25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE 14 • • • 1 kultur@cumhuriyet.com.tr 'însanın Bir Dakikası', Stanislaw Lem'in var olmayan üç kitap hakkındaki eleştirilerini içeriyor Utopyanm însansızhğı• Hayali kitap 'tnsanın Bir Dakikası', dünyadaki tüm insanlann, bir dakikalık süre içinde aynı anda ne yaptıklanndan söz ediyor ve tümüyle istatistiksel dökümlerden oluşuyor. SERMAKÖKSAL Bilımkurguya karşı taşıdığım, belki de kabul etmem gereken önyargıya karşın, Stanislaw Lem'in bilimkurgu fikrinı ele alışına hayran ol- duğumu belırtmelıyim. Imaginary Magnitudes adlı yapıtında, giriş yazma sanatınm oyunlan- nın tadını çıkartabilmek ve kıymetinin bilinme- diğinı savladığı bu yazı biçiminin olanaklannı denemek amacıyla var olmayan kitaplara giriş- ' ler yazan Lem, Însanın Bir Dakikası adlı kita- bında ise bir başka var olmayanın olanağını de- niyor. Kitap, yazıldığı dönem için henüz gele- cekte olan bir zaman diliminde, yani bızım aşa- ğı yukan içinde bulunduğumuz dönemde yayım- lanrruş olduğunu farz ettığı üç kitap hakkında 1 eleştirilerden oluşuyor. Bu üç hayali eleştirinin ilki, kitaba adını veren Insanm Bir Dakikası adındakı yazı ve hayali kitap da bu adı taşıyor. Hayali kitap Însanın Bir Dakikası, Lem'in de- yişiyle "'dünyadaki tüm insanlann, bir dakika- hk süre içinde aynı anda ne yaptıklanndan söz etmektedir" ve anlaşılacağı üzere tümüyle ista- tistiksel dökümlerden oluşmaktadır. Insanhğın bir dakikada ürettiği idrar mikta- nndan bır dakikada dünyada işlenen suç mikta- nna -tabii bunlan da hırsızlık, yankesicilik, ır- za tecavüz, haneye tecavüz gibi alt dallara ayı- rarak- varana dek her şey verisel duruma indir- genmiştir ve tam da bu nedenle Guinness Re- korlar Kitabı'nın tam tersi bir etkisi vardır. Sı- radışının değil, sıradan ortalamanın kayıtlann- dan oluşmaktadu" bu kitap. Edebiyatı dünyanın bir yankısı olarak tanımlayan Lem, bu hayali ki- tabm ortaya çıkışım açıklamaya çalışır bize. "Reklamlar, bu korkunç etki güçleriyie her şe- ye bir kusursuziuk atfettikleri için, kitaplar da - üstelik her bir kitap- bu knsursuzhıktan payını alır. Bov lelikle kişi yirmi bin kainat güzeli tara- findan ayarülır ve fakat karar veremez, sersem- lemiş koyun gibi aşka susamış, doyurulması ola- naksız, öylece oyalanmaya devam eder. Bu du- rum her şey için geçerlidir.'' GittJkçe büyûyen bir gözaltı Böylece, kitap konusunda zedelenmiş, hatta elimizden alınmış seçim hakkımız, bizim okur- luğumuz boyunca kendimizi bir aptal gibi his- setmemize yol açmaktadır hayali kitabı eleşti- ren Lem'e göre. Işte bu nedenle; "Öyle bir ki- tap ounahydı ki diger herkesin ne yapûğından söz edebilsin. Ben de başka bir yerde pek önem- "Oyle bir kitap olmahydı ki diğer herkesin ne yaptığmdan söz edebilsin. Ben de başka btr yerde pek önemh* şeyler okurken, saçmauklar okuduğum düşüncesinden kurtuhvun." li şeyler okurken, saçmahklar okuduğum dü- şüncesinden kurtulayım." Böylece, Foucault'nun "Modern iktidar her- kesi bireyseUeştirmek istemektedir. Çünkü bi- reyseüestirmek, gözetim alnnda tutmak ve ceza- landırmak, yaniegemen obnak dernektir. Her ki- şi bir yerde kayıth haie getince, herkes denetim alnnda olacak, gözetim alünda rutulacaknr. Mo- dern iktidar büyük bir gözaltKhr" dıye tanım- ladığı karabasanın halinin artık çağının yankı- sı olan kitapta da bir gerekirlik olarak kendisi- ni hissettirdiği acımasız durum tüm açıklığıyla gözümüzün önündedir. Sürüden aynlışımızın olanaksızlığını vurgulayan bu hayali kitap, ken- di hapishanesinın duvarlannı ören bireyin ba- şucu kitabı olacaktır artık. Çünkü o anda neyi okuyor olursa olsun, diğer herkesle ortak pay- danın içinde, terlemekte, nefes almakta, cinsel arzular duymakta, acıkmakta, susamakta vs. vs. eylem ve edimler içinde bulunmaktadır. însanın Bir Dakikası'nın dışına düşmek olanaksızdır. Lem bu karabasanı sogukkanlılıkla anlatır, açık- lar, tanıtır bize. Ancak bu hayali kitabın ve Lem'in bu haya- li kitap üzerine yazdığı eleştirinin karabasanı burada bitmez. Kayıth insanhk, öyküsüzdür, hem de korkurucu ölçüde öyküsüzdur ama. her tür- lü psıkolojik değışimının ilerlemiş psikıyatri bi- limi sayesinde çetelesi tutulabilmektedır yıne de ve Lem bu konuda umutsuz(!) olunmama- sı konusunda kara bır hatırlatma yapar bize; bi- lım ilerledıkçe daha da fazla ayrıntı kaçaklık- tan kurtuiacaktır. Gittikçe büyüyen bir gözal- tı kısacası! Korkutucu olanın hüznü Ancak kitabın, istatıstiğe vurma eğiliminin akla getirdiği bu karabasanın yanında bir de öy- külerimizden yalıtılmış, soyulmuş bizlenn acık- lı halivardır. Açık söylemek gerekir kı Lem, çok az distopik metin yazannın altından kalkabıldı- ği bir şeyi yapıyor ve korkutucu olanın, korku- tucu olduğu kadar hüzünlü de olduğunu hatır- latıyor. Bir sperm ırmağı, bir kan bınkintısı. bir et ve kemik yığını olan insanın bu kitapta öy- küsüz gerçeği ile yüzyüze kalışımız bizi, ister istemez, Çehcv, Sah Faik ve dığerlennin öykü- lerindeki o elle tutulmaz, anlatılamaz hüzne gö- türüyor. Hatta dahası. Gogol'ün kahramanının en renkli günlerinı, ölümünden sonrakı bır haf- ta boyunca yaşadığı o olağanüstü öyküsü Pal- to'yu hatırlatıyor. însanın bir anını anlatan kısa öykünün dünyasını özlüyoruz ıster istemez böy- le bir kitabın olasılığını düşündüğümüzde. ts- tediğimiz kadar "küçükinsan" edebiyatından ar- tık gına geldiğini söyleyip duralım, istediğimiz kadar kurmacanın olanaklannın artık başka yer- lerde denenmesı gerektiğinden dem vuralım, aslında o "küçükinsan" diye tanımlanan ne idü- ğü belırsiz yaratığın, varoluşunu öykülü olma, öykülenebilme olanağına borçlu olduğunu da ha- tırlıyoruz. Ancak bu hatırlama, aşmması yüzyıl- lar alan bır kayayı biteviye döven denizin son- suz yinelenmesi karşısında kapıldığımız "bey- hude"lik duygusundan bizi tek kurtaracak olan, bizi pop-art portrelerin iki boyutlu acımasız ger- çekliğine direnebılir kılan bu hatırlama. bizi öy- külerimize de nereye kadar güvenebıleceğımız konusunda düşünmeye götürüyor. Geleceğin bilinemezliği Sonuçta bizi bize, bizim yokluğumuzda ardı- mızda bıraktıklanmıza benzeyen mekân düzen- lemeleriyle ya da çöplerimizle anlatmayı dene- yen kavramsal sanatçılann acımasız gerçekliği- ne gelip tıkanıyoruz kuşkusuz. Ve bu kez de yoklugumuzun öyküsüz yalın gerçeğinin acı- masızlığına çarpıyor düşüncelerimiz. Işte tnsa- nın Bır Dakikası aslında yokluğumuzla varlığı- mızın birbınne geçmeye başladığı bu noktada küçücük bir umut ışığı bırakıyor elimize; gele- ceğin bilinemezliği. Ancak. bugünü aynntılany- la kayda geçırilmekte olan însanın yannı kendi ınsansız çöplüğünden başka bır şey olabilir mi? Neden bütün öykümüz, gerçekten yataktan kal- karken ardımızda bıraktığımız çarşafın düzelti- lebılır kınşıklığından ıbaret olmasın kı? Korku- tucu ama gerçek buna benziyor. Acaba ünlü dik açılı üçgen denklemini kuran, varlığın temelıni sayıda gören ve bir tarikat kurucusu olan Pytha- goras. bu hayali kitaptan binlerce yıl önce ken- dı yandaşlanna uyandıklannda mutlaka arkala- nnda hiçbir iz bırakmayacak bıçımde yatakla- nnı düzeltmelerinı söyledığınde, bugünün kav- ramsal sanatına, sözgelimi Tracey Emin'ın da- ğınık yatak düzenlemelerine de, önden bir gön- derme yaparak kötü bir kehanete mi işaret edi- yordu? Yani oluşumuzu hıçe doğru genye çe- kip varlığımızı istatistiksel verilere döken bu anlayış yalnızca çağımızın bir yanlışı değıl mi? Lem de zaten însanın Bir Dakikası adlı bölü- mün sonunda şöyle yazıyor: Kutsal kitapta de- nır kj, başlangıçta söz vardı ve söz de Tann'nın- dı. Bunu kendi dünyevi kullanımınıza çevirir- sek, şöyle diyebiliriz: Başlangıçta bilgısayar vardı, o da bu kitabı ortaya koydu ve sonuçta var- dığı nokta yıne bır bilgisayar oldu. Bu bir kaza belki, belki de yüzeysel bir benzetme; ama kor- kanm ikisi de değil. Evet, ikisinin de olmaması korkurucu bir ola- sılık olarak duruyor karşımızda. içinde bizim ol- madığımız, yani însanın aslında kendisinin ol- madığı ama insan üstüne kurulmuş bütün o ütop- yalardan ve ütopik yaklaşımlardan korkalım. Serdar Akar'ın ikincifılmi 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'ın çekimleri tamamlandı 'Yaşam iyicmkımakiçin derininebakmati* KültürServisi- Çekimlerine başlan- dığı günden bu yana, izlenmeden 'ko- nuşulan' filmlerden biri oldu 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar' Yönetmen Serdar Akar, tam bir amatör anlayış- la çektiğini söylediği ilk fıhni 'Gemi- de' den sonra gerek 971 kişilik oyun- cu kadrosu, gerekse gerçek bir hikâ- yeden yola çıkılarak yazılmış senar- yosu ile bu kez biraz daha farklı bir fılmle çıkıyor karşımıza. Yine de vaz- geçrnediği 'hikâye anlatma' dürtüsü bu fllmde de onu yönlendiren en güç- lü unsur olmuş. Aiar, 1998 yılında çektiği ilk uzun metrajlı fılmi olan Gemıde ile 'Alün Portakal" ödülünü kazanmış ve daha sonra da 'Cannes FestivaB' ne davet edilmiştı. Çekimleri Bursa'da yapılan ve ses- li çekilen 'Dar Alanda Kısa Paslaş- malar', bugün unutulmaya başlanan eski 'mahalle' yaşantısından yola çıkıyor. Başrollerini Savaş DinçeL MüjdeAr, RafetEl Roman, Ismail In- cekara, Sezai Aydın ve Büknt Inal'ın payliştığı fılm, amatör bır futbol ta- lomçevresınde mahalledeki aşkları, dostuklan, insanlar arasında yaşa- nan >evgi dolu anılan konu alıyor. 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar', dolty digital stereo ses sistemi uygu- lamisı için Almanya Bavaria La- borauvarlanndaki uygulamalardan sonn, sonbaharda sınemalarda gös- terine girecek. Scdar Akar'la Bursa dönüşü de- ğişmş bulduğu Beyoğlu'nda yeni fil- mi ve sinema üzerine konuştuk. - Okul yıllanruzdan, ilk füminiz Ge- mkfc'nin çekimkrinden, seyirciyle bu- luşnasından söz ederken 'korkuyor- durr dıyorsunuz. "Korku" hâlâpeşi- nizdmi?Korkuolmadaniyi şeylerya- püaıilir mi? StRDARAKAR- Aslında tam ter- si bı şey belki, korkuyonım derken olmısı gereken bir 'heyecan'ı anlat- mal ıstiyorum. O olmadan olmaz! Bir örü insanı bir araya getiriyorsu- nuz e onlar sıze ınanıyorlar. Bu ınanç- onunda ne yaparsanız yapın anlattığınız şey yaşam oluyor. Yaşarken kolay fark edilmeyen, göz önünde olmayan şeyler var, deşilmesi gereken de onlar işte. Yaşarnı daha iyi anlamak için daha derinine bakmak gerekiyor çünkü.' tan sonra ciddi bir cehennemin içine giriyorsunuz ve tüm insanlan da bu cehennemin içine davet ediyorsunuz. Bu büyük bir sorumluluk. O insanla- nn sağhklı düşünüp düşünmeyece- ğinden, proje sonunda onlann mutlu olup olmayacağından korkuyorsunuz. Yoksa iki filmimde de korktuğum bir şey yok. Bu cesaret demek değil; bir pilot için uçmak cesaret değildir. 'Hikâyenin kendisi çok önemlT - Sizce yönetmen ve oyuncular ara- sındaki iletişim sinemada ne kadar önemli? AKAR-Güven çok önemli. Bir işin ortaya çıkabilmesi için herkesin tam anlamıyla birbirine teslim olması ge- rekiyor. Sonunda sız ne kadar ınanır- sanız herkes de o kadar inanır; siz ne kadar isterseniz herkes de o kadar is- ter. -'Gemide' için 'seyredildikçe de- rinliği ortaya çıkan bir fılmdi' derken, bu film hakkında 'deştıkçe dibmden çok fazla şey çıkacak' diyekonuşuyor- sunuz. Nedir bu ortaya çıkacak 'giz- li' gerçekler? AKAR- Yaşam! Sonunda ne yapar- sanız yapın anlattığınız şey yaşam oluyor. Yaşarken kolay fark edilme- yen, göz önünde olmayan şeyler var, deşilmesi gereken de onlar işte. Ya- şarnı daha iyi anlamak için daha de- rinine bakmak gerekiyor çünkü. Ben- ce her yaşamlan şeyin bir görünen ta- rafı, bir de görünmeyen tarafı var. İn- sanlar daha çok ardında olanla ılgile- niyorlar. Her şeyin kendine özel bir ger- çeği var sonunda... - 'Aşk fılmi de yapsam hikâye an- latınm" diyorsunuz.Hika\e'ninbu ka- dar önemli ounasırun sebebi nedir? AKAR - Her şeyden önce ortada bır 'hikâye', bir drâmatik durum ol- malı. Burada hikâyenin kendisi çok önemli. Ne yazarsanız, yazm anlattı- ğınız şeyle aramzda bir bağlantı olma- lı. Hikâye yazannın inançlannı, bakı- şını taşımalı. yoksa inandıncı olmaz- sınız. Gerçekçilik ve inandıncı olmak arasında fark var çünkü. İnsanlann sizin hikâyenize üıanmalan önemli olan. -Bu günlerde özelükle sinemada bir 'eskiye dönüş' hareketi var. Bu konu- da siz ne düşunüyorsunuz? AKAR-Bu geri dönüş genel olarak her şeyde var. Ben buna tekrar göz- den geçirnıe' anlamında bakıyorum. Her şeyi öyle çabuk geçıp öyle çabuk inandınyorlar ki kuşkuduymayabaş- lıyorsunuz. Okuldayken bazı dene- meleryapardıkbuyönde. 'Dünya'nın yuvarlakolduğunu nerden bfliyoruz?' sorusunu yeniden gündeme getinr- dik örneğin. Olan şeyi daha iyi kav- raman gerekiyor. Geldiğin yere ka- dar zamanı anlamalısın yani. Ben bu- nu istiyorum. O filmleri seyredip se- naryolannı yeniden yazıyorum. Yö- netmenin o sahneyi çekerken ne dü- şündüğunü anlamak hoşuma gidiyor. Bulmaca çözmek gibi bir şey bu, çok düşündürücü ve anladığınızda da çok hoş bır duygu. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BtRKtYE Can Yücel 'Albümü' "Ne yaman zor imiş yonca yolması ; . , bizim memlekette adam olması" Şiirimizin en isyankâr. en ihtilaJci sesidir Can Yü- cel, hiç kuşkusuz ki. Ama, onunki bilinçli bir tsyan- dı. işinin ehlisi bir anarşist, şarabi bir isyankâr. Dili ve zekâsını ustaca kullanan bir şair. Siyasi söylemi, okuru rahatsız etmeden, ştirselli- ği bozmadan şiire sokmuştu. Öte yandan şiirine do- ğal bir bilgelık de sinmişti. Yaşama biçimi ile şiir onun için bıçak sırtıydı desek, yanlış olmaz. Şiiri seçmişti; şiiryazmayı seçmişti, "büyükadam" olmak yerine; ama yine de büyük adamdı doğrusu... • • • Selahâttin Hilâv, "Şiirin konuk olduğu, 'konuş- landığı' şairierden biridir Can Vüce/" diyor. "Can'ın şiirinde doğa, nesneler, canlıtar, insanlar, ilişkiler, bilgiler, düşünceler, kavramlar, tasanmlar, imgeler, duygular, heyecanlar, duyumlar; şiirsel im- ge dünyasının kurulmasını sağlayan bir kaynak ve bir vesile. Bu şiirde, her günkü sözcükler ve taşıdık- lan imgeler, varlığını kendinden alan ve kendinde bu- lunan şeylere dönüşüyor." CanYüceCİ, "birbilge ozan"olarak tanımlayan M*- met Fuat da şu saptamayı yapıyor: "...Konuşma dılını büyük bir kıvraklıkla, halkın çok düşkün olduğu sözcük oyunlanna yer vererek kul- landı. Aynca, Osmanlıdan kalma dil parçacıklannın Cumhuriyet çocuklannca ınce alay öğesi olarak de- ğeriendirilişinı de şiiherine ustaca yansıttı. Yaşamı- nın güzelliklerini, kucaklayıp bağnna basarcasına saptayışı, çirkinliklere hoşgörülû, babacan bir halk adamının sövgülü diliyle yüklenişi, onu çağdaş şi- irimizde, sözünü sakınmaz, ama iyiliğinden, sevgi do- lu yüreğinden de hiçbir zaman kuşkuya düşülmez bir 'ozan' haline getirdi." • • • Can Yücel'in tüm şiir kitaplannı, Doğan Kitapçılık yayımlıyor. Kitaplan, -belki de Yücel'in yaşama ba- kışından esinlenerek- "ters"ten yayımlıyorlar. İlk çı- kan (bir numaralı) kitap, şairin sağlığında yayımladt- ğı son kitap. Şimdiye kadar on iki kitap yayımlandı: Mekânım Datça Olsun, Alavara, Seke Seke, Ren- gâhenk, Maaile, Gece Vardiyası, Bir Siyasinin Şiir- leri, Canfeda, Çok Bı Çocuk, Güle Güle/Seslerin Sessizliği, ölüm ve Oğlum, Gezintiler. önümüzdeki aylarda da üç kitap daha yayımla- nacak: Gökyokuş/Kuzgunun Yavrusu, Yazma/Kısa Dev- re ve Sevgi Duvan. Böylece Can Yücel'in "ş//r/cü///yaf/"tamamlanmış olacak. Can Yücel gibi büyük bir şairin tüm şiirierine iste- nildiği zaman ulaşılması, okuriar için de, araştırma- cılar için de büyük bır olanak. Dılenz, şiirlen kitapçı- lardan hıç eksilmez. Gözlerımiz, benzer özen ve ıstekle öteki yaprtlan- nın da gerçekleştirilmesınde: çevınler, uyartamalar, söyleşiler ve yazılar... •" ' •• • • • • Yaşama karşın, kolay kolay rastlanmayan bir "fa- vıralışı" \asû\ Can Yücel'in. Kahraman, benzersizve biricikti, öyle de yaşadı; "Mekânım Datça olsun" de- di ve mekânı Datça oldu. özü sözü hep birdi, öyle de yazdı: "(GULAK'IN SİYATİĞI) ' ' • „ " Elli metrodan fazla yürüyene Dizlerim geriliyor, •.'_• ^ .. Antepli hekim ganya çıktım, Sen iflâh olmasın dedi bana , -. .. ~ ' llâç da gâr etmez bu derde £ Sen bu sancıyla ölene kadar sürünecen Sen siyaset olmuşun dedi kesti Ben de ağnamadım nerden bildi • • Bizim köpeğe 'Demokrat' dediğimi" < Baba Zula' Kumanova Jazz FestivaJi'nde • Kühür Servisi - Murat Ertel, Levent Akman, Göksel Demırpençe, Cevdet Erek ve Selim Sesler'den oluşan 'Baba Zula' bugün başlayacak olan Makedonya'daki 'Kumanova Jazz Festivali'nin açılış konserini gerçekleştirecek. 27 Ağustos'a dek sürecek olan festival programında Human Beings (Fransa), Florina Brass Band (Yunanistan), Zoran Madjirov Quartet (Makedonya), Zona C (Bulgaristan), Paradox Trio (Amerika), Lolita (Slovenya), Belgrade Per Gussion Summit (Yugoslavya) gibi gruplar yer alıyor. YTİhte Bülent Arel -İhan Mûnaroğlu arşhn • İSTANBUL (AA) - Elektronik müağin öncülüğünü yapan besteciler Bülent Arel ve llhan Mimaroğlu adına Yıldız Teknik Üniversitesi'nde bir arşiv oluşturuldu. Yaklaşık üç yıldır sürdürülen proje kapsamında iki besteciye ait GD'ler üniversitenin "Duyusal Tasanm Programı"ndaki arşive yerleştirildi. Üniversite bu projeylel960'larda New York'ta elektronik müziğin öncüsü olan iki Türk bestecinin "klasik elektronik müzik" deyimini dünyaya sunduğu ama bu akımın Türkiye'de ilgi görmediği üzerinde dururken Arel ve Mimaroğlu'nu genç müzisyenlere tanıtmayı amaçlıyor. 12.Adana/UtmKozaHim FestivaH tarUşmalapı sürüyor • ADANA (AA) - Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, 12. Altın Koza Film Kültür ve Sanat Etkinlikleri Festivali'ni yapması için yetki verdikleri Intermed firmasının önünü kesmediklerini belirtti. Teminat yaurmayan bir fîrmaya destek verdikleri için çok eleştiri aldıklannı ifade eden Durak, şunlan söyledi: "Sponsor firma protokol şartlanna uysaydı, bu aksaklıklar olmazdı. Belediye olarak fırmaya yardımcı olmak istiyoruz." Spice Girfsgeri dönüyor • Kültür Servisi - Bir süre önce dağılan ünlü Ingiliz pop grubu Spice Girls, yakında yeniden bir araya gelerek single albüm yapacaklannı açıkladı. Grup üyeleri, yeni parçalannı ekim ayında piyasaya süreceklerini ve ismini gizli tuttuklan üçüncü albümlerinin de 6 Kasım'da satışa çıkacağını belirttiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle