23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2000 CUMA 14 kultur@cumhuriyetcom.tr 'Şiir Atlası'nın yedi cildinde dünyanın her yerinden şairlerin çevirileri Türk okuyucusıma ulaşıyor Her şiir yeııî bîr yolculuktur AYŞE KÖKSAL Şair ve çevirmen Cevat Çapan'ın hazırladığı 'Şiir Atlası', Kavram Ya- yınları tarafmdan yedi cilt olarak ba- sıldı. Çoğunluğu yirminci yûzyılda yaşamış 70 ülkeden 297 şairin şiirle- rinin yer aldığı kitapta, Çin'den Peru'ya uzanan bır coğrafyadan aralannda Yeats'ten Aragon'a kadar pek çok ünlü şainn yanı sıra adlan duyulma- mış genç şairlere de yer veriliyor. Ça- pan'ın 'Don Kişotça' diye niteledi- ği girişim, şiire meraklı çevirmenle- rin ortak bir çalışması olarak karşırruz- da bulunuyor. 'Şiir Atlası'nın yola çıkış nokta- sından bahseder mislniz? CEVAT ÇAPAN - Şiir, dünyada yaygınlığını kaybetmiş bir edebıyat tü- rû olduğundan 1987'de Avrupa Kon- seyi Kültür Bölümü şiiri yaygınlaştır- mak gırişiminde bulunmuştu.Bu gi- rişim özellikle çok yaygın olmayan dil- lerde yazılan şiirleri okuyuculara ta- nıtmak amacını taşıyordu.l993'te Cumhuriyet gazetesinde çeşitli de- senler ve resimlerden yararlanarak ilk şiir çevirilerini yayımladık. Böy- lece her hafta bir şairden sekiz on say- falık şıırler yayımlandı. Bir yıl so- nunda bir cilt olan şiirler 2000 yılına kadar yedi cildi doldurdu. Kitaba tam anlamıyla bir şiir an- tolojisi demek doğru mu? ÇAPAN - Kitapta dünyanın çeşit- li dillerinden şairler yer aldığı içinbir antoloji sayılabilirama sistematik bir antoloji değil. Kimin ne çevireceği ve nasıl bir düzende kitapta yer ala- cağı önceden kararlaştınlmadı.Bu yûzden ve her şiirin bir yolculuk ol- T^Vünyamn LJ çeşitli ülkelerine şiir aracıhğıyla yolculuklar yapmaya ve dünyayı yeniden keşfetmeye doğru yola çıktık. Çalışma, şiir yoluyla hem dünyayı, hem şairleri tanıma hem de genç ve meraklı çevirmenlere de yeni imkânlar yaratma olarak nitelenebilir. duğunu düşündüğüm için adını 'Şiir Atlası' koydum. Dünyanın çeşitli ül- kelerine şiir aracıhğıyla yolculuklar yapmaya ve dünyayı yeniden keşfet- meye doğru yola çıktık. Çalışma, şi- ir yoluyla hem dünyayı, hem şairleri tanıma hem de genç ve meraklı çevir- menlere de yeni imkânlar yaratma olarak nitelenebilir. Atlastaki şiirleri seçerken neleri göz öniinde bulundurdunuz? ÇAPAN - Bu işe başlarken Türki- ye'de dünya şiiri ile ilgilenen ve bü- yük dillerdışında Asya ve Uzakdoğu dillerinden çev irilere ulaşabilirim di- ye düşündüm. Aynca büyük dillenn aracıhğıyla ikinci dil çevirileri yer al- dı. Başka dile çevrilmiş bir şiiri çevi- rirken daha büyük anlam kaymalan olabildıği içın özellikle çok dikkatli davrandık. Şairlere nasıl ulaşılıyor? ÇAPA1S - Biraz da çevirmenlerin tercihlerine bağlı olarak yabancı dil- lerde yayımlanmış benzer nitelikte antolojiler.dergiler ve gazeteler bize yol gösterdi. Gazetede yayımlandık- ça gençler Türkiye'nin her kesimin- den ve yurtdışından şiir çevirileri gön- dermeye başladı. Çünkü 'şiiri çevi- rerek okumayı' tercih eden gençler de var. Bu da bize şiirlerin günlük ga- zetede yayımlanmasının bir ışlevi ol- duğunu kanıtlıyor. Çevirileri yayımlarken 'iyi çevi- ri' kriteriniz nedir? Çünkü Türki- ye'de bir şiirin birebir çevrilmesi ile Türkçeye uyarlanarak çevrilme- si gibi iki ayn düşünce var. ÇAPAN- BunoktadaCMiYücel'i hatırlamak gerekiyor. Çünkü o ken- disini çevirmen değil 'Türkçe söyle- yen' olarak niteliyordu. Şiirlerin çe- viri kokmasını istemiyordu. Şiiri ana dilinde yazan şair, o dilin birtakım söyleyiş özelliklerinden ve renkliliğin- den de yararlanmıştır. Bu yüzden sa- dece kelimelerin anlamını vermek 'şi- irin anlamını' oluşturmaz. Çevir- men, şairin sesini yakalamaya çalışır- ken kendi dilinde de şiirsel bir tat el- de etmeye çalışmalıdır. AÜasta 'Can Yücel'in Çevirileri' diye ayn bir bölüm de var. ÇAPAN- Başanlıişleryapmışçe- virmenleri özel bölümlerde ele almak da bize farklı bir yol açar diye düşün- düm. Aynca yapılan şiir toplantılan ve ortak çeviri çalışmalannı da des- teklemek, tanıtmak için yayımladık. Yasaklan olan bir seçki olmadığımız için her ne kadar çağdaş şairlere yer veriyor olsak da hâlâ tazeliklerini ko- ruyan Ömer Hayyam, Hafız, Sadi, Kavafîs gibi şairleri, yeni çeviriler ile bize ulaşıyor. Sonuç olarak bu seçkiye 'yasa- yan' bir atlas diyebilir miyiz? ÇAPAN - Avustralya, Yeni Zel- Ianda ve Afrika gibi ulaşamadığımız kıtalar var. Beklenmedik bir zamanda keşfettiğiniz ltalyan Franco Fortini, Arjantin şairi Juan Helman ya da Pasolini gibi bilmediğimiz ya da şi- irlerini tanımadığımız şairler var. Kı- saca sadece coğrafya arası değil za- mana göre de bir yolculuğa çıkıyoruz. Tlyatroda yeni arayışlar ve Anadolu'nun kültür mlrası (2) Anadolu y datiyatronunkökeni mitoslar AYŞE EMEL MESÇİ Mitoslar ve ritüeller çok çe- şitli sanat dallannın ilk nüve- lerini ıçerir ve bu bağlamda, tiyatro çıkış noktasında hep bir 'total sanat' görünümündedir. Antik Yunan tiyatrosunun mıtoslarla ritüellerin kaynaş- masından doğduğu kabul edi- lir. Aslında modern Batı tiyat- rosuna kadar uzanan (ya da uzandığı varsayılan) tarihsel sürecin dışında kalan yerler- deki kültür birikimi ve köken- leri, antik Yunan'dan çok daha gerilere uzanan çeşitli drama- tık ve seyırlik biçimlenn irde- lenmesinde de bu iki öğe iyi bir çerçeve oluşturabilir. Mitoslar evrenin ve insanın yaradılışına, tanrılann köken- lerine ve düzenine, ölüm son- rası dünyaya ilişkin olabildık- leri gibi, insanoğlunun doğaüs- tü güçlerle maceralan da mı- tos konulan arasına girebilir. Biraz indirgemeci bir yak- laşımı göze alarak söyleyecek olursak, insanın kendine, doğa- ya, evrene, ölüme ve yaşama dair temel sorulanna ilk yanıt arayışlan olarak nitelenebilir mitos. Tarihsel bir perspektif- ten bakıldığında ise, mitosun üretildıği ve/veya anlatıldığı dönemin toplum ve aile yapı- lan, ahlak, hukuk gibi temel değerleri üreten mekanizma- lar da bu anlatılara kuşkusuz yansır. Insana, doğaya ve ev- rene yönelik temel sorunsal- lar mitoslann kültürlerüstü or- tak paydalannı oluştururken tarihsel çerçeveler de her kül- türe özgü ayn renkleri işin içi- ne katar. İlk kalıcı edebiyat ürünleri olarak da görülmesi gereken mitoslar dilde, şürde ve bir kül- türe özgü ortak imge ve çağn- Mitos ve ritüeller çok çeşitli sanat dallannın ilk kaynağını oluşturduğundan tiyatro sanatının da çıkış noktası sayılabilir. şım zemininde silinmez izlerbı- rakır. Ritüeller ise, bir yandan in- san topluluklannın mitoslar çerçevesinde kurgulanmış koz- molojik düzenle ilişkilerinin kolektif dışavurumlandır, diğer yandan da, insanın temel gü- dülerinden biri olan 'oyna- ma'nın mûzik. dans, mim gi- bi unsurlarla beslenen kültü- rel uzantılandır. Demek ki mitoslar ve ritüel- ler çok çeşitli sanat dallannın ilk nüvelerini de içerir ve bu bağlamda, tiyatro çıkış nokta- sında hep bir 'total sanat' gö- rünümündedir. Mısır uygarlı- ğının Horus ve Osiris törenle- rinde sergilenen kutsal drama- lannda; Hıntlılerin Ramaya- nalannda ya da Çinlilerin Pai- şi (Yüz Oyun) gösterilerinde; antik Yunan'ın trajedi ve kome- dilerinde edebiyat, müzik, dans, mim, maske kullanımı vb. un- surlar oyun alanında iç içe ge- çer. Aynı özelliğe, Kerbela ola- yı çevresinde örülmüş mitos- îarla bollukritüeliuzantılannın kaynaştığı "taziye" oyunla- nnda da rastlanır. Tiyatronun kökenlerine yö- nelik Anadolu eksenli bir araş- tırmanın da hareket noktasını kuşkusuz mitoslann ve ritüel- lerin oluşturması gerekir. Üs- telık böyle bir araştırma sade- ce tiyatroyu değil, müzik, dans gibi çeşitli sanat dallannı da yakından ilgilendirir ve belki de farklı disiplinlerden sanat- çılann ve kültür tarihçilerinin ekip halinde çalışması bu ko- nuda daha verimli sonuçlar üre- tebilir. Anadolu, deyim yerindeyse bir mitos ve ritüel cennetidir. Bu zenginlik biraz da yanma- danın en eski çağlardan beri hem uygarlığın beşiği hem de uygarlıklar arasmda etkileşim- lerin ve ahşverişlerin yaşandı- ğı bir köprü, bir kavşak nokta- sı konumunda bulunmasından kaynaklanır. Anadolu'da yapı- lan kazılarda Sümer esinli Ba- bil destanı, Gılgamış'ın Hitit- çe çevirilerinin bulunması, bu- günün iletişim olanaklanyla hiçbir şekilde kıyaslanamaya- cak bir çağda, yani milattan yüzlerce yıl önce bu coğrafya- daki mitos alışverişinin önemi konusunda fîkir verebilir. Ortadoğu'nun, yas tutarken başına kum serperek dövünen kadınından başına bağrına, yumnık vurarak dövünen Ana- dolu kadınına, Sicilya ve Sar- dunya'nın ağlayıcı/ağıtçı ka- dınlanna kadar uzanan geniş bir Paris'te Turkuaz 2000 sergisi açıldı UĞUR HÜKÜM PARİS - 51 çağdaş Türk ressam, heykeltıraş ve seramikçisinin yapıtlanndan bir seçki, "Turkoaz 2000", 3 Nisan'dan 16 Nisan'a kadar Paris'in en prestijli mekânlanndan Espace Pierre Cardin'de merakhlanna sunuluyor. Yurt ve Dünya Sanat Galerisi'mn öncülüğünde, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri ve Kültür bakanlıklan işbirliği, gazetemiz Cumhuriyet ve bir dizi şirket ve kuruluşun desteğiyle hazırlanan sergi, yurtdışında düzenlenen en geniş kapsamh güzel sanatlar olayı... Aralannda Alaettin Aksoy, Erdal Alantar. Mehmet Aksoy, Mustafa Altıntaş, Özdemir Altan, Kezban Arca , Batıbeki, Bedri Baykam, Saim Bugay, Burhan Doğançay, Devrim Erbil, Balkan Naci tslimyeli, Ömer Kaleşi. Birol Kutadgu, Kemal Önsoy, Fatma Tülin, Omer Uluç, Utku Varhk gibi isimlerin de olduğu sanatçılann birçoğunun hazır bulunduğu açıhş kokteylinde bir konuşma yapan TC Büyükelçisi Sönmez Köksai, böyle bir sergiden "gurar" duyduklannı belirtti. Bu girisimioden ötürü Yurt ve Dünya Sanat Galerisi kurucu yöneticisi Nevzat Metin ve Bilim Sanat Galerisi ve Yurt&Dünya Sanat Gajerisi Geneî Koordinatörü Leyla Metin'e ve serginin Paris'te açılmasına olanak tanıyan ünlü modacı ve sanatsever hami Pierre Cardin'e teşekkürlerini sundu. Köksai konuşmasını, "Bir yanda Louvres Müzesf nde sûrmekte olan 'Osmanh Hat Eserleri Sergisi', öte yanda bagfin açılan "Çafdaş. Türk Sanatı Sergisi' ülkemizin dönüyle bugunünii yansıtması açısından çok ilginçtir, kıvanç verieidir" sözleriyle tamamladı. Konuklara, "Sergiye hoşgeidiniz" diyen Ahmet Oktay ise, "...Bu serginin 2000 yılında, yeni bir yüzyıhn başlarında Çağdaş Türk Plastik Sanatlan'nın durumu hakkında aydınlık ve yeferli bir fikir vereceği öne sürülebilir" şekiinde devam etri. Daha sonra, "Oryantalistik bir tavn benimseyerek egzotik ve yerel renkler arayacaklann, bu serginin yansıttığı yenilikçi ve neredeyse post- modern atmosfer karşısında hayal kınklığına ırğrayacaklan söylenebilir... Paris gibi en eski sanatsal bir fetiş kentte açılan bu sergi, yaşayan Tûrk plastik sanatçılarının hem sahip oldukian kamuoyunun çeşitliliği ve hareketliliği, hem de geçmiş, şimdi ve gelecekte girişmlş oldukian müzakere düzeyinin teknik, estetik ve etik sorunsallan üzerinde yeterli bir fikir verecektir.«." biçiminde konuşan Oktay, konuşmasını, "Sanat, son kertede görme ve anlama sorunudur" diyerek bitirdi. Toplam 10 ton ağırhğındaki eserler daha sonra "Anaiens 2000" şenlikleri çerçevesinde Fransa'nın Amiens kentinde sergilenecek ritüel alanındaki "yaslı ka- dın/ana" temalı jest ortaklıgı da aynı ölçüde ılgi çekici de- ğil midir? Tarih boyunca kuzey ile gü- ney ve esas olarak doğu ile ba- tı arasmda sürekli bir gelgitin dalgalanyla şekillenen Ana- dolu, bir yandan da yerleşik uygarlıklarla göçebe kültürler arasmda süregelen dinamik iliş- kiden beslenmiştir. Bu bağlamda son belirleyi- ci göç dalgası 10, 11. yüzyıl- larda Horasan üzerinden ge- len Türk boylandır. Bugün Türk tiyatrosuna (ve genelde tiyat- ro sanatına) yeni bir kaynak oluşturabileceğini düşündüğü- müz Anadolu'nun kültürel kö- kenleri açısından da bu son göç önemli bir dönüm noktası oluş- turmaktadır. Değerli tiyatro tarihçisi Me- tin And'a göre, Anadolu Türk- lerinin kültürü ve bunun için- de yer alan dramatik sanatı beş önemli etkenin bir araya gelme- siyle ortaya çıkmıştır: a) Ana- dolu'nun eski uygarlıklannın ve Türk göçünün dogrudan kar- şılaştığı Bizans'm etkileri, b) Dilleri (Türkçe) ve Şamanist esinli gelenekleriyle gelen Türk boylannın etkisi; c) Zamanla bir ımparatorluğa dönüşen Osman- lı devletinin çeşitli etnik ve dini bileşenleri arasındaki etkileşim- ler sonucu ortaya çıkan yeni sen- tezler, d) Bir Avrupa, özellikle de Akdeniz gücü olan Osmanhlar üzerindeki Batı etkisi ve Tanzi- mat sonrasındaki Batı etkisi; e) Hem resmi kabul gören hem de batıni kanallanyla tslam uygar- lığının etkisi. Konumuz açısından ufuk açıcı bir çerçeve oluşturan bu smıflandırmaya şu iki dinamik öğeyi öne çıkararak yaklaş- mak anlamlı olabilir: 1- Sü- reklilik öğeleri: Biruygarlık- tan diğerine aktanlan ve deyim yerindeyse kat kat tabakala- nan mitos ve ritüel öğeleri, 2- Özgün renkler. Türk boylan- nın göçüyle Anadolu'daki yer- leşik nüfus arasındaki kaynaş.- manm gel-girinde şekillenen öğeler. Anadolu'da bugün hâlâ ya- şayan ya da en azından zama- nında derlenmış seyirlik ve ri- tüel örneklerine, destanlara, efsanelere ve halk mizahına, halk danslanna böyle bir pers- pektiften yaklaşmak, onlann içinde en eski çağlardan bu ya- na süregelen öğeleri ve daha yakın tarihlerde taşınmış özgün renkleri aramak, kültür mira- sımızı çağdaş tiyatro sanatı- nın kullanımına açacak, böy- le bir araşürma içinde özellik- le sahne sanatlarımn yarar- Ianabileceği kımi kaynaklarda zaten kendiliklerinden öne çıkacaktır. YAZIODASI ' SELtM tLERt Şiir Niçin Yazdır? % Şairler, araştırmacılar, kuramcılar bambaşka yanıtlayacak; yüzyıllardır yanıtlıyortar zaten. Bense amatörierin dünyasına dalıp gitmek is* tiyorum bu yazıda. Genç dostlanm, bazen de yaşlı dostlanm, el- lerinde bir defter, dosya, düzenli kâğrtlar, karma- karışık kâğrtlar, sık sık çıkagelırler. Hepsi şiir ya- zıyor. Şıin çok seviyorlar. Yıllardan beri yazmış- lar. Şöyle bir değerlendirebilir miymişim... Her defasında aynı ürküntü. Eskiden şiir değerlendirmeye hakkım olmadı- ğını söylerdim. Peki, roman, hikâye değerlendir- meye hakkım var mı? Epeydir kuşkulanıyorum. Kişisel çabalanmız, birikimlerimiz, yıîlara dayalı de- neyimlerimız bir şiiri, bir öyküyü, sayfalarca ya- zılmış romanı değerlendirmemize ölçüt, denek- taşı olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Ne var ki dostlanmı kıramam. Çoğu kez, daha ilk şürde, hep aynı hayal kınklığı! Şiirler yazan dostum, Türk şiiririin gelişim çiz- gisini hiç mi hiç izlememiştir. Yeni şiirimizi Yahya Kemal'le, Ahmet Haşim'le başlatıyorsak, taa günümüze kadar uzanacak çizgi, şiirler yazan dostumun bılgı dağarı dışındadır. önceleri için için kızıyor, homurdanıyordum. Bitmeyen mehtaplar, sevgililer, radyolarda, tele- vizyonlarda okunan popüler aşk şiırîerine öykün- meler. Manzumenin bile çocuk kırlenmemişliğin- de bir içtenliği vardır, diyordum kendi kendime. "Şiir yazıyorsunuz da, şiir okuyor musuma?" Okuduklannı söylüyorlardı. Hangı şairleri oku- duklannı sorduğumda, bir iki ad sayıp, susakalı- yorlar. Orhan Veiî'yı okumamışlara, CaNt Srtkı'nın adını işitmemişlere rastladım. Ûlçüyü, uyağı tut- turdunuz mu, şiir oluverir sanıyorlar. Sonraiarı hüzünlenmeye başladım. Şiir yazan ya da şiir yazdığını sanan, üstelik beni ciddiye alan dostlanmın emeklerini küçümsediğim için handiy- se vicdan azabı çekmeye koyuldum. Besbellı yazmak, söylemek, dışa vurmak ihti- yacıydı onları dürten. Aruzdu, hece ölçüsüydü, uyaktı, bunlan hep okul yıllanndan hatırlıyorlar; duy-_ gulan, düşünceleri "şiirieştirmek" adına bunlann yeterli olduğuna inanıyorlardı. Daha başka ölçütlerden söz açtınız mı, irkildik- lerini saptadım. Yazdıklanna inanmışlardı bir kez. Yıllar böylece geçti. Dostlanma en küçük ya- ranm olmadı. Onlar bildikleri yolda yürüdüler. Çoğu kez bir- birimizi kaybettik. Arada şiir yazmayı bırakmış olabilirter. Beylik deyişlerden, çocukça uyaklardan, ölçü- lerden, kalıplardan kurtulsalar, farklı şiirler yaza- bilecekler miydi, hani, şiir gibi şiirler. Bir gün de bunu düşündüm. Hece ölçüsüyle yazılmış bir- çok şiir var sevdiğim. Türk şiirine bence iyiliğin bütün sözlenni taşımış Ziya Osman Saba var sozgelimı, şiırde geleneğı az buçuk sürdürmüş bir şair. Tabii şiir yazar dostlanmın yine "okumadığı" bir şair. Türkçe şiirin serüveni Minmed^en.ozümsenrne- den şiir yazılabilir mi? Bence yâzhamâz. Ama pek çok kişi Türkçe şiir yazıyor, o serü- venden habersiz kalarak. Niye yazıyorlar? Bir tek yanıt bulabiliyorum: Kendileri için yazıyorlar. İyi de, o zaman bizim okumamızı niye istiyor- lar? Işte asıl bu soruyu yanıtlayamıyorum. Duyuş ve düşünüşte, iniş çıkışlanm, ikilemle- rim bu kadarla da bitmiyor Şiir, şiirler yazdıklannı sananlann emeklerine çok tuhaf bir saygı besliyorum. Karanlık politika- lar içinde yer almıyortar, memleketi soymuyorlar, kapı karşı komşulannı çekiştirmiyorlar, dedikodu yapmıyorlar, onun bunun hayatını ona buna bal- landırarak anlatmıyorlar, konken oynamıyorlar, kimseye zararları dokunmuyor, sadece şiir yazı- yorlar! Yeterince şiirsel bir incelik değil mi? Gel de çık işin içinden... Takvimde lz Bırakan: "Okunın istedığı, her okura göre değişecektir Okurun ne isteyebileceğinı bilmemiz olanaksız. A her okurun biristedıği olacağını düşünmekte sa- kınca bulunmasa gerek." Bilge Karasu, Öteki Metinler, Metis Yayınlan, 1999. Nazif Topçuo^u'nun fotoğraf sergisi açıkb ANKARA (AA) - Fotoğraf sanatçısı Nazif Topçuoğlu'nun 'Geçmişe Mazi Derler' isimli fotoğraf sergisi um:ag Sanat Galerisi'nde açıldı. 1981 yılında Intitute of Design'dan fotoğrafçtlık yüksek lisans derecesi alan fotoğraf sanatçısı, 1989'da lstanbul TÖBANK Sanat Galerisi'nde 'Düzmece Fotoğraflar: 1979-1989' kişisel sergisini açtı ve bu yıl Galeri Nev'de açılan karma sergiye katıldı. 26 Nisan'a dek sürecek bu sergisinde Topçuoğlu, 20 yıldır ürettiği çalışmalan arasından seçtiği ve yüzeyselliğin zıddı olan , görülenin ve gösterilenin arkasına geçebilme çabasını taşıyan yapıtlannı sergiliyor. K Ü L T Ü R » Ç İ Z Î K K Â M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle