14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 27 KASIM 2001 SALI 12 UAI. [email protected] SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL 'Dünya'nınBaşkenti' (Speer) Sergi, 19. yüzyıMan günfimüze Tür- khç'dederTgkffiğin seriheniniözeffiyor. 101 Deıgi Yapı Kredi'de Kültûr Senia - Yapı Kredi Kül- tür Merkezi '101 Dergi' karma sergisiyle, öğrencilerden tarihçi- lere, edebiyatçılardan grafik ta- sanmcılanna tüm meraklılan, 19. yüzyıldan günümüze ülke- mizde dergiciliğin serüvenini iz- lemeye çağınyor. '101 Dergi' sergisi, dergilerimizin zengin dünyasından küçük bir seçkiyle Türk dergiciliğinin serüvenine yeni bir bakış yöneltrneyi, dergi- lerin renk renk kapaklan, ardın- dan bu serüvene katılanlann coşkusunu yansıtmayı amaçh- yor. Servet-i Fünun'dan Attd- ne.com'a varan bir yelpazede dergilerin bulundugu ve türiinün ülkemizdeki ilk örneği olan ser- gi, Ttargut Çeviker, Emin Nedret IşlL, Sermet Çifter Kütüphanesi, Sahaf Dağarcık, Ömer Fanık Şe- rifoğlu ve Burak Şuşut'un kolek- siyonlanndan katİalarla oluştu- ruldu. Sergi, sosyai tarihçilerden grafik tasanmcılanna, edebiyat- çılardan salt meraklıSLna herkese yakın bir sergi ve araştırma ko- nusu olarak da bir başlangıç noktası olmak üzere tasarlandı. Genç efsane Istanbul'da Kültür Servisi - Ünlü keman virtûözü Marim Vengerov, Borusan Kültür ve Sanat Merkezi'nin konuğu olarak oda müziği alamnda on gün süren bir atölye çalışması gerçekleştirecek. 2-10 Aralık tarihlerinde gerçekleştirecek olan atölye çalışmasının ardından Vengerov, 11 Arahk'ta saat 19.00'da öğrencileri ile bırlikte Italyan Kültür Merkezinde bir konser verecek. Sanatçılara piyanoda Birsen Ulucan eşlik edecek. Konserde Vengerov ve grubundaki sanatçılar, Beethoven, Brahms, Paganini, Çaykovski ve Saint Seans'in eserlerinden oluşan bir program sunacak. 2-10 Aralık tarihlerinde ftaryan Kültür Merkezinde yapılacak çalışma, dinleyıci olarak herkese açık olarak gerçekleştirilecek. Dileyen herkesin katılabiieceği atölye çahşmasaıa, çalışma başladıktan sonra kimse alınmayacak. • Ahmet Levendoğlu'nun kuruluşundan bu yana sanat yönetmenliğini yaptığı Tiyatro Stüdyosu, ilk on yılını aşmış olmasına karşın, "tiyatrosuz". "Tiyatrosuz" ama seyircisinin karşısına "derinliği olan", bugünün toplumuna ve insanına "düşünsel" boyut katmayı hedefleyen oyunlarla çıkıyor hep. Oluşturulan sahne olayını "kusursuz" kılma yolunda özverili ve ödünsüz bir tutum sergiliyor. Geçen mayıs ayında günışığına çıkan son Tiyatro Stüdyosu yapı- mı "Dünyanın Başkenti" üstüne çok yazıldı. Ben oyunu 7-17 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 6. Uluslararası Ankara Tiyatro Festi- vali kapsamı içinde, Ankara'daki lr- fan Şahinbaş Sahnesi'nde izledim. Üç yanı seyirciyle çevrelenebilen ve oyuncunun soluguyla canlanan "boş uzam"da. Şimdi ise tstan- bul'da Maya Sanat'ta ve Iş Sanat Merkezi'nde sahneleniyor. Esther Vîlar'ın yazdığı, Ahmet CemaT in kusursuz bir sahne diliy- le Türkçeleştirdiği, yönetmen Ah- met Levendoğlu'nun iki oyuncu- sunu, işlevsel olduğu denli plastik bir çekicilik içeren çevre tasanmı içinde, görsel ve işitsel düzeyde milimetre şaşmayan bir titizlikle devindirdiği. Mhatberi'nin ve Meh- met AK Kaptanlar'ın incelikli bir oyuncuiuk çızgısınde buluştuğu bu "demirleMebi" oyun, tiyatroculuk başansının, seyirciye sıradan ke- yülenmeler sunma ötesinde bir yer- lerde saklı olduğunu gösteriyor. "Trajik" nitelemesı, "insan ol- ma sorumluluğu*nu taşımayı, ken- dilerini iç hesaplaşmadan geçirip be- del ödeyerek ve acı çekerek öğren- miş oyun kahramanlan için kulla- nılır. Tiyatronun "yücefik" duygu- suyla sanp sarmaladığı bireylerdir onlar. "Etik" kaygılann bir yana inl- diği sistem-egemen dünyamızda ise, kendilerini "büyükadam" ko- numuna getirebilmek içüı sisteme -hiç sorgulamaksızın- hizmet eden ve sistemin yarattığı fırsatlan ze- kice kullanan, hırslı ve kurnaz ki- şiler dans ediyor. De\ let başkanı, parti lideri, tek- nokrat, bürokrat, bilim adamı, aka- demisyen, dahası sanatçı olarak bi- le karşımıza çıkabilen "güç arsız- lan", gün gelip de suçlandıklann- da, hiçbir bilinç ya da vicdan he- saplaşmasına girmeksizin, sorum- luluğu sisteme yükleyerek "med- Ahmet Levendoğlu'nun yönettiği 'DünyanınBaşkenti'ndeNihat1leri, Speerrolündeiç temposu sağlam bir yorum sergilerken, MehmetAB Kaptanlar da Bauerrolündekeyiffi ve soluklu bir oyunculukla sırtirjor sorumJuluğunu. yatikkahraman" olmayı bile başa- nyorlar. Esther Vilar'ın "Dünyanın Baş- kenti" oyunu işte bu tür bir "med- yatik kahraman" özelinde, "güç tutkusu"nun ve sistemlerin çağdaş sorgulamasını yapıyor. Bu kahra- man "Bay Speer". Hitler'e ve Na- zi Almanya'sına. Cephane ve Silah- ianma Bakanı olarak verdıği hizme- tin cezasını savaş sonrasında yirmi yıl hapis yatarak ödedikten sonra, yanlışlannı kabul ettiği izlenimi veren kitaplannın yayımlanmasıy- la, medya tarafından yüceltilmiş, kendine yakıştırdığı "insan-üstü" konumu böylece korumayı başar- mış, hırsü bir mimar. Hitler'in "baş mimar"ı. Esther Vilar. tarihsel gerçekler ile düş ürünü bir "dramatik du- rum"u buluşturuyor. 1980yılında Doğu Almanya'da geçen iki kişilik bir "hesaplaşma oyunu* izliyoruz. Batı Almanyalı AlbertSpeer'in Do- ğu Almanya'nın yetkili bir kişisi kimliğini taşıyan tanımadığı Bay Bauer'le yaptığı "garip" sohbeti... "Garip", çünkü Bauer bu sohbet için Speer'i "hayalet" bir mekâna çekiyor. Speer'inuzunyıllarönce, Hitler'in "baş mimarT olarak Ber- lin "i "dünyabaşkenti"ne dönüştür- me aduıa maketler üstünde çalışmış olduğu atölyeye. (Şimdi, "utanç duvan"na yaslanrnış, bir bölümü "duvar" nöbetçilerinin kullanımı- na terk ediüniş bir eski yapı.) Bu birtuzak... ilk aş,ama, Speer'in bu atölyede yaptığı çalışmanın, "dünya baş- kenti'' projesi gerçekleşebilseydi, yüz binlerce Berlinlinin, özellikle de Yahudilerin yaşadığı bir yerleş- me bölgesini yok edeceği gerçeği- ni açımhyor. "lşi"ni "iyi" yaparak "güçlü adam" konumuna ulaşmış olan Speer'in bu yönde -onca ya- şadıklarından sonra bile- "insan- ca" bir kaygı taşımadığını izliyoruz. Speer, Silahlanma ve Cephane Ba- kanı olarak da işini iyi yapmıştır. Yaptığı işin sonuçlan onu ilgilen- dirmez. Kesiksiz süren oyunun bu ilk aşa- masının sorunu, metnin üçte ikilik bir bölümünü kapsaması. "Sözdü- ellosu" uzayıp gidince merak öğe- si yok oluyor; oyunun başka hiçbir "dramatik" dönüşüm yaşanmadan süreceği izlenimi doğuyor. Ahmet Levendoğlu, bu bölümü, gerginli- ğin soğukkanlılıkla maskelendiği bir söyleşimi yürüten karakterlerin du- yarlılığmın oyunculuk duyarlıhğı içinde özümsenmesi, oyunculuk estetığinin ve oyun temposunun be- lirlenmesi yönünde değerlendir- miş. Çünkü bu ilk aşama, oyunun iç deviniminin oluşması yolunda önemli bir işlev taşıyor. Yine de epeyce kısaltılabılirdi diye düşü- nüyorum. Ikinci aşamada yeni bir tuzakla karşı karşıya Speer. "Bireysel yü- ceük" adına her amaca ve her sis- teme hizmet edebilecek "hırsh" in- san tipinin "omurgasız''lığı gün- deme geliyor. Yeter ki "iş", icracı- sını "büyük adam" yapsın. Son iki aşama (iç içe geçmiş tu- zaklann üçüncüsü ve dördüncüsü) ise oyunun son bölümünde hızla izliyor birbirini. Ideoloji farkı gö- zetilmeksizin, "insandanyana* ol- mayan sistem uygulamalannın tü- münün ipliği pazara çıkıyor. Vi- lar'ın oyunu "küreseUeşme önce- si"nden bir örnekle "küreseDeşme sonraa"nın tehlikelerine karşı "uya- n " oluşturuyor. Nihat Ileri, Speer kişiliğine uy- gun bir çalımla, yalnızca gerekti- ğince grotesk. karakterin heyecan ya da coşkuyla, kendinden geçtiği anlarda ise doğallığa dönen zarifbir o>Tinculukla, iç temposu sağlam bir yorum sergiliyor. Bauer'i can- landıran Mehmet Ali Kaptanlar' ın ise çok katmanlı (yetkili kişi kim- liğindeki Bauer, Bauer'i oynayan profesyonel oyuncu, gerçek Bauer kimliği) bir "karakterler'' yorumu yanında, hareket bağlamında da yoğun enerji harcaması gerekiyor. Kaptanlar, keyifli ve soluklu bir oyunculukla sırtlıyor sorumlulu- ğunu. "Dünyanın Başkenti" bütünüyle yetkin bir tiyatroculuk şöleni su- nuyor. 'Müzikte cinsiyet yoktur' YILMAZ GUNEY Almanya'da doğan ve uzun yıllardır rap mü- ziğinin içinde olan. Aziza A'nın ikinci albümü 'Kendi Dünyam' piyasaya sürüldü. Aziza A, rap endüsrrisine geç girmiş bir isim, ama bu onun bu alanda kötü olduğu anlanuna gelmiyor, tam tersine sanki yıllar müziğini ve kendisini olgunlaştrrmış. Almanya'da yaşayan Aziza A, 9-10 Kasım tarihlerinde Babylon'da sevenleriyle buluştu. Aziza A'yı dinleyenler bir anlık durgunluktan sonra. ki bu muhtemelen bir şaşırmadan kaynak- lanıyordu. kendilerini tamamen onun müziğı- ne kaptuarak deliler gibi eğlendiler. Peki Azi- za A. kim? Işte cevabı. - Ne zaman rap müziği ile ügilenme> e başla- dınız? AZİZA A.- Rap, hiphop müziği ile çok genç- ken ilgilenmeye başladım. Zaten Almanya'da ya- şayan özellikle Türk kökenli gençler arasında bu müzik çok yaygındı. Ben Almanya doğum- luyum ve genç yaşta bu müzik beni hemen sar- dı. 'Old School' (Eski Okul), 'New School' (Ye- ni Okul) rap'iyle büyüdüm. Her zaman 'Mack' müziğe çok düşkün olmuşumdur. - Sizden başka Almanya'da bayan rapçi var mı? AZİZA A.-Evet, Ahnanya'da rap müziği çok sükse yaptığı için birkaç tane bayan rapçi var. Bir de rap müziğinde kadının yeri biraz özel. çün- kü bu müzik daha çok bilindiği gibi erkek ege- menliğinde olan bir müzik türü. - Yeni başlamak isteyen bayan rapçilere öne- riniz ne olur peki? AZtZA A. - Onlara önerim şu: Gitsinler mik- YAZIODASI SELİM tLERl En Yeni Denetimler... Muhafazakâr bir edebıyatçı olduğu söylenegel- miş Abdülhak Şinasi Hisar, Sultan Hamid dö- nemindeki denetimlerin, o uğursuz sansürün sa- natımıza ve kültürümüze ne kötülükler ettiğini sık sık yinelemiştir. Hisar gelecekteki denetimlerden de epey ürk- müş olmaİJ. Çünkü bir öncesıyle "Sansörlük Ga- rabetleri" fıkrasını kaleme almıştır. Orada, geçmi- şin çabuk unutulmasına yazıklanır. "Halbuki" diye devam ediyor, "ondan alınmış derslerden istifade etsek tekrar tekrar ders alma- ya muhtaç olmazdık." Bugün açık seçik biliyoruz ki, tekrar tekrar ders almak bize yeterli gelmemıştir. Geçmiş zaman edebiyatçılarının sansüranılan- nı en ince ayrıntısına kadar dile getirmemiş olma- lan, bu konudakı unutkanlık, gevşeklik, sansürle mücadelede cılız kalındığı kaygısın/ yedeğinde ge- tiriyor. Halid Ziya Kırk Yıl'öa hayli yakınıyor. Bununla birlikte örnekler üzerinde durmayı gereksinmiyor. Gündelik haberin bile denetlendiği o dönemler- de, olup bitenler, ancak karamizahla yorumlana- bilir; Istanbul'a dışardan gelen gazeteler, hatta Be- yoölu'nda yabancı dille basılan gazetelerin hep- sijtalya Kralı I. Umberto'nun "katlolunduğunu" yazarken, Türkçe basılan gazeteler kralın "eceliy- le" öldüğünü ileri sürmüş... Gelgelelim karamizahla yorumlanabilecek de- netim, uğursuz sansür artık bütün dönemlerimiz- de sanatçının, düşünce adamının, gazetecinin, ni- hayet sokaktaki yurttaşın karşısına dikilecek ve güç- lü konum elde ederek ağır yaptırımlarını sürdüre- cektir. Sansür yalnızca resmı makamlarca uygulanma- maktadır üstelik. Türkıye yıllardan ben çok gizli, örtük, bulanık, belirsiz denetim mekanizmalannın buynjğuna girmiştir. Günümüzün sansürü doğrudan doğruya okur- yazar bilinen kişilerce uygulanmaktadır. Birtakım 'kamplaşmaların' sonucunda yaratıcı, yenilikçi, kişilikli her düşünce, bırçok sanat yapıtı gündem dışı tutulmakta, izlerçevreye -bilinçli bir yöntem- le- duyurulmamaktadır. Gözle görülmez, elle tu- tulmaz lobiler vardır. Lobılerın dışında kalan dü- şünce adamı ya da sanatçı, kendi köşesinde ses- siz sedasız çalışıyor olsa da, inanılmaz bir sağır- duyarlıkla kuşatılmakta, yaşarken ölüme mahkûm edilmektedir. Bu tutumdan, bu örtük sansürden o kadar canı yanmış Tanpınar, ancak ölümünden sonra ilgi odağı olabilmiştir. Sabri F. Ülgener'in bilimsel yapıtı baskı üstü- ne baskı yapmamıştır. Reşat Enis hâlâ yeni basımlarla bugünün oku- runa sunulmuyor. Birbirinden Âmerikan havalı Türk filmleri güm- bürgümbürtanıtılır, övülürken, son dönem Türk sinemasının en güzel eserlerinden Soğuktu ve Yağ- mur Çiseliyordu sinemalarda gösterime bile gi- rememiştir. Safiye Erol'un Ülker Fırtınası yeniden yayim- landı. 1940'lardayazılmış, aşk ve toplumsal bas- kı konusunda bu çok şaşırtıcı, cesur roman baş- lı başınabirolayolabilirdi. özellikle feminizmaçı- sından. Ülker Fırtınası'nı kaç kişi okudu? Yinelemek istiyorum: Sanatı, düşünceyi göl- geleyen denetimler, bu yurdun ekinsel değerle- rini yok edip, yan Amerika yan Suudi Arabistan bir ortam yaratmak istiyorlar. Tuzu biberi de Av- rupa Birliği... Takvimde iz Bırakan: "Mustafa Kemal Paşa'nın asıl dehası, Sam- sun'a çıktığı günden itibaren Türk milletinin is- tiklâl iddiasında olduğunu sezişindedir." Yahya Kemal Bayatlı, Eğil Dağlar, Devlet Kitapları, 1970. rofonu alsınlar, çekinmesinler başka birinden; mikrofonu onlara vermelerini beklemesinler. Öne çıkmayı öğrensinler. Bir de bence müzik- te cinsiyet yoktur. Bildiğinız gibi Amerika"da çok iş yapan bayan rapçiler var. - İçlerinde özellikle beğendiğiıüz biri var mı? AZİZA A. - Missy Elîiot en sevdiğimdir. - Peki Almanya'da çok tanınmış Türk köken- li rapgruplan var, meselaCartel ve\aKarakan. Bunlarla beraber bir çahşma yapmayı düşünü- yor musunuz.? AZtZAA.-Evet, çok grup var. Aralannda şah- sen tanıdığım çok. Ama şimdilik somut birpro- jem yok. Zaten böyle projeler şahıslann birbi- rini tanıyıp bir konuşma. bir görüşme esnasın- da ortaya çıkıyor, öyle önceden planlanmıyor. Fakat ileride böyle projelerim olacak. - Peki Abnanya'daki Türk gençüğine nasıl bir gözle bakrvorsunuz? AZİZA A.-Almanya'ya gelen Türk ailelerin çoğu işçi aileleri, yani oraya çalışmak için git- miş insanlar. Biz 40 sene önce oraya gitmiş in- sanlann çocuklanyız. Orada büyümüş, orada yetişmiş, kendi kültürümüzü kaybetmeden ora- rnn kültürünü almış ve entegre olmuş ikinci bir kuşağız. Türk gençliği rap müziği ile çok ilgi- leniyor. Türk gençlerinin gittiği diskolara gi- derseniz kesinlikle rap müziği duyarsınız. Za- ten Türk gençliğinin çoğu artık Almanya'daki yaşam koşullanna tam olarak uyum sağlamış du- rumda. Yani artık biz yalnızca işçi çocuklan değiliz ve bir şarkımda dediğim gibi 'Biz bizi biKriz.' - Peld başka projelerüıiz var mı? AZtZAA.-Projelerimçok. Hem ben Alman- ya'da yalnızca müzik kulvannda değilim, tele- \Tzyonlarla da çalışıyorum. Bazı klıplerde ve fdm- lerde rollerim oldu. Ama şu anda en önemlisi yakında çıkacağım turne ve bu turne bütün Tür- kiye'yi kapsayacak. Serkan Özkaya Utrechrte • Kültür Servisi - Hollandanın Utrecht şehri, Serkan Özkaya'nın ' Utrecht'te Yaşıyor ve Çalışıyor' adlı yapıtına ev sahipliği yapıyor Şehrin en yüksek binası Neudeflat'ın ilk iki katının camlannda sergilenecek 65 bin diadan oluşan yapıtın açılış tarihi 30 Kasım. Utrecht G. S. Akademisi öğrencileri ve Meer TV, serginin bir yıllık oluşum sürecini belgeselleştirdi. Serginin açılışının da kaydıyla tamamlanacak belgesel, Hollanda'da yakın tarihte gösterihneye başlanacak. Açılış günü serginin küratörlüğünü üstlenen Maria Hlavajova ve küratör Vasıf Kortun'un katıiımıyla gerçekleştirilecek panelde ise Özkaya'nın yapıtlan ve sanatının konumu tartışıİacak. 'Maviydi Bisikletim' ADT'de • Kültür Servisi - Duısburg Kiebitz Kültür Kurumu'nun çağnsıyla Almanya, İsviçre ve Hollanda'da uzun süre sahnelenen ve seyircinin beğenisini kazanan. Dinçer Sümer'in 'Maviydi Bisikletim' adlı bol ödüllü oyunu, 27 Kasım'dan itibaren Ankara Devlet Tiyatrosu'nda Türk seyircisiyle buluşuyor. Oyun, Oda Tiyatrosu'nda pazar ve pazartesi hariç haftanın her günü saat 18.30'da sahne alıyor. İlk Harlemli ressam amlıyor • Kültür Servisi -"Jacop Lavvrence: Sanatı ve Yaşamı' adlı sergi, 3 Şubat 2002 "ye dek Nevv York VVhitney Âmerikan Sanatı Müzesi'nde. Tam anlamıyla 'Harlem" kimliği taşıyan ilk zenci ressam (1917-2000) Jacop Lawrence, resim sanatında soyut dışavurumcu ve sosyai gerçekçilik akımlannuı hâkim olduğu bir dönemde 'sosyai dışavurumcu' olarak adlandınlabilecek özgün yapıtlar verdi. Zencilerin sosyai konumunu yapıtlanyla sorgulayan Lawrence, köklerine bağlı bir ilkelliğin izlerini avangard görsel tekniği ve modernizmin içsel anlatunıyla bütünleştirmeyi başarmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle