Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
&AYFA CUMHURİYET 27 EKİM 2001 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Çağdaş Sorunlara Yeni Bir Bakış
Doç. Dr. Yıldız SEKTEL
S
ovyetler Birliği'ndeki
"sosyafiznT uygulama-
sı yanlış yönlere sapıp
basansızhğa uğrayınca,
bundan Marksizm so-
rumlu tutuldu. Neolibe-
ralizm tek yol, tek ideoloji olarak or-
taya anldı. Ancak, serbest piyasa eko-
nomisi mali sermayenin egemenliğin-
de küreselleşmeye başlayınca, kapi-
talizmin iç çelişküeri hızlandı: Durgun-
luk, bunalım, işsizlik, sefalet, doğanın
talanı, savaşlarinsan yaşamında böyük
dramlara ve kitlesel tepkılere yol aç-
n. Insanlık, çıkar ve kâr esasına daya-
nan bir düzende teknik devrimin yüa-
cılığı karşısında ölüm kalım savaşı
vermek durumunadüşünce Marksizm
de ister istemez gündeme geldi. îşte de-
ğerli bilginimiz ServerTaniln, "Deği-
şün Diyakktiği veDevrim" başüklı ki-
tabında (Adam Yay. Eylül 2001) bu ko-
nuyu ele ahyor. Önce, Marksizmin ne
bir dogma, ne de siyasal iktidan ele ge-
çirmek yolunu gösteren bir teori olma-
dığmı beürtiyor. Onca Marksizm bir
dûnya görüşü, bir yöntemdir. Böyle
anlaşıldığı vakitte güncelliğini kay-
betmesi olasılığı yoktur. Bu yöntem,
"diyalektikınateryalisr felsefeye da-
yanır. Bu felsefeye göre; toplumsal
değişimin, devrimin itici gücü top-
lumsal yapı içindeki temel çelişkidır.
Marks ıle Engels "Komünist Mani-
festo"yu yazdıklan dönemde bu çeliş-
ki proletarya (işçi sının) ile sermaye
arasındaydı. Günümüzde toplumsal
yapıdaki değişiklikleri göz önünde tu-
tarak, bu çelişkiyi ücredüer; genelde
çahşanlar, sömürülenlerle, gıttikçe kü-
reselleşen sermaye arasmda görmek ge-
rekir. Bu çelişkilerden doğacak yeni dü-
zen insanın insan tarafından sömürül-
mesini önJeyecek, insancd bir dünya
düzenine yol açacaktır ve bu olasıdır.
Tanilli, küreselleşmenin bir süreç
değil de bir aşama olarak ele ahnma-
sına karşıdır. Çünkü, onca küreselleş-
me bir yazgı değildir. "Halklann in-
sanbk dışı koşullan sonuna kadar ka-
buDenmelerine'' imkân yoktur. Sistem
karşıtı bir mücadelenin çevresinde ör-
gütlenmeleri kaçınılmazdır. Bu örgüt-
lenmenin ilkeleri: antitekelcilik, anti-
emperyalizm, komprador burjuvazi
karşıtlığı, tüketim değil ürerim toplu-
mu ve demokrasi olacaktır. Tanilli bu
bağlamda, bir "halkve demokrasi cep-
hesinden" sözediyor.
Bu muhakkak okunması gereken
yapıünda, çağımızın en önemli tartış-
ma konusu olan sorunlannı ele ahyor.
Birtakım yüzeysel, gerçekleri ters ak-
settiren, politik hedeflerle kamuoyu-
nu yanıltan yargılan yeriyor. Düşün-
ce karmaşıklıklanna açıklık getiriyor.
Nelerdir, bu ciddi ve büimsel olarak
ele alınan bilginimizin aydınlattığı te-
mel problemler?
1. KüreseDeşme ve Enternasy ona-
Kzm: Tanilli, küreselleşmenin iki yü-
zünü ortaya koyuyor: "Birisalt teknik
ve ekonomiktirve kâra dayanıyor; öte-
lti, bir dünya çapında vurttaşhğL, yer-
kûreye ait olmanın biüncini hazırh-
yor.." Bir "Yurttaş EnternasyonaH"
gereğinden söz ediyor Tanilli; Mark-
sist ideolojiye dayanarak kurulan iki
enternasyonalin milliyetçilikler için-
de yok olup gittiğini, onlann yerine ge-
çecek, miÜiyetçilikten annmış bir ço-
ğulcu yurttaş kimliğinin benimsen-
mesi gerektiğini söylüyor. Onca dün-
ya egemenliğine soyunmuş olan tek-
no-ekonomik küreselleşme yarattiğı
toplumsal sorunlan çözemedigı için bu-
nalıma girmiştir. Oteldsi ise kaynar
haldedir ve geçmişin hümanist, sosyal
akımlanyla, yüzyılın yeni akımları
arasında bağlantı kurmak zorundadır.
2. Liberalizm ve Demokrasi: Bazı
iddialara göre, demokrasi serbest pi-
yasa ekonomisinin bir parçasıdır. Eko-
nomide devlet müdahaleleri Marksist,
sosyalist modeller beraberinde totali-
tarizmi getirir deniyor. Bilginimiz bu
konuya şöyle yanaşıyor "Otorit^halk-
tan getiyorsa mesrudur ve ancakonun
nzasına dayanan bir baskı kabul edi-
lebifir." Batı'da demokrasi bunalım
içindedir. "Y^pnlaskandalabulaşnuş
bir siyasal smmn sa> gınhğını yitirme-
sinin sonucu, bir temsil bunahmı var.
Aynca seçimlere kanhm bunahmı var,
sosyal ve siyasal iKşki bunalımı var."
"Piyasa daha güçlünün yasasından
başka kural tanumyor. Demokrasi ise
düzenlemekrgetirmeküzeregendoya
dayamyor. Söz konusu düzenlenjeJenli-
beral propagandanın hilafına, ekono-
mik etkuüiği kösteklemiyor. Dizginsiz
ve başıbozuk birtiberahzm,çok daha
fada skandatlara yol açacağından, in-
sanlann devtetin müdahalesiniisteme-
lerinden daha doğal bir şey olamaz:
Piyasaya müdahale, bankacıhğa mü-
dahale, tannıa müdahale, kısacası kö-
rii körünebir ekonomizmeve kıran la-
rana rekabete müdahale." "Püot" dev-
letten "straj" devlete doğru bir evrim
vardır. Önemli olan onu daha da de-
mokratikleştirmek ve insan haklany-
la donatmaktır.
3. Devlet ve Devrim: Marks'la En-
gels'ın Manifesto'da "proleter dikta-
toryasından söz etmeleri, istedikleri
rejimin bir diktatörlük olduğu biçi-
minde yorumlanmıştır. Tanilli sorunu
şöyle koyuyor: "Marx ve Engels, da-
ha öncekidevlet ay gıtmın kınlması zo-
runhıhığunda ısrar ederken \eni dev-
let tipiyle ilgüi, "gerçekten demokra-
tik' nitelemesinden başka bir şey söy-
lemezler. Sonunda da, proletaryanın
devrimci diktatörlüğü fîkri yeterli gö-
rülür-. Proletarya mücadelesinde ya-
ralı kunımlan ister; arkasmdan pro-
letarya diktatörlüğü dönemi gelir. Bur-
juva demokratikkurumlar arukgeçer-
K değildir. Daha sonra çok daha üstün
proletarya demokrasisi gefecektiıf So-
run, sosyal sorunlara bir çözüm getir-
mek, işçi sınıfını bağımsızhğa kavuş-
turmaktır. Tanilli bu konuyu işlerken
Manifesto'yu Kuranıkerim gibi kabul
etmemek gerektiğini de vurguluyor.
Günümüzde "Batılı demokrasi"ler
halklan kötü bir toplum tasansını ka-
bule zorlamak için ekonomik ve aske-
ri gücünü kullanıyorlar. Kuzeyin sos-
yal ve siyasal çözülüşü şiddet ve terö-
re, savaşlara yol açıyor. Ancak devrim
sıl baştan biçimini ahnamalı. Koru-
yup-saklama ile birleşmezse barbarh-
ğa götürüyor, diyor Tanilli.
'Devrim'in özgürlük ve insan hak-
lanyla beraber sosyal haklar için ya-
pıhnası; bilim ve iletışim de\Tİmiyle
birleştirümesi gereğini belirten yazar,
devletın kolektif görevleri üzerinde
duruyor. Avrupa'da, de\let bu görev-
lerini sosyal devlet yoluyla yerine ge-
tirdi. Her ne kadar küreselleşme 'ulus
devlet'in ekonomik etidlerini daraltöy-
sa da o kolektif kimliğin mekânı, top-
lum bütünlügünün temel ilkesi, kurtu-
luş hareketlennin referansı olarak ka-
hyor. Tanülı'ye göre, bozulan denge-
ler yeni bir devlet anlayışına yol açı-
yor: "Çağdaş toplunılann evriminde-
lddinamiğiııyırtoğı sosvaldokununve-
nidendikilnıesindegörev sahibkür dev-
let"
Kapitalizmin gıriştiği yeni fetih ça-
ğuıda mücadelenin politik, ideolojik,
felsefi ohnası gerekiyor. Küreselleş-
me sadece bir teknik devrimin ürünü
değıldir, bir politik seçkidir. Bu or-
tamda, sağdan olumlu bir çözüm bek-
lenemeyeceği gibi, sosyal demokrat
ideolojiler de günü kurtarmanın arka-
sındalar. Tanilli nihayet şu sonuca va-
nyor: "Bütünügören,çetişmeleriyer-
K yerine oturtan, değisinıi gerçek bo-
yutian içinde ele alan. ilerici. demok-
rat ve devrimci bir dünya görüşünün
aydınhgınaihtiyaç yeniden kendini bel-
Kedryor."
Bu dünya görüşü Marksizmdir. Ama
hangi Marksizm? Bu sorunun ve dün-
yanın, Türkiye'nin çağdaş sorunlan-
na yeni bir bakış açısının bize neler ge-
tirebileceğini bilmek istiyorsak, S. Ta-
nilli'nin bütün sorunlara ciddi ve bi-
limsel analizlerini içeren bu son yapı-
tım muhakkak okumalıyız.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Ringde Tek Kişi Var!
"Bir kişi ringde
Dövüşür, yokken
Karşıdakimse..."
Behçet Necatigil'ın bu dizeleri ner-
den aklıma geldi?
Amerika günlerdir Afganistan'ı bom-
balıyor, uçaklan, füzeleriyle!..
Nereleri yıkıyor, hangi kaleleri? Yoköy-
leşey... Heryeryıkıntı, heryeryanmış bit-
miş... Bir halk var yalınayak, aç, susuz,
evsiz... Yakışmıyor mu Necatigil'in söy-
lediği: Karşında kımse yokken savaş ya-
pıyorsun! Binlerce insan, ölü yaralı, yerı-
ni yurdunu bırakıp komşulara sığınıyor...
Bu nasıl savaş? Bir yok etme savaşı,
insanlan ortadan kaldınp topraklan ele ge-
çirmek, sonra o topraklardan petrol çıkar-
mak, Orta Asya'ya yerleşmek hırsı mı?
Böyle yok edilmez insanlar, tek tek,
sokak sokak, mahalle mahalle!.. Atarsın
bir atom bombası, kobaft bombası, tü-
müyle öldürürsün! Zaten yoksulluktan
açlık içinde yaşayanlan, yaşadıklarını sa-
nanları... Epey zaman önceydi...
Amerikaiılar bir güçlü bomba yapmış-
lardı. llginç bir şeydi bu. Gidip bir kente
atıyorsun, o kentteki insanları kısa süre-
de öldürüyor. Ama geri kalan her şey yer-
li yerinde kalıyor, evler, fabrikalar, tüm te-
sisler, anrtlar, muzeler... Yani uygarlığın,
teknjğın yıllardır, yuzyıllardır yarattığı ürün-
ler...
Aziz Nesin bu konuda biryazı yazmış-
tı, kara mizah örneği bir yazı... Oh ne iyi
diyordu, insanlan ortadan kaldır, ama ya-
pılara, yaprtlaradokunma!.. Ben de "Böy-
le bir konunun şakası olmaz" demiştım.
Mizahın da bir sının var. Böylesine cana-
varca bir işi hayal etmek bile korkunçl.
Evet, Amerika savaşta, en son modern
silahlanyla savaşta kime karşı? Kendisi-
ne en küçük bir zarar veımeyen bir düş-
mana karşı... Resimlerini gördüm, uçak-
lan ile yumurtalar gibi sayısız bomba yağ-
dıranlar, en doğal bir şeymiş gibi gülüyor,
eğleniyoriar!..
Şu El Cezire TV'si de olmasa olup bi-
ten canavariıktan hiç haberımiz olmaya-
caktı... Hiç sıkılmadan haber alıp verme
özgürlüğüne de karşı çıkıyor ABD'nin,
daha doğrusu kovboy Bush'un adamla-
n... Yediden yetmışe Afgan halkına keyif-
lerince bomba yağdıracaklar, kimse bir
şey bilmeyecek... Sen, VVashington'da
"bugün düşmanlanmıza şunuyaptık, bu-
nu ettik" diye övüneceksin! Oysa dünya
(uygar mı, ilkel mi bu dünya orası belli de-
ğil), ABD'den gelen habertere ınanacak,
Amerikaiılar Bin Ladin'ın adamlarını ezı-
yor, öcünü ahyor diye düşünecek... Bil-
mem hâlâ Birleşmiş Milletler diye bir ulus-
lararası örgüt var mı? Afganıstan bu ör-
gütün üyesı değil mi? BM'nin üyeleri, bu
"tek başına" savaş karşısında seslerini ne-
den çıkarmazlar? Neden Afgan halkının
yok ediliş sürecine direnmezler? Ya biz,
Türkler, ABD'nin bu terörcülüğüne nıye
bir şey diyemeyiz? Borcumuz var, daha
da borç alacağız diye mi? Ah Atatürk
Türkiyesi, ne oldu sana? Ya bızler, Ata-
türk kuşakları, bunları da mı görecektik
ömrümüzün son yıllannda?..
Evet çok şey var yazılacak! Türkiye ar-
tık bizim bıldiğimız Türkiye değil!.. Bir
vurgunlar, yolsuzluklar ülkesi... Kim gel-
se-kim gitse, ne var ne yok çalıp çırpıp
götürülen bir ülkedeyiz... Müslümanı öy-
le, olmayanı öyle! Millervekilleri hiçbir sı-
kıntı duymadan "para da para" diye çır-
pınıyorlar. öte yanda halkımız ekmek kûy-
ruklanna gece yansında girip bekliyormuş!
Açlık sının çoktan aşılmış! Mahkemeler
eldeki dosyaları birtürlü temizleyemiyor-
muş. Dün suçlu sanılan bir de bakmışsın
karşına dikilmiş!.. Katiller, hırsızlar mak-
bulsayılırolmuş...
"Bir kişi ringde
Dövüşür, yokken
Karşıdakimse...."
Yalnız dışta değil bu, içte de, içimizde
de böyle...
Koper ve Kuprum
Muhslne HELİMOĞLU YAVUZ
'O
hîm kayığım yolunu şa-
şırth" der Kafika. Benim
de zaman zaman yolu-
nu şaşıran "yaşam ka-
yığun" (ki iyi ki şaşınr), bu kez de
"Kına Çiçeği ve Bakır Ülkesi"nin
(Koper ve Kuprum) sessiz bir kıyı-
sına yanaştı. Rumcada beyaz anlamı-
na gelen "leflios" sözcügünden adı-
nı alan bu kıyılar, portakal bahçele-
riyle çevrili. Eskiden daha da bol olan
akkavaklan nedeniyle bu adı alan
Lefke'de, geçici bir zaman için ko-
nuk olacağım. Lefke Avrupa Üniver-
sitesi'nde ders verip, halkı arasında
da bir alan araştmması yapmak üzre
planladım bu geçici konukluğu.
Önce parlak bir gök-deniz mavisi,
ardından da insanı sarhoş eden gü-
zel bir koku cümbüşüyle karşılaştım.
Büyükada'dan alışkın olduğum bu
iklim ve bu kokular bana bir dost eli
gibi geldi. Giderek de suyla birlikte
ceviz macunu ve kahve ikram eden
güzelim Lefkeli kadınlann, içtenlik
yüklü merhabalan...
Burada zaman, Kıbnslı gazeteci-
yazar dostlanm Aü-Tülay Nesim-
ler'in deyişiyle "on iki saatte on bir
mil" akıyor. Yavaş hareket edenler
için kullanılan bu Rumca deyimin,
Rumca söylenişi de oldukça ahenk-
ü. Adada, başta zaman olmak üzre he-
men her şeyin devinimi, sanki gö-
rünmeyen bir el tarafından yavaşla-
tılmış. Hayat, bir yavaş çekim için-
de akıp gidiyor. Kimi Lefkeli hanım-
larla, zaman zaman da bazı öğrenci-
lerimle yaptığımız, ağaçlarla kaplı
yollardaki akşam yürüyüşleri... Her
şey gerçek olamayacak kadar say-
dam ve sessiz. Hani Haşim ın "Ak-
şam,yine akşam, \ine akşam/Göller-
de bu dem bir kamış olsam" dedıgi
akşamlardan... Çoğu eski, tarihsel,
kendi içlerine dönük, kapalı mekân-
lara açılan, görünürde "ağız dil ver-
mez" Lefke evlerinde ise insanı çe-
ken ayrı bir "giz" var.
Giderek dillerini çözmeye başladı-
ğım bu evlerin bahçelerinde. sanki bir
"Çebov öyküsünün dingin dekoru"
içinde oturup söyleştiğimiz insanla-
n dinleyince, onlann sorunlannın da
Türkiye'deki sorunlardan pek farklı
olmadığı görülüyor. Özellikle işsiz-
likten yakînan, çeşitli üniversiteleri
bitirmiş gençlere, keşke elimden, yal-
nızca
u
sözKiterapi" yapmaktan baş-
ka şeyler de gelse, sorunlanna so-
mut çözümler üretebilsem...
Derken, "Lefke Kaduüar Konse-
yPnin yemeğine çağnlıyorum. Amaç-
lan yoksul öğrencilere ve yaşlılara yar-
dım etmek olan bu derneğin yüz kırk
bir üyesi olduğunu duymak beni epey-
ce şaşırtıyor doğrusu. Evlerinin bah-
çe du\
T
arlanndan yasemin kokulan ta-
şan bu küçük kasabadaki hanımlann
böylesine çalışkan olmalan ilgi çek-
mez mi? Aynca. konuk gelen "Gü-
zehıırt Kadınlar Konseyi" yönetici-
leri, kendilerinin de konuğu olmamı
istiyorlar. Memnuniyetle kabul edi-
yorum. Kıbnshlan sevdim. Genelde,
dingin, konuşkan, banşçıl ve neşeli-
ler. Benim gibi bir halkbilimcinin,
bir alan araştırmacısının, atacağı en
önemli adım olan "Arasörma ala-
nındaki insanlarla içten bir iletişim
kurmak ve onlara güven vermek"
aşamasını gerçekleştirdiğimi sanı-
yorum. Adını Recaizade Mahmut
Ekrem'in kızından alan Piraye,Tira-
je, Kâmran, Ayşe, Vıcdan gibi ha-
nımlar: Suphi, Nâzım, Fedai, Akşit,
Aziz gibi beyler ve çoğu öğrencile-
rim olan güneş gözlü gençlerle kur-
duğumuz bu köprüden bakalım han-
gi "halkkültürü kervaıtfarT geçecek.
Aynca gözlemlerimden ve Osman
Pasa'mn güzel gözlü kansını konu
alan "Hain san şebboy" gibi efsane-
lerden de gazetemiz için ilginç yazı
konulan çıkacağa benzer. Rasgele...
Ayncalıklı Olma Merakı
RÜknettin KUMKALE Yemmli Mali Müşavir
Cumhuriyet okuru, ay-
ncalıklı olmayı (imtiyaz-
lı) bilir, ama ayncalıklı
olmayı yaşamamışör. Ya-
şamış olsa Cumhuriyet
okuru ohnazdı.
O, yahıızca Cumhuri-
yet okuru olma ayncah-
ğmıyaşar.
Ayncahkh olmaya me-
raklı olanlar, bunu yara-
tanlar "Sen benim kim ol-
duğumu bütyor nıusun?"
diyen kafa yapısına sa-
hip insanlardır. Bunlar
dış görünüşleriyle ne ka-
dar uygar ve çağdaş olur-
larsa olsunlar görünen ki-
şiliklerinden dolayı ne
kadar umutlanırsak umut-
lanahm bir yerde açık ve-
rirler.
Yümaz Karakoyun-
lu'nun bakan olduğu za-
man içime biraz umut
doğrnuştu.
Konuşması ile, basın
karşısında olaylara yak-
laşunı ile umut vermişti.
Hatta bir ara "sağ bir par-
tide ne işi var" diye bile
düşünmüştüm. Geçmiş-
te tek parti dönemini kö-
tüleme hevesinin ürünü
"SaJknn Hanımın Tane-
leri"ne karşuı!
Ama o artık ayncalık-
lı...
O artık "sürekB" ba-
sın kartı sahibi. Basın ya-
yından sorumlu devlet
bakanı olduğu için aldı.
Omrünün sonuna kadar
sürekli basın kartının
avantajlanndan yararla-
nacak. Tıpkı yıllaruıı ga-
zetecilik yaparak geçiren
Ühan Seİçuk, Oktay Ek-
şi, CüneytArcajürek gi-
bi.
Yıllar sonra onun ba-
kanhk yaptığını hiç kim-
se anımsamayacak, bun-
dan Öncekileri anımsa-
madığımız gibi.
Ama gerçekten hak
ederek sürekli basm kar-
tı sahibi olan îlhan Sel-
çuk'lan, Oktay Ekşi'leri,
Cüneyt Arcayürek'leri bu
tophım hiç unutmayacak.
Ayncahkhk unutuhna-
mazlıktan geçer.
UğurMumcu'yu unu-
tabildik mi?
PENCERE
Içerdekiler?,
Yücedevletimizin doruklarındaki koltuklara yan
gelip yayılan açıkgöz politikacılar, dünyada eşi me-
nendi bulunmayan biryönetim biçimi icat ettiler,
buna benzersiz bir keşif de denebilir.
Nediro?..
•
Dün gözüme çarpan bir gazete haberi:
"IMF 13 milyar dolar ek kaynak verebilir!.."
Haberi okuyan seviniyor, hepimizin kafası çar-
pıklaştığı için dışardan Amerikan doları geldiği za-
man zil takıp oynuyoaız. Hazırdan yemeyi birya-
na bırakın, borçlanarak yaşamak hayatımızın te-
mel ilkesine dönüştü; gelsin dolarlar, çalsın saz-
lar, oynasın kızlar...
Peki, bu gelen dolarlaria ne yapacağız?..
Yatınm mı?..
Yok canım, borcu borçla ödemek bizim eko-
nominin anayasasına dönüştü.
İç ve dış borç birkaç yıl içinde 200 milyar do-
lardan 240 milyar dolara tırmandı.
Toplam ulusal gelir 200 milyar dolardan aşağı-
ya doğru kayıyor; kişi başına 3000 dolardan
2000'e doğru düşüş sürüyor.
•
Diyelim ki ek kaynak sağlandı, 13 milyar dolar
değil, 23 milyar dolar değil, 33 milyar dolar de-
ğil, 43 milyar dolar borçlandık; paraları ne yapa-
cağız, nasıl yiyeceğiz?..
Dışardan gelen dolarlar en başta devietimizden
alacaklı olan Vçerdeto'lere gidiyor...
Içerdekiler deyince akla kimler gelir?..
Cezaevindekiler mi?..
Eskiden yüce devletimiz solcuları ıçeri atardı;
şimdi içerde bu tanıma giren bir Gürbüz Çapan
var, savunmasında dedi ki:
"- Elhamdülillah solcuyum!.."
Ancak son zamanlarda içeri girenler daha çok
işadamlan kesiminden; geçen gün bir işadamı dos-
tuma dedim ki:
- Dikkat et!.. Devletimiz artık bizim yakamızı bı-
raktı, topun ağzında sizler varsınız!..
Ne var ki bu yazıda kastettiğim "içerdekiler" ha-
pishanedekiler değil, devletimizden alacaklılar
listesindeki kişiler!.. Çünkü dışardan IMF kana-
lıyla borçlanan ve ek kaynak için çırpınan devle-
timiz, aldığı dış borçları iç borçlara kamanço edi-
yor.
•
Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümetinin son
yıllarda yaptığı ettiği budur.
Devlet değil, emme-basma tulumba!..
Devletimiz emme-basma tulumba gibi borç
alıp borç ödüyor...
Üretim yok!..
Küçülüyoruz...
KlT'lerin canına okuduk, özelleştirmeyi de be-
ceremeyip yüzümüze gözümüze bulaştırdık, özel
sektörü tefeciliğe bağladık, sözüm ona devleti kü-
çülttük!.. Borç nasıl alınır ve nasıl ödenir üzerine
gargara medyayı sardı, hükümet adamlarının işi
gücü dışarda kapı kapı dolaşıp borç dilendikten
sonra gelen dolarları içerdeki alacaklılara dağıt-
mak...
Osmanlı bile bu duruma düşmemişti...
Ülke bitti tükendi; ama, bu devlet kimlere ça-
lışıyor?..
Cumhuriyet Bayramı'nda
Cumhuriyet Mahallesi'nde
Buluşalım
Cumhuriyet 78 yaşında.
29 Ekim Pazartesi günü. Cumhuriyet
Bayramı'nı Cumhuriyet Mahallemizde
kutlayalım.
Pazartesi günü saat 10.00'da
Çanta Beldesi Atatürk Alanı'nda
düzenlenecek törene katıldıktan sonra
Cumhuriyet Mahallemizde Eksen Yapı
Şantiyesi'ndeki öğle yemeğinde birlikte
olalım.
YAPI C Yönetim Kurulu