16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15MAYIS2001 SAU 14 KULTUR kultur(n cumhuriyet.com.tr TİYATRO DÜNYASINDAN AYŞEGÜL YÜKSEL ience üstüne fld oyım• Bizim Tiyatro, işkence olgusuna trajik bir duyarhkla yaklaşırken, Ekin Tiyatrosu, aynı olguyu güldürünün uzak bakış açısından irdeliyor. Ankara Ekin Tiyatrosu, başkente yeni bir sanat merkezi kazandırdı. Menekşe Sokak'taki Menekşe Si- neması 'nın, Ankara'nm tiyatro tari- hindeki yerini, Faruk-TarikGüvenç kardeşîerin bu salonu tiyatro yaşa- mına geçirme yolundaki çabalannı dile getiren yazıyı (Eylül 2000) ya- zarken projenin kısa zamanda ger- çekleşebileceği konusunda pek de inançh değildim doğrusu. Oysa, Kültür Bakanhğı ve başka sponsorlar tarafından projeye önem- li oranda sahip çıkıldı. Yaşanan eko- nomik krize karşın 22 Mart'ta Ekin Sanat Merkezı'nin açılışı yapıldı. Geçmişm Ankara Halk Tiyatrosu'nun, bir dönem Ankara Sanat Tiyatro- su'nun, birçok Istanbul topluluğunun yapımlannın imgelerini ve seslerini bugün de banndıran. eski havası bo- zulmadan yenilenmiş, hep pınl pınl kalacağını umduğum bu sanat uzamı- nı yaşatma görevi artık seyircinin. Emeği geçen herkesi kutluyorum. Ekin Sanat Merkezi'nde biri lstan- bullu. öteki Ankaralı iki oyun izle- dim. "Ölüm UykudaydT ve "Gizfi Örgût Nasıl Kurulur?" Ikisi de iş- kence üstüne. Yakın tarihimizin gün- deminden hiç düşmeyen bu insan- lık suçu elbette tiyatroda da anlatı- mmı bulacak. Böyle bir uygulama- nın utancını yaşayan toplumlann başlarını dik'tutabilecekleri gün ge- linceye dek... Ölüm Uykudaydı lstanbul'un Bizim Tiyatro'su 20. 'Gizli Örgüt Nasıl Kurulur?' (solda) ve 'Ölüm Uykudaydı' (sağda) işkenceyi farkb açüardan ele alıyor. yılını Cuma Boynukara nınu Ölüm Uykudaydı" oyunuyla kutluyor. ts- tanbul'da ve Ankara'da sahnelendik- ten sonra Almanya, Fransa. Isviçre ve Hollanda'ya götürülen oyun, şim- dilerde uzun bir Anadolu turnesine başlamış olmalı. Aynca Ingiltere, Isveç ve Norveç'e de gitmesi söz konusu. Zafer Diper'in sahneleyip tek başına sunduğu bu çalışmada, temel gücünü insanı "insanhk dışı" bir konuma getirene dek "aşağüa- mak"tan alan "işkence" olgusunun, bilindiği kadar da bilinmeyen bo- yutlan yansıtılıyor. Sahnede uzun bir karabasan süre- cinin kurbanı ve taruğı olmuş. ama yaşamakta direnmiş bir aydırun, bi- lincinden hıçbir zaman silinmeyecek anlan, bedeninin ve sesinin hiçbir za- man annamayacağı -varlıgına ya- pışmış- izlerin (sesinin, duruşunun, devinim biçiminin) aracılığıyla di- le getirişini izliyoruz. Zafer Diper, Mauricio Varella'nın hücre yaşantısının, dile getirilmek- ten en çok kaçınılan, aşağılanmışlı- ğın sıfır noktasmda dolaşan anlan- nı canlandınrken "minimalist" (en aza indirgeyici) bir yaklaşım kul- lanmış. Bu anlar, yer yer, "yaşandık- lan gerçek süre" içinde yansıtılır- ken seyirci için boğucu bir ızleme de- neyimi oluşuyor. Diper bu boğucu- luğu yansıtmakta ustalaşmış. Yıl- lardır sürdürdüğü "Yargı"da da ay- nı karabasan ortamını farklı bir an- latımla sunduğunu düşünürsek... Ancak bu oyunda başka kişiler de Mauncio Varella'nın işkence yaşa- mış kişiliğinin süzgecinden geçiri- lerek yansılanıyor. (Cuma Boynuka- ra'nm metninin temel sorunu, bu "öteki" kişileri oyuna "geç" yerleş- tirmesinden ve daha önce dile getir- diklerini yineleme durumunda kal- masından kaynaklanıyor.) Varel- la'run, yaşamı seven, yaşamda sevi- len sanatçı arkadaşlarmın, "aşağı- lanma" sürecinin ardından girdikle- ri "ölümorucu" dönemine dek, "bir- Bkte" ama yine de "tekbaşına" çe- kilen "acı", gitgide bir sayıklamaya dönüşerek geliyor karşımıza. Varel- la'nın yansıladıklannın arasında, in- sanlara acı çektirme yolundaki bu- luşlanmn coşkusu içinde gitgide ca- navarlaşan işkenceciler de var. Diper, sahnelemede de "en aza in- dirgeme" yöntemini kullanmış. Bir iki sahne gereciyle, çeşitli işlevlere bü- rünen bir kâğıt parçasıyla hücre ya- şamının yoksunluğunu anlatırken yer yer perdede yansıyan, filmlerden ya- pılmış alıntılarla Varella'nın "dayan- ma gücü"nü nasıl ayakta tuttuğunu gösteriyor. Boğucu bir oyunun, zaten bunalan insanlanmıza tiyatro tadı ve- rig vermeyeceği tartışılabilir. Ancak, "Ölum Uv1oıdaydı"mn gördüğü il- ginin, insanlann tiyatroya yalnızca "kafa dağrtmak" için gitmediğini Mardin, üçjeme olarak tasarladV ğı romanın itk kftabmda Kınm Savaşı atmosferinde Londra'da başla>ıp İstanbul'a uzanan bir aşk öyküsünü anlatryor.İkinci roman Vencdik. Fransa ve Kahire'de ge- çiyor. Üçüncü roman ise Fransa ve Avusturva'dan söz edüecek, Latife Mardin'in üçlemesinin ilki olan 'Doğu Doğudur' adlı tarihi roman yayımlandı Londra'dan istanbul'a aşkBURCUGÜNÜŞEN Latife Mardin'in Rudyard Kip- fing'in bir dizesine gönderme içeren 'Doğu Doğudur' başhklı kitabı Oğ- lak Yayınlan tarafından Deniz Sa- rol'un çevirisiyle yayımlandı. Dün- yaca ünlü müzik prodüktörü ve bes- teci Arif Mardin'in eşi olan Latife Mardin. New York'ta yaşıyor ve ki- taplannı Ingilizceolarakyazıyor. 'Do- ğu Doğudur 1 Mardin' in Kınm Sava- şı atmosferinde Londra'dabaşlayıp is- tanbul'a uzanan bir aşk öyküsünü an- lattığı bir popüler tarih romanı. - Özellikle K n m Savaşı'nı seçme- nizin nedeni neydi? LATİFE MARDÎN - Kınm Harbi Doğu ve Batı devletierinin iîk defa iş- birliği yaptığı olaydır. Bu beni etki- ledi. iki ayn medeniyet, iki değişik kültür çarpışacağına birleşiyor ve ay- nj düşmana karşı çıkıyor. - New York'ta yaşayan bir yazar olarak Doğu ve Batı kavramlanna hangi perspektiften bakıyorsunuz? MARDİN - Doğu'nun ve Batı'nın hem iyi hem kötü taraflan var. Do- ğu'da Batı'ya karşı aşm bir hayran- lık vardı; cünkü Batı teknolojisi çok üerlemişti. İki tarafdagözukapah hay- ranlıktan vazgeçip iyi tarafİan de- ğerlendirmeli. Zaten dünya küçüldü. Bilgisayar, televizyon, uçaklar, hat- ta faks... - Tarihsel roman yazmarun size ge- tjrdiği güçiükkr ne oldu? MARDİN - En güç şey kronolo- ji. Çok dikkat etmek lazım. Ben yalnızca bir insanın hikâyesirıi yaz- madığım için çok zor. Bir de mü- him şahsiyetleri unutuyorum. Me- sela Osmanh kuvvetleri komutanı Ömer Paşa enteresan bir şahsiyet - daha çok yazmak isterdim. Sivas- topol kısmını da daha uzun tutabi- lirdim. Tabii okuyucuyu da sıkmak istemiyorum. - KJtabm devamının gefeceğive Rud- yard Kipfing'in sözJerini tamamla- yan bir üçleme oluşturacağı betir- tiliyor. Bundan sonraki fld ldtap neyi anlatacak? MARDtN - tkinci roman Venedik, Fransa ve Kahire'de geçiyor. Tabii Istanbul en mühim. Üçüncü roman Fransa ve Avusturya'danbahsedecek. Kahire ve Süveyş Kanalı'nı da biraz anlatacağım. Tabii her zaman başta Istanbul ve Osmanhlar olacak. Trainspottiııg'hı devamı geliyorKültürServisi-lskoçya'da bir grup uyuşturucu bağımlısı gen- cin öyküsünü anlatan ve filme de çekilen 'Trainspotting'in yazarı Ir\ine Welsh, kitabın devamını yazmaya başladı. 'Porno' adını taşıyan kitap Random House Yaymevi tara- fından önümüzdeki yıl mayıs ayında yayımlanacak. Yayım- lanmasına uzun bir süre olma- sına karşın 'Porno', ınternette- ki kitap sitelerinde şimdiden sipariş edilmeye başlandı. Welsh. 1980'lerinbaşlannda 18 ay boyunca eroini denemiş ve bu deneyimlenni dünya çapın- Uyuşturucu bağımlısı gençlerin öyküsünü anlatan Trainspotting adlı kitabın filmi de çekilmişti. da ticari bir başan yakalayan Trainspotting'e taşımıştı. Yazar. yeni kitabında Trains- potting'deki ana karakterleri (1996'dakı film versiyonunda Ewan McGregor'un oynadığı MarkRenton,SickBo>,Spud ve Begbie) yeniden yazacak. Ote yandan Trainspotting'de- ki karakterlerin baalan VVelsh'in gelecek ay yayımlanacak olan 'Glue' adlı romanında da yan- sımalannı buluyor. 41 yaşındaki Welsh. 1990'lar- da Ingiliz gençlik kültürünün sesi olarak tanındı. Kitapla pek de haşır neşir olmayan birjene- rasyona uyuşturucu, seks, şiddet ve futbol hakkında yazdığı ya- zılannda kullandığı kaba üslup çekici geldi. llk kitabı 'The Add House'u 1994Mart'ındayayım- layan Welsh, aynı yılın ağusto- sunda yayımladığı 'Trainspot- ting' ile dünya çapında beğeni kazandı. Trainspotting ile Booker Ki- tap Ödülü'ne aday gösterilen Welsh'in diğerkitaplan arasın- da 'The Marabou Stork Ni^ıt- mares', 'Ecstasy', 'FBth' bulu- nuyor. gösterdiği de bir gerçek. 'Gizli Örgût Nasıl Kunılur?' Ankara Ekin Tiyatrosu'nun yeni yerleşik sahnesindeki açıhş oyunu olan, Hasan Uysal'ın on bir yıl ön- ce yayımlanan aynı başhklı roma- nmdan Semih Çelenk'in sahneye uyarladığı "Gizli Örgüt Nasıl Ku- rulur?". Şakir Gürzumar'm sahnelediği oyunun, çevre ve giysi tasanmı Beh- lüldane Tor, ışık tasanmı Yüksel Aymaz, müziği de KemalGünüç ta- rafından gerçekleştirilmiş. Erol Kardesed,EroiDemiröz,Altan Gör- düm, Bülent Yıldıran, Koray Er- gün, Hakan Sahnrmş, Ayhan Onem, BülentAksoy, Ah Çakır \ e Altan Al- kan'dan oluşan bir oyuncu kadro- suyla canlandınhyor; orta kuşaktan deneyimli sanatçılar ve genç oyun- cular.. Gürzumar, "sijasal bir kara ko- medi'' olarak tanımlıyor oyunu. Di- per'ın ve Cumakara'nın "işken- ce"yi trajik duyarlık içinde algıla- yışının tam tersıne, güldürünün uzak bakış açısı kullanılmış oyun- da. 12 Eylül dönemi Türkiyesi'nde- yiz. Ve "alay etme gücü" ile silah- lanmış olarak yirmi yıl öncesine dönüyoruz. Oysa, Sema Pişkinsüt o dönemi aşamadığımızı resmi dil- le bildiriyor. Belki de bakış açımız böylesine "uzak" olmamalı. Oyu- nun kahramanı Şakir Keçeli, onur- lu-aydın kişiliğiyle yanıbaşımızda oturuyor ve bizimle birlikte oyunu izliyor. Gülmecenin imbiğinden geçince, işkenceciler "yergT'nın hedefi olan birergrotesk "aptal"a, işkence gö- renler de "an gülmece"nin sarma- lındaki sevimli kişilere dönüşüyor. Keçeli'yi oynayan Erol Kardeseci, güldürüyü karurtmayan, ama "deh- şetverid'' bir kapana kı- sılmış kurbanınm çare- sizliğinin drammı da ko- yultmayan dengeli yoru- muyla oyunu eksenine oturtuyor. 12 Eylül döneminin "gizli örgütleri açığa çı- karma" yolundaki ça- baları doğrultusunda, deneyimsiz, eğitimsiz, dahası, yalnızca emir- leri uygulaması istendi- ği için kafa çalıştırma- yı hiç öğrenmemiş "gö- revli"lerinin ürkütücü güç gösterilerinin neden olduğu bir yanhşlıklar güldürüsü var karşımız- da. Bu kez işkenceye di- renmiyor kurbanlar. Çünkü "söz" yoluyla ile- tişim kuramayacaklan- nı kısa sürede anlıyorlar. Sonuç olarak da Şakir Keçeli'nin birbirinin karşıtı yedi-sekiz örgü- tün kurucusu olduğu so- nucu ortaya çıkıyor. Ap- tallığın sıfır noktasına ulaşdmıştır. Ferhan Şen- soy'un "Bir Tuhaf So- ruşturma"sında olduğu gibi... Her bir ayrıntısına özen gösterilmiş, iyi ça- hşılmışbir oyun. Temel sorunu sahnede "anlat- ma"ya çokça dayanıl- masından kaynaklanı- yor. "Sakıncalı Piya- de"ye yakışan bu anla- tım biçimi, anlatan kişi- nin, olaylan yaşayan ki- şi olmayışıyla dağınık- lığa uğrarken yılların oyuncusu Bülent Yıku- ran'ı da daha boyutlu bir oyunculuk sergile- mekten alıkoyuyor. Anlatılan çok, sahne- de gösterilen kısıtlı ve sı- nırlı olunca, ister iste- mez sahneleme de uzun bir oyunu götürecek gör- sel-işitsel çeşitlemeler- den yoksun kalıyor. "Görevliler"in toplu ve bireysel davranış ve ko- nuşma biçimleri gitgi- de "kahplaşma" tehlike- si gösteriyor: "işkence" olgusu yinelenen ve yi- nelendikçe etkisini yi- tiren klişe bir "göster- ge"ye dönüşüyor. Oyun yine de "düşün- dürücü" içeriğini ileti- yor. "Gizli Orgüt Nasıl Kurulur?" Ekin Sanat Merkezi'nde sürüyor... YAZIODASI SELİM İLERt Dört Büyükler... Emek konusunda saygılı mıyız? Bana öyle ge- liyor ki, 'emek' artık çok az kişinin ilgisini çekiyor. Kimse emeğin üzerinde durmuyor. Sanatın her alanında emeğin değeri unutuldu. Yol açıcılan kimse anmıyor. Bugün vardığımız nok- taya bizi getirenlerin emeklenne on paralık borcu- muz yokmuş gibi yaşıyoruz. Geçenlerde, bir sinema şenliği dolayısıyla Tür- kân Şoray, Hülya Koçyiğit, Rliz Akın, Fatma Gi- rik bir araya geldiler. Gazetelerde, televizyon ha- berbültenlerinde, magazin programlannda izledik: Dört dev!.. Dört büyükler!.. Muhteşem dörtlü!.. Türk sinemasına büyük emeği geçmiş dört oyun- cuyla karşı karşıyaydık gerçekten de. Öteki emek- leri yadsımak ne o dört oyuncunun aklından geç- miştir, ne de şenlik düzenleyicilerinin. Ama beni eni- konutedirgin eden 'emeksorvnu' işte buradakar- şıma çıktı. Tuhaf şeyler düşündüm. Dev, büyük görkemlilikgibisinden nitelendirme- ler, bilmem sizi irkiltmez mi? Korkanm o soy nite- lendirmelerden. Aşın pofpoflayıcı, yalan, yapay bir şeyler hissederim. Türk sinemasının birdönemiydi, yukanda adla- nnı andığım oyuncular büyük yanş içindeydiler. Üst üste filmleri oynar, sinema salonlan dolup taşar, gala gecelerinde bu yıldızlara -ve tabii başka yıl- dızlara- seyirci sevgi gösterisinde bulunurdu. O dönem, o dönemdeki ruh yitip gideli hani. Belki nostaljiketki bıraksın diye 'dört büyükler'bir araya getirildi. Nedense Belgin Doruk'u düşündüm. Bugün- lerde Belgin Doruk'u o kadar sık anıyorum ki za- ten. Sessizce kenara çekilmiş, müthiş yalnızlık içinde aramızdan aynlmış Belgin Doruk, o 'dörtbü- yükler'üen daha mı sönuk bir yıldızıydı Türk sine- masının? Bugün yaşı kırka yaklaşan pek çok ha- nımın adı durduk yerde Belgin değildır... Muhterem Nur'u düşündüm. Çocukluğumda, Cihangir'de film çekimine gelmişti Muhterem Nur. O günü gözümün önüne getirmeye çalıştım. Ne- dense içim burkuldu. Muhterem Nur, Türk sine- masında 'ezilen' kadının simgesiydi; çok da etki- leyici bir oyuncuydu. Cahide Sonku'ları, Gülistan Güzey'leri, Ned- ret Güvenç'leri unuttuğum sanılmasın. Daha ni- celerini. Sözgelimi Neriman Köksal. Onsuz birTürk sineması çok haşmetsiz kalırdı. Adı geçen 'dört büyükler' çok ama çok uzun yıllar yalnızca 'iyi kadın' rollerini üstlendiler, o rol- lerde görünmeyi biraz da bilinçle seçtiler. Böyle- ce seyirciyle bağ çok daha kolay kurulabilecek- ti... Bir Neriman Köksal öyle mi? Hele Çolpan tlhan... Çolpan ilhan, gencecik yaşında trajik fakat pek o kadar kolay benimsenemeyecek kadın rollerinde unutulmayacak kompozisyonlar çizmiştir. K/i kız kim- likleri yerine, bile isteye, 'kötü kadın' trajedilerine savrulmak, sinemamızda öykü çeşitliliği ve geliş- kinliği açısından nasıl yabana atılabilir ki! Dört devin kuşağından Selma Güneri arada hep kaynayıp gidiyor. Birinci sınıf bir oyuncu; Sofî Kuşlar gibi, Ben öldükçe Yaşanm gibi unutulma- yacak, her yeni seyredişte tazeliklerine şaşılacak filmler... Elbette Müjde Ar. Müjde Ar, muhteşem dörtlü- nün başı çektikleri sinemayı nostaljiye alıp götü- recek birgözüpeklikle sürdürdü oyunculuğunu. On- lardan sonraydı.. ama yeni bir yolda yürümeyi seç- mişti. öyle birdurumdayız ki, herkes ne kendinden ön- cekini, ne kendinden sonrakini hatırlayabiliyor. Varsa yoksa kendisi. Yanlış anlaşılmasın: Hülya Koçyiğit de, Türkân Şoray da hem oyunculuklanna, hem de dostluk- lanna, varlıklanna çok değer verdiğim kimselerdir. (Girik'le Akın'ı yazık ki tanımam.) Koçyiğit'in ve Şoray'ın kendilerine yol açmışlara hiç mi hiç uzak durmadıklannı da bilirim. Bir terslik işte... Yoksa, aynı şenlikte, unutuluştan yakınan bir Lâle Ora- loğlu'nun emeğine duyduklan saygıyı söyleyebi- liıier, emek konusunda uyarabilirlerdi. Geçmişin büyülü, masalsı Türk sinemasını hak- kıyla değerlendirebilmek için hâlâ geç kalmış sa- yılmayız. Takvimde \z Bırakan: "Sağlığımda esirgenen sevgi I Ölümümde öl- gün bir akşamüstü I Seslenirse çok geç.. I Iste- mem, susturunuz." Behçet Necatigil. Eski Top- rak ("Hayır") Lefke Öykü Günleni I Kültür Servisi - Eleştirmen Feridun Andaç, yazar Füruzan, Feyza Hepçilingirler, Nursel Buruel. Osman Şahin ve Cemil Kavukçu, 16-18 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan Lefke Edebiyat Buluşması'na katılmak üzere Kıbns'a gidiyorlar. Lefke Avrupa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü ile Lefke Belediyesi'nin ortaklaşa düzenledikleri etkinliğe Kıbnslı yazarlardan ise Prof. Dr. Efdal Sevinçli, Özden Selenge, Mustafa Akbaş ve Yusuf Azmun katılıyor. Yazarlar, Cengız Topel Endüstri Meslek Lısesi Konferans Salonu'nda. kendi öykü anlayışlan üzerine konuşacak. okurlan ile söyleşecek ve kitaplannı imzalayacaklar. Harbiye'de batıar konserleri Kültür Servisi - Ilki geçen yıl düzenlenen 'Bahar Konserleri', bu yıl üç konserle izleyici karşısına çıkıyor. 2001 yılının ilk açıkhava konserleri olma niteliği taşıyan konserler 25 Mayıs'ta Teoman'la başhyor. 26 Mayıs'ta • Candan Erçetin'm ardından 31 Mayıs'ta Athena Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nun konuğu olacak. Konserler. saat 21.00'de başlayacak. (235 02 03) Fujifilm Müzik Günleri baştıyoı* • Kültür Servisi - Fujifilm Music Days Volume 6 etkinliği 18-19 Mayıs tarihlen arasında lstanbul'un yeni partı ve konser salonu Venue'de gerçekleşecek. Müzik günleri kapsamında St. Germain. Thievery Coıporation ve Dj Gilles Peterson - Mc Earl Zinger müzikseverlerle buluşacak. Paris'in dünya çapında isim yapmış topluluğu St. Germain'in konser biletlerinin fiyatı 25 milyon. Thievery Corpotation'un biletleri 20 miîyon ve her iki konserin kombine biletleri 35 milyon TL.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle