15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MAYIS 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr 15 Avrupa ve Asya sinemalannın öne çıktığı festival bu gece sona erecek yanşıyor VECDÎSAYAR 54. Cannes Film Festivali bu geC e sonuçlanıyor. 23 filmin yanştığı fi.s . tivalde, sinema dûnyasının ünlü >Ö- netmenleri yanşıyor. Iddialı isimler arasında Manud deOliviera, Jacqu- es Rivette, Ermanno Olmi, David Lynch ve son gûn oynayacak filmi merakla beklenen, Japon sineması- nın büyük ustası Sboei İmamura y- er alıyor. Mohsen Makhmalbaf, Nanni Moretti, Tsai Ming Liang, Michael Haneke, Cedric Kahn, AJc- sander Sokurov gibi yaşça daha genç, ama ustalıkta onlardan aşağı kalmayan yönetmenlerin yapıtlan da ödül listesine girebilir. Festival bu yıl, Avrupa ve Asya si- nemalannm çekişmesine tanık ola- cak gibi görünüyor. Amerika 'dan ise AJtın Palmiye'ye yakın duran tek a- day var: David Lynch. Bakalım, Nor- veçli yönetmen-oyuncu Liv tU- mann'ın başkanlığında toplanacak jüri, ağırlığını hangi sinemadan, han- gi yönetmenden yana kullanacak? Jüride dört Fransızın yer alması 23 filmin yanşüğı festivalde bu yıl iddialı isimler arasında Jacques Rivette, Shoei imamura, David Lynch ve Ermanno Olmi bulunuyor. (Chariotte Gainsbourg, Sandrine Kimberiain, Mathieu Kasovhz, Phi- iip Labro) ibreyi Rivette'den ya da Godard'dan yana döndürür mü ya da Calopresti ağırhğını Moretti'den yana koyar mı bilinmez. Ama kesin olan bir şey varsa, jüri içinde Ull- mann'ın yam sıra Mimmo Calopres- ti, JuBa Ormond gibi politik sorun- lara ilgi duymalan ile tanınan sanat- çılann ohnası, Makhmalbaf ın "Kandahar Seferi"nin ve Bosnalı Danis Tanoviç'in şansını arttıracak- tır. Corsini'nin 'Tekrar'ı Kıskançhk temasına değinen bir başka yapım da Fransa'dan. Yanşma filmlerinden Catherine Corsini'nin "Tekrar"ı (La repetition), otuz yaş- lannda iki genç kadın arasındaki tut- kulu ilişkiyi konu alan bir psikolojik gerilim filmi. Emmanuclle Beart ve PascaleBussiers'in başan ile canlan- dırdığı iki kadının tutkulu ilişkisine, kalıplann ötesinde özgün biryorum- la yaklaşamayan Corsini'nin filmi- nin ödül listesinde yer alması sürp- riz olur. Bu yılki yanşmanın en ye- tersiz filmlerinden biri olan "Tek- rar", Fransa adına büyük bir şanssız- lık. Ama Fransız sinemasının bu ba- şansızlığını örtebiîecek üç film var: CedricKahn'ın "RobertoSucco"su, Godard'ın "Etoged'Amoıır''u veRi- vette'in "VaSavoir"ı (Bil Bakalım). Manuel de Oliviera'nın trajikomik filmi, Michel Piccoli'nin oyun gücüne yaslanıyor Sinema ve tiyatronun iki devi bir arada54. Cannes Film Festivali 'nin yanşmah bö- lümünde yer alan "Eve Dönüvorum*" sinema ve tiyatro dûnyasının iki devini bir araya getir- di. Portekizli yönetmen ManueJ de Olhiera, büyük ölçüde Fransız oyuncu Michel Picco- M'nin oyun gücüne yaslanan son filminde, bir kez daha yasam-oyun ilişkisini yapıtının odak noktasına yerleştirmiş. İki ustanın buluşmasınm yarattığı enerji, nice gen- ci kıskandıracak boyutlarda. 93 yaşındaki yönetmcnin vaşhMc vc gençlik üstüne görüşlerini de yansıtan film, yönetmenin tiyatro dünyasına duyduğu sevginin bir göstergesi. Michel Piccoli'nin canlandırdığı bir tiyatro oyun- cusunu sahnede Jonesco'nun "Kral Ölü- yor" adlı oyununda izliyonız, filmin ilk sah- nesinde. "Eve Dönüyorum"un anahtar sahne- si olarak nitelendirebileceğimiz bu sahnede, yaslı bir kralın düştüğu trajikomik konum ser- gileniyor. Filmin daha sonraki sekanslannda da Shakespeare'in "Fırtuıa rı sından ve Joyce'un "Ulyses T 'ınden bölümler yer alıyor. Parlak ka- riyerinin belki de son günlerinde yaşhlık ve yalnızlık üzerine düşünen büyük usta, formun- dan hiçbir şey kaybetmemiş görünüyor. Tıpkı gene Cannes'da izlediğimiz "Mek- tup"ta olduğu gibi, gene genç bir ruhun. muh- teşem bir zekânm pınltılannı yansıtıyor. "Eve Dönuyorunı'' adlı trajikomik yapıtında. Filmin ilk sahnesinde, kuliste kansını, çocu- ğunu ve torununu bir trafik kazasında yitirdi- ğini öğrenen oyuncunun ayakta kalma müca- delesini izliyoruz film boyunca. Yaşamın kü- çük tatlan, örneğin yeni bir ayakkabı almanın mutluluğu ile yetinmeye çalışıyor. Sanatçının meslek yasamı ile özel yaşamı arasındakı iki- leme dikkat çeken Oliviera, dünyaya kâh Pa- ris sokaklanndan, kâh sahne üzerinden bakı- İki ustanın buluşmasınm yarattığı enerji, nice genci kıskandıracak boyutlarda. U Manastir" ve "Abraham'ın Vadisi'' filmle- rinden sonra yeniden Oliviera ile çalışan Mic- hel Piccoli'ye bir Altın Palmiye kazandırması hiç de sürpriz sayılamayacak olan film, Olivie- ra'ya da ödül getirebilir. örneğin, tüm mes- lek yaşamı için verilecek bir Palmiye... 1990 yıhnda Cannes'da tüm yapıtla- nna verilen F1BRESCI ödülünün ar- dından, 1999 yıhnda "Mektup"la Jüri Ödülü'nü kazanan, Locarno FestivaH Onur Leopan, Venedik Festivali OnurAslanı sahibi usta- yabu kez de Onur Palmiyesiya- kışır doğrusu. 'KaraPfap yor. Paris'i iki yönöyle anlatıyor. Bir yanda Batı uygarlığının tüm nimetlerini banndıran görkem, öte yanda tehditlerle, çelişkilerle do- lu karanlık bir Paris. Kent, Oliviera'nın elinde insanlık durumunu aktarmaya yarayan bir 'sahne'ye dönüşüveriyor. Ahlakçı Oliviera "EveDönüyorum''. Oliviera'nın anarşistya- nını banndınrken aynı zamanda ahlakçı bakı- şını da sergiliyor. Sanatına saygılı bir usta oyuncunun, yaşam ilkelerini tutarhlıkla savun- masını, para kazanmak uğruna sanat anlayışın- dan taviz vermeyişini anlatıyor Oliviera. Cin- sellik ve şiddet içerdiği gerekçesiyle bir tele- vizyon dizisinde rol almayı reddediyor filmin kahramanı. Tıpkı, Piccoli gibi, ancak inandığı rolleri üstleniyor. "Uh/ses'' provalan sırasında birandakarannıveriyor. "EvedÖnüyoruın''di- yerek aynhyor tiyatrodan. Filmin son sahne- sinde tükenmiş bir oyuncuyu, torununun gö- zünden izliyoruz. Son planda, yalnızca küçük çocuk kalıyor. Dedesine duyduğu hayranhk gözlerinden okunan bir çocuİc. Dı$ görünüşe aldanmayın, Insanın Içfndekf gûzelllği Jceşfedin Sevimli 'Shrek'inzaferiFestivalin yanşmalı bölümü- în en büyük sürprizi hiç kusku- ız, üç boyutlu bilgisayar can- ndırma tekniği ile yaratılmiS r filmin yanşma programmda r almasıydı. Vicky Jenson ve ıdrov Adamson'un imzasını ıyan "Shrek"ini canlandırma emasının klasikleri arasmda • alacağı kesin. 'Shrek"in yaratıcılan, biryan- ı bilgisayar canlandırma (ani- syon) teknolojısinin en yeni işmelerinden yararlanırken yandan yapıtlannı kurma- filmlerle aynı düzlemde ştırabilecek birinsani özü stetik düzeyi yakala- ı başar- ar. Kanımca, yanşmanın en güzel filmlerinden biriydi "Shrek" ve izleyici, coşkulu alkışlanyla bu görüşümüzü paylaştığını ortaya koydu. Filmin yönetmenlerden Vicky Jenson. görsel efektlerinin süper- vizörü Andrevv Adamson'la bir- likte zorlu bir serüvene girişmiş. Ortaya çıkan ürün, yıllar süren çabalannın boşuna olmadığını kanıtlıyor. "Shrek w küçükJerka- dar büyüklere de hitap edecek bir yapım. Senaryo son derece zeki- ce hazırlanmış. Walt Disney si- nemasına yapılan göndermeler keyifli anlar yasatıyor. "Shrek" masum bir canavann adı. Bataklığında tek başına ya- şıyor. Ama bir gün Lord'un şid- detinden kaçan tüm masal kahra- manlannın baskınına uğruyor. Pamuk Prenses'ten Pinokyo'ya çocukluğumuzun tüm kahraman- lan Shrek'in bataklığında bulu- şuyor. Hem kendinı hem de ko- nuklannı kurtarmak için za- lim Lord'la bir anlaşma ya- pıyor canavanmız. Shrek, Uyuyan Güzel'i Ejderha'nın şatosundan kurtanp Lord'age- lın getirecektir. Işte, bu müteva- zı öyküden müthiş keyifli bir macera doğuyor. Görüntü dili- nin ustaca kullanımından tutun da bilgisayarda yaratılmışkah- ramanlann sahiciliğine dek \ nice meziyeti var filmin. Besteci John Pmvell'ın katkısı da azımsanma- yacak boyutta. Bizde de gösterilecek filmi çoluk çocuk izle- meye değer. Michel Piccoli'ye gelince; ödül almasa da mutluluğuna diyecek yok. Çünkü 170 filmlik kariyerinin en güzel rollerinden birini beyazperde- de görmenin heyecanının ya- nı sıra Cannes'da yönet- menliğini yaptığı "Kara Haj"la da gündemde. 'Elesrirmenler Hafta- a'nın, özel gösterileri çer- çevesinde yer alan filmin kahramanı, askeri diktatörlükten henüz kurtulmus -düssel- bir ül- kenin aydım. Kahramanımız, Fransa'dan ülke- sindeki demokrasi mücadelesi üstüne yazılar yazan kansı, ülkesinde kalan kızı, gözükara milisler, Paris polisi ve mücadeleleriçinde geç- miş bir gençliğin anılan arasında bocalamak- tadır. Geleceğe ilişkin umutlan tükenmiş ve kendini hep bir başka yerde hisseden bu aydı- nın dünyasını, kaygılarını paylasan kim bilir ne kadar çok insan vardır dünyanın dört bir köşe- sinde... Berberrolûnde Bilrv Bob Thornton ve kansını oynayan Frances McDormand çokbaşanu. Thornton'un erkek oyuncu dalında Palnıiye'nin adaylan arasında yerakuğı söylenebitir. Orada Olmayan Âdam Cannes'ın müdavimleri haline gelen Coen kardeşler, bu yrl da "Orada Olma- yan AdanT (The Man Who VVasn't The- re) ile yanşmah bölümde yer aldılar. Jo- el Coen, çıkış noktalannın bir berber dük- kânınınduvanndagördükleri, 1940'lıyıl- lann tipik saç tıraşını gösteren bir fotoğ- raf olduğunu söylüyor. 1949 yazında Amerika'da, küçük bir Kuzey Kaliforniya kasabasında geçiyor öykü. Kansı ile birlikteliğinde mutiu ol- mayan bir berberin içine düştüğü girdabı anlatırken o yıllann etik ve estetik ölçü- lerini beyazperdeye aktanyor. Son dere- ce suskun birinsan olan, çevresi ile hemen hiç iletişim kurmayan berber, birgün dük- kânına gelen bir müşteri tarafindan baş- tan çıkanlır. Eğer 10 bin dolar bulabilir- se, çok kârlı bir işe, bir kuru temizleme dükkânına ortak olacaktır. Derhal birplan yapar. Kansı ile ilişkisinden kuşku duy- duğu patronuna şantaj yapmaya karar ve- rir... Ihanet, şantaj ve cinayet gibi polisi- ye türünün klasik öğeleri ile yüklü fihn, suç ve ceza üstüne çağdaş bir yorum. Coen'in anlatımı her zamanki gibi kıv- rak, görüntüler son derece etkileyici hiç kuşkusuz. Kullandıklan siyah-beyaz gö- rüntüler ve öyküyü dışandan anlatan ses, dönemin atmosferini vermekle kalmıyor, kara- film tadını verrnekte de son derece işlevsel oluyor. "Schindler'in Liste- si"nden sonra pahalı siyah-beyaz film ol- duğu söylenen "Orada Olmayan Adam" otuz milyon dolara mal olmus. Joel Coen-Ethan Coen'in senaryosu ya da Joel'in yönetmenlik dalındaki başan- sı da ödüle değer görülebilir. Ama bir "Barton Fînk" ya da "Fargo" düzeyinde etkileyici bir film değil. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Aynada Gördiik Onu' Türkçemize Cevat Çapan'ın olağanüstü çevi- rileriyle yerteşen şair Yorgo Seferis, 1968 yılının sonunda yapılan uzun bir söyleşide söz Henry Miller'a gelince ilginç bir anısını anlatıyor. "Miller Mikonos'a gitmeye kararverince okuması için ona Aiskilos'u verdim; tabii Argos Ovası'na bakarken Aiskilos'un bir satınnı bile düşünmemiş! Orada aklına gelen şey Kızılderililer ve bir caz trompet- çisinin ezgisi! Şimdi bakın, bu son derece içten, anlık bir tavır. Hayran olmamak mümkün değil. Argos Ovası'nda caz trompetçisinin işi neymiş di- ye soracaksınız. Oraya gitmeden önce küçük, il- kelbirgramofonda Louis Armstrong'un trompe- tinidinlemişti Henry Miller. Atina 'da bir evde. Be- nim evimde. On yıl kadar önce cazı keşfetmiştim. Otuz iki, otuz üç yaşlanm ve caza sevdalandım. Büyük bir tutkuya dönüştü bu. Bach'a (ulu Bach'a) ve caza, onlann önemine, değerine vâkıf olduğumyıl. M'ıtropulos'a birsohbetimizde 'Ben- ce, sevgili maestro, utanıp sıkılmadan duygulan- mızı iletebileceğimiz iki üç yöntemden bıri cazdır artık' demiştim. 1934 yıhnda." Bu satırları okurken aklım (nedense) Louıs Armstrong'a gitti! 1901 -1971 yılları arasında yaşa- mış büyük müzisyene. Caz sanatına doğaçlama- nın nasıl yapılacağını, birşarkının nasıl söylenece- ğini öğreten insandır Armstrong. Yaşlılık yıllannda haklı olarak dalgasını geçmiştir, ticari işler yap- mıştır, birçok kifayetsiz cahil tarafindan "SamAm- ca've "/ş6/r//frç/"olmakladasıjç.lanmıştır, amabü- tün caz tarihçilerinin artık üzerinde birleştikleri gö- rüş, bu adamın büyük mü büyük bir müzik dev- rimcisi olduğu yönündedir. Haklı olarak. Cahillerin çoğu sesini çatlatınca Armstrong gibi şarkı söyle- diklerini sanar. Bu elbette mümkün değildir. Sefe- ris'in sözünü ettiği yıllar, 1930'lu yıllar, Louis Armst- rong'un en parlak yıllan caz tarihi açısından. Beş- lisi, yedilisi ve büyük orkestrasıyla ortalığı hallaç pamuğu gibi atıyor. Bunlar Arnerika'da olup biter- ken Yorgo Seferis adında bir şair, kendisıni ziyaret eden iki "ecnebi" yazara evinde caz dinletiyor! Atina'ya giden yazarların biri Henry Miller, öbüru, gencecik bir Lavvrence Durrelf. Oturup Louis Armstrong dinliyortar. Bir iki yıl içinde dunya sava- şı çıkacak. Adamlar Atina'da caz dinleyip Aiskilos konuşuyorlar... Biri Nobel Edebiyat Ödülü'nü alı- yor sonra. öbürü Kıbns'a yerleşip bir dızi başeser yazıyor, diğeriyse cinselliğe dünyevı biranlam ka- zandıran, devrimci yapıtlar kotarıyor. Fonda, Lo- uis Armstrong'un evrensel muziği caz. Seferis'in dediği gibi, insanın utanıp sıkılmadan duygulannı ifade edebileceği iki üç yöntemden bıri. Caz. Dünyayı bizlerin yaptığı gibi, her zaman kuyru- ğundan yakalamak gerekmez. Bu adamların o 1934 yılında yaptıklan gibi yüreğinden yakalamak da mümkündür. Bunda utanılacak bir şey de yok- tur elbette. Yeni sanılan her şeye dört e/le sanlma- nın kolaycı zıpıriığından uzak durmak gerekir, bir de kişinin aynı sars/lmaz inanç ile Homeros'a, Lo- uis Armstrong'a, Seferis'e, Miller'a, Durrell'a eğıl- mesi gerekir. Yüzierce başka şeyin yanı sıra. • • • Çok uzaklardan telefon eden bir dostum, neden güncel polrtika üstüne yazmadığımı sordu. Ama sürekli "ârünce/po//f//fa"ustuneyazıyorum dedım. Hayırcanım dedi, yazılannda Kemal Derviş, Bü- tent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz gibi isimler geçmiyor! Bir öneri, bir çözüm, efendıme söyleyeyim bir kışkırtı yok yazdıklarında! Tuttur- muşsun bir postmodernizrn, bilim milim, caz cuz, sanat manat.. çoğunluğu ilgilendirmeyen şeyler üstüne atıp tutuyorsun... Bir turist gıbı, bu ulkenın sorunlanna tümüyle yabancılaşmış bir entel gibi yazıyorsun işte! Bize ne bunlardan? Bizim ruhu- muz yok yazdıklarında. Ne yapayım? Elimden gelen tek şey okuyup yazmak. Açtım hemen Cevat Çapan'ın Çağdaş Yunan Şiiri Antolojisi'ni. Sefens sayfasını. "Ruha gelince, tanıyacaksa kendini, ..- •. ' :j- Bir başka ruhun derinliklen'ne bakması gerek: hemyabancı, hem düşman, aynada gördükonu." Bu dizeleri okudum, bu dizelere baktım uzun uzun, sonra bir votka eşliğinde Louis Armst- rong'un 1934-1945 yıllan arasında çaldıklannı din- iedim. Bazen aptalın biri olmak, başarılı bir sahte- kâr olmaktan daha iyi. Insanları ıkiye ayıran da "başan" hakkında düşündükleridir belki. BUGÜN • BOĞAZİÇİ ÜIVrVTRSfTESİ nde saat 19.30'da Julian Littiewoodun org konsen dinlenebilir. (263 15 40) • ENGLISHBAR'da saat 22.30'da Önder Focan, Sibel Köse \ e Erdal Akyo/'un konseri izlenebilir. (231 21 21) M CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da VI. CRR Gençlik Festivali kapsamında Carlo Domcniconi \ e Marco Socias'm solist olarak katılacağj Yıldız Teknik Üniversitesi'nin gitar konser izlenebılir (232 98 30) • PERA GÜZEL SANATLAR'da saat 13.00 te Fahri Pekiner yönetiminde piyano konseri gerçekleşecek. (252 30 82) 13 üncüsü bu yılyapıtamıyor BUGüN TİYATRO ttSrİMlMI/N İKİNCİ 6ÛHİİ C/5' —
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle