18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
£24 AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(« cumhuriyet.com.tr 15 İJlkemizdemodem seramiksanatmı başlatan Füreya Koralaramızdan ayrılah bugün üçyüolııyor *Her yerde aşkıaramıştı' FRANKFURT-2 Haziıan 1910'da Büyükada'da Şakir Paşa ailesinin üye- si olarak doğan Füreya'nm 90. yaşı için ne bir sergi, ne bir anma toplan- tısı düzenlendi. 24 Ağustos 1997'de kaybetriğimiz sanatçının üçüncü ölüm yıldönümü, görsel sanatçısına hiçbir za- n a n hak etîıgı değen vermeyen top- lurnumuzda, bir sanatçının vefatının, çoğü kez onıuı "sanaünm da ölüraö" olduğu gerçeğiyle karşı lcarşıya geti- riyor bizi. Modem seramiğin bir sanat olduğu- nu kanıtlamak için geçen ömrü bo- yunca, birbırinden ilginç çalışmalar gerçekleştiren, modern Türk sanatın- da yeni bir dönemi açan Füreya için ne yapıldı? KLötü yazılmış bir biyog- rafîden, binbir baskı hatasıyla 1997'de Yapı Kredi Yayınlan tarafından sunu- lan "BirUsta,BirDünya:FüreyaKo- ral*' kataloğundan başka ne var eli- mizde? Füreya'nın 20. yüzyıl patinasını ta- şıyan atölye-evi küçük, özel bir müze olarak korunması gerekirken, vefatı- nın ardından yok edildi. Kapsamlı bir retrospektif sergisi, tüm eserlenni içe- ren bir kitabı (cataloque raisonne) ya- yımlanmadan çalışmalan darmadağın oldu. Yaşamı ile sanatını birbırinden aynlmaz bir bütün olarak kavrayan bu dieğerli sanatçının arkasından ağıt yak- mak değil amacım. Ama büyük bir açmazın içinde kıvranan güncel sanat ortamımıza eklerrüenen duyarsızlık, tarihe, yakın tarihe bile bakmama sal- gını, çalışmalan, kişiliğiyle "sırachsr bir kimliğe sahip olan Füreya'ya anı- sı etrafindaki sorunlardan uzaklaşa- rak bakmama engel oluyor. Hem ger- çeklerle yüzleşmekten korkmayan, bu- nu her zaman büyük bir açıkyürekli- lilde savunan bir sanatçının arkasından başka türlü nasıl davranılabihr ki? '3. evliliğimi seramikle yaptun' Modem Türk sanatının gelişim çiz- gisi içinde değerlendirildiğinde. Füre- ya'mn bir "yüzyıl sanatçısı* 1 olmadığı görülür. 1947'delsviçre'deterapıama- cıyla başladığı seramik, orujn yaşamı- nı değıştıren biroigu olur. 1949'da La- -usanne'da bir yanda küçük bir seramik atölyesinde çamurla uğraşmaya, bir yandan da resun derslen almaya baş- ladığında. yaşamındaki "arama döne- mi" farklı biryoğunluğa ulaşır. "Ara- ma dönemi" dcrken. 1927'den 1949'a dek geçen süreyi berimliyonım. Prof. Berger'le keman çalışması, Istanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne de- vam etmesi, evlılikleri, Vatan Gazete- si'nde yayımladığı müzik eleştırileri. çevirileri Füreya'nın yirmi ikı yıl bo- yunca biriktirdiği, belleğini olustur- duğu bir yaşam parçasıdır. 1950'de Paris'e yerleşerek seramik- çi Serre'nin desteğiyle seramik çahş- malannı sürdüren Füreya, 1951 tie pa- no, karo, obje ve litografilerden olu- K, (Fotoğraf: ARA GÜLER) aşamı ile sanatını birbirinden aynlmaz bir bütün olarak gören Füreya Koral, modern seramiğin bir sanat olduğunu kanıtlamak için geçen ömrü boyunca birbirinden ilginç çalışmalar gerçekleştirdi. Yaratma sarmalını "Içi Boş Insanlar' figürleriyle tamamlayan sanatçının arkasında bıraktığı boşluk, her ölüm yıldönümünde daha da artıyor. şan ilk kişısel sergisini Galeri Mai'de açtığında, arayışlannın sonucunu bu- lur ve son derece olumlu eleş- tiriler alır. Şakir Paşa ailesi- nin yakından tanıdığı Jacqu- es Lassaigne'ın sergi davetı- yesine yazdığı küçük ama he- yecan dolıı yazıda. "Böylece içindeki düşüncelerden sıy- nJarak. kalbini büinmezçiçek- lerin ve aiev seDerinin akışt- na btrakıyor"' cümlesinde be- lirttıği gibi bu sergi. Füre- ya'nın dönüşii olmayan bi- çimde yaşamını sanata ada- yacağını betımler. Bu döne- mi "Ben üçüncü evliliğimi seramikle yaptım" dıyerek özetleyen sanatçı, istese ger- çekJeştirebileceğı ulusiararası bir karıyeri bir tarafa iterek îstanbul'a dönüp çahşmalannı ülkesinde sürdür- meyi tercıh eder. Köklü bir çını geleneğinin olduğu Türkiye'de, 1950'lerde seramik daha emekleme dönemine bile girmemişti. hatta modem seramiğin varlığı bılin- miyordu. Güzel Sanatlar Akademi- sı'nde Seramik Bölümü yeni kurul- musru. bu bölümün ilk mezunu Sadi Evler dizisinden... Diren 1954'te diplomasını alacaktı. Eczacıbaşı'nm Kartal'daki küçük de- neme atölyesınden, Göksu testicileri- nin tezgâhlanndan başka *seramik r> yapma imkânınm olmadığı bir kentte. 1951 'de Maya Sanat Galerisi'nde Pa- ris çalışmalanru sergileyen Füreya'nın tstanbullu sanatseverler üzerinde bırak- tığı etkıyi düşünüyorum. Sıfırdan binn çıkması kadarzor- âu bu koşullarda modern seramik sanatını uygulamak. Hem teknik hem de artisrik açıdan. Çünkü se- ramik. çizmenin. form vermenin dışjnda, hem kilin, hem sırlann hem de fınnda pişim süresinin yapıt üzerindeki kesin şekillen- dirici olarak söz sahibi olduğu bir yaratı alanıdır. Günümüzde kla- sik aynmlann bir anlamı kalma- dıysa da seramik. tekniğin tasa- rımla bütünleşmek zorunda ol- duğu bir etkinlik olarak Füre- ya'nın ellerinde ayrı, farklı bir form aldı. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Füreya 1941-55 arasın- daki değışik objeleri, 1955-75 arasın- daki büyük boyutlu panolan (Ziraat Bankası. Istanbul. 1966: DıvanPasta- nesi, lstanbul. 1968). 1975-95 arasm- daki figürleriyle seramiğin üzerinde- ki teknik miğferi çıkararak onu ıçin- de kalbin, heyecanların, aşkın attığı bir forma, ayn bir "yaratma firünası- na" tabi tutmuştur. 1950'lerde yeşil renkli bir tabağının günümüzde grileş- mesi, kuşlannm gagalanmn, kuyruk- lannın, kanatlannın çatlaması, sera- mik evlerin üzerindeki saksılann düş- mesi, onun teknik sorunlarla değil, kurmak istediği "imge dünyasıyla" il- gilendiğinin kanıtıdır. Füreya'run 1950'lerde önce Hitit ve Urartu uygarlıkJanna ait form dünya- sını anımsatan desenler çizdiği, 1960'la- nn başmda ise daha sonra sıkça tercih edeceği "gres tekniğryie" kuş, balık motiflennin ağır bastığı objeleri şe- killendirdiği görülüyor. Bu çalışmala- nn tümünde kendini belli eden bir ya- lınlık, çoğu kezalabildiğine basite ine- rek, sanki formlandırma değil, oyun ra- hathğıyla sanatsal sorunlan çözmek is- teyen biryaklaşım seziliyor. Şekillen- dirmeye olan eğilimi kadarsanatçının çızgisinin, kili bir ileri bir geri kazır- ken, içinde mutluJuktan çok acının du- yumsandığı birritimtutturması elbet- te tesadüf değil. 1970'lerin başından itibaren seramik yerine, beyaz porse- lenin ışığı geçiren özelliğinden yarar- lanarak kullanım amaçlı tasanmlar gerçekleştiren Füreya, sadece birkaç çizgiye indirihniş olan bu çalışmala- nnda da kendi soluğunu yakaJamış, bunun için de hem soyut hem de figü- ratif elemanlan kullanmıştır. Imgder düıyasmda gezinınişti 1980'li yıllarda daha sık kişisel ser- gi açan sanatçının son dönem çalışma- larında belli bir izleği sürdürmekten çok, tabak ve figürlerinde kendi mi- tolojik dünyasının ürünü olan sembol yüklü temalan yorumladığı görülür. İster dallan insan kollan gibi göğe çı- kan ağaçlar, ister gözlerini sonsuza dek açık tutma arzunu gösteren bay- kuşlar, isterse gölge oyunlannda gös- terilen hayal gemileri gibi tekneleriy- le Füreya, temelinde ölümün olgusu- nun mistik bir olgunlukla sunulduğu imgeler dünyasında gezinmiştir. Iler- leyen yaşmın yeni deneylere girmesi- ne müsaade etmediğini anladığında, ar- tık seramik yapmayı bıraktığmı açık- layacak cesarete sahip olan sanatçı- nın, daha sonra yeminini bozarak kili tekrar eline alıp yaptığı fıgürlerin bir Requiem'i andırması elbette bir rast- lantı değil. Bu yazırun başlığını FeritF>dgû'nün sanatçı için yazdığı birmetinden ödünç aldım. Bu metinden ikinci ahntıyla, "Yürürken ardında izler bırakbğuu bümez değüdl/ Ama dönüp arkasına bakmazdı" dizeleriyle yazıma son ver- mek istiyorum. Füreya'nın arkasında bıraktığı en ilginç izlerden biri de çok sevdiği babası Emin Koral için tasar- ladığı mezardı. Sanatçıyı kavramak isteyenlerin mutlaka bu mezan gör- meleri gerekiyor. 1951 'de Paris'te yap- tıgı litografideki mezarhk motifîyle başlayan yaratma sarmalım 1990 ta- rihli "İçi BoşInsanlar"figürleriyleta- mamlayan sanatçının arkasında bırak- tığı boşluk, her ölümyıldönümündeda- ha da artıyor '1/dDenizin YaratıaKadınlan'Kültür Servisi - UNESCO'nun himayesinde ilki geçen yıl Selanik'te yapılan 'Iki Denizin Yaraücı Kadınlan Fesrtvaü'ne bu yıl Türkıye'den sanatçı Maria Rha Epik davet edildi. 22-27 Eylül tarihlerinde düzenlenecek olan festivalin gala gecesinde Epik, banş ve dostluk simgesi olan şarkısı Thalassa'yı (Deniz) seslendirecek. Akdeniz ve Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerdeki kadın sanatçılann katıldığı festıvalde klasik ve pop müziğin yanı sıra; film, fotoğraf, seramik, edebiyat, sinema alanlannda ürün veren sanatçılar da yer alacak. Epik, 1979'da Eurovision şarkı yanşmasının Türkiye elemelerinde 'Seviyorum' bestesi ile birinciliği kazanmıştı. Ancak o dönemdekı iktıdann, yanşmarun Kudüs'te yapılmasını protesto etmesi nedeniyle sanatıçı son anda tsrail'deki fınale katılamadı. Bu olayın ardından Epik, kendini müziğe ve genç kuşaklann eğitimine adadı. Sanatçı. tzmir Valiliğı Özel Maria Rita Epik Müzik Kursu'nu yönetiyor. Aynca, 100'den fazla bestesi bulunan Maria Rita Epik, 1996 yılında Ulusiararası lzmir Araştırmalan Merkezi tarafından kurum dalında fzmir Ödülü ve 1999 yılmda da Ulusal Sanayici ve Işadamlan Demeği tarafından Kültür Sanat Özel Ödülü ile onurlandırıldı. Sanatçı aynı zamanda Ingiliz Kraliyet Müzik Okullan Birleşık Kurulu'nun yaklaşık 90 ülkede gerçekleştirdiği müzik sınavlannı Türkiye'ye getirdi ve kurulun Türkiye temsilcısi oldu. İlk albümü Tanışma yı 1979'da Yonca Plak'tan çıkaran Epik. 1989'da başansız olarak nitelediği Yanımda Yoksun adlı ikinci albümünü gerçekleştirdi. 1994 yılında ise Uğur MumcıTnun anısuıa bestelenen Peki Ben Niye Öldüm ile tek şarkılık bir kaset çalışması yapan Epik, opera sanatçısı Zehra Yüdız'm anısına bestelediği Ave Maria adlı yapıta da imza attı. Sanatçı, şu sıralarda sözleri ve besteleri tümüyle kendine ait olacak^eni bir albüm çahşmasının hazırlıklannı sürdürüyor. Maria Rha Epik, festivalde Türkiye'yi 'Thalassa' adlı parçaryla temsiledecek. Christophe Gans'ın ikinci filmi konusunu bir yaratığm gizemli öyküsünden alıyor w KıullarDi Andasması 9 tamamlandı Kültür Ser\ia - Fransız.sinemasının genç yö- netmenlerinden Christophe Gans. ikinci fil- minin çekimlerini tamamladı. 'Le Pacte Des Loups'(Kurtlann Antlaşması) admdaki film. konusunu 15. Louis'nin hükümdarlığı zama- nında ortaya çıkan, özellikle kadın ve çocuk- lan katlettiğine inanılan Gevaudan yaratığının, artık bir efsaneye dönüşen esrarlı öyküsünden alıyor. Geniş oyuncu kadrosu (bunlara Alas- ka'dan getirilen iki dişi kurt da dahil), nefes kesen doğal dekorlan ve zamanın görkemli kos- tümleriyle oldukça renkli bir film olan Le Pac- te Des Loups. yılsonunda ekrana çıkmaya ha- zırlanırken şimdiden sinema tarihi içinde önem- ü bir yer alacağının sinyallerini veriyor. 900 kişilik dev figürankadrosuyla dikkat- leri çeken filmin başrollerinde Samuel Le Bi- han. Monica BeDucd ve Vincent Cassel oynu- yor. Fransız kolonilerinin Amerika'ya ilk yer- İeştiği zamanlarda geçen film, üç kahramanm üzerinde yoğunlaşıyor: 15. Louis'nin bahçı- vanı(Samuel Le Bihan), onun Yedi Yıl Savaş- lan sırasında karşılaştığı Hint asıllı kardeşi Mani (Mark Dakascos) ve Mani'nin beyaz kurdu Tundra. Bu birbirinden farklı üç karak- ter, gerçekleri gün ışığına çıkarfmak için zor- lu bir mücadeleye girerler. Bu ilginç macera, Aydınlanma Çağı sırasında, Fransız Devri- mi'nden yirmi beş yıl önceki zaman dilimin- de geçer. CanalPlus için. 180 milyon franklık bir büt- çeyle çekilen ve Japonya, Ingiltere, Ispanya, Italya'nın şimdiden yayın haklannı aldığı film, mevsim şartlannın dış mekân çekimlerini olumsuz etkilemesi sonucu aralık ayında ek- ranlara gelecek. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Hukukun Kültüpü ve •••Bîr Cumhurbaşkanı Tükiye Ckjmhuriyeti, hukuk kültürü bağlamında son birkaç haftadır cumhuriyet tarihinde eşine pek rast- lanmamış bir durumu yaşıyor. Çankaya'da bir cum- hurbaşkanı, başta anayasa olmak üzere, hukuku koruma savaşı verirken, aynı cumhuriyetin başba- kanı, cumhurbaşkanını bu davranışıyla -yani huku- ku koruma girişimleriyle!- devletin irticayla, bölücü- lükle, laiklik karşıtı davranışlaria mücadelesini güç- leştirmekle suçluyor! Bugün Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Se- zer ile, Türkiye Cumhuriyeti'nin Sayın Başbakanı Bülent Ecevrt arasında geçmekte olan olaylar, hu- kukun üstünlüğü ilkesine inanan, Inanmak isteyen hiçbir Türk vatandaşının karşısında ilgisiz kalama- yacağı türden olaylardır. Çünkü yaşadığımız dünya- da kültürter, ancak hukukun kunımlaşmasına zemin hazırlayabildikleri ölçüde uygar sayılmaktadır, ve yi- ne çünkü uygar dünya için hukuk devleti, onsuz olu- namaz bir kavramdır. Bu kavramın gereği, yuvarlak ve bulanık sözlerle, öfkeli çıkışlaıia, tek yanlı davranışlaria değil, ancak hukuku bilmekle ve bilinene de kayıtsız şartsız uy- makla yerine getirilebilir. Bu gerçeklerin ışığında, her şeyden önce Sayın Cumhurbaşkanı'nın sözleriyle ve tutumuyla hangi mesajlan vermeye çalışbğına çok iyi dikkat etmek ge- rekmektedir. Anayasasında bir hukuk devleti olduğu açıkça ya- zılı bir devletin Cumhurbaşkanı olarak Sayın Ahmet Necdet Sezer, her şeyden önce şunu söylemekte- dir: Bir hukuk devletinde hiçbir ilke, hukuku feda et- mek pahasına korunamaz - bu ilke laiklik ilkesi bile olsa! Tam tersine, bir hukuk devletinde devletin te- melini ve iskeletini oluşturan ilkeler, ancak hukukun gücüyle yeterince korunabilir. Bu nedenden ötürü, anayasasında bir hukuk dev- leti olduğu açıkça yazılı olan Türkiye Cumhuriye- ti'nde, bu devletin kuruluşuna temel alınmış ilkeleri, son olayda olduğu gibi, anayasaya açıkça aykın ta- sarruflaria "/fony/7?aya"çalışmak, buna gerekçe ola- rak da -Sayın Başbakan'ın yaptığı gibi- örneğin la- iklik ilkesinin önemini vurgulamak, doğrudan laikJik ilkesini hukuktan yoksun bir temele oturtma gayre- tinden başkaca bir anlam taşıyamaz. Sayın Ecevit, ünlü kararnamenin Köşk'ten ikinci kez geri gönderilişinin hemen ardından basına yap- tığı açıklamada, Sayın Ahmet Necdet Sezer'i, dev- letin irticaya karşı yürüttüğü mücadeleyi güçleştir- mekle suçlamıştır. Ne gariptir ki, devletin irticaya karşı yürüttüğü mü- cadeleyi Sayın Ecevrt'e göre, kendisinin Başbakan srîatıyla Sayın Fethullah Gülen'e her vesileyle öv- güler yağdırması, televizyon ekranlannda bu kişi hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından çı- karılan gıyabi tutuklama karanna üzüldüğünü söy- lemesi ve yine bu kişinin en kısa zamanda aklanma- sını dilemesi değil, fakat anayasayı korumak ve kol- lamakla anayasa gereği yükümlü olan Sayın Cum- hurbaşkanı'nın bu doğrultudaki titizliği güçleştirmek- tedir! Sayın Ecevit'in basın açıklamasında söylediğinin aksine, Sayın Ahmet Necdet Sezer'in geri gönder- me gerekçesi çelişkilerle dolu olmayıp, tam bir hu- kuk dersidir; asıl çelişki, Fethullah Gülen'e övgüler yağdıran bir başbakanın böyle bir hukuk dersini an- lamamakta direnmesinden kaynaklanmaktadır. Vurgulamakta yarar görüyorum: Türk hukuk kül- türü, bu olayla birlikte bir dönüm noktasını yaşa- maktadır. Çünkü ülkemizde uzun zamandan beri belki de ilk kez bir cumhurbaşkanı, başta başbakan ve hükümet olmak üzere, pek çok kampı ve kişiyi karşısına almak pahasına, kendisine anayasa ile ve- rilmiş en önemli görevlerden birini, anayasayı koru- ma görevini kılı kırk yararcasına yerine getirmekte- dir. Ve bunu, "Anayasalann bir kez delinmesinden birşey çıkmaz" gibi, bir hukuk devleti için ancak ha- karet sayılabilecek bir sözün daha önce kendi ma- kamında oturmuş kişilerce bile söylenebilmiş oldu- ğu bir ülkede yapmaktadır! Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, çeşitli ke- simleri içeren oldukça geniş bir desteğe sahiptir. Ama bu ülkede hukukbilincininegemer\o\masi, hu- kukun kurumlaşması isteniyorsa eğer, bu desteğin bugünküne oranla çok daha genişlemesi, Türkiye'nin bir hukuk devleti olması gerektiğine inanan bütün ku- rum ve kişilerce defalarca dile getirilmesi şarttır. e-posta: [email protected] [email protected] MOMA'daki greve ünliüep de destek veriyop • Kültür Servisi - Aralannda Steven Spielberg, Martin Scorsese, Laurie Anderson ve David Bryne'm da bulunduğu ünlüler 'MOMA'daki greve destek verdiler. 'MOMA' olarak da anılan Modern Art Museum'un 27 yıllık geçmişi süresince gerçekleşen en uzun iş bıralana eylemi olma özelliğini taşıyan grev, dört aydır tüm müze personeli tarafından sürdürülüyor. Fakat personel ücretlerinin fazlalaştınlması için başlanılan grevin bir sonuca varması şu an için uzak bir ihtimal olarak görülüyor. Greve destek veren sanatçılar bu hafta içinde 'The Village Voice' ve 'Time Out New York' gazetelerinde yayımlanan mektupta, herkesi bu greve destek vermeye çağırdı. Mektubu imzalayan yüz otuz bir sanatçı arasında yönetmen Pedro Almodo, Quentin Tarantino, Bertrand Tavemier, yazar John Ashbery, Susan Sontag ve jaz müzisyeni John Zorn da bulunuyor. Müzenin avukatı ise bu mektubun, müzenin anlaşmaya yanaşmadığı görüşlerini destekler niteükte anlaşılabileceğini söylüyor. Grevden önce dokuz ay süresince görüşmeler yapan müze yetkilileri herhangi bir sonuç alamayınca greve gitmişlerdi. Altı yüz elli kişiden oluşan müze personeli, altı aydır sigortasız ve kontratsız çahştınldıklan gerekçesiyle 28 Nisan'dan beri işi bırakma eylemi yapıyor. BUGLN • BURC AÇIK HAVA TESİSİ'nde Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Demeği etkiniikleri kapsamında saat 21.00'de Ali PiıçTazoğhı 'Gölgede Muhabbet' adlı oyunu oynayacak. (227 42 30) • iFSAK'ta saat 19.30-20.15 arasında Pari Dukoviç'in 'Namibya' adlı saydam gösterisi yer alacak. (292 42 01)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle