14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-3 KASIM 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA j \ , I JI j I U J \ [email protected] 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Türkiye'nin 'mimarlığından' neden uzaklaştığını irdeleyen rapor Cumhurbaşkanı Sezer'de Münarhkla yaşayabilmek...Türkiye'de birçok konu için "kö- tSiye gjdiyor" denilse bile, bunlar huaklanda "iyidn-" diyenler de var... Oahası, gün geçtikçe azalsalar da *imıu(İB" olanlar yine birçok konu- Aa gözlenebiliyor... Ne var kı hemen herkesin hiç memnun olmadığı bir alan var ki o d a "mimarüğunız"... Daha doğru- su. ülkede ve kentlerdeki "genel mi- ınari durum" ve munarlığın gözler önündeki "görüntüsü"... Mimarlıkla birlikte "insanı" ve "yaşama kültürünü" de hızla dışla- yan bir yapıJaşma düzeni artık öyle- sime egemen ki, çoğu kendi "kişisel dnTenişIemie" bu düzene adeta "ça- hnı atarak" yine de eli yüzü düzgün "yapıtiara" imza atabilen mimarla- nmızın kımi başanlı ürünleri de ay- nı "mimarisizpeyzaj" içinde "göz- den ırak" kalıyor, farkına bile vanl- ıruyor... Ûstelık, mimarlığa karşı böylesi- ne "dışlayıcr ve hatta onun sariİd gi- derek "unutulduğu" süreç, dünya mimarlık tanhınin ve birikimlerinin "beşiği olan bir ülkede yaşanryorL Sorun, •herkesiıT sorunıu.. Pekı, bu sorun sadece "mimarla- rm" mıdır?.. Kentlerin ve ülkenin "mimariyi yok sayan" bir yapı yığıl- masıyla geleceğe yelken açması, "berkesin" üzerinde düşünmesi ve "kaygüannıası" gereken bir dunım değil midir?.. Mimarhğımızın nere- deyse "terk edilhor" olmasuıın ne- deni, mımarlanmızın duyarsızhğı mı; yoksa "duyarh mimarüktan" kendini tümüyle kurtarmak isteyen "imar ranü düzeni" midir?.. îşte bu sorular, yine sadece mi- marlan değil herkesi ilgilendirdiğin- den, hele şu genel mimari görüntü- den "nefret" etmelerine rağmen ay- nı görüntüyü yaratan politikalara sü- rekli destek verenlen bile "yakan- dan" ilgilendirdiğinden, Mimariar Odası'nın 1 Ekim'de kutlanan "Dünya Mimarlık Günü" nedeniy- le hazırladığı "rapor" da bir anlam- da "herkes" adına Cumhurbaşkanı- mız Ahmet Necdet Sezer'e sumıl- du... Sezer'in, bu konuya verdiği değe- ri de kanıtlayan "jestiyle", aynı gün TBMM'de açılan "HolzmeisterSer- gjsâ" töreni kapsamında "kabul" et- • Dünya mimarlık tarihinin beşiği olan Türkiye, 3. binyılı "bu ayncalığuıı terk ederek" karşılıyor... Böylesi bir gerilemeye neden olan tutum ve politikalar da azalacağı yerde giderek yükseliyor... Mimarlar Odası'nın bu gidişe dur denilmesi için hazırladığı 'uyan raporu', devletin tüm kurumlannı ilgilendirdiğinden Cumhurbaşkam Ahmet Necdet Sezer'e sunuldu... 1 MtRASESA DÜŞMAN MtMARLIK: Imar planlan bfle mimarhk kültürünü getiştirmek yerine imar ran- ünı yükseltmeye öncelik verince, "değerini yitiren" tarih hızla terk edilerek kent peyzajı "mirasuıa düşman mimarrv le" donaüldı... (solda - tstanbul) Kendini gösteren bir mimarhk için artık çevreye uyumlu değfl, u ay- ncalıkb" imar hakkı gerekiyor... Bu da sadece kendi parseüni düşünen bencil ve şımank bir kültürü yerieşme dokusuyta birlikte mimarhğa da aynen yansıtıyor_ (Fotoğraf: ORHAN KARAHANLILAR - Bursa) tiği rapor; "TüYkrye'ninMimarhkla Yeniden Buluşması tçin~" başlığını taşıyor... Rapor için "ilgili tüm bakanhklar- da değerlendirmeleri için iletilecek- tir" sözünün verilmiş olması ise Türkiye'nin bu en "mnutsuz" deni- len konusunda bile Cumhurbaşkanı Sezer'in varhğını yine "ıunut kay- nağı" yapıyor. Saptamalar ve uyanlar Peki, bu rapor önce Çankayada incelenip, ardından ilgili tüm ku- rumlara da bir "Cumhurbaşkanhğı dfleğj" olarak dikkate alınması için iletildiğinde, yine "herkes* üzerine düşeni nasıl görecek?.. Rapor, öncelikle işte bu süreci başlatabilmeyi hedefleyerek mimar- lığı dışlayan politika ve anlayışlann başlıca "sorun alanlarTnı özetle şöyle sıralanıyor: - 'MİMARSE' MİMARİ PRO- JELER: Ülkemizdeki yapılann mi- mari projelerinı büyük bir çoğun- lukla "mimar olmayanlar" tasarlı- yor, hatta imzalıyorlar... Valilikler ve belediyeler ise bunlan hâlâ "onayhyorlar". - 'MtMARSIZ' MİMARtDENE- TİM: Yapı denetiminde mimar önemsenmiyor; dahası son yasalar- da tt zomnhı" bile tutulmuyor ve dış- lanıyor... Çünkü mimari denetim, lüks ve gereksiz görülüyor... "Pro- je" ise sadece "ruhsat bdges" sa- yıhyor... - 'TÎPLEŞTİRİLEN' MİMARt: Başta kamu kurumlannda olmak üzere, "özgün mimari projeyi" ge- reksiz gören anlayış, ülkenin her ye- rinde "aynı tip" binalan yaratan söz- de "örnek proje" uygulamasını sür- dürüyor. Böylece "yöresel küntik" de kalmıyor ve mimarlık kültürü bi- tiyor... Mimann yerini ise "tip pro- je üreten kurumlar" alıyor... - 'MtMARSIZ' ŞEHtRCİLİK: Başka hiçbir ülkede görülmeyen dü- zeyde, mimarlık "kentplanlamasın- dan" da dışlandı... imar planlan "mimari katkT olmadan düzenle- nirken amacı mimari mirası yaşat- mak olan "mimari dokuyu koruma pUnlarT için bile mimann "yetki- siz"(!) olduğu bir "yasaT(!) anlayış, artık eğitim kurumlannda da ege- men... - 'MİMARLIĞA AYKERI' Mİ- MARLIK: Özellikle "turizm mer- kezP vb. uygulamalarda, kente ve çevreye saygısız "ayncaükh imar hakktn" sağlanarak bu haklara gö- re tasarlanmış bınalarla "mimarhk eöğmi çiğneyen gösterişli mimarhk örnekleri" yaratılıyor... Böylece kendini gösterebilen mimarlık, an- cak %'e sadece bu gibi "hnar suçla- nyla" şekıllenebılıyor... - 'MIRASESA YABANCP Mİ- MARLIK: Türkiye'nin zengin "mi- marhkmiras" imarrantı uğruna sü- rekli yok edildiğinden, bu mirasın çağdaş mımarhğa "öğretmenük" yapacak bınlerce yıllık birikimleri de dikkate alınmıyor. Sonuçta sade- ce "mhras" değil, mimarlığın "esm kaynaklan" da yitiriliyor... - UNUTULAN ERDEM: 'YA- RIŞMA-' Cumhuriyefle birlikte ve 1970'lere dek mimarlık ve şehirci- likte "proje yanşmalannı" sürekli yegleyen kamu kurumlan, 1980'ler- den sonra bunun yerine "sipariş" yöntemini uygulayarak mimarhğı- mızm gelişmesindekı "kamusal so- rumluluklannı" da adeta terk etti- ler... - - VE 'AFFEDtLEN' MİMAR- SIZLDC.. Her imar affi, genelde "numarsızhğm'' da teşviki ve ödül- lendırilmesi oldu... Şimdi bu süreç "kaçakkentieşme" düzeyinde yaşa- nıyor ve Türkıye binlerce yılhk zen- gin uygarlık tarihinde ilk kez "mi- marisiz kenflerle r> sarmalanıyor... Evet... Bütün bu gelışmelerin sa- dece nedenleri değil, "sorumlulan" da belli... Bakalım Çankaya'dan bu sorumlulara da iletilecek olan rapor "incdendikten" sonra "umutlanmı- zuı yeşerecefi'' bir süreç, hiç değilse bir "ktpırdanma" başlayacak mı?.. Ömer Orhun müzikte yakaladığı ritmi fotoğrafta da yakalamış Bugün başlayan 17. İstanbul Fotoğraf Günleri'ne Ömer Orhun 30 siyah-beyaz fotoğrafla kaühyor. Sanatçı, fotoğraflannda özeuıkle Beyoğiu'nun ve Eminönü'nün sokaklannda görüntülediği insan manzaralannı sunuyor. IstanbuVdan insan manzaraları YILDIZ ÜÇOK îstanbul Fotoğraf ve Sinema Ama- törleri Derneği'nin (İFSAK) 1-30 Ka- sım tarihleri arasında düzenlediği 17. istanbul Fotoğraf Günleri kapsamında Ömer Orhun fotoğraflannı izleme ola- nağı bulacağız. 2-14 Kasım tarihleri arasında, Taksim Sanat Galerisi'nde sergilenecek olan fotoğraflar Or- hunun üç yıllık çalışmasının sonuçla- n. Bu yılki Fotoğraf Günleri'nin ana te- ması "Kenf olarak belirlendiğinden, tüm etkinlikler de bu temaya göre ha- zırlandı. Etkinliklerde Türk fotoğrafçı- lann yanı sıra yabancı fotoğrafçılann çalışmalan da yer alıyor. Etkinliklere Isveç'ten katılan Kent Ktich, Danimarka'da yaşayan eroin- man bir hayat kadınının hayatmdan ke- sıtler sunarken Yunanistan'dan Sophia Markantonaki "Metroda Yolculuk", Makedonya'dan Boro Rudic ise "Beth" başlıklı çalışmalanyla katılı- yor. Orhun da ana teması "Kent" olarak düzenlenen fotoğraf günlerinde "Ömer Orhun Sergisi" başlığı altında bize sunduğu fotoğraflann çekimleri için Istanbul'u seçmiş. Özellikle de, Istanbul'un, üısanlann yoğun olarak bulunduğu, hayatm kar- maşasına, kimi zaman neşesine, kimi zaman korkusuna sahne olan Beyoğ- lu'nun ve Eminönü'nün sokaklannda görüntülediği insan manzaralannı bi- ze sunuyor. Fotoğraflannda yer alan görüntüler ise çok iç içe olduğumuz davranışlann, objektiften bize aktanl- ması. 3. kişisel sergisim açan sanatçı, Yıldız Cniversıtesi Tasanm ve Sanat Fakültesi Fotoğraf ve Video Bölü- mü'nde eğitmenlik yapıyor. Aynı zamanda Hint müziği ile de il- gilenen sanatçı, aslında hayatın çarpık- lığı içinde müzikte yakaladığı ritmi fo- toğrafta da yakalamış. 20 yıllık bir fotoğraf geçmişi olan Orhun, yaşamın içindeki espriyi 40x60 ve 60x100 ölçülerinde 30 siyah-beyaz fotoğrafla fotoğrafseverlere aktanyor. Orhun'un fotoğraflan belli bir eko- le bağh değil. Bundan dolayı Orhun, "Fotoğraflara bakarken fotoğraflann içeriğinden çokfotoğrafçmm akhm gör- mek beni he> ecanlandırryor, bu fotoğ- raflarda herhangi bir mesajım yok, ma- küıevi başka bir tarafa tutuyorum, ge- ne de akhnun fotoğrafinı çekiyorum. Bu sergi benim otoportrem diyebüi- rim" diyor. "Fotoğrafi Öğrenirken önce akade- mik kompozisyonu öğreniyoruz ve öğ- retiyoruz. lyice öğrendiysek arük çe- kerken benim için 'akademik kompo- zisyon' neyi yapacağanı değil, neyiyap- mayacağmu gösteren bir bflgL Fotoğraf çekerken rahat olmak yeterh* ohıyor." TRÜBY TRİOİKİKONSER VERECEK Babylon'da 'clubjazz'key fi MÜZtĞE VOIXXXUK-Dmle^ci>i'chıb-jazz',Latinv«'ho- use' müziğe doğru heyecan verici bir yokuluğa çıkarüyoriar. Kültür Servisi - Fujifihn Weekends konserlerinin ikin- cisi lYüby TMo tarafından ya- nn ve cumartesi günü Baby- lon'da gerçekleştirüecek. Sert ve klasik techno vuruş- lanna düşkünlüğüyle büinen, ülkelerine 'Jungle' ritimleri- ni tanıtan Alman ikili Chris- tian Prommer ve Roiand Ap- pel'dan kurulu Fauna Flash. ilk kez 1992 yıluıda 'rave'ler- de canh davullarla gerçekleş- tirdiği performanslannda ge- leneksel techno kalıplanndan uzaklaşmaya başladı. Müziklerini jungle olarak tanımlasalar da caz ve 80'le- rin fûsion 'ından da ilham alan Fauna Flash ikilisi, ünlü DJ RainerTrüby ile birlikte Trü- by IMo'yu oluşturuyorlar. Compost Records'm ve Al- man dans müziğinin en önemli DJ'lerinden Rainer Trüby, retro ve ruture jazz, Brezilya, house, boogie ile dnım and bass'ı birleştiren eklektik tarzını Trüby Trio'ya da yansıhyor. Trüby Trio çatısı altında bir 'chıbjazz' ekibi oluşturan bu üç müzisyen, performansla- nnda dinleyiciyi club-jazz, Latin ve house müziğe doğru heyecan verici bir yolculuğa çıkanyor. Biletix ve Babylon gişele- rinde satılacak konser bilet- lerinin fiyatı 8 ile 15 milyon Ura arasında değişiyor. (0 216 454 15 55) ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 'Sonra', ya da Bîr Laboratuvar Çalışması (I) Geçen haftaki yazımda, Stüdyo Drama Tiyatro Topluluğu'nun gösterime kısa süre önce giren ye- ni oyunu "Sonra" üzerinde yaptığımız kuramsal çalışmalan anlatmış ve sıra sahne provalarına gel- diğinde karşılaştığımız en büyük güçlüğü de şöy- le özetlemiştim: "Kuramsal çalışmalar sırasında saptadığımız egemen güç, yalnızca bir kavramdı ve herkavram gibi, soyuttu. Bu kavramın çatısı al- tında neyin soyutlandığı (seyirciye) uygun göster- gelerie iletilemediğı takdirde, soytulanana ilişkin çokyanlış çağnşımlann ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktı..." Oyunun yazan ve yönetmeni Onur Bayraktar, söz konusu uygun göstergeleraranırken bu kez bir başka sakıncayla, soyutlanmış o/an'ın sahnede soyutluğunu yitirmesi sakıncasıyla karşılaşılma- sından korkuyordu ve bu korkusunda haklıydı da. Çünkü bir soyutlamanın neyin soyutlaması oldu- ğunu, sahnede uygun göstergeler aracılığıyla ser- gilenmesi ile yanlış göstergeler aracılığıyla soyut- lamayapısını yitirmesi birbirinden çokfarklı şeyler- dir ve ikıncisi, tümüyle yanlış olan yoldur. Topluluk olarak, yanlış yolu onaylamadığımızın bilincindeydik; ama doğru yolun temelıni oluştura- cak göstergelerı bulmakta zorlanıyorduk. Sonuç- ta seyirci, okur'dan farklı olarak yalnızca sergile- necek gösterim metni ile başka deyişle yalnızca bir kez ve belli bir zamanla sınırlı olarak kendisıne su- nulacak bir metinle yetinmek zorundaydı. Bu du- rumda reji, neyin soyutlandığını seyirciye temsil sü- resiyle kısrtlı bir gösterim metni aracılığıyla algılat- makla yükümlüydü. Bunun için önümüzde iki çözüm olasılığı belir- mişti. Uygun göstergeler, ya oyun metnine, onu gösterim metnine dönüştürürken, neyin soyutlan- dığını daha belirgin kılacak bazı eklerin yapılması ya da metne hiç dokunulmaksızın salt rejinin ola- naklannın kullanılması yoluyla bulunacaktı. Sanınm biraz da yazann eğilimi dogrultusunda, önce ikın- ci yolu denedik. Bu arada, oyunun süpervizörü olan ve çabalarını daha çok oyunculuklar üzerin- de yoğunlaştıran Ayia Algan da vanlan sıkışma noktasının çok iyi bilincindeydi ve -metinde deği- şikliğe gidilmediği takdirde- rejide oyuna en azın- dan birzaman-mekân temelinin kazandınlması, bu temelin örneğin kostümlerle desteklenmesi gibi doğru çözümlere götürebilecek çareler önermek- teydi. Ne var ki gereksınilen göstergeleri salt rejinin ola- naklanyla sağlayabilme girişimleri bir yerde tıkan- dı. Bunda sanırım hepimizin uzun prova süreci bo- yunca oyuna fazla alışmamızm, bu nedenle de so- yutluğun bizim açımızdan ulaştığı netliği seyirci için de varsaymaya -haklı olarak- sakıncalı bir varsa- yım gözüyle bakmamızın da payı oldu. Sonuçta yö- netmen, daha öncetartışılmış olan çözümü uygu- lamaya, yani oyun metnine bir ekleme yapmaya karar verdi. Bu eklemeyi metnin hemen başında, egemen gücü simgeleyen ADAM'ın ilk tiradına yapması, hem soyutlamanın yeterince netleşme- sini hem de oyunun akışının bir bütün olarak güç kazanmasını sağladı. Çünkü oyunun episodik ya- pısı, soyutlamanın hemen başlangıçta netliğe ka- vuşmasını neredeyse zorunlu kılıyordu. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu çözüm, oluştu- rulan reji açısından uygun bulunan bir çözümdü, yani sanatta ve tiyatroda her zaman olduğu gibi, seçeneklerden sadece biriydi; farklı bir reji çerçe- vesinde elbette salt rejinin olanaklarıyla yetinilme- si de düşünülebilirdi. Şimdi geride kalan süreçlere baktıkça, "Sonra" bağlamında gerek kuramsal çalışmalann, gerekse hep kuramsal temellere oturtulmasına özen gös- terilen sahne uygulamalannın, çalışmalara katılmış olan herkes için bir laboratuvar deneyimi nitelığıni kazandığını daha iyi anlıyorum. e-posta: ahmetcemal v ' superonline.com acem20(fl hotmail.com Rus Yönetmen Çukray öldii • MOSKOVA (AFP) - 'Ballad of a Soldier' (Askerin Şarkısı) adh savaş dramını anlatan filmiyle Amerika'da ticari başan sağlayan ilk Rus yönetmen olan Grigory Çukray, Moskov^'da bir hastanede 80 yaşında öldü. Geçen pazar günü ölen Çukray, geçirdiği hastalıklara rağmen yazdığı anılannı tamamlayabildi. Ukrayna'da doğan yönetmen Sovyet sinemasında önemli bir yere sahip olan Mikhail Romm'dan sinema dersleri aldı. 2. Dünya Savaşı'nda yer alan bir askerin yalın öyküsünü anlattığı ikinci filmi 'Ballad of Soldier' ile uluslararası başan sağladı. 'Memory' (Hatıra-1971) ve '1*11 Teach You How to Dream' (Size Nasıl Rüya Kurulacağını Öğreteceğim- 1984) de yönetmenin diğer önemli filmlerinden. "The Thief' (Hırsız) fılminin yönetmeni olan Çukray'tn oğlu Pavel ise modern Rus sinemasının önde gelen isimlerinden. ÇDSO'dan Stabat Mater 1 • ADANA (AA) - Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası (ÇDSO), Hacı Sabancı'yı, ölüm yıldönümünde düzenleyeceği iki konserle anacak. ÇDSO Müdür Yardımcısı Meral Sayın'uı yaptığı yazüı açıklamada. orkestra şefliğini Emin Güven Yaşhçam'ın yapacağı, Mersin Devlet Opera ve Balesi Korosu'nun solist olarak katılacağı konserlerde, Rossini'nin 'Stabat Mater' adlı koro eserinin Türkiye'de ilk çalınışının gerçekleştirileceği kaydedildi. Konserlerin ilki, yann Adana Büyükşehir Belediyesi Konser Salonu'nda, ikincisi ise 4 Kasım Pazar günü Mersin Devlet Opera ve Balesi Salonu'nda verilecek. BUGÜN • NİŞANTAŞIÖZELIŞIK LİSESt, M. BENDERLİ SALONU'nda saat 20.30'da şef Prof. Ramiz Metik Aslanov yönetimindeki Işık Üniversitesi Oda Orkestrası'nın konseri dınlenebilir. (0212 286 29 60) • FRANSK KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19 00 da Michel Deguy ve Enis Batur 'Da Halivie Burası' adlı şiir dinletısinde biraraya gelecek. (0212 256 43 56)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle