19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
f 7ARALIK2001CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ TURHAN SELÇUK HlllMİ, ROMA K0NUİMAS1 GÜNÜN ADAMI VOK DUZYAZI ORHAN BtRGİT AcıL WA.'.. AUAH KARAKTERI KARAKTERSİZLÎK OLAN TURKSEV Skandalı Benzer filmleri kaç kez gördük. Imren Aykut, Halil Şıvgın gibi bakanlık yapmış olanlar ya da Bedrettin Dalan, Dr. Ahmet Çetinsaya gibi belediye başkanları, görev başında iken sahip oldukları geniş yetkiler ile kurdukları vakıfları, yine aynı olanaklar ile kamu kaynaklarıyla akraba yaptılar. Bu vakıfların ölesiye başkanlıklarını da senetlere geçirttiler. Maliye Bakanlığı'ndan sağlanan vergi bağışıklığı, yasaların boşluklarından geçirilmiş akla hayale gelmez devlet desteği ile kurulmuş küçük imparatorlukların başında gözlerden uzak, ama düpedüz imtiyazlı bir düzenin başına oturdular. Dünkü "Star" gazetesinde Zübeyir Kındıra adlı bir meslektaşımız, bu imtiyazlı düzen zincirine eklenen yeni bir "halka "yı haber veriyordu. Milliyetçi Hareket Partisı'nin "asabı kolay bozulan" bakanlarından Dr. Osman Durmuş da 57. Hükümet'te kendisine ıkram edılen koltuğun sahibi olduktan sonra, Türk Sağlık ve Eğitim Vakfı adında bir vakıf kurmuş. Yakın dostu ve akrabalarından oluşan 15 Mütevelli Heyeti üyesinin oyları ile ve ölesiye kadar başkanlık koltuğuna oturduğu vakfı, Sağlık Bakanı şapkası ile ve iyi yönetilmediği gerekçesi ile Yalova Termal Tesıslerı'nin 20 yıllık işletme hakkını devrettirmiş. Vakıf, bu 20 yıllık süre içerisınde, tesiste yine Sağlık Bakanlığı kadrosunda bulunan memurları kullanacakmış. Vergi ve harç ödemeyecek, gerekli yatırım ve onarımları bakanlığa yaptıracak, elde edilen tüm geliri de vakfın kasasına aktartacakmış. Osman Durmuş, kasanın kaplıca gelirleri ile dolmasına kadar başkanı olduğu vakfın parasız kalmaması için de Sağlık Bakanı olarak yetkisini kullanmış ve Türk Sağlık ve Eğitim Vakfı'na, bakanlık fonlarından tam 25 milyar lira aktartmış! Bu kadar imtiyaz ile donatılan ve korunan Durmuş vakfının kısa adını merak edecekler için söyleyelim. Tam, fanatik MHP'Iİ arkadaşlarımızın beğeneceği bir çağrışıma kapı açacak bu kısaltılmış isim, yani "TÜRKSEV" aynı zamanda bir tür slogan olarak da kullanılabilır. Ne var ki, MHP'Iİ dostlar birbirlerini izlercesine böyle kollamalar, korumalar yaparak iktidar koltuklarını kullanmayı sürdürürlerse, hiçbir sloganın gücü kendilerinin sevilmelerine de hatta su üstünde kalmalarına yardımcı olmayacaktır. Yok "Salkım Hanım'ın Taneleri" romanında adı geçen kayınpeder, bir Osmanlı paşası mıymış, yoksa Harbiye öğrenımı görmeden kendisine padişahın unvan ve rütbe bağışladığı bir aşıret ağası mı? O paşa romanın senaryosuna niye alınmışmış. Ikinci Dünya Savaşı'nda kaç yüz bın askeri sınırlarına yığmak zorunda kalan Türkiye'de Varlık Vergısi koyanların asıl amaçları kaynak bulmak mıymış, Hitler Almanyası'nın estirdiği rüzgârların etkisınde kalmak mı? Tarihi, tarihçilerin yansız değerlendirmelerıne bırakıp, kendilerini TBMM'ye gönderen vatandaşlarının bugünku haklarını korumak yerine, televizyon ekranlannda "canbaza baakk!" çığlıkları atarak gündem değiştirmenin bir marifet olmadığını, Enis Oksüz'ler, Koray Aydın'larve Osman Durmuş'laraanlatmaları bana kalırsa çok daha yararlı olacaktır. TRT Genel Müdürü iken, bir dizi yanlışı yüzünden eleştiriler alan Tunca Toskay'ın adını, çarpık ya da uygunsuz bir olaya karışmış gördünüz mü? Partisinin yükünü Türkeş gibi, seveni kadar sevmeyeni de bulunan, ama karizmatikliği tartışılmayan bir liderden devralan Devlet Bahçeli ya da TBMM Başkanlığı'nı sadece yansızlığı ile değil, başarı ile de yürüten bir ömer Izgi'nin isimleri etrafında niçin bu tür söylentiler dolaştırılmıyor? HARİKULÂDE KIVIRTMALARI KISIM tEKMİLİ 27 Mayıs'a doğru 27 Nisan 1960'ta TBMM'de, DP grubundaki konuşmalara uygun olarak hazırlanan "Soruşturma Komisyonu'nun Görev ve Yetkilerine tlişkin Yasa"nın görüşmeleri yapılırken iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında sert tartışmalar ve kavgalar olmuş, sonuçta da yasa kabul edilmişti. O gün, Bakanlar Kurulu'nda da sıkıyönetimin ilanı tarihinin Başbakan'a bırakılması kararı alınmıştı. O gece, Şale Köşkü'nde konuk bulunan Pakistan Cumhurbaşkanı'nı ziyarete giden Bayar, kararı n kabulünü öğrenince, konuğunu orada bırakarak Ankara'ya dönmüştü. Anayasaya göre sıkıyönetim için gerekçe "Savaş halinde ya da savaşı gerektirecek bir durumda, ayaklanma olması ya da yurda ve cumhuriyete karşı, kuvvetli ve eylcmli bir kalkışma olduğunu gösteren kcsin belirtiler görüldüğü" biçiminde yazılı olduğu halde, söz konusu gerekçe ve koşullardan hiçbiri yokken, salt muhalefetin gösterdiği tepkilerin doğurduğu kaygı ileri sürülerek karar alınmıştı. Açıkça, anayasaya aykırı olan kararın ilanının da Başbakan'a bırakılması, yani yetkinin tek kişiye verilmesi suretiyle, aykırılık katmerleştirilmişti. Başbakan da tek kişiyi (kendisinı) yetkili kılan karara dayanarak Bakanlar Kurulu'nu toplayıp konuyu orada görüşmedcn, tstanbul ve Ankara'da, 28 Nisan 1960'ta saat 15.00'ten itibaren, sıkıyönetirni ilan etliğini açıkladı. Böylece, özgürlüklerin tümden yok edildiği; ülkenin, anayasası yokmuş duruma sokıılduğu dikta rejimi pekiştirilerek yürürlüğe girmiş oldu. O diktacı rejime yönelişe ve uygulamalanna karşı, Ankara ve tstanbul'da, özellikle de üniversite gençliği, yoğun tepkilerde bulunmaya başladı. 28 Nisan 'daprotesto gösterisi düzenleyen tÜ öğrencileri 'hedefgözetmeden ateş emrif alan polisin sert müdahalesiyle karşdaşm Süngü takmış bir askeri bitiik, polislerle öğrenciler arasına girer. Öğrenciler orduyu överken, polislere de 'Katiller!' diye bağırır. Lütfen iptal davası açınız.. Benim, sade vatandaşlarımdan bu kaplıca hortumlamasını durdurmaları için bir dileğim olacak. öyle anlaşılıyor ki, MHP yönetimi, Enis Bey'den, Koray Bey'den sonra bir de Osman Bey'i koltuğundan edecek bir zorlamayı içine sindiremeyecektir. Ama, Yalova kaplıcalarını, Durmuş'un anlı şanlı isimler ardında bir sömürü kapısı olarak seyretmeyi de içine sindiremeyecek milyonlarca yurttaşımızın hiç değilse birkaçının, mesela Yalovalı okurların, sivil toplum örgütlerinin bu işlemi adalete götürüp yok saydırmak amacı ile iptal davası açtırtma haklarını kullanmalarına ne dersinız? öyle bir iptal davası açılır ve başarılı bir hüküm ilamı alınırsa... Vurdumduymazlara bundan daha büyük tokat mı olur? Diktacı rejime yönelişe ve uygulanıalaruıa karşı, Ankara ve Istanbul'da, özellikle de üniversitc gcnçliği, yoğun tepkilerde bulunmaya başladı. yönetım kunılu üyelerinin sorumlu olduğunu söylcycrek "Bir tek üniversitenin ülkenin içine sıçmaya yettiğini" de ekleyerek ünlii hocayı arabadan indirir. Oradaki emniyet müdürü de askerlerden yardım olmazsa, olaylara egemen olaınayacağını ve "bütün işlerin rektörün başının altından çıktıgını" valiye telsizle bildirir. Vali de rektörün, emniyet müdürlüğüne getırilip koruma altına alınnıasını ve kendisınin de Ankara ile göriişmekte olduğunu söyler. Vali "Hedefgözetmeden ateş edin,çekinmeyin" diyebiliyordıı. Rektörün cipini almaya çalışan Zeki Şahin, Profesör Sönmez'in engel olmaya çalışması karşısında, öteki ünü çok kötüye çıkmış komiser de profesöre, "Bu puşt, burada kışkırncı ve özendiricidir" aşağılaması ile kafasına vuruyor. Yanındaki dört polisle sürükleyip tekmeleyerek bir cipe atıyor hocaların hocasını. Zeki Şahin, rektörii itip yere yıkarak yaşlı bilim adamının gözlüğünü kırarak başını da yaralar. Zorla emniyetin cipine sokularak önce emniyete, sonra da valiye götürülür. Bu durum üzerine, ben de sıkıyönetim komutanı ile Beyazıt'a gittim. Komutan bana, Celal Baolur, Hüseyin Onur, llüsevin Irmak, Cengiz Balbkaya ve Vedat Boy ağır yaralanır. Süngü takmış bir birlik, polislerle öğrenciler arasına girer. Öğrenciler ordu lehıne övücü sözler söylerken, polislere de "Katiller!" diye bağınr. Beyazıt Meydanı'ndaki o akıl almaz ortamda komutan Fahri özdilck, öğrencı ler arasına girerek sıkıyönetimin ılan edilmiş olduğunu, öğrencilerin kendilerine yardımcı olmalarını ve dağılmalarını isteyince, öğrenciler de uyuın göstererek dağılmaya başladıkları sırada, Zeki Şahın'in bulunduğu polis gnıbu, ateşlı saldırıya geçer. Gençlerden yakalayabildıklerinı de karakola getirirlcr. rek meydandan ayrıldı. Erdelhun'un da katıldığı 2 Mayıs tarihli NATO toplantısı, o hava içinde geçmişti. Şehzadebaşı'nda öğrenciler, Gaziosmanpaşa Marşı'nı söylediğinde, General Binatlı gazaba gelerek subaylara ve erlere "Ne duruyorsunuz? Ateş etsentee" deyınce başlanndaki subay "Kime ateş edelim? Bunlara mı?" yanıtını verir. Ateş ettiremediğinden Binatlı, inzibatlarını öğrencilerine saldırtır ve yakalattığı 28 genci Rami'ye gönderir. Bu arada, bir ara benım de tümen komutanım olan Ankara Sıkıyönetim Komutanı (eski tümcn komutanım) Namık Argüç'le birtelefon konuşmamız olmuştu. Argüç, beni överek üniversite konusunda ne yapmamı/. gcrektiğine ilişkin görüşümüzü sorar. Ben de konuyu komutana ileteceğimi söyler ve kendi görüşümü de "ordu ile gençleri karşı karşıya getirmemek için ünKcrsitelerin kapanlması" biçiminde sunanm. İki komutan arasındaki karşılıklı konuşmalar sonrasında ünivcrsiteler kapatılır. Istanbul sıkıyönetimindeki görevim gereği, valilik, emniyet müdürü ve belediye ile çok yakın ilişkilerimolmuştu. Askerlerden de Genelkurmay Başkanı, Ankara sıkıyönetim ve merkez komutanı vc üst katlarda bırçok kimse ile partililer sıkı işbirliği halinde, Istanbul'daki işbirliği parti tezlerini olduğu gibi uygulatma derecesinde sıkı idi. Bunda etkin görevi olan Sıkıyönetim Başyargıcı General Onat'ın, sonra ele geçen Kemal Aygün'ün defterinde, terfi ettırileceği yazılıydı. Yani parti başkanı, generali terfi ettirecekti. Çatışma yoflunlasıyor... 28 Nisan 1960 sabahı 1Ü bahçesinde, öğrencilerin protesto gösterisi yapacaklannı öğrenen Emniyet Müdürü, valinin de oluru ile gösterileri acımasızca bastırmaya karar verir. Bu maksatla, sabah erkenden iki polis bahçeye girerek Beyazıt Kulesi çevresindeki ağaçlar arasında gizlenmişti. Az sonra da bir komiser yönetiminde, beş polis daha gelerek onlara katılmış Daha sonra da dönemın belalı emniyetçilerinden sayılan Eminönü Emniyet Amiri Zeki Şahin de 50 atlı polisle gelmiş, hazır kuvveti, Eminönü, Alemdar ve Beyazıt Merkez polislerini de buyruğuna alıyor. Eylem üssü olarak da Beyazıt Karakolu seçilmişti. Ben de o saatlerde, Ordu Komutanlığf nın buyruğu ile Gelibolu'dan gelerek sıkıyönetim karargâhında göreve yeni başlamıştım. Saat 09.00 ile 10.00 arasında, dershanelere girmeyen öğrenciler, anayasayı çiğnemek saydıklan Yetki Yasası'nı protesto için orta bahçede istiklal Marşı'nı söyleyerek merkez binası holüne gelmiş ve oradan da ön bahçedeki Atatürk heykeline doğru ilerlemiş ve Ata'nın çevresinde, kısa bir sessizlikten sonra, tstiklal Marşı'nı söylemeye başlamışlar. Marşın ortasında, birdenbire Beyazıt Kulesi yönünden, hızlı ve yalpa da yaparak gelen bir polis cipi marş söyleyenlerin üzerine yürüyor, kimi gençlere de çarparak yaralıyor ve heykelin çevresinde, bir tur atarak duruyor. Cipten üç komiser çıkıyor. Polisler de gençlere hücuma geçiyor. Tekme tokat, onlan cipe doldurmaya çalışıyorlar. Başkomiser Bumin Yamanoğlu, heykelin kenanna çıkıyor. Tabancası ile hedef gözetmiyor izlenimini de vererek yaptığı ateşle, bir genç elinden yaralanıyor. O andan itibaren çatışma yoğunlaşıyor. Yere düşen, sürüklenen gençler ve yaralanan polisler... Faks:0212677 07 62 obirgit(«ekolay.net 29 Nlsan'dakl sindlrme glrlşlmleri 29 Nisan günü, iktidarın bağnaz merkez komutanı General Binatlı, Teknik Üniversite'de kimi tutuklamalar yapar. üece üniversite bahçesine gelen vali, görevlı subaylara: "Bu öğrenciler 'Menderes çekil' diye bağınyorlar. Ateş açın, süngüleyin, kan aksın" der. General Binatlı da "Si/iburadaaçbırakacagını, yok edeceğinı, burada kijini/i scrvccğiıır dcr. Vc öğ Çocuklarımn dava açabileceği belirtildi Rosenberg'ler için yeni hukuk savaşımı Dış Haberler Servisi ABD'de yaklaşık 50 yıl önce Sovyet casusu oldukları gerekçesiyle idam edilen Ethel ve JuBus Rosenberg' in clavasının baş tanığı, Ethel'in kardeşi David Greenglass'ın "mahkemede yalan ifade verdigini" itıraf etmesıyle Rosenberg'ler davasının yenıden ele alınabileceği belirtiliyor. Birçok kişi tarafından McCarthy dönemine özgü aşırılıkların sonucu olarak degerlendirilen dava sürccindc Rosenberg'lerin serbest bırakılması için uluslararası kampanyalar düzenlenmişti. Grcenglass, New York Times gazetcsinin editörlennden Sam Roberts' ın "The Brother" adlı yeni kitabında ve CBS televizyonunun önccki akşam yayımlanan "60 Dakika" programında kcndisiyle yapılan mülakatta kardcşini idama götüren davada yalan ifade vcrdi gıni açıklamıştı. Televizyon mülakatında, niçin casus olduğunu itiraf etmektense Rosenberg'leri ölüme göndcrdiği sorusuna, tek kelimeyle "aptallık" diyen Greenglass, Rosenberg'lcrin ölümünden sorumlu olup olmadığı sorusuna da "evet" yanıtını verdi. Greenglass, Rosenberg davasının zaman zaman aklına geldiğini, o zaman da kaı ısının "Bak, biz hâlâ hayattayız" dediğini anlattı. Rosenberg'lcrin 2 oğluyla karşılaşırsa ailelerini kaybettikleri için onlara üzgün olduğunu söyleyeceğini söylcdi. Soğuk Savaş döneminin ünlü ve tartışmalı davasında Amerikan vatandaşı Julius ve lîthel Rosenberg adlı kan koca, Sovyetler Birliği hesabına casusluk yaptıkları iddiasıyla yargılanmış ve Haziran 1953'teelektrikli sandalyedc idam edilmişti. aşbakan tek kişiyi yetkili kılan karara dayanarak Bakanlar Kurulu'nu toplayıp konuyu görüşmeden, tstanbul ve Ankara'da, 28 Nisan'da saat 15.00'ten itibaren, sıkıyönetimi ilan etti. Böylece, özgürlüklerin yok edildiği, anayasanın yokmuş duruma sokulduğu dikta rejimi pekiştirilerek yürürlüğe girmiş oldu. yar'ın kendisine yazdırdığı "Hedefgözetmeden ateş" buyruğunu içeren yazıyı gösterir ve bunlann hepsi... sözlerini ekler... renciler aldıkları sigaraları içmeye başlayınca da "Bu serserilere bu sigaralan kim verdi?.. Bunu nasıl yapıyorsunuz" demışti. 30 Nisan 1960 sabahı komutanla gittiğimiz Beyazıt'ta başta Kur. Albay Vahit Erdoğan olmak üzere, görevli subaylara "öğrencilerin GMC'lcrle Davutpaşa Kışlası'na taşuımalan buyruğu verilince", Vahit Bey'iıı bana söyledığı "Sende mi böylesipuştluklarakanşmayabaşladın?"sÖ7İenni hiç unutamam. lakatkışlayataşınacaköğrencilereiyi davranılmasını görevlilere öğütlemekteydim. B 1 'Bu Işln sonu nereye varır?' Çalışmalanmda,TBMM Soruşturma Komisyonu'ndan, sık sık tstanbul'a gelen üyelerlcçok ilginç ilişkilerim oluyordu. Astığı aslık kestiği kestik kuruntusu içinde görünen soruşturma komisyonu üyeleri, bizim karargâhı da parti organına dönüştürmek istiyordu. O durumda, sıkıyönetim komutan yardımeısı gibi görev yapan Abdurrahman Duruk'la (eski JandarmaGenel Komutanı)olan iyi ilişkilerden yararlanarak yaptığıınız konuşmalarda onun da kaygılarını gözlemiştim. "Bu işin sonu nereye vanr?" der gibi konuşmalanmız oluyordu. Komutan FahriÖzdilekdc UP Milli Savıınma Bakanları'na müsteşarlık yapmış ve onlardan da çok saygı gösternıekte ıdi. Onun da bizim kaygılarımızı paylaşlığını göriiyorduk. Fakat "Düzeliıîer" sö/leri ile iyimsergörünmeye çalışıyordu. Hiçbir üst komutan önleyicı türden sözler söylemiyordu. Teğmenlığımde, ihtılal komitesinde, birlikte çalıştığımız 2. Kolordu Komutanı CemalTural'dan başka, konuştuğum hcr komutan, bende düş kınklığı yaratmakta ıdi. lstanbııl'da DP iktidan can çekişmekte görünüyordu, fakat umut veren hiçbir belirti yoktu. Atlı polisler hücuma oeçlyor Rektörün evine gitmesi istenir. Fakat yaşlı adam üniversiteye döner ve öğrencilerin dağılmasını ıster. Binanın ön kapısından çıkmak isteyen gençler, polısın gaz bombaları ile karşılaşır. İktidarın tutumu, inanılmayacak dcrecede kötü ve acımasızdır. Polisin, anıirlerinin dehşetengiz tavn ve en üst katlardan "Hedefgözetmeden ateş" buyruklarının verildiği ortamda Aksaray yönünden gelen gençler de Beyaz Saray'ın önüne ulaştıklarında, askerlerkarşı kapıda, mevzide bulunduklarından ilerleyemezler, halklabirlikte tstiklal Marşı'nı söylemeye başlarlar. Bunu gören iktidarın gözü kara komiseri Zeki Şahin, atlı polislere, öğrencilerin ve halkın üzerine yüriimelerini buyurur. Atlı polisler hücuma geçer. O karmakarışık ortamda, Zeki Şahin, silahını çekerek ateş etmeye başlar. En üst kattan verilen "Hedefgözetmeden ateş" buyruğu uygulanır. Atılan mermilerden Türan Emeksiz şehit Sadece 50 kl$l ml?' Beyazıt'tan 80 kamyonla öğrencileri Davutpaşa'ya gönderdikten sonra, beni de yanına alan Genelkurmay Başkanı Erdelhun'la, bir helikopterle, kışlaya gitmiştik. Gönderılen öğrencileri görmek isteyen orgeneral, karşısında sadece 50 kadar genç görünce, kızgınlıkla "Seksen kamyondan 50 kişi mi çıktı" dedi. Tüın ilgilileri mahkemeye vereceğini söyleyince, ben de "Komulanım,sayarjk teslim etmedi ki, kaçanlan sayalını" dedim. O anlamsız sözlerime hak verir gibi bir izlenim vere 'Hedef aözetmeden ates edln* O gün süren olaylan öğrenciler Rektör Ord. Prof. Sıddık Sami Onar'a anlatır. Rektör geri dönerek Genel Sekreter SulhiDönmezer'le birlikte, merkez binasına doğru ilerlerken Emniyet Müdürü'nün buyruğuyla otomobili durdurulur. Komiser Bumin Yamanoğlu, rektörün yakasından tutarak kendisinin bir damla kanının tüm üniversitelilerin kanlarına karşılık olduğunu, bütün olanlardan rektör ve Yarın: Ihtllal Cünü Yaklaşırken
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle