Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HA2İRAN 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERtDUN ANDAÇ
Joyce'unNedendir bilemem; ama, "Sanatçmın Bir
Cenç Adam Olarak Portresi"ni okurken sık
sık Rilke'nin "Mahe Laurids Brigge'nin Not-
Ian"na dönmüştüm.
Öyle ki; Joyce'un bu yapıtı, satır aralarında
dolaştıklanmdı. Her bir sözünûn çağnştırdı-
ğ ı evrene kanatlanıyor, sayfalarca 'noüar' ya-
zıyordum.
Joyce'un ne dediğindense, beni çıkardığı
• yolculuklan önemseraiştim. Oysa, Rilke'nin
içe, daha daha derine işleyen sözlerine tutun-
tnuş; belli bir yazı yordarrunı kurabilmek için,
içtekinin sesine dönmüştüm çokça. Ama Joy-
' c e öyle değildi. Dedalus, yakamdan hiç düş-
medığı gibi, içimde kara rru kara bir dert otu
olup büyûmeye başlamıştı! Gene de hınzırca
bir yapıttı, Joyce'unki.
Açıkçasını söylemeliyim; o zorlu ve 'zo-
runhı' okuma yolculuğumdan sonra, bir da-
ha Joyce'a döneceğimi pek sanmıyordum.
Zordu; henüz klasik bir roman okuruydum.
Dolaylı anlatımlann diline ermek güç geli-
yordu. 'Zonınhı'ydum; o ilkgençlik günlerin-
de elime aldığım bir kitap, ne pahasına olur-
sa olsun bitmeliydi. Anlamıyorsam, içine gi-
remiyorsam, 'sorun bende' diyordum. Yaza-
ra, hele hele kitaplara hıç toz konduramazdım.
•••
Aklımı çelen o incecik kitabın (*) ilk öykü-
sü "Bir Küçük Bulut", bir an beni içine almış-
tı. Öykününkahramanı 'Küçük Chandkr' ile
hayatın ötesine bakmaya başlamış, içten dışa
dönmüş, her dönûşte yeni iç yolculuklara çık-
mıştım. Oturup "Bütün Gün Hüzün"ü yaz-
mam da bundandı, sanınm!
Dışanda kan ve ölüm vardı. Sokaklar dolup
dolup taşıyordu. "tşçi gençHk d de—" nidala-
n almıştı dört bir yanı. Ve isyanın bin bir ren-
gı vardı alanlarda.
Akademi'nin karşı sırasmda, büyûkçe bir
işhanının inşaatından hayata bakan, okuluna
gidip gelen bir gençtim, taşradan gelmiş bir
'küçük adam'!
Artık hiçbir şeyin yapılamayacağı küçük
bir kentten çıkıp gelmiştim. Kitaplarla, ya-
zarlarla yolculuğum hep 'gftmek' düşûmü kö-
rüklemişti. Geldiğim yerde, Joyce da. kahra-
manını anlatırken "Hiçbir şey yapılamazdı
> DubBn'de", diyor, onun 'gjtanek' düslerini di-
• le getiriyordu.
Altını çizdiğim şu satırlarla gelen notlardı
belki de beni başka kıy ılara, yazının yordamı-
na, Joyce'un sürgününe çıkaran: "Bttrçokke-
rekr, nankör işini bırakıp dairesinin pencere-
sinden dışarrya bakti. Vollara, çünenlûdere bir
ağustos güneşinin son ışıklan iniyordu. Pasak-
h dadılan, kanepeler üzerinde uyuklayan bit-
Idn ihtiyatian candan bir alün toz sağanağıy-
la sarryordu; bütün oynak cisimkrin üzerinde
ütrek titrek uçmadaydı; çakılb yollarda bağı-
rarak koşan çocuklar üzerinde, bahçelerde
oyalanıp gecikmis insanlar üzerinde. Küçük
Chandkr bu manzarayı seyredi>t>r, hayat üze-
rinedüşünceleredatayordu; hayat üzerinde dü-
şünmek de, her zaman olduğu gibi, onu keder-
lendiriyordu. Inceden inceye bir hüzün san-
yordu benUğmL Yüzyıilann deneyinden ka-
lan ağır bir bilgeükle, kadere karşı savaş-
manın boşluğunu duyuyordu."
Sankı bir kan bağı vardı aramızda.
Her şeyi dert edindiğim o an'larda
bana el veriyor, yolumu aydınlatıyor-
du. 'Küçük Chandkr'la yol ahyor-
dum. Bu, Joyce'a doğru da yolculuk-
tu aslında. Getirdiğim hûzünlerle rast-
laştığım hüzünler başka bir yolun, baş-
ka bir hayatm olduğunu anlatıyordu ba-
na; yazıdaki hayat, hayattaki yazmın der-
vişi kesümekti belki de bu!
Joyce'la bu kıyıya varabilmek düşleri al-
mıştı beni artık.
Bir gün, tıpkı Chandler'ın yaptığmı yap-
tım; alıp başımı gittim, kentin dört bir yanın-
da göz izlerim kaldı. "Her solukta, en az beş
yüz sözcükk anlat bu kentin hüznünü, yalnız-
hğını ve kitaplarla suianan ömrün anlamını"
dedim kendime. Yedi mola yeri seçtim, yedi
düş yorumu kattım yazdıklanma. Yedi sır-
lı kapıya ulaştım, kentin yeditepesi-
nin efsanesini okudum. "Bütün
Gün Hüzün"ü aslı ve düşüy-
le yedi bin sözcükle ör-
düm.
Joyce'un bağışıydı bu
bana. "Bir Küçük Bu-
lut"un yansıttıklanyla
hayatımı bir an'da bir
başka seyre ulaştıran
sevinç çağlanydı ya-
şadığım.
•••
Istanbul-Erzurum
arasmı kat ettiğim
bir tren yolculu-
ğumda okuduğum
Sürgünler oyunu,
bir an'da, Dublin
yolcusu kılmıştı be-
ni. Kendi 'Dub-
lin'ime gidiyordum.
Richard Rovvana, bu kez, bir başka hüzünle
bakıyordum.
Çocukluk kentimin izlerine dönerken ora-
da, o kentte beni bekleyenin olmamasına kar-
şın; bir gün boyu, kuşluk vaktinden akşamın
en koyu gölgesine değin girip çıkacağım so-
kaklann, yüzleşeceğim renklerin, ruhuma si-
nen kokulann düşlemine yatmıştım.
Ilkgençlığimin rüzgân alıp koparmışh be- '
ni bu kentten. Şimdi, 'bir genç adam' olarak
dönüyordum oraya. Sürgünden döner gibi...
Can hevenginden süzülen acılarla.. Korku ız-
leri, düş kırgınlıklan, acı tufanlan henüz din-
memişken; bir yazarı yedeğınize alıp sılanıza
dönüyordunuz. Hiç gurbeti olmamış gençlik
çağlanna denk gehnişti Joyce'la zorlu ve 'zo-
runlu' yolculuğum. Bunlan aşarak bir başka
kıyıya doğru yol alıyordum, tutkulu her Joy-
ce okuru gibi.
Joyce, bir an, sizi dışanda ve içerideki
'ben'in gerçekliğine döndürüp; en uçtakinin
benhkteki izlerinde gezindirip sözün erişebil-
OKUMA ÖNERİLERİ
(*) James Joyce: Sanatçmm Bir
Genç Adam Olarak Portresi,
Çev.: Murat Belge; Dubanlüer,
Çev.: Murat Belge, tletişim
Yaymlan; Sürgünler, Çev.:
Selçuk Yönel, 1979, Kültür
Bak. Yay.; Ülysses, Çev.:
Nevzat Erkmen, 1996, Yapı
Kredı Yay.; Sanatçmm
Mektuplan, Çev.: Kudret
Emiroglu, 1991, tmge Yay.
BELLEK KUTUSU
"James Joyce, Ulysses'i
yapısal açıdan, Homeros'un
Odysseus'u üzerine kurmuş.
Odysseus bir Akdeniz
yolculuğuydu. Ulysses tinsel
bir yolculuk. Bugün,
97. Bloomgünü'nde
(Bloomsday) bir önerim
var: Ulysses'in Türkçe
çevirisinin doğum sancılan
yüzünden seslendiremediğim
bu önerimi şimdi ve burada
cümle âleme duyururum:
Odyssey ile Ulysses nasıl
kardeş yapıtlarsa.
Homeros iîe Joyce nasıl
kardeş başustalarsa, onlann
kentleri Izmir'le Dublin de
kardeş kentler olsun! Budur
benim önerim. Bir de dıleğim
var: Joyce'un Dublin'i
anlattığınca, çağdaş tzmir'i
anlatacak çıksın bir
yazar daha!"
(Alınü: Nevzat Erkmen)
•••
diği bütün dehlizlere yolunuzu üuşuruyor. Uı-
dilen kıyılardaki hayatın ötesinde olup biten-
lerle, dönülen yerın anlamını da sorgulatıyor-
du.
•••
Hep anılagelen, ama bir türlü de Türkçeye
kazandınlamayan başyapıtı "Uhysses"in. so-
nunda, Nevzat Erkmen'in çevirisiyle okura
sunulması bir 'olay'dı bence!
Yapıtin o 'devasa* görunümif (841 'sayfa)
ürkütücü gelmişti. Belki de, başlangıçtaki sez-
gilerimdi beni o yapıta uzak tutan; daha pek
çok yan okumayla vanlabilecek bir yer oldu-
ğunu hissettiren!
Yapıtin çevirmeni Nevzat Erkmen'le "Blo-
omgünü"nde (16 Hazıran) buluşup konuştu-
ğumuzda; onun, biraz Bloom. biraz Joyce tut-
kusunu. biraz da Dublin renklerini getiren
edası; beni de. dilin bentlenni çözmeye yö-
neltti! 'Hadi ne duruyorsun' dercesıne sözler
ediyordu Erkmen.
"Babil'e Yolculuk" serüvenıme bir başka
boyut açabileceğini düşündüğüm Ulysses'le
baş başa kalmak en iyisi.
Ulysses'i alıp Bozcaada'ya gidiyorum. Bir
defter, bir sözlük, bir de kalemlerim. Erk-
men'in uyansına sadık kalacak mıyım, bile-
mem! Gene de, o ıssızlığı seçerken, ötemde-
ki Troya'ya uzanan bakışlanmda Homeros'u
anmadan, Odysseia'ya dönmeden edemeye-
ceğim kesin. Biliyorum ki; ötemde o savaşm
sesleri, Telemakhos'un serüveni, ölüler ülke-
süıin renkleri olacak.
Ithake'ye yeni bir yolculuğun sırnnı vere-
cek Joyce'un önümde açacağı bu şenlikli se-
rüvene yönelirken; Erkmen'le yaptığımız
uzunca Joyce söyleşimizi de bir kez daha dö-
nüp gün gün okuyacağım.
Onun, yoğun biçimde hazırhğını sürdürdü-
ğü 'Uh^ses Södüğü'nün bizi Joyce'un dünya-
sına biraz daha yakınlaştırabileceğini düşüne-
rek...
(*) Kardeşler, James Joyce, Çev.: Güler Yü-
cel, 1965, Ataç Kitabevi, 54 s.
www.feridunandac.com
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Romanı Roman
Düdeminde Tarüşmak
Ülkemizde kimi edebiyat eserlerinin nasıl tartı-
şıldığına baktıkça, şunu sormaktan kendimi ala-
mıyorum: "Resmi tarih" kavramına haklı olarak
karşı çıkanlann başkaldırılarının altında, bazen sa-
kın tarihe yönelik kendi yorumlarını bir tür "resmi
tarih" kılma amacı gizlenmiş olmasın?
Ahmet Altan'ın "Isyan Günlerinde Aşk" adh ye-
ni romanının yayımlanmasıyla biriikte başlayan tar-
tışmalann bir bölümü, sanki hiç de "yeni" değil. Bir
zamanlar Orhan Pamuk'un başına gelenler, şim-
di de Ahmet Altan'ın başına geldi. Yakın tarihimiz-
deki bir olayı çıkış noktası alan romanı, roman ola-
rak değil, fakat sanki bir tarih ya da toplumbilim
teziymiş gibi tartışılmaya başlandı.
Benzer bir duruma, pek uzak sayılamayacak bir
geçmişte "Istanbul Kanatlanmın Altında" ve "Ha-
mam" fılmlerinin değerlendirilmesi(!) sırasmda da
tanık olmuştuk.
Önce bir saptama: Düşünme düzeyimiz, sanat
ve edebiyat eserlerini kendi estetik bütünleri ve
kurmaca gerçeklikleri bağlamında değerlendirme-
ye ne yazık ki henüz yetmiyor. Sanatın ve edebi-
yatın birer ayna değil, fakat yaşamı kendi kurma-
calan içersinde yeniden üreterek yansıtan ortam-
lar olduğunun bilincine pek varabilmiş değiliz. Kav-
ramsız, yani gelişi güzel düşünmenin düşünmek
sayıldığı bir ortamda, estetik düşüncenin de yolu-
nu ancak düşe kalka sürdürebilmesine belki pek
de şaşmamak gerekiyor.
Tarih yazariığı ile roman yazariığı arasındaki bü-
yük aynmı gözden kaçırmanın ya da hiç bilmeme-
nin en büyük sakıncası, ortaya yanlış beklentile-
rin çıkmasıdır. Gerçi modern tarih ve tarihçilik an-
layışına göre tarih yazan da kurmacadan yararla-
nır; dev bir olaylar dağarcığının içinden kendi ba-
kış açısına göre bir dönemi ya da olayı belirlediği-
ne inandığı olaylan seçip, neden-sonuç bağlantı-
lannı buna göre kurar. Ama tarihçinin roman ya-
zanna göre kısıtlılığı, kendini onun kanıtlanmış ol-
gularta sınıriı oluşunda gösterir. Başka deyişle ta-
rihçi, kurgulamalanna aslında ne gerçekte olma-
mış, fakat olabilecek olaylan, ne de bir neden-so-
nuç ilişkisine oturtulmamış aynntılan temel alabi-
lir. Bu, onun bilimsel çalışma zorunluluğunun bir
gereğidir.
Roman yazanna gelince, onun bu bağlamdaki
özgürlüğü çok daha geniştir. Herhangi bir tarihsel
olayın yazar için esin kaynağı olması, onun bu ola-
yı zihninde tasarladığı bir kurgu için elverişli bul-
ması anlamına gelir. Başka deyişle roman yazan,
tarihsel bir olaydan çoğunlukla onu kendi roman
gerçekliği için kullanmak üzere yola çıkar. Örnek-
se, bir roman yazarının Istanbul'un fethinden yo-
la çıkıp, romanında Fatih Suttan Mehmet'in is-
tanbuii'u alamadığı şıkkını işlemesıne hiçbir engel
yoktur! Bu, elbette ki en uç noktada bir örnektir ve
yazar bu kadar ileri gitmeyip, romanında tarih ya-
zarlannca üzerinde neredeyse görüş birliğine va-
nlmtşyonjpoJafdaafarklı yorumlara da uzanabilir.
Bu durumda karşımıza belki de, romanın ne öl-
çüde bilgi kaynağı olabileceğı, dahası, olup ola-
mayacağı, ya da romanda nasıl bir gerçeklik aran-
ması gerektiği gibi sorular çıkacaktır. Roman, an-
cak doğru beklentilerie yaklaştığımız takdirde bil-
gi kaynağı olabilir; bu bilginin içeriğini ise kanıtlan-
mışlık konumlan değil, fakat roman yazannın ken-
di kurgulaması aracıyla bize yönelteceği: "Şöyle
de olmuş olamaz mıydı?" gibisınden sorulardan
kaynaklanacak farklı bakış açılan oluşturur.
Bir başka deyişle, ancak romanda önce roman
gerçekliğini aramayı öğrendikten sonradır ki, doğ-
ru beklentilerin yörüngesine girilebilir!
e-posta:ahmetcemalfa superonline.com
acem20(g hotmail.com
Bertin Fılarmoni'nin şefı RattJe karan protesto etti.
Orkestradan
ınüzikli protesto
BERLhS (AFP) -
' Bertin Filarmoni Or-
kestrası'nın müzik di-
; rektörü ve şefı Simon
; Rattie, hükümetin,
; Berlin'iniçindebulun-
; duğu mali kriz nede-
, niyle orkestraya ayn-
, lan bütçede kısıntıya
' gideceğini açıkladı.
Ucretlerin zaten yeter-
siz olduğunu düşünür-
ken üstüne bir de kısın-
tı yapılacağını öğrenen
orkestra üyeleri ise bu-
nu 17 Haziran Pazar
gecesi verdikleri kon-
serin sonunda Joseph
Haçdn'ın ünlü 'Erveda
Seremoni'sini çalarak
ve son adagio'sunda
sahneyi teker teker terk
ederek protesto ettiler.
Federal Alman-
ya'nın Berlin eyaletini
tam 10 yıldır başanlı
bir koalisyon hüküme-
tiyle yöneten Sosyal
Deraokratiar(SPD)ıle
Hınttiyan Demokrat-
lar (CDU) arasında,
geçen aylarda bütçede-
ki yüzde 57'lik delik
yüzünden büyük so-
runlar çıkmış ve uzlaş-
maya varamayan taraf-
lardan SPD, seçimlerin
yeniden yapılmasmı
talep etmişti.
Orkestraya iki yıl
önce yeni müzik direk-
törü ve şef olarak ata-
nan şef Rattie, üyelere
hak ettikleri ücretin
ödenmemesini kişisel
olarak da protesto edi-
yor. Şu anda ciddi bi-
çimde hasta olan baş-
şef Claudio Abba-
do'nun yerine gelecek
yıl başşeflik görevini
üstlenecek olan Rattie
yeterli ücret ödenme-
diği için anlaşmayı im-
zalamıyor. Rattie, or-
kestranın bağımsız bir
vakfa dönüştürülerek
daha iyi finanse edtle-
bilmesi için büyük ça-
ba harcıyor.
AndyKültür Servisi-
Istanbul, Pop Art'ın
ikon ismi Andy
Warhol'la yeniden
buluşuyor. 1998 yılında
izlediğimiz iki serginin
ardından 17
Temmuz'da açılacak
olan yeni sergi
Warhol'un
Istanbul'daki 3. sergisi
olacak.
ABD Eğjtim ve Kültür
tşleri Bakanhğı ile
AndyVVarhol
Müzesi'nin ortaklaşa
hazırladığı sergi 28
Ağustos'a dek Yapı
Kredi Kazun Taşkent
Sanat Galerisi'nde açık
kalacak.
Tüketim kültürünün
belli başlı öğelerini
konu aldığı yapıtlanyla
tanınan WarhoPun
sergisi, 'Andy Warhol:
Sanaü ve Yaşamı'
başlığını taşıyor.
Amerikan pop
kültüründen çarpıcı
kesitler sunulan
sergide, sanatçının
1930'larda moda
dergilerine yaptığı
illüstrasyonlardan
başlayarak kedi, melek
çizimleri, Coca-Cola,
CampbeH's Konserve
Çorbalan, Elektrikli
Sandalye, Dolar Işareti
serigrafik resimleri,
Empire State
Building'i konu alan
'Empire' filmi gibi
yapıtlan ile yaşam
boyu üretiminden
birçok özgün yapıtını
Sergi, 17 Temmuz'da Yapı Kredi Kazun Taşkent Sanat Galerisi'nde açılacak.
içeriyor. Sergide aynca
Andy Warhol'un annesi
JuMa VV'arholun
resimleri de yer alıyor.
1928-1987 yıllan
arasında yaşamış olan
sanatçı, 1. Dünya
Savaşı öncesi
Çekoslovakya 'dan
Amerika'ya göç eden
Polonyah göçmen bir
ailenin üçüncü oğlu
olarak dünyaya geldi.
Pittsburgh'da büyüdü.
Sanat eğıtimini
Carnegie Institute of
Technology'de
tamamladı ve 1949
yılında New York'a
vanr v armaz reklam
desinatörü olarak
Glamour, Vogue gibi
dergılere çizim
yapmaya başladı.
Çocukluğundan beri
tutkun olduğu
Hollywood'un
Shiriey Temple, Mae
West gibi ünlü
yıldızlannın imzalı
fotoğraflannı toplardı.
Şöhret onun için
vazgeçilmez bir amaçtı.
1950'li yıllarda resim
yapmaya başladı,
reklam dünyasından
sanat dünyasma geçişi
ise 1960"h yıllarda
gerçekleşti. 1962'de
Çampbell's hazır çorba
kutulannın etiketlerine,
Coca-Cola şişelerine,
Brillo bulaşık teli
kutulannın taklitlerine
yer verdiği resimleriyle
bir anda tüm dikkatleri
üzerine çekti. Ertesi yıl
bu tür tüketim
ürünlerinin resimlerini
fotoğrafik ipek
baskıyla seri biçimde
üretmeye başladı. Daha
sonra Marüyn Monroe
gibi ünlü kişilerin
portrelerini yaparak
göz alıcı renklerle,
sayısız çeşitlemelerini
basmaya başladı.
Böylece sanat yapıtını
mekanik bir ürün
haline getirmeyi,
sanatçının kişiliğinden
ve duygularından
soyutlamayı
amaçlıyordu.
New York'ta özellikle
1960'lıyıllarda
'Fabrika' adını
verdiği stüdyosundaki
üretimi ve daha sonraki
yıllarda resmin yanı
sıra film, dergi
yayıncılığı, müzik
prodüktörlüğü gibi
alanlanndaki çarpıcı
etkinlikleriyle Warhol,
pop kültürünün hâlâ en
ilham verici
güçlerinden biri
sayılmakta.
'Fabrika'nın rock
grubu Velvet
Underground, özellikle
New York olmak üzere,
kent yaşammda
pınltılan konu alan
Interview dergisi,
VVarhol'la
özdeşleşmeyi bugün de
sürdürüyor. Warhol'un
'Herkesl5daldkahğma
meşhur olacak' sözü,
hâlâ güncelliğini
koruyor.
Warhol sergisiyle
eşzamanlı olarak
hazırlanan ve bu
önemli akımın
gelişimini örneklerle
anlatan Pop Art sergisi
de aynı tarihlerde
Galatasaray
Meydanı'nda
gezilebilecek.
Soljenitsin'in yeni kltabı
• MOSKOVA (AFP) - 18 Haziran Pazartesi
günü Moskova'daki Russki Put adlı bir
yayınevinin sözcüsü tarafından. Nobel ödüllü
yazar Aleksandr Soljenitsin'in iki ciltten oluşan
ve Rusya'daki Yahudi azınlıkla Rusların
ilişkilerini konu alan kitabınm 'Birlikte 200
Yıl, 1795-1995' adlı ilk cildinin yayımlandığı
açıklandı. Kitabın ikinci cildinin ne zaman
yayımlanacağı konusunda ise bilgi verilmedi.
Kitabın, yazann Yahudi karşıtı olduğu
iddialannı kesin bir dille yalanlayacağı da
verilen bilgiler arasında.
Kerem Görsev Ankara'da
• Kültür Servisi - Ankara Caz Derneği
sezonun ilk etkinliğini cuma günü Ankara
HiltonSa'da Kerem Görsev konseri ile
gerçekleştirecek. Pek çok caz ustasının bir
araya geleceği konserde aynca Volkan
Hürsever'de sahneye çıkacak. Görsev ve
Hürsever'e Saksafonda Tuna Ötenel, basta
Allen Ginter, davulda Canan Aykent ve gitarda
Murat Arkan eşlik edecek. (468 46 76)
BUGUN
• ULUSLARARASIBOĞAZİÇİFESTTVALİ
kapsamında Cemil Topuzlu Açık Hava
Tiyatrosu'nda saat 21.3O'da Fahir Atakoğlu
Groupun konseri yer alacak. Yıldız Sarayı'nda
da saat 21 JCTda 'Saraydan Kız Kaçırma"
operası izlenebilir. j(335 93 35)
• NÂZEV1 KÜLTUREVİ'nde saat 15.00'te I.
Szabo'nun yönettiğı 'Baba' isimli film yer
alacak. (245 04 81)
• FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZl'nde saat
19.00'da 'Belki' isimli film gösterilecek. (244
44 95)
• ENKA VAKH'nda saat 21.15'te Istanbul
Üniversitesi Devlet Konservatuvan 'Kaç Baba
Kaç' isimli oyunu sahneleyecek. (276 22 14)
• BURSA KÜLTÜR PARKI nda saat 21.00 de
'Almanya Darmstad Senfoni Orkestrası'nın
konsen yer alacak. (224 234 49 12)
• AYA İRİNt MÜZESİ'nde saat 19.30'da
'Santa Cecilia Ulusal Akademisi Orkestra vc
Korosu'nun konseri yer alacak. (454 15 55)