Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
+
CUMHURİYET 18 EKİM 2001 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Türkiye'nin Özgüveni
Doç. Dr. Şükran ŞAHİN îmmünolog
K
endısını ko\ala- taktığı olduğunu anlamak çok ko-
yan kedıden kur- laylaşır.
tulmak içın can
havlıyle kaçan fa-
renın bu olumcül
kaçışı, duştügü
delıkte başını sert bir yere çarpıp
bayılması ıle son bulur. Aradan bı-
raz zaman geçtikten sonra fare ayıl-
maya başlar, bu arada bır musluk-
tan ağzına tatlımsı bir sıvı damla-
maktadır, fare şarap mahzenıne
düşmüştür... Ve bırkaç damladan
sonra kükreyerek yerinden firlayan
fare, gürlercesıne haykınr: Nerede
o kedi!..
Nesnel temelı bulunmayan özgü-
vene tıpık örnekJerden bındır bu
öykü. Ancak nesnel temehn bulun-
madığı durumlmarda bıle özgüven
sahıbı olmanın nelerle başetmeyı
göze alabılmeyı göstermesı bakı-
mından da çarpıcıdır.
Bu nedenle, engelleme politika-
sı; en kririk hedef olarak gördüğü
özgüveni, saldınsının temel nokta-
sı olarak alır. Türkıye'de de son yıl-
larda ısrarla ve neredeyse sıstema-
tik bır bıçımde özgüven yıtımıne
götüren söylemler ve ıddıalann var-
lığı gorülmektedır. Bunlann en ba-
şında gelen; "Türkiye teknoloji
üretemez!" çığlıklandır. Bugörüş-
lenn sahıplen kımlerdır? Teknoloji
üretmeyı denemış ve bunun başan-
lamadığını görmüş kışıler mıdır?
Türkiye'nin teknoloji üretmesınden
kımJenn çıkarlannın nasıl bozula-
cağı şöyle bır düşünülürse, bu sav-
Jarın engelleme pohtıkasının bır
Öncelıkle şunu belirtmek gerekır:
Türkiye teknoloji üretebilir. Tür-
kıye, genç nüfusu, doğal kaynakla-
n, 7O'ın üzeruıde ünıversıtesı ve 60
bının üzennde öğretım elemanı ıle
teknoloji üretme potansıyelıne faz-
lasıyla sahıptır. Bu büyük potansı-
yelın varlığı, buna yönelik bır dev-
let polıtıkası belırlendığınde hızla
teknoloji üretımıni sağlayacağın-
dan, Türkıye'yı bu alanda rakıpsız,
başıboş bır pazar olarak görenJeri
ürkütmektedır ve bu savlar ısrarla
sürdünılerek Türkiye'nin özgüve-
nının aşınması sağlanmaya çalışıl-
maktadır.
Hatta konu öylesıne sıstemahk ve
planlı bır bıçımde ışlenmektedır kı,
"Teknoloji üretemezsiniz ama,
bakın siz hizmet sektöründe ba-
şarılı olabilirsiniz" dıyerek, Tür-
kiye, teknoloji üretme noktasuıdan
uzakJaştınlmaya, sankı yalnızca
hizmet üretebılır, daha üst düzey be-
cen gerektiren işlen yapamaz dü-
şüncesı bılınçlere yerleştınlmeye
çahşılmaktadır Bunda da başanlı
olunmuştur, çünkü Devlet Istatıstık
Enstırüsü'nün ıstatıstiklenne bakı-
lacak olursa; hizmet sektöriindekı
Araştırma-Gehştırme (Ar-Ge) har-
camalan; 1990 yılı ıle 1997 yıllan
arasında 10 kat artmıştır (yüzde
1 6'dan yüzde 16.6'ya çıkmıştır).
Başka hıçbır sektörde bu oranda ar-
tış bulunmamaktadır Türkiye, hiz-
met sektörüne yönlendınlerek bu
alanda başanlı olması sağlanmaya
çalışılmaktadır, çünkü; Türkiye pa-
ralı da olmalıdır, paralı olmahdır kı,
kendi pazanna sunulan ürünlen sa-
tın alabılsın ama, aynı zamanda
Türkiye böylesı ürünler ürehp pa-
zarda onların rakibi olmasm: Bır
taşlaıkıkuş1
..
Hem pazardakı ürününe talıp ola-
cak yerlı müştennuı cebmde para
olacaktır hem de o müşten bu ürün-
len asla üretemeyeceğının ezikliği
ıçınde olacaktır; hizmet sektöründe
yaşadığı süreç de bu ezikliği kat-
merlemış olacaktır'..
Komplo teonsı gibi görünse de
gelmen noktada sayılarm dıli bunun
bır gerçek olduğunu göstermekte-
dır. Batı'da, yine Batılı basın yayın
organlanncaTürkiye 'nın tunzm ba-
kımından bugüne dek hıç böylesı
tanıtunı yapılmamıştır. Türkıye'nın
güzellığı bugün mü fark edilmış-
tır?..
Bütün bunlann ötesinde hizmet
sektörü, spekülasyondan en çok et-
kılenen bır sektördür. Amenka'da
terönst saldın bile Türkıye'dekı tu-
nzm sektörünü etkılemıştır. Kaldı
ki bu alanda yayılacak en küçük
olumsuz söylentı bir anda müşten
potansıyehnı çok alt düzeylere dü-
şürebıhîıektedır.
Bu sektörün bır başka olumsuz
yönü, başka pazarlara ürün sunula-
mamasıdır. kendi pazarında nıüş-
teri beklemeve mahkûm bir sek-
tördür; edılgen, aktif ohnayan sek-
tör. Bütün bunlardan; tunzmde, hiz-
met sektöründe etkınlık gösterme-
yelım anlamuıı da çıkarmamak ge-
rekır, ancak tüm ülkenin gelır gü-
vencesını de böylesı güvencesiz bir
sektöre bağlamak ülke ıçın son de-
rece tehlikelidır.
Sıstematık olarak sürdürülen Tür-
kiye'nın özgüvenıni aşındırma ha-
reketıne, "yerli malı"nın küçüm-
senmesine yönelik savlar da büyük
katkı sağlamaktadır Yerlı malını
portakal, mandalına, elma düzeyıne
mdn-geyerek küçülttüklennı sanan-
lann, doğanın bu ülkeye bağışladı-
ğı bu ürünlenn değennın farkında
olmalan ıçın, bunlardan bır süre
mahrum bırakılmalan mı gerek-
mektedir? Kendi kendinı besleyen
bır ulke olmak az bır kazanım mı-
dır? Yerlı malı haftalannda çocuk-
lanmızm okullanna, kavun büyük-
lüğünde nar, karpuz büyüklüğünde
portakal göturmesının nesı küçüm-
senır? Ülkeyı baştan başa saran por-
takal çıçeğı kokulu bahar akşarnla-
n özlenmeyecek güzellıkler mı-
dır?.. Dev gıbı portakalın yanında
yerli malı bir mikroçip, yerli ma-
lı bir cep telefonu vb. götürmesının
nesı küçumsenır? Fasulye ınhğınde
taneleri olan bir buğday başağı va-
zolara bıle yakışacak güzellıktedır,
bunun nesı küçümsenır? Devekuşu
yumurtası büyükJüğünde yumurta
ıle beslenmış, doğal vıtamm oranı
on kat arttınlmış sütle büyümüş al
yanaklı gürbüz çocuklann, böyle
bır buğday başağı demetını öğret-
menıne sunmasından daha güzel bır
resım olabılır mı9
Türkiye bütün bunlan yapabılır,
bütün bunlann arkasuıda o urete-
meyeceğımız iddıa edılen teknolo-
ji yatar, bütün bunlar teknolojık ge-
lışme ıle sağlanabılır, üstelık bunlar
ıncehklı ama fazla altyapı gerektır-
meyenteknolojılerdır Türkiye'nin
nükleer başlıkiı füze, Concorde
uçak üretmesi gerekmiyor...
Üstelık bütün bunlar Türkiye'ye
özgüvenıni yenıden kazandıracak
gençlere ısühdam olanağı yaratan
gelışmelerdır. Türkıye'de ılk otomo-
bılın üretıleceğı günlerde bu oto-
mobıle ad arayışının tüm ülkede ya-
rattığı heyecan hâlâ belleklerdedır.
"İşte biz de üretebiliyoruz, biz de
yapabiliyoruz" coşkusunu tüm
Türkiye yaşamıştır o günlerde. Bu-
gün o gunlerle karşılaştınldığında
daha az şey üretıyor değılız, olma-
sı gerekenın çok altında olmasnıa
karşın yıne de Türkıye'de o günler-
le karşılaştınldığında çok şey üretı-
lıyor, ama nedense bunlar görmez-
den gelınmektedır ya da bunlann
görühnemesı ıçın sankı seferberhk
ilan edılmış gıbıdır.
Türkıye yıne 1919'dakı özgüvenı-
ne sahıp olabılır ve olmalıdır. Bu
konuda üniversitelere, sıvıl toplum
loıruluşlanna, yazılı ve görsel bası-
na çok ama çok önemlı bır görev
düşmektedır Tabıı bır de devlete;
bu konuda Ar-Ge've ber anlamda
destek vermek, yönlendirmek,
devletin temel ve öncelikli uğraşı
olmalıdır. Ürettıkçe özgüven arta-
cak, özgüven arttıkça üretim arta-
caktu-. El bırlığı ıle Türkiye'ye, öz-
güveni yenıden kazandınlmalı ve
özgüven yıtımıne neden olanlara
engel olunmalıdır. Yoksa Türkiye bu
sorunlardan kaçışı ıle dar bır geçı-
de gınp başını çarpacak ve ayıldı-
ğında da; "Nerde o IMF!.." dıye-
cektır, ama o gün çok geç kalmmış
olacaktır.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Güniin İçinden...
"Savaşa Hayır" demek yasak mı?
Dunyanın hemen her yennde savaş
karşıtı ınsanlar ellerınde bayraklar, fla-
malar, pankartlarla yüruyoriar. VVashıng-
ton'da Beyaz Saray'ın onunde bıle ses-
lennı yukseltıyorlar. Ama biz, her neden-
se "banş" konusunu bırçeşıt ulus, ulke
düşmanlığı sayanz. Banş Derneğı kura-
rız, yonetıcılerını ıki yıl hapseder, sonra
hıçbir suçları olmadığından serbest bı-
rakınz. Her zaman boyledır! Nerdeyse
korkarolduk, "Aman savaşa gırmeyelım,
Amenka 'dan çok Amenka yanlısı olma-
yalım" demeye, yazmaya! Içımızde oy-
lesıne kendınden geçmış savaşçılar var
kı! TV'lerde, gazete sayfalarında, hepsı-
nı tanıyoruz! "Hadı hepınızAfganıstan 'a
savaşa, ABD ordusunda gonüllu olma-
ya" deseler acaba ıçlennden bın yerin-
den kalkıp savaşçı olur mu?
• • •
Miltetvekilı aylıklan eskı duruma geti-
nlecek mı? Yoksa yenı bır dumenle ye-
nı zamlarla yıne karşımıza mı getınle-
cek? Mıllet, sankı bu beylere yalvanp
yakarıp "Aman bızım temsılcımız olun"
demış
1
Kendılen heveslenmışler, lıderle-
nn gozune gınp lıstelenn baş yerıne ku-
rulmuşlar! Bu ışı para ıçın mı yapmışlar
kı boyuna daha çok daha çok para ıs-
terler? Mılletvekıllığı bırkazanç sağlama
kapısı mıdır, yoksa hizmet yen mı? Kırk
kapı değıştırmış olanı bıle kalkmış "Şu
gazetecıler milyariar alıyor, versinler he-
sabı?" dıyesıymış, daha başkaları da
"Devlete ne kadarvergı venyorşuyazar-
lar!" buyurmuş!.
Gelsınler bızım gazetenın bordroları-
nı ıncelesınler de kırk yıllık yazarlar, ga-
zetecıler ne alıyor görsunler! Yalnız
"Cumhunyet" çalışanlan değıl, tum bü-
yuk kuçuk gazetelenn çalışanlan mıllet-
vekılı aylıklanndan çok daha, çok daha
az bir kazanç elde etmektedirfer. O da
bın bır guçlukle! Elbet uç beş kışı var mıl-
yariara milyariar katan! Ama onlar gaze-
tecılıkten, yazariıktan kazanmıyorlar bu
buyuk paralan, patron adına ışler çevır-
diklennden!
Sayın mılletvekıllen buyursun gaze-
tecılerin aylık kazançlannı ıncelesın,
sonra konuşsun!
• • •
Bırkaç ay Gökova'da kaldığımı okur-
lar yazılanmdan oğrenmışlerdır. Bellı bır
yaştan sonra buyuk kentlenn dağdağa-
sı zor gelıyor! Ne demış Vıctor Hugo
kendısını arayan genç hayranlarına, çe-
kıldıgıGuerneseyAdası'ndan: "Kentten
uzakta, kentlenn çılgın kalabalığından
uzakta, arayın bulun benı."
Guzel bır adamız vardır. Kleopatra
sözde oraya gelir yıkanırmış, ıncecık
kumlan o getırtmış derler! Sedir Adası...
Kuttur Bakanlığı orada yenı tesısler kur-
maya başlamış. Ama yerlı halk adanın
guzelliğını bozan bu tutuma karşı! Yakın-
malar artınca Muğla Valısı Yeğenoğlu
oradaki tesıs ınşaatlarını durdurmuş...
Bu ışe çok öfkelenen Kultür Bakanımız
da ne yapmış etmış, Muğla Valısı'ni (kı
daha gençken Marmarıs Kaymakamı
olarak da sevgi kazanmış) bu sevilen
valıyı gorevden almış ya da aldırmış.. ya
da aldırmak uzereymış! Bana yansıyan
bu! Başanlı idare adamlanyla uğraş-
makla ne kazanılır bilmem!
• • •
Ikı yıldır imza gunlenne gıtmemıştim.
Yıllarca okuıiaria karşı karşıya günlerge-
celer geçirdık. Bır yazar, toplumdan
uzaklaşmamalı! Benım kuşağım okur-
larta ıçlı dışlıdır. Eskıler, tepeden bakan
buyuk adamlardı, yanlanna yanaşmak
zordu. Hele bırYahya Kemal'e yanaşa-
bılın, bır Hâmid'e, bır Abdülhak Ştna-
si'ye! Biz hem okur hem yazar olduk. 40
sonrası kuşağı daha çok sevgı topla-
dıysa bundan...
Pazar gunu Beşıktaş'taki kıtapfuann-
daydım. Sankı beş on yaş gençleştim.
Gençler, çocuklar, dostlar... Yaşamak
guzel şey! Biryaran olduğunu; sevenle-
n, dostlan, okurları olduğunu gormek,
düşuncelen paylaş mak, genç ınsanla-
nn kıtap sevgısının guçlendığını gormek
ömrunü yazmakla, okumakla geçırmış
yaşlı bir yazara sevinç vermez mi?
Yargı'ya Yanlış Yakışmaz...
H. Basri AKGİRAY
Y
argıtay Onursal Üye-
sı Sayın Adil Aşçı-
oğlu, Cumhunyet-
Bıhm Teknik'te ya-
yımlanan "Kusur"
konusunu inceledıği yazısında,
mahkemelenn kusur saptama-
sı'nda yanlış bır yöntem uyguladık-
lannı, böyle bır uygulamayla yar-
gıçlann memurlaştığını, avukatla-
nn iş takipçisi konumuna gırdığı-
nı; bıreyin, doğru ve güvenlı yargı-
lama hakkının çığnendığını vurgu-
layarak, bu yanhş uygulamayı bıle-
rek ya da bılmeyerek savunan, des-
tekleyen yüksek yargıçlara, yerel
mahkeme yargıçlanna, avukatlara
ve bilim adamlanna şöyle seslenı-
yor: "Uygulamanın doğruluğu-
na, açıklamalanmın yanlışbğına
inamyorsanız, dayanaklaruuzı
açıklayınız"
Değerh yargıçlanmızın ve öteki
ılgihlenn bu çağnya olumlu ya da
olumsuz yanıt verecekleri kuşku-
suzdur.
Gerçekten, Sayın Aşçıoğlu'nun
tanısı (teşhısı) gıbı, yargıçlanmız,
yanlış bır uygulama içindeyseler,
bu yanlıştan sıynhp, doğru ve gü-
venlı yargılanma hakkını sağlama-
lan gerekır. Aşçıoğlu, sözünü etn-
ğim yazısında, ceza davalannda sa-
luklann, hukuk davalannda dava-
blann, kusur oranlannın saptanma-
sı konusımda sürdürülen yanhş uy-
gulamadan söz ediyor ve böyle bır
uygulamanın bıreyin güvenlı yar-
gilama hakkuıı zedeledığinı vurgu-
hıyor.
31 yıhnı yargı kürsüsünde, 20 yı-
hnı o kürsünün önünde geçirmiş bır
görevh olarak, Sayın Aşçıoğlu'nun
bu tanısına katdıyorum ve yargıda
yanhş uygulamalann bununla sınır-
h obnadığına da ınanıyorum.
Gerçekten, bır süre önce yayım-
lanan bıryazımda, yargıçlanmızın,
Yargıtay denetımınden çekınmele-
ri nedeniyle. ceza adaletinın oluş-
masında. takdır haklannı özgürce
kuLanamamalan sonucu, cezanın
caydıncı nıtehğının etkın olmadı-
ğmı, bu yüzden suç ve suçlulann
arttığını beUrtmıştım. Bu kez ka-
muoyunda yadırganan bır başka uy-
gulamadan söz etmek ıstiyorum.
Ceza Muhakemeleri Usulü Ka-
nunu nun (CMUK) 104 maddesı,
"Suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan, aşağıdaki haller-
de turuklanabilir:
1- Kaçma şüphesi uyandıracak
vakalar buJunması,
2- Kanıüann yok edilmesi, de-
giştiriJmesi (...) Soruşturmamn
konusu olan suçun, kanunda ön-
görülen cezaiarın üst suıırı yedi
yıldan az olmayan hürriyeti bağ-
layıcı cezayı gerektirmesi (...) du-
nımunda, 1 ve 2. bentlerdeki baJ-
ler varsayıhr" kuralını koymuştur.
Yasa aynca, ışlendiğı ıddıa edı-
len suç, DGM'lenn görev alanın-
daysa, 2. bentte saptanan yedı yıl
yenne, suçun agır cezah eylemler-
den olmasını yeterh görmüştür.
Karmaşık gibı görünen bu yasa
kuralını, sade bir deyişle anlatmak
gerekırse; suçu ışledığıne daır kuv-
veth kanıtlar bulunan sanıklar, o su-
çun cezasının üst sınınnın 7 yıl,
EX3M'lerde ağır cezah eylemlerden
olması hahnde tutuklanabüecekler-
dır. Şimdi, bu yasa kurahrun ışığın-
da uygulamaya bakalım.
Sonışturmanuı hazırlık aşama-
sında, yetkıli bır yargıç, gereklı ın-
celemeyi yaparak, savcının tutukla-
ma ıstemini yerinde buluyor ve sa-
mğın tutuklanasına karar veriyor.
Genelhkle sanıklar, tutuklama ka-
rarlanna itiraz ediyorlar. îtirazı in-
celeyen bır başka üst yargıç da, su-
çun ışlendiğim gösteren ku\"vetli
kanıtlar bulunduğunu ve sanığın
kaçacağı ve kanıtlan yok edeceğı
kanısına vanyor ve ıtırazı reddedi-
yor.
Böylece, sanıgı sorguya çekıpka-
nıtlan toplayan bir savcı ile iki yar-
gıç suçun ışlendığıne ıhşkın kuv-
vetU deliller bulunduğunu, sanığın
kaçması \ e dehUeri yok etmesı kuş-
kusunun var olduğunu görüyor, ına-
nıyor ve kabul ediyor. Ama, aradan
bir ay geçmeden, sanığın ve delille-
nn durumundahenüz bır değışıkhk
de olgulanmadan, bır başka yargıç,
sanığı serbest bırakıyor Sade bır de-
yışle, kuvvetii delillerin. bir ayhk
sürede, kuvvetten düştüğünü, sanı-
ğın kaçma kuşkusunun da bır ve-
himden ıbaret olduğu kanısına va-
nyor.
Gerçı yasa, tutuklamayı zorunlu
kılmıyor "ruruklanabilir" sözcü-
ğüyle, yargıcın takdınne bırakıyor;
ama, yargıçlann takdırleruıde, eski
deyımle, layüsel olmadıklan da bı-
lınıyor.
Bır savcı ve ıkı yargıcın "tutuk-
lanır" bıçımındekı takdınnın, sa-
mğın kımlığınde bır hata ohnadan
ya da suçun yasalardan çıkanldığı
gıbı bır durum da olgulanmadan,
"turuklanamaz" biçimınde bir
takdıre donüşmesı, kamuoyunda
tepkı ıle karşılanıyor.
Ashnda, yukanda değindığim gı-
bı, CMUK'mn 104. maddesınde sa-
yılan tüm koşullann var olmasına
karşın, yargıç, tutuklamakaran ver-
mek zonında değıldır. Tutuklama,
her hal ve koşulda, yargıcın takdı-
nne bıralalmıştır. Aslında çok zo-
runlu olmadıkça, tutuklama uygu-
lanmamalıdır.
Henüz suçluluğu kanıtlanmamış
ınsanlan, cezaevlennın agır koşul-
lan altında yaşamaya mahkûm et-
mek, ceza adaletı ılkelenyle bağda-
şır bır durum değıldır.
Ama eğer, siyasetin yargıya el at-
tığı, bankahortumlanması, sahtecı-
hk, dolandıncıhk gıbı suçlann yo-
ğunlaşnğı ve sanıklann siyasilerle
Uişkılennden çokça söz edîldıği bir
dönemdeyaşanıyorsa, yargıcın, ka-
muoyunda şaşkınhk yaratabılecek,
sözünü ettığım çelışkılerden ann-
ması, yargıya güven açısından ya-
rarlı olacaktır.
Yargıçhk, kuşkusuz zor bir mes-
lektir. Bilımsel bınkımı, hukuk bı-
linci ve duyarh buluncu (vıcdan)
olanlara özgüdür yargıçhk. Her ku-
rum ya da kışi yanlış yapabihr, ama,
yargıca yanlış yakışmaz.
Ne ki, siyasetçilerimızın oy kay-
gısıyla, her üde bir hukuk fakültesı
açnrmalan, imam-haüpöğrenımın-
den geçmiş gençlen bıle buralara
doldurup, YOK eğıtım sistemıyle,
yeteneksız öğretım görevlilerine
teslım etmelen sürdükçe, bıreyin
güvenli yargüama hakkınuı sağ-
lanması olanağı bulunmayacaktır
Mülkün temeh olan adaletın, hak-
ça ve güvenlı bıçımde dağınmı, be-
yınlen aydınlık, yüreklen sevgı do-
lu, bulunçlan duyarh yargıçlarla
sağlanabıhr
StNOP ASLtYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Sayı 1998 115
Da\acı Sınop Beledıve Başkanlığı tarafindan davalılar Cemı-
le ve Recep Kaptanoğlu mırasçılan aleyhme açılan cebn tescıl
davasınınvapılanaçık vargılamasıgereğınce Davacı Sınop Be-
ledıye Bşk vekılı mahkememıze vermış olduğu dılekçe ıle Sı-
nop Beledı>esı tarafindan Sınop MerkezAda Mah Sıtmasu\u
me\kunde tapunun 33 pafta. 35 ada 91 No'lu 92 ""44 m2 mıkta-
nndakı taşuımazın 3110 86 m2'lık lcısmının 2942 sayılı kamu-
laştırma vasası hukumlmennce ıçmesu\T) depo \en olarak kul-
lanmak uzere kamula^tınldığının, kamulaştırma bedelınm dava-
lılar adına bankaya bloke edıldığının ve tapu ıntıkalı vapılmadı-
ğından cebren tescılıne karar venlmesını talep ve dava etmışrır
Cemıle ve Recep Kaptanoğlu mırasçılanndan Hatıce Turalıoğlu
adına dava dılekçesını ıçenr duruşma gununu bıldınr davetıye-
nın çıkartıldığı ancak teblığ edılemeden lade edıldığı. zabıtaca
şapılan ara^tırmada da adresının tespıt edılemedığı anlaşıldığın-
dan adına dava dılekçesının ılanen teblığıne karar venlmıştır
Davalı Hatıce Turahoglu'na duruşma gunumuz olan 0111 2001
gunu saat 09 00 da bızzat duruşmada hazır bulunması vev a ken-
dısını bır vekılle temsıl ettırmesı, ıbraz etmek ıstedığı belgeien
duruşma>a getırmesı veya gondermeii, duruşmaya gelmezse
kendısını bır vekılle temsıl ettırmesı, temsıl ettırmedığı takdırde
HUMK'nın 509-510 maddelen u>annca yokluklannda yargıla-
ma yapılacağı ve karar venleceğı hususu dava dılekçesı yenne
kaım olmak uzere ılanen teblığ olunur Basuı 62098
Türkiye İşçi Partisi Trabzon İ\ Örgütü (1965)
kurucularından
ÖZGÜN BARAN'ı
Kenan Ölmez. Ümran Baran,
Mehmet Doruk ve Fikret Ersezer'in ardından son
yolculuğuna uğurladık. 13 Ekim. Maltepe.
Attila Aşut, Öner Ciravoğlu, Avni Sevinç
FATİH 1. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
200 h 705
Mahkememızın 2001 705-751 Esas ve Karar sayılı
5 10 2001 tanhlı kararı ıle fstanbul, Fatıh (1327), Husam-
bey.Cılt 31.Hane 105rdenufusakayıtlı bulunan Alı ve
Hatıce kızı 13 6.1338doğumlu MuzafferBora'yaAlzhe-
ımer hastalığı sebebıyle a>nı yerde nufiısa kayıtlı bulu-
nan kızı Mehmet Re'şat ve Muzaffer kızı 7 7 1948 do-
ğumlu Bernn Bora vası olarak tavın edılmış olup. keyfı-
yet ilan olunur 15 10 2001 (elde'n takıplı) Basın 59354
PENCERE
Edep Yahu!...
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'ı tele-
vızyon ekranında gorenın ılk ızlenımı:
- İşte 'mueddep' bıradam!..
'Müeddep' Osmanlıcadır, Türkçede karşılığı
'saygın kışı' mı?..
Pekı, saygın olmayan bır kışı cumhurbaşkanı
olabılır mı?..
Yanıtı okurlara bırakıyorum, geçmiş cumhur-
başkanlanna bakarak karar versinler...
•
Şeyh Sadi ye sormuşlar:
- Edebı kımden oğrendın?..
Tek sozcukle yanıt vermış:
- Edepsızlerden!.
Edebı oğreneceğımız edepsızlerden gunümüz
Turkıyesı'nde geçılmıyor; devlet yaşamında her-
keste saygı uyandıran 'mueddep' bır cumhur-
başkanı talıhtır.
•
Bektaşı'ye gore edebın temel kuralı uç şeye hâ-
kım olmaktır:
Eline..
Belıne..
Dılıne.
Yaşadığımız toplumda edepsızlık gun geçtık-
çe ağır bastığından mueddep kışıyı gunduz vak-
tı mumla arasanız bulmak zor; Diyojen elındeki
fenerıyle Turkıye'ye gelse "Don baba dönelım,
hacılara gıdelım" tekerlemesıyle ortalıkta dola-
nıp fır donerdı.
- Ne arıyorsun?..
- Adam arıyorum.
•
Eksık olmasınlar, mılletvekılı çoğunluğumuz
anayasa değışıklıklerı paketının ıçıne aylıklarını
daha da kıyaklaştıran maddeyı de yerleştırdıler...
Sorular başladı:
- Ne munasebet?..
- O maddenın ne ışı var orada?..
- Ayıp değıl mı^..
"Halkın sesı, hakkın sesi!.."
Halktan ozverı ısteyen mılletvekıllenmız edebe
aykırı bır ış yaptılar.
*
'Edep' sözcüğunun yelpazesı çok genış; 'ne-
zaket' ve 'ıncelık'ten, 'utanma've 'sıkılma'ya dek
yayılıyor; 'ayakyolu'na 'edephane' de denıyor.
Turk Ceza Yasası "edebe aykırı hareket"ı ha-
pısle cezalandırıyor.
Ulke yangın yerıne dondü, herkes "YandımAI-
lah" dıye bağırırken, yaşadığımız donemı "Cum-
hunyet tanhının en ağırbunalımı" dıye nıtelerken,
yurttaştan 'ozverf ısterken, vatandaşın kemerın-
de sıkacak delık kalmamışken, Turkıye felaketın
eşığıne dayanmışken, mılletvekılı nasıl olur da
maaşını Meclıs'te gundeme getırır?..
Duşunmesı bıle edebe aykırı!..
•
Edep, hukuk, yasa...
Cumhurbaşkanı Sezer, milletvekili maaş kıya-
ğına çekıncesını koydu. .
Koymak zorundaydı...
Şımdı bu konuyu yasa maddelerının gelgıtle-
rinde şoyle ya da boyle yorumlayıp hukuk allâ-
melığı taslamak, konuyu ozünden saptırmaktan
gayrı hıçbır ışe yaramaz.
Meşrutıyet'te Izmır'de bır mızah dergısı yayım-
lanıyormuş...
Adı:
"Edep Yahu!.."
Turkıye Gazetecıler Cemıyetı'nın yayınladığı gunluk
Bizim Gazete
Ulke sorunlanna ılışkın raporlanyia, araştırmalanyta,
koşe yazılanyla, tarafsız haberierıyle sıvıl toplumlann gazetesı
Duzenlı okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.511 08 75
n g u a g e S c h o o l
GLISH CENTRE
18.
YIL
Genel ingitlzce Programlan
Şirfcetler ve Kuruluşlar İçin Özel Programlar
Iş Ingilizcesi
TOER. - IELTS • KPDS - ÖSS YDS
Sfnavlanna Haztriık Programlan
Çocuklara özel Programlar
Bire-bir fngiiizce Eğrtimleri
Yurt Dışı EğitJm Danışmanlığı
öğrenciierimize Öcretsiz Aktivrteler
Oataylı Bilgi İçin
Rumelc Cad No 92 80220 OSMANBEY
Tel (0212) 225 91 72 - 247 09 83 - 241 20 34
p-mail englıshcentre@superonltne com
Internet http //www englıshcentre com
ENGLISH CENTRE
KAMUOYUNUN DİKKATİNE;
Bir süreden beri İstanbul'un çeşitli
yerterinde ve çeşröi şekillerde English
Centre ismini kullanan ve bu isimle
reklam yapan kuruluşlar olduğunu
saptamış bulunuyoruz.
Bir yanılgıya düşülmemesi ve
adımızın itıbarının zedelenmemesi
amacı ile bugün itibariyle
Osmanbey'deki dil okulumuzdan
başka bir şubemiz olmadığını ve
adımızı şu ya da bu şekilde kullanan
hıçbir kuruluşun bizimle ilgisi
bulunmadığını sizlerin dikkatine
sunmak gereğini duyuyoruz.
İN6LISH CENTREa g