25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 HAZİRAN 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Mazeret Mesut Yılmaz, muradına erdi, Sadettin Tantan'ı Içişleri Bakanlığı'ndan aldı... Tantan da Anavatan Partisi'nden istifa etti... Yolsuzluklarla mücadelenin verildiği herhangi bir ülkede, yıllardır soyulup soğana çevrilmiş halkın desteğini aian birinin görevden alınması o kararı alanlan iktkJardan düşürürdü... Bizde böyle bir şey olmadı... Peki halk, bu konuda ne düşünüyor; Sadettin Tantan'ı mı yoksa Mesut Yılmaz ve arkadaşlannı mı destekliyor; halk kime inanıyor? Bu sorunun yanıtı en somut biçimde hiç kuşkusuz seçim zamanı sandıkta alınacaktır... Halk, yolsuzlukla mücadele edenlerle, mücadele edermiş gibi yapanları birbirinden ayıracak, birilerini sandıktan çıkaracak, birilerini sandığın içine gömecektir... Sonuçta, sandıktan kim çıkarsa çıksın, Türkiye layık olduğu şekilde yönetilecektir... Toplumsal hafızanın zayıflığı ise asla mazeret olamayacaktır! Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Bektronik posta: derizsomQcumhuriyetcom.fr - Yeni basın yasası sansür getiriyormuş... "Basın değil baskı yasası!" astamonu'dayız...Sekizyılöncearamızdan ayrılan Rrfat llgaz'ın doğduğu ve büyüdü- ğü topraklarda, doksanıncı yaş gününü kut- luyoruz... Kastamonu'nun tarihi vilayet bi- nasının yanı başındaki eski cezaevi, yediyıl kadarön- ce "Rıfat llgaz Kültür Merkezi'ne dönüştürülmüş... Ne ki bugüne dek, adını verdikleri kültür merkezinde Rıfat llgaz'ın adı hiç anılmamış... Binanın içinde bir yerlere Rrfat llgaz'ın bir fotoğrafını koymak isteyen- lere de bir zamanlann kültürcü müdürleri, "çivi çak- tırmam" diye karşı çıkmış. Kastamonu Rıfat llgaz Kültür Merkezi'nde Rıfat II- gaz'ı anmak gerçekten büyük bir gelişme... Öğretim görevlisi Mirati Madak, Rıfat llgaz'ın kendi ağzından uyarlanan yaşamöyküsünü, boğazındaki düğümleri ve gözlerinde biriken yaşlan umursamadan sahneli- yor... Duygu yüklü bir ilk... Kastamonu'da Rıfat llgaz'ın oğlu Aydın llgaz'la birlikteyiz... Aydın llgaz'ın can dostlan Dr. Atrf Uğur- lu, Metin Özkan, Süleyman Salcı ve nice dostlarla tanışıyoruz... Etkinliğin ardından Ankara Üniversitesi'nin Kasta- monu'daki meslek yüksekokulu kampusunda okul mü- dürü Prof. Dr. Bahri Gökçebay bir kokteyl veriyor.... Kastamonu Valisi Enis Yeter'in katılımı Aydın Itgaz'ı duygulandırıyor... Vali, bizi ertesi sabah vilayete da- vet ediyor... Vilayetin basamaklarında Aydın llgaz, anılannı tazeliyor: "Bu binaya en son 1982'de gelmiştim... 12 Eylül yönetimi babamı gözaltına almıştı ve nerede olduğu- nu bilmiyorduk... Dönemin valisinden yardım iste- miştim... O da bilmiyordu... Babamı mezbahada bul- muştuk; ciğerlerinden hastaydı... Sonra tutuklu ola- rak sanatoryuma kaldırmışiardt; kapıda iki, yatağının başında iki silahlı asker bekliyordu..." Rıfat llgaz, 71 yaşına geldiğinde bile bu denli teh- likeli biri miydi? Silahların gölgesindeki Kenan Ev- ren'in, elinde kalem tutan birinden böylesine kork- masını anlamak olası değıl... Uzun yıllar sonra baş- kalannın da... Hele ortada artık silahlı dayatrna yok- ken Ankara'daki bir başka üniversite Gazi Üniversi- tesi'nde bilim adamı kimliği taşıyanlara bakın hale... Bir kültür sempozyumunda '"Kastamonu'nun yetiş- tirdiği yazarlar" arasında Rıfat llgaz'ın adının anılma- ması başka nasıl açıklanabilir? O sempozyumda bir tek izzet Baysal Universitesi'nden Muhammet Sa- ni Adıgüzel, bildirisine Rıfat llgaz'dan bir alıntıyla başlama cesaretini göstermiş: "Ben kıyıcığındadoğ- muşum Kastamonu'nun/Fenerfenerbilirim Karade- niz'i" llgaz nasıl ki Anadolu'nun yüce bir dağıdır; Rı- fat llgaz daTürkiye'nin bir yüce ozanı, yazarı... llgaz'ın eteğinde Rıfat llgaz'ın doğum gününü kutlamak, onunla kucaklaşmak ne güze!... SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRÎKURTCEBE İstanbufdaki müzelerin temizliği Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardım- cısı Kemal Fahir Genç, gönderdiği ya- zılı açıklamada, yanında AKM Müdü- rü Bülent Bilgin ve istanbul DÖSİM Merkez Müdür Vekili Asım Cebeci ol- duğu halde Cağaloğlu'ndaki kitap sa- tış mağazası sorumlusu Hakkı Be- yoğlu nun görevden alınmasının "özel nedenler"e bağlı olmadığını, mağa- zanın denetlenmesinin müzelerin te- mizliği ve öteki görevlerindeki yeter- sizliği dikkate alınarak yapıldığını bil- dıriyor... Kültür Bakanlığı'nda 30 yıllık hiz- meti ve 15 yıllık mağaza sorumluluğu t bulunan bir kişinin bir anda or- taya çıkan yetersizliğini denet- "^ leme yöntemini tartışacak de- ğiliz... Müfettişe, soruşturma ^ rapomna, savunma almaya gerek duyulmadığı ortada olduğuna göre IV. Murat gibi tebdil-i kıyafet de yapabilirlerdi... Merak ettiğimiz, ye- tersizliği saptanan kişiyi başka bir il- de aynı nitelikte bir göreve atamak ni- ye? Orası yetersiz memurların top- lanma yeri mi? Kültür Bakanlığı Basın Müşaviri Na- fiz Şahin'in ilgısıne de teşekkür ede- riz... Bülent Bılgin'ın AKM Müdürlüğü görevinin yanı sıra Beyoğlu'nun yeri- ne vekâleten atanmasından sonra ya- pılan müzelerin temizlik ihalesinin ku- rallara uygun olduğunu bildiriyor... Doğrudur... Ama müzelerin temizliğinin taşero- na verılmesi ile AKM'nin temizliğini yapan şirketın müzelerden ihale al- masını bir durum saptaması olarak yazmak da gazetecihk dürtüsü olsa ge- rek... Yoksa, Genç'in açıklamasına ba- kıp, taşeronsuz müzelerin pislikten geçilmediğini mi yazmalıydık! ÇED KOŞESI OKTAY EKlNCİ Tantan'a 'çevre ödülü'... Rastlantı mı, değil mı?.. Sadettin Tantan için önce- den "planlanan" operasyonu 5 Haziran' da yaptılar. Yani, "Dünya Çevre Günü"nde... O gün gelecek kuşaklara kar- şı "insan" olarak bazı borçla- nmız olduğu "büinçj" içjnde davranmaya özen gösteren her- kes, bu borç listesinin en üstü- ne "çevreyi" yazdılar. Bu "herkes" içerisınde olma- lan gereken, yürekten olmasa bile hiç değilse "siyaseten" öyle görünmeleri beklenen ki- mi "parti kurmayları" ise önlerindeki "yapılacak işler" kağıdına çe\Te yerine "Tantan" yazdılar... Evet... Bu bir rastlantı mıy- dı.. Onca gün ertelenen bir ope- rasyon için, en azından "bir gün daha" beklenemez miy- di?.. ••• Olana bitene bakıldığında, hele Tantan'ın görevi süresin- ce "nelere müdahale ettiği" anımsandığında, bu "gün" ter- cihinin doğrudan bilinçli olma- sa bile "içgüdüsel bir dür- tüyle" gerçekleştiğini söy- lemek için sonsuz neden var... Şöyle bir düşü- nün; diyelim ki bir partiyi yönetiyor- sunuz; üstelik "ik- tidar"dasınız, yani ülkeyi de yönetiyorsu- nuz... Dünyadaki bütün ülkelerle birlikte "aynı gün" kutlanan bir "insanlık bayramı- nın" size yükle- zetelerimizin de manşetlerin- de "Dünya Çevre Günü kut- lamaları" yerine sizin o "ulu- sal ve evrensel sorumsuzlu- ğunuz" tüm ekranlan ve say- falan kaplamışsa, diğer ülkeler karşısında düştüğûmüz bu "in- sanlığa da vefasız" görüntünün baş sorumlusu yine "siz"siniz. Size böylesi bir aymazlıkta ce- saret veren. Dünya. Çevre Gü- nü'ndeki "kamusal görevle- rinizi" bile unutturan ilişkile- rinizdir. beklentilerinizdir... ••• Böylesi bir "aymazlığın" bi- le temelinde yatan. "Tantan operasyonu" için 5 Haziran'ın seçilmesindeki "içgüdüsel dür- tülerin" varlığını görebilmek ise psikolog olmayı gerektir- miyor... Çünkü Tantan, sadece kimi "siyasetçileri" huzursuz kılan yolsuzluk operasyonlan yüzün- den "istenmeyen adam" ilan edilmedi... En az o operasyon- lar kadar "benzer huzursuz- luklar" yaratan bir başka önem- li özelliği de "kent ve tarih yağmasına karşı bilinçli ve kararlı mücadelesi" de- ğil miydi?.. Yani Tantan, diğer sa- yısız siyasetçi gibi göstermelik bir "5 Haziran çevrecisi" olmadı. Çevreciliği "çiçeğe, böceğe" indirge>erek kültür vedoğamirasınıta- lanetmeye tt kalkın- ma" (!) di>enlere ise hiç mi hiç yüz ver- medi... Dahası. özellikle Türkiye'de çevrenin "gerçek düşma- ldiği ulusal ve ev- Bu sevincin ardındaki du- nı" olan plansız rensel sorumlu- yaruuğadayanamadılar... y e s p e k ü l a t i f y a t l . luğunuz var... Yi- ne üstelik, aynı iktidarda da "Avnıpa BirliğTyle ilişkUeri yürütmek" gibi ayrıca bir "uluslararası y ükümlülüğü" de siz üstlenmişsiniz... O gün acaba, iki eliniz kan- da bile olsa, böylesine önemli ve sadece "senede bir gün" kutlanan "küresel bir coşku- yu" ulusunuzla ve insanlıkla paylaşmak yerine, "siyasi he- saplaşmanızı" yine aynı güne denk getirmeniz acaba ne an- lamagelir?.. Demek ki sizin için sadece "çevrenin" değil, bulunduğu- nuz görevin ve üstlendiğiniz sorumluluklann da o siyasi he- definiz yanında hiç mi hiç öne- mi yoktur... Kafanız, sürekli o "hedefle doludur ve dünya bir yana, "ihtiraslarınız" bir yanadır... Nitekim. aynı gün hemen tüm radyo-TV 'lerimizin haber bül- tenlerinde ve ertesi günkü ga- nm politikalanna "açıkça" tavır alarak. hatta kentsel-kültürel ve doğal mi- rasın "bu politikalara karşı korunmasj" yönünde valilik- leri ve belediyeleri harekete ge- çiren, "sivil toplumla" da iş- birliğini özendiren genelgele- riyle, toplantılanyla ve yasa ha- zırhklanyla.. tüm yağmacıla- nn "korkulu rüyası" oldu... Işte bu nedenle takvimler 5 Haziran'ı gösterdiğinde o par- ti kurmaylan da "çevre günü" diye çalan saatin sesiyle aynı korkulu rüyalanndan uyandı- lar ve "görevden alma kara- rını" yine o gün ımzaladılar... Kimbilır, belki de toplum vic- danmda ve tarih önünde Tan- tan'a en büyük "çevre ödülü- nü" vermiş oldular... Onun "kendilerinden olmadığını" açıkça ilan ederek... oekincift cumhuriyetcom.tr HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ igulgecuı yahoo.com KİM KİME DUM DUÎVIA behicakOı turk.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACl r 22. HARBİ SEMtU POROY semihporoydj yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 10 Haziran KtBRtS'TA OLAYL4R TIRM4MRK£N. zoeıu, //vefırs/eE ELÇtsr JAMes 8OW*IE/Ç V BK '4Kİ SOU OU4yc4GL4 'Ltî/L' BU &NGELLENEMEMESİ YA&47i/nşr(, iKtGiuz GÜYGMUK. R.İ PAHA ÛA iLERı GtDEGEK, EOKA OL4Y- rÜ&KLEiSt SO&JMLU TUTl/P GİRİÇMİÇTİ. SÜYÛK . S^yeta, 4n,f- Katir '<•«<£/ mifimg PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Susmak, Seyretmek Birtelevizyon kanaJının, Ankara'nın 100. Yıl Ma- hallesi'ndeki yüksek apartmanlardan birinin üst kat koridorlarından yansıttığı görüntüler, içini acıtıyordu insanın... Yüzleri aşınmış koltukların, boyaları dökülmüş sandalyelerin, raflann, denk- lerin; üst üste dizilmiş tabakların, alüminyum tencerelerin, plastik leğenlerin arasından üçte- kerlekli bisikletini çekip çıkartmaya çalışan saç- ları papatya sarısı, küçük bir kız çocuğu, ken- d'ısini görüntülemek tsteyen kameramana, "Oyun- caklanmı da attılar..." diye yakınıyordu, titreyen sesiyle... SSK emeklisi babası ev kirasını üç ay- dırdenkleştiremeyinceatılmışlardıevlerinden... Gidecekleri, gidebilecekleri bir yerleri yoktu. Atıldıkları evlerinin kat koridoruna sıkışıp kalmış- lardı... Konuşurken gözleri, onun için, annesi- baba- sı için artık hiç açılmamacasına kapanmış, par- lak kahverengi boyalı "esW" kapılarına kayıyor- du... Her şey nasıl da değişmiş, nasıl da eski- • yivermişti birden? Çığlıklannın tavanlarındayan- kılandığı, kahkahalarının duvarlarını ısıttığı o yu- vaları yoktu artık... Daha düne kadar o kahve- rengi kapının ardında geçirdiği hayatı şimdi o ka-. dar uzağındaydı ki çocuğun... O koridorda da- • ha ne kadar yaşayabilirlerdi? Bilemiyorlardı... "Kocam da, ben de çalışmaktan kaçmıyoruz..." diyordu, anne. Bir güneş gözlüğünün arkasına saklamaya çalıştığı yaşlı gözlerini, olan bitenle- re bir anlam veremeyen çocuğundan kaçırma- ya çalışarak soruyordu: "Ama nerede iş bula- cağız?.." Işsizliğin, yoksullugun, açlığın yaygın olduğu kimi Afrika, Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de çoktan beri kanıksa- nıyordu bu tür görüntüler. Her gün binlerce ben- zeri yaşanıyordu. O üç kişilik aile de en geç bir-' kaç gün içinde, o karanlık koridoru terk edecek, birzamanlar bırakıp geldiği köylerinin yolunu tu- tacaktı... • • • Ama ya bu olanakları yoksa?.. Hiç de göz ar- dı edilemeyecek bir olasılıktı bu! Büyük kentle- re çok önceleri akın etmiş kırsal kökenli geniş kitlelerin ikinci, üçüncü ve daha sonraki kuşak- ları arasında yoksulluk yaygınlaştıkça bu olası- lık giderek ağırtık kazanıyordu. Geri dönüş yol- ları kapanmış, arkalarındaki köprüler atılmış bu insanlar çalışma hayatından uzaklaştıklannda, -zaten delik deşik olan- sosyal güvenlik ağının altına düşecekler, kaçınılmaz "sefaletf" doğal olarak kentlerde yaşayacaklardı... Afrika'da, Gü- ney Amerika'da büyük kentlerin çevrelerini sa- ran; açlığın, salgın hastalıkların, ölümün kol gez- diği "yoksulgettolan" da benzer süreçler sonun- da ortaya çıkmıştı. • Fakat denizleri, gölleri, ırmaklan, ovaları, or- manları, doğal kaynakları ve insanlarıyla Türki- ye, yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan bu kötülüklerin hiçbirine layıK değildi aslında... Ne var ki bilerek, istenerek yoksullaştırılıyordu... Pancannın, tütününün, buğdayının, fasulyesinin, nohutunun^ merçimeğinin, buğdayının kökünü kurutuyoriaraı. topraklannı zehirliyorlardı. Neyi var nesi yoksa kapanın elinde kalıyordu. Bizler seyrediyorduk... Bankaları soyuluyordu. Elekt- riği, enerjisi, iletişim ağları, fabrikalan yağmala- nıyordu. Bizler susuyorduk... Bu kötü gidişe "dur!" diyen insanları da vardı tabii. Bilim insan- ları, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, yargıçlar, savcılar ve kimi devlet adamları direniyorlardı... Ama hemen susturuluyor, hemen "düşürülüyor- lardı yakalardan"(\).. Bizler yine susuyor, yine' seyrediyorduk... . • • * ' ' Yarın, ipek saçları papatya sarısı, o güzel yüz- lü küçük kıza, bir kavşakta, arabalar arasında kâğıt mendil satarken rastlayacaktık belki de... Gözlerindeki hüzne bakıp "Çaresizlik işte!" di- yecek, başımızı çevirecektik... Egzoz dumanla- rı arasında ayakta kalmak için direnen o mini- cik hayatın "nereden"\, "nereye"s\ hiç düşün- dürmeyecekti bizi... Oysa onun oradaki varlığı bizim hayatlarımızın dışında, bizim hayatları- mızdan bağımsız bir "rastlantı" değildi... Ama "dü- şünmemek", kendi kendimizle, çaresizlikleri- mizle, korkulanmızla, işlenen suçlara bizi ortak kılan susuşlarımızla, seyredişlerimizle yüzleş- mekten kaçmantn en kolay yoluydu... Nereye ka-1 dar? Susarak, seyrederek mi tükenecektik yok- sa? Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu(g tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 7 8 9SOLDANSAĞA: 1/Birsüstaşı... Karfirtınası.2/ Franz Kaf- ka'nın bir ro- manı... Doğal- gazın önemli bir 4 bileşeni olan gaz. 3/ Bir renk... Sert ve fazla kızarma- yanbirdomates tûrü.4/Coğraf- 8 yadaki kıyı tip- _ lerinden biri... Halk dilinde çitle çevri- li ağıla verilen ad. 5/ Bir konu ya da nesnenin başhca özelliklerini yan- sıtacak bıçımde hazır- 3 'lanmış taslağı. 6/ Me- 4 şin keskisi... Sazı kur- 5 maya yarayan burgu. II Kazak başkanlanna ve- rilen ad... Eski Mısır'da güneş tannsı. 8/ Baba- 8 nın kız kardeşi... Batı 9 AnadohTda ünlü bir an- tik kent. 9/ "Haşmet — " : Ressaraımız... Erkek keçi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alınan vergı... Kizılımsı kahverengi. II Trabzonhur- , ması da denilen tropikal bir meyve... Bir kimsenin dav- ranışlanna temel olan ahlak ılkelerirun tümü. 3/ Kö- pek... Yusuf Ziya Ortaç tarafından kurulan, Türk ba- sınınm en uzun ömürlü mizah dergısı. 4/ Bir kömür cinsi... Kum falı. 5/ Eski Yunan kentlerinde pazarye- ri. 6/ Asma, kavun, karpuz gıbı bitkılerin sürgünü ya da dalı... Açık seçik olan. 7/ Üstten sağa doğru eğık olan basım harfi... Demırin simgesi. 8/ Kedi ve köpe- ğin ön ayağt... Başıboş gezen hayvan sürüsü. 9/ Gözü kapalı ınanılan düşünce; dogma... Derince çanak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle