Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 EtCİM 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
J\_ |J JL; X U J \ kuttur(S cumhuriyet.com.tr 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKlNCt
Bu yıl dördüncüsü yapılan MSÜ Yaz Okulu'na artık 'Birgililer' de katıldılar
Birgi'de kalıcıkazanımlarYıIIarını sanatına ve Birgi'sine adayan
ressaın Emin Başaranbilek, bu yıl artık
"heykel galerisine" dönüşen Kuleli Lo-
kantası'nın bahçesindeki "doğal taş figü-
re" merakla bakan Birgiliye soruyor:
"- Sence bu nedir?"
"- Olsa, olsa... Tosbağa..."
"- Peki; nasü bir tosbağa?.."
"- Allahsız tosbağa..."
Can, Mimar Sinan Üniversitesi (MSÜ)
Heykel Bölümü öğrencilerinden... Birgi
Vaz Okulu'nda burnuna bir metal koyarak
"tosbağaya" dönüştürdüğü kaya parçası-
nın bu denli bir "anlam" kazanacağını bel-
ki de bilmiyordu...
Ama, Can'la birlikte aynı yaz okulu gün-
lerini yaşayan 65 kişilik öğrenci ve öğretim
üyesi kadrosu, daha Birgi'ye doğru yola çık-
madan önce de şunu biliyorlardı ki bu yıl
"bir başka güzel" geçecek... Çünkü, geçen
yıldan yanm kalan çahşmalar tamamlana-
rak Birgililere; "orada kimin için, ne
amaçla ve ne yaptıklarını" artık sözle de-
ğil "ürûnleriyle" anlatacaklar...
j^Uretîm bilançosu"...
1999 ve 2000 daha bir coşkulu yaşanır-
ken 10 Ağustos 'tan 25 Ağustos 'a dek süren
2001 yılı yaz okulunda ise artık "kalıcı ka-
zanımlar" da kendisini göstermeye başla-
dı...
Çoğunluğunu "MSÜ'lüler" oluşturmak-
la birlikte, bu yıl Dicle (Diyarbakır), Erci-
yes (Kayseri), Anadolu (Eskişehir), Kara-
deniz (Trabzon), Trakya (Edirne) ve yine
Istanbul 'dan tTÜ ve YTÜ'den de katılanlar-
la gerçekleştirilen Birgi Yaz Okulu'nun
2001 yılı "ürtim bilançosu" özetle şöyle:
- Eski okuma evinın "ÇEKÜL Evi" ola-
rak restorasyonu bitti; hatta bu yıl "hizme-
te" bile girdi...
- MSÜ'yetahsisedilen 38 dönümlükara-
zide inşa edilecek "Anadolu Yerleşmeleri
Araştırma Merkezi ve Yaz Okulu" komp-
leksinin projeleri tamamlandı...
- Birgi'ye armağan olarak "tlköğretim
Okulu" projesi de inşaata başlanacak şekil-
de bitirildi.
- Önceki yıllarda kotanlan 80 ev rölöve-
SANATLA
BEZENEN
DUVARLAR-
Birgi'nin tarihi
dokusuna
yaşam veren
kahvehanelerin
duvarları da
öğrencilerc
kucak açtı,
resimlerle
bezendi... (yanda)
Parkın ortasında
doğal taştan bir
figür... "Tosbağa"
değilse, acaba
nedir?.. (altta)
imar Sinan Üniversitesi'nin 1998'den bu yana her
yaz Birgi'de düzenlediği "yaz okulu" çalışmalan
sonucunda eski evler restore edilmeye başlandı,
yeni projeler tamamlandı, kültürel mirasın
envanteri çıkartıldı ve caddeler, meydanlar, parklar,
duvarlar heykeller ve resimlerle donatıldı...
»ıv le birlikte bu sayı 92 ye çıktı; aynca 100
kadar "tescilli" eve ek olarak 86 ev içın da-
ha "tescil dosyalan" (çizimler, fotoğraflar,
raporlar) hazırlandı...
- Sadece yaz okulu yöneticisi olarak de-
ğil, artık yaşamıyla da "Birgili" olmaya ha-
zırlanan Prof. Dr. Cengiz Eruzun'un geçen
yıl satın aldığı evle birlikte, sahiplerinin
MSÜ grubuna başvurduklan iki Birgi evi-
nin daha "restorasyon projeleri" hazırla-
narak Koruma Kurulu'na teslim edildi...
- Evliya Çelebi'nin Birgi'yi ziyaretinde
kaldığı ev ile Kültür Bakanlığı tarafından
MSÜ'ye "emanet" edılen Sandıkoğlu Ko-
nağı'nın rölöveleri yapıldı...
- Birgi'deki "ırmak kenan" yeşil rekre-
asyon kuşağı ile Ulu Cami Meydanı ve
Cumhuriyet Meydanı için atölye çalışma-
lanyla "kentsel tasanm projeleri" hazır-
landı... Köy kahvesinde halka tanıtıldı...
- Yine MSÜ grubuna başvuran 8 Birgili-
nin evlerinde rölöveler tamamlanırken ha-
rap durumdaki anıtsal yapılardan Derviş
Ağa Medresesi ve Hamamı, "Demir Ma-
ğaza" gibi eserler de aynı şekilde belgelen-
dıler...
- ...Ve bu mimari çalışmalann yanı sıra,
Birgi'nin parklan, meydanları, bahçeleri ve
kimi köşeleri de orada yarahlan "heykeller-
le" bezendi; duvarlar "resimlendi"; gece-
leri halka sunulann slayt gösterileri ve söy-
leşilerle kentin durgun ve sakin yaşamına
renk katıldı.
Sözün kısası, 4. yılında Birgi Yaz Okulu,
Birgi'yi ve Birgilileri de artık "akademili"
Koruyarak kalkuıma
GÖZLER ÖNÜNDE YONTU- Akademi'nin değü,
Birgi'deki çay bahçesi... Koca kütük heykelleşiyor...
MSÜ Yaz Okulu'nun hem öğrencilere
hem de Birgi'ye sağladığı bu kültürel
kazanımlara rağmen, ekonomik
beklentıler için "esld evleri yıkıp
apartman inşa etmeyi" adeta tek yol
olarak görenlerin bu güzel çabalan
"karalama" huylan da hâlâ sürüyor...
Kalkınma Kooperatifi Başkanı Doğan
Uysal, kentin özgün dokusunun
korunmasına yönelik yaz okulu
çahşmalanna "Birgi, harabe kenti
olmayacak" diyerek tepki
gösterebiliyor... (Küçük Menderes
gazetesi, 06.07.2001) Böylece kendi
tarihsel mirasını "harabe" sayacak
kadar da "öz değerlerinden"
uzaklaşmanın örneğini sergiliyor...
Oysa yaz okulu kapsamında, yakın
yıllara kadar kentin ve bölgenin
"ekonomik berekerini" sağlayan
tanmsal ve ticari yaşamı yeniden
"daha verimli" kılacak araştırmalar
da yapıhyor. Örneğin, yine bu yılki yaz
okulunu da umutla izledikten sonra
yaşama veda eden Emin Amca'nm
(Umur), dünyanın en iyi incirlerinden
Birgi'ye has "trimağzı tnciri"ni daha
da geliştirme çabasına Ege
Üniversitesi'nce verilen "teşekkür
plaketi"ni şimdi tüm Birgililerin de
"hak etmesi" gerekiyor...
Benzer şekilde zeytin, kestane gibi
diğer tanmsal ve süt ürünlerinde de
Birgi, "tarihsel birikimiyle" yeniden
lider olabilir. Ege'de yaygınlaşan
"kültürel turizmin" önemli
merkezleri arasına girebilir.
Birgi, işte bu gibi yönleriyle
korumacıhğın sosyal ve ekonomik
yönünün bile "öğrenildiği" bir
akademik zenginlikle MSÜ Yaz
Okulu'na evsahipliği yapıyor...
Küratör-sanatçı ilişkisi açısmdan bienalÖZKAN EROGLU
Tercih edilen Türk
ve yabancı sanatçı-
lann, mekânlarla
doğru buluşamadı-
ğı, aynca mekânla-
nnın genelde ve özelde dağınık olduğu bir bi-
enal izlemekteyiz. Küratör Hasegawa'nın bi-
enalindeki bazı mekânJan görünce, örneğin
Aya Irini'deki yapıt meselesinin abartıldığını
hemen söyleyebilirim. Irini'nin orta mekânın-
daki Michael Lin'in ve yanı başındaki Mar-
caccio'nun, apsisteki Tavares'in aynalı çalış-
malan mekânın değerlendirilmesi açısından
kötü yerleştirmelerdi ne yazık ki.
Öylesine mistik bir mekânnı bu kadar kala-
balıİdaştınlmasına anlam veremedim. Darp-
hane'de ise tam tersi, nıüthiş bir dağınıklık gö-
ze çarpmaktaydı. Bu dağınıklık içinde birkaç
olumlu kimlik; Erlich, Douglas, Jin ve Ber-
wick'in çalışmalan dikkat çekiyordu. Özellik-
le Aya Irini ve Darphane'deki Türk isimlere
gelince, onlar son derece acemice ve bienal
konseptine uymayan çalışmalarla, diğer bi-
enallerde olduğu gibi düş kırıklığı yaratmaya
devanı etmekteydiler.
Zaten Istanbul Bienali'nin bugüne kadarki
üç yabancı küratörü de, özellikle Türk sanat-
çılann seçiminde, pek doğruya yönelmemiş-
lerdı. Bu durum biraz Block'ta pozitifti. Ha-
segawa'dan önceki son üç bienale bakınca sı-
rasıyla iyi (R.Block), orta (R. Martinez) ve
kötü, hatta çok kötü (P. Colombo) bir bienal-
den geçtiğimizi söyleyebilirim. Son üç bienal-
de de alternatif eğilim ve kavramsal sanatçı-
lara ağırlık verihnişti ki, bunu ciddi biçimde
yine bir tek Block aşmıştı, Colombo'da ise tu-
val ve boya resmine şans tanınmıştı, fakat bun-
lar çok kötü örneklerdi. Kanımca küratör Ha-
segavva'ya ait bu son bienaldeki Türk sanatçı
YABANCI KÜRATÖRLER-tstanbul Bienali'nin
bugiine kadarki yabancı küratörieri, Türk sanat-
çılann seçiminde, pek doğruya yönelmemişlerdi.
Bu durum Rene Block'ta (üstte) pozitifti.Yuko Ha-
segawa (yanda) ise vasatın üstûne çıkamadı.
seçimi yine vasatın üstüne çıkamazken, genel-
deki görüntüsüyle de, ancak küratör Colom-
bo'nun bienalini aşmaya çalışır durumdaydı.
Türkiye'de sanatçı o kadar az ki...
Yabancı küratörlerin elinde neden oyunca-
ğa dönülüyor? İşte bu sorunun cevabını ara-
mak en doğrusu olacaktır: Öncelikle Türki-
ye'de bienale küratör olabilecek yetişmiş ele-
marun olmadığı bilinen bir gerçek. Sanat ge-
lişmeyince, yazan ve eleştirmeni de gelişmi-
yor. Aynca, Türkiye'de ne yazık ki sanat tarih-
çisi de yetişmiyor. Nedeni ise "sanat orada,
tarihi burada". Yabancı küratörün iyisini bul-
mamız mümkün değil. Çünkü işler "al gülüm
ver gülüm" ilişkileriyle gelişiyor. Bir Türk
sanat yapımcısı bir Afnka ülkesine gittiğinde
nasıl rahat davranırsa, "ne yapsam doğru-
dur" diye yüksekten atarsa, Türkiye'ye gelen
küratörler de aynısını yapıyor Yabancı küra-
tör en kısa sürede bize benziyor; yani kim în-
gilizceyi iyi biliyorsa ve küratöre yakın duru-
yorsa, onu tavhyor. Aksi halde küratöre ulaş-
mak olası bile değil.
Oysa küratörün çok ciddi biçimde sanatçı
aynmı yapıp atölye gezmesi gerekmekte. Sı-
nırlı olarak yapılan atölye gezileri kesinJikle
yetersiz kalmakta. Şunu belirtmeliyim ki, ül-
kemize gelen küratörler kesinlikle etki altın-
da. Bir de şu var; gelen küratör de haksız de-
ğil. Türkiye'de sanatçı o kadar az ki. 0nun için
de küratör seçtiğini zorlama seçiyor. Bir baş-
ka söyleyişle duygusal davranmak zorunda
kalıyor. Aynca küratörler hep izlemeye yöne-
lik işleri seçiyorlar, hatta uluslararası plat-
formlarda birbirlerine hava attıklan da kesin.
Bütün bunlann olabihnesi için dekoratif, sem-
patik ve sevimli gözükmeye çalışıyorlar.
Bienal ve trienal gibi oluşumlarda, söyleme
direkt gidihnelidir. Bu konuda Hasegavva da
bence bir yanlış içine düştü. Basın toplantısı-
nı hatırlıyorum da, konuştuklan ve gösterdik-
leri ile konsepti arasında en ufak bir paralel-
lik yoktu. Gösterdiklerine kendisi de bir kü-
çük çocuk gibi sadece gülerek ve eğlenerek
karşılık vermekteydi. Genel boyutuyla egoya
yönelik derin bir kavramsallık mı yoksa gül-
mek, neşelenmek gibi olası ve doğal kavram-
lar mıydı bienalini belirleyen. işte bütün bun-
lar ciddi ikilemlerdir. Onun için küratörler is-
tedikleri kadar kavram veredursun, kavram
vermenin yerine oturmadığında komik dur-
duğu ve ikilemler yarattığı kesindir.
Metamorfoza dayah yaklaşımlar
Aynca konsepte uymayan birçok iş de ser-
gilenebiliyor. Bir de katılımcı dürüst değilse,
sen ona küratör olarak bir konsept verdigin
halde, sanatçı sana önceki bir çalışmasını da
verebiliyor ve sen de onu kabul ediyorsan, o
zaman bu durumda etik boyutta yanlışlann da
olduğu kesindir. Manifestoya bakmca, Uzak-
doğu ile Batı sanat felsefelerinin bir senteze
götürüleceği ifade ediliyor ve bunun da "me-
tamorfoz" ile sağlanacağı vurgulanıyordu.
Türkiye'de metamorfoza dayalı yaklaşımlar
ise ne yazık ki özellikle plastik sanatlarda ge-
reği gibi algılanamamış durumda. Hasega-
wa'nınbükavramı ülkemiz sanat ortamuıa su-
narken epeyce zorlanacağını da söylemiştim.
Nitekim bienalin neredeyse tüm ağırhğını ta-
şıyan iki ana mekânını gördükten sonra bu dü-
şüncemin çok doğru olduğu görülüyordu.
Türkiye'de ilk elden yapılması gereken "sa-
natçının kim olduğu" sorusuna cevap ara-
maktır. Gerçekten plastik sanatlar alannnızda
kim sanatçıdır? Bu aynmJaştırma tarafsız bi-
çimde yapılmadıkça, doğrulan yabancı küra-
törlerin çalışma süreci olan ortalama bir yıl
içinde anlamalannı beklemek de ayn bir yan-
lışlık oluyor.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Yaşamın Tenha Yolları...
Birkaç hafta önce bu köşede çıkan "SevgiKaç-
kınlan" başlık/ı yazım, beklemediğim bir ilgiyle
karşılandı. Telefon ve e-posta aracılığıyla bana
ulaşanların içten mesajları, sevgisizlikten ya da
bizi "ısıtmayan" sevgilerden yakınmakta haksız
olmadığımın kanıtlarıydı.
O yazıyı ilginç bir dönemimde, yaşamımın yeni
bir dönüm noktasına adım atarken, başka deyiş-
le, bundan böyle artık daha çok yaşamın tenha
yollarını seçmeye karar vermişken kaleme almış-
tım.
Sevgi, kalabalıklardaaldatıcı olabiliyor. Kalaba-
lıkların içinde sevgi olmayanı gerçek sevgi ile ka-
rıştınp örneğin bir sevgiyi yaşadığımız yanılsama-
sına kurban gidebiliyorsunuz. Bir zamanlar şimdi
artık çoktandır hayatta olmayan, paha biçilmez bir
dostum, sanki ileriki yıllanmı okumuşçasına, ba-
na şu öğüdü vermişti: "Dergâhına çekilmesini de
bil! Yaşamında kaç gerçek sevgi olduğunu ancak
o dergâhın kapısını çalanlardan anlayabilirsin!
Bunlann azlığı veya kimi zaman yokluğu da ürküt-
memeliseni, çünkü böylesi, ısıtmayan sevgilen iz-
leyen düş kınklıklanndan çok daha az acıtıcıdır!"
Bu öğüt, yıllar öncesine ait. Üstelik hatırladığım
kadarıyla, onu vereni çok sevmeme karşın o za-
manlar pek de önemsememış olduğum bir öğüt.
Ama şimdi, bu öğüdün anlamını çok iyi kavra-
dım. Bundan böyle yaşamın tenha yollarını da o
yüzden seçiyorum. Şu anda içinde bulunduğum
koşullar da bu seçimi yapmam için çok elverişli.
Uzunca bir zamandır bir toplu çalışma, gençler-
den kaynaklandığı için insana bu rklimin gelece-
ğine yönelik taze umutlar aşılayan bir sanatsal gi-
rişım içersindeydim. Şimdi o girişim sonuçlanmak
üzere ve ben de artık üstlendiklerini hakkıyla ye-
rine getirmiş olmanın huzuruyla biraz daha geri
plana, yaşamın -galiba biraz da özlediğim!- ten-
ha yollarına dönebilirim. Çünkü anladım ki, bugü-
ne kadar bu bağlamda uğradığım türlü düş kırık-
lıklanna karşın, her girdiğim ortamda biraz da sev-
ginin ısıtanını aramak gibi, şimdiki çoğu gençle-
rin ifadesiyle "aşın duygusal" bir tiryakilikten vaz-
geçebilmış değilım. Üstelik bu, kalabalıklarda sev-
gilerin yaşanamadığı gerçeğini bana kimi zaman
unutturabilecek kadar zararlı bir tiryakilik!
Bu kez -geçmişte yaşadıklarımdan farklı ola-
rak- düş kırıklıklarıyla karşılaştığımı söyleyemem.
Çünkü sanırım fazla düş kurmadım ya da sevgi
bağlamında kendi kurduğum düşlerin gerçekleş-
memesinin sorumluluğunu başkalarında arama-
dım; düş kurmanın sorumluluğu, bana aitti. Ama
her şeye karşın, yıprandığımı da algıladım. Ta en
başlardan bir şeylerden dışlanmanın kırgınlığını,
bir şeyleri paylaşmanın mutluluğunun yanı sıra
yaşadım. Ve şimdi görüyorum ki, o dışlanmaların
fotoğraflannı hiçbir paylaşımın mutluluğu gölge-
lendirememiş. Belleğin albümünde birlikte dur-
maktalar.
Yoksa Rilkegibi mi düşündüm: "Veşimdidost-
lanm zenginleşip I Beni harcamaktalar..." Hayır,,
sanmıyorum. Ya da...
Cotette, on yıllardır baş ucu kitaplarımdan olan
"Avare Kadın"\n ağzından romanın sonundaki
mektupta şöyle seslenir: "Bana hayatı paylaşalırh
demiştiniz... Sakın sizin de kastettiğiniz, sadece
kendi payınızı alıp gitmek olmasın?"
Zamanımızın bir bilgesi de çok güzel soylüyon
"Sana sevgimi veremem; onu seninle yalnızca
paylaşabilirim!" iyi de, ya bu paylaşma, Colette'in
korktuğu gibi sonuçlanırsa?
Bu korkuları taşımak mı, yoksa yaşamın tenha
yollarına çekilip, oralarda yollarını sizin için değiş-
tirebilecekleri beklemek mi?
Ben, ikincisini seçiyorum. Artık hırpalanmamak
için.
Sevecenliği, ısıtmayan sevgiler yerine, kendi
dergâhımın yaşanmışlığında bulmak için.
Ve üstelik günün birinde o dergâhın kapısının
çalınabileceğini düşünmek, sevgileri bir zamanlar
dışlandığınız yerlerde aramakta direnmekten çok
daha gerçekçi olduğu için!
e-posta:ahmetcemal(« superonline.com
acem20(<ı hotmaif.com
'Akdeniz Uygarlığında Gednti'
• Kültür Servisi - Bugün, 25 Ekim ve 1
Kasım tarihlerinde saat 20.00'de Maya'da
araştırtnacı-yazar llker Özünlü'nün sunduğu
'Akdeniz Uygarlığında Epistomolojik Gezinti'
adlı kültürel stand-up yer alacak. Program
haftada bir kez 1.5 saatlik seanslar ile üç gün
sürecek. Dünya vatandaşı olma yolunda ilk
adım olabilecek Akdeniz'in çok etnisiteli
kültür yapısını tanıma ve tarih boyu ülkeler
arası hiç bitmeyen alışveriş ve bağlantılar
içinde Akdenizlilik ortak duygu ve kimliğini
edinme gibi hedefleri olan, fotoğraf ve müzık
destekli bu gösteri, 'stand-up'lan çağnştıran
yapısı, zamanı ve kendini yeniden üretici
olmasıyla aynlıyor ve bu kültürel özeüiğiyle
onlara alternatif olma iddiası taşıyor.
BUGÜN
• ALMAN KÜLTÜR MERKEZt'nde saat
19.00'da 'Trickj- Germany' başlığı altında 12
kısa film izlenebilir. (0 212 249 20 09)
• ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda saat 18.00'de
Mahmut Fazıl Coşkun'un yönettiği 'Yarıdan
Kalan Büyük Deney' ve 'Light Hause' adlı
filmler gösterilecek. (0 212 317 77 00)
• BABYLON'da saat 21.30'da Replikas'ın
konseri dinlenebilir. (0 212 292 73 68)
• SE VDA-CENAP AND MÜZİK VAKFI
etkinlikJeri kapsammda HÜ Kültür
Merkezi'nde saat 19.30'da Francesca Scaini
(soprano), Eddi De Nadai (piyano) Duo'su,
Opera Sahnesi'nde saat 20.00'de 'Hırçın Kız'
adlı bale yer alacak. (0 312 427 08 55) •
• BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZİ'nde saat 18.30'da Alper Maralın
'Elektro-Akustik Müzik' konulu söyleşisi
yer alacak. (Bileüx: 0 216 454 15 55)
• TARİH VAKFI TARÖÜ DARPHANE-İ
AMlRE BİNALARI'nda saat 18. 3O'da
'Tarihçinin Mutfağı' adlı söyleşi
^gerçekleşecek. (0 212 513 50 82)