Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9NİSAN2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA
l LJll. kultur(acumhuriyet.com.tr
81 yaşındaki Bergman, başkasına muhtaç yaşamaktansa hayatına kendi tercihiyle son vermeyi arzuluyor
Soııınıııı ben ıdaıılamak istiyorıuıı
KûMrServisi-Sinemanın 'efsanevT ismi ve
tiyatronun son ustalanndan Ingmar Bergman
hemen her gün ölümü düşünüyor.
95 yıhnda beşinci eşi Ingrid Von Rosen'in
mide kanseri yûzünden ölümünden sonra onun
boşluğunu dolduramayan Bergman yavaş ya-
vaş 'arkadaşım' dediği Azrail'e daha da yak-
laşiyor.
Yönetmen, bir zamanlar korktugu ve kaç-
tığı 'öhun'le artık bir uzlaşmaya vardığmı ve
aralannda gizli bir anlaşma yaptıklannı belir-
riyor: "Yaşlanmak ve acının vü- mmımmm
cudunuzu kontrol attma ahnaao
kadar cesaret verici bir durum
ki. Eger başkalan için yük olan
bir bidd hatine gehneye başlamış-
sam sahneden aynlma vaktim de
gelmiş demektir" diyor Isveçli
yönetmen. Genellikle 'yaşam,
ölüm ve a$k' üçlemesi üzerine
'Cezaevi', 'ÇığlıklarveFısıralar',
'Sessizfik' gibi fılrrJen ile tanınan
Bergman'ın kafası şu günlerde
daha çok ölüm teması ile meşgul
olduğundan şunları söylüyor:
"Gün gectikçe dış etkiler tarafin-
dan biraz daha zedelenmiş ve öl-
mekteolan vücudun içine sdaşmış
bir ruh ileyaşamayaçakşıyorum. '
Ama benim de seçme hakkım olduğuna inaıu-
yorum. İnsan, yaşamaya devam edip etmeme
konusunda kendisi karar verebüir. Ben de ken-
di öhunümü planlayabilecek ve her noktasına
kadar ayarlayacak zihin açıkhğına ve veterfi
paraya sahip olmayı umuyonun."
Bu sözler ister istemez insanın aklına bir in-
tihar düşûncesini getiriyor. Yönetmen böyle bir
düşüncesi olup olmadığı sorusunu ise şöyle
yanıtlıyor: "Kesinlikle planladığun bu. Tama-
men doğal bir son ohırbenim için. Zaten şu an-
da da yaşantla ölüm arasında hk; fark görmû-
yorum. Ingrid'i göremiyorohnakve onunla ko-
nuşamamak benim için dayaıulması imkânsız
bir aa. Onun ölümü yaşamımı anlamsızlaşo-
ran ve üstesinden geuneyi başaramadıgım bir
otay."
Eşi ile her zaman ondan önce öleceğine da-
ir şakalar yaptığını söyleyen Bergman, Ing-
rid'in her zaman onun yanında olduğunu ve ya-
şama gözlerini kapadığında sadece onun yü-
zünü hahrlayacağını söylüyor. Eşinin ölümü dı-
şında hiçbir kayıp, hatta birkaç gün önce löse-
miden ölen 54 yaşındaki oğlu Jan bile Berg-
_^___ man' ı bu kadar sarsmadı. Ger-
çi herkesin bildiği gibi Bergman
zaten 9 çocuğunun hiçbiri ile
iyi ilişkiler kuramamıştı.
Bu parça parça ve umutsuz
hayata karşın yönetmen hâlâ
işine devam ediyor. Sabah al-
tıda uyanıp öğlene kadar evde
çalışan ve akşamüstü tiyatroya
giden Bergman saat gibi dakik
ve planlı bir şekilde yaşıyor.
82 yıhnda çektiği 'Fanny ve
Aleîandre' filminden sonra si-
nemayı bırakan yönetmen,
Stockholm'de 9O'dan fazla oyun
sahnelediği tiyatrosu 'Drama-
ten'de çahşmaya devam etti.
•——— Şimdilerde ise Strinberg'in ya-
pıtı 'Hayaletierin Sonao'nı sahneye koyuyor.
Bergman'ın evinin ve bütün anılannm bulun-
duğu, Baltık Denizi'nin ortasındaki küçük ada
Faro'da, gece Bergman'ın hayaletlerini de be-
raberinde getiriyor.
Hayaletleri sevdigini belirten yönetmen şöy-
le söylüyor: "Bütün gece hayaletierin sesini
dmöyorum. Hatta bir keresinde tüm güzeUiği
ile annemi gördüğümü hatırhyorum. Hayalet-
ler beni hiç korkutmuyor. Çünkü vakında ben
deonknn arasuuı kabİacağım. Zaten yaşarken
de her zaman kendi şeytanlanmla oynamayı ba-
şarnuş bir insanım."
• "Yaşlanmakve
acının vücudunuzu
kontrol altına alması
o kadar cesaret
verici bir durum ki.
Eğer başkalan için
yük olan bir bitki
haline gelmeye
başlamışsam
sahneden
aynlma vaktim de
gelmiş
demektir"
Ünlü tsveçG yönetmen Ingmar Bergman, gününün büyük bir bölümünütiyatrodaçauşarak geçuiyor.
Fatma Tülin 'inyeni natürmortları 11 Nisan ile 9Mayıs arasında Istanbul Galeri Apel'de sergileniyor
Damıhhınş, süzulmüş, ükel dürtü resmi
S.RAYANYİRMİBEŞ
Fatma TüBn'e göre resim yapmak,
yaşamında diğer güne geçmek için bir
anlam, bir amaç " Bütün ömrümükat
edenbirşey resim, benhnfeberaber,hep
otmuş olan tek şey o." Resmettığı nes-
neler natürmort da insan bedeni de ol-
sa biçim vermekteki farkı, formlann-
da yansıttığı devinim resmini belirli-
yor. Galeri Apel'de 11 Nisan'dabaşla-
yacak, 9 Mayıs'a dek sürecek sergisin-
de tuvallerde, kâğıtlarda pancar, kiraz
ya da elma gibi nesneler kullanırken
resimlerinde, uçuşan bir uzamda renk
ve formlann yarattığı derinlik ve ha-
reket duygusu ön plana çıkıyor.
- Ry«n>nfr bugüne gelene dek han-
gi aşamalardan geçti?
FATMATÜLİN -Çok çalıştım, oku-
dum. Belli bir dönemden sonra daha
bilinçlendim. lşin öğrenme süreci baş-
ladı. Çok teorik bir bilgi değil resim
yapmak. Ben hâlâ sergilere, müzele-
re gidip tekniği nasıl diye beğendi-
ğim resimlere bakanm. Saatlerce önün-
de dururum, çözmeye çalışınm, neyin
üstüne neyi sürmüş incelerim. Çok
resim görmek gerekiyor.
- Resimleri her zaman keyifalarak
nu yapıyorsunuz?
TÜLİN -Çok keyif almadan bazen
sıkılarak çahştığım da oluyor. Ama
resim yapmayınca bir rahatsızlık du-
yuyorum, benim için her şeyin önün-
de. Çalışmadığımda, hayatı, kendimi
anlamsız ve çok kötü hissediyorum.
Aslında kimse sizden resim istemi-
yor. Para kazanmak için yaphğım da
söylenemez. Eğer oysa amaç, başka iş
yapmak çok daha akıllıca olurdu. Bu
kadar delicesine bir tutkuyla ya da uğ-
raş halinde boğuşurcasma üstüne git-
mek nedir?.Hani en koyu en ciddi an-
da, geriden baktiğım zaman ne oluyor,
ne yapıyorsun, neye yanyor bu peki
diyorum...
• "Renkle,
kompozisyonla,
teknikle ama
duygu yansıtmak
değil benim
resmim.
'Öfkelendim resim
yapayım' değil
asla. Dürtü çok
daha dipte bir şey,
o daha çok
bilinç-bilinçaltı
kanşık bir şey."
- KuDandtgınız nesnelerden çok re-
simlerinizderenkveformgöze çarpı-
yor_
TÜLİN-Aslında ilgimi çeken form.
Rengi o form için kullanıyorum. In-
sarunyapıtlan üzerine konuşması çok
zor. Ozellikle bu tür resimde; çünkü
benimki daha ilkel bir şey. Belki ko-
nular da renk de bahane. Benimki da-
ha ilkel bir dürtü resmi; çok damıtıl-
mış, süzülmüş. O yüzden de belki ko-
nuşmak daha güç oluyor. Zihinsel bir
şey olsa anlatması daha kolay. Tabii
çalışırken duygulann yeri yok. o an-
da çok bilinçli bir çalışma yapıyorum.
Renkle, kompozisyonla, teknikle ama
duygu yansıtmak değil benim resmim.
'Öfkelendim resim yapayım' değil as-
la. Dürtü çok daha dipte, daha çok bi-
linç-bilinçaltıyla ılgili kanşık bir şey.
- Natürmorttan insan bedenine gi-
den çizgide niçin natürmorta dönüş
yapünız?
TÜIİN-Çok da farklı şeyler değil-
ler. Insanı da bir resme koyduğunuz
zaman o da bir anlamda ölü doğa olu-
yor zaten kıpırdamadığı için. Sonuç-
ta çok doğal bir form o da. Kiraz da
nesne olarak insandan çok farklı de-
ğil, aynı hareket, aynı form gibi. Sa-
nıyorum benim enerjün yansıyor form-
lara. Bu bir geçiş, konu çok da önem-
li değil belki. Teknik olarak da ilk na-
türmortlarla, yaptıklanmla bunlann
hiç ilgisi yok. Çok ortak da bir yan var
ama işte çekirdek dediğim o. Sergide,
beş tane büyük yağlıboya, altı-yedi
tane de kâğıt iş var. Onlar da guvaş üs-
tüne yağlı pastel. Hepsi kanşık teknik.
Sergiyi düşünerek çalışmadım bu re-
simleri. Boya katlannın kalın olması
daha bir var kılmak belki de tuval üs-
tünde artık ince bir kat beni hiç tatmin
etmiyor. Büyük yüzeylerde çalışırken
daha rahat soluk alıyorum sanki. On
mctBt duvanm olsa da resim yapsattr
o soluğu istiyorum. Bir mekânın dar
gelmesi gibi insana.
- Ama Hginç olan natürmort ya da
insan figürlerinin kullanılması sadece
yani baska bir şey niye çıkmıyor?
TÜLİN - O niyenin cevabını vere-
miyorum ben. Çünkü ben de bilmiyo-
rum. Daha çekirdekle bağlantılı bir
şey herhalde. Her şey bilincimize ken-
dini bir cevap olarak sunmuyor. Bel-
ki o kadar cevaplı olursak her şeye
işin tadı kaçacak ve yapamayacağız bir
şey. Soru işaretiyle biten cümlelen de
seviyorum, hayatta sadece resimle il-
gili değil çünkü daha gerçek geliyor.
O noktayı koyduğunuz anda hep bir
şüphe uyanıyorbende. Hayatta hiçbir
şey o kadar kesin değil gibi geliyor. Ne
kadar bahane de olsa nesneler, konu-
lar ama vazo yapmıyorum yine de.
Resim tırnakiçi bir anlatımaracı. Hi-
kâye anlatmıyorsunuz, dün sokakta
birine rastladığınızda ne olduğunu re-
simle anlatmanız mümkün değil. Çok
daha soyut, dili kısıtlı. Suskun ve dil-
siz, kullandıgımız dil anlamında. Ama
onun da başka bir dili var işte, renk-
ler var, biçim var.
Orada gözüken, durgunluk, enerji
var. Sergi açmanın en büyük faydası
o gibi geliyor bana, yabancı bir me-
kânda kendi işlerine daha mesafeli ba-
kabilmek. Formu çok net görüyorsu-
nuz ama sadece bir tabağın üstünde ki-
razlar değil yaptıgım. O olunca çok so-
mutlaşıyor.
Uzaydaki bir gezegende de olabılir
bunlar, zaten hep o kozmik duygu v ar
bende yaşarken. Hayata daha mesafe-
li bakmak, uzaydan bakmak gibi.
Kültür Bakanlığı, kazı ve yüzey araştırmalan için yeni politika belirledi...
1 Mimar ve tarihçüer kau başkanı olamayacak
BAHAR TANR1SEVER
ANKARA - Kültür Bakanlığı,
kazı ve yüzey araştırmalanna yö-
nelik yeni bir politika beUrledi. Bu-
na göre Bakanlar Kurulu kararlı
kazılarda arkeolog, sanat tarihçi-
si, prehistoryen ve antropologlar
dışında kalan meslek gruplanndan
mimar, şehir plancısı, filolog ve
tarihçiler kazı başkanlığı yapa-
mayacak.
Kazı başkanlannın en az do-
çent düzeyinde bulunması ve as-
gari 5 yıllık kazı deneyimine sa-
hip olması zorunlu kılınrrken, fı-
nans kaynağının da belgelenme-
si koşulu getirildi.
Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Mü-
zeler Genel Müdürü Alpay Pasin-
H imzasıyla, valilikler ve kazı baş-
kanlanna gönderilen yazıda, "Kül-
tür vetabiatvarhklaruunen iyi şe-
kUde korunarak gelecek kuşakla-
• Kültür Bakanlığı, kazı başkanlannın en az doçent
düzeyinde bulunması ve asgari 5 yıllık kazı deneyimine
sahip olması zorunlu kılarken, finans kaynağının da
belgelenmesi koşulu getirdi.
ra aktanlması bakanlığunızuıön-
de geien görevlerindendir" dendi.
Bakanlar Kurulu kararlı kazılar-
da, yalnızca arkeolog ya da konu-
suyla ilgili olmak koşuluyla sanat
tarihçi, prehistoryen ya da antro-
pologlar kazı başkanı olabilecek.
Bu mesleklerin dışındaki mimar,
şehirplancısı,filolog,etnolog, ta-
rihçi, eski çağ tarihçisi ve benze-
rine ise halen kazı yapanlar dı-
şında olmak üzere kazı başkanlı-
ğı verilmeyecek.
Kazı başkanlannın en az do-
çent düzeyinde olması ve asgari
5 yıllık kazı deneyimine sahip ol-
ması ile bu durumunun bilim ku-
ruluşlanndan getirilecek referans-
larla belgelenmesi zorunlu kılm-
dı. Yüzey araştırmalan için baş-
vuruda bulunacaklann akademik
kariyerinin ise en az yardımcı do-
çent düzeyinde olması gerekecek.
Aynca bilim adamlannm katı-
lımıyla müze müdürlükleri baş-
kanlığmda yapılan kazılarla ilgi-
li olarak müzelerde çeşitli sorun-
lar yaşandığı belirtilen yazıda, bu
tür kazıların giderek azaltılması
ve zaman içinde tamamen kaldı-
nlmasınm hedeflendiği bildiril-
di. Yazıya göre Kültür Bakanlı-
ğı'nm kazılarla ilgili yeni politi-
kasının ana hatlan şöyle:
- Kazı başkanlan başvurulan-
nı bağlı olduklan bilim kuruluş-
ları aracılığıyla yapacaklar. İlgi-
li kuruluşlarca kendilerinin öne-
rildiğini ve sürekli olarak destek-
leneceklerini resmi olarak bildı-
recekler. Aynca fmans kaynağı-
nı belgeleyecekler ve kazı evi, de-
posu ve kamulaştırma konulan-
nı öncelikle çözeceklerine yöne-
lik taahhütte bulunacaklar.
- Kazı başkanlığı 67 yaşına ka-
dar sürdürülebilecek. Bakanlık-
ça kazının sürmesinin uygun gö-
rülmesi halinde yeni başkan, es-
ki başkanın görüşü almarak dene-
yimli bilim adamlan arasından
belirlenecek. Halen bu yaşı geç-
miş ve kazı yapanlar dışında ol-
mak üzere yaş sının 2004 yılın-
dan itibaren geçerli olacak.
-1 hafta ya da daha az süreli ça-
lışmalara izin verilmeyecek.
- Türkiye'de mevcut olan mal-
zemeler yurtdışından ithal edile-
meyecek.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
'Canı İsterse Düşünür'
Son yirmi yıl içinde fikırlerimin ne kadarı değış-
ti acaba diye düşündüm geçenlerde. Dünyaya,
hayata, ahlaka dair düşüncelerimin hemen hiçbi-
ri değişmemiş. O zamanlar da sosyalizmin, sos-
yal devlet kavramının, sendikaların, özerk üniver-
sitelerin, özgür basının, serbest eğitımin, bedava
sağlık hizmetlerının, demiryollarının, denızyolları-
nın, kültür mozaiğinin iyi olduğunu düşunürdüm.
Bugün de öyle düşünüyorum. Televizyonu oldum
bittim sevmezdim, bugün de sevmiyorum, ama ar-
tık önemsemeye başladım galiba. Memleketimiz-
de çoğunlukla kötü ve kötüye kullanılan bu alet ar-
tık benim gözümde bile önemli. Tabıı benim onu
önemsemem, televizyonun hiç umurunda değil-
dir, biliyorum. Hanı adam 'ben artık Allah'a inan-
mıyorum' demiş de, yanındaki arkadaşı 'Allah'ın
da umurundaydı sankı' demiş. O hesap benimkı-
si...
Benim son yirmi yıl içinde temel fikirlerimin he-
men hiç değişmemiş olması, kımı dostlanmı bıyık
altından gülümsetti. "Sen hâlâ koyduğumuz yer-
de otluyorsun Memet!" bakışlan. Yenıden gözden
geçirdim son yirmi yılı, valla ne okuma zevklerim
değişmiş, ne de müzik seçımlerım. Sevdığım şa-
irler de üç aşağı beş yukarı aynı. Son yıllarda git-
tikçe oy verecek parti bulmakta zorlanıyorum. Son
seçimde gidip efendi efendi ÖDP'ye attım oyumu,
ama son derece doğal bir seçımdi bu bence. Fet-
hi Naci, Adalet Ağaoğlu ve Can Yücel'in adayı
olduöu partiye oy verilırdi ancak, ben de öyle yap-
tım. Onümüzdeki seçimlerde oyumu ispanyol Sos-
yalist Partisi'ne ya da Portekizlı Sosyalıstlere ve-
remeyeceğime göre şımdiden arpacı kumrusu gi-
bi düşünüyorum ne halt edeceğımı...
Yarım yüzyıla yaklaştıkça zıpırlıklar yapmaya
başladım. On altı yıldır çocukları seviyorum örne-
ğin. Eskiden de severdım ya, son yıllarda onlan son
derece ciddiye almaya başladım. Buna bir fikır de-
ğişikliği denir mi bilmıyorum. Ikide bir kendıme ve
ev ahalisine söz veriyorum sıgarayı bırakacağım
diye. Sonra, şimdilik fıkrimı değıştınyorum.
Fikir değiştirme meselesınde hangı kısım daha
önemlidir? Bir de böyle bir sorun çıkıyor karşımı-
za! Fikir değiştirirken "fikirler" mı daha önemlidir,
"değişmek mi"'? Nurullah Ataç, Sözden Söze ad-
lı kitabının Değişme başlıkh denemesınde konuya
bir açtkiık, birferahlık ve belki yalnızca kendine aıt
bir akıl panltısı getiriyor. Bakın ne yazmış bu ola-
ğanüstü insan...
"Ikide bir duyarsınız, şunun bunun için değişti,
fikir değişti diye bir söz çıkanriar. Çoğu öfkeyle kar-
şılar bunu, dudak büker, kınayıverır; kımı de üzü-
lür, vefasızlığı içi götürmez. Bana sorarsanız, ne
yalan söyleyeyim, ben çabuk inanmam öyle şey-
tere. Kolay mı fikirdeğıştirmek? Herkesin harcı mı ?
Bir kere bir fikri olacak kişinin. Bir de yetmez, en
aşağı iki; birini bırakacak, öbürünu savunacak.
Nerede o bolluk?"
Şimdı sevgili okur, haklı değil mı Nurullah Ataç?
Bu söylediklerı yetmıyormuş gibi bakın nasıl sür-
dürüyortatlı tatlı gıydırmeyı: "Benim bıldığım, gör-
düğüm, bu yeryüzünde pek az kimsenin bir fikrı
vardır, pek az kimse fikırie uğraşır. Kişioğlu düşü-
nen bir vahıkmış, düşünebilir demek daha doğru
olur. Canı isterse düşünür. Yapacak başka bir ış
bulamayıp pek bir bunalınca düşünür. (...) Adamın
biri de çıkmış: 'Bir kimsenin düşünceleriyle çıkar-
lan arasında bir aynlık, bir uzlaşmazlık görmezsem,
inanmam ben onun gerçekten düşündüğüne' di-
yor. lyisi misiz tatlı tatlıyaşamaya çalışırsınız. (...)
Kişioğlu düşünen bir vahıkmış... Hem düşünmez,
hem de kendisi için böyle denilmesınden hoşla-
nır."
Ataç'ı okurken yalnızca kendime değil, sizlere de
yalan söylediğimin farkına vardım. Ben değışmı-
şim. Eskiden bunları okurken bu kadar burkul-
mazdım, bu denli canım acımazdı ve böylesine gül-
mezdim. Değışmışim. Büyükbabam yaşında bir
eleştirmen/denemeciyle ikibin yılının nısanında bu-
luşmak sevindirryor beni yine de.
"Salt çıkannı arayan bir kişinin fikir değiştirmış
olması beni ilgilendirmez. Zaten öyle bir kimse de-
ğişemez ki! Hep çıkanna bağlıdır, bugün başka bir
yol tutsa bile gene dünkü amacına doğru yürür."
Böyle sürdürüyor Ataç bızimle söyleşmeyi. Yirmi
yıl öncesinin karton kutulanndan Nurullah Bey ad-
lı yazılmamış oyunumun dosyasını çıkarrtım, oku-
dum. Yazılır gibi değil bu oyun. En iyisi Nurullah
Ataç'ı yirmi birinci yıltn gözleriyle okumak. O da bun-
dan mutlu olurdu sanıyorum.
CRR'de Idil Birerten konseri
H Kültür Servisi - Bugün saat
19.30
-
daCRRKonser
Salonu'nda Idil Biret'in
solıstilğınde Istanbul Büyük
Şehir Belediyesi CRR Senfoni
Orkestrasının bir dinletısı
var. Beş kıtayı kapsayan
savısız konserleri, "Lıli
Boulanger Memonal".
"Harnet Cohen/Dınu Lıpatti
Altın Madalyası" ödülleri ve
Devlet Sanatçısı ünvanlı Idıl
Bıret, aynı orkestrayla
1998; 99 sezonunda da çalmıştı. Şef Rengin
Gökmen'in yöneteceği orkestra eşliğinde Biret
Dvorak'ın 8. Senfonısi. Beethoven'ın 3 no"lu
Piyano Konçertosu, Turgay Erdener'ın Teo adlı
yapıtını yorumlayacak..
'E' kültür ve edebiyat dergisi
birinci yılmı doldurdu
• Kültür Servisi - Nisan 1999"da yayımlanmaya
başlanan E dergisi birinci yılını kutluyor. On ıki
sayısı boyunca edebiyatın önemli isımlerine
kapakta yer veren E, Jose Saramago. Günter
Grass, Bukovvski, Bovvles, Pessoa, Borges, S.
Beckett, William Saroyan, Gesar Vellejo, Martin
Amis, Octavio Paz gibi isimleri de Türk
edebiyatınm gündemine taşımaya çalıştı.
BUGUN
• BtLGt ÜNtVERStTESİ'nde 14 00 te Claire
Denisin 'Nenette Et Boni' (Nenette ile Boni). 17.00'
de Tom DiCülo'nun 'Box of Moonlighf (Avişıgı
Kutusu) adlı filmler izlenebilır. (216 23 15)
• BABYLON'da 21 30da Emin Fındıkoğlu nun
konseri gerçekleşiyor. (292 73 68) AKSANAT'ta
12.30'da Legends of Jazz Drumming Part I ile
18.30'da Legends of Jazz Drumming Part 2 başlıkh
belgesel filmlenn vıdeodan göstenmi
gerçekleşecek. (252 35 00)