23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 NİSAN 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Anahtarı üstünde teslim edilen nükleer santral ile nükleer teknoloji arasında büyükfark vardır AtombombasıProf. Dr. Tolga YARMAN G ündenıdeki, nükleer santral ıhalesi çerçevesinde, çok kımsenın ağzında. a\nca haylı uluorta, bir "uhısal nükleer sa\unma~ lafıdır gıdıyor... Bu bahsı \ ıllardır. ö\ le >a da böyle anlattım . Ama işte fazla okunmu\or ya da unutuluyor. O nedenle ilgililere, o arada, konu üzerıne ıyı nıyetlı. ancak bılgi yoğun olmaktan uzak görünen yazılar yazan. \urtsever değerli aydınlanmıza, konuyu bu aşamada. özetlemek gerekıyor... Önce şu bırkaç kavrama aydınlık getirmeliyün. Zürıh Havalımanı'ndan Istanbul'a uçmadan evvel Zenith marka bır saat satın aKanız. bııraya, Zenith teknolojisiyle geliyor olmazsınız. değil mı'' Is\ içre'den. buraya bır "saat imalat makinesi" getirseniz, ülkemıze "saat teknolojisini". yıne getiriyor olmazsınız. "Saat teknolojisi" farklıdır, "saat imalat becerisi" farklıdır. "Saat teknolojisi"; "saat imalat becerisini" satın alarak edinmeyı değil: araştırına laboratuvarlanndan üretim tezgâhlarına. yani bif nev i a'dan z'ye, üretebilecek olmayı ıçenr T urk Ha\a Yolları. şımdı yanm yüzyıldan fazla zamandır. ijükür. epey zamandır da kazasız belasız "ha\a şolları işletmeciliği" yapıyor. Uçaklar satın alıyor. uçaklar kiralıyor. uçaklar ışletiyor. Ama ışte görüldüğü gibı. "hava yolu işletmeciliği" başka. "aviyasyon teknolojisi". yani motorundan gövdesine, elektroniğinden konforuna, "uçak \e uçuş teknolojisi" başka. Türk Hava Yolları uçak ımal etmıyor Etmesi de gerekmiyor, "uçak işletmeciliği" yapıyor Bunun gibi. "anahtar üstünde teslim, nükleer santral" kıırııp. "nükleer elektrik" üretmek başkadır, "nükleer teknoloji" başkadır "Nükleer elektrik üretmek", tam da ha\a yolu işletmeciliği gibı, "nükleer santral işletmeciliği" demektır; "nükleer teknoloji, ya da nükleer santral geliştirme faaliyeti" demek hiç değildır. Gelehm "nükleer bomba\a..." Nükleer bomba çağ atlamak değildir | u gizemlı konuya bırazdan pek çok yönü ıtibanyla . gıreceğım Ama en önce şunu söyleyeyım. Nükleer 'santral kıırarak. nükleer teknoloji gelıştınlıyor fla\acağı gibı. nükleer bomba da yapılmaz. Başka bir deyişle. nükleer bomba yapmak için, nükJeer santral kurmak gerekmcz. Bombanın nasıl yapılacağını bilıyorsanız (çok muhtemclen) tsraıl'ın yaptığı (ya da Israil'in yapmasına göz yumulduğu) gibı. bomba malzemesi (uranyum-235 ya da plütonyum-239). "çalmak" yeterlidir. Bu malzemelerden herhangi bırınden basket topu kadan, koca bır kenti yerle bir edebilecek güçtekı nükleer bomba olur. Bunu bız böyle yapalım diyor değilim. (Aynca bırazdan göreccğız. bomba yapmama yönündekı uluslararası yaptınmlan ımzalamış bulunmaktayız.) Ama bombayı, kolay yoldan yapanın* bunu nasıl yaptığını anlatmakla Tek başına nükleer bombayı yapmak da marifet değildir. Ziya-ül Hak'ın dcyışıv le. "aç kalmak pahasma" nükleer bombayı yapabılırsınız Ama bunu, doğal bır sanayi sürecının ürünü olarak dcğıl de. gen kalmış. ülkenizde oluşturduğunuz bir "teknik gelişnıe vahasında" gerçekleştinyorsanız (kı olabüır), "ülke geneüne", hiçbir katkı sağlıyor değüsinizdir. Bombadan önce, fakir bir ülkesinizdir; bombayı yapmış olarak ise, bombalı fakir bir ülkesinizdir! Pakıstan, ne yazık ki buna bir örnek. Basın, hem de kıyamet kadar nükleer silahı olan, ancak nükleer santrallannı Batı'dan almaya yönelen Çin Halk Cumhuriyeti de bir örnek. Ama bu yazıda dikkate getirmek istediğim daha temel. Bu açıdan nükleer silahlanma yanşına bir göz atmamız gerekecek. Nükleer tırmanma ve sllahsızlanma süred N ükleer dehşet 1945'te, art arda Hiroşima ve Nagazaki'de, inanılmaz bir kâbxıs olarak somutlaştıktan başka; sonraki her basamağında, insanhğı, yeryüzünden daha, daha da çok silebilecek, benzersız bır "terminatör" olarak, her tarafımızı sarmış; alabildiğine fecileşip, tam bir cehennem kurgusuna dönüşmüştür. Bu kurgunun. her bir kademesini, tüm teknoloji cephelerinde, dünyamızın en yetenekli, en ileri matematik zekâlı çocuklan, nesilleri tutan uğraşlar uzantısında var ediyorlar; ancak her biri inanılmaz derecede dâhiyane olan söz konusu buluşlar. icatlar, yapıtlar, birbirlerine eklendikçe, ortaya son toplamda, çıka çıİca, tüm insanlığı bir çırpıda yok edebilecek olduğu ıçın, akıl almaz bir ahmaklık tablosu çıkıyordu... Ben bu tabloya. "dâhiyane ahmaklık tablosu" diyorum. 1950'ler sonrası dünyamızın yaşadığı silahlanma yanşı, adı da zaten "nükleer cılguılık dengesi" olarak gerçek bir "defifikti". Karşılıklı, on binlerce nükJeer başlık var edildikten başka, yüz binlerce nükleer başlık ımaline yetecek kadar çok nükleer bomba malzemesi üretildi. Başlıklardan her birinin bu" New York'u, bir VVashington'ı. bir Moskova'yı, bir Pekin'i, bir Paris"i, bir Londra'yı, biı Istanbul'u, ağızdan yel alsın, yok edebileceği hatırlanırsa, şu tablonun nasıl tüyler ürpertici bir tablo olduğu daha iyi anlaşılabilir. N ükleer başlıklan, düşman hedeflere, uzaydan, şandelleme geçirerek. hepsi hepsi şöyle bir yirmi dakıkada. bilemedinız yanm saatte taşıyacak kıtalararası balistik füzeler (ICBM, Intercontinental Ballistic Missiles). sonra balistik füzelere karşı füzesavarlar (ABM, Anti Ballistic Missiles), sonra sonra, füzesavarlan aldatmaya dönük, düşman semalara girince, üçe. beşe, ona saçılan saçma başlıklı fuzeler (MIRV, Multiple Independently Targeted Reentry Vehıciles), yıllar ve yıllar boyunca, nükleer strateji ve silahlanma yanşının ivmelenme odaklannı oluşturdu. Topyekûn bir nükleer saldınya maruz kalınması durumunda, hâlâ daha "mukabele kabiü'yetine" sahip bulunmak. çılgınlık dengesinin şah daman olduğu için, yeraltmda kazılmış tünellerde, biteviye dolaşhnlan dev nükleerfiizeler;bunun gibi denizaltılarda ve ultra modern. ağır bombardıman uçaklannda sürekli. nükleer bir saldında mahvolma ihtimalınden uzakta, dolayısıyla bir "mukabele cephanesi" olarak gezdirilen nükleer silahlar, ucu bucağı belli olmayan bir maceranın halkalan olarak sahneye çıkanldı Her biri nefes kesecek ölçüde dâhiyane olan bu buluşlar, icatlar, yapıtlar, birbirlerine habire eklendikçe, son toplamda, tüm insanlığı bir çırpıda yok edebilecek "akıl almaz bir ahmaklık tablosu" oluşmaktaydı. v ilave silahlanma manasızdı! • ' - Neyse kı, arada bır felaket yaşanmaksızın, böylesi bir tırmanışın sonunun olmadığı, o da, ancak 1970'lerinbaşlannda idrak edildi. Şöyle ki, ABD ile Sovyetler Birliği'nin birbirlerini biteviye tartabılen kapışma karakterleri çerçevesinde, o zamana kadar pek akla gelmemiş olan, basit bir "teorem" fark edilıyordu. Eğer söz konusu taraflardan biri, savunma maksadıyla olsun (stnhejik) ilave bir üstünlük edinirse; bu, her halükârda, karşı tarafa bır tehdıt olarak yansıyor; böyle olunca da, söz konusu tarafı, dengeyi yakalamak üzere, ilave silahlanma gayretleri yönünde. azdınyordu. Yani: Silablanmanın sonu yoktu. İlave silahlanma, dolaytstyta manasızdı! Aynca kaç defa ölecektik, değil mi? îşte neden sonra, bu basıt olgu, idrak ediliyordu. B u sebeple sonunda, nükleer silahlann sayısınm sınırlandınlması gerekti Bağıl olarak, sılahlarda azaltma programlan başlatıldı. Ne ilginçtir ki, aynı çerçevede (olası bir nükleer saldmyı önden haber verecek olan) erken haber alma cıhazlannın dinleme menzillerinin bile, sınırlandınlması yoluna gidilmek gerekti. Kitn ne derse desin, dünya egemenleri, hasmı yok etmek isterken son toplamda, ortadan kendilerini de silip külünü dahi bırakmayacak bır canavar yaratmıştır. Nükleer çılgınlık dengesi, bundan başka bir şey değildır. Eğer siz nükleer tetiğe basmıyorsanız, bu aslında, artık basamayacağınız içindir. Nükleer tetiğe ilk olarak kim basarsa bassın, davranışı, intıharla eşanlamlıdır. Çünkü karşı taraftan gelecek mukabele, "nükleer tetiğe ilk basam", onun hasma yaptığından, daha da beter edebilecektir. Siz, saldınyı ilk başlatacak kadar "cüretkir" ve "hızh silahşör" olsanız da, böyle bir saldında karşı tarafı, hıçbir biçimde, tam imha edemeyeceksinizdir; onun, içinde olduğumuz evrede, her zaman yeraltında, denizaltılarda ve sürekli devriye uçuşlan yapan uçaklarda dolaştırdığı, nükleer silahlan, siz ona ölümcül darbeyi vursanız da, sizi topyekûn imha edebilecek bir yetide bulunacaktır. Siz işte, ne denli üstün olursamz olun, bunun için hiçbir suretle nükleer tetiğe olmanın gunırlanmasıyla, bunun keyfini elbet bir süre çıkaracaktır. Aynca söz gelişi bır Fransa, Pasifık'te atom bombası deneyince cakalanacak da, bir Hindistan, bır Pakıstan böyle bir :••• şey yapınca, neden cakalanmayacak! Aynı çızgiden, bır süper nükleer deneme yapınca kimsenın gıkı çıkmayacak, ama yoksul bir ülke nükleer deneme yaptığında, neden tüm dünya süper ahalisi, onun üstüne çullanmaya hak sahibi sayılacak? Yok böyle bir şey!.. Batılılar; Uzakdoğu'nun yoksullan kendilerine, "nükleer de nükleer" diye yaklaşırlarken onlann emellenni bilmiyorlar mıydı? Bal gibi bıhyorlardı. Ama yoksullann, nükleer oyuncaklara sahip olabileceklerini hiçbir zaman akıllanna getinniyorlardı. "Yapamazlar" deyıp geçıyor, yalnızca tatlı kârlanm gözetiyorlardı. Uzakdoğulu yoksullar da Batıhlann böyle düşündüklerini biliyor, ama "aç kalmak pahasma da olsa bombayı yapacağız" demekten çekinmiyor, Batılılardan edinmek istedikleri oyuncaklara, kilitlenmişliklerini, kararlılık içinde ve alenen sürdürüyoriardı. Şu Batılılann valla yatacak yerleri yok! Işte evdeki hesap çarşıya uymadı. Batılılar, yarattıklan şu dâhiyane ahmaklık tablosundan, başlanna dolaylı dolaysız bir nükleer bela gelmeden, almalan gereken dersi artık almalıdu"lar. Kendileri, nükleer silahsızlanma süreci başladıktan sonra bile bir ileri, iki geri, taa "yıldız savaşlan" macerasına kadar sürüklendikleri halde, gereken dersi hâlâ ve ne yazık ki hâlâ, tam alamamış görünüyorlar. • **. basamamaktasınızdır! Bu olgu, Sovyetler Birliği (uzaya düşman nükleer başlıklan, uzayda yakalayıp yok etmeyi amaçlayan lazer silahlannm yerleştirilmesini kapsayan) Yıldız Savaşlan Projesi'yle, teknik olarak çökertihniş olsa da, hâlâ böyledir. Bütün bunlara rağmen; başta Batı dünyasuun yarattığı nükleer canavar. tüm künyesi, tehlikesi, vahşeti, sabıkalan ortaya çıkmış olmakla beraber, o Batı'ya rağmen yani dünya süperlerinin (hem de hiç beklemedikleri biçimde) irade ve kontrolleri dışında; din savaşlanyla kapışıp aynşmış (ama o haklı, ama bu haklı, bu bir tarafa), birbirlerini bitirme saplantısındaki Orta Asya'daki yoksullann, önce Hindistan, sonra da Pakistan'ın kucaklannda, yavrulamış bulunmaktadır. Y oksullar arasındaki çatışmalan kendi çıkarlan için el ovuşturmalarla kaşıyıp azdıranlar, kısa vadede umduklan ticari kârlan sağlasalar da uzun vadede, şeytani kurgulannın tersine doğru dürüst yiyecek ekmeği olmayanlara sattıklan "pahah oyuncak lambalann içindeki Alaaddin'in", burada ilelebet mahsur tutulamayacağını öğrenmiş olsalar gerek. Ne oldu şimdi yani, Hindistan'dan sonra Pakistan da atom bombasına sahip ohnuşsa? Önce bir defa tabıı şunu söylemek gerekli: Banlılara oh olsun! Hiç kuşkusuz, ama neticede geçici bir süre için, evvelce Hindistan'ın yaptığı gibi Pakistan da atom bombasına sahip B ari kütük gibi yanılmak pahasına, gidip yoksullan azdırmaktan yana almalan gereken dersi alsalar. Bu dersi bile almamış görünüyorlar. Alsalar gelip şimdilerde Balkanlar'da, Romanya'da, Ortadoğu'da, tran'da, Türkiye'de, acaba, hem de uluslararası onca yaptınmı hiçe sayarak "nükleer bomba çığırtkaııhğf' yaparlar mı? Süzme bakışlarla, "Gözüıne bak, ne demek istediğimi anlarsın" der gibi, "Bizim nükleer santrahmızı satın alın, ulusal çıkarianruz acısuıdan en iyisi budur"dıye. Mahmutpaşa'da enayi kandırmada bile kullanılmayacak yöntemlerle, Bükreş'te, Ankara'da, sonra tabii Atina'da ve öteki "müstakbel pazar" ülkelerin baş köşelerinde, bürokrat ayartmaya, siyasetçi yandaş edinmeye, yurtsever-milliyetçi- muhafazakâr çulsuz mıknatıslamaya, milyon dolarlar dökerler mi? Yalnız bakın, Hindistan, Pakistan ya da fark etmez, bizim açımızdan veya komşulanmız yahut öteki •«•*•. gelişmektekiler açısından, derinde ne var? Yani, atom bombasına sahip olmanın böbürlenmesiyle, bunun keyfini bır süre çıkannca ne olacak? T eknik olarak, yanm yüzyıl önce âlâsı yapılmış deli oyuncaklannı, şimdi olsun keşfetmenin dayanılmaz keyfi, özellikle daha önce "yirmi dört kısım tekmni birden" görülmüş; şu halde, "uygarüğımızda vûcut bulmuş gabilikleri bir araya getirmek üzere kurulacak müzenin" baş köşesınde teşhır edılecek film karşımızda durmaktayken ıvesonrasıAllah için ne sağlayacak? Emperyalızmi, tek kişının bile burnu kanamadan, karga tulumba, tüm kökleriyle birlikte yurtlanndan savurup atan Hınt Yanmadası'nın çocuklan, dünya tanhıne örnek bilgeliklerine sanlmayıp nükleer silahlanma yanşının çıkmazlanndan mı medet umacaklar? Yunanistan'la Türkiye, Irak'la Iran. şu dâhiyane ahmaklık tablosunu hem de ellerindekı ıptıdaı çelık çomak araçlanyla, envai cins hüsran, köşe başlannda kol gezerken baştan mı yazmaya koyulacaklar? Bunu mu mıllı bir amaç edinecek, teknolojik olarak serpilmenın motoru sayacaklar? Her şeye karşın bu aşamada yalnızca Hindistan ve Pakistan'a özgü gibı duran nükleer gelışmelenn, akıl özürlülük dur durak bilmedığı için olmalı, ne yazık kı üstelık hızh bir biçimde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da bir hareketlenme meydana getıreceğını beklemek yerinde olur. Ve şurası da muhakkak kı, bu hareketlenmenın kontrolü bundan da evvel takibı Batılılar açısından, ucu muammalarla dolu, müthış bir başağnsı. harta korku kaynağı oluşturacağa benzemektedir. Dil demeye hiç varmıyor, ama eğer bugüne kadar hem de kaç türlü alınmış olması gerektiğı halde hâlâ daha alınmamış olan dersler, ancak böyle ahnacaksa... Oh olsun!.. İşte bakın, birbirlenne ne denlı düşman olurlarsa olsunlar, dünyadakı bütün gızlı örgütlerin, duraksamasız ışbırliği yaptıklan sanmm başlıca tek bır konu vardır: Nükleer terorizm. A tom bombası neticede, dediğim gibi basket topu kadardır. Imkânı olan her kim istese, hiç başka bir şeye ihtiyaç duymaksızın alır onu bir valize yerleştirip isterse New York'a. ısterse Tokyo'ya, isterse Moskova'ya, ya da Pekin'e, yahut Paris'e veya Londra'ya sözgelişi bir metro ya da otobüs durağına bırakıp (başka bir şey değil, uzaktan komuta ile) koskoca bır kenti bir anda cehenneme çevırebilır. Orta Asya'da atom silahının yaygmlaşması, hele buradan. inlı ufaklı başka diyarlara sıçrayabilecek olması, en başta nükleer terorizm belasını çağnştınyor. Herkesın şımdı ve giderek artan bır dikkatle, en önce bu belaya karşı önlemler gelıştırmesı gerekıyor. Ya Türklye?.. B ütün şu mevcut ve olası gelişmelerden, ülkemizin evet, şöyle ya da böyle etkılenmemesi hiç mümkün görünmüyor. Ne ki, zaman efelenme ya da efelenme sevdalanması geçirme zamanı değil, bilge olma zamanıdır. O açıdan şu hususlann derhal anımsanmasında yarar var. Bir defa Türkıye, Nükleer Silahlann Yayılmasınm Önlenmesi Anlaşması'nı hükümet olarak imzalayan ilk ülkelerden biri olmanın ötesınde bu anlaşmayı 1982'de TBMM'den geçirerek kendı açısından yasalaştırmıştır, kesinleştirmiştir. Türkiye, aynca 1997'de, Birleşmiş Milletler bünyesinde, Nükleer Denemeleri Yasaklayan Anlaşma'ya da imza koymuş bulunmaktadır. Kısa deyişle, Türkiye atom bombasmı yapmayacağını. (elınde atom silahı olsa bile) bunu denemeyecefini, taahhüt etmıştır. Şu var ki, şimdi olup bitenleri yakından ve fevkalade etkin olarak ızlemek zorundadır Bölgede nükleer silahlann uç vennemesi ıçın gayet aktıf, kışilıklı roller üstlenmelıdir. Nükleer silahlar (bunu artık insanhğın iyice kavramış olması gerekir), kullanılmak için değildir! Hu-oşima ve Nagazaki ibretliklerinden sonra, şükür ki etkileri, şu aşamaya kadar cayduıcılık özelliğiyle sınırlı kalmıştır. Yeni nükleer macera heveslerinin geriletilmesinin koşulu, nükleer silahlanmanın sonunun olmadığına dair idrakin yaygınlaştınlmasıdır. Bu bari, olmadık taşlar baş yarmadan; bu bu- yana; sözde akıl, bilgi ve teknıkle sergilenen diz boyu moronluklar, insanhğın başına olmadık çoraplan örmeden, anlaşılsa!.. Nükleer değil, demokratik caydırıcılık S ankı şu Hindistan ve Pakistan serüvenleri hiç yaşanmamışçasına; aynca bu serüvenlerin baş mimarlan değilmişlercesine, şimdi gelip ülkemizde, aynı el ovuşturmalara eşlik eden, aynı göz kırpıştırmalarla, nükleer santral pazarlarken müşteri kızıştmnak üzere, "Benim santralımı ahrsamz, bombayı en iyi bunun teknolojisiyle yaparsınız" dıye sözüm ona bağlılık içinde olduklan uluslararası anlaşmalar ve uluslararası kuruluşlan kaale bile almaksızm, çığırtkanluc yapanlann valla hiç yatacak yerleri yok! Havvai adalannda iki villalan daha, mevcutlara ilave üç metresleri daha olsa bu tacirler, pantolon kemerleriyle, kalın purolanmn dumanı altındaki şiş göbeklerini dolamada, zorlana zorlana, acaba çocuklanna, tonınlanna daha iyi, daha güvenli bir dünya mı bırakabileceklerdir? Durun daha bitmedi! Ey, orada burada gram gram plütonyum envanterleri tutan "uluslararası atom enerjisi kuruluşu", sen sağır mısm, kör müsün ki, kimlikleri senin üye defterlerinde kayıtlı ve göz göre göre senin bekçiliğini yapma sorumluluğunu taşıdığuı "Nükleer Silahlann Yayümasuıın Önlenmesi Anlaşması''nı çiğneyen, şu adamlan uyarmıyorsun? Ey "devlet güvenlik mahkemelerinde görevli değerli savcılanmız"; bu yabancı uyruklu çığırtkanlar, işte anlattım yaırdumuzda, alenen, yasalanmıza ve güvenliğimize "mugayir" (aykın) davranışlarda bulunmaktalar; lütfen daha fazla gecikmeksizin yapışm şunlann yakalanna... Görsünler bakalım, burası nereye çeksen oraya gidecek bir "yamyamya" mı yoksa Türkiye'mi!.. Ey hükümet, son günlerde önünü açtığm birçok güzel girişimden esenlik duymaklığımız saklı olarak söylüyonım; nükleer ihaleye nükleer bomba çığırtkanlığı ve fesat kanştmlmasına, üstelik bunu bilerek bilmeyerek senin üyelerinin yapmasına lütfen daha fazla göz yumma! Lafı kimse tersinden anlamaya kalkmasın. Tabii ki etrafimız güllük gülistanlık değil, düşmanlanmıza çikolata tutmamızı, kolonya ikram etmemizi öneriyor değilim. Üstelik, yeterden fazla bir savunmamız elbette olacak. Sivü sanayiden kökler alacak, onu yükseltecek, kendi içinde aynca örgün olacak. Onun bunun ipoteğmde ohnayacak, "mÛli'' karakterde olacak. Ancak her şeyden evvel akılcı olacak, maceracı olmayacak, caydıncı olacak denirken azdrncı hiç olmayacak. B urası, o ülke bu ülke değil, bir nazi ülkesi hiç değil, bin yıllık Anadolu mücadele tarihimiz ve bu topraklardaki ayyıldızlı geleceğimizi,u \iırtta sulh, cihanda sulh!" sözlerinde vecizleştiren Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet Türkiye'sidir. Bunun mücadelesini vermek bizim görevüniz ve onurumuzdur. Cumhuriyet Türkiye'si, dünyaya sonu olmayan bir dâhiyane ahmaklık tablosunun ürünü, sözde "nükleer caydıncüık" anaforlannda, kendinden geçmeye sürüklenecek bır ülke değildir. Dünyaya soylu tarihi ve yaşam kavgası çerçevesinde, gerçekçi bır savunma yaptınmı ve bunun sahibi şanlı ordusu ile "demokratik caydıncüığı" öğretecek ülkelerden biridir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle