Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 NİSAN 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
DIZI
ffaroların
yiirüyüşü
ertetendi
• İstanbul Haber Servisi
- Cezaevlen protokolünü
protesto etmek için 5
Nisan'da dunışmalara
gLrmeme ve 14 Nisan'da
Ankara 'da yürüyüş
düzenleme karan alan
Tüıkiye Barolar Birliğı,
eylemleri erteledi.
Ankara'da dün 50'ye
yakın baro baskanının
katımıyla gerçekleşen
toplantı sonucunda
eykmin ertelenmesi
karan alınırken İstanbul,
îzmir ve Diyarbakır
barolan ertelenme
karafına karşı çıktı.
Adalet Komisyonu'ndan
geçen Avukatlık Yasa
Tasansı'nın Meclis
Danışma Komisyonu'nda
oybhiiğiyle geçmesi için
eylemlerin ertelenmesi
karan ahndı.
İstanbul
BoğazTnda kaza
• İstanbul Haber Servisi
- istanbul Boğazı
çıkışında Lübnan
bandıralı "Poylak" adlı
boş kuru yük gemisi ile
"Hüseyin Avcı" adlı
Türk bandıralı gemi
çarpıştı. Beykoz
Cumhuriyet Başsavcılığı,
kazayla ilgili soruşturma
başlatırken "Hüseyin
Avcı" gemisi, meydana
gelen hasann giderilmesi
ve yasal işlemlenn
tamamlanması amacıyla
Abırkapı açıklanna
getirilerek demirletildi.
MehmetçK Vaktı
için kermes
• tstanbul Haber Servisi
-1. Ordu Komutanlığı
personeli eşleri, gelin
Mehmetçik Vakfı'na
bırakılması amacıyla
Fenerbahçe Orduevi'nde
bir etkınlik düzenledi.
Depremzede kadınlann
elişlerinin satışından bir
buçuk milyar liralık
gelirin yanı sıra bilet ve
davetlı bağışlanndan 30
milyar liraya yakın gelir
sağlandı. Gecede pop
rnüzik şarkıcısı Ege bir
konser verdi.
kkyarAm ekibi
belgelerini alti
• tstanbul Haber Servisi
- Doğa ile Banş Demeği
organlzasyonunda
Türkiye Çevre Kozası
desteğiyle Kadıköy
Evlendirme Dairesi'nde
düaenlenen "tlkyardım
ve Acil Durum
Egitimi"ni başanyla
tamamlayan 500 İcişiye
belgeleri törenle verildi.
İstanbul Vali Yardımcısı
Cafer Akyüz, "Coğrafı
Bilgi Sistemi"ni
geliştitdiklerini, Afet FM
ile vatandaşlara ulaşmaya
çalışüklannı ifade etti.
Artçı depremlep
sürayor
• İstanbul Haber Servisi
- Bogaziçi Üniversitesi
Kandillı Rasathanesi ve
Deprem Araştırma
Ensötüsü'nden alınan
bilgiye göre Gaziantep-
Islahiye'de önceki akşam
20.ime 3.5, Ege
Deıizi"nde saat 20.30'da
3.3 ve Antalya Elmalı'da
gece yansı saat 02.0l'de
3.6büyüklüğünde
depremler kaydedildi.
IModa İskelesi
rcstore edilsin'
• tstanbul Haber Servisi
- Tirkıye Denızcilik
Işletmeleri'ne ait olan ve
19î5 yılından beri
kularulmayan Moda
tslelesi'nde toplanan
yuttaşlar, iskelenin
resore edilmesi için imza
kanpanyası başlattı.
Mtdalılar, iskeleyi
tenizleyerek boyadılar.
UUMOR
HUAAOR
Aydınlarımız,
Laisizm ve
Mustafa Kemal
Bilindiği gibi, kapitalist Batı'nın,
sosyalizme karşı ta XIX. yüzyılın
ortalanndan bu yana sürdürdüğü
acımasız savaş, 1950'lerdenitibaren
birden, sonradan "Soğuk Savaş" diye
adlandırdıkJan bir sinsi savaşım haline
dönüştürülmüştür.
Laildiğin demokrasiyle ilişkisi
/
nsan yaşlandıkça, bütün dün-
yasını kapıp sıgınabileceği bır
de gizli sığınak mı oluştur-
muş ne, yüreğinde? Çatı ara-
lığı bu gizli sığınağımdakı ıvır
zıvirla. meğer farkına bile var-
madan sürekli düşler kurarmışım nicedir...
1999 adli yılının açılışı dolayısıyla yap-
nğı, Yargıtay Başkanı Sayın Sami Sdçuk'un
o olağandışı konuşmasındaki, cumhuriyet-
le, demokrasiyle, yakın tarihimizle ve la-
iklikle ilgili görüşleri üzerine gazetelerin,
radyolann, televizyonlann kopardığı o kor-
kunç fırtınayı görünce, doğrusu tıpkı
1960 lardaki ATUT tartışması gibi, aydın-
lanmız arasında gene tanhsel derinlikli
ciddi bir tartışmanın başlayacağını san-
mıştım. Ama nasıl da yanılrruşım. Çünkü
daha ayı bile dolmadan ve dağ bir fare ol-
sun doğuramadan, aydınlanmızm öfkesi di-
nivermişti birden. Ve Sayın Selçuk, elin-
deki ışıktan kılıcıyla cumhuriyetin nasıl
bir teokratik devlet olduğunu cümle âleme
gösterip laiklik uygulamasınt un ufak et-
miş bir yıldız savaşçısı pozuyla televizyon
ekranlannda, aydınlanmızm karşısında ka-
sılmış da kasılmıştı, haklı olarak...
Artık, homur homur homurdanıp duru-
yordum sığınağımda sabahtan akşama...
Çünkü, Aktüel dergisi de, sanki inaduıa, ön-
ce Yargıtay Baskanı'nın konuşmasını bır
kitapçık haliade ek olarak dağıtmış, he-
men ardından da bir Sünnî-Hanefi (sanı-
nm ilahıyatçı) profesörle konuşma yapa-
rak, bu görüşlerin altını bir kez daha çiz-
mişti kalın kalın.
Işte, biraz da bu homurdanmalanmdan
bıkan kanmın;
"- Böyle homurdanıp duracağma, sen de
otur yaz dûşûncelerinL Aktüel dergisi, de-
mokrasiyi ve düşünce özgüriüğünü savun-
duğuna göre, mutlaka yayımlar senin ya-
zuıı da!.." demesi üzerine, ben de oturup
derginin genel yayuı yönetmenine uzunca
bir mektup yazmıştım, bu aydınlann gö-
rüşlerini eleştiren.
'Bizlm için önemli olan
laiklik deflil, demokrasi...'
Aklım sıra, telefonla görüşüp yazdıkla-
nmı özetleyerek kendisini heyecanlandır-
dıktan sonra mektubumu fakslarsam daha
etkili olacağını düşündüğüm için, önce sa-
yın genel yayın yönetmenine telefonla ulaş-
maya çalışmıştım. Ama ne mümkün... De-
falarca aradığım halde, hep -toplanbda"
diyorlardı. Her seferinde telefon numara-
mı bıraktım. Ama sanınm kendileri o 36
saat içinde toplantıdan hiç çıkmadılar. Do-
layısıyla, olanaksız, görüşemedim. Ve ça-
resiz, gazetede çalışan bir arkadaşımı ara-
dım, bana yardımcı olması için.
O arkadaşımın önerisi üzerine de, erte-
si gün yanıma yazdığım mektubu ve n'olur
n'olmaz, kim olduğumu tanıtlamada bel-
ki yaran dokunur diyerek bir adet "KodAdı:
Ulu Hakan" adlı son kıtabımdan alarak
gazeteye gitmiştim.
Fakat, orada da sayın genel yayuı müdü-
rüyle görüşme olanağına erişemedim, tam
üç saat beklediğim halde. Hep toplantı-
daydı. Üç saat sonra ise, sanınm aracı ar-
kadaşımı daha fazla zor durumda bırakma-
mak için, lütfedipbirdelikanlı göndermiş-
lerdi benimle görüşmesi için. (Ama ben öy-
le sanırmışım, aslında beni baştan savma-
sı için gönderilmişmiş meğer.)
Bir türlü engel olamadığım o gözü kör
amatör heyecanımla gene coşkulu coşku-
lu, bu beylerin, Türkiye'deki laiklik uygu-
lamasını Osmanlı tarihini çarpıtarak lanet-
lemeleri bir yana, laiklik kavramıyla ilgi-
li söylediklerinin de yanlış olduğunu tarih-
ten örnekler vererek anlatmaya koyulmuş-
tum ki, bu delikanlı sözümü birden kesi-
verdi:
"- Vallahi. dedi, bizim için önemli olan la-
iklik değiL demokrasi."
Nasıl oldum... Anlatamam... Bir an, aca-
ba benimle dalga mı geçiyor diye şaşkın
şaşkm baktım gözlerine.. Ama, hayır...
Gözlerinin puslu bulanıkhğından açık açık
belliydi, dalga geçmiyordu, tam karşıtı,
hâlâ laikliği savunmaya çalışan ve kendi-
sine kitap imzalayarak aklı sıra yazar ol-
duğunu tanıtlayan altmış küsur yaşındaki
bu ihtiyann dinozorluğuna acıyordu, hiç
kuşkum yok.
Bilmem ki, nasıl anlatsam... Sessizce
kaçtım gazeteden...
Türkiye 'nin en çok sattığını savlayan
dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getiril-
miş bir kişi. "Laikliğüı, demokrasi için ol-
mazsaolmaz" bir koşul olduğunu nasıl bil-
mezyarabbi?..
Ama ilginçtir, bu şaşkınlıkla uyanınca,
bir de farkına vardım ki, meğer gerçekten
yüreğimdeki gizli sığınağıma nicedir bıraz
gereğinden çok kapandığım için olanı bi-
teni ben görmezmişim. Yani, dergi yöne-
ticileri, sandığım gibi, demokrasi ve laik-
lik kavramlannı tartışmaya açmak amacıy-
la yayımlamamışlardı o konuşmayı, Yar-
gıtay Başkanı'nın konuşmasını bir kitap-
çık halinde derginin eki olarak dağıtmamış-
lardı. Dergı, zaten "demokrasinin laiklik-
le bir Uişiği olmadığı" görüşünü savunur-
muş, kısacası. •'Bizim için önemli olan la-
iklikdeğil, demokrasidir" dıyen Aktüel 'de-
ki tek kişi de bu delikanlı değilmiş meğer.
Nitekim, öğrendiğime göre, "yaa işleri
müdürü" unvanlı bu delikanlı. kendisine
verdiğim, Aktüel Dergisi Genel Yayuı Yö-
netmeni Sayuı Metin Soysal adına yazıl-
mış mektubumu, o hafta sonunda yapılmış
yayın kurulu toplantısuıa da getirmemiş-
ti. Ve ilginçtir, bana bu bılgiyi veren kişi-
ler de, böylece öğrenmiş olduklan halde.
mektubumun gündeme alınması konusun-
da daha sonraki yayın kurulu toplantılann-
da da herhangi bir girişimde bulunmamış-
lardı, bildiğim kadanyla.
bu yana sürdürdüğü acımasız savaş,
1950'lerden itıbaren birden, sonradan "So-
ğuk Savaş" diye adlandırdıklan bir sinsi sa-
\aşım haline dönüştürülmüştür.
1949-50'lerde önce Amerika'daki ileri-
ci yazarlan, çizerleri, düşünürleri, sanat-
çılan komünist olmakla suçlayarak yargı-
layan, işinden eden, üniversitelerin, basın
çevrelerinin ve Hollyvvood'un altuıı üstü-
ne getiren McCarthyst saldınyla başlayan
bu sinsi savaşın temel stratejileri de, bugün
daha açık bir biçimde görüldüğü gibi, bır
yandan politikadan ellerini eteklerini çek-
meleri için aydınlann gözünün yıldınlma-
sına çalışılırken, öte yandan da özellikle sos-
yalist bloku çevreleyen kuşaktaki azgeliş-
miş ülkelerde etnik \eya dinsel dürtüler
kışkırtılarak birtakım fanatik gruplar ya-
ratmak olmuştur.
Daha 1946'larda hem iktidardaki
CHP'nin hem de muhalefetteki DP'nin
Amenka'nın gözüne girebilmek için nasıl
çırpındıklanna ve DP yöneticilerinin ikti-
dara gelir gelmez hemen Amerika gezile-
rine çıkarak "Türkiye'yi küçük Amerika
yapacaklannı" açıklamalanna bakılacak
olursa, doğrusu DP iktidannın ilk iş ola-
rak ezanı tekrar Arapçalaştırmasının, tari-
kat l.derlennin sırtlannı sıvazlayarak tari-
katlan yeniden canlandırmasının, ardı ar-
ki gösteren Ingıltere ve Fransa'nın Mısır'ı
havadan bombalamaya baslamalanna da he-
men Amerika engel olmuştur.
Bu başannın rüzgânyla gerçekten Atlas
Okyanusu'ndan Hint Denizi'ne kadar Ku-
zey Afrika ve Ortadoğu'daki bütün Arap-
lann ulusal kahramanı haline gelen Na-
sır'ın, bu olayın hemen ardından, Arap
devletlerini Mısır'ın öncülüğünde bir bay-
rak altında toplama girişimı de, ola ki bu
politikanın içinde bulunduğundan, destek-
lenmiştir başlangıçta.
Nitekim, bizce hiç kuşku yok ki bu des-
tekle, 1958 yılında Suriye'nin katılması
sağlanarak Nasır'ın öncülüğünde "Birle-
şik Arap Cumhuriyeti" kurulmuştur.
Ama ne var kı bu yeni devletin, sosya-
lizme karşı bir önlem olarak düşünühnüş-
ken, daha kurulur kurulmaz Israil'i Orta-
doğu'dan silip atacağmı ilan ederek savaş
çıkarması üzenne galiba bu politikadan
derhal vazgeçilerek 1960'lardan itibaren bu
kez de Arap ulusçuluğunun parçalanma-
sına çalışılmıştır sanki. Örneğin 1961 yı-
lında bir askeri darbeyle Suriye'nin "Kr-
leşik Arap Cumhuriyeti"nden aynlması
sağlanmıştır hemen. Ardından da Filistin
ulusçuluğunun hızla etkın kılınarak bütün
dünyaca tanınması için özel çabalar har-
canmıştır, bilindiği gibi...
At
KV. ıbsroî lc?ni.i* nru
Ama beni asıl şaşırtan ise, gene bır de-
likanlının, tam o günlerde katıldığım bir si-
yasal toplantıda, "Bensosyaüstim'' dedik-
ten sonra, düzenlenmesi düşünülen bir pa-
nelle ilgili görüşlerini açıklarken. ağabey-
lerine "Aman laisizm tuzağma düşmeyin"
diye öğüt vermeye kalkışması oldu doğru-
su. Hemen yapışnm koluna. Tıpkı şeriat-
çı çevrelerin ağzıyla, Türkiye "nin yüzde
doksan dokuzu Müslüman fılan diyerek
kem küm etmeye başladı. Sosyalizmi ge-
niş kitlelere mal edebilmek için laisizmden
söz etmemek gerektiğini savunuyordu. Ne
acı...
Üstelik, o öfkeyle bir de kulak verdim
ki çevTeye.. Breh, breh, breh.. Meğer bu ka-
dar da değilmiş bu görüşte olanlar. Kim-
ler savunmuyordu ki.. Kimi baro başkan-
lan, pıtrak gibi çoğalan sanal üniversitele-
rin acar rektörleri, dekanlan, öğretim üye-
leri, politikacılar, STÖ (Sivil Toplum Ör-
gütü) sözcüleri, IHD yöneticileri...
Gerçekten, bu kadar kısa bir sürede na-
sıl bu hale gelmişti bu ülke?
Soğuk sava; ve Türklye
Bilindiği gibi, kapitalist Batı'nın, sosya-
lizme karşı ta XIX. yüzyıhn ortalanndan
dına imam hatip okullan açmasının, Ku-
ran kurslanna izin vermesinin, kısacası
aşın dinci bir politika izlemesinin altında
da Amerikan parmağının varlığından kuş-
kulanmak, pek de bir komplo teorisi ola-
rak değerlendirilemese gerektır galiba...
Sanınz, bu sinsi savaşta sosyalizme kar-
şı bir engel olarak kullanılmak üzere ilk eşe-
lenen etnık kımlik de Arap ulusçuluğu ol-
muştur. gördüğümüz kadanyla. Omeğin da-
ha 1952'deGeneralNedpile Albay Nasır'ın,
basit bir askeri darbeyle Kral Faruk'u yurt-
dışına kaçırtıp bir ulus de\let kurmalan
sağlanmıştır.
1954'te Cezayir'de Fransızlara karşı ba-
ğımsızlık sa\aşı başlatılmışnr. 1956'daTu-
nus bağımsızlığına ka\
r
uşrurulmuştur.
1958'de General Kasım, Irak'ta krallığa
son verip bir Arap cumhuriyeti kurmuştur.
ilginçtir, bu süreçte de, bir yandan Arap
halklarının ulusal bağımsızlık dürtüleri-
nin uyandırılmasına çalışılırken, öte yan-
dan iktidan daha 1954 yılında General Ne-
cip'ten bütünüyle de\ralmış olan Nasır'ın,
1956'da da Süveyş Kanalı'nı ulusallaştır-
masına göz yumularak bütün Araplann
gönlünde taht kurmasına özellikle olanak
sağlanmıştır sanki. Çünkü anımsanacagı gi-
bi, Nasır'uı bu karanna güya şiddetle tep-
Daha sonraki yülarda da gördüğümüz ka-
danyla etnik kimlikler yenne dinsel kim-
üklerin kaşınması yeğlenmiştir kesinlikle.
Örneğin Arap ülkelerinde, bu tarihten son-
ra artık Arap ulusçuluğu yerine, bir yan-
dan köktendinci tarikatlar hızla güçlendi-
rilerek ülke yönetiminde etkin konuma ge-
tirilirken, öte yandan da Müslüman Kar-
deşler, Hizbullah, Hlzbulislam \ b. gibi ye-
ni yasadışı dinci örgütlenmelerle hem ül-
kelerin siyasal dengelerinin sarsılması sağ-
lanmışhem de Ortadoğu'daki Sünnilik-Şi-
ilik kavgası sanki yeniden sinsi sinsi kö-
rüklenmiştir, gördüğümüz kadanyla. Anım-
sanacagı gibi, sosyalist ülkelere karşı ve-
rilen savaşımın adı da bu tarihten sonra
"Yeşil Kuşak" olarak değiştirilmiştir nite-
kim. Bu nedenle, Sünni-AIevi kavgalan-
nın 1960'h yıllardan itibaren Anadolu'da
da birden alevlenmesi, sanınz bir rastlan-
tı olmasa gerekir, doğrusu.
Fakat ne var ki bu planın Türkiye'de ge-
rek ta 1950'lerden bu yana Menderes ve Su-
leyman Demirdhükümetleri aracüığıyla uy-
gulanan dinci politikalara, gerekse gizli
servisler eliyle gerçekleştirilen Sünni-Ale-
vi kışkırtmalanna karşın, Arabistan'daki ka-
dar başanlı olduğunu söyleyebilmek de
olanaksızdır. Bu başansızlığa ise Türki-
ye'nin sahip olduğu, 1950'lerde artık öte-
ki Islam ülkeleriyle karşılaştınlamayacak
boyutlardaki aydın ınsan gücü zenginliğı
neden olmuştur, bizce de hiç kuşku yok ki...
Çünkü Türkiye, cumhunyet döneminde
Mustafa Kemal'ie eğitimini dinsel olmak-
tan çıkararak çağdaşlaştırmış, ilkokuldan
üniversiteye dek köklü bir eğitim dev rimi-
ni gerçekleştirmiş, halkının büyük çoğun-
luğu Müslüman tek ülkedır.
Nitekim, Batılılarda 1960'lannbaşlann-
da Türkiye'ye güya Ingilizce öğretmeni •
olarak "banş gönüllüsü" adıyla göpder-
dikleri on binlerce Amerikalı görevlı gen-
cin Anadolu'nun dört bir köşesinde yap-
tığı anketlerden bu gerçeği çok iyi bildik-
leri için olsa gerek ki, anımsanacagı gibi,
1968'den itibaren, önce üniversitelerde ba-
sit öğrencı olaylanymış gibi ateşlenen, an-
cak kısa sürede artık rektörlere, dekanla-
ra, öğretim üyelenne, öğretmenlere, ya-
zarlara, çizerlere, gazetecilere, savcılara
hatta subaylara kadar sıçraülarak on yıllar
boyu süreek "faili meçhuP cinayetlerle ül-
kede korkunç bir aydın kıyum başlatılmış-
tır. Bu süreçte, bilindiği gibi, büyük çoğun-
luğu iyi bir ortaöğrenim görmüş ve ülke-
mizın ünlü üniversitelerinde okuyan on
binlerce öğrenci ya kim vurduya getinlip
öldürülmüş, ya işkence tezgâhlarında kal-
mış, ya darağacına çekilmiş, ya hapisha.^^ .
nelerde çürütülmüş, ya da yurtdışu*i«ime
çınlmıştır. Bugün, özellikle 30-60 yaş-ara^Ü
sında çok büyük bir iyi yetişmiş insan gü-
cü açığımız vardır. Şeriatçı ve ırkçı olma-
yan sağcı partilerimiz bile. kendılerine ye-
ni kadrolar bulmakta büyük sıkıntı çek-
mektedirler.
Soğuk savaş stratejistleri, Türkiye'de bu
süreçte yalnız aydın kıyımını gerçekleştir-
mekle de yetinmemişlerdir elbette. Çünkü
aydın direncini kırdıkça, bir yandan eğiti-
mi yeniden dinselleştirecek, Anadolu'da-
ki Alevi- Bektaşileri hızla Hanefileştirecek
ve Anadolu Hanefiliğini Suudi Hanefili-
ği çizgisine çekecek köktendinci politika-
lan adnn adun yaşama geçirirlerken, öte
yandan da galiba asıl büyük yıkımı kimi
kavramlan yozlaştırarak, kimi kavramla-
ra anlam değiştirtip yeni anlamlar yükle-
yerek ve dilimize yeni yeni kavramlar so-
karak toplumsal bilincimizde gerçekleş-
tirmişlerdir, gördüğümüz kadanyla. Bu yı-
kımın en yoğun biçimde yaşandığı dönem
de, kuşkusuz, 12 Eylül süreci olmuştur.
Bilindiği gibi, Amerika'da 1949-50'ler-
de Mc Carthy adıyla gerici bir senatörün,,
gözlerini yıldırarak aydınlan susturmak
amacıyla başlattığı Mc Carthyst saldınlar
adlı aydm kıyımı kısa sürede kontrolden çı-
kıp "demokrat ve özgihiükçü Amerika"
imajma zarar vermeye başlayınca, 1954
yıhnda derhal bir senato karanyla durdu-
nıhnuş ve ilginçtir 1955 yılından itibaren
de Amerikalı aydınlar arasında çok usta-
ca bir kimlik tartışması baslatılmıştır. Ön- >
ce, bireyin kimlik sorunu olarak "benlik,-
benlikkimtiği,fark,parçalannuşhk,öteki
n
vb. gibi kavramlarla sürdürülürken kısa bir ••
stire sonra gene ustaca planlamalarla birey-
sel olmaktan çıkanlıp "kültürel kimlik,
ulusal kültür. ulusal kimlik, yurttaşbk, top-
lumsal kimlik, modernite, etnisite" v b. gi-
bi kavramlarla "yeni bir toplum modeli
arama" tartışması haline döndürülerek
öteki ülkelere de ihraç edilmeye başlanıl-
mıştır.
Bu tartışma, ülkemizde de 1980'li yıl-
larda, 12 Eylül döneminde aydınlanmızm
gündemine girmiştir ilk olarak. Ve, gene
çok ilginçtir, tıpkı Amerika'da olduğu gi-
bi önce birey düzeyinde ele alınarak "bi-
rey olma, bireyleşme" şeklinde başlatılan
tartışma, hızla toplumsal düzeye kaydın-
larak Atatürk'ün laiklik anlayışının. laik
cumhuriyetin şiddetle eleştirildiği "yeni top-
lum düzeni arama" tartışması haline dön-
dürülmüştür.
Yani, bir yandan biyolojik aydın kıyımı 5
bütün hızıyla sürdürülürken bir yandarftta
gelecek kuşaklann anlaksal yetilerinin aşı-
nıma uğratılması, köreltilmesi için özel bir
çaba harcanmıştır. Kısacası, kendisini Hak-
kâri'de bile Ingilizce dövizlerle karşılatan,
konuşmalannda sürekli Ingilizce sözcük-
ler kullanmaya özel özen gösteren Turgut
Ozal'ın akıl hocalığını yaptığı bu süreçte.
yozlaştınlmamış, içi boşaltılmamış, anla-
mı çarpıtılmamış, yanlış anlamlar yükle-
nilmemiş kavram bırakılmamıştır neredev -
se.
Sürecek