23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 EKİM 2001CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA İ U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Yıldız Sertel ikitıci baskı yapan 'Ardımdaki Yıllar' kitabıyla sürgünlüğünü ve anılarını paylaşıyor Apolitikbir gençlikyarattılarBLnRCUGÜNİŞEN Vıkfaz Sertel Iletışim Yayınlan ta- rafkndan ıkincı basİcısı yapılan 'Ar- dundaki YıBar'da adil bır dünya öz- leırıiyle yaşadığı sürgünlüğü, anıla- nnı paylaşıyor okurla. Son kitabı 'Sarvaş Rüzgârlan' Belge Yayınla- n'ndan çıkan Sertel'le anılan üzeri- ne konuştuk. - Yaşamınız boyunca dünyanın içinden geçtiği ÖDemti olaylar sıra- sında farkh ülkderde bulundunuz. Bu, yaşama bakşınıa nasıl etkiledi? YTLDIZ SERTEL - Dünyayı kı- tapLardan öğrenmek yeterli olmuyor. Birtakun olaylan yaşayınca insan her şeyi çok daha ıyı anlıyor. Bu açı- dan mesela 2. Dünya Savaşı sırasın- da Lngıltere'de olniam bana çok şey öğretti. 0 yıllarda Londra'da Yüksek îktisat Okulu'nda okuyordum. Ora- da şunu tartışıyorlardı: Savaştan sonra Ingiltere nasıl olacak? Bu, güncel bır sorundu. Derslerde bu- nun teorisinı okuyorduk. Ama pro- fesörler, bilim adamlan gelip savaş sonrası Ingüterenın nasıl olacağı- nı, bunahma karşı hangi önlemlerin ahnacağını tartışıyorlardı. Bunalımı ve savaşı yaşadık îngil- tere 'de ve ondan sonra çözüm yolla- nnı teorik olarak okuduk. Yani te- oriyle pratik birleşince insan her şe- yi daha iyı anlıyor. Aynı şekilde Sov- yetler Birlıği'nde oturduk. Orada ye- ni bir dünya kuruluyor, sosyalizm kunıluyor. Gıdip orada yaşayınca in- san görüyor ki bu bır rüya değil. Bu- nu insanlar yapıyor. Ve insanlar pek çok hata da yapıyorlar. Mara'ın te- orisi yanlış anlaşüıp yanlış uygula- nabiliyor. Bunun sıkıntısını da in- sanlar çekiyor. Ama ben bunu yaşa- masaydım. sadece kitaplardan oku- muş olsaydım, belki o kadar iyi an- lamayacaktım. Sonra Fransa'ya geldik. Fran- sa'daki Türk öğrencilerle karşılaştı- ğumz vakıt yadngadılar, bir türlü an- lamak istemedıler. Çünkü onlar ki- taplardan okumuşlardı. Gerçeği bil- miyorlardı. 0nun ıçın tabii ki her şe- ençlerimizden bazılan pınl pınl. Ama büyük bir bölümü politikadan kaçmış, memleket sevgisi diye bir şey kalmamış. Gençleri uzaklaştırdılar böyle şeylerden. Bunu onlaıın kabahati olarak görmüyorum. Bu iki askeri darbe, baskılar derken sonunda 'neme lazımcı' oldular. Tam istedikleri gibi böyle apolitik bir gençlik yarattılar. Bilinçli olarak onlan politikadan uzaklaştırdılar. Ama bu bize çok pahalıya mal oldu.' yi yerinde görmek insana çok şey öğretiyor. Türk solunun kapahhğı - SSCB'nin dünyada sosyanzmin merkezi olarak görüldüğü bir dö- nemde siz oradaki ofaımsuz uygula- malara da tanık okhınuz. Bunlan an- latüğuıızda aldığuuz tepkiler sizi et- kfledimi? SEKTEL - Bu ilk Türkiye'de de- ğil, Fransa'da başladı. Fransa'da bir grup Türk öğrenci vardı. Biz onlar- la temastaydık. 'Siz devrimd değü- siniz' diye bana saldınyorlardı. (Gü- lerek) Ben mecbur muyum devrim- ci olmaya? Rahatsız oldum tabi; a- ma bende bir bunalım yaratmadı. Çünkü kendimden çok emindim, sa- mımiydim, düşüncelerimin doğru olduğunu çok iyi biliyordum. Hem teoriyi okumuştum, hem de uygula- mayı görmüştüm. Bununla beraber Sovyetler Birli- ği'nde tamdığım yazarlar, profesör- ler, öğrenciler de tüm bunlan görü- yor ve söylüyorlardı. Bana mahsus bir şey değildi. Ama branın içyüzü- nü bümeyen insanlar bunu anlamak istemediler. Onlara aykın düşünen insanları bir nevi düşman gibi gör- mek istediler. Ben bunu insanlann yeterince olgunlaşmamasına, kitap- lardan öğrendiklerinin uygulamada çelişebileceğıru anlamak istememe- lerine yordum. Buna karşın Fransa'da Fransız ko- münistleriyle çok rahat konuşuyor- duk. Onlar her şeyi görüyordu. Fran- sız basını, Ingiliz basını çok şeyler yazıyor, millet okuyor, anlıyor ve tarnşıyordu. Amabizimkilerle tartı- şılamıyordu. O beni rahatsız etti. Türkiye'de bir tür bağnazlık var di- ye düşündüm. Çok üzüldüm, Türk solunun böyle kapalı, dışı izleme- miş olmasına. - Andannızda duygu ve düşleriniz- deo çok somut olaylar ve düşünceJer ön planda. Bu, beffi bir tercihin mi so- nucuydu? SERTEL - O benim karakterim. Ben günlük hayatta da, insanlarla konuşurken de öyleyim. Çünkü olaylar öyle getirdi ki bütün yaşa- mım okumak, çalışmak, yazmak ve araştırma yapmak oldu. Bu durum yaşam biçimim haline geldi. Şimdi emekli olduğum halde ondan aynla- mıyorum. Yeter artık diyorum ama olmuyor. Yani yine kitaplara kapan- malıyım, yıne bir şey yazmalıyım, çıkamıyorum o işin içinden. 'Tfirkiye iyiye gitsin istedik' - Mîna Urgan şimdiki gençler için 'köpekler gıbı mutsuzlar' demişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? SERTEL - Mîna Urgan gençleri benden daha yakın tanıyordu her- halde. Çünkü öğrencıleri vardı. Be- nimse ona kıyasla gençlerle olan ilişkilerim daha sımrlı. Belki aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama bazı pı- nl pınl gençlerimiz var. Ve onlarla insan gurur duyuyor. Ama büyük bölümüpolitikadan kaçmış, memle- ket sevgisi diye bir şey kalmamış. Bizim zamanımızda memleket için bir şey yapmak çok önemliydi. Uzun yıllar yurtdışında yaşamak zorunda kaldıysak Türkiye'de iyi bir şey ol- sun diye uğraştığımız içindir. O za- man yalnız annem babam değil, gençler, Nâzun Hikmet, herkesin deTdi 'aman Türkiye daha iyiye git- sin'di. Ama şimdi gençleri uzaklaş- tırdılar böyle şeylerden. Bunu onla- nn kabahati olarak görmüyorum. Bu iki askeri darbe, baskılar derken so- nunda 'neme lazımcı' oldular. Tam istedikleri gibi böyle apolitik bir gençlik yarattılar. Bilinçli olarak on- lan politikadan uzaklaştırdılar. Ama bu bize çok pahalıya mal oldu. Can Yayınlan 20 yaşında Költür Senisi-Türkiye'nin köklü yayınevlerınden Can Yayınlan, 2001 yıhnda 20 ya- şına basarken peş peşe yeni İdtaplar yayımlamayı sürdü- rüyor. ErdalÖzun son öykü kita- bı 'Cam Kınklan', eylül ayında yayım- landı ve ikinci bas- hsına ulaştı. Yazar bu kitabı için şunla- n söylüyor: "Elbette kendi yaşanolanm- dan yola çıkarak yaz- dnn bu öyküleıi Ama hiçbiri bire bir yaşan- tnış olan" değüdir; beDd yaşanacak olan- dır; yaşatacak olan- dnf Genç öykücülerden Yekta Kopan, 'Aşk Mutfağmdan Yahnz- kk Tarifleri' adlı ikinci öykü kitabın- da yeni öyküler anla- nyor okurlanna. NazhErayiseson öykü kitabı 'Aşkı GiyinenAdam' ile okurlany- la buluşuyor. _ 2000 yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü'ne değer görü- len Burhan Günel, 'Uzun Yol Süriküsü' adlı kitabında de- neyimli bir öykücünün en ol- gun çalışmalannı sunuyor. Oyunculuğu bırakan ve ya- şamını yıllardır dünyanın uzak bir köşesinde sürdüren NihatZiyalan ın 'Kısa Panto- ktnhı Sevda' adlı öykü kitabı ıse îkinci Dünya Savaşı yılla- nnın Adana yöre- sinde yoksulluğun ve açlığnı sürüp git- tiği bir dönemde yaşanmış bir ço- cukluğun hüzün doludünyasınagö- türüyor okuru. Yiğit Okur'un son romanı 'Topal Vıktor'unAndan' da masaldan çok öte siyasal, ince bir hiciv taşıyor. Can Yayınla- n'nın şiir dizısinin editörlüğünü yü- rüten Hümi Yavuz, yolculuk üzerine yazılmış şürlerini kapsayan 'Yoku- hıkŞiiıleri'adh ki- tabıyla okurlanyla buluşuyor. Mehmet Altan'ın 'Kanatta Karmca' adh deneme kitabı, yazann daha önce yayımlan- mış ve büyük ilgi görmüş, i- ki deneme kitabından yapılan bir seçki. Bakırköy Belediye Tiyatrolan'nın programı bu sezon da zengin Varsayoksa kriz(f)GAMZEAKDEMtR Bakırköy Belediye Tiyatrolan, 2001 - 2002 se- zonundaperdelerini Kenan Işık'ın sahneye koydu- ğu Ivan Ivanoviç Var mıydı Yok muydu' ile açtı. Programda bu yıl genel olarak birbirinden farkh konulardakı yapıtlar daha hâkim. Tiyatroda geçen sezondan yapıtlann yani sıra 'Odada Savaş', 'Kuzguncukhi Fazilet', Çetin Al- tan'ın yazdığı 'Dflekçe' ve Aldo Nkolai'nin 'Ak- varyum'u gibi sevgiden siyasete geniş bir yelpa- zede yeni yapıtlar da perde diyecek. Baİarköy Belediye Tiyatrolan'nın beş yıldır ge- nel sanat yönetmenliğini yapan tiyatronun 'Müş- fık Hoca'sı, Müşfik Kenter, öncelikle ekonotnik krizin tiyatrolan nasıl etkidiğine değiniyor. "Se- zon başiadL BUetfivadan mümkün olan en düşük düzeyde. Ügi mi? Bakalım™ Tarüşmalar bitmiyor. Varsayoksakriz,beyliktartışmalar. Savaş,terörbir yandan. Bühîn bunİar, tiyatrolan bilhassa' özel ti- yatrolan' çok sarsu evet Ama kriz, savaş bitse ne olacak, özel tiyatrolar zaten hep krizdev dL" A. NJcolai'nin 'Akvaıyımı'u da sahneteoecek Tiyatroya azalan ilgiyi salt krizle örtüştürmüyor Müşfik Hoca. Bunun, insanımızın, televizyonun da kemirdiği tiyatro ahşkanhğını giderek bir 'ûşen- geçük'e dönüştürmesiyle üintili olduğu görüşün- de. "2. Dünya Savaşı'nda bile tngütere'de, Alman- ya'da bütüntiyatrolarçahşryordu. SaaÜerinierken bir saate alarak yapıdannı sahneliyorlardL Tiyat- ro onlar için vazgeçilmezdi ama bizde öyle değO. Gençleryine de daha çokgeliyortar tiyatroya. Yaş- h kesimden ise uşenen üşenene. Televizyonlar, ts- tanbul'daki yaşam koşullan da etken bunda tabü" Sponsor bulunduğunda hemen hayata geçirece- ği biri müzikal iki proje tasarhyor. 'Kral Lear'ın dışındaki proje henüz netleşmemiş. Bakırköy Be- lediye Tiyatrolan olarak genelde küçük kad- rolu bir tiyatro olduklan için oyun seçimle- rini buna göre belirlediklerini \Tirguluyor. "tstanbulŞehirTiyatrolanile geçen a\ bu sorunumuzu büyük çapta halkdeceğini düşünduğümüz bir protokol ûnzaladık Karşıhkh dekor,oyuncu, kostüm, yönet- men hemen her alanda yardımlaşabil- memizi öngören bu protokol, maddi im- kânsızhklara bir çdaş yolu olacakT Istanbul Devlet Tiyatrolan'nda Oğuz A- ral'ın yazdığı 'Huysuz thtiyar'la sahne alma ya devam edecek olan Müşfik Kenter'in, TRT'de şu anda proje aşamasında olan ya- n komedi bir dizide rol ahnası da söz konusu. Aynca yeni sezonda Al- do Nicolai'run 'Akvaryum' ad- lı yapıtını da sahneye koya- cak. "Enteresan bir oyun 'Akvaryum'. Devlet Tîyat- rosu'nda 40 küsur yıl önce oynamışü. Bauk merakı olan bir çocuğun, bu tut- kusu uğruna yaşadıklan üzerine kurulu. O bahk nıtmak istedikçe ailesi onu bep başka başka iş- terdeçabşanyor. Öyle ki parabiriktirebüip de ol- ta bile alamryor çocuk Bir tekakvaryumu var. O akvaryum giderek büyüyor, büyüyor_ Sonunda da bakıyor- lar bir kocaman bahk akvaryumun içinde! Tathve burukbir hüznü banndıran bir komedL" ESEMİLER Genç kalemler Cumhuriyet'te... BİL BAKALIM Ağustos böceklerini dinleyip Yakamozları seyrettim sensiz Kayan yıldızda bir ditek tuttum Bil bakalım neydi sevgilim PAPATYALAR Papatyalar topladım senin için Gözyaşlanmla ıslattım Solmasınlar diye FAZIL KIZILTAŞ YAŞAMIN GİZLERİ Yaşamak hiçbir yanlışlığı bağışlamıyor Işte boynum ve onun omurlan Onu sert hava akımlannda gençliğim anımsıyor Kanm genç geçmişim gibi ama mutludan yana Işte yıkılmadan ertelediğim aşkım Ona hazır olan tüm variığımla Bahçem evim ve semtimle kentim Tüm gençliğimin dostlan gürteş Seviyoruz yaşamayı kuşlaria . J ^ _ TURHANGÜREL e Yeşil Papağan Limited' Van'da sahneleniyor Çete-mafya- siyaset üçgeni VanDevlet Hyatrosu sezonu, 18Ekim'deMehmetBay- dur'unyanp FaikErtener'inyönettiği'Yeşil Papağan li- mited' adh oyunla açü. 1995'te Sibirya'da yönettiği oyun- la, Rusya'da 'En İyi Reji Ödülü'nü alan Ertener, 'Küçük Prens, 'Midas'm KulaklarT gibioyunlarm da yönetmen- Uğjni yapmıştL Oyun, yerahı dünyasını ve onun ihşkileri- ni komı atayor. Çetednkten mafyaya, mafyadan teknotrat soygunsistemine geçişin anlatddığı oyunda,iş hayanndan siyasete, spordan eğlence dünyasına kadar uzanan kuü ilişkiler mizahi bir şekilde anlaühyor. (0432 214 41 06) ZEYNEP ORAL Şahmeran ya da 'Öteki'... Şahmeran ya da Şahmaran... Farsça bir sözcük. Yılanların şahı demek. Şahmeran, efsanevi bir kahramandır. Başı insan, gövdesi yılan. Günümüzde onun suretini daha çok Anadolu'daki cam artı resimlerinde görürüz. Başı in- san, ama genellikle çok güzel bir kadın başıdır. Ba- kışlan müthiş çekicidir. Aynı zamanda öldürücü. Ba- kışlanyla da, soluğuyla da öldürebılir. Sokar öldürür, zenriyle öldürür. Cazibeyi ve yasağı, çekiciliği ve teh- likeyi içinde bir bütün olarak barındınr. Ona dikkatli yaklaşmak gerekir... Insanoglu, Şahmeran'ın belli bir alanda, yer altın- da yaşamasına izin vermiştir. "Tolerans göstermiş- tir" de diyebilirız. Şahmeran asla gün ışığı görmeye- cektir. Gözlerden uzak, "sanki yokmuş gibi" yaşa- yabilir. Gelin görün ki, öykünün sonunda insanoğlu Şahmeran'a ihanet edecek, o da insanlardan öcü- nü, intikamını alacaktır. Şimdi nereden çıktı bu Şahmeran diyebilirsiniz... Bir sergiye gittim ve Şahmeran'ı bambaşka göz- lerle gördüm. Karşımdaki küçük ebatlı 18 resimde Şahmeran vardı ama aynı zamanda tüm "ötekiler" vardı. Kimi zaman tolere ettiğimiz, kimi zaman edemediğimiz "bizden olmayanlar"... Sanki yoklarmış gibi yaptık- lanmız, "me?a/"saymadıklarımız, varoiduklannı ka- bul etmek için illakı meşrulaştımnayaçalıştıklanmız... Karşımdaki Şahmeran'lara bakıyordum ama Ba- ti'nın "ötekı" saydığı Doğu'yu, Doğu'nun "öteki" say- dığı Batı'yı. yok saydığımız ölüm oruçlannı, meşru- laştırdığımız bombaları, silahlanmayı, bozdugumuz ekolojik dengeyi görüyordum... Rengini, dilini, dini- ni, etnık kökenini beğenmediklerimizi görüyordum... Cinsel tercihleri, bizimkine uymayanları görüyor- dum... Beğenmediklerimizi, kendımize benzeteme- diklerimize uyguladığımız baskıyı görüyordum... Dünden bugüne toplumumuzu görüyordum... Yan- lış anlaşılmasın, bu saydıklarım ve daha niceleri gös- terilmiyûrdu. Tabkıya bakana, yalnızca farklı "okuma- lar" sunuluyordu. "Dem Bu Demdir" başlıklı sergı Galen Nev'deydi. Sanatçı Murat Morova'ydı. Tasavvuf düşüncesin- deki "Herkes kendi kabı kadar alır" söylemini yaşa- ma (sanata) geçirmişti. Farklı kültürel birikimleri, fark- lı düşünce katmanlannı, çeşitli metafortan, sembol- leri, farklı ve başka başka malzemelerle (boya değil, sanayi artıkları, bilgisayar çıkışlan, damgalar, mü- hürler, vb.) üst üste yığarken bizi kendi "arkeolojik kazımızı" yapmaya çağınyor. Her ızleyıcı kendi bilgi- si, birikimleri, deneyımlen doğrultusunda açıp oku- yacaktı bu katmanları. (Sergınin boyutu bu köşenin boyutunu aşıyor, en iyisi gidip görün.) Sergiden çıktığımda, bugün yeryüzünün içinde bulunduğu kahredici durumu düşünüyordum. İçin- de yaşadığım toplumu... Temel sorun galiba şu: Otekinı reddedişimiz, yok saymamız... Onu mutlaka kendi tanımımıza uydur- mamız, onu illaki kendımize benzetmeye çalışma- mız... Ancak bize benzerse, bizim gibi düşünürse, bi- zim gibi davranırsa, bizim gibi yaşarsa onu kabullen- memiz... Ancak, egemen kimlikle bütünleşirse onu "var" saymamız... (Çünkü o zaman kayrt tutabilir, damgalayabilir, dosyalayabiliriz.) Aksi halde onu ya- saklamamız, kaba güçle cezalandırmamız, baskı al- tndatutmamız... "öteki" olmak, tehlikelidir. Bilinmeyendir. Korku- lur... Güzel, çekici, cazip olabilir ama her an sokabi- lir... Tıpkı sanat gibi... Şahmeran'ı düşünün. Biz de insanı insan yapan değerlere ihanet ettik, ediyoruz... Ve o da insanoğ- lundan öcünü alıyor. Epostaaeynep(a zeyneporal.com Faks:0 212 257 16 50 TSY Edebiyat Treni EğPidin'de • Kültür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikası'nm Isparta - Eğridir ve çevresine düzenlediği, 'TSY Edebiyat Treni Eğridir'de' başlıklı gezisi dün başladı. Cengiz Bektaş, Gülsüm Cengiz, Güngör Gençay, Mazhar Alphan, Mehmet Güler, Lütfü Kaleli, Mehrizat, Hüseyin Topçugil, Yıldız Cıbıroğlu, Tekin Gönenç, Halıl Ibrahım Özcan, Osman Bozkurt, Refika, Bezırci ve Hülya Tozlu'nun aralannda bulunduğu yazarlar, bugün saat 15.00'te Eğridir'de Belediye Düğün Sarayı'nda yapılacak 'Banş Şiirleri Dinletisi ve Söyleşi'ye katılacaklar. TYS, aynca haziran aymda Denizli'de gerçekleştirilen benzer bir etkinlikle ilgili şiir, öykü, anı ve izlenimleri bir kitapta toplayacak. Etkinliklerde demiryolunun seçilmesinin nedeniyse toplu taşımacılığuı yeniden gündeme getirilmesi ve demiryollannın güçlendirihnesine katkıda bulunmak. BUGÜN • tSMET ÎNÖNÜ SANAT MEJRKEZt nde saat 20.30'da Şef Renghn Gökmen'ın yönettiği, Birgül Su Ariç (soprano), Işm Güiyer (Mezzosoprano), ŞenolTahnh (Tenor)ve Alpaslan \Iater'in (bas) solist olarak katıldığı tzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve Ankara Devlet Çoksesli Korosu 'Çanakkak Oratoryosu'nu seslendirecek. (0 232 489 09 26) • AKMERKEZ REMZt KİTABEVt'nde 14.00-18.00 saatleri arasında Ferhan Şensoy'un imzagünügerçekleşecek. (0 216373 71 51) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da Kültür Bakanhğı Devlet Modern Folk Orkestrası'nın konseri izlenebilir. (0 212 231 54 97) • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 16.00'da G«rard Jugnot'nun yönettiği 'Meûleur Espoir Feminin' adlı fıhn göstenlecek. (0 212 244 44 95) • KUŞADASIKTJYDAŞ KÎTABEVİ'nde saat 16.00'da Sümerolog- yazar Muazzez îhniye Çığ'ın söyleşi ve imza günü gerçekleşecek. (0 256 614 76 85) • SEVDA-CENAP AND MÜZİK VAKFI'nda saat 20.00'de Ankara Devlet Opera ve Balesi, Verdi'nin 'Don Carlo' operasım sahneleyecek. (0 312 427 08 55) M BABYLON'da saat 23.00te The Amalgamation of Soundz'un performansı gerçekleşecek. (0 212 292 73 68)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle