13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2OA&UST0S 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA İ L J 1 \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Doğumunun 74. yılında sevenleri usta şairi anmaya değil, onunla buluşmaya gidiyor Can Yücel'lebüyükbiraile• Datça'da herkes bir şeyler yapmaya liğraşıyor. Kocaman bir aile gibi. Hırgür olmadan, kavgasız, sakin. Bir ölümü doğuma, acıyı olumlu bir yaratıcılığa dönüştürmeye çahşıyor. Ama Can Yücel'in anısına değil, Can Yücel ile birlikte... AyŞEKÖKSAL ' Yann, şair Can Yücel'in do- gum günü... ölümle doğum, bir- birierinden kopamayacaklannı ka- nıtlarcasına yan yana, iç ıçe... Ama Yücerin son gününe kadar dönmek istediği Datça'da kımse ölümden bahsetmiyor. 'Can Baba'nın arka- sından ağlanuyor, yas tutmuyor. Büyük bır çoşku ile el ele Can Yü- cel'i anmayı birkenara bırakıp onun- la beraber bir şenlik yapıyorlar. Her- kes, Datça'ya, onu hatırlamaya de- gil, ona ulasmak, onunla konuşmak, dertleşmek için akın akın gidiyor. Ortalıkta dolaşan Can Yücel' in ruhu değil, takendısı... "Babam öMüğündesaDanınaya baş- ladım n dıyor Can Yücel'in ressam olan kızı Su Yücel: "Önce atölyeye gir- mek istemedim. Çafaşmak istedim ama ofanadL Ekimde, Kuzguncuk'taki evdeki terasuı üzeri- ne dökülen yapraklan temizlerdim. Bu benim babamla aramdaki bir oyundu. Ayaklanmı öy- |e hızla yere vurnrdum İa babam anlasın 'Ha- di Su gel' diye bağırsın o gür sesiyk. Ama bu yıl yapraklan süpüremedim. Beni çağıran kim- se yoktu. Bana bir ev dağümış gibi geklL" Sonra o da babasının verdığı güce kapılmış, Genco Erkai'ın 'Can'ı sırasında, dekoru yapar- ken, kendıyle hesaplaşmış ve acıyı üretıme dö- nüştürmenin yolunu bulmuş. "Onu anlatan ob- jeJmaraıten onunla buluştuın,konuştunxO[iun inişini-çıkışıın, kaosunu anlatmaya çalışüm." 'Can Şenliği'mn afışıru de aynı güçle yapmış Su Yücel... "Afişiyaparkendearkamda babam vanfa. Onnn rüzginm ve esintiaın venhm Da*» ça'dan esen rüzgânyla Can'ı anlattun." "Feribotia geçiyorsun ya Datça'ya" diye baş- lıyor Yücel' in, 'küçücük elleriyle baş başa uyu- duğu' büyük kızı Güzel YüceL*Orada herkes tanıdık ohıyor, kime gjdiyorsun diyorlar. Ben hâlâ 'Babamia anneme gıdıyorum' diyorum. Öienin arkasından 'Toprak oldu' derier ya ben babamm arkasmdan kcâma öyle diyemedim. Bd- ki babam olduğu için, ama gatiba daha çok ver- diği güç yüzfinden onun yok ounadığını hisse- djyorum.'' Gerçekten de Datça'ya geldiğinde fazla bir değışıklık görmemiş Güzel. Aynı tempo ile her- kes koşuşturuyor. Köy meydanında Can Yücel'in sesi, şıirlerini okuyor. Müzık çalınıyor. Kalaba- lık, kalabalık... "Babamınzekâsıvezekâsından doğan enerji her yere yayıfayor. Sen bu enerjiyi ahyorsun, başkasma vermek istiyorsun, o da bir başkasına_. Böyle böyle \ayüıyor." 'Kişfliği ve sanatı iç içeydi' "Asunda ben Can Yücel için bir şey yapmak üzere harekete geçtim" diyor şairin mezannı yeniden düzenlemesinı üstlenen heykeltıraş MehmetAksoy: "Onun kişüigi ve sanataiç içey- di 'Ben böyle yaşıyorum ama bunu \ azıyorum' diye bir ikiyüz- lülük yoktu onun şiirinde. Benim de saf ve temiz bir şey yapmam ge- rekiyonhLAııakanunda bir çocuk __ kadar temiz," ~" Bu yüzden de inceltilmiş ve ıçınden ışık ge- çiren bir mermere, ana kucağında bır çocuğu işlemiş. Bu çocuğun göbek bağından su akıyor. Hayata akan bir su, saf ve temiz. Arkadan ışık vurduğunda çocuk bir ışık huzmesı halini alı- yor. Işıl ışıl, parlak... Aksoy, aynı zamanda bu heykele bir yol ya- pılması gerektiğini düşündü ve MeJtem Defiba- 9, Selçuk Güjyüz'ün restorasyonu ile çakıllar- dan bır yol oluşturuldu. Datça'nın her koyun- dan milyonlarca küçük çakıltaşı toplandı. Kır- mızı, kahverengi, san, gn, siyah... Türkiye'nin her yerinden insanlar gelip taşlan getırdi. Gü- nebakan çiçeklen moufinden yol, mezann önün- deki güneşe doğru gidiyor. "Bu sanınm benim vebirçok insanmCan Yöcd ile buluşmasuun tek yoJu" diye belırtiyor Aksoy ve herkesı yann sa- at 18.00'de 'Can Taşı'nın başında toplanmaya çağınyor. Dığer taraftan Muzaffer Keskiner şarap tan- nsı Diyonisos'un memleketı Salihlı'dekı taş ocaklanndan çıkan özel bır taş göndermiş, 'Can Evi'nin önüne koymak için. Taşın üzennde al- tın yazıyla Yücel'in şiirlen yazılı. Şarap tann- sı Diyonisos ve Can Yücel birleşmiş. Datça'da herkes bır şeyler yapmaya uğraşı- yor. Kocamanbir aile gibi. Hır gür olmadan, kav- gasız, sakin. Bır ölümü doğuma, acıyı olumlu bir yaratıcılığa dönüştürmeye çahşıyor. Ama Can Yücel'in anısına değil, Can Yücel ile bir- likte... AKDENİZ YARAŞIYOR SANA Akdeniz yaraşıyor sana Ytklızlar terler ya sen de teıfryorsun Aynı ıslak ptnttı burun kanattannda Hiç dinmryor motorlann gürüKüsü Köpekler havhyor uzaktan Demin bir çocuk ağladı Fatmanım cumbadan çarşaf silkryor yine Aii Dumdum anasına sövüyor saatterdir Dertizi tokmaklıyor balıkçılar Bu sesler işte sessizliğini bûyûten toprak O senin sardunyalar gibi konuşkan «zliğini 'Datça'da Can'ın koynundayıtn' Hayatta yatbk dün gece Üstümûzde meitem Kekik kokuyor eHerin hâlâ Senle yatmadım sanki Oağlan dolaşten Ben senden oğrendim deniz yazmayı Efimden düşmüyor mavi kalem Bir tirandi! çıkar gibi sefere Okula gidiyor öğretmenim Ben de ardmdan açılıyorum Bir poyraz çizip deftere Bn-ada var snf ebabil Dönöyor dönüyor başımda Senle yaşadığım günler OÜTTIÜŞ bir çevre oldu ömrûm Değince güneşine Neden sonra buJdum o kaçakçı mağarasını Gözlerim kamaşınca senden Ö«m beiki sulannda kaçırcüğım O toş suda yıkanmaktır Durdukça yosundan yeşil Kulaç atbkça mavi Ben düzde sanırdım yıkıntnn Örenim alkolik asarim Mutun doruğundaymışım meğer Senle çıkmca anladım Eski Yunan atlan var hani Yeteferi büklümlü Gün inerken de öyle Ağaçtan izdüşümleriyle Yürûyor Balan Tepeleri Yûrûyor bölük can Topkı güzelliği doğru Kadmım Yaraşıyorsun sen Akdeniz'e Sevgi Duvan adh kitabından (1973) "Denizin dibine vuran guneşin/ O oynak o pınl pınl yansıyan ışık- lannv Gözierimle eflerimie tutmak- ta koşturdum çocuktuğumda/Ne ga- rip şimdi deayıu/Amabudefaza- manın içine düşen yüzünün şavkı- mn harelerini yakalamakla geçiyor günlerim»" Can Yücel'in polıtıka ve şiir ka- dar vazgeçilmez olan eşi Gûİer Yü- cel, böyle anlatıyor ayn geçen ilk yılı. "BirsarapveacLBdkibiryok- luk, ama asla boşhık değfl. Her za- man Can var içimden sökemedi- ğim. Sökmek ne keüme, tersine gün gectikçe büyüyor, büyüyor, büyü- yor_" - Can Yücel'in öhlmündeH son- ra yoğun bir üretim içine girdnüz. Resimler, şiirler,öyküler» Bu yara- öcılıgın alnnda bir 'Can' aası var mı? GÜLE3R YÜCEL - Can'ın yok- luğu, beni başka birbiçimde Can'la beraber yaşamaya, üretmeye ve ge- liştirmeye ıttı. Resımlenmde, yaz- dığım öykülerde, şıırlerde Can var. Onu ağlayarak sızlayarak değil, ona kendimden bir şeyler ileterek ulaşmaya çahşıyorum. Ondan ba- na miras kalan ve belki de ıçimde olan bir potansiyeli ona yönelterek ortayaçıkanyorum. Resımlenmde Can eve gelıyor, evden gidiyor Elinde ekmeği ile sokağın başın- dan gözüküyor. Uyuyor. Ama ıçim- de hüzün değil, tersine bır neşe var. - Can Yücel'in kendisi de arka- Hndan ağıtyakılmasından çokşen- lik yapılmasuu tercih ederdi, değil mi? YÜCEL - Can zaten kendı bir şenlikti. En kötü zamanlannda bi- le kahkaha atardı, güler, neşeyi se- verdi. Onun gende bıraktığı en önemli miras da bu neşe. Can'ın bi- rinci öKim yıldönümünde, 12 Ağus- tos'ta, köyün kahvesinde oturuyor- duk. Can bizim mahalle muhtan HaHl Orhan Karadağb'ya bayılır- dı. Bırlıkte ıçer, sohbet ederierdi Muhtar bırden ayağa fırladı. "Ben Can'm anısına zeybek oynayaca- ğım'' dedi.Can, zeybektekı ntmi yakalamıştı. Onun istediği tıpkı zeybekteki gibi dünyada tek başı- na ve özgür, ama toplumda daya- nışma ıçinde, yan yana yaşadıkla- nbirdünyaıdi. - Peki 'Can Şenliği' projesi nasü oluştu? YÜCEL - Datçâ Belediye Baş- da Can'a ulaşmak isteyenlere ve onun dünyasını yakalamaya çab- şaniara acilacakoirkapı olacak ga- an'ın kendisi bir şenlikti. En kötü zamanlannda bile kahkaha atardı, güler, neşeyi severdi. Onun geride bıraktığı en önemli miras da bu neşe. kanı Erol Karakullukçu bu fikri ortaya atü. Datça'nın nasıl Can için önemi büyükse, Datçalılar için de Can'ın yeri başka. O, kasvetten he- le anma törenlerinden hıç hoşlan- mazdı. Bu yüzden farklı bır boyut getirmek gerektiğini düşündük. Nasıl cenazesi, Can'ın çok sevdi- ği günebakanlarla ışıl ışıl, rengâ- renk yapıldıysa şimdiki şenlik de o niteliği taşımalı. Bunun başlan- gıcı Can'uı kendisıydi ve her şey kendiliğinden gelişti. Ben sadece rotayı beürlemekte yardımcı ol- dum. Datça'nın köylerinden tutun da büyük şehırlerden gelen insan- lar onu unutmadıklannı, unuttur- mayacaklannı göstermek istiyorlar. Hem Can'a hem de kendilerine... Türkiye'nin artık politik olarak da, insan olarak da bu tür bir neşe- yi ve enerjiyi yayacak insanlara ih- tiyacı var. Ama bu neşenin bir ak- h, siyasi görüşü ve evrensel olarak insanm dünya karşısında bir dunı- şu var. Bu yüzden şenliğin merke- zınde var olan neşe çok önemli. Can da bunu seyrederken çok mut- lu olacak, buna eminim. Bunun ne kadar gehşeceğını tam olarak ben de bilemiyorum. Can'ı sevenlenn isteğiyle, kendiliğinden gehşen olaylar olduğu için benim şurada durun diyecek halim yok. Zaten Can'a da hayatı boyunca 'dur' diyemedim. Şeffaf yaşama 'Can Taşı' -Can Yücel istediği gibi, Datça'yı ayaklan arana akfagı bir yerde gö- mühnüştü. Şhndi deyeni bir mezar düzenkmesi yapıhyor» YÜCEL - Mehmet Aksoy güzel bir mezar düzenlemesı yaptı. Ama ben ona mezar demiyorum, adı 'Can Taşı'. Özel olarak ıçinden gü- neş geçiren ince bir menner kul- landı. Buheykel, 'CanTaşı', Can'ın "Ne kadar yalansız yaşarsak o ka- dariyi" dizelerini, yanı şeffaf, saf bir dünyayı ve yaşamı simgeliyor. Ama bu DeryaKöroğlu'nun "Baş- ka türlü bir şey benim isted^nn" dediği dünyadan da farklı,tamamen yalansız dolansız bir dünya. - Bir de Can Evi projesi var. Bu YÜCEL - Ben de öyle düşünü- yorum. Biz Datça'ya gelırken elı- mizde sadece bir yalak, Shakespe- are ve Süleyman Çelebi'nın 'Mev- Ht'i vardı. Can'uı bütün kıtaplan, el yazılan, resimleri, anılan Istan- bul'da kahnıştı. Can ölünce herkes onun evini, yaşadığı yen görmek ıçın gelınce benim de aklıma 'Can Evi' projesi geldi. Bu sene, bahçe- nin içine, projesini mimar Ersen Gürsel'in çizdiği 30 metrekarelik bir ev oluşturmaya karar verdik. Küçük ama önemli olan, ıçinde Can'ın ruhunu ve yüreğini taşuna- sı. 'Can'ın evi olması. - Datça Oe Can Yücel arasmda- ki bağ nasıl oluştu? YUCEL -1986 yılında bir gün Can'dan bır telefon geldi: "Haya- tnnda ilk defa bir ev sann aküm." Şaşırdım, çünkü hayatmda gıdip de bir şeyler sann almış bir adam değildir. "Nasü bir ev aİdm?" de- dim. tt Babçesindekaktüsvar,incir var,dutvan..'*dedı "Evnasıl,ev?" "Ne bfleyim ya, ben ev mev görme- dnn." Gerçekten de görülecek bır ev yoktu, çünkü yıkık dökük hal- deydi, ama o anda Datça'ya ve o eve âşık ohnuştu. O evi Can, yaşa- mak içuı amııştı. Datça'nın doğa- sınm, insanlannın farklı bir gücü var. Değişik bır kaynak fişkınyor buradan. Can da ben de hayatunı- zın en güzel dönemlerinı geçirdik burada. Zaten Can, evi çok sever- di. Eviyle yaşayan bir insandı. Has- tanedeyken, en ağır döneminde bi- le "Beni eve götürün" derdi. Şim- di evde onunla yattığımız yatakta hâlâ ben uyuyorum. Datça'da ben Can'ın koynunda gibiyim. -Amazorzamaniaruuzda oldu-. YÜCEL - Oldu tabıı. Herkes ba- na "Can'layaşamanm bedeli nedir" diye soruyor. Bedeh bu coşku iş- te. Biz tanıştıktan tam iki saat son- ra Can bana gelip "Seninle bir hüc- re kurahm" dedi. Ben, aman bu ne diyor, hücre mücre diye kork- tum. "Yok ktzım, öyledeğil, ömrü- müzü birlikte aynı odada geçirece- ğjz" dedi. O günden ben tam 43 yıl, geceli-gündüzlü 86 yılı hep el ele geçirdik. Böyle cesur ve tutku do- lu bir adamla bir hayat geçırilmez mi? KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Seferis Yüz Yaşında Yorgo Seferis benim çok sevdiğim bir şair. Eli- tis'i, Kavafıs'i, Ritsos'u da çok severım, hele Türkçe çevirilerini! Ama neden bilmem delikanlı yıl- larımdan beri en sevdiğim şairlerden biridir Sefe- ris. Uria Iskelesi'nde doğup yaşamış birsüre, son- ra Yunanistan'a göçmüs. 1972'de ölmüş, 1900 do- ğumlu şairimiz. 2000 yılı Seferis'in yüzüncü doğum yılı. Her yer- de kutlanıyor bu. Urla'da da kutlanacak elbette. Oturduğu ev burada duruyor biraz yorgun dursa bile. Şimdi sıkı durun! Seferis kutlamalanna bizim memleketten kimileri karşı çıkıyorlar. Ural-Altay Kültür ve İnsan Haklan Derneği üyeleri. Ural-Al- tay nire, Ege'nin bir ucundaki Urla nire demeyin. Cengiz Han'ın, Atilla'nın ve Hülagü'nün ve Ka- an'ın ve Karaoğlan'ın akrabalan olan bu vatan- daşlar Anadolu topraklarında doğmuş bir büyük şair de olsa Yorgo Seferis'in yüzüncü doğum günü burada kırtlanamaz diyorlar. Seferis'in kımız içip cirit atmadığını biliyoruz ama bunlar bir suç değildir sanıyorum. Şimdilik. Öte yandan Ural-Al- tay Küttür ve İnsan Haklan Derneği yöneticilerinin bir teklifi, önerisi ve "vizyonlan" da var. Diyorlar ki, Seferis'in doğum gününü burada kutlayacak- sak, yazar Aka Gündüz'ün doğum günü de Se-' lanik'te, besteci Dramalı Hasan'ın doğum günü de Drama'da, yazar Kazım Taşkent'in doğum günü de Preveze'de kutlansın. Kutlanstn tabii, kim nekanştr? HattaZaloğlu Rüs- tem'in doğum günü Atina'da, Deli Dumrul'unki Pire Limanı'nda, Mehmet Ali Agca'nınkı de ya Ma- latya'da ya da Rodos'ta yapılsın bızi ilgilendir- mez. Ural-Altay kültüruyle ılgili dernek üyeleri bin- lerce kilometre uzaktakı Seferis kutlamalanna ne- den kanşıyor? Mıllıyetçıler ıktıdarda bile olsalar her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırmayı surdürüyor-, lar. Bir cins solcumuzun bir kere bile iktidara gel- meden başardıklan bir şeyi, ellerindeki erkin sınır- sız imkânlanyla yapıyorlar. Size ne Yorgo Sefe- risten? Siz kim, Seferis kim? Urallar'da, Attaylar'da o kadar sorun varken Egeli şairi sevenlerin keyfi- ne neden karışıyorsunuz? Dış politıka görüşleri Mümtaz Soysal'ın görüşlerine benzeyen bu Kuş- bakışı yazannı bile neden güldürüyorsunuz? Ayıp. ••• Fethiye Müzesi'nden Sanat Tarihi uzmanı Sa- yın Mehmet YakJız'ın enfes bir yazısını okudum geçen ay Yeni Binyıl gazetesınde. Başkent Anka- ra'ya yeni bir amblem aranıyor ve Belediye Baş- kanı Melih Gökçek'in camilı, kuleli, yaldızlı, ev- lere şenlik amblemi tartışılıyor ya, işte bu tartış- maya olağanüstü güzel bir boyut kazandırıyordu Sayın Yaldız'ın yazısı. Yazara göre başkentin simgesi ne bu çirkin amblem olmalıdır, ne de Hitit Güneşi. Ankara'nın simgesi kentin adında gizlidir. Bir söylenceye gö- re Nuh'un gemisi büyük tufanda şimdi Ankara Kalesi'nin olduğu yere demir atar ama fırtınanın şiddetiyle halat kopar, çapa orada kalır. Aradan ge- çen yüzyıllar boyunca insanlar yeryüzüne dağılır- lar ve kentler kurmaya başlarlar. Tepenin etekle- rinde Nuh'un gemisine art olduğu düşünülen ça- payı buluriar ve adına Ankerium derier kentin. Bu "Çapa Kent" anlamına gelir. Ankerium, Ancyra, Ankyra, Ancorra, Angora, Engürü ve Ankara. Bü- tün bu sözcükler çapa sözcüğüyle bağlantılıdır. Bu kentte yaşayan uluslararsa Hitıtler, Frıgler, Lidya- lılar, Persler, Galatlar, Romalılar ve Bizanslılar, ll- hanlılar, Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye Cum- hunyeti kentin ismine dokunmamışlardır. Denizden yüzlerce kilometre uzaklıkta olması- na rağmen bir kentin neredeyse binlerce yıldır Ça- pa Kenti anlamında Ankara adını taşıması şiirsel- dir. Ormanlannı, nehirlerini, doğasını ve bu arada denizlerini de pek sevmeyen bir ulus gibi dursak bile, Türkıye'de bu saydıklanmın üstüne titreyen bir büyük azınlık olduğu da gerçektir. Sayın Meh- met Yaldız'ın da söylediğı gibi Ankara'nın simge- si, hem bu kentin kuruculanna hem de yüzyıllar- dır sokaklannda yaşayanlanna bir saygı göster- gesi olarak çapa olmalıdır. Bunun için biraz tarih bilinci, biraz mitoloji keyfi ve bir tutam da estetik düş gücü gerekir ki mesele bu noktada tıkanıyor ne yazık ki... • • • Bir sevindirici haber var: Çehov Enstitüsü, Tür- kiye şubesini Akademi Istanbul'da açıyor. Oyun yazaıiığı, tiyatro eleştirmenliği, yönetmenlik, si- nema yazariığı, sirk sanatçılığı dallannda eğitim ya- pılacak ve master programları düzenlenecek. Bu konulan Yuri Lubimov, Josef Rayhelgauz, Rüs- tem Ibrahimbekov, Nikita Mikhailkov gibi us- talardan öğrenmek isteyen gençler için iyi bir fır- sat. 'The Contenders', Venedik Rlm FestivaU'ne katHamıyor U Kültür Servisi - Venedik Film Festivali'ne katılması beklenen, Dan Minahan'm 'The Contenders' adh fılmi, dağıtıcı şirket 'USA Films' tarafmdan festivalden çekildi. Başrollerinde Brooke Smith, Glenn Fitzgeral ve Marylouise Burke'ün rol aldığı fılrmn festivalden çekilmesı karan, açılıştan ikı hafta önce verildi. Yönetici Alberto Barbera ise bu tutumu çok amatörce ve kabul edilemez bulduğunu açıkladı. Bir aniaşma mızaladıktan sonra bunun kurallanna uyulması gerektiğüıı belırten Barbera, hiçbir özrü kabul etmeyeceklerini de sözlerine ekledi. USA Fihns ise tüm bu tepkilere karşı hiçbir açıklamada bulunmadı. Söz konusu filmin ABD'de göstenme gınş tanhi 2001 Şubat olarak belu-lendı. USA Films yetkılilen ise festival ve göstenme giriş tarihi arasmda bu kadar uzun bir süre ohnasmı sakıncalı buluyorlar. Jmmy Page nahatsnlandı B Kültür Servisi - Led Zeppelın grubunun eski gıtanstı Jımmy Page, Black Crowes'la bırlıkte verdığı bir konser sırasında rahatsızlandı. 56 yaşındaki sanatçmm sağlık durumu turnemn diğer konserlerini vermeyı engelledığı için bütün turne programı ıptal edildi. Page'in rahatsızlanmadan önce verdıği konserlerde Led Zeppelın'in eski parçalanndan, blues klasıklennden ve Black Crowes'un yapıtlanndan oluşan bir repertuvar yapılmıştı. Bu konserlerin kayıtlan yakin bu~ tarihte, önce mternette, sonra da kaset ve CD olarak piyasaya sürülmüştü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle