Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15MAYIS2001 SAU
14 KULTUR kultur(n cumhuriyet.com.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN AYŞEGÜL YÜKSEL
ience üstüne fld oyım• Bizim Tiyatro, işkence
olgusuna trajik bir
duyarhkla yaklaşırken, Ekin
Tiyatrosu, aynı olguyu
güldürünün uzak bakış
açısından irdeliyor.
Ankara Ekin Tiyatrosu, başkente
yeni bir sanat merkezi kazandırdı.
Menekşe Sokak'taki Menekşe Si-
neması 'nın, Ankara'nm tiyatro tari-
hindeki yerini, Faruk-TarikGüvenç
kardeşîerin bu salonu tiyatro yaşa-
mına geçirme yolundaki çabalannı
dile getiren yazıyı (Eylül 2000) ya-
zarken projenin kısa zamanda ger-
çekleşebileceği konusunda pek de
inançh değildim doğrusu.
Oysa, Kültür Bakanhğı ve başka
sponsorlar tarafından projeye önem-
li oranda sahip çıkıldı. Yaşanan eko-
nomik krize karşın 22 Mart'ta Ekin
Sanat Merkezı'nin açılışı yapıldı.
Geçmişm Ankara Halk Tiyatrosu'nun,
bir dönem Ankara Sanat Tiyatro-
su'nun, birçok Istanbul topluluğunun
yapımlannın imgelerini ve seslerini
bugün de banndıran. eski havası bo-
zulmadan yenilenmiş, hep pınl pınl
kalacağını umduğum bu sanat uzamı-
nı yaşatma görevi artık seyircinin.
Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Ekin Sanat Merkezi'nde biri lstan-
bullu. öteki Ankaralı iki oyun izle-
dim. "Ölüm UykudaydT ve "Gizfi
Örgût Nasıl Kurulur?" Ikisi de iş-
kence üstüne. Yakın tarihimizin gün-
deminden hiç düşmeyen bu insan-
lık suçu elbette tiyatroda da anlatı-
mmı bulacak. Böyle bir uygulama-
nın utancını yaşayan toplumlann
başlarını dik'tutabilecekleri gün ge-
linceye dek...
Ölüm Uykudaydı
lstanbul'un Bizim Tiyatro'su 20.
'Gizli Örgüt Nasıl Kurulur?' (solda) ve 'Ölüm Uykudaydı' (sağda) işkenceyi farkb açüardan ele alıyor.
yılını Cuma Boynukara nınu
Ölüm
Uykudaydı" oyunuyla kutluyor. ts-
tanbul'da ve Ankara'da sahnelendik-
ten sonra Almanya, Fransa. Isviçre
ve Hollanda'ya götürülen oyun, şim-
dilerde uzun bir Anadolu turnesine
başlamış olmalı. Aynca Ingiltere,
Isveç ve Norveç'e de gitmesi söz
konusu. Zafer Diper'in sahneleyip
tek başına sunduğu bu çalışmada,
temel gücünü insanı "insanhk dışı"
bir konuma getirene dek "aşağüa-
mak"tan alan "işkence" olgusunun,
bilindiği kadar da bilinmeyen bo-
yutlan yansıtılıyor.
Sahnede uzun bir karabasan süre-
cinin kurbanı ve taruğı olmuş. ama
yaşamakta direnmiş bir aydırun, bi-
lincinden hıçbir zaman silinmeyecek
anlan, bedeninin ve sesinin hiçbir za-
man annamayacağı -varlıgına ya-
pışmış- izlerin (sesinin, duruşunun,
devinim biçiminin) aracılığıyla di-
le getirişini izliyoruz.
Zafer Diper, Mauricio Varella'nın
hücre yaşantısının, dile getirilmek-
ten en çok kaçınılan, aşağılanmışlı-
ğın sıfır noktasmda dolaşan anlan-
nı canlandınrken "minimalist" (en
aza indirgeyici) bir yaklaşım kul-
lanmış. Bu anlar, yer yer, "yaşandık-
lan gerçek süre" içinde yansıtılır-
ken seyirci için boğucu bir ızleme de-
neyimi oluşuyor. Diper bu boğucu-
luğu yansıtmakta ustalaşmış. Yıl-
lardır sürdürdüğü "Yargı"da da ay-
nı karabasan ortamını farklı bir an-
latımla sunduğunu düşünürsek...
Ancak bu oyunda başka kişiler de
Mauncio Varella'nın işkence yaşa-
mış kişiliğinin süzgecinden geçiri-
lerek yansılanıyor. (Cuma Boynuka-
ra'nm metninin temel sorunu, bu
"öteki" kişileri oyuna "geç" yerleş-
tirmesinden ve daha önce dile getir-
diklerini yineleme durumunda kal-
masından kaynaklanıyor.) Varel-
la'run, yaşamı seven, yaşamda sevi-
len sanatçı arkadaşlarmın, "aşağı-
lanma" sürecinin ardından girdikle-
ri "ölümorucu" dönemine dek, "bir-
Bkte" ama yine de "tekbaşına" çe-
kilen "acı", gitgide bir sayıklamaya
dönüşerek geliyor karşımıza. Varel-
la'nın yansıladıklannın arasında, in-
sanlara acı çektirme yolundaki bu-
luşlanmn coşkusu içinde gitgide ca-
navarlaşan işkenceciler de var.
Diper, sahnelemede de "en aza in-
dirgeme" yöntemini kullanmış. Bir iki
sahne gereciyle, çeşitli işlevlere bü-
rünen bir kâğıt parçasıyla hücre ya-
şamının yoksunluğunu anlatırken yer
yer perdede yansıyan, filmlerden ya-
pılmış alıntılarla Varella'nın "dayan-
ma gücü"nü nasıl ayakta tuttuğunu
gösteriyor. Boğucu bir oyunun, zaten
bunalan insanlanmıza tiyatro tadı ve-
rig vermeyeceği tartışılabilir. Ancak,
"Ölum Uv1oıdaydı"mn gördüğü il-
ginin, insanlann tiyatroya yalnızca
"kafa dağrtmak" için gitmediğini
Mardin, üçjeme olarak tasarladV
ğı romanın itk kftabmda Kınm
Savaşı atmosferinde Londra'da
başla>ıp İstanbul'a uzanan bir aşk
öyküsünü anlatryor.İkinci roman
Vencdik. Fransa ve Kahire'de ge-
çiyor. Üçüncü roman ise Fransa
ve Avusturva'dan söz edüecek,
Latife Mardin'in üçlemesinin ilki olan 'Doğu Doğudur' adlı tarihi roman yayımlandı
Londra'dan istanbul'a aşkBURCUGÜNÜŞEN
Latife Mardin'in Rudyard Kip-
fing'in bir dizesine gönderme içeren
'Doğu Doğudur' başhklı kitabı Oğ-
lak Yayınlan tarafından Deniz Sa-
rol'un çevirisiyle yayımlandı. Dün-
yaca ünlü müzik prodüktörü ve bes-
teci Arif Mardin'in eşi olan Latife
Mardin. New York'ta yaşıyor ve ki-
taplannı Ingilizceolarakyazıyor. 'Do-
ğu Doğudur
1
Mardin' in Kınm Sava-
şı atmosferinde Londra'dabaşlayıp is-
tanbul'a uzanan bir aşk öyküsünü an-
lattığı bir popüler tarih romanı.
- Özellikle K n m Savaşı'nı seçme-
nizin nedeni neydi?
LATİFE MARDÎN - Kınm Harbi
Doğu ve Batı devletierinin iîk defa iş-
birliği yaptığı olaydır. Bu beni etki-
ledi. iki ayn medeniyet, iki değişik
kültür çarpışacağına birleşiyor ve ay-
nj düşmana karşı çıkıyor.
- New York'ta yaşayan bir yazar
olarak Doğu ve Batı kavramlanna
hangi perspektiften bakıyorsunuz?
MARDİN - Doğu'nun ve Batı'nın
hem iyi hem kötü taraflan var. Do-
ğu'da Batı'ya karşı aşm bir hayran-
lık vardı; cünkü Batı teknolojisi çok
üerlemişti. İki tarafdagözukapah hay-
ranlıktan vazgeçip iyi tarafİan de-
ğerlendirmeli. Zaten dünya küçüldü.
Bilgisayar, televizyon, uçaklar, hat-
ta faks...
- Tarihsel roman yazmarun size ge-
tjrdiği güçiükkr ne oldu?
MARDİN - En güç şey kronolo-
ji. Çok dikkat etmek lazım. Ben
yalnızca bir insanın hikâyesirıi yaz-
madığım için çok zor. Bir de mü-
him şahsiyetleri unutuyorum. Me-
sela Osmanh kuvvetleri komutanı
Ömer Paşa enteresan bir şahsiyet -
daha çok yazmak isterdim. Sivas-
topol kısmını da daha uzun tutabi-
lirdim. Tabii okuyucuyu da sıkmak
istemiyorum.
- KJtabm devamının gefeceğive Rud-
yard Kipfing'in sözJerini tamamla-
yan bir üçleme oluşturacağı betir-
tiliyor. Bundan sonraki fld ldtap neyi
anlatacak?
MARDtN - tkinci roman Venedik,
Fransa ve Kahire'de geçiyor. Tabii
Istanbul en mühim. Üçüncü roman
Fransa ve Avusturya'danbahsedecek.
Kahire ve Süveyş Kanalı'nı da biraz
anlatacağım. Tabii her zaman başta
Istanbul ve Osmanhlar olacak.
Trainspottiııg'hı devamı geliyorKültürServisi-lskoçya'da bir
grup uyuşturucu bağımlısı gen-
cin öyküsünü anlatan ve filme
de çekilen 'Trainspotting'in
yazarı Ir\ine Welsh, kitabın
devamını yazmaya başladı.
'Porno' adını taşıyan kitap
Random House Yaymevi tara-
fından önümüzdeki yıl mayıs
ayında yayımlanacak. Yayım-
lanmasına uzun bir süre olma-
sına karşın 'Porno', ınternette-
ki kitap sitelerinde şimdiden
sipariş edilmeye başlandı.
Welsh. 1980'lerinbaşlannda
18 ay boyunca eroini denemiş ve
bu deneyimlenni dünya çapın-
Uyuşturucu bağımlısı gençlerin öyküsünü anlatan Trainspotting adlı kitabın filmi de çekilmişti.
da ticari bir başan yakalayan
Trainspotting'e taşımıştı.
Yazar. yeni kitabında Trains-
potting'deki ana karakterleri
(1996'dakı film versiyonunda
Ewan McGregor'un oynadığı
MarkRenton,SickBo>,Spud ve
Begbie) yeniden yazacak.
Ote yandan Trainspotting'de-
ki karakterlerin baalan VVelsh'in
gelecek ay yayımlanacak olan
'Glue' adlı romanında da yan-
sımalannı buluyor.
41 yaşındaki Welsh. 1990'lar-
da Ingiliz gençlik kültürünün
sesi olarak tanındı. Kitapla pek
de haşır neşir olmayan birjene-
rasyona uyuşturucu, seks, şiddet
ve futbol hakkında yazdığı ya-
zılannda kullandığı kaba üslup
çekici geldi. llk kitabı 'The Add
House'u 1994Mart'ındayayım-
layan Welsh, aynı yılın ağusto-
sunda yayımladığı 'Trainspot-
ting' ile dünya çapında beğeni
kazandı.
Trainspotting ile Booker Ki-
tap Ödülü'ne aday gösterilen
Welsh'in diğerkitaplan arasın-
da 'The Marabou Stork Ni^ıt-
mares', 'Ecstasy', 'FBth' bulu-
nuyor.
gösterdiği de bir gerçek.
'Gizli Örgût Nasıl Kunılur?'
Ankara Ekin Tiyatrosu'nun yeni
yerleşik sahnesindeki açıhş oyunu
olan, Hasan Uysal'ın on bir yıl ön-
ce yayımlanan aynı başhklı roma-
nmdan Semih Çelenk'in sahneye
uyarladığı "Gizli Örgüt Nasıl Ku-
rulur?".
Şakir Gürzumar'm sahnelediği
oyunun, çevre ve giysi tasanmı Beh-
lüldane Tor, ışık tasanmı Yüksel
Aymaz, müziği de KemalGünüç ta-
rafından gerçekleştirilmiş. Erol
Kardesed,EroiDemiröz,Altan Gör-
düm, Bülent Yıldıran, Koray Er-
gün, Hakan Sahnrmş, Ayhan Onem,
BülentAksoy, Ah Çakır \ e Altan Al-
kan'dan oluşan bir oyuncu kadro-
suyla canlandınhyor; orta kuşaktan
deneyimli sanatçılar ve genç oyun-
cular..
Gürzumar, "sijasal bir kara ko-
medi'' olarak tanımlıyor oyunu. Di-
per'ın ve Cumakara'nın "işken-
ce"yi trajik duyarlık içinde algıla-
yışının tam tersıne, güldürünün
uzak bakış açısı kullanılmış oyun-
da. 12 Eylül dönemi Türkiyesi'nde-
yiz. Ve "alay etme gücü" ile silah-
lanmış olarak yirmi yıl öncesine
dönüyoruz. Oysa, Sema Pişkinsüt
o dönemi aşamadığımızı resmi dil-
le bildiriyor. Belki de bakış açımız
böylesine "uzak" olmamalı. Oyu-
nun kahramanı Şakir Keçeli, onur-
lu-aydın kişiliğiyle yanıbaşımızda
oturuyor ve bizimle birlikte oyunu
izliyor.
Gülmecenin imbiğinden geçince,
işkenceciler "yergT'nın hedefi olan
birergrotesk "aptal"a, işkence gö-
renler de "an gülmece"nin sarma-
lındaki sevimli kişilere dönüşüyor.
Keçeli'yi oynayan Erol Kardeseci,
güldürüyü karurtmayan, ama "deh-
şetverid'' bir kapana kı-
sılmış kurbanınm çare-
sizliğinin drammı da ko-
yultmayan dengeli yoru-
muyla oyunu eksenine
oturtuyor.
12 Eylül döneminin
"gizli örgütleri açığa çı-
karma" yolundaki ça-
baları doğrultusunda,
deneyimsiz, eğitimsiz,
dahası, yalnızca emir-
leri uygulaması istendi-
ği için kafa çalıştırma-
yı hiç öğrenmemiş "gö-
revli"lerinin ürkütücü
güç gösterilerinin neden
olduğu bir yanhşlıklar
güldürüsü var karşımız-
da.
Bu kez işkenceye di-
renmiyor kurbanlar.
Çünkü "söz" yoluyla ile-
tişim kuramayacaklan-
nı kısa sürede anlıyorlar.
Sonuç olarak da Şakir
Keçeli'nin birbirinin
karşıtı yedi-sekiz örgü-
tün kurucusu olduğu so-
nucu ortaya çıkıyor. Ap-
tallığın sıfır noktasına
ulaşdmıştır. Ferhan Şen-
soy'un "Bir Tuhaf So-
ruşturma"sında olduğu
gibi...
Her bir ayrıntısına
özen gösterilmiş, iyi ça-
hşılmışbir oyun. Temel
sorunu sahnede "anlat-
ma"ya çokça dayanıl-
masından kaynaklanı-
yor. "Sakıncalı Piya-
de"ye yakışan bu anla-
tım biçimi, anlatan kişi-
nin, olaylan yaşayan ki-
şi olmayışıyla dağınık-
lığa uğrarken yılların
oyuncusu Bülent Yıku-
ran'ı da daha boyutlu
bir oyunculuk sergile-
mekten alıkoyuyor.
Anlatılan çok, sahne-
de gösterilen kısıtlı ve sı-
nırlı olunca, ister iste-
mez sahneleme de uzun
bir oyunu götürecek gör-
sel-işitsel çeşitlemeler-
den yoksun kalıyor.
"Görevliler"in toplu ve
bireysel davranış ve ko-
nuşma biçimleri gitgi-
de "kahplaşma" tehlike-
si gösteriyor: "işkence"
olgusu yinelenen ve yi-
nelendikçe etkisini yi-
tiren klişe bir "göster-
ge"ye dönüşüyor.
Oyun yine de "düşün-
dürücü" içeriğini ileti-
yor. "Gizli Orgüt Nasıl
Kurulur?" Ekin Sanat
Merkezi'nde sürüyor...
YAZIODASI
SELİM İLERt
Dört Büyükler...
Emek konusunda saygılı mıyız? Bana öyle ge-
liyor ki, 'emek' artık çok az kişinin ilgisini çekiyor.
Kimse emeğin üzerinde durmuyor.
Sanatın her alanında emeğin değeri unutuldu.
Yol açıcılan kimse anmıyor. Bugün vardığımız nok-
taya bizi getirenlerin emeklenne on paralık borcu-
muz yokmuş gibi yaşıyoruz.
Geçenlerde, bir sinema şenliği dolayısıyla Tür-
kân Şoray, Hülya Koçyiğit, Rliz Akın, Fatma Gi-
rik bir araya geldiler. Gazetelerde, televizyon ha-
berbültenlerinde, magazin programlannda izledik:
Dört dev!.. Dört büyükler!.. Muhteşem dörtlü!..
Türk sinemasına büyük emeği geçmiş dört oyun-
cuyla karşı karşıyaydık gerçekten de. Öteki emek-
leri yadsımak ne o dört oyuncunun aklından geç-
miştir, ne de şenlik düzenleyicilerinin. Ama beni eni-
konutedirgin eden 'emeksorvnu' işte buradakar-
şıma çıktı. Tuhaf şeyler düşündüm.
Dev, büyük görkemlilikgibisinden nitelendirme-
ler, bilmem sizi irkiltmez mi? Korkanm o soy nite-
lendirmelerden. Aşın pofpoflayıcı, yalan, yapay
bir şeyler hissederim.
Türk sinemasının birdönemiydi, yukanda adla-
nnı andığım oyuncular büyük yanş içindeydiler. Üst
üste filmleri oynar, sinema salonlan dolup taşar,
gala gecelerinde bu yıldızlara -ve tabii başka yıl-
dızlara- seyirci sevgi gösterisinde bulunurdu.
O dönem, o dönemdeki ruh yitip gideli hani.
Belki nostaljiketki bıraksın diye 'dört büyükler'bir
araya getirildi.
Nedense Belgin Doruk'u düşündüm. Bugün-
lerde Belgin Doruk'u o kadar sık anıyorum ki za-
ten. Sessizce kenara çekilmiş, müthiş yalnızlık
içinde aramızdan aynlmış Belgin Doruk, o 'dörtbü-
yükler'üen daha mı sönuk bir yıldızıydı Türk sine-
masının? Bugün yaşı kırka yaklaşan pek çok ha-
nımın adı durduk yerde Belgin değildır...
Muhterem Nur'u düşündüm. Çocukluğumda,
Cihangir'de film çekimine gelmişti Muhterem Nur.
O günü gözümün önüne getirmeye çalıştım. Ne-
dense içim burkuldu. Muhterem Nur, Türk sine-
masında 'ezilen' kadının simgesiydi; çok da etki-
leyici bir oyuncuydu.
Cahide Sonku'ları, Gülistan Güzey'leri, Ned-
ret Güvenç'leri unuttuğum sanılmasın. Daha ni-
celerini. Sözgelimi Neriman Köksal. Onsuz birTürk
sineması çok haşmetsiz kalırdı.
Adı geçen 'dört büyükler' çok ama çok uzun
yıllar yalnızca 'iyi kadın' rollerini üstlendiler, o rol-
lerde görünmeyi biraz da bilinçle seçtiler. Böyle-
ce seyirciyle bağ çok daha kolay kurulabilecek-
ti...
Bir Neriman Köksal öyle mi? Hele Çolpan tlhan...
Çolpan ilhan, gencecik yaşında trajik fakat pek o
kadar kolay benimsenemeyecek kadın rollerinde
unutulmayacak kompozisyonlar çizmiştir. K/i kız kim-
likleri yerine, bile isteye, 'kötü kadın' trajedilerine
savrulmak, sinemamızda öykü çeşitliliği ve geliş-
kinliği açısından nasıl yabana atılabilir ki!
Dört devin kuşağından Selma Güneri arada
hep kaynayıp gidiyor. Birinci sınıf bir oyuncu; Sofî
Kuşlar gibi, Ben öldükçe Yaşanm gibi unutulma-
yacak, her yeni seyredişte tazeliklerine şaşılacak
filmler...
Elbette Müjde Ar. Müjde Ar, muhteşem dörtlü-
nün başı çektikleri sinemayı nostaljiye alıp götü-
recek birgözüpeklikle sürdürdü oyunculuğunu. On-
lardan sonraydı.. ama yeni bir yolda yürümeyi seç-
mişti.
öyle birdurumdayız ki, herkes ne kendinden ön-
cekini, ne kendinden sonrakini hatırlayabiliyor.
Varsa yoksa kendisi.
Yanlış anlaşılmasın: Hülya Koçyiğit de, Türkân
Şoray da hem oyunculuklanna, hem de dostluk-
lanna, varlıklanna çok değer verdiğim kimselerdir.
(Girik'le Akın'ı yazık ki tanımam.) Koçyiğit'in ve
Şoray'ın kendilerine yol açmışlara hiç mi hiç uzak
durmadıklannı da bilirim. Bir terslik işte... Yoksa,
aynı şenlikte, unutuluştan yakınan bir Lâle Ora-
loğlu'nun emeğine duyduklan saygıyı söyleyebi-
liıier, emek konusunda uyarabilirlerdi.
Geçmişin büyülü, masalsı Türk sinemasını hak-
kıyla değerlendirebilmek için hâlâ geç kalmış sa-
yılmayız.
Takvimde \z Bırakan:
"Sağlığımda esirgenen sevgi I Ölümümde öl-
gün bir akşamüstü I Seslenirse çok geç.. I Iste-
mem, susturunuz." Behçet Necatigil. Eski Top-
rak ("Hayır")
Lefke Öykü Günleni
I Kültür Servisi - Eleştirmen Feridun Andaç,
yazar Füruzan, Feyza Hepçilingirler, Nursel
Buruel. Osman Şahin ve Cemil Kavukçu, 16-18
Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan
Lefke Edebiyat Buluşması'na katılmak üzere
Kıbns'a gidiyorlar. Lefke Avrupa Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat
Bölümü ile Lefke Belediyesi'nin ortaklaşa
düzenledikleri etkinliğe Kıbnslı yazarlardan ise
Prof. Dr. Efdal Sevinçli, Özden Selenge,
Mustafa Akbaş ve Yusuf Azmun katılıyor.
Yazarlar, Cengız Topel Endüstri Meslek Lısesi
Konferans Salonu'nda. kendi öykü anlayışlan
üzerine konuşacak. okurlan ile söyleşecek ve
kitaplannı imzalayacaklar.
Harbiye'de batıar konserleri
Kültür Servisi - Ilki geçen yıl düzenlenen
'Bahar Konserleri', bu yıl üç konserle izleyici
karşısına çıkıyor. 2001 yılının ilk açıkhava
konserleri olma niteliği taşıyan konserler 25
Mayıs'ta Teoman'la başhyor. 26 Mayıs'ta •
Candan Erçetin'm ardından 31 Mayıs'ta
Athena Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nun
konuğu olacak. Konserler. saat 21.00'de
başlayacak. (235 02 03)
Fujifilm Müzik Günleri baştıyoı*
• Kültür Servisi - Fujifilm Music Days Volume
6 etkinliği 18-19 Mayıs tarihlen arasında
lstanbul'un yeni partı ve konser salonu
Venue'de gerçekleşecek. Müzik günleri
kapsamında St. Germain. Thievery Coıporation
ve Dj Gilles Peterson - Mc Earl Zinger
müzikseverlerle buluşacak. Paris'in dünya
çapında isim yapmış topluluğu St. Germain'in
konser biletlerinin fiyatı 25 milyon. Thievery
Corpotation'un biletleri 20 miîyon ve her iki
konserin kombine biletleri 35 milyon TL.