23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ARALIK 2001 CUMA CUMHURİYET + SAYFA I . U J A kultur(Mcumhuriyet.com.tr 13 KEDİGOZU VECDİ SAYAR Son günlerde insanımızın sevgi potansiyelinde muthiş bir artış görülüyor. Nedendir bilinmez... Birbırinı seven sevene. Bu sevgi ışlerı, yalnızca çarşı pazarda oluyor sanıyorsanız, yanıldınız. Özellikle ifade özgürlüğümüz müthiş bir sevgi taarruzu altında. Bakın neler olup bıtivermiş, şu birkaç hafta içinde. TomrisGiritlioğlu'nun "Salkım Hanım'ın Taneleri", en fazla sevgi tezahüratı gösterilen eser sıfatına sahip. Sanata her zaman özel bir değer veren Türk büyükleri, bu kez de atlamadılar ve filmi öve öve bltiremediler. Tabii, eserin yazarı Yılmaz Karakoyunlu ve senaryoyu yazan Etyen Mahçupyan'ın yanı sıra, yapımcı TRT kurumunun payına da bir şeyler düştü bu sevgi yağmurundan. TRT'nin de eli armut toplamıyor ya; o da hemen sevecek birini buldu. Rahmi Saltuk'un "Gafil Gezme Şaşkın Bir Gün ölürsün", "Ben de Şu Dünyaya Geldim Gelelı" ve "Sabah O/c/u"türkülerini dinleyen Türk Halk Müziği Denetleme Kurulu üyeleri, söz konusu türküleri "Yayınlasak da mı saklasak, yayınlamasak da mı saklasak?" diye uzun uzun düşündükten sonra, milletimiz için en hayırlı kararı aldı. Sıkıysa birıniz sorun, "Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden "di? Vatan sevgisinden kaynaklanan bir başka yasak da, Tunuslu yönetmen Ferit Boughedir'in "Teras Çocukları". Bu çocuklar da, yoksulluklarıyla milletimize kötü örnek oluşturduklarından yasaklanmıştır herhalde. Türk büyüklerinin film sevgisinin, ülkenin dört bir köşesıne kök saldığından kuşkunuz olmasın. Mesela, geçen gün bir polis ekibı, Hüseyin Karabey'in "Sessiz ölüm" f ilminin Bursa'da gösterildiği sinemada gösteriyi durdurdu ve sinemayı boşalttı. Yoksa, nedenini anlamadınız mı? Hayır, hayır, yalnızca izleyicilerin güvenliği için değil... Hüseyin'in, bu filmi nasıl büyük zorluklar içinde gerçekleştirdiğini çok iyi bildikleri için, filmin kopyası yıpranmasın diye elbette. Antalya Festivali'nde dört adet Altın Portakal kazanan "Büyük Adam Küçük Aşk" da bu sevgiden nasibini alanlardan. Büyük Türk yazarlarının başlattığı sevgi zincirinden etkilenmemek mümkün değil. Onlann tek bir kaygısı varmış gibi geliyor bana: Handan Ipekçi'nın saflığını korumak. Hanı, kazara necip milletimizin filmi merak edeceği tutar da, Handan çok para kazanır diye telaşlanmışlar; elbirliği ile seyirciyi filmden uzak tutmaya çalışıyorlar. Seve seve elbette... Tıpkı, Grup Yorum'un "Feda" kasetine yaptıkları gibi. Yayımlandıktan bir ay sonra Kültür Bakanlığı Denetleme Üst Kurulu tarafından yasaklandı film. "Milli güvenlik, genel asayiş ve kamu yaranna uygun olmaması" nedeniyle... Şimdi, bunda kötü niyet aramanın âlemı var mı? "Tamamen" sevgiden kaynaklanıyor bu tutum. Halkımıza "kamu yaranna olmayan muzık" dınletecek değiliz ya! Tiyatro alanında da benzer destekler var elbette. Ankara'daki Ekin Tiyatrosu ve Güneş Tiyatrosu'nun yanı sıra "en çok sevilenler" listesinde her zaman üst sıralarda yer alan bir tiyatro, Zafer Diper'in Bizim Tiyatrosu, Cuma Boynukara'nın "ölüm Uykudayken" oyunu yüzünden pek çok kentimizin kapısından geri çevriliyor: Diyarbakır, Bursa, Zonguldak, Merzıfon, Kırşehır... Son kararın gerekçesi hiçbir açıklamaya yer bırakmayacak kadar net: "Haikın cinsel duygularını tahrik." Yani, halkımızı ve tiyatromuzu olası tehlikelerden korumak için yapılmış bu işlem de. Bu tür koruyucu desteklerden yalnızca sanatçılar yararlanmıyor, yerel yöneticiler, politikacılar da zaman zaman bu rüzgâra takılıyorlar. Esenyurt Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan'ın aylardır "içerde" misafir edilmesi de sevgiden kaynaklanıyor. "Çok yoruldun, biraz dinlen" demek istiyorlar. Oysa Çapan, bu iyiliksever yaklaşımı anlamıyor. Savunmasında, "Bu ülkede üç yöntemle insanlaryok edilir" diyor: "1. Yoksayarlar, 2. Çürütme kampanyası yaparlar, 3. uldürürler" diyor... Çok taze bir örnekle bıtirelım. Dolmabahçe Sarayı Müzesi Müdürü neden görevden alındı, biliyormusunuz? Azerbaycan heyetini gezdiren Ermeni asıllı rehber (Nöbet sırası ondaymış, ne yapsın gariban) "Sarayı, Ermenimimar Balyan kardeşleryaptı" demiş. Tabiı kı, gene iyi niyet var bu işte de. Müdür beyi böylesine talihsiz rastlantılardan korumak için qörevden almışlardırolsaolsa... Seve seve... Dünyalnsan Hakları Gününüz kutlu olsun! Viyanalı, ana kurbanı, kız kurusu piyano hocasının iç burkucu öyküsü: Piyanist SUNGU ÇAPAN Seve Seve YönetmenSenaryo: Michael Haneke, Elfriede Jelinek'in romanından / Kamera: Christian Berger/Müzik: Martin Achenbach / Oyuncular: Isabelle Huppert, Benoit Magimel, Annie Girardot, Anna Sigalevitch, Susanne Lothar, Udo Sa mel / Avusturya 2001 (Belge Film) Bastınlan cinselük patlarsa... Çoktan 4O'lı yaşlanna girtniş, hâlâ baskıcı, dırdırcı aıınesiyle bırlikte (Annie Girardot) oturan bir kız kurusu ve öğrencilerinc karşı scrt, katı bir hoca olan Viyana Konservatuvarı piyano öğretmeni Erika Kohut (Isabelle Huppert), ilk bakışta normal, sıradan görünen bir yaşam sürer. Oysa uzun yıllardır bastırılmış cinselliği, yaşamında her an büyük hasarlara neden olacak patlamalara gebedir. Hâlâ aynı evi paylaştığı, aynı odayı bölüştüğü, katı, despot, cadı anncsiylc, sevgiyle nefret arasında salınan, yalama olmuş, gergin ilişkisinden uzaklaşmak için porno dükkânlarında 'hard' filmler seyrederck vakil geçirir, meraklı erkek bakışlanna aldırmaksızın. Açık hava sinemalannda dolanıp arabada sevişenleri röntgenler ve oracığa işer. Cinsel organını jilctle keser, kanatır banyoda. Ona âşık olan genç öğrencisi Walter'den (Benoit Magimel) anncsiylc kendisini bir güzel dövmcsini talep eder. Kıskanıp elinin kesilmesıne yol açtığı vc tıpkı onıuı gibı, gelecektc bir ana kurbanı olmaya aday piyano öğrencisi Anna'ya (Anna Sigalevitch) yardım etmek ister aslında, cebini canı kırıklarıyla doldurarak. Anna'nın da kendisi gibi olmasını engellemektir derdi. Giderek mazoşistsadist cinsel fantezilerinin ürünü, tuhaf bir istckler listesiyle Walter'i şoke eder. Kendine zarar vermede Erika'nın son aşaması, bıçağı göğsüne batırmasıdırfinalde... 1990'h yıllarda 'Benny's Vıdeo', 'Funny Ganıes1, 'Bilinmeyen Kod' gibi sıra dışı, 'rahatsızcdici' filmleriyle adını duyuran, 1942 doğumlu, Avusturyalı yönetmen Michael Haneke'nin bu yıl Cannes'da jüri ödülüyle en iyi kadınerkek oyuncu Altın Palmiye'lerini kazanan son eserı 'Piyanist' Avusturyalı kadın yazar ve miizisyen Elfriede Jelinek'in otobiyografimsi romanından uyarlanan bu sert film, portrcsini çizdiği, cinsel liğinden yoksun ve hâlâ bakire kalmış, 'klinik vaka' Erika'nın kasırgalar patlayan ıç âleminden, kan, sperın, kusmuk, gözyaşıyla kanşık, bol salgılı, ürkünç tablolar sunuyor. Vaktiyle ChabroPün 'VioletteNoziere'iyle 1978 Cannes Festivali'nde, yine Chabrol'ün 'Une Affaire De Femme' ve 'La Cere monie'siyle 1988 ve 1995 Venedikfestivallerindc cn iyi kadın oyuncu seçılmiş, 1953 dogumlu, çilli Dantelci KJZ Isabelle Hııppert'in, bir kez daha buz gibi, nevrotik bir kadını canlandırdığı 'Piyanist', bu usta oyuncunun nicedir abone olup iyice uzmanlaştığı hastalıklı kompozisyonlarına, iç burkucu bir yenisıni ekliyor. Genç âşık VValter yorumu, Cannes'da Altın Palmiye'yle taçlandırılan, Fransız sinemasının umut veren gençlcrinden Benoit Magimel ve namuslu, edepli geçinip, evde kalmış kızının her şeyine karışan, orta sınıftan, katı, hoşgörüsüz anne rolünde yılların tecrübesini (ve tahribatını) ortaya koyan Annie Girardot, oyuncu kadrosunun öteki kozları. Schubert, Schumann (ve bir ara Bach'la Tclcmann) ağırlıklı piyano eserlerilicdlcrle seyircinin kuİağının pasını silerek klasik müziğin görkeminı duyumsatan film, yer yer itici gelebilecek bir sadeliğe, hatta mükemmelliğe vanyor. Ne var ki, özellikle ilk bölümü etkileyici seyreden filmin, ufak ufak kasvetlileşip bastırılmış cınsellik temasının gitgide ıcığının cıcığının çıkarılmasıyla komikleşmesini ve klişelere gömülmesini önlcyemiyor yönetmen Haneke. (Bakınız: Olayın trajikliğini komediye çeviren anakız arasındaki lezbiyen sahne!) Genelde sabıt planlara, plansekanslara, metaforlara dayanan, kendıni kolayca açık etmeyen, yalın, minimal ve özgün Haneke sinemasının bu son doruğu, ister istemez cinselliği gerektiğince yaşayıp yaşamadığımıza ilişkin soruları aklına düşürdüğü seyirciyi koltuğunda bayağı rahatsız ediyor yer yer. Sinemaseverlerin es geçmemesi gereken, ödüllere boğulmuş bir Haneke yapıtı 'Piyanist'. Ağla Sevgili Yurdum Ağla 20. yüzyılın son güneş tutulması olan 11 Ağustos I999'da intihar edeceğini yazan, Kandahar'daki kız kardeşini Talebanın pençesinden kurtarmak ıçin ülkesinc dönen Afgan göçmeni, Kanadalı kadın gazeteci Nefes'in (Nilüfer Pazira) zorlu yolculuğunu aktaran 'Kandahar'a Yolculuk' bugün gösterime giriyor. ABD'nin süregelen Afganistan'ı bombalama harekâtıyla 11 Eylül'den beri dünyarun gündenıini ışgal eden küresel krizde adı sıkça geçen kentlerden Kandahar'ın adını taşıyan ve aktüaliteye cuk oturan bir zamanlamayla sinemaseverlerle buluşan film, Afganistan'da yaşananlardan yola çıkılarak çekilmiş, yan kurgusalyan belgesel bir kanşım. Günümüz Iran sinemasının önemli, popüler yönetmenlerinden Muhsin Mahmalbaf'ın çektiği, bu kıthk, ıstırap, katliam ülkesınde yaşanan acılara, gerçeklere dayanan film, bazı şeyleri Hıristiyan Batı'ya hatırlatma işlevini yerine getiriyor. Taleban yönetimüıde, sefaletin, yokluğun, yobazlığın hüküm sürdüğü bir başka zamanda yaşanan Afganistan'da, 'mozaiği' oluşturan (Peştun, Tacik, özbek ya da Kırgız olsun) her etnÜc grubun bir adı ve imajı vardır, ama kadınlann yoktur! lkinci sınıf insan muamelesi gören, çarşafa hapsedilmiş Afgan kadınından yana tavır alan bir savunma söylevini andıran, didaktık bir metni, kız kardeşine mektup yazar gibi seslendiren Nefes'in Kandahar'a yolculuğu Safar e Kandehar / Yönetmen, senaryo, montaj: Muhsin Mahmalbaf/ Kamera: Ibrahim Gafuri / Müzik: Muhamed Rıza Dervişi / Oyuncular: Nilüfer Pazira, Hasan Tantay, Sadu Teymuri, Hayatalah Hakîmi/2001 Iran (Denk Sinema) nu bölüm bölüm görüntüleyen film, müziği, sazı, kitabı yasaklayan Taleban çılgınlığının (ve cehaletinin) verdiği hasardan kesitler sunuyor. Çocuklara silah kuüanmanın da öğretildiği Kuran kurslan, ayağınıbacağını mayınların uçurduğu, koltuk değnekli garibanlann uçaktan atılan protez bacaklan kapma yanşı gibi dokunaklı bölümler de içeren filmde, Mücahitlerle birlikte SSCB'ye karşı savaştıktan sonra Tann'yı aramanın bu yoksul ülkeye ve acılı insanlarına yardım etmekten geçtiğini anlamış, takma sakallı Amerikah zenci tabip (Hasan Tantay) gibi olumlu kahramanlar da var. Makhmalbaf'ın bilinen belgesel becerisi, estetiği ve lirizmiyle kotanlmış 'Kandahar'a Yolculuk', bizce sinemasal açıdan büyük önem ve değer taşımasa da anlattığı insan dramıyla görmezden gelinemeyecek bir film sonuçta. BUGUN • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 09.0018.00 arasında 'Avrupa Temel Haklar Şarü veTürkiye' kolokyumu yapılacaktır. (0 212 252 61 55) • BABYLON'da saat 23.00'te 'Gotan Project' konseri izlenebilir. (0 212 2V2 73 68) • GAZİ ÜNtVERSİTESt KONSER SALOND'nda saat 19.30'da Şef Doron Salomon'un yönettığı Alexander Markov'un (keman) solıst olarak katıldığı CSO'nun konseri dinlenebilir. (0 312 223 32 95) AMELIEFilnı izleyenlere "En kötü koşullarda bile iyi şcyler yapılabilir" mesajuu veriyor. Anıelie rolündeki Audrey Tautou genç bir kızın saflığını ve güzelliğini simgeliyor. Başkalannı mutlu ederek... "Başkalarını mutlu ederek mutlu olabilirsiniz." Bu mesajda, belki de insanın kendi mutsuz dünyasından kurtulmasının en çok uygulanan formülü var. Sen mutlu olamadığın zaman başkalannı mutlu etmeye çalış. Onlann mutluluğu da seni mutlu edecektir. Anıelie Poulaıne, mutsuz çocukluğunu sinirli annesi ile içine kapanık babasıyla anımsıyor. Kasvetli bir ortamın üzerinde yarattığı etkilerle özgüveni zayıf, isteklerini gerçekleştirmede cesaretsiz bir genç kız oluyor. Annesinı kaybeden babası artık evden çıkmıyor. Eşi için bahçede bir arutçık yapıyor ve daha da içine kapanıyor. Amelie, çevresindeki insanların neden mutsuz olduklarını anlamaya çalışıyor. Kötü yürekli bakkal, yanındaki spastik çırağa kötü davranıİ yor. Komşusu "cam adam", kemikleri çok kınlgan olduğu için evinde resim yapmakla uğraşıyor. Garson olarak çalıştığı "ÇiftDegirmen Kafe"nin devamlı müşterisi bir şair, başarısız olduğu ıçin mutsuz. Bir başka müşteri, karşılık göremeyen bir âşık. Kafede sigara satan kadın yalnızlıktan acı çekiyor ve sağlık sorunlannın üzerine kapanmış. Kafenin sahibi olan kadın ise sirkte gösteri yaparken partnerinin hatası yüzünden sakat kalmış. Amelie, kendisini "iyilik perisi"nin yerine koyuyor. İnsanın herkes için yapacağı bir şcy vardır ve bunu yapmalıdır. Mutsuz insanlann arasında daha da mutsuz olarak yaşamak yerine bir şeyler yaparak gezegendeki nıutsuzluk azaltılabılir. Amelie artık kendini iyi hissetmektedir ve gördüğü bütün mutsuzluklar için bir şeyler yapmaya kararhdır. Filmde bu "iyiUk perisi"nin neler yaptığını görüyoruz. Hiç kimse neler olup bittiğini anlamamakta, ama hayatlannda bir şeyler diizelmektedir. Babası, annesi ıçin yaptığı İcüçük anıtmezardaki cücenin orada olmadığını, dünyayı gezmeye başladığını gclen kartlarla öğrenmektedir. Cüce heykelciğini, Amelie için bir hostes dolaştırmaktadır. Umutsuz âşık, sigara satan kadınla ilişki kurmakta, karşılık görerek mutluluğa adım atmaktadır. Başarısız şair, dizelerinin bir duvara yazıldığını görmekte, cesaret kazanmaktadır. Cam adam, kötü davranışlar yüzünden mutsuz olan bakkal çırağına resim dersi vermeye başlamıştır. Kötü yürekli bakkal da nasıl olduğunu anlayamadığı cezalara çarptınlmaktadır. Ama Amelie, "iyiUkperisi", kendisi için bir şey yapabilmekte nıidir? İyilik yapan iyilik görür. Amelie de bütün çekingenliğine karşın kendisi için açılan yolda yürüyecektir. Amelie Poulaine'in Masalsı Yazgısı da (filmin orijinal adı budur) izleyenlere "en kötü koşullarda bile iyi şeyler yapılabilir" mesajını verecektir. Filmden çıkanlar kendilerini "iyimser duygularla mutlu olmuş gibi" hissedcceklerdir. Filmin gişe rekorlan kırması da 11 Eylül saldınsının ardından "ilaç gibi gelmesine" bağlanacaktır. Belki de böyle bir antidepresif etkiye herkesin bir ölçüde gereksinimi vardır. Film, gerçek bir sinema tadını veriyor. Karakterler, olaylann akışı, mekân seçımleri, müzik, olaylan tamamlayan bir bütünlüğü yansıtıyor. Yönetmen JeanPierre Jeunetbaşarılı. Amelie rolünde Audrey Tautou genç bir kızın saflığını ve güzelliğini simgeliyor. İyilik perisi olarak kendi yolunu açtığı da söylenebilir. Görülmesi hoş bir film. Bir parça çikolata gibi serotonin venyor. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK ANKARA FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • KAVAKLIDERE SİNEMASl'nda saat 12.00'de 'lğrençlikveÖfke', saat 14.30'da 1 'Yankesici , saat 17.00'de 'Tuzlu Su', saat 19.15'te 'Jeanne d'Arc'ın Yargdanması', saat 21.30'da 'Budalalar'. (0 312 468 71 93) M K1ZILIRMAK StNEMASI'nda saat 12.00'de 'Rasgele Balthazar', saat 14.30'da 'BUyücü Kadınların Odası', saat 17.00'de 'Fuckland', saat 19.15'te 'Ekmek ve Güller', saat 21.30'da 'Kuşak'. (0 312 425 53 93) • EKİN TİYATROSU'nda saat 12.00'de 'Büyük Adam Küçük Aşk', saat 14.30'da 'Güle Güle\ saat 17.00'de 'Hudutlann Kanunu', saat 19.15'te 'Fotoğrar, saat 21.30'da 'Ölümün Nefesi'. (0 312 425 84 63) • ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 12.00'de 'Perte de Signal', saat 14.30'da 'Küçük FantezUer'. (0 312 417 82 37) • UM: AG VAKFI'nda saat 12.00, 14.30 ve 17.00'de 'Belgesel Gösterim'. (0 312 417 77 20) ÇÜKUROVA DEVLET SENFONİORKESTRASI • Şcf Konstantin D. Krimets'in yönettiği, Münif Akalın'ın (viyolonsel) eşlik ettiği orkestra, bugün saat 20.00'de, yann ise saat 11 .OO'de konser verecek. (0 322 454 50 18)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle