanmadır... 31 Mart
orduyu siyasetin içinde tutacak bir neden olarak
günümüze kadar yaşadı... Tıpkı mürteci ayak-
lanması olacak diyeyapılan ve askerin iktidarda-
ki gücünü pekiştiren 28 Şubat müdahalesi gibi.
Bence Türkiye'de hiçbir zaman bir mürteci ayak-
lanması ihtimali yoktu...
Aynı gün Neşe Düzel Radikal gazetesindeki "Pa-
zar Konuşmalan"r\da, "sezgilerimizle de olsa ya-
kın tarihimizin birçok yalanı içinde banndırdığı-
nı biliyoruz... Ahmet Attan'ın romanı da 31 Mart'ın
bizim bildiğimiz dinci ayaklanmadan başka bir şey
olduğunu gösterdi" dedi!..
Ardından Yenı Şafak gazetesinde Taha Kıvanç
takma adıyla yazan Fehmi Koru, "Neşe Düzel'in
konuk ettiği Doç. Aykut Kansu, Ahmet Altan'ın
tarih tezini doğrulayan şeyler söyledi bile" dıye
yazdı.
Mehmet Altan da Sabah'taki köşesinde "yalan-
lar tarihi" başlığı altında aynı örneklen sıralayıp "Cum-
huriyet dönemi de dahil, bize inanılmaz yalanla-
nn söylendiğini biliyoruz" saptamasını yapıştırı-
verdi!..
Gördüğünüz gibi, formül aynı!.. Aynen çocukluğu-
muzda öğretilen, "biritutmuş, öbürü pişirmiş, diğe-
ri afiyetleyemiş" tekerlemesinde olduğu gibi...
Işbirlikçiler, tarihin tekerlemle ile çarpıtılamayaca-
ğını bir türlü öğrenemediler!..
• • •
Evet, 31 Mart tamamıyla gerici birayaklanmaydı...
Ayaklanma 13 Nisan 1909'un erken saatlerinde Taş-
kışla'da bulunan 4. Avcı Taburu'nun askerterince
başlatıldı. Ellerinde Ittihad-ı Muhammedi Cemiyeti'nin
yeşıl bayraklanyla ve "Şeriat isteriz" çığlıklarıyla Mec-
lis bınasını kuşattılar. Ama onlar yalnızca, önceden
tasarlanmış karanlık bir senaryonun zavallı figüran-
larıydı!..
- Ahmet Altan'ın iddia ettiği gibi bunun aksini ya-
zan tarihçi yok!..
Bu askerlerin arkasında kim vardı peki?.. Başta tah-
ta geçebılmek ıçın ruhunu şeytana bile satabilecek
Prens Sabahattin, ıplerini elinde tuttuğu Ahrar Par-
tisi, Derviş Vahdeti, onun şeriatçı Volkan gazetesi,
Ittihad-ı Muhammedi Cemiyeti, Ingilizci Kâmil Pa-
şa, onun oğlu Sait Paşa ve onların kuyruğundaki ba-
zı sivil unsurlar. Diğer bir anlatımla, bugünkü işbir-
likçilerin ataları!.. Amaç, Ittihatçıların egemenliğine
ve dolayısıyla meşrutiyete son vermek, tamamen
Ingiltere'ye bağlı bir iktidar oluşturmaktı. Kısacası 31
Mart hem gerici karakterli, hem de dış destekliydi...
Gerici, mandacı, işbirlikçi zevat, bu belgelere da-
yalı tarihi gerçekleri bilmez mi?..
Bılirler, bal gibi bilirler ama işlerine gelmez!.. Bel-
geleri bir kenara iter, sezgilerini ve aşk romanlarını
ileri sürerek ortalığı bulandırmaya çalışırlar. 28 Şu-
bat'ı mahkûm edebilmek uğruna 92 yıl öncesini hiç
çekinmeden iğfal ederler...
- Bunlar, bu türden tezgâhları hep kurarlar!..
E-posta: uzileliasuperonline.com
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4
1 2
SOLDANSAĞA:
1/Denizcilik-
te yelkeni
bir bordadan
öbür bordaya
geçirme. 2/
Toprak, kum
ve saman ele-
meye yarayan
iri delikli kal-
bur... Şube,
kol. 3/Birili-
miz... Kendini
çeşitli eğlencelere
vermişolan. 4/Utanç i
duyma... Ispanya'da 2
Bask bölgesinin ba- 3
ğımsızlığı için sava- 4
şım veren gizli ör-
güt...Birrenk. 5/Ju-
les Verne'in "Deniz
Altında Yirmi Bin
Fersah" adlı roma-
nındaki düşsel deni-
zaltı. 6/ Karşısındakini etkileme amacıyla yapı-
lan gösteriş. II Serbest meslek adamlannı için-
de toplayan resmi birlik... Asya'da bir ülke. 8/ Do-
ğu AJıadolu'da bir ırmak... Tanntanımaz. 9/ Es-
kimiş giyecek... Nâzım Hikmet'in bir oyunu.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Argoda bir işi başka birine yüklemeye verilen
ad. 2/ Saban demiri ya da pullukla açılan su yo-
lu... Arka, sırt. 3/ Atlann taşınması için yapılmış
kapalı taşıma aracı... Ele avuca sığmaz. 4/ Yüz
metrekare tutannda yüzey ölçü birimi... Yunan
abecesinde bir harf... "Behiç — " : Çizerimiz. 5/
Dünyanın ilk nükleer denizaltısının adı. 6/ Kılı-
cın keskin yanı. II Yeniçeri kışlası... Okyanus. 8/
"Tevfik Rüştü — " : Siyaset adamımız... Yunan
mitolojisinde tutku tannçası. 9/ Sersem, budala...
Argoda çok çalışan öğrenciye verilen ad.