Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA m CUMHURİYET 23AĞUSTOS2000 ÇARŞAMBA
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Aşınma.
i
: . .$.*- > •
Mete GOKTÜRK lstanbul DGM CumhuriyetStnctsı
G
elişmeye ayak uydu-
ramayan insan, top-
lum ya da kurum; ol-
duğu yerde durmak-
la kalmaz, giderek
elindeki değerleri de
yitirmeye başlar. Yıllardırsözüedilen
'yargıreformu'nungerçekleştirileme-
mesi yüzünden Tûrkiye'de yargL ça-
ğın gerisinde kaldığı gibi, elindekile-
ri yitirmeye başlamış ve büyük ölçü-
de aşınmıştır, bu durumun yansıma-
lan sıkça karşımıza çıkıyor. Örneğüı,
pek çok yargı karan Avrupa Insan
Haklan Mahkemesi (AÎHM) tarafin-
dan insan haklan sözleşmelerine ay-
kın bulunarak, Türkiye tazminat öde-
meye mahkûm ediliyor, yargmın siya-
saüaştığı tddialan yaygınlaşıyor,
Içişleri Bakam, cumhuriyet savcıla-
nnınyetersizveiyi yetişmemiş olduk-
lannı açıkça söyleyebiliyor,
Yargıda giderek hiyerarşik bir yapı-
lanma oluşturulduğu, bu yapı içinde
yönetsel (idari) görevlerde olanlann
doğrudan yargılama görevi yapanla-
ra göre daha çok önemsendiği, ağır-
lıklı üstün konuma getirildikleri göz-
leniyor,
Yargıya duyulan güven giderek aza-
lıyor ve yargı hızlakan kaybediyor. Bu
gidişin kesin çözümû, yülardır sözû edi-
len gerçek ve kapsamlı bir 'yargı re-
formu'nu yaşama geçirmektir kuşku-
suz. Ne var ki iyileştirme (reform) adı
altında yapılması gereken değişiklik-
lerin neler olduğu konusunda henûz or-
tak bir görüş oiuşmamıştır, evecen-
likle (alelacele) yapılacak yüzeysel
değişildik ve rötuşlann ise yargıya ye-
ni bir ivme kazandırması düşûnülemez
ve reform olarak benimsenmesine ola-
nak yoktur.
Öncelikle yargı reformundan ne an-
ladığımızı, ne gibi değişiklikler ve ye-
nileşmeler düşündüğümüzün kafala-
nmızda netleştirilmesi, bu konudaki
düşüncelerin hukukçular, aydınlar ve
tüm toplum düzeyinde aynntılı olarak
tartışılması, ortak somut görüşlerin
belirlenmesi gerekmektedir.
tkinci olarak; somutlaşan ortak gö-
rüşlerin yaşama geçirilmesini sağla-
yacak anayasal ve yasal dûzenJeme-
lerin yapılması zorunludur.
Bütün bu sürecin tamamlanması
için belirli bir sûreye gereksinim ol-
duğu ortadadır, işte bu süre içinde yar-
gıdaki aşınmayı ve kan kaybını dur-
duracak, hiç değilse en aza ındirecek
ne gibi önlemler alınabilir? Bu konu-
da en büyük görev ve sorumluluk Sa-
yın Adalet Bakanı'na ve Hâkımler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK)
düşmektedir.
Anayasa ve yasa değişikliklerini
beklemeksizin bu konuda atılabilecek
en etkili önlemlerin başında belli yer-
lerde doğru kişilerin görevlendirilme-
lerini sağlamak olduğuna inaruyorum.
En küçük yargı personelinden ve
mesleğe kabulden başlayarak, mahke-
me başkanhldan, ağır ceza ve DGM
başsavcıhklan gibi önemli görevlere
atamalara kadar özellikle de yüksek
yargı organlarına yapılan seçim ve
atamalarda nesnel (objektif) ölçüler
ve ilkeler belirlenmeli, bunlardan ke-
sinlikle ödün verilmemelidir, oysaki uy-
gulamada bunun tam tersi yapılmak-
tadır, bu atama ve seçimlerde yalnız-
ca öznel (sübjektif) değerlendirme-
ler, sınıf arkadaşhğı, hemşenlik, ak-
rabalık bağlan vs. gibi ilişkiler öne
çıkmakta ve belirleyici başhca etken
olmaktadır.
Konu ile ilgili nesnel ölçüler ve il-
keler belirlenmediği sürece bu durum
kaçınılmazdır. Örneğin Yargıtay üye-
liklerinde yapılan seçimleri ele ala-
lım: Bilindiği gibi Yargıtay, yasalann
uygulanışı ile ilgili olarak mahkeme-
lere yol gösteren, ışık rutan, böylece
ülke çapında yasalann aynı doğrultu-
da ve eşit uygulanmasını sağlayan, in-
sanlann haklannı aradıklan son baş-
vuru yeri olma konumundaki bir yük-
sek yargı organıdır ve tüm yönleri ile
toplumda çok önemli bir işlevi vardır.
Ne var ki; bu önemli görevi yerine
getirecek Yargıtay üyelerinin seçimin-
de yasal koşullar dışmda ne gibi ölçü-
lerin esas alındığını pek bilen yoktur,
herne kadar bu konuda HSYK'nin il-
ke kararlan bulunduğundan söz edi-
lir ise de; bunlara uyulduğuna pek
rastlanılmamıştır, bu nedenle de her se-
çimden sonra ortada bu işin yalnızca
dedikodusu kalır, bu seçimlerde benim-
senmiş kesin ve somut ilkelerin bulun-
maması yüzünden bu yüce kurum bü-
yük ölçüde yıpratılmıştır.
Şu anda Yargıtay, yıllarca Adalet
Bakanlığı'ndayönetsel (idari) görev-
lerde çalışmış ve yargı uygulamalann-
dan büyük ölçüde kopmuş genel mü-
dür, daire başkanı gibi kişilerle, yine
ağıriıklı görevleri yönetsel nitelıkte
olan önemli merkezlerin cumhuriyet
başsavcılan ve DGM başsavcılannın
son durağı haline getirilmiştir.
Bu yapüırken de bu kişilerin görev-
deki performanslan bile hiç dikkate
alınmamıştır. Hatta bazen tersine ba-
şansız görülenlerin işgal ettikleri yer-
lerin boşaltılması amacı ile bu kişile-
rin Yargıtay'a seçildiklerine rastlanıl-
mıştır. Yine böylesine bir anlayışın
sonucu olarak uygulamanın içindeki,
yani kürsüde görevlerini sürdüren yar-
gıç ve cumhuriyet savcılan arasından
seçilenlerde de hiçbir özellik aranma-
dığı, emsalleri arasında üstün nitelik-
lere sahip olup olmadıklannın hiç
önemsenmediği, yalnızca seçimi ya-
panlarla ilişkilerinin, seçümelerinde be-
lirleyici olduğu gözlenmiştir.
Bu ilkesiz ve özensiz uygulama,
Yargıtay'ın giderek seçkin hukukçu-
lann yanında şimdilik azınhkta ol-
makla birlikte, niteliksiz kişilerin de
yer bulabildiği bir kuruma dönüşme-
sine yol açmıştır. Bu olumsuz geliş-
menin ip uçlannı ve ürünlerini şimdi-
den bazı Yargıtay kararlannda göre-
biliyoruz. Baştan beri sözünü ettiği-
miz olumsuzluklar daha önce de be-
lirttiğim gibi ne yazık ki yalnızca Yar-
gıtay üyeliği seçimleri ile sınırlı değil-
dir. Aynı olumsuzluk ve ilkesizliğin
yargı içindeki tüm atama, yer değiş-
tirme, meslekte yükselmelerde süre-
geldiği açıkça görülmektedir. Bu ko-
nularda yetkili olan HSYK'nin tasar-
ruflannın yargı denetimi dışında tutul-
muş olması, sorunu daha da ağırlaş-
tınnaktadır.
Yargının tüm sorunlan ile birlikte bu
konuya da köklü çözümler getirecek,
anayasal ve yasal düzenlemeleri bek-
lemeden de bazı adımlar atılabilece-
ğini, önlemler alınabileceğini düşü-
nüyorum. Şöyle ki, Adalet Bakanı,
HSYK'nin başkanıdır, bu nedenle
mesleğe kabul, atama, seçilme, yer
değiştirme, meslekte yükselme gibi
konularda esas alınacak ölçülerin ne-
ler olması gerektiğini hiçbir tartışma-
ya yer bırakmayacak şekilde aynntılı
olarak kapsayan yeni bir taslak hazır-
latıp ilke karan olarak kabul edilmek
üzere kurul üyelerinin (HSYK) tar-
tışmasına açma olanağına sahiptir,
kuşkusuz aynı olanak diğer kurul üye-
leri için de vardır.
Bu konuda ödün verilmeden uygu-
lanan kuşkulan ortadan kaldıracak ni-
telikte açık, net ve objektif kurallan
içeren yeni ilke kararlannın benim-
senmesi ve yaşama geçirilmesi yargı-
nın kendi içinde yasal düzenlemelere
gerek kalmadan gerçekleştireceği, ken-
dini yenileme yönünde atılmış çok
önemli bir adım olacaktır. Böyle bir
adım, bu konuda şu anda geçerli olan
ahbap çavuş ilişkilerini sona erdirecek,
yargı içinde güven duygusunu geliş-
tirecek, çalışma heyecanını kamçıla-
yacaktır.
Sonuç olarak yargıdaki aşınma ve
kan kaybı büyük ölçüde duracakOr.
ARADABtR
fretmeni
Ustünüze Atılan
Öıtülepden Sıynlın!..
Erken çıkmıştım evden ama, sıcak ve sıra bek-
lemeler yüzünden ancak öğle vakti işlerimi bitirip
döneri<en sokağımıza yakın bir lokantaya girip ye-
mek yedim. Kalkıyordum ki, orta yaşlı bir hanım kar-
şımdaki boş yere oturup beni selamladı ve hemen
konuşmaya başladı. Elindeki ayran bardağını gös-
tererek "Çok soğuk içmeye korkuyorum" dedi.
"Ağzınızda ısıtarak yudum yudum için" dedim.
Korkak tavırlı, gözleri nemli idi. Yüzüne gözüne
inen saç telleri perişanlığını arttınyordu...
Dert küpüymüş kadıncağız. Bir solukta yaşa-
mından kesitleraktardı. Istanbul'da oturuyorlarmış;
ilkokul öğretmeniymiş. Hain bir kocanın elinde kö-
le gibi yaşamış; akıllı, çalışkan biricik kızına kıya-
mayarak.. rahatına düşkün uyuşuk adam erken
emekli olurmuş. Nasıl gözdağı verdiyse, işi başın-
dan sağlama bağlamak için onun maaşına da el
koymuş. Masrafı üzerine alıp kadına para koklat-
mamış. Evde ne sevgi, ne huzur; ayrı odalarda ge-
çen biryaşam. Kız durumu gördükçe içine kapan-
mış, kendini çalışmaya vermiş. Ne var ki, yıllardır
ruhsal sorunlarla bunalıp durunmuş. Liseyi birinci-
likle bitirmiş ve bu yıl ÖSS'yi kazanmış. Soru-ya-
nıt kontrollerinden hemen anlamışlar ki Ankara Si-
yasal Bilimler ve Hukuk faküttelerine girebilecek.
Kadın, babasından miras kalan yirmi bir milyan
(açgözlü adama nasıl kaptırmadıysa) koynuna ko-
yup Ankara'ya taşınmış. Şimdi, öncelikle Cebeci
semtinde bir daire satın almanın telaşı içindeler-,
miş. Kendisine bir kez "Bu yaşama nasıl katlan-
dı?" diye sitem eden kızına gönül borcunu öde-
mek istercesine rahat bir yükseköğretim sağla-
mak derdinde...
O gün bir "şükür namazı" kılmak üzere camiye
gelmiş. Daha başlarken üstüne bir pardösü atılmış.
(Görevliler eliyle olmalı). Şaşkınlıkla, "Henüz sec-
deye kapanmamıştınız; sizi uyuyor sanmış ola-
mazlar değil mi?" demişim.. O "Yok, diyor, kıya-
fetimi yeterince kapalı bulmamış olmalflar" bakı-
yoruz; yakası kapaiı uzun kollu bir bluz giymiş;
etekleri kısa değil; namaz için başını örtmüş... Par-
dösü dediği şeyi bir kenara bırakmış.
Demek ki, cami için (mevcut kurallaryetmezmiş
gibi) yeni yeni kıyafet belirlemelergündemde... In-
saniarla Tann arasına paçavraiar sokuyoriar. Ora-
da da ünifonna uygulanır, yerleri tozutan yeldirme-
ler şart koşulursa hiç şaşmayalım...
"Şükür namazını" evde kılmadığının nedenini
sordum. Camiler bağnaz gericilerin eline geçme-
meliymiş. Onun gibi gerçek dindarlar ibadet yer-
lerini doldururlarsa islamı kullananlar geri çekilir-
lermiş. Gözlerim faltaşı gibi açıldı; öğretmendeki
kafaya bakın. Islamiyetin tüm dünyada ne durum-
da olduğunun ayırdında değil... Yedi kat yerin di-
binde işkenceyle öldürülüp molla rejimine kurban
edilmek mi istiyor ne! Cehalet içinde boğulmuş
Müslümanlık adına bir öğretmen hanım da fetva
vermek eğiliminde... Rönesans, reform, uyanış,
^aydınlanma nerede kaldı Allahaşkına!..
\ Uygarlığın böylesine gerisinde kalmışlıktan bizi
•kurtaran dâhi "yaşadı mı?"..
t Yalnız LJoyd George mu; tüm emperyalist dün-
;*yanın devlet adamlan şöyle diyorlardı: "Türklerin
fSevr"i kabulden başka çareleıi kalmamıştı. Ne var
îki, karşımıza tarihin, ancak bir yanlannın dehası-
'/la tanıklıkettiği olağanüstü insanlann nitelik ve ya-
yratıcıhk özelliklehnin tümüne sahip bir insan çık-
\tı..." İşte bu insan bizi uygariık yoluna koydu. Uy-
;gar dünyayı şaşırtan, mazlumları imrendiren "ak-
-)a zarar" devrimlerle göğsümüzü kabarttı. Bunla-
'nn sonsuza dek sürmesi için de yol yöntem gös-
Çterdi. Nedirbu dinmeyen, tükenmeyen, laiklik kar-
f şıtı aşın ihanet!.. Nereye kadar?..
Meclis'ten Geçiremiyorsanız...
H
ükümetin 1700 sayılı Dahili-
ye Memurlan Kanunu, 657
sayılı Devlet Memurlan Ka-
nunu, 2802 sayılı Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu, 399 sayılı KHK'de
değişiklik yapmak amacıyla yeni bir KHK çı-
karma çabası ve bu konuda yaşanan olaylar
kamuoyu tarafından, günlerdir yakından izle-
niyor ve nereye varacağı merakla bekleniyor.
Ülkemiz anayasası, ilke olarak yaşama yet-
kisini Türk ulusu adına TBMM'ye vermiştir
(Anayasa madde: 7). Bu, Meclis'in terk ve fe-
ragat edemeyeceği, azaltamayacağı bir yetki-
dir. Yine anayasanın 91. maddesıyle
TBMM'ye, sayılan belli konularda Bakarîlar
Kurulu'na KHK çıkarma yetkisi veribniştir.
Ancak bu maddede yurttaşın temel haklan, ki-
şi haklan ve ödevieri, siyasal haklar ve ödev-
leri konusunda KHK çıkarma yetkisi hüküme-
te verilmemiştir. Keza anayasa aynı konuda bir-
den fazla KHK çıkanlamayacağına, çıkan-
lan kararnamelerin Resmi Gazete'de yayım-
landığı gün TBMM'ye sunulacağına, KHK'nin
TBMM'de ve komisyonlarda öncelikle ve ive-
dilikle görüşüleceğine dair hükümler getir-
miştir. Görülüyor ki hükümetin KHK çıkar-
ma yetkisi daraltılmış boyutlardadır ve bu yet-
ki çok ivedi konularda kullanılması için ve-
rihrûştir. Yine anayasamızm 13. maddesi te-
mel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ancak
anayasanın çizdiği smırlar içinde yapılabilir
demektedir. Bir de, bu konularla ilgili olarak
anayasanın getirdiği başka bir ilkeyi de (ki bu
ilke demokrasinin, çağdaş hukukun ve yargı-
nın temel ilkesidir) burada açıklamak istiyo-
ruz. Bu da suçlanan (itham edilen) kişilerin
yargı karanna değin suçsuz sayılmasıdır.
Şimdi bu verilerin ışığında konumuza gi-
relim: Hükümet terörle ve irtica ile mücade-
lede, buna bulaşmış devlet memurlannın iki
müfettiş raporu ile açığa alınmasını ve bu ki-
şilerin bir daha devlet kuruluşlannda ve ye-
rel yönetimlerde işe ahnmamak suretiyle ce-
zalandınlması yolunu açmak istemektedir.
Bu masum isteğı; tüm yurttaşlar ilk planda
olumlu karşüamakta ve hükümetin yanındayer
almaktadırlar. Oysa olayı biraz araladığımız-
da bakın nasıl tablolar ve problemlerle karşı
karşıya kahnacaktır.
Tûrkiye'de tefhşin, teftiş elemanlannın hiç-
bir güvencesi yoktur. Idareye tam bağımlıdır-
lar. Direnmeleri hemen hemen söz konusu
olamaz. Teftışten iki rapor aimak çok zor bir
olay değildir. Işin acı yanı, iki müfettiş rapo-
ru ile açığa alınacaklar arasında ülkenin yar-
gıçlan ve savcılan da vardır. İşin bir başka en
acı yanı ise açığa alınan yargıç ve savcılar, Yük-
sek Savcılar ve Hâkimler Kurulu kararlannın
kesin olması nedeniyle, yargıya başvurama-
makta ve bu kesin kararlar nedeniyle meslek-
lerine birdaha dönememektedirler. îki müfet-
tiş raporuyla atüğınız yargıç ve savcılar orta-
da bulunurken siz ülkemizde bundan sonra hâ-
kimler için anayasal yargı güvencesinden na-
sıl söz edebilirsiniz.
Ülkemizde terörle ve irticayla mücadelede
son bir ay içerisinde çok ivedi, çok vahim cid-
di olaylar ve tablolar mı doğdu? Terörün ve
irticanın başlangıcı, yıllar öncesine gitmiyor
mu? Bunu, katar numarası gibi numara alan
hükümetler, Meclisler bümiyor mu? Terör ve
özellikle irtica, siyasal partiler, Meclis ve hü-
kümetler tarafından. gözümüzün içine bakaba-
ka desteklenmedi mi? Neden bu gereksinim
KHK çıkarmak yerine, Meclis'in çıkaracağ^
yasa ile çözülmek istenmiyor? Meclis çıka-
ramazsa, hükümet çıkaramazsa, buna karşı
gelen siyasal partilerin ve siyasilerin kimler
olduğunun bilinmesini istemez misiniz? Hü-
kümet Tahkim Yasası'nı, Sosyal Güvenlik Ya-
sası'nı yaz aylannda çıkarmadı mı? Hükü-
met irtica ve terörle mücadele yasasını çıka-
ramıyorsa, arkasında o desteği bulamıyorsa,
onun hükümet olma hakkı, hükûmeti sürdür-
me hakkı var mıdır?
Terörve irtica konusunda memurlar için bu
yolu açarken bu konulara tam bulaşmış siya-
siler ve siyasal partiler için bu KHK'de neden
hükümler getirilmemiştir? Irticaya bulaşmış
parlamenter için, Meclis'te raporlan okun-
duktan sonra hemen dokunulmazlığının kal-
dınlması sağlanamaz mı? Yine irticaya ve te-
röre bulaşmış siyasal partiler için gelen mü-
fettiş raporlan okunduktan sonra, o siyasal
partiler için Anayasa Mahkemesi'nde dava
açılması yolu düşûnülemez miydi? Ama biz
bunlann tümüne karşıyız. Müfettiş ve polis ra-
poruyla değil, çok süratli işleyen yargı karar-
lanyla bu yol açılmahdır. Cumhurbaşkanrna
KHK imzalatmak için direnerek değil, Mec-
lisinize güvenerek sorunu çözmek durumun-
dasınız. Bir karamameyi imzalamak yetkisi
verilen kişi ve makamın, imzalamamak yet-
kisi ve hakkı vardır.
Bir taraftan sert ve hukuk yollannı kapatan,
temel hak ve özgürlükleri zedeleyen KHK'ler-
le irticayı önlemeye kalkacaksuuz, öbür yan-
dan Gûlen Hoca'nın tutuklanmasına insani
yönden üzüldüğünüzü açıklayacak ve yine
kesinleşen mahkeme karan ile idama mahkûm
olan bir terör başının karannı onaylarmak için
Meclis'e göndenneme gibi bir tablo yarata-
caksınız.
Türk halkı bu çelişkileri çok iyi anlıyor ve
değerlendiriyor artık. Bu bilinmiş ola...
Alansız Metropol
AhmetARPAD
R
oma'dan Kopenhag'a, Budapeş-
te'den, Viyana'dan Paris'e alanlar
(meydanlar) büyük kentlerin simge-
sidir. Batı 'nın kültür metropollerin-
de ortaçağ kiliseleri, saraylar, yüzlerce yıllık
yapılar, yemyeşil parklar çevreler alanlan,
çeşmeler, havuzlar,fiskiyelersüsler. Ağaçh ge-
ruş caddeler alanlara açılır.
Sayısız kültürün binlerce yıl bir arada ya-
şadığı gûnümüzün 12 milyonluk Istanbul'u
alansız. Bu metropol art arda yeşil örtüsünü
yitirdi, doğa güzelliklerini, kültûr kalıtı (mi-
rası) kalıntılannı da. Istanbul'u büyük kent ya-
pan alanlar da birbiri ardına kınldı, bozuldu.
yok edildi. Günümüzde Beyazıt, Eminönü,
Karaköy ve Taksim'de alan var diyebilir mi-
yiz?
Caminin minareleri, üniversitenin süslü dış
kapısı ile uyuşum içinde. Çimenlerde ortan-
calar, sardunyalar renk renk. Bembeyaz mer-
merden havuzun fiskiyelerinden yükselen su-
lar... Beyazıt Alanı'nın bu gûzelliği yok edi-
leli 40 yıldan fazla oldu. Harbiye'den, Tak-
sim'den, Bahçekapı'dan gelip, Beyazıt 'a çıkan,
geniş alandan geçen, havuzun çevresinde ağır
ağır dolanarak, Vezneciler, Şehzadebaşı, Edir-
nekapı yönünde gözden kaybolan tramvayla-
n da yok ettiler. Yüzyıllık ağaçlann gölgesin-
de Çınaraltı-Küllük kuytuluğunu da...
Beyazıt Alanı durmamacasma kazıldı, ağaç-
lan kesildi, yeşil örtüsü betonlandı, setler çe-
kildi. Gûzelim alan gitti, yerini duvarlı-mer-
divenli garip bir şey aldı. Yeni adı "Hürriyet"
olan alanda polis, uçuşan güvercinler arasm-
da "komünistler"i kovaladı, copladı, üniver-
site öğrencileri birbirini yedi durdu, türbanlı-
larla sakalhlar "özgürlfik" istedi! Çaünü ve
kaçak mallar satanlar da Beyazıt'ı bitpazan-
na çevirdi.
Şehirciliğe özenen bir toprak ağası başba-
kan, 1950'li yıllarda sadece gûzelim Beyazıt
Alanı'nı yok etmedi. Istanbul'u otomobille
dolaşırken elini şöyle bir sallaması, sokakla-
nn, ağaçlıklı caddelerin, anıtlann kalkması-
na, kent planının değişmesine yetiyordu. Meo-
deres öncesinin Istanbul'u içimizi yakan bir
özlemdir, eski kartpostallarda görebileceğiniz...
Cumhuriyet'in ilk yıllannda oluşturulan
alanlar içinde Taksim Alanı kente en çok ya-
kışanı idi. Cumhuriyet Anıtı, çevresindeki
planlı ve düzenli yeni apartmanlar, oteller ve
parklar ile modern lstanbul 'un bir simgesi ol-
du. Taksim'i de bozmaya Menderes'in gûnü
yetmedi. Fakat ondan sonra gelenler bu top-
rak ağasını hiç aratmadılar!
Günümüzde Taksim Alanı, seyyar satıcıla-
n, koşuşan insanlan, çalgılı eğlenceleri ile
köy panayın kargaşasında biryer... Atatürk'ün
anıtma birkaç adım öteye kondurulan tuvalet,
az ötesindeki teneke minare, hoparlörlerden
yükselen Arapça ezan sesi, gökdelen otel, gö-
rünümü yürekler acısı Inönü Gezisi... 1980 'li
yıllarda Taksim Alanı'nda yeni bir düzenle-
meye gitmek isteyen, ünleri uluslararası yük-
sek mimarlanmız içinde "Cumhuriyet Anıtı
burada saygmhğını >itirdi, kaJdınpketıtin baş-
ka bir yerine tasımah" önerisini yapanlar bi-
le olmuştu.
Onlar, Taksim'e çifte minareli, çifte kubbe-
li cami yapma ınadından otuz küsur yıldır
vazgeçmeyen sözümona dincilerin ekmeğine
yağ sürmüştür.
Binlerce yıllık kültûr kenti lstanbul, Men-
deres'ten kırk yıl sonra kültüre ve kente say-
gınlığını tamamen yitirmiş talancılann kıs-
kacında. Saldın azgın, savunan yok. Kültür
kaçacak yer anyor. Yedi göbek Istanbullu da!
HASKÖY KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
1995/5 Esas
Davacı Süleyman Gürtûz ve arkadaşlan tarafindan davalı Hazine
aleyhme Muş üi, Hasköy ilçesi, Gökyîta köyû, 594 paısel sayılı ta-
şınmazla ilgili açılan tespite ıtıraz dav^smm yapılan açık yaıgılama-
smda \wilen ara kaıan uyannca; Yapılan bütün araşönnalara rağmen
tebUgata elverişlı açık adreslen tespıt olunamayan ve adreslennm
meçhuliyetine karar verilen davalı mirasçılan Rıza Güler, Esra Tüık-
men. Gûlçiçek Sezgin ve Zöhre Yüdız'm dnruşma günü olan
30.10.2000 günü saat 9.00'da Hasköy Adliyesi'nde bizzat hazır bu-
hmmalan veya kendilenni bir vekille temsil ettiımeleri, aksı takdirde
yoklukiannda >"aralanıaya de\-am oiunatak yokiuklarmda hükûm da-
hi verilecegi hususu 7201 sayılı Yasa'nm 28. maddesi gereğince ila-
nen tebliğ olunur. 24.07.2000. Basm: 14134
Antonina 9"urizm
KÜLTÜR GEZİLERÎ
GÜNEYDOĞU ANADOLl', AliBı Tuna, 26 Ağnstos - 2 Eylül.
BERGAMA VE ALL1ANOI, Arkeolog Ahmet Varaş, 2 - 3 Eyiûl.
OOĞV AJVADOLU, Alflh TBIU, 3 Eylil -12 Eylâl.
KAPADOKYA'DA SONBAHAR, Dr. Feridan Özgümûf. 15 -17 Eylûl.
ORTA ANADOLL, Dr. Feridon Özgâmfif, 20 - 26 Eylâl.
ORTA VE DOGU KARADENİZ, T«ıc» Vânş, 23 Eylûl -1 Ekim.
Gılatı ve Çevmi, Derya Nikfeet Özer, 26 Agustos Cnmartesi,
Sokak Sokak Bcyoğlıı, Dena Nükbet Özer, 27 Agustos Pazar.
Web sitemiz: ww» jıtooiınturizm^om Rezervasyon: (6 212) 292 28 74 - 75
Antonina {Turizm
GÜNEYDOĞU ANADOLU
Sanat Tarihçisi Atilla Tuna
Bir hafta boynnca Güneydoğu'yu adım adım keşfe çıkıyoruz. Harran
vc Sogmatar'ın Hermetik Sabü kültünü, Kızıltepe'nin Yezidi kültürünö,
Tur Abdin'in ve Midyat'ın Süryani Manastırlannı, Mardin'in teras evle-
rini, sular altında kalacak Zeugma'nın görûlebilecek son terasını, Nem-
rut'un Tanrılannı görmeye gjdiyornz.
Güneydoğn'da V eâdileri, SüryanUeıi, Sabiileri, NusayrUeri, Kürtieri,
Araplan, Türkmenleri, Kommagenelileri, Artuklulan tanımaya gjdjyomz.
Tarih: 26 Afuaos - 2 Eylûl.
Son katılım tatihi:23 Ağustos Çarşamba
Rezervasyon: (0 212) 292 28 74 - 75
PENCERE
Bde Kalan?..
17 Ağustos'un ilk yıldönümü fırtına gibi yaşan-
dı; basında yüzlerce köşe yazan konuyu ele alır-
ken, televizyonlar deprem bölgelerinde açık otu-
rumlardüzenlediler; sorunun ıcığı cıcığı ortaya dö-
küldü; ama, sonuçta elde kalan ne?..
CBT (Cumhuriyet Bilim Teknik) 19 Ağustos'ta
32 sayfalık bir deprem sayısı çıkardı.
Elde kalan belge: CBT!..
Yerti ve yabancı bilim adamlannın sorulu yanıtlı
gönjş/erinde belirginleşen aynntılı sonuçlardan der-
lenen özet 5 madde:
Madde 1:
Deprem ölümle özdeş değil.
Madde 2:
Deprem bölgesinde yaşamak, kâbus değil.
Madde 3:
Depreme karşı önlem alınabilir.
Madde 4:
Bilim ve teknolojiye güvenen toplum bu işin üs-
tesinden gelir.
Madde 5:-
Geleceğe güvenle bakılabilir.
•
Ya devlet?..
Insanın ve toplumun dışında 'bir dudağı yerde
bir dudağı gökte devlet' yok!..
Bir yurttaş sormuş:
"- Marmara bölgesinde, deprem haritasında,
kıyı şeridinde, deniz kumuyla yapılmış on katlı çü-
rük apartımanın üst katına bizi devlet zoha mı yer-
leştirdi?.."
• • • • • " '
Eski bir marş ne der.
"Tarihten önce vardık..
Tarihten sonra vartz."
Deprem bir tarih!.. Vurdu, yıktı, kırdı geçirdi; ge-
riye ne bıraktı?..
Acı, hüzün, keder...
Sonra?..
Akıl, bilim ve teknolojiye sırt çevirmenin bedeli-
ni odetti.
Bu kadarağır bir bedeli odeyen insan ve toplum,
yaşadığı deneyden ders çıkarmasını bilmez de yi-
ne eskisi gibi yaşarsa, diyecek bir şey kalmaz!.. Bu
kez suçu ne devlete, ne hükümete, ne politikacı-
ya, ne müteahhite, ne mimara, ne mühendise, ne
kalfaya yüklemek olanağı oluşur.
•
Tüm bilim adamlannın birieştiği bir ortak nokta-
nın altı çizilmeli:
Deprem yine olacaki..
Ne zaman?..
Belli değil..
Ama olacak!..
Yansından çoğu kayrt dışı ekonomide, yansın-
dan çoğu yasadışı kentleşmenin sakıncalı yapıla-
nnda yaşayan insanlann deprem coğrafyasında
her gece yatağa girerken korkulu düşler ve ürkü-
lü rüyalarta sarmaş dolaş uyuklamalan çagtmıza ya-
kışır bir yaşam değil...
flkel biryaşam!.. >"' "•
17 Ağustos'tan bir yıl sonra bile, depreme karşı
savunma bilinci bentigimizde tam boyutlanyla ışı-
mamışsa, salt acılarla kıvranıp suçlamalarla yeti-
neceksek, Azrail'e kendi ellerimizle davetiye çıka-
nyoruz demektir.
Birinci yılın sonunda erişilen noktanın özeti de sa-
nınm bu kadar!..
Ferroli'den
klima
doğruları;
:•*
• Etkili ikJimlendirme için, klima mekanın merkezine
monte edilmeli.
- Klimanın dış ünitesi kapalı mekanlara, doğrudan
güneş alan, hava akımına maruz kalan noktalara
monte edilmemeli.
IFERROLI |
Isıtma ve Klima Sistemleri
Tel: (0216) 416 54 93
www.ferroli.net
BAŞSAĞLIÖI
Biga'lı
merhume Resmiye Gökçen ile
merhum Ibrahim Ethem Gökçen'in
;•.. oğullan
TEOMAN GÖKÇEN
20.8.2000 tarihinde vefat etmiş
ve önceki gün toprağa verilmiştir.
Merhuma rahmet,
ailesine başsağlığı dileriz.
NEBAHAT - SADULLAH USUMİ