15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 KASIM 2001 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorusa cumhuriyet.com.tr Çökeftilen Eğitim AdnanBİNYAZAR - ^ ^ atr illi Eğitim Ba- ^ k ^k kanıMetinBos- I ^ / I ğıbıraçıklama- I ^ / • da"YoMange- A • JL- çenin öğretmen olduğu döoem kapanmıştır. Yaban- a ülkelerden mezun olup, öğretmen olmak isteyenlerin diplomaiannın YÖK'çetanmmasıveAtatürk'e düş- man olmayan fakültelerden mezun oiması gerekmektedir" (Cumhuri- yet, 13 Ekim 2001) diyor. Demek, her yoldan geçen öğretmen olmuş, Türkiye'de Atatürk'e düşman fakül- teler var?.. Son elli yıldır, başta Köy Enstitüleri olmak üzere, öğretmen ye- tiştiren kurumlar, bir yolu bnlunup kapatılarak Milli Eğitim Bakanlığı bir "yol geçen hanTna çevrilmiştir. "Atatürk düşmanı fakülteler" kav- ramının ulusal eğıtimden sorumhı bir bakanın ağzından çıkması ise 1950'lerden bu yana bütün iktidar- lan utançtan yerin dibine sokmalı- dır. Aynı açıklamada, eski YÖK Baş- kanı Mehmet Sağtam döneminde, şeriat esasına göre eğitim veren El Ezber Üniversitesi çıkışulann bile öğ- retmenliğe getirildiği belirtiliyor. Ulusal eğitimde şaşmaz bir devlet po- lırikası olmadığından, sık sık deği- şen Milli Eğitim bakanlan, kendi kafa çaplan ya da bağlı olduklan partilerinin anlayışı doğrultusunda işler yapmışlardır. Öyle ki, ulusal kültürü genç beyinlere sindirme ama- cıyla yurtdışına gönderilen öğret- menlerin çogu oralardaki dinsel ör- gütlerle ilişki kurmuş, derslerde bir iki duadan başka bir şey öğretmemiş- lerdir. Böyle böyle. dinsel bir top- lum yaratarak yurtdışında halifele- rin doğmasına bir ölçüde onlarda yol açmışlardır. Meydanlarda Atatürk maketi yakacak denli ileri gidenler bunlardır. Bu gerici uç verişler. içe- riden dışanya, ulusal eğitim düzene- ğinin çökertilmesinin sonucudur. Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakül- tesi Dekanı Prof. Dr. tsa Eşroeli nın Yüksek Öğremıen Okullan adlı araş- tırması, bu çöküntüye nasıl uğradı- ğımızın bilimsel verilerle kanıtlan- mış öyküsüdür. Bu yılın başlarında, Prof. Dr. Isa Eşmeli'nin dekanı olduğu fakülte- nin düzenlediği "Köy Enstitüle- ri'nden Kent EnstitüJeri'ne" konu- lu bilim şöleninde (sempozyumda), bizim koşullanmıza uygun çağdaş bir eğitim kurumu olan Köy Enstitüle- ri'nin kuruluşu, öğretim yöntemle- ri, o günleri yaşamış ya da konuyu bilimsel verilerle değerlendiren ya- zarlar ve bilim adamlannca günler- ce tartışılmıştı. Konuya ilişkin veri- ler değerlendirilmiş, köylerin insan boşalımına uğradığı belirtilerek bu kuruluşlann kentlerde nasıl canlan- dınlıp öğretmen sorununa çözüm bulunacağı araştınlmıştı. Izleyen- lerde bir ütopya etkisi yaratan bu kuruluşlann, nasıl kıyıma uğratıldı- ğı noktasına gelindiğinde en büyük düş kınklığını. her gün yüzlerce so- runla burun buruna gelen gençler yaşadılar. Eşmeli, o bilim şöleni havasının egemen olduğu " YüksekÖğretmen Okuflan" adlı yapıtında, Yüksek Öğretmenli eğitimcilerin anı ve göz- lemlerine geniş ölçüde yer vererek bu okullann kaldınlmasının Türk eğitiminde yarattığı çöküntünün ne- denlerini araştınyor. Uygulanan çağ- daş eğitim yöntemlerinin, öğrenci- lere "eğitinısel idşiük" (pedagojik formasyon) kazandırmaya yönelik ol- duğu. gerçek öğretmenin de kendi- ni ancak bu kişilikle var ettiği, araş- tırmanın temel konusu. Bu bağlam- da, öğretmenliğin her yönden önem- Ii bir meslek olduğu özellikle vur- gulanıyor. Öğretmen, dğretmen... Öğretmenin kendi mesleğinden başka hiçbir işe yaramadığı yaygın bir kanıdır. Buna karşın, her meslek- ten kişinin, neredeyse işkembe ka- zıyıcısının bile öğretmenlik yapa- bileceği düşünülür. Öğretmenliğin "insan yetiştirme" işi olduğunu; onun, insanın yeteneklerini ve düşün- cesini geliştirme gibi bir görev yük- lendiğini, daha da önemlisi, gelece- ğimizi onun ellerine bıraktığımızı kimse aklına getirmez. Gerçekte öğretmen, kendini bilgiy- le donatan, her öğrencideki bireysel farklılıklan kavrayarak bilgileri ona göre aktarıp kavratmanuı yolunu yordamuıı arayan bir bilgi kılavuzu- dur. Kalıplaşmış bilgilerle uğraşma- dan, devingenlik içinde, bu arayışı sürekli kılar. Eski öğretmenlerden Kamil GüneL "Yüksek Öğretmen- li, hangi bilim datanda öğrenim gö- rürse görsün. dağarcığuu güçlü bir branşbilgisi, pedagojik formas>on ve genel kültürle doldurarak meslek hayatmabaşlamışolurdu" (s.44-45) düşüncesiyle bu gerçeği dile getiri- yor. Onda bu eğitimsel kişiliğin na- sıl oluştuğunu Mustafa Sancab'rnn anılanndan öğreniyoruz: "Sonsmıf- ta bulunan öğrencüere de geceleri bir öğretim üyesinin nezaretinde uy- gulama dersieri vtrdirihrdi. Bu derv lerin sonunda dersin kritiği yapıhr, iyi olan veya noksan görülen taraf- lar ortaya konurdu. Aynca Kselerde de staj mahiyetinde bir de çahşma- lar yapıbnn. Aynca, ünlü kişiler oku- la davet edilerek konferanslar verdi- riürdr (s. 47). Bu gözlemler, iş ve düşünce ya- ratımına dayanan eğitim yöntemiy- le varlık kazanan. ama bu varlığı çı- kanna dokunanlarca yok edilen Yük- sek Köy Enstitüleri'nin işleyişini çağnştırmıyormu? "Ynk9ek"]erini yok etmekle kalmadılar, orayı bes- leyen kaynağı, Köy Enstitüleri 'ni de vurgun yemışe çevirdiler. Ilki, Ösmanlı Imparatorluğu döne- minde Istanbul'da (1848), ikincisi Ankara'da( 1959), üçüncüsü Izmir'de (1964) açılan ve Reşat Nuri Günte- kin. Şemsettin Günaltay, Hasan Âü Yücel, Cahit Külebi, Behçet Necati- gü\CavitOrhan Tütengü- gibi önem- li kişilerin yetişmesine olanak veren Yüksek Öğretmen Okullan'nın ka- panması da Köy Enstitüleri'nin ka- panması gibi, eğitimde köklü bir devlet politikası olmayışının sonu- cudur. Eşmeli'nin vurgulamak iste- diği temel sorun da budur: "Kapa- ülma gerekçesinde, modelin ömrii- nü doldurduğunu, yeterti pedagojik formasyon kazandıramadığını, ül- kenin arnk lLse öğretmenine ihtiya- cı bulunmadığını öne sürenler, aynı zaman diüminde, mektupla ya da birkaç aya sıkışünhnış, hızlandınl- mçeğitmırvguJaınalamiaüJke}el20 bin öğretmen yetiştirebümişlerdir" (s. 19). Oysa, "Üç büvük kentte eği- timi sürdüren veyeniöğrenci kaynak- lanfleKöy Enstitüleri'ndensonrakö- ye uzanan ikinci önemli aühm duru- muna gelen Yüksek Öğretmen Okul- lan, niteükte olduğu gibi nicelikte de büyükbaşanyakalaııı^iantar'' (s. 18). Görülüyor ki Köy Enstitüleri'nin kapatılması, Gazi Eğitim Enstitü- sü'nün yozlaştınlması, Yüksek Öğ- retmen Okullan'nın ortadan kaldı- nhnası, Türk eğitimindeki çürüyü- şün başlangıcı olmuşrur. Toplum, a Bugün;geçmişin KöyEnstitüleri,D- köğretim okullan ve Yüksek Öğret- men OknDan ortamlannda yetişen öğretmenfcri" aramaktadır (s.21). Eşmeli'nin, eğitim sorunlannı ay- nntıyla yansıttığı yapıtının ışığında bunun temel hedef olduğu gözden kaçmıyor. Umanz, Milh Eğitim Ba- kanı Bostancıoğlu'nun deyimiyle okullar, "yoldan geçen" öğretmen- lerden kurtanlıp gerçek öğretmen- lere kavTişturulur. Çünkü, "jükian ge- çen" öğretmen, öğrenciyi yan yol- dabu^kıyor... Çöküntü, bir yandan da para buy- ruğuna girmiş eğitim alanlannda kendini gösteriyor. Bir ülkede, sağ- lık gibi, eğitimin de bir ticaret "me- taa" olmasından büyük tehlike yok- tur. Bu, paralı olanlann her türlü eği- tim olanağuıdan yararlanması, para- sız büyük çoğunluğun bütün bunlar- dan yoksun kalması demektir. Oy- sa, tarih, paralı askerle kazanılmış "zafer" yazmıyor! Ögretmeni yal- nızca öğretim sahibi yapma amacı- na yönelik eğitimle, ona eğitimsel ki- şilik kazandumayı amaçlayan eği- tim arasındaki aynm çok iyi kav- ranmalıdır. Eşmeli'nin yapıtında bu- na aralanan kapılar olduğu kamsın- dayım. ARADABİR Dr. CENGtZABBASGİL DSP'lilere... Gün geçmiyor ki ülkemizde var olan sorunlara bir yenisi eklenmesin. Son olarak vekillerimizin sorunlu maaşları yeniden yüce Meclisimizin gö- beğineoturdu. Sorunlarçoğalıp kördüğüm yuma- ğına döndükçe, çözüm arayışlan da kendiliğinden gündeme gelmektedir. Bunlann başında en kes- tirmesi genel seçim önerileri'öir. Hele vekillerimi- zin maaş soaınlannı halkoylaması ile çözüme ka- vuşturma yolu açıldığında öneri yeniden ortaya çık- tı. öyle ya, halkoylaması yapılırken aynı giderle ge- nel seçimlerin de biriikte ele alınması akla yakın bir yol olarak görülmektedir. Amma, gel gör ki ik- tidan ile muhalefeti ile genel seçim önerileri ses- lendirilince tümü şeytan görmüşe dönüyorlar. Her neyse bizim üzerinde durmak istediğimiz konu bunun dışında başka bir konu. Ülkemizin bugün katlanmak zorunda kaldığı hiç de hak etmediği sorunlann kökeninde iyi yönetil- memenin olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Onun içindir ki ivedi bir genel seçim önerilmekte- dir, haklı olarak. Ancak bir gerçek gözden kaçırıl- mamalıdır: Eğer sonuçta Meclisimiz de aynı gö- rüşü paylaşırsa seçimin hiçbir yaran olmayacak- tır. Yani gerçek Atatürkçü, yurtsever sosyal demok- rat bir partinin söz sahibi olacak düzeyde seçile- memesi halinde genel seçimin yararlı olacağı ka- nısında değiliz. Bu bağlamda görev biraz da DSP'ye, DSP'lilere düşmektedir. Nasıl mı? Sol kesimin bu anlamsız aynlığına son verme uğra- şında etkin olarak tavır koyarak. öncelikle Sayın Ecevrt'in bu uğraşta başı çekmesi beklenmekte- dir. Haklı haksız, Sayın Ecevit'e yapılan eleştirile- rin bazılanna, özellikle sağlığı ile ilgili olanlara ka- tılmak olanaksızdır. Zira Sayın Ecevit geçmişte yaptığı hizmetleri düşünülürse bu gibi eleştirileri hak etmemektedir. Hele koltuk düşkünü olmadı- ğı ise herkesçe bilinmektedir. Işte bu nedenlerie yurt çıkarlan olduğunda duygusal tavırlan bir ya- na bırakacağına inanmaktayız, Sayın Ecevftten Ata- türkçü yurtseverleri bütünleştirmede başı çekme görevi ve yükümlülüğü beklenmektedir. Bu yolda- ki uğraşı kendisine eski Karaoğlan saygınlığını ka- zandırmadan öte demokrasi tarihimizde unutul- maz bir şekilde yer almasını da sağlayacaktır. Ka- muoyunun Sayın Ecevit'ten beklentisi budur. Gelelim DSP'lilere. Şimdiye kadar yapılmış ge- nel ve yerel seçimlerde DSP'nin ve CHP'nin a\- dıkları oylar toplandığında diğer bütün partilerin tek tek aldıkları oylardan çok olduğu görülecek- tir. Yani Meclis'le biriikte tüm oluşacak öbür ku- rullarda çoğunlukta olunacaktır. Peki ama bu ola- nağı boş yere tüketmenin anlamı var mıdır? Bu ne- denle oturup serinkanlı, yurtsever ve Atatürkçü bir kafa ile değerlendirme yapmak gerekir. Nedir bu ayrılık gaynlık? Bu tutum ve davranışlar kimin ek- meğine yağ sürmektedir? Görülecektir ki bu ay- nlık Atatürkçü düşünce karşıtlannın, laiklik karşrt- lannın, ulusal gelirin hakça paylaştınlmasına en- gel olanların, kendi çıkarından başka çıkar tanı- mayanlann, sonuç olarak ülkenin kötü yönetilme- snden çıkar umanlann ekmeğine yağ sürmekte- dir. Işte bu gerçekler karşısında ülkeyi iyi yönete- cek vekilleri söz sahibi oîabilecek sayı ve düzey- de olmak üzere Meclis'e göndermek gerekir. Bu ^ğlamda DSP'lilere de tarihsel görevler düşmek- tedir. Bulundukları her düzeyde butünleşmenin gerekliliğini seslendirmeleri gerekir. Şu anda par- :i yönetimine ve partililere bakıldığında hepsinin a/nı ocaktan çıktığı görülecektir. Aynlıkların an- amsız kişisel davranışlann sonucuna dayalı olma- s ise acı bir gerçektir. Onun için bu yapay ayrılık- a\ aşmanın gerekliliğini vurgulamak bütün DSP'li- ein kaçınılmaz görevi olmalıdır. Bu inançla baba Dcağında toparlanmanın tam zamanıdır. Hele he- e bu bölünmüşlük yetmiyormuş gibi bir de Sayın Inönü'nün yeni bir parti kurma aşamasında iken anlara da bir çağn olma yönünden önemlidir. Böy- f bir anlayışla gerçekleştirilecek oluşum ülkenin y yönetilmesinin ve yurttaşlann umar ve gönen- onin ilk koşuludur. On Yıl Önce Yitirdiğimiz Bir Değer... Dr. A n n NAMAL lÜlst. Tıp Fak, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabüim Dalı O rd. Prof. Dr. Sadi Irmak, 1990 yıh 10 Kasımı'nda aramızdan aynlmıştı. Son nefesine dek Atıtârk'ü anlatan 18. Başbakanımız, ilk Çalışma Bakanıriıız, çahşma yaşamımıza geti- rilen çeşitli haklann mi- man, Iş ve îşçi Bulma Ku- rumu'muzun kurucusu, bi- lıme ve kültüre yüzlerce düşünce ürünü armağan etmiş tıp hocası Ord. Prof. Dr. Irmak, geniş bir alana yayılan hizmetlerinin ger- çek boyutu ve dayandığı fı- kir temelleri yeterince in- celenmediğinden olsa ge- rek, kimilerince yalnız tt ara rejimlerde aranmış bir ad", kimilerince Ata- türkçü düşünceyi kavrat- mak için ortaya koyduğu yoğun bilimsel çabanın yeterince farkında olun- mayan, bir deyişle "Ata- türkçü". kimilerice de yal- nızhükümetkurmada "Sa- di Irmak ModelTnin ya- ratıcısı olarak anılıyor. Ansıklopedilerdeki "Sa- di Irmak" maddesi de da- ha çok onun siyasetçi kim- hğini, bu kimlikte edindi- ği unv^nlan ön plana çıka- rarak 1943'ten 1950'ye uzanan süreçte iki dönem CHP'den mılletvelali seçı- lip ilk çalışma bakanınuz oluşundan, 1974'teCum- huriyet Senatosu üyeliği- ne getirihp 13 Kasım 1974'te hükümeti kurmak- la görevlendiriüşinden, gü- venoyu alamayışının ar- duıdan31Martl975'tel. Milliyetçi Cephe kurulu- na değin başbakanlığı sür- dürüşünden, 1981 'de MGK taraftndan oluştu- rulan Danışma Meclisi'ne Konya üyesi olarak ata- nıp, ardından Danışma Meclisi başkanlığına se- çilişinden, yeni anayasa- nın, onun Meclis Başkan- hgı döneminde hazjrlandı- ğından söz ediyor. Oysa bu yaşamöyküsü- ne (tıyografiye) daha ya- kından bakış, çoculduk ve ilk gençlik yülan ulusu- nun kurtuluş savaşımına tanıkhk ederek geçen, cumhuriyeti kazanmanın değerini özünde duyarak, onun kökleşmesine omuz vermenin apayn bir önem taşıdığı süreçte, "bilim adamı* kımlıgıni, en ba- şından itıbaren "halkını avdınlatan" kımliği ile öz- deşleştirmekten kaçınma- yan, apayn donanım ve üretkenlikte birdev let, bi- lim, kültür adamınuı port- resini ortaya koymaktadır. Sadı Irmak, cumhuriye- timızin eğitim alanında he- deflediği çağdaşlaşmaya öncüler yetiştinnek ama- cıyla, başanlı gençlenn AvTupa'da eğıtümeleri ka- ran doğrultusunda yurtdı- şına göndenlen ilk öğren- ci kafilesi içensinde yer almış, Atatürk'ün emri üzerine dönemın Milli Eği- tim Bakanı tarafuıdan çe- kilerek Sirkeci Gan'ndan yola çıkmak üzereyken kendılenne ulaşnnlan "Sfe- leri birer lavdcun olarak gönderiyonız, gür alevier halindedönmefcmizr söz- lerının yer aldığı bir telg- rafla Berlin Tıp Fakülte- si'nde alacağı eğitime uğurlanmıştı. Yaşamı, bu sözlerin kulağındakı yan- kısının hiç yitmediğini, ulus sevgisini derin bir borçluluk duygusu ile yo- ğurarak, tükenmeyecek bir hizmet aşkına dönüştür- düğünü gözler önüne ser- mektedir. O, kuşağı içensinde Ba- tı'da eğitim almış olmanın yyiSVİCRE HASTANESİ Cumhuriyet erkanbğur ismail h. demircioğkı Kasım2001 ^azartesi Taksim Bilet Sati9 y d i j h k s i m Cumhııriyet lyp Kulübü y&1 :- Biletix :.• Çağn Mcritezi: 0 216454 15 55 I AKM Td:o:i2 251 56 00 ı Bilıa Tcl: 0 212 235 02 03 kendisine sağladığı aynca- lığı, yahıız meslek basa- maklannı en hızlı şekilde tırmanmada araç olarak göreceğine, yurda döner dönmez seçkinciliğin dar srmrlanna takılıp kalma- dan, aldığı eğitimin edin- dirdiği çevreni (ufku) hal- kıyla paylaşmaya yönel- miş, daha 1932 yılında An- kara Halkevi Yönetim Ku- rulu üyesi ohnuştu. Bu ça- tı alnnda yülarca katüdı- ğı hizmeti, ömrünün son deminde "Hayabmınziy- neti ve şerefidir" diye ta- nunlayacak, "Atatürii'ün, miDeteyeni hedefleraşıla- mak ve milletin taşıdığı gerçek değerieri toplaya- bümekiçüı yaramğıbudâ- hiyane müesseseyi, ügaya mecbur edenlerin 'Ata- türk'ün izindeyiz' deme yetkisine sahip ofanadılda- nnı* birçokfirsatlavurgu- layacaktı. Irmak, Istanbul Üniversitesi Tıp Fakülte- si'nde, Atatürk'ün her alanda anlımhedefinin bir parçası olarak gerçekleş- tirilen 1933 ÜniversiteRe- formu'nun başanya ulaş- ması açısından önem taşı- yan, reformla birükte gö- rev verilmiş Alman bilim adamlannın ders ve eser- lerinin Türkçeleştirilme- si, onlann fakülteye uyu- mu konusunda büyük emekler ortaya koymakta olan parlak birdoçent iken Cumhuriyet Halk Parti- si'nin, aydınlanmaya hiz- met hedefiyle düzenledi- ği "Halk Konferansla- n"nınkonuşmacısı olarak da yurdun çeşitli yerleri- ne koşmuştu. Profesörlü- ğe yükseltildiğı 1940 yılın- da CHP Istanbul Ö Yöne- tim Kurulu üyesiydi. Ölü- mü üzenne, Prof. Dr. Er- daltnönü'nün verdiği me- sajda vurguladığı gibi Ir- mak, yıllarca emek verdi- ği CHP içensindehep halk yarannagelişme sağlamak için uğraş verdi. Işçiye meslek hastahklan ve ka- zalannakarşısigortahak- ku sendika haklo, onun Çalışma Bakanlığı zama- nındayasalaşü. "Türkiş- çisi,bizim nazanmızda bir üretim makinasuıdaniba- ret değfldir. O sağhğı, refe- hı, emnryeti ve şerefî üze- rine mrediğimiz birvatan- daş tipidir" diyor, bu dü- şüncej'Ie dünyada çalışma yaşamının sosyal haklar- la güçlendirildiği örnek- leri incele^p, tanıtıyordu. tşhekünMği dalmın kurul- masıvegeüştirilmesi çahş- malarnu başlatü, işçi has- taoeleri kurulması fikrini en güçlü şekilde savuna- rak gerçekleşmesinin yo- lunu açtı. Irmak, başta ulus olmak üzere çeşitli gazetelerde kaleme aldığı iki yüze ya- kın yazı ile cumhuriyeti- mizin kurumlannın daha başka alanlarda da ileri olanı, yeni olanı örnek al- masınaışıkuttacakbilgi ve düşünceler ortaya koydu, kültür dünyamıza hüma- nist düşünceyi aşılamak için yazdı, Bah'da büma- nizmin simgesi olmuş eserleri dilimize kazandır- dı. O, Atatürk'ün en büyük hümanist olduğunu söy- lüyor, "Yıırtta banş, ci- handa banş parolası, an- cak bir hümanistin ilkesi olabifir" diyordu. Öğrencüeri ve çahşma arkadaşlannca "en kar- maşık konuyu, en kolay antaşMırdurumagetirme^ yeteneği nedeniyle övü- len üp hocası Irmak, de- rin bilgi ve mantık yürüt- medeki gücüne dayanan bu yeteneğini, dogmatik düşünceyi yerme, bilim- sel düşüncenin geliştirici gücünü her çe\Teye kavra- tabilme doğrultusunda yıl- madan, bıkmadan kullan- dı. Atatürkçü düşünceyi özümletmek, bu düşünce- nin yozlaştınlması çabala- nna karşı koymak, günün sorunlanna Atatürkçü perspektifle çözüm üret- mek için, bilim adamı ba- kış açısı ile yazılmış, bu- gün de okunması gereken nice düşün ürünü ortaya koydu. "KimseTüridye'yi Baü medeniyeti >t>lundan ayu-amaz. Ayırmayı iste- yen gaflBer yine çıkabUır, fakat hüsrana uğra>acak- lan muhakkaknr" derken, "Baü" sözcüğünü "coğ- rafi anlamda değU, Röne- sans'ın getirdiği ilericüik anlanunda" kullandığını söylüyordu. Irmak, "Faust" ve "Gö- nülYakmhldan" adh eser- lerini dilimize kazandır- dığı Goethe'nin "En mut- hı insan, ömrünün başıile sonunu düzbirçizgidebir- leştirebflendir" sözünü sık- hkla anmıştı. Bu söz, bel- ki de en çok Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ı, onun cum- huriyetin filizlenmesine coşku ile katılıp kökleş- mesine adamaktan hiç şaş- madığı yaşam yolunu ta- nımlamaktadır. Ölümünün on birinci yılına girerken saygı ve şükranla anıyor, ışıklar içinde yatsın diyo- ruz. PENCERE Karabasan Diizeni!.. Ne böyle dünya düzenı olur.. Ne böyle bir sistem.. Ne böyle insanlık.. • Geçmiş çağlarda yaşasaydık, olurdu.. Cengiz Han.. Kanuni Surtan.. Kralıçe Elizabet. Yeryüzünü zaman zaman dalga dalga kapsayan kimi imparatorluklara geçmiş çağlarda yaşayan insanlar irdelemeden katlanabilirterdi... Anglosakson soyu bir yandan Amerika'yı, öte yan- dan Avustralya'yı. Hindistan'ı ve Güney Afn'ka'yı eli- ne geçirip yönetebilirdi... O yıllarda yeryuvartağında yaşayan insanlık bili- sizlik karanlığında uyuyordu... Bugün durum nasıl?.. Uygarlığın bugün eriştiği noktada yaşayan insa- nın eriştiği düzey geçmişe oranla ışımıştır... Bilgi birikimi.. Ahlâk yargıları.. Adalet duygulan.. Ve insanlık bilinci, 21 'inciyüzyılın başlangıcında, geçmişe oranla degışti... Küreselleşen, küçülen, iletışim devrimıni yaşa- yan, okuyan, yazan. izleyen, geçmişle gelecek ara- sında köprüler kuran bir insanlıkta bu kadar kaba, acımasız, mantıksız, bencil, gaddar ve paranın egemenliğinden gayn hiçbir değer tanımayan dü- zenin sürmesi olanaksızdır... • Cumhuriyet'ın dünkü birinci sayfasından bir ha- ber başlığı: "ABD'yi korku sardı" Neden?.. New York'tan kalkan yolcu uçağı kentin bir ma- hallesıne çakılınca ortalığı dehşet havası sardı; ye- ni bir 11 Eylül mü yaşanıyordu?.. Dunya bir ürkü, kuşku, korku, gerilim, karaba- san çağına mı girdi?.. Nedır bu kıyamet senaryoları?.. Bir "Süper6üç"yeryuvarlağını evirip çevirip ken- di bildiğince sömürerek çekidüzene sokmak isti- yor, bu arada kimileri de ne diyor: - Ferman padişahın, dağlar bizimdir!.. llkelliğin kaba gerçeğ/ iletişım ve teknoloji dev- rimleriyle sanp sarmalansa da değişmiyor; bu çağ- dayaşananlar insanlık adına utanç verici!.. Serma- yenin alabıldiğıne özgürleşip sınırtanımadığı, bu- na karşın emeğin horianıp köleleştiği 'Küreselleş- me' sürecindeki durum ünlü özdeyişı anımsatıyor. Yani vardığı bir kasabada üzerine köpekler üşüşen şeyh taş aramış, sokak taşlannı yerden sökeme- yince: - Ulan, demiş, bu şehırde köpekleri salıp taşla- n bağlamışlar... • Insanlığın bugün ulaştığı bilinç düzeyinde "Yeni Dünya Düzeni"ri\ benimsemek olanaksız! Vicdan sahibi her kişi her sabah karabasanla uyanıyor. Kravatlı egemenlik ıçinden tüm moral değerle- rin boşaltıldığı 'Küresel Piyasa'rvn parasal güdü- lenmesiyle ınsanlığı yönetebileceğinı sanıyorsa, al- danıyor... Aldanışın bizı getirdiği yerde korku, kuşku, ürkü, gerilim egemen... Mehmet FARAÇ HIZBULLAH'IN KANLI YOLCULUĞU *Jüm Şbaydtmlanda o» G ü n i z i Y a y ı n c ı l ı k Tel: 0212-512 42 19 FakS: 512 11 72 Deniz SOM TEPE TEPE İSTANBUL G ü n i z i Y a y ı n c ı l ı k Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 11 72
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle