27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA m CUMHURİYET 23AĞUSTOS2000 ÇARŞAMBA O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Aşınma. i : . .$.*- > • Mete GOKTÜRK lstanbul DGM CumhuriyetStnctsı G elişmeye ayak uydu- ramayan insan, top- lum ya da kurum; ol- duğu yerde durmak- la kalmaz, giderek elindeki değerleri de yitirmeye başlar. Yıllardırsözüedilen 'yargıreformu'nungerçekleştirileme- mesi yüzünden Tûrkiye'de yargL ça- ğın gerisinde kaldığı gibi, elindekile- ri yitirmeye başlamış ve büyük ölçü- de aşınmıştır, bu durumun yansıma- lan sıkça karşımıza çıkıyor. Örneğüı, pek çok yargı karan Avrupa Insan Haklan Mahkemesi (AÎHM) tarafin- dan insan haklan sözleşmelerine ay- kın bulunarak, Türkiye tazminat öde- meye mahkûm ediliyor, yargmın siya- saüaştığı tddialan yaygınlaşıyor, Içişleri Bakam, cumhuriyet savcıla- nnınyetersizveiyi yetişmemiş olduk- lannı açıkça söyleyebiliyor, Yargıda giderek hiyerarşik bir yapı- lanma oluşturulduğu, bu yapı içinde yönetsel (idari) görevlerde olanlann doğrudan yargılama görevi yapanla- ra göre daha çok önemsendiği, ağır- lıklı üstün konuma getirildikleri göz- leniyor, Yargıya duyulan güven giderek aza- lıyor ve yargı hızlakan kaybediyor. Bu gidişin kesin çözümû, yülardır sözû edi- len gerçek ve kapsamlı bir 'yargı re- formu'nu yaşama geçirmektir kuşku- suz. Ne var ki iyileştirme (reform) adı altında yapılması gereken değişiklik- lerin neler olduğu konusunda henûz or- tak bir görüş oiuşmamıştır, evecen- likle (alelacele) yapılacak yüzeysel değişildik ve rötuşlann ise yargıya ye- ni bir ivme kazandırması düşûnülemez ve reform olarak benimsenmesine ola- nak yoktur. Öncelikle yargı reformundan ne an- ladığımızı, ne gibi değişiklikler ve ye- nileşmeler düşündüğümüzün kafala- nmızda netleştirilmesi, bu konudaki düşüncelerin hukukçular, aydınlar ve tüm toplum düzeyinde aynntılı olarak tartışılması, ortak somut görüşlerin belirlenmesi gerekmektedir. tkinci olarak; somutlaşan ortak gö- rüşlerin yaşama geçirilmesini sağla- yacak anayasal ve yasal dûzenJeme- lerin yapılması zorunludur. Bütün bu sürecin tamamlanması için belirli bir sûreye gereksinim ol- duğu ortadadır, işte bu süre içinde yar- gıdaki aşınmayı ve kan kaybını dur- duracak, hiç değilse en aza ındirecek ne gibi önlemler alınabilir? Bu konu- da en büyük görev ve sorumluluk Sa- yın Adalet Bakanı'na ve Hâkımler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) düşmektedir. Anayasa ve yasa değişikliklerini beklemeksizin bu konuda atılabilecek en etkili önlemlerin başında belli yer- lerde doğru kişilerin görevlendirilme- lerini sağlamak olduğuna inaruyorum. En küçük yargı personelinden ve mesleğe kabulden başlayarak, mahke- me başkanhldan, ağır ceza ve DGM başsavcıhklan gibi önemli görevlere atamalara kadar özellikle de yüksek yargı organlarına yapılan seçim ve atamalarda nesnel (objektif) ölçüler ve ilkeler belirlenmeli, bunlardan ke- sinlikle ödün verilmemelidir, oysaki uy- gulamada bunun tam tersi yapılmak- tadır, bu atama ve seçimlerde yalnız- ca öznel (sübjektif) değerlendirme- ler, sınıf arkadaşhğı, hemşenlik, ak- rabalık bağlan vs. gibi ilişkiler öne çıkmakta ve belirleyici başhca etken olmaktadır. Konu ile ilgili nesnel ölçüler ve il- keler belirlenmediği sürece bu durum kaçınılmazdır. Örneğin Yargıtay üye- liklerinde yapılan seçimleri ele ala- lım: Bilindiği gibi Yargıtay, yasalann uygulanışı ile ilgili olarak mahkeme- lere yol gösteren, ışık rutan, böylece ülke çapında yasalann aynı doğrultu- da ve eşit uygulanmasını sağlayan, in- sanlann haklannı aradıklan son baş- vuru yeri olma konumundaki bir yük- sek yargı organıdır ve tüm yönleri ile toplumda çok önemli bir işlevi vardır. Ne var ki; bu önemli görevi yerine getirecek Yargıtay üyelerinin seçimin- de yasal koşullar dışmda ne gibi ölçü- lerin esas alındığını pek bilen yoktur, herne kadar bu konuda HSYK'nin il- ke kararlan bulunduğundan söz edi- lir ise de; bunlara uyulduğuna pek rastlanılmamıştır, bu nedenle de her se- çimden sonra ortada bu işin yalnızca dedikodusu kalır, bu seçimlerde benim- senmiş kesin ve somut ilkelerin bulun- maması yüzünden bu yüce kurum bü- yük ölçüde yıpratılmıştır. Şu anda Yargıtay, yıllarca Adalet Bakanlığı'ndayönetsel (idari) görev- lerde çalışmış ve yargı uygulamalann- dan büyük ölçüde kopmuş genel mü- dür, daire başkanı gibi kişilerle, yine ağıriıklı görevleri yönetsel nitelıkte olan önemli merkezlerin cumhuriyet başsavcılan ve DGM başsavcılannın son durağı haline getirilmiştir. Bu yapüırken de bu kişilerin görev- deki performanslan bile hiç dikkate alınmamıştır. Hatta bazen tersine ba- şansız görülenlerin işgal ettikleri yer- lerin boşaltılması amacı ile bu kişile- rin Yargıtay'a seçildiklerine rastlanıl- mıştır. Yine böylesine bir anlayışın sonucu olarak uygulamanın içindeki, yani kürsüde görevlerini sürdüren yar- gıç ve cumhuriyet savcılan arasından seçilenlerde de hiçbir özellik aranma- dığı, emsalleri arasında üstün nitelik- lere sahip olup olmadıklannın hiç önemsenmediği, yalnızca seçimi ya- panlarla ilişkilerinin, seçümelerinde be- lirleyici olduğu gözlenmiştir. Bu ilkesiz ve özensiz uygulama, Yargıtay'ın giderek seçkin hukukçu- lann yanında şimdilik azınhkta ol- makla birlikte, niteliksiz kişilerin de yer bulabildiği bir kuruma dönüşme- sine yol açmıştır. Bu olumsuz geliş- menin ip uçlannı ve ürünlerini şimdi- den bazı Yargıtay kararlannda göre- biliyoruz. Baştan beri sözünü ettiği- miz olumsuzluklar daha önce de be- lirttiğim gibi ne yazık ki yalnızca Yar- gıtay üyeliği seçimleri ile sınırlı değil- dir. Aynı olumsuzluk ve ilkesizliğin yargı içindeki tüm atama, yer değiş- tirme, meslekte yükselmelerde süre- geldiği açıkça görülmektedir. Bu ko- nularda yetkili olan HSYK'nin tasar- ruflannın yargı denetimi dışında tutul- muş olması, sorunu daha da ağırlaş- tınnaktadır. Yargının tüm sorunlan ile birlikte bu konuya da köklü çözümler getirecek, anayasal ve yasal düzenlemeleri bek- lemeden de bazı adımlar atılabilece- ğini, önlemler alınabileceğini düşü- nüyorum. Şöyle ki, Adalet Bakanı, HSYK'nin başkanıdır, bu nedenle mesleğe kabul, atama, seçilme, yer değiştirme, meslekte yükselme gibi konularda esas alınacak ölçülerin ne- ler olması gerektiğini hiçbir tartışma- ya yer bırakmayacak şekilde aynntılı olarak kapsayan yeni bir taslak hazır- latıp ilke karan olarak kabul edilmek üzere kurul üyelerinin (HSYK) tar- tışmasına açma olanağına sahiptir, kuşkusuz aynı olanak diğer kurul üye- leri için de vardır. Bu konuda ödün verilmeden uygu- lanan kuşkulan ortadan kaldıracak ni- telikte açık, net ve objektif kurallan içeren yeni ilke kararlannın benim- senmesi ve yaşama geçirilmesi yargı- nın kendi içinde yasal düzenlemelere gerek kalmadan gerçekleştireceği, ken- dini yenileme yönünde atılmış çok önemli bir adım olacaktır. Böyle bir adım, bu konuda şu anda geçerli olan ahbap çavuş ilişkilerini sona erdirecek, yargı içinde güven duygusunu geliş- tirecek, çalışma heyecanını kamçıla- yacaktır. Sonuç olarak yargıdaki aşınma ve kan kaybı büyük ölçüde duracakOr. ARADABtR fretmeni Ustünüze Atılan Öıtülepden Sıynlın!.. Erken çıkmıştım evden ama, sıcak ve sıra bek- lemeler yüzünden ancak öğle vakti işlerimi bitirip döneri<en sokağımıza yakın bir lokantaya girip ye- mek yedim. Kalkıyordum ki, orta yaşlı bir hanım kar- şımdaki boş yere oturup beni selamladı ve hemen konuşmaya başladı. Elindeki ayran bardağını gös- tererek "Çok soğuk içmeye korkuyorum" dedi. "Ağzınızda ısıtarak yudum yudum için" dedim. Korkak tavırlı, gözleri nemli idi. Yüzüne gözüne inen saç telleri perişanlığını arttınyordu... Dert küpüymüş kadıncağız. Bir solukta yaşa- mından kesitleraktardı. Istanbul'da oturuyorlarmış; ilkokul öğretmeniymiş. Hain bir kocanın elinde kö- le gibi yaşamış; akıllı, çalışkan biricik kızına kıya- mayarak.. rahatına düşkün uyuşuk adam erken emekli olurmuş. Nasıl gözdağı verdiyse, işi başın- dan sağlama bağlamak için onun maaşına da el koymuş. Masrafı üzerine alıp kadına para koklat- mamış. Evde ne sevgi, ne huzur; ayrı odalarda ge- çen biryaşam. Kız durumu gördükçe içine kapan- mış, kendini çalışmaya vermiş. Ne var ki, yıllardır ruhsal sorunlarla bunalıp durunmuş. Liseyi birinci- likle bitirmiş ve bu yıl ÖSS'yi kazanmış. Soru-ya- nıt kontrollerinden hemen anlamışlar ki Ankara Si- yasal Bilimler ve Hukuk faküttelerine girebilecek. Kadın, babasından miras kalan yirmi bir milyan (açgözlü adama nasıl kaptırmadıysa) koynuna ko- yup Ankara'ya taşınmış. Şimdi, öncelikle Cebeci semtinde bir daire satın almanın telaşı içindeler-, miş. Kendisine bir kez "Bu yaşama nasıl katlan- dı?" diye sitem eden kızına gönül borcunu öde- mek istercesine rahat bir yükseköğretim sağla- mak derdinde... O gün bir "şükür namazı" kılmak üzere camiye gelmiş. Daha başlarken üstüne bir pardösü atılmış. (Görevliler eliyle olmalı). Şaşkınlıkla, "Henüz sec- deye kapanmamıştınız; sizi uyuyor sanmış ola- mazlar değil mi?" demişim.. O "Yok, diyor, kıya- fetimi yeterince kapalı bulmamış olmalflar" bakı- yoruz; yakası kapaiı uzun kollu bir bluz giymiş; etekleri kısa değil; namaz için başını örtmüş... Par- dösü dediği şeyi bir kenara bırakmış. Demek ki, cami için (mevcut kurallaryetmezmiş gibi) yeni yeni kıyafet belirlemelergündemde... In- saniarla Tann arasına paçavraiar sokuyoriar. Ora- da da ünifonna uygulanır, yerleri tozutan yeldirme- ler şart koşulursa hiç şaşmayalım... "Şükür namazını" evde kılmadığının nedenini sordum. Camiler bağnaz gericilerin eline geçme- meliymiş. Onun gibi gerçek dindarlar ibadet yer- lerini doldururlarsa islamı kullananlar geri çekilir- lermiş. Gözlerim faltaşı gibi açıldı; öğretmendeki kafaya bakın. Islamiyetin tüm dünyada ne durum- da olduğunun ayırdında değil... Yedi kat yerin di- binde işkenceyle öldürülüp molla rejimine kurban edilmek mi istiyor ne! Cehalet içinde boğulmuş Müslümanlık adına bir öğretmen hanım da fetva vermek eğiliminde... Rönesans, reform, uyanış, ^aydınlanma nerede kaldı Allahaşkına!.. \ Uygarlığın böylesine gerisinde kalmışlıktan bizi •kurtaran dâhi "yaşadı mı?".. t Yalnız LJoyd George mu; tüm emperyalist dün- ;*yanın devlet adamlan şöyle diyorlardı: "Türklerin fSevr"i kabulden başka çareleıi kalmamıştı. Ne var îki, karşımıza tarihin, ancak bir yanlannın dehası- '/la tanıklıkettiği olağanüstü insanlann nitelik ve ya- yratıcıhk özelliklehnin tümüne sahip bir insan çık- \tı..." İşte bu insan bizi uygariık yoluna koydu. Uy- ;gar dünyayı şaşırtan, mazlumları imrendiren "ak- -)a zarar" devrimlerle göğsümüzü kabarttı. Bunla- 'nn sonsuza dek sürmesi için de yol yöntem gös- Çterdi. Nedirbu dinmeyen, tükenmeyen, laiklik kar- f şıtı aşın ihanet!.. Nereye kadar?.. Meclis'ten Geçiremiyorsanız... H ükümetin 1700 sayılı Dahili- ye Memurlan Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurlan Ka- nunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, 399 sayılı KHK'de değişiklik yapmak amacıyla yeni bir KHK çı- karma çabası ve bu konuda yaşanan olaylar kamuoyu tarafından, günlerdir yakından izle- niyor ve nereye varacağı merakla bekleniyor. Ülkemiz anayasası, ilke olarak yaşama yet- kisini Türk ulusu adına TBMM'ye vermiştir (Anayasa madde: 7). Bu, Meclis'in terk ve fe- ragat edemeyeceği, azaltamayacağı bir yetki- dir. Yine anayasanın 91. maddesıyle TBMM'ye, sayılan belli konularda Bakarîlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisi veribniştir. Ancak bu maddede yurttaşın temel haklan, ki- şi haklan ve ödevieri, siyasal haklar ve ödev- leri konusunda KHK çıkarma yetkisi hüküme- te verilmemiştir. Keza anayasa aynı konuda bir- den fazla KHK çıkanlamayacağına, çıkan- lan kararnamelerin Resmi Gazete'de yayım- landığı gün TBMM'ye sunulacağına, KHK'nin TBMM'de ve komisyonlarda öncelikle ve ive- dilikle görüşüleceğine dair hükümler getir- miştir. Görülüyor ki hükümetin KHK çıkar- ma yetkisi daraltılmış boyutlardadır ve bu yet- ki çok ivedi konularda kullanılması için ve- rihrûştir. Yine anayasamızm 13. maddesi te- mel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ancak anayasanın çizdiği smırlar içinde yapılabilir demektedir. Bir de, bu konularla ilgili olarak anayasanın getirdiği başka bir ilkeyi de (ki bu ilke demokrasinin, çağdaş hukukun ve yargı- nın temel ilkesidir) burada açıklamak istiyo- ruz. Bu da suçlanan (itham edilen) kişilerin yargı karanna değin suçsuz sayılmasıdır. Şimdi bu verilerin ışığında konumuza gi- relim: Hükümet terörle ve irtica ile mücade- lede, buna bulaşmış devlet memurlannın iki müfettiş raporu ile açığa alınmasını ve bu ki- şilerin bir daha devlet kuruluşlannda ve ye- rel yönetimlerde işe ahnmamak suretiyle ce- zalandınlması yolunu açmak istemektedir. Bu masum isteğı; tüm yurttaşlar ilk planda olumlu karşüamakta ve hükümetin yanındayer almaktadırlar. Oysa olayı biraz araladığımız- da bakın nasıl tablolar ve problemlerle karşı karşıya kahnacaktır. Tûrkiye'de tefhşin, teftiş elemanlannın hiç- bir güvencesi yoktur. Idareye tam bağımlıdır- lar. Direnmeleri hemen hemen söz konusu olamaz. Teftışten iki rapor aimak çok zor bir olay değildir. Işin acı yanı, iki müfettiş rapo- ru ile açığa alınacaklar arasında ülkenin yar- gıçlan ve savcılan da vardır. İşin bir başka en acı yanı ise açığa alınan yargıç ve savcılar, Yük- sek Savcılar ve Hâkimler Kurulu kararlannın kesin olması nedeniyle, yargıya başvurama- makta ve bu kesin kararlar nedeniyle meslek- lerine birdaha dönememektedirler. îki müfet- tiş raporuyla atüğınız yargıç ve savcılar orta- da bulunurken siz ülkemizde bundan sonra hâ- kimler için anayasal yargı güvencesinden na- sıl söz edebilirsiniz. Ülkemizde terörle ve irticayla mücadelede son bir ay içerisinde çok ivedi, çok vahim cid- di olaylar ve tablolar mı doğdu? Terörün ve irticanın başlangıcı, yıllar öncesine gitmiyor mu? Bunu, katar numarası gibi numara alan hükümetler, Meclisler bümiyor mu? Terör ve özellikle irtica, siyasal partiler, Meclis ve hü- kümetler tarafından. gözümüzün içine bakaba- ka desteklenmedi mi? Neden bu gereksinim KHK çıkarmak yerine, Meclis'in çıkaracağ^ yasa ile çözülmek istenmiyor? Meclis çıka- ramazsa, hükümet çıkaramazsa, buna karşı gelen siyasal partilerin ve siyasilerin kimler olduğunun bilinmesini istemez misiniz? Hü- kümet Tahkim Yasası'nı, Sosyal Güvenlik Ya- sası'nı yaz aylannda çıkarmadı mı? Hükü- met irtica ve terörle mücadele yasasını çıka- ramıyorsa, arkasında o desteği bulamıyorsa, onun hükümet olma hakkı, hükûmeti sürdür- me hakkı var mıdır? Terörve irtica konusunda memurlar için bu yolu açarken bu konulara tam bulaşmış siya- siler ve siyasal partiler için bu KHK'de neden hükümler getirilmemiştir? Irticaya bulaşmış parlamenter için, Meclis'te raporlan okun- duktan sonra hemen dokunulmazlığının kal- dınlması sağlanamaz mı? Yine irticaya ve te- röre bulaşmış siyasal partiler için gelen mü- fettiş raporlan okunduktan sonra, o siyasal partiler için Anayasa Mahkemesi'nde dava açılması yolu düşûnülemez miydi? Ama biz bunlann tümüne karşıyız. Müfettiş ve polis ra- poruyla değil, çok süratli işleyen yargı karar- lanyla bu yol açılmahdır. Cumhurbaşkanrna KHK imzalatmak için direnerek değil, Mec- lisinize güvenerek sorunu çözmek durumun- dasınız. Bir karamameyi imzalamak yetkisi verilen kişi ve makamın, imzalamamak yet- kisi ve hakkı vardır. Bir taraftan sert ve hukuk yollannı kapatan, temel hak ve özgürlükleri zedeleyen KHK'ler- le irticayı önlemeye kalkacaksuuz, öbür yan- dan Gûlen Hoca'nın tutuklanmasına insani yönden üzüldüğünüzü açıklayacak ve yine kesinleşen mahkeme karan ile idama mahkûm olan bir terör başının karannı onaylarmak için Meclis'e göndenneme gibi bir tablo yarata- caksınız. Türk halkı bu çelişkileri çok iyi anlıyor ve değerlendiriyor artık. Bu bilinmiş ola... Alansız Metropol AhmetARPAD R oma'dan Kopenhag'a, Budapeş- te'den, Viyana'dan Paris'e alanlar (meydanlar) büyük kentlerin simge- sidir. Batı 'nın kültür metropollerin- de ortaçağ kiliseleri, saraylar, yüzlerce yıllık yapılar, yemyeşil parklar çevreler alanlan, çeşmeler, havuzlar,fiskiyelersüsler. Ağaçh ge- ruş caddeler alanlara açılır. Sayısız kültürün binlerce yıl bir arada ya- şadığı gûnümüzün 12 milyonluk Istanbul'u alansız. Bu metropol art arda yeşil örtüsünü yitirdi, doğa güzelliklerini, kültûr kalıtı (mi- rası) kalıntılannı da. Istanbul'u büyük kent ya- pan alanlar da birbiri ardına kınldı, bozuldu. yok edildi. Günümüzde Beyazıt, Eminönü, Karaköy ve Taksim'de alan var diyebilir mi- yiz? Caminin minareleri, üniversitenin süslü dış kapısı ile uyuşum içinde. Çimenlerde ortan- calar, sardunyalar renk renk. Bembeyaz mer- merden havuzun fiskiyelerinden yükselen su- lar... Beyazıt Alanı'nın bu gûzelliği yok edi- leli 40 yıldan fazla oldu. Harbiye'den, Tak- sim'den, Bahçekapı'dan gelip, Beyazıt 'a çıkan, geniş alandan geçen, havuzun çevresinde ağır ağır dolanarak, Vezneciler, Şehzadebaşı, Edir- nekapı yönünde gözden kaybolan tramvayla- n da yok ettiler. Yüzyıllık ağaçlann gölgesin- de Çınaraltı-Küllük kuytuluğunu da... Beyazıt Alanı durmamacasma kazıldı, ağaç- lan kesildi, yeşil örtüsü betonlandı, setler çe- kildi. Gûzelim alan gitti, yerini duvarlı-mer- divenli garip bir şey aldı. Yeni adı "Hürriyet" olan alanda polis, uçuşan güvercinler arasm- da "komünistler"i kovaladı, copladı, üniver- site öğrencileri birbirini yedi durdu, türbanlı- larla sakalhlar "özgürlfik" istedi! Çaünü ve kaçak mallar satanlar da Beyazıt'ı bitpazan- na çevirdi. Şehirciliğe özenen bir toprak ağası başba- kan, 1950'li yıllarda sadece gûzelim Beyazıt Alanı'nı yok etmedi. Istanbul'u otomobille dolaşırken elini şöyle bir sallaması, sokakla- nn, ağaçlıklı caddelerin, anıtlann kalkması- na, kent planının değişmesine yetiyordu. Meo- deres öncesinin Istanbul'u içimizi yakan bir özlemdir, eski kartpostallarda görebileceğiniz... Cumhuriyet'in ilk yıllannda oluşturulan alanlar içinde Taksim Alanı kente en çok ya- kışanı idi. Cumhuriyet Anıtı, çevresindeki planlı ve düzenli yeni apartmanlar, oteller ve parklar ile modern lstanbul 'un bir simgesi ol- du. Taksim'i de bozmaya Menderes'in gûnü yetmedi. Fakat ondan sonra gelenler bu top- rak ağasını hiç aratmadılar! Günümüzde Taksim Alanı, seyyar satıcıla- n, koşuşan insanlan, çalgılı eğlenceleri ile köy panayın kargaşasında biryer... Atatürk'ün anıtma birkaç adım öteye kondurulan tuvalet, az ötesindeki teneke minare, hoparlörlerden yükselen Arapça ezan sesi, gökdelen otel, gö- rünümü yürekler acısı Inönü Gezisi... 1980 'li yıllarda Taksim Alanı'nda yeni bir düzenle- meye gitmek isteyen, ünleri uluslararası yük- sek mimarlanmız içinde "Cumhuriyet Anıtı burada saygmhğını >itirdi, kaJdınpketıtin baş- ka bir yerine tasımah" önerisini yapanlar bi- le olmuştu. Onlar, Taksim'e çifte minareli, çifte kubbe- li cami yapma ınadından otuz küsur yıldır vazgeçmeyen sözümona dincilerin ekmeğine yağ sürmüştür. Binlerce yıllık kültûr kenti lstanbul, Men- deres'ten kırk yıl sonra kültüre ve kente say- gınlığını tamamen yitirmiş talancılann kıs- kacında. Saldın azgın, savunan yok. Kültür kaçacak yer anyor. Yedi göbek Istanbullu da! HASKÖY KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN 1995/5 Esas Davacı Süleyman Gürtûz ve arkadaşlan tarafindan davalı Hazine aleyhme Muş üi, Hasköy ilçesi, Gökyîta köyû, 594 paısel sayılı ta- şınmazla ilgili açılan tespite ıtıraz dav^smm yapılan açık yaıgılama- smda \wilen ara kaıan uyannca; Yapılan bütün araşönnalara rağmen tebUgata elverişlı açık adreslen tespıt olunamayan ve adreslennm meçhuliyetine karar verilen davalı mirasçılan Rıza Güler, Esra Tüık- men. Gûlçiçek Sezgin ve Zöhre Yüdız'm dnruşma günü olan 30.10.2000 günü saat 9.00'da Hasköy Adliyesi'nde bizzat hazır bu- hmmalan veya kendilenni bir vekille temsil ettiımeleri, aksı takdirde yoklukiannda >"aralanıaya de\-am oiunatak yokiuklarmda hükûm da- hi verilecegi hususu 7201 sayılı Yasa'nm 28. maddesi gereğince ila- nen tebliğ olunur. 24.07.2000. Basm: 14134 Antonina 9"urizm KÜLTÜR GEZİLERÎ GÜNEYDOĞU ANADOLl', AliBı Tuna, 26 Ağnstos - 2 Eylül. BERGAMA VE ALL1ANOI, Arkeolog Ahmet Varaş, 2 - 3 Eyiûl. OOĞV AJVADOLU, Alflh TBIU, 3 Eylil -12 Eylâl. KAPADOKYA'DA SONBAHAR, Dr. Feridan Özgümûf. 15 -17 Eylûl. ORTA ANADOLL, Dr. Feridon Özgâmfif, 20 - 26 Eylâl. ORTA VE DOGU KARADENİZ, T«ıc» Vânş, 23 Eylûl -1 Ekim. Gılatı ve Çevmi, Derya Nikfeet Özer, 26 Agustos Cnmartesi, Sokak Sokak Bcyoğlıı, Dena Nükbet Özer, 27 Agustos Pazar. Web sitemiz: ww» jıtooiınturizm^om Rezervasyon: (6 212) 292 28 74 - 75 Antonina {Turizm GÜNEYDOĞU ANADOLU Sanat Tarihçisi Atilla Tuna Bir hafta boynnca Güneydoğu'yu adım adım keşfe çıkıyoruz. Harran vc Sogmatar'ın Hermetik Sabü kültünü, Kızıltepe'nin Yezidi kültürünö, Tur Abdin'in ve Midyat'ın Süryani Manastırlannı, Mardin'in teras evle- rini, sular altında kalacak Zeugma'nın görûlebilecek son terasını, Nem- rut'un Tanrılannı görmeye gjdiyornz. Güneydoğn'da V eâdileri, SüryanUeıi, Sabiileri, NusayrUeri, Kürtieri, Araplan, Türkmenleri, Kommagenelileri, Artuklulan tanımaya gjdjyomz. Tarih: 26 Afuaos - 2 Eylûl. Son katılım tatihi:23 Ağustos Çarşamba Rezervasyon: (0 212) 292 28 74 - 75 PENCERE Bde Kalan?.. 17 Ağustos'un ilk yıldönümü fırtına gibi yaşan- dı; basında yüzlerce köşe yazan konuyu ele alır- ken, televizyonlar deprem bölgelerinde açık otu- rumlardüzenlediler; sorunun ıcığı cıcığı ortaya dö- küldü; ama, sonuçta elde kalan ne?.. CBT (Cumhuriyet Bilim Teknik) 19 Ağustos'ta 32 sayfalık bir deprem sayısı çıkardı. Elde kalan belge: CBT!.. Yerti ve yabancı bilim adamlannın sorulu yanıtlı gönjş/erinde belirginleşen aynntılı sonuçlardan der- lenen özet 5 madde: Madde 1: Deprem ölümle özdeş değil. Madde 2: Deprem bölgesinde yaşamak, kâbus değil. Madde 3: Depreme karşı önlem alınabilir. Madde 4: Bilim ve teknolojiye güvenen toplum bu işin üs- tesinden gelir. Madde 5:- Geleceğe güvenle bakılabilir. • Ya devlet?.. Insanın ve toplumun dışında 'bir dudağı yerde bir dudağı gökte devlet' yok!.. Bir yurttaş sormuş: "- Marmara bölgesinde, deprem haritasında, kıyı şeridinde, deniz kumuyla yapılmış on katlı çü- rük apartımanın üst katına bizi devlet zoha mı yer- leştirdi?.." • • • • • " ' Eski bir marş ne der. "Tarihten önce vardık.. Tarihten sonra vartz." Deprem bir tarih!.. Vurdu, yıktı, kırdı geçirdi; ge- riye ne bıraktı?.. Acı, hüzün, keder... Sonra?.. Akıl, bilim ve teknolojiye sırt çevirmenin bedeli- ni odetti. Bu kadarağır bir bedeli odeyen insan ve toplum, yaşadığı deneyden ders çıkarmasını bilmez de yi- ne eskisi gibi yaşarsa, diyecek bir şey kalmaz!.. Bu kez suçu ne devlete, ne hükümete, ne politikacı- ya, ne müteahhite, ne mimara, ne mühendise, ne kalfaya yüklemek olanağı oluşur. • Tüm bilim adamlannın birieştiği bir ortak nokta- nın altı çizilmeli: Deprem yine olacaki.. Ne zaman?.. Belli değil.. Ama olacak!.. Yansından çoğu kayrt dışı ekonomide, yansın- dan çoğu yasadışı kentleşmenin sakıncalı yapıla- nnda yaşayan insanlann deprem coğrafyasında her gece yatağa girerken korkulu düşler ve ürkü- lü rüyalarta sarmaş dolaş uyuklamalan çagtmıza ya- kışır bir yaşam değil... flkel biryaşam!.. >"' "• 17 Ağustos'tan bir yıl sonra bile, depreme karşı savunma bilinci bentigimizde tam boyutlanyla ışı- mamışsa, salt acılarla kıvranıp suçlamalarla yeti- neceksek, Azrail'e kendi ellerimizle davetiye çıka- nyoruz demektir. Birinci yılın sonunda erişilen noktanın özeti de sa- nınm bu kadar!.. Ferroli'den klima doğruları; :•* • Etkili ikJimlendirme için, klima mekanın merkezine monte edilmeli. - Klimanın dış ünitesi kapalı mekanlara, doğrudan güneş alan, hava akımına maruz kalan noktalara monte edilmemeli. IFERROLI | Isıtma ve Klima Sistemleri Tel: (0216) 416 54 93 www.ferroli.net BAŞSAĞLIÖI Biga'lı merhume Resmiye Gökçen ile merhum Ibrahim Ethem Gökçen'in ;•.. oğullan TEOMAN GÖKÇEN 20.8.2000 tarihinde vefat etmiş ve önceki gün toprağa verilmiştir. Merhuma rahmet, ailesine başsağlığı dileriz. NEBAHAT - SADULLAH USUMİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle