19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 NİSAN 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ SözLerin rengmde yaşamakNe zaman HaHl Cibran'ı okusam, söz sükûta erer. Zamana yargıh sevinçlerin, anımsayışlann kapılanna, ılgınlann yurduna gider gelirim. Son- ra, can çadınnı kurarak elem rûzgârlanna döne- rim yüzümü. Buzculann çan sesleri tutmuştur ovayı. Gözûm seher ışığındadır. Bir parça buza erişmek, gün bo- yu satacağım gazozlann nidası olacaktır: "Buz gi- bi gazoz, buz buzL" Ilgmdan gelen seslere dönerim yûzûmü... Gazozlar bitmiş, akşamsefalan, leylaklann süs- lediği bahçemizde babamla baş başayızdır artık. O resmine, bense kitaplanma dönmüşümdür. Sözle- rin renginde yaşamak duygusunu en çok hissettiği- miz akşamüstlerinden biridir. Tagore'un sesini ba- na bağışlayan yüzle yüz yüzeyimdir. Camaltı resim- lerinı bir nakkaş gibi işleyen ellerinden çıkıp gelen birer söz anıtı gibidir Tagore'un dizeleri: "Bırak, bulutianna asılayım ve güneşinde kanat açayım." Onlara tutunurum... Bin yıhn ötesinden gelen sesmişçesine alır beni yurduna her bir sözcük. Tagore... Ne içli, ne yanık bir sesti bana. Dayımla babamın sabahlara de- ğin süren söyleşmelerine, sözlerine ağan dizelerinde, onlann aşklannın, tutkulannın rengini görürdüm. Ta- gore, hem aşkın yurdunu hem de yurdun aşkını dile getirdi. Oysa ben, onu, okul kaçkını bir çocuğun ilk aş- kına söyleyecek sözleri biriktirdiği için severdim. Nice sonra, gelip de Halil Cibran'la buluştuğum kavşakta; Tagore'u anla- manın ona gidecek yolun önûnde dur- duğunu görecektim. El Mustafa'mn öyküsûne kapıldı- ğımda, onun "baştan çıkancı" edasını bir yel gibi kapmış, içimde yalazlanan çocukluğumun sırlı yüzüne dönmüştûm. Tıpkı bugün yaptığım gibi; döne döne okudu- ğum mesellerinin ölümle dirim arasındaki ince çiz- giyi anlamlandıran boyutunu görmenin yaşattığı duyguya benzer bir duygu selintisine kapıldım dur- dum. Cibran'ın, hayata bakışımıza yeni bir boyut ka- zandırmasını, Doğu'nun büyüsûnü içimizde, ruhu- muzda hissettiren sözcûklerinin renginde buluyor- dum. O sözcüklere her dönüşûmde, camaltı resim- leri yapan babamm ellerinin hünerine şaşkınlıkla bakışım gelir gözümün önüne. Nedense; Cibran'ın sözleri, meselleri, o hünerli insanın dünyamızı şenlendiren renk çıngısını, her bir olaya/duruma anlam katan sözlerinin gücünü anımsahrbana. Cibran, alıp başını gidendi; o ise ka- landı. Bizlerle var olmak mıydı düşü, bilemem! Çizdiği resimlerle, yazdığı şiirler/mesellerle delicoş çağımıza değin yaşadı bizimle. Sonra özlemlere döndü yüzünü, resimlerini unuttu, sözlerini acının bannağı bilip Tann'nın kelamıyla banşık olmayı yeğledi. Ben, Ermiş'e yüzümü dönüp, Cibran'ın dûnya- sına yöneldiğimde; gitmekle kalmanın ne anlama gelebileceğınin sırnnı öğrenıyordum. ••• Çıkıp gittiğimiz yer, ne denlibizi banndıran, geç- mişimize ve geleceğimize gölge/dulda eden yeni bir yurt ise de; doğduğumuz yerin özlemini, bizdeki an- lamını da her dem çağnştırandır. İçimizde bekleyişin odlan... Bir adada gibi his- sederiz kendimizi. Bir gün bir gemi gelecek bizi o çocukluk yurduna götürecek duygusuyla dolu do- lu yaşanz. Gelip gelemeyeceğindense, daha çok bunu beklemenin güzelliğine bağlanınz. Aynlırken keder atına bindiğimizin farkında de- ğilizdir. Yeni'ye gidiş, kanatlanmaktır adeta. Ama ne zaman ki seslerin rengini, sözlerin büyüsünü/tı- nısını anımsar, özleriz... tşte o zamanbir sızıdırbaş- lar içimizde. Yirminci yaşm dumanlı günleri.. Elinizden düşür- mediğiniz Ermiş' in sizde bir tür anafor yaşatabüe- ceğini düşûnmemişsinizdirhiç. Gömüldüğünüz sa- tır aralannda, kendinizi bulursunuz. Çizdiğiniz resimler, yazdığmız satırlar sizi onun- la bir seste buluşturur. Bölünmüşlük duygusunu bastıran Doğu'nun büyülü sesine akraba gibisiniz- dir. Ait olduğunuz yerin sızısmı hissettirir bir an. Onun farkına varmadan, gitmek duygusunun yel- kenlerini fora etmişsinizdir en deli çağınızda. Ge- lip durduğunuz yerde ise Cibran'ın da, en az Tago- re kadar, diyecek sözleri vardır: "Sözcükler ne dili, ne de kendflerine kanattakan dudaklanyanlanndagötürebttirier. Yapayalnız dağüuiar boşhığa ve ya- payaliuz arariar yaşamm gücünü." • • • Işığa dönüp yüzümü gitmek düşü- ne sanlırım. Cibran, insanlık hallerinin bin bir yüzünü anlatır bize. tçtekini ve dışta- İcini. Yaşanılanı ve yitip gideni. Esri- yeni ve esriteni, tenin sızısını ve şen- liğiru. Yüreğin mevsimlerine, gecenin yıldızlanna, günün ışıltısına döndürür her bir sözüyle. Acıdan söz ederken se- vincin kapılanna, aşktan mısra döker- ken kederin yoUanna ulaştınr sizi. Dahası, onda 'kendini bflmek'/'kendi olmak' düşüncesinin sırlanna erersiniz. Her bir bakışının ucu hayatın sırlanna götürür. Yeryüzünün nidasını toparlayan sözleri, içimizde sı- nırlanamayanın dili olur. Kışa eren bahann, içtekiyle örtüşenin dilidir Cib- ran'ın sözlerinin rengi... Mühürlenmişbir an' ın soluğunutaşırbirbir. Bel- ki de bundandır her bir meselinin/deyişinin günden geceye erer gibi yeryüzüne dağılması, bendeş yü- reklerde yer etmesi. Halil Cibran'la yüzleşmek, bir ömrün neşe ve ke- der çağlanna dönmektir biraz da. Acının bannağı- na, Doğu'nun büyülü sesine kulak vermektir bir anlamdada... OKUMA ÖNERİLERİ Halil Cibran 'ın TürkçedeM kitaplan E, Süreç ve Anahtar Kitaplar yayınevlerinden çıktı; halen tüm kitaplan Anahtar Kitaplar 'ca yaymlanmaktadır: - Ermiş, Çev.: Aytunç Altındal, 1974, E Yay., 108 s. - Ermişin Bahçesi, Çev.: R. Tanju Sirmen, 1989, E Yay., - Sözler, Çev.: A. Altındal, 1984 Süreç Yay., 112 s. 68 s. - Gezgin, Çev.: Sibel Özbudun, 1991, E Yay., 88 s. - Aşk Mektuplart, Çev.: Feyza Karagöz, 2000, Anahtar Kitaplar Yay., 132 s. -Dünya Tannlan, Çev.: F. Karagöz, 2001, Anahtar Kit. Yay. Rabindranath Tagore: Bahçıvan, Çev.: îbrahim Hoyi, 1963, Remzi Kitabevi, 128 s. 101 Şiir, Çev.: Göhçen Ezber, 2000, izdüşüm Yay., 202 s. OKURKENALTI ÇIZILENLER "Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın. Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkaianan bir deniz olsun sevgi. Birbirinizin kadehini onunla doldurun, ama aynı kadehe eğilip içmeyin. Ehneğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın. Şarkt söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalmz olduğunu unutmayın. Çünkû lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayndır." Halil Cibran Panahi'nin Venedik'ten büyük ödül Altm Aslan'ı alan filmi Atlas Sineması'nda ranh kacbıılamı karaıılık dairesi CUMHUR CANBAZOĞLU Emek'te bugün Haneke'nin, insa- noğlunun 'duvarsızlaşnnlma' operas- yonuna getirdıği eleştiriden doğmuş kent üçlemesinin son ayağı Tesadüfı Bir Kronolojinin 71 Parçası'nda (Di- ğerleri Yedinci Krta ve Benny'nin Vi- deosu) sıra. Bizce üçlemenin en iyi yapıtı. Ingilizlerin uluslararası piyasada kabul görmüş filmlerinin son örnek- lerinden Grace'i Kurtarmak. Altm Lale'de yarışan Sönen Işıklyön: Vas- silis Douros) ve Herkes Ünlü! (yön: DominiqueDeruddere) salonun diğer filmleri. Atlas'ın programma gelince; Ha- neke'nin filmiyle aynı çizgide geli- şen, Ventura Pons'un Okşamalar'ı da Sergj Belbel'den uyarlanmış, modern kent insanının sevgisizliği üzerine in- şa edilmiş. Pons'un festivaldeki beş filminden üçünde başrolü üstlenen güçlü oyuncu Rosa Maria Sarda'nın Daire, kadın kimliğinin çok silik oldıığu tran'da sistem karşısında ne gibi zorhıklaıia karşüaşüklannı anlaüyor. (Annem Hakkında Her Şey'de de ız- lemiştık) performansı etkileyici. Bellocchio'nun IV. Henry'sinde attan düşüp kafasını vurduktan son- ra kendini imparator IV. Henry sa- nan birini (Mastroianni) psikiyatr eşliğinde ziyarete gidiyor dostlan. Sağhğmı kazanmış olsa da adam oyununu sürdürüyor. PirandeUo'nun dramından Bellocc- hio tarafindan beyazperdeye aktan- lan öykü, toplumun dayatmalan ile bireyin özgürlüğü arasında tek yön- de işleyen ilişki üzerinde gelişiyor. Mastroianni bölümünün orta halli filmlerinden biri; AstorPiazzolla'nın müziğine dikkat... tranlı yönetmen Panahi'nin bir ga- zete haberinden yola çıkarak çektiği Daire ise Iran gibi kadın kimliğinin çok silik olduğu bir ülkede kadınla- nn sistem karşısmda ne gibi zorluk- larla karşüaştıklannı anlatıyor. Kiarostami'nin ya da Makhmal- baf ın sakin, sessiz, Ibtojenik', masa- lımsı Iran'mda değiliz; kadınlar için bu ülke, içinden çıkılamaz, koskoca- man bir daire. Dokuz ayn kadınınöy- küsünden oluşan bu 'cesur' filmin Venedik'ten, 'hak edilmiş' AJtın As- lan ödülü var. Altm Lale yanşmacılanndan 101 Reykjavikfyön: BaitasarKormakur) ile Güney Yakasının Hikâyesi'nı de (yön: Roberta Torre) izleyebileceği- miz Sinepop'ta RogerConnan'ın Fh- ned'si öne çıkıyor. Siyahlara karşı ırk- çılığı körüklemek içm Dallas'a gelen Cramer'in becerdikleriyle ilgili son derece dürüst ve derin akan sahnele- riyle o dönem 'beyazlar'ı rahatsız e- den ve gişede ağır yenilgi yaşayan Fitneci'de başrol, Uzay Yolu'nun Kaptan Kirk'ü Schatner'da. Carne'nin 'GeceninKapdan' ise 2. Dünya Savaşı sonrasınin iyimser or- tamına yakışmamış karamsar tonuy- la, JeanGabinve Marlene Dietrich'in yerine başrolleri almış 'genç' Mon- tand-Nattier ikilisinin varlığıyla gi- şede kabul görmemiş bir yapıt olarak tarihe geçmiş durumda. Beyoğhı Sineması'nda ise ulusal ya- nşma filmlerinden Serdar Akar'm ikinci uzun metrajhsı Dar Alanda Kı- sa Paslaşmalar'ı ile Ahmet Çadır- a'nın RenküTürkçe'sı var. Sıcak öy- küleriyle yakmtarihimizdentatlarge- tiren iki fıhn de kaçmaz. Ren'tekı Feüini nın SekizBuçuk'u için son firsat... Osman F. Seden'in kendini yenilediği ilk önemli ve ozgün yapıtı Şoforün lüks düşkünü kansı Kültür Servisi - Osman F. Seden'in 1960'ta yönetmen, senaryocu, yapımcı olarak imza attığı 'Namus Uğruna', Ömer Lütfi Akad sinemasınm etkisinden sıynlarak kendini şekil yönünden yenilediği ilk önemli ve özgün yapıtı sayüıyor. 1961de'2. TüricFilm FestivaH'nde Eşref Kolçak'a, en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıran fihnde, lüks düşkünü kansını kötü yola düşüren patronundan öç almaya yönelen bir şofbrün öyküsü anlatılıyor. Dört kişi arasmda sadelik içinde düz bir çizgide gelişen filmin anlatımı da alabildiğine rahat ve ölçülü. Her plan yerli yerine oturmuş. Kritonllyadis'ın siyah-beyaz görüntüleri şaşırtıcı. Seden'in kişiliğini bulduğu, sıçrama yaptığı sağlam temeli olan filmlerinden biri. Büyük kent atmosferinde iyilik ve kötülük simgesi kişilerin çatışmalannın ve savaşımlannın sergilendiği filmde olaylar, dürüst semt delikanlısı, kötü yürekli sömürücü patronu ve ona yardımcı olan bir fahişe arasmda gelişiyor. Istanbul'un kenar semtlerinden birinde genç şoför (Kolçak), çevresinden tiksinen mahalle dilberiyle (Peri-Han) evlidir. Yiyecek parasını, kirayı giysilerine ve takılara yatıran lüks düşkünü kadm, bir süre sonra kocasının patronu tarafindan baştan çıkartılır. Olayı içine sindiremeyen şöfor, kötülerin peşine düşüp namus uğruna öç almaya yönelir. '2. Türk Film Festivali'nde Eşref Kolçak, Namus Uğruna'yla ödül akh. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Ben'in Sorumluluğu... Sanınm bu ortamda şöyle doğru dürüst "ben" diyebilseydik bugüne kadar, örneğin her kade- medeki eğitimdenyüreklilikle "ben" diyebılen bi- reyleryetiştirmeyi anlasaydık ve "ben"\ de pis bir hesapçılıkla, acımasız bir bencillikle değil, fakat tekil bireyin kendini oluşturmasının vanlabilecek en son noktasıyla eşanlamlı kılabilseydik, dün ve bugün başımıza gelenlerin pek çoğunu, belki de hiçbirini yaşamayacaktık. Gelgelelim belki de Osmanlı'dan kalma kapı- kulu zihniyetiyte korktuk hep böyle "ben "lerden. öylesine korktuk ki, kimi zaman aramızdan na- sılsa çıkıverenleri de ya "bizden" olmak ya da yı- kılıp gitmek seçenekleriyle karşı karşıya bıraktık. Kendi "£>en"liğimizin onayını, hep çevremızde dolanan, önümüzde eğilen, sessiz ve dilsız "öeniiksizleri çoğaltmakta aradık. Ve sonunda çabalarımızın karşılığını aldık. Şimdi artık ben-cücelerden oluşma birtoplum- da yaşamaktayız. Şimdi artık insanlar, bu toplumda canlan yasa gereği devlete emanet kişilerin her gün ölmelerı karşısmda bile "Ama bence..." diyemeyecek ka- dar benlik yitimine uğramışlar. Bu toplumda böy- le ölümler, artık trafık kazası haberlerinden fark- sız. "Ünlülerden" kimin kimden çocuk aldırdığı, devlete emanet edilmişken sönüp giden gence- cik yaşamlardan çok daha önemli. Çoğunlukla "5en"liklerini yitiımişlerden, "ben" diyebilmeyi çoktan unutmuşlardan oluşma bir toplum, olabilecek toplumlann en tehlikelisidir; üstelik de, çoğunlukla kendisi için olmak üzere, en tehlikelisidir. Çünkü böyle toplumlarda gün gelir, insan yaşamı her şeyin ölçütü olmaktan çı- kar ve işte o zaman o toplumda -insanlar bir şey- lere ne denli değer atfederlerse etsinler-, gerçek anlamda değer nrteliğini taşıyan hiçbir şey kal- maz. İnsan yaşamının her şeyin temel ölçütü olmak- tan çıktığı bir toplumda ahlak, sonuçta yalnızca iğrenç bir ikiyüzlülük olmanın ötesine geçemez. İnsan yaşamının her şeyin temel ölçütü olmak- tan çıktığı bir toplumda, o toplumun nabzına gö- re şerbet vermeyi iş edinen bir sanat, yalanların en tiksinti vericisine dönüşür. Yine insan yaşamının her şeyin temel ölçütü ol- maktan çıktığı toplumlarda yazılı hukuk kuralları- nın en iyilerinin bile getirebileceği bir adalet dü- şüncesi yoktur. Batı, Rönesans'la birlikte yeni insanın temelini ve vartık koşulunu, yeniçağın eşiğindeki akılcı in- sanın beşiğini yeni bir felsefede aramıştı. Başka deyişle Rönesans, ancak düşüncede yeni bir aşama olduğu ölçüde ve olabildiği içindir ki bir "yeniden doğuş" anlamını kazanabildi. Oysa yaşadığımız topluma temel taşı olarak bir felsefe kazandırmak, hiçbir zaman önemsenme- di. önemseyenler de "Şimdi felsefe yapma!" di- ye küçümsendi ya da "uçuk" diye nitelendirildi. Böyle olunca da kendi "ben"\ üzerinde düşün- mek, kendine her şeyden önce tüm değerleriyle sapasağlam bir "öen"lik kazandırmak, insanlan- mızın düşünce ufuklarında bulanık bir hedef ni- teliğjyle bile belirginleşmedi. "Üzerinde düşünülmeyen birhayat, yaşanma- ya değer bir hayat değildir!" demişti Sokrates. Çoğunlukla düşünmeden, yalnızca yaşamayı se- çen bizler ise aslında yaptığımızın bir seçim de- ğil, fakat kitlesel bir zinciri daha en baştan gönül- lü olarak boynumuza geçirdiğimizin bilincıne bi- le varamadık. Cumhuriyetin kuruluş yıllanndaki o "öen"lik do- lu, "öen"ler yetiştirme tutkusuyla yanan toplum- dan bugünkü "öen"liksizliğimize geçişimız, yakın tarihimizde kendimize karşı işlediğimiz en kor- kunç kolektif suçtuıi e-posta:ahmetcemal(g superonline.com [email protected] İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGUN • BEYOĞLU EMEK'te 10.30'da Tesadüfı Bir Kronolojinin 71 Parçası, 13.30'da Grace'i Kurtarmak, 16.00'daSönenIşık, 19.00'da Grace'i Kurtarmak, 21.30'da Herkes Ünlü! adlı fılmler gösterilecek. (293 84 39) • BEYOĞLU ATLAS'ta 10.30'da Okşamalar, 13.30'da Daire, 16.00'da IV. Henry, 19.00'da Daire, 21.30'da IV. Henry adlı filmler izlenebilir. (252 85 76) • BEYOĞLU SİNEPOP'ta 10.30'da Fitneci. 13.30'da 101 Reykja\ik, 16.00'da 175.Madde, 19.00'da Gecenin Kapüan. 21.30'da Günev Yakasının Hikâyesi adlı fılmler gösterilecek. (251 11 76) • BEYOĞLU BEYOĞLU'nda 10.30'da Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, 13.30'da Renkli Türkçe, 16.00'da Namus Uğruna, 19.00'da Gülünç FehX 21 30'da Denizin Sesini Yeğlerim adh filmler izlenebilir. (251 32 40) • KADIKÖY REXX'te 10.30'da Birlikte, 13.30'da Acı Gerçek, 16.00'da Erkeklerin Mevsiml 19.00'da Ay!, 21.30'da SekizBuçuk adlı filmler gösterilecek. (336 01 12) BUGÜN • AKSANAT'ta saat 18.30'da İstanbul Modern Sanat Müzesine Doğru isimli panel gerçekleşecek. Panele konuşmacı olarak Yusuf Taktak, Bedri Baykam, Mehrnet Güler>üz, Kemal tskender, Bünyamin Ozgültekin katıhyor. (252 00 01) • tFSAK'ta saat 19.30'da 'TFDB (Türkiye Fotoğraf Sanati Dernekleri Birliği) Nedir? Fotoğraf Dûnyamızda tşlevi Nedir?' başlıklı söyleşi gerekleşecek. (292 42 91) • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da Nesrin-Çetin Körükçü'nün konseri izlenebilir. (232 98 30) • BABYLON'da saat 21.30'da Kompania Ketencoğhı'nun konseri izlenebilir. (292 73 68) • ORHAN VELtŞÜREVt'nde saat 19.30'da 'Refaberin Gördükleri' isimli dia gösterisi gerçekleşecek. (249 49 36)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle