23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SJOTA CUMHURİYET 11 EKİM2001 PERŞEMBI DİZİ Libemlçıkmazdan nasıl sıynlmalı? Hangi Devrimi Kimler Yapaca S E R V E R T A N I L L yüzyılın son çeyreğine ka- dar, büyüleyici birkaç te- rnel kavram ve kelimeden bin "ilerteme" idi; son onlu yıllarda, onun ye- rinı "değis.im" almıştır. Bununla, o yüzyılın sonJannda yoğunlaşan büyük teknolojik de- ğişiklikler, özellikle iletişim araçlanndakı "devrim"' hatırlatılmak istenirken; daha da çok, söz konusu değişikliklere oranla ekono- mik, siyasal ve sosyal yaşamdaki gecikme- lere dikkatler çekilir ve gelişmelere uyum sağlamak ıçin değişmenin zorunlu olduğu belirtilmeye çahşılır. u Bu küreselleşme ça- ğında değişim şartör" denırken, bır ufak ha- tırlatmadaekJenirona: "LiberaUeşelim, libe- ralleşnıeiiyiz!'' "llerieme", teknik içeriğınin yanı sıra, fel- sefî açısı belki daha ağır basan -geleceğe dö- niik- bir kavramdı; "değişiın", ne denli süs- lenmeye çalışılırsa çahşılsın, renksiz-koku- suz, dahası ideolojik yönü açıkça sıntan bir söyleyiş. Birinde Aydınlanma çağı dile geli- yordu; ötekinde, kapitalizmin girdiği yeni bir fetih çağının dayatması, bu arada oyun, tu- zak ve aldatmacalan gizli. Durum böyle olunca, bütün bunlara karşı mücadelenin de ideolojik, politik, bu arada felsefi olması ge- rekmiyor mu? LlberaHzme mahkûm defllllz reknik yeniliklere karşı çıkmanın elbette anlamı yok, üstelik zaran da var. XX. yüzyılın ikinci yansında özellikle de son çey- reğindeki teknolojik değişiklikler, bilişim ve iletişim araçlanndaki "devrim", her şeyden önce insan zekâsının fetihleri olarak redde- demeyeceğimiz olgulardır; "küreselleşme" de öyle. Asıl sorun zaten onlar değil, şudur: Küreselleşme, kapitalizmin ve onun "yenili- beral" politikasının arkasına takılmıştır; bü- tün çarpıcı teknik olanaklar da, işte bu poli- tikanın emrine sokulmuştur. Ancak, yeni liberal küreselleşme, bir al- datmacayı önlemek içuı Profesör Rene Pas- set'nin söyledikierini hatırlatahm, "ldmi in- sanlann sandıklan gibi sadece bir teknolojik evTİmin ürünü değildir; Reagan-Thatcheryü- laruıdaki bir siyasal seçimden doğmuştur o". Öyle olduğu için de, teknik buluşlar gibi "ge- ri döndürüleınez'' bir nitelik taşımıyor, pekâ- lâ tersine çevrilebilir. "Bir politikanuı yapö- ğını bir başka politika bozabilir" Böylece, liberalizme mahkûm değiliz! "Dahainsanca bir ekonomi" yaratmakge- rekJidir ve üstelik mümkündür de. "Daha insanca bir ekonomi yaratmak iste- yenlerin amaçlaru liberalizmin "birey" adı- na soyutlamalannın tersine, kararlann mer- kezine insanı yerleştirmek, sosyal ve çevre- sel ölçütleri egemen kılmaktır; koşullar bu olunca, toplumu "pfyasanın erdemkriT> nden yoksun bırakmak da gerekmiyor. Öte yan- dan, aynı insanlann, liberalizmin dayattığı yağmacı ve tasfiye edici bir küreselleşmeye karşı savunduklan da, insanlığın kazanımla- nnı feda etmeden, "daha insanca bir dünya" kurma yolunda yeni bir küreselleşmeyi ha- yata geçirmektir. Aslında her iki mücadele de iç içedir ve bir bütünü oluşturur. O bütünde, onlann yanı sı- ra, ulusal olsun yerel olsun geleneksel eylem biçimlerinin ötesinde bir başka düzeyde di- renişler ve seçenekler de yer alıyor. Bugün, ivedi olarak çözümü gereken sorun ise şudur: Ortasmda çırpındığımız "liberal çıkmaz"dan sıynlmak için ne yapmalıyız? Konu, demokrasinin geleceğini de yakın- dan ilgilendiriyor. Demokrasinin geleceği tehllkededlr i erçekten, bugün, yalmz gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş sanayi ülkele- rinde de, devlet ve siyaset bir süredir kural- ların dışına sürükJenmiş, yolsuzluk ve çürü- müşlük içine düşmüşse, bunun asıl sorumlu- su, Reagan ve Thatcher'ın başını çektikleri yeni liberal politikadır, onun "daha az dev- let" dayatmasıdır. "Temiz toplıun, temiz si- yaset" aranışı, o yıllarla gündemın başına ge- lip oturmuştur. Aynca, "daha az devlet" iş- sizlere, yeni işsiz kitlelennin katılmasına yol açmıştır. Oysa çiğnenen kurallar, uzun deneyimle- rin eseri, bizzat demokrasinin armağanı idi- ler; demokrasinin, yeni genel oy ilkesine da- yanan ve iktidan yurttaşlann çoğunluğuna veren bir rejimin, o çoğunluk içinde bir bö- lüm insanın işsiz dolaşmasına ya da dışlan- Marksizm, aıııa hangi Marksizm ir yerderesmîbir felsefeye dönüştürülüp uygulandığı rejimlerin çıkarlanna göre yorumlanan, bu arada çığınndan çıkaniıp dogmatikleştirilen ve tanınmaz hale getirilen Marksizm mi? Yoksa gerçeldiği, içine hiçbir metafizik katmadan, olduğu gibi, ama aklın ve bilimin aydınlığında ve yaşamın akışı içinde ele alıp açıklamak isteyen bir dünya görüşü, bir düşünme yöntemi olarak Marksizm mi? Hangisi? Gelip vardığımız nokta açıkça şudur: Marz'ı bugün yeniden okumak bir zorunluluk. Ama o eserin sayfalanna eski gözlüklerle, özellikle de geleneksel Marksizmin gözlükleriyle eğilemeyiz, eğilmemeliyiz. Dogmatizmi olduğu kadar nostaljiyi de işin içine katmadan yapmalıyız okumamızı. Bu arada geriye dönüp bakmak, devrimci düşüncenin katkılannı, yanı sıra başarısızlıklannı ve trajedilerini araştırmak da şarttır. O eser, bugün, aşılmaz bir başvuru metni, hele hele bir din kitabının dogmalar toman olmaktan çok, açıklamalarda birer araç, çoğulcu bir sorgulamada çıkış noktasıdır. Marx'm söyledikierini sıradan tekrarlamayı aşmıştır işler; böylesi bir davranış, olsa olsa - çoğu terörist- zibidi grupçuklann marifeti olabilir. Daha da açık söylemek gerekirse diyeceğiz ki, Manc'ta önemli olan, her şeyden önce gerçeğe varmada izlediği yol, yani "düşünme yöntemTdir. Bir dört yüzyıl önce Descartes ile Bacon'ın, daha sonra HegeTin yani modern insanlığa yeni bir düşünme yöntemi önermiş olanlann arkasmdan, onun da adını ebedileştiren, bu konudaki katkısı, yani "materyalist diyalektik" yöntemdir. Geri kalanı aynntıdır. Söz konusu yaklaşım, gerçekliği bir bütün olarak, aklın ve büimin aydınlığında ve yaşamın akışı içinde ele alışıyla bugün de geçerliliğini sürdürüyor. Büyük düşünür Edgar Morin'in, çağımızın - özellikle çevresel- sorunlannı onsuz çözemeyiz derken önerdiği ve modern eğitimin dokusuna ışlenmesini istediği "pianeter düşünme biçimTnin üstünü bir parça kazıyınız, altmdan "materyaHst diyalektik" yöntem çıkacakür. Kimi yazarlann -an]ar anlamaz- kullandıklan "analitik düşünme", eğer "diyalektik"le de donanmamış ve bir "sentez" sunmuyorsa, güdük kahnaya mahkûmdur. Öte yandan Marx, yol açtığı onca yorumun arkasından yeniden keşfedibneyi de bekliyor. Şimdiden gördüğümüz, öyle sadece bir XIX. yüzyıl iktisatçısı değil, çağdaş dünyanm külyutmaz ve keskin bir eleştirmenidir. Marx'ın eleştirisi, insanlan körleştiren ve başlarmın üstünden geçip giden sosyal mekanizmaları gözler önüne seriyor. Sermaye, piyasa, para, neredeyse doğal ve toz konmaz gerçeklikler olarak görülüyor bugün de. Marx ise, tersine, dayandıklan nesnelerin içinde erimiş düşünce biçimleri, simgesel şeyler, gerçek soyutlamalar olarak bakıyordu onlara; insanlann ürettikleri ve farkına varmadan yeniden ürettikleri şeylerin mahkûmlan olduklannı söylüyordu. Yeni liberalizmin, bu bezirgân felsefesinin doğaya ve yaşama ılişkin ne varsa her şeyi metalaştınp piyasaya sürdüğü bir dönemde, Marx'ın dediklerine kulak vermez olur muyuz? Marx, özgürlüğe götüren yolun -hiç olmazsa- bir bölümünü süpürüyor. Düpedüz aptal değilsek göz ardı edebilir miyiz? Böylece Marx, en başta yöntemiyle bugün de çağdaşımız. O yöntem, günümüz Türkiye'si için nasıl bir yol öneriyor? masına razı olabileceği söylenemez. Devle- tin, "sosyal demokrasi" adına, başta zayıf olanlan korumak ve bireysel özgürlükJeri ekonomik makinenin ezmemesi için, halka bir vakitler arka çıkıp da şimdi yüz çevirme- sinin inandıncı bir açıklaması da yoktur. A- ma demokrasi yaşayacaksa, "sosyal fetih- ler"iyle yaşayacaktır; aksi takdirde, salt tem- sili düzeyde kalan, sıradan bir seçim maki- nesine dönüşür ve egemen sınıflann kendi aralannda oynadıklan bir oyun olup çıkar; demokrasi, daha şimdiden böyle bir tehli- keyle yüz yüzedir. Reforma evet, ama kimin çıkan için? Insanlan aldatmaya gerek yok: "Piyasa", daha güçlünün yasasından başka "kural" ta- nımıyor. Demokrasi ise, düzenlemeler getir- mek üzere genel oya dayanıyor; söz konusu düzenlemeler de, liberal propagandanın hi- lâfına, ekonomik etkinliği kösteklemiyor, ter- sine ona bir çerçeve çiziyor ve destekleyip gerçek anlamını kazandınyor. Böylece, diz- ginsiz ve başıbozuk bir liberalizm, çok daha fazla skandallara yol açacağmdan, demokra- si, haklanm yeniden kuşanarak, ekonomik etkinliği -büyük çoğunluğun çıkarına- tekrar yönlendirecek yeni düzenlemeleri bulmalı- dır. StrateJ devlet'ln görevi Faşadığımız ortamda, dizginlerinden bo- şanrmş bir kapitalizmin acı meyvelerini tadıp yüzlerini buruşturan insanlann, devle- tin müdahalesini istemelerinden daha doğal bir şey de olamaz: Piyasaya müdahale, ban- kacıhğa müdahale, tanma müdahale, kısaca- sı körükörüne bir ekonomizm ve kıran kıra- na rekabete müdahale... Devlet, elbette eski devlet değildir; her şeye kendini yetkili gö- ren "pilot devlet"ten "stratej devlet"e doğru bir evrim olmuştur ve devlet gerçekliği sürü- yor demektir bu; önemli olan, onu daha da demokratikleştirmek ve insan haklanyla do- natmaktır. Sağ'ın bütün bu olan bitene bakıp sağlıklı bir çözümlemeye gitmesi ve gelecek için ye- ni yollar açması düşünülemez. Sosyal de- mokrat ideolojiler, bu ılımlı "utangaç sosya- Kzm"ler de, olumsuzluklan önlemede pek bir şey yapıyor değiller; birden renksiz-ko- kusuz hale gelen bu politikalar günü kurtar- manın arkasındalar ve gelecek için de bir u- mut vermiyorlar. Kurtancılık, gelse gelse sol'un -liberalizmin aldatmacalanna kapıl- mamış- kanatlanndan, ulusal, demokratik ve yurtsever güçlerden gelecek. İşte, böyle bir ortamdadır ki, "bütün"ü gö- ren, çelişmeleri yerli yerine oturtan, "deği- şim"i gerçek boyutlan içinde ele alan, ileri- ci, demokrat ve devrimci bir dünya görüşü- nün aydınlığına ihtiyaç kendini yeniden bel- li ediyor. Bu dünya görüşü Marksizmdir. Ama hangi Marksizm? Yarın: 'Radlkal, yenfleştfrlcl ve devrimci' bir yol PERŞEMBE ORHAN BURSALI İslam İdeolojisi' mi? Şu Türkiye'nin asker gönderme kargaşası için- de tartışılacak sorun bu mu, diyebilirsiniz; an- cak, Jslamın neden köktendinciliği- şeriatı besle- diği, dahası, şeriatı giderek daha çok ülkede ikti- dara getirmek için cihat içinde olduğu sorusu- nun yanıtı, bizi çok yakından ilgilendiriyor. Islam dünyasında, Türkiye dışında, çağın gidi- şatına ayak uydurabilen ülke yok gibi. "Çağın gi- dişatı" teriminin, şüphesiz, demokrasisi, ekono- misi, bilimi ve teknolojisiyle çok yönlü Avrupa kültürünü kastettiği açık. Bu terimi sevmeyebilir, uygariığın tanımı konusunda farklı görüşler ileri sürebilir ve bugünkü "yan etkilerini" ileri süre- rek batı uygariığını beğenmeyebiliriz. O zaman soruyu şöyle soralım: Neden Is- lam dünyası, Batı uygarlığına denk, hatta birçok alanda onu aşan, insanın onuruna ve çağımızda ulaştığı kültür düzeyine yakışır bir alternatif kül- tür/sistem yaratamadı? ••• Islam dünyasında akıldan, toplumsal sistemle- rinden, yaratıcılıklarından, üretkenliklerinden, kültürierinden.. kaynaklanan çok yönlü bir zen- ginlik yok. Sadece bazı ülkelerde petrolden kay- naklanan göreceli bir zenginlik var. Bu zenginlik de ne yazık ki o toplumların eseri değil. Üstelik bu petrol zenginliği bile, bir uygariık yaratamadı ve yaratamryor. Demek, uygariık yaratmanın pa- rasal zenginlikle ilgisi yok. Batı "uygariığı" ile Islam "uygaıiığı" arasında mesafe büyüyor. Kimi görüşe göre, bu "büyüyen mesafe"nin yarartığı kin ve kıskançlık, Islamı ilk biçimlerine geri döndürüyor. Hem de, dünyanın geri kalan kısmıyla arasındaki kültürel mesafeyi ve farklılık- lan daha da büyüterek! Irk farklılıklannı da araya sokarak... Kim ne derse desin, "Haçlı Seferi" sözleri, ağızlardan gelişigüzel dökülmedi... Bu sütunda sık sık vurgulandığı gibi, Batı "uy- gariığı" Filistin konusundaki tutumuyla, belki de bu zemini ilk olarak hazıriayan kesimdir... Ama sorun bu kadar yüzeysel değil, Filistin konusu, sadece şeriatçılığın cihadına görünüşte güncel bir gerekçe oluşturabilir. Sorun, Islam-Arap kültürünün neden alternatif bir uygariık yaratamadığıyla çok yakından ilişkili- dir... ••• Şeriatçılığın cihadının nedenlerini anlamak için bir Arap kaynağa, Beyrut'ta yaşayan Lübnanlı şair ve gazeteci Abbas Baydoun'a başvurmak- ta yarar var: "Araplann toplumsal ve kültürel krizinin köke- ni, kültür ve toplumlannm çağdaşlaşma olasılığı- nın neredeyse sıfır olmasında yatıyor" diyor... "Arap kültürü geçen yüzyılda yakaladığı liberal bir dalgayla Batı kültürünü yakalayabileceği umudunu doğurmuştu. Ancak bu deneme ve denemenin başansızlığının sonucu olan teslimi- yetin ardından, yeteneksiz ve yaralı Arap benliği milliyetçi, komünist ve dini karakterli dünya gö- rüşlerine kaydı. Birbiri ardına.. Islam köktendin- ciliği, bunlardan biridir". Baydoun, sürdürüyor: "Unutmayalım ki, Islam, komünizmin tersine, sisteme alternatif, kendi- siyle ve başkasıyla yüzleşen bir ideoloji değildir. Islam daha çok savunma içinde olan bir ideolo- jidir ve bu ideolojinin modern bir 'hayat stiline' doğru yönelmesi, ağır krizlere, parçalanmışlıkla- ra ve kör şiddete yol açmaktadır". Lübnanlı şair ve gazeteci, köktendinciliğin kendi toplumlan içinde baskı ve şiddet uygula- yan bir azınlık olduğuna, dini ve toplumsal bü- yük çoğunluk tarafından reddedildiğine işaret et- mekte, onlan "kendi halkına ve diğerleıine karşı terör uygulayan çeteler" olarak nitelemektedir (DieZeit, 20 Eylül2001). ••• Baydoun, aslında sorumuza yanıt vermedi. Ancak, köktendincilik konusunda yaptığı değer- lendirme ile ülkemız açısından yeni bir soru orta- ya atılmasına yardımcı oldu: Bizim Islamcı siyasi partiler, akımlar ve varsa Islami düşünürlerimizin esas çıkmazı ve açmazı, köktendincilikle hesap- laşmamış olmalannda yatmıyor mu? Bu soru, ayn bir yazı konusu. Ana sorumuz ortada duruyor hâlâ: Islam-Arap kültürü neden alternatif bir uygariık yaratamadı? "Batı emperyalizmi tarafından sömürüldü" de ondan mı? (Sömürüldü mü?) Yaşadıklan bölge- nin iklimsel vb. koşulları mı engeldi? (Hayır tabıi!) Yoksa, Müslüman dünya, Tslam dinini çağa uygun yorumlarıyla yaşayamadığı için mi? Bu noktada engellendikleri için mi? Islam dini, yeni uygarlıkların doğmasını ve insanın gelişmesini engelleyen bir "Islam ideolojisine" dönüştü(rül- dü)ğü için mi? obursali(a cumhuriyetcom.tr Antonina ^Travef ÖLMEZAĞACEV tZtSDEA>İADOLU(Zeriafağ Ikra) Prot Dr. Aıtnn ÛNSAL ile(26-29Ekim 2001) Zeytın a|acı bınkrce )il vaşajabdr bunun ıçın bır adı da Ötaez A|aç'tır Anaio- iu'da. Bu topraklarda >aşaDanlann tamâdır. dotaılanDda efsaneler banndınr Ze\ - nn>ağı ise, çağlann ıçuıden süzülup gelen bır mucıze Insanlık. gözünü dünvaya aç- ögmdan ben. sabır ıe emekk, her ze\tra tanesının ruhımusıhırhbınaşŞa dönuştürû- vor buna Akdenız'ın tuzunu. rüzgânnı. Ege göklenrun parlaklığını katrvor, ve gu- neş rengıııdela bu sm bmlerce vıldır ınsanlara sağiık, gûzellık \ enyor Ve bız de bu mucızenın ızını sûrirvoruz Ege'de Çağlar, kûlturler, tadar boyunca. Pref. Dr. *5OV\ İAS.U ile Anilık. Edreaut Çanaldafc. ört ginlük o(ı|uüstD bır gezı_ AjTintılı bilgi \t Rezenasvon: 0 212 292 28 74 - 75 Sonbahar renk cümbüşünde yapraklar Macahel'de yarışıyor Doğu Karadeniz Turu Tur 1:27-29 Ekim 2001 Tur2:27-31 Ekim 2001 TBVIA Bilgi: 0212 283 78 16 (214) Funda Hn.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle