23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 18 EKİM 2001 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Türkiye'nin Özgüveni Doç. Dr. Şükran ŞAHİN îmmünolog K endısını ko\ala- taktığı olduğunu anlamak çok ko- yan kedıden kur- laylaşır. tulmak içın can havlıyle kaçan fa- renın bu olumcül kaçışı, duştügü delıkte başını sert bir yere çarpıp bayılması ıle son bulur. Aradan bı- raz zaman geçtikten sonra fare ayıl- maya başlar, bu arada bır musluk- tan ağzına tatlımsı bir sıvı damla- maktadır, fare şarap mahzenıne düşmüştür... Ve bırkaç damladan sonra kükreyerek yerinden firlayan fare, gürlercesıne haykınr: Nerede o kedi!.. Nesnel temelı bulunmayan özgü- vene tıpık örnekJerden bındır bu öykü. Ancak nesnel temehn bulun- madığı durumlmarda bıle özgüven sahıbı olmanın nelerle başetmeyı göze alabılmeyı göstermesı bakı- mından da çarpıcıdır. Bu nedenle, engelleme politika- sı; en kririk hedef olarak gördüğü özgüveni, saldınsının temel nokta- sı olarak alır. Türkıye'de de son yıl- larda ısrarla ve neredeyse sıstema- tik bır bıçımde özgüven yıtımıne götüren söylemler ve ıddıalann var- lığı gorülmektedır. Bunlann en ba- şında gelen; "Türkiye teknoloji üretemez!" çığlıklandır. Bugörüş- lenn sahıplen kımlerdır? Teknoloji üretmeyı denemış ve bunun başan- lamadığını görmüş kışıler mıdır? Türkiye'nin teknoloji üretmesınden kımJenn çıkarlannın nasıl bozula- cağı şöyle bır düşünülürse, bu sav- Jarın engelleme pohtıkasının bır Öncelıkle şunu belirtmek gerekır: Türkiye teknoloji üretebilir. Tür- kıye, genç nüfusu, doğal kaynakla- n, 7O'ın üzeruıde ünıversıtesı ve 60 bının üzennde öğretım elemanı ıle teknoloji üretme potansıyelıne faz- lasıyla sahıptır. Bu büyük potansı- yelın varlığı, buna yönelik bır dev- let polıtıkası belırlendığınde hızla teknoloji üretımıni sağlayacağın- dan, Türkıye'yı bu alanda rakıpsız, başıboş bır pazar olarak görenJeri ürkütmektedır ve bu savlar ısrarla sürdünılerek Türkiye'nin özgüve- nının aşınması sağlanmaya çalışıl- maktadır. Hatta konu öylesıne sıstemahk ve planlı bır bıçımde ışlenmektedır kı, "Teknoloji üretemezsiniz ama, bakın siz hizmet sektöründe ba- şarılı olabilirsiniz" dıyerek, Tür- kiye, teknoloji üretme noktasuıdan uzakJaştınlmaya, sankı yalnızca hizmet üretebılır, daha üst düzey be- cen gerektiren işlen yapamaz dü- şüncesı bılınçlere yerleştınlmeye çahşılmaktadır Bunda da başanlı olunmuştur, çünkü Devlet Istatıstık Enstırüsü'nün ıstatıstiklenne bakı- lacak olursa; hizmet sektöriindekı Araştırma-Gehştırme (Ar-Ge) har- camalan; 1990 yılı ıle 1997 yıllan arasında 10 kat artmıştır (yüzde 1 6'dan yüzde 16.6'ya çıkmıştır). Başka hıçbır sektörde bu oranda ar- tış bulunmamaktadır Türkiye, hiz- met sektörüne yönlendınlerek bu alanda başanlı olması sağlanmaya çalışılmaktadır, çünkü; Türkiye pa- ralı da olmalıdır, paralı olmahdır kı, kendi pazanna sunulan ürünlen sa- tın alabılsın ama, aynı zamanda Türkiye böylesı ürünler ürehp pa- zarda onların rakibi olmasm: Bır taşlaıkıkuş1 .. Hem pazardakı ürününe talıp ola- cak yerlı müştennuı cebmde para olacaktır hem de o müşten bu ürün- len asla üretemeyeceğının ezikliği ıçınde olacaktır; hizmet sektöründe yaşadığı süreç de bu ezikliği kat- merlemış olacaktır'.. Komplo teonsı gibi görünse de gelmen noktada sayılarm dıli bunun bır gerçek olduğunu göstermekte- dır. Batı'da, yine Batılı basın yayın organlanncaTürkiye 'nın tunzm ba- kımından bugüne dek hıç böylesı tanıtunı yapılmamıştır. Türkıye'nın güzellığı bugün mü fark edilmış- tır?.. Bütün bunlann ötesinde hizmet sektörü, spekülasyondan en çok et- kılenen bır sektördür. Amenka'da terönst saldın bile Türkıye'dekı tu- nzm sektörünü etkılemıştır. Kaldı ki bu alanda yayılacak en küçük olumsuz söylentı bir anda müşten potansıyehnı çok alt düzeylere dü- şürebıhîıektedır. Bu sektörün bır başka olumsuz yönü, başka pazarlara ürün sunula- mamasıdır. kendi pazarında nıüş- teri beklemeve mahkûm bir sek- tördür; edılgen, aktif ohnayan sek- tör. Bütün bunlardan; tunzmde, hiz- met sektöründe etkınlık gösterme- yelım anlamuıı da çıkarmamak ge- rekır, ancak tüm ülkenin gelır gü- vencesını de böylesı güvencesiz bir sektöre bağlamak ülke ıçın son de- rece tehlikelidır. Sıstematık olarak sürdürülen Tür- kiye'nın özgüvenıni aşındırma ha- reketıne, "yerli malı"nın küçüm- senmesine yönelik savlar da büyük katkı sağlamaktadır Yerlı malını portakal, mandalına, elma düzeyıne mdn-geyerek küçülttüklennı sanan- lann, doğanın bu ülkeye bağışladı- ğı bu ürünlenn değennın farkında olmalan ıçın, bunlardan bır süre mahrum bırakılmalan mı gerek- mektedir? Kendi kendinı besleyen bır ulke olmak az bır kazanım mı- dır? Yerlı malı haftalannda çocuk- lanmızm okullanna, kavun büyük- lüğünde nar, karpuz büyüklüğünde portakal göturmesının nesı küçüm- senır? Ülkeyı baştan başa saran por- takal çıçeğı kokulu bahar akşarnla- n özlenmeyecek güzellıkler mı- dır?.. Dev gıbı portakalın yanında yerli malı bir mikroçip, yerli ma- lı bir cep telefonu vb. götürmesının nesı küçumsenır? Fasulye ınhğınde taneleri olan bir buğday başağı va- zolara bıle yakışacak güzellıktedır, bunun nesı küçümsenır? Devekuşu yumurtası büyükJüğünde yumurta ıle beslenmış, doğal vıtamm oranı on kat arttınlmış sütle büyümüş al yanaklı gürbüz çocuklann, böyle bır buğday başağı demetını öğret- menıne sunmasından daha güzel bır resım olabılır mı9 Türkiye bütün bunlan yapabılır, bütün bunlann arkasuıda o urete- meyeceğımız iddıa edılen teknolo- ji yatar, bütün bunlar teknolojık ge- lışme ıle sağlanabılır, üstelık bunlar ıncehklı ama fazla altyapı gerektır- meyenteknolojılerdır Türkiye'nin nükleer başlıkiı füze, Concorde uçak üretmesi gerekmiyor... Üstelık bütün bunlar Türkiye'ye özgüvenıni yenıden kazandıracak gençlere ısühdam olanağı yaratan gelışmelerdır. Türkıye'de ılk otomo- bılın üretıleceğı günlerde bu oto- mobıle ad arayışının tüm ülkede ya- rattığı heyecan hâlâ belleklerdedır. "İşte biz de üretebiliyoruz, biz de yapabiliyoruz" coşkusunu tüm Türkiye yaşamıştır o günlerde. Bu- gün o gunlerle karşılaştınldığında daha az şey üretıyor değılız, olma- sı gerekenın çok altında olmasnıa karşın yıne de Türkıye'de o günler- le karşılaştınldığında çok şey üretı- lıyor, ama nedense bunlar görmez- den gelınmektedır ya da bunlann görühnemesı ıçın sankı seferberhk ilan edılmış gıbıdır. Türkıye yıne 1919'dakı özgüvenı- ne sahıp olabılır ve olmalıdır. Bu konuda üniversitelere, sıvıl toplum loıruluşlanna, yazılı ve görsel bası- na çok ama çok önemlı bır görev düşmektedır Tabıı bır de devlete; bu konuda Ar-Ge've ber anlamda destek vermek, yönlendirmek, devletin temel ve öncelikli uğraşı olmalıdır. Ürettıkçe özgüven arta- cak, özgüven arttıkça üretim arta- caktu-. El bırlığı ıle Türkiye'ye, öz- güveni yenıden kazandınlmalı ve özgüven yıtımıne neden olanlara engel olunmalıdır. Yoksa Türkiye bu sorunlardan kaçışı ıle dar bır geçı- de gınp başını çarpacak ve ayıldı- ğında da; "Nerde o IMF!.." dıye- cektır, ama o gün çok geç kalmmış olacaktır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Güniin İçinden... "Savaşa Hayır" demek yasak mı? Dunyanın hemen her yennde savaş karşıtı ınsanlar ellerınde bayraklar, fla- malar, pankartlarla yüruyoriar. VVashıng- ton'da Beyaz Saray'ın onunde bıle ses- lennı yukseltıyorlar. Ama biz, her neden- se "banş" konusunu bırçeşıt ulus, ulke düşmanlığı sayanz. Banş Derneğı kura- rız, yonetıcılerını ıki yıl hapseder, sonra hıçbir suçları olmadığından serbest bı- rakınz. Her zaman boyledır! Nerdeyse korkarolduk, "Aman savaşa gırmeyelım, Amenka 'dan çok Amenka yanlısı olma- yalım" demeye, yazmaya! Içımızde oy- lesıne kendınden geçmış savaşçılar var kı! TV'lerde, gazete sayfalarında, hepsı- nı tanıyoruz! "Hadı hepınızAfganıstan 'a savaşa, ABD ordusunda gonüllu olma- ya" deseler acaba ıçlennden bın yerin- den kalkıp savaşçı olur mu? • • • Miltetvekilı aylıklan eskı duruma geti- nlecek mı? Yoksa yenı bır dumenle ye- nı zamlarla yıne karşımıza mı getınle- cek? Mıllet, sankı bu beylere yalvanp yakarıp "Aman bızım temsılcımız olun" demış 1 Kendılen heveslenmışler, lıderle- nn gozune gınp lıstelenn baş yerıne ku- rulmuşlar! Bu ışı para ıçın mı yapmışlar kı boyuna daha çok daha çok para ıs- terler? Mılletvekıllığı bırkazanç sağlama kapısı mıdır, yoksa hizmet yen mı? Kırk kapı değıştırmış olanı bıle kalkmış "Şu gazetecıler milyariar alıyor, versinler he- sabı?" dıyesıymış, daha başkaları da "Devlete ne kadarvergı venyorşuyazar- lar!" buyurmuş!. Gelsınler bızım gazetenın bordroları- nı ıncelesınler de kırk yıllık yazarlar, ga- zetecıler ne alıyor görsunler! Yalnız "Cumhunyet" çalışanlan değıl, tum bü- yuk kuçuk gazetelenn çalışanlan mıllet- vekılı aylıklanndan çok daha, çok daha az bir kazanç elde etmektedirfer. O da bın bır guçlukle! Elbet uç beş kışı var mıl- yariara milyariar katan! Ama onlar gaze- tecılıkten, yazariıktan kazanmıyorlar bu buyuk paralan, patron adına ışler çevır- diklennden! Sayın mılletvekıllen buyursun gaze- tecılerin aylık kazançlannı ıncelesın, sonra konuşsun! • • • Bırkaç ay Gökova'da kaldığımı okur- lar yazılanmdan oğrenmışlerdır. Bellı bır yaştan sonra buyuk kentlenn dağdağa- sı zor gelıyor! Ne demış Vıctor Hugo kendısını arayan genç hayranlarına, çe- kıldıgıGuerneseyAdası'ndan: "Kentten uzakta, kentlenn çılgın kalabalığından uzakta, arayın bulun benı." Guzel bır adamız vardır. Kleopatra sözde oraya gelir yıkanırmış, ıncecık kumlan o getırtmış derler! Sedir Adası... Kuttur Bakanlığı orada yenı tesısler kur- maya başlamış. Ama yerlı halk adanın guzelliğını bozan bu tutuma karşı! Yakın- malar artınca Muğla Valısı Yeğenoğlu oradaki tesıs ınşaatlarını durdurmuş... Bu ışe çok öfkelenen Kultür Bakanımız da ne yapmış etmış, Muğla Valısı'ni (kı daha gençken Marmarıs Kaymakamı olarak da sevgi kazanmış) bu sevilen valıyı gorevden almış ya da aldırmış.. ya da aldırmak uzereymış! Bana yansıyan bu! Başanlı idare adamlanyla uğraş- makla ne kazanılır bilmem! • • • Ikı yıldır imza gunlenne gıtmemıştim. Yıllarca okuıiaria karşı karşıya günlerge- celer geçirdık. Bır yazar, toplumdan uzaklaşmamalı! Benım kuşağım okur- larta ıçlı dışlıdır. Eskıler, tepeden bakan buyuk adamlardı, yanlanna yanaşmak zordu. Hele bırYahya Kemal'e yanaşa- bılın, bır Hâmid'e, bır Abdülhak Ştna- si'ye! Biz hem okur hem yazar olduk. 40 sonrası kuşağı daha çok sevgı topla- dıysa bundan... Pazar gunu Beşıktaş'taki kıtapfuann- daydım. Sankı beş on yaş gençleştim. Gençler, çocuklar, dostlar... Yaşamak guzel şey! Biryaran olduğunu; sevenle- n, dostlan, okurları olduğunu gormek, düşuncelen paylaş mak, genç ınsanla- nn kıtap sevgısının guçlendığını gormek ömrunü yazmakla, okumakla geçırmış yaşlı bir yazara sevinç vermez mi? Yargı'ya Yanlış Yakışmaz... H. Basri AKGİRAY Y argıtay Onursal Üye- sı Sayın Adil Aşçı- oğlu, Cumhunyet- Bıhm Teknik'te ya- yımlanan "Kusur" konusunu inceledıği yazısında, mahkemelenn kusur saptama- sı'nda yanlış bır yöntem uyguladık- lannı, böyle bır uygulamayla yar- gıçlann memurlaştığını, avukatla- nn iş takipçisi konumuna gırdığı- nı; bıreyin, doğru ve güvenlı yargı- lama hakkının çığnendığını vurgu- layarak, bu yanhş uygulamayı bıle- rek ya da bılmeyerek savunan, des- tekleyen yüksek yargıçlara, yerel mahkeme yargıçlanna, avukatlara ve bilim adamlanna şöyle seslenı- yor: "Uygulamanın doğruluğu- na, açıklamalanmın yanlışbğına inamyorsanız, dayanaklaruuzı açıklayınız" Değerh yargıçlanmızın ve öteki ılgihlenn bu çağnya olumlu ya da olumsuz yanıt verecekleri kuşku- suzdur. Gerçekten, Sayın Aşçıoğlu'nun tanısı (teşhısı) gıbı, yargıçlanmız, yanlış bır uygulama içindeyseler, bu yanlıştan sıynhp, doğru ve gü- venlı yargılanma hakkını sağlama- lan gerekır. Aşçıoğlu, sözünü etn- ğim yazısında, ceza davalannda sa- luklann, hukuk davalannda dava- blann, kusur oranlannın saptanma- sı konusımda sürdürülen yanhş uy- gulamadan söz ediyor ve böyle bır uygulamanın bıreyin güvenlı yar- gilama hakkuıı zedeledığinı vurgu- hıyor. 31 yıhnı yargı kürsüsünde, 20 yı- hnı o kürsünün önünde geçirmiş bır görevh olarak, Sayın Aşçıoğlu'nun bu tanısına katdıyorum ve yargıda yanhş uygulamalann bununla sınır- h obnadığına da ınanıyorum. Gerçekten, bır süre önce yayım- lanan bıryazımda, yargıçlanmızın, Yargıtay denetımınden çekınmele- ri nedeniyle. ceza adaletinın oluş- masında. takdır haklannı özgürce kuLanamamalan sonucu, cezanın caydıncı nıtehğının etkın olmadı- ğmı, bu yüzden suç ve suçlulann arttığını beUrtmıştım. Bu kez ka- muoyunda yadırganan bır başka uy- gulamadan söz etmek ıstiyorum. Ceza Muhakemeleri Usulü Ka- nunu nun (CMUK) 104 maddesı, "Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan, aşağıdaki haller- de turuklanabilir: 1- Kaçma şüphesi uyandıracak vakalar buJunması, 2- Kanıüann yok edilmesi, de- giştiriJmesi (...) Soruşturmamn konusu olan suçun, kanunda ön- görülen cezaiarın üst suıırı yedi yıldan az olmayan hürriyeti bağ- layıcı cezayı gerektirmesi (...) du- nımunda, 1 ve 2. bentlerdeki baJ- ler varsayıhr" kuralını koymuştur. Yasa aynca, ışlendiğı ıddıa edı- len suç, DGM'lenn görev alanın- daysa, 2. bentte saptanan yedı yıl yenne, suçun agır cezah eylemler- den olmasını yeterh görmüştür. Karmaşık gibı görünen bu yasa kuralını, sade bir deyişle anlatmak gerekırse; suçu ışledığıne daır kuv- veth kanıtlar bulunan sanıklar, o su- çun cezasının üst sınınnın 7 yıl, EX3M'lerde ağır cezah eylemlerden olması hahnde tutuklanabüecekler- dır. Şimdi, bu yasa kurahrun ışığın- da uygulamaya bakalım. Sonışturmanuı hazırlık aşama- sında, yetkıli bır yargıç, gereklı ın- celemeyi yaparak, savcının tutukla- ma ıstemini yerinde buluyor ve sa- mğın tutuklanasına karar veriyor. Genelhkle sanıklar, tutuklama ka- rarlanna itiraz ediyorlar. îtirazı in- celeyen bır başka üst yargıç da, su- çun ışlendiğim gösteren ku\"vetli kanıtlar bulunduğunu ve sanığın kaçacağı ve kanıtlan yok edeceğı kanısına vanyor ve ıtırazı reddedi- yor. Böylece, sanıgı sorguya çekıpka- nıtlan toplayan bir savcı ile iki yar- gıç suçun ışlendığıne ıhşkın kuv- vetU deliller bulunduğunu, sanığın kaçması \ e dehUeri yok etmesı kuş- kusunun var olduğunu görüyor, ına- nıyor ve kabul ediyor. Ama, aradan bir ay geçmeden, sanığın ve delille- nn durumundahenüz bır değışıkhk de olgulanmadan, bır başka yargıç, sanığı serbest bırakıyor Sade bır de- yışle, kuvvetii delillerin. bir ayhk sürede, kuvvetten düştüğünü, sanı- ğın kaçma kuşkusunun da bır ve- himden ıbaret olduğu kanısına va- nyor. Gerçı yasa, tutuklamayı zorunlu kılmıyor "ruruklanabilir" sözcü- ğüyle, yargıcın takdınne bırakıyor; ama, yargıçlann takdırleruıde, eski deyımle, layüsel olmadıklan da bı- lınıyor. Bır savcı ve ıkı yargıcın "tutuk- lanır" bıçımındekı takdınnın, sa- mğın kımlığınde bır hata ohnadan ya da suçun yasalardan çıkanldığı gıbı bır durum da olgulanmadan, "turuklanamaz" biçimınde bir takdıre donüşmesı, kamuoyunda tepkı ıle karşılanıyor. Ashnda, yukanda değindığim gı- bı, CMUK'mn 104. maddesınde sa- yılan tüm koşullann var olmasına karşın, yargıç, tutuklamakaran ver- mek zonında değıldır. Tutuklama, her hal ve koşulda, yargıcın takdı- nne bıralalmıştır. Aslında çok zo- runlu olmadıkça, tutuklama uygu- lanmamalıdır. Henüz suçluluğu kanıtlanmamış ınsanlan, cezaevlennın agır koşul- lan altında yaşamaya mahkûm et- mek, ceza adaletı ılkelenyle bağda- şır bır durum değıldır. Ama eğer, siyasetin yargıya el at- tığı, bankahortumlanması, sahtecı- hk, dolandıncıhk gıbı suçlann yo- ğunlaşnğı ve sanıklann siyasilerle Uişkılennden çokça söz edîldıği bir dönemdeyaşanıyorsa, yargıcın, ka- muoyunda şaşkınhk yaratabılecek, sözünü ettığım çelışkılerden ann- ması, yargıya güven açısından ya- rarlı olacaktır. Yargıçhk, kuşkusuz zor bir mes- lektir. Bilımsel bınkımı, hukuk bı- linci ve duyarh buluncu (vıcdan) olanlara özgüdür yargıçhk. Her ku- rum ya da kışi yanlış yapabihr, ama, yargıca yanlış yakışmaz. Ne ki, siyasetçilerimızın oy kay- gısıyla, her üde bir hukuk fakültesı açnrmalan, imam-haüpöğrenımın- den geçmiş gençlen bıle buralara doldurup, YOK eğıtım sistemıyle, yeteneksız öğretım görevlilerine teslım etmelen sürdükçe, bıreyin güvenli yargüama hakkınuı sağ- lanması olanağı bulunmayacaktır Mülkün temeh olan adaletın, hak- ça ve güvenlı bıçımde dağınmı, be- yınlen aydınlık, yüreklen sevgı do- lu, bulunçlan duyarh yargıçlarla sağlanabıhr StNOP ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı 1998 115 Da\acı Sınop Beledıve Başkanlığı tarafindan davalılar Cemı- le ve Recep Kaptanoğlu mırasçılan aleyhme açılan cebn tescıl davasınınvapılanaçık vargılamasıgereğınce Davacı Sınop Be- ledıye Bşk vekılı mahkememıze vermış olduğu dılekçe ıle Sı- nop Beledı>esı tarafindan Sınop MerkezAda Mah Sıtmasu\u me\kunde tapunun 33 pafta. 35 ada 91 No'lu 92 ""44 m2 mıkta- nndakı taşuımazın 3110 86 m2'lık lcısmının 2942 sayılı kamu- laştırma vasası hukumlmennce ıçmesu\T) depo \en olarak kul- lanmak uzere kamula^tınldığının, kamulaştırma bedelınm dava- lılar adına bankaya bloke edıldığının ve tapu ıntıkalı vapılmadı- ğından cebren tescılıne karar venlmesını talep ve dava etmışrır Cemıle ve Recep Kaptanoğlu mırasçılanndan Hatıce Turalıoğlu adına dava dılekçesını ıçenr duruşma gununu bıldınr davetıye- nın çıkartıldığı ancak teblığ edılemeden lade edıldığı. zabıtaca şapılan ara^tırmada da adresının tespıt edılemedığı anlaşıldığın- dan adına dava dılekçesının ılanen teblığıne karar venlmıştır Davalı Hatıce Turahoglu'na duruşma gunumuz olan 0111 2001 gunu saat 09 00 da bızzat duruşmada hazır bulunması vev a ken- dısını bır vekılle temsıl ettırmesı, ıbraz etmek ıstedığı belgeien duruşma>a getırmesı veya gondermeii, duruşmaya gelmezse kendısını bır vekılle temsıl ettırmesı, temsıl ettırmedığı takdırde HUMK'nın 509-510 maddelen u>annca yokluklannda yargıla- ma yapılacağı ve karar venleceğı hususu dava dılekçesı yenne kaım olmak uzere ılanen teblığ olunur Basuı 62098 Türkiye İşçi Partisi Trabzon İ\ Örgütü (1965) kurucularından ÖZGÜN BARAN'ı Kenan Ölmez. Ümran Baran, Mehmet Doruk ve Fikret Ersezer'in ardından son yolculuğuna uğurladık. 13 Ekim. Maltepe. Attila Aşut, Öner Ciravoğlu, Avni Sevinç FATİH 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 200 h 705 Mahkememızın 2001 705-751 Esas ve Karar sayılı 5 10 2001 tanhlı kararı ıle fstanbul, Fatıh (1327), Husam- bey.Cılt 31.Hane 105rdenufusakayıtlı bulunan Alı ve Hatıce kızı 13 6.1338doğumlu MuzafferBora'yaAlzhe- ımer hastalığı sebebıyle a>nı yerde nufiısa kayıtlı bulu- nan kızı Mehmet Re'şat ve Muzaffer kızı 7 7 1948 do- ğumlu Bernn Bora vası olarak tavın edılmış olup. keyfı- yet ilan olunur 15 10 2001 (elde'n takıplı) Basın 59354 PENCERE Edep Yahu!... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'ı tele- vızyon ekranında gorenın ılk ızlenımı: - İşte 'mueddep' bıradam!.. 'Müeddep' Osmanlıcadır, Türkçede karşılığı 'saygın kışı' mı?.. Pekı, saygın olmayan bır kışı cumhurbaşkanı olabılır mı?.. Yanıtı okurlara bırakıyorum, geçmiş cumhur- başkanlanna bakarak karar versinler... • Şeyh Sadi ye sormuşlar: - Edebı kımden oğrendın?.. Tek sozcukle yanıt vermış: - Edepsızlerden!. Edebı oğreneceğımız edepsızlerden gunümüz Turkıyesı'nde geçılmıyor; devlet yaşamında her- keste saygı uyandıran 'mueddep' bır cumhur- başkanı talıhtır. • Bektaşı'ye gore edebın temel kuralı uç şeye hâ- kım olmaktır: Eline.. Belıne.. Dılıne. Yaşadığımız toplumda edepsızlık gun geçtık- çe ağır bastığından mueddep kışıyı gunduz vak- tı mumla arasanız bulmak zor; Diyojen elındeki fenerıyle Turkıye'ye gelse "Don baba dönelım, hacılara gıdelım" tekerlemesıyle ortalıkta dola- nıp fır donerdı. - Ne arıyorsun?.. - Adam arıyorum. • Eksık olmasınlar, mılletvekılı çoğunluğumuz anayasa değışıklıklerı paketının ıçıne aylıklarını daha da kıyaklaştıran maddeyı de yerleştırdıler... Sorular başladı: - Ne munasebet?.. - O maddenın ne ışı var orada?.. - Ayıp değıl mı^.. "Halkın sesı, hakkın sesi!.." Halktan ozverı ısteyen mılletvekıllenmız edebe aykırı bır ış yaptılar. * 'Edep' sözcüğunun yelpazesı çok genış; 'ne- zaket' ve 'ıncelık'ten, 'utanma've 'sıkılma'ya dek yayılıyor; 'ayakyolu'na 'edephane' de denıyor. Turk Ceza Yasası "edebe aykırı hareket"ı ha- pısle cezalandırıyor. Ulke yangın yerıne dondü, herkes "YandımAI- lah" dıye bağırırken, yaşadığımız donemı "Cum- hunyet tanhının en ağırbunalımı" dıye nıtelerken, yurttaştan 'ozverf ısterken, vatandaşın kemerın- de sıkacak delık kalmamışken, Turkıye felaketın eşığıne dayanmışken, mılletvekılı nasıl olur da maaşını Meclıs'te gundeme getırır?.. Duşunmesı bıle edebe aykırı!.. • Edep, hukuk, yasa... Cumhurbaşkanı Sezer, milletvekili maaş kıya- ğına çekıncesını koydu. . Koymak zorundaydı... Şımdı bu konuyu yasa maddelerının gelgıtle- rinde şoyle ya da boyle yorumlayıp hukuk allâ- melığı taslamak, konuyu ozünden saptırmaktan gayrı hıçbır ışe yaramaz. Meşrutıyet'te Izmır'de bır mızah dergısı yayım- lanıyormuş... Adı: "Edep Yahu!.." Turkıye Gazetecıler Cemıyetı'nın yayınladığı gunluk Bizim Gazete Ulke sorunlanna ılışkın raporlanyia, araştırmalanyta, koşe yazılanyla, tarafsız haberierıyle sıvıl toplumlann gazetesı Duzenlı okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.511 08 75 n g u a g e S c h o o l GLISH CENTRE 18. YIL Genel ingitlzce Programlan Şirfcetler ve Kuruluşlar İçin Özel Programlar Iş Ingilizcesi TOER. - IELTS • KPDS - ÖSS YDS Sfnavlanna Haztriık Programlan Çocuklara özel Programlar Bire-bir fngiiizce Eğrtimleri Yurt Dışı EğitJm Danışmanlığı öğrenciierimize Öcretsiz Aktivrteler Oataylı Bilgi İçin Rumelc Cad No 92 80220 OSMANBEY Tel (0212) 225 91 72 - 247 09 83 - 241 20 34 p-mail englıshcentre@superonltne com Internet http //www englıshcentre com ENGLISH CENTRE KAMUOYUNUN DİKKATİNE; Bir süreden beri İstanbul'un çeşitli yerterinde ve çeşröi şekillerde English Centre ismini kullanan ve bu isimle reklam yapan kuruluşlar olduğunu saptamış bulunuyoruz. Bir yanılgıya düşülmemesi ve adımızın itıbarının zedelenmemesi amacı ile bugün itibariyle Osmanbey'deki dil okulumuzdan başka bir şubemiz olmadığını ve adımızı şu ya da bu şekilde kullanan hıçbir kuruluşun bizimle ilgisi bulunmadığını sizlerin dikkatine sunmak gereğini duyuyoruz. İN6LISH CENTREa g
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle