Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1GNİSAN2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA
J v L J İ J İ U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin'e festivalin açılışında 'Yaşam Boyu Başan Ödülü' verildi
gençlere yol göstermek'YEŞİMAKYÜZ
1983 te, ilk Film Festivali 'nin ,o za-
manki adıyla 'Sinema Günleri', açı-
lıştna katılan Mısırh yönetmen Yusuf
Şalıin şımdı de '19. Uluslararası ts-
tanbul Film Festivali'ne 'EI Akhar'
(TheOtber-Öteki) fılmiyle konuk olu-
yor. Dünyanın her yerinde filmleriy-
le adından söz ettiren Yusuf Şahin
Türkiye'de ikinci kez bulunuyor.
ICöktendincılik, güç ıle fanatizm
arasuıdaki ilişkiler gibı yaşamın için-
den gelen konulan fılmlerinde ele alan
Mısırlı yönetmen Yusuf Şahin bu tav-
nnı, "Hayattan yana olmayan felse-
feyle isim yok" sözleriyle açıklıyor.
Filmlenninpolıtik içerikli olması ko-
nusunda ise yine aynı anlayışın yanı-
tı olarak "Çünkü bunlaryaşamın için-
de yer alıyor. Benim işün özeUikle genç-
lerinmuthıhığunu sağlamak. onlara se-
çim hakkı olduklannı göstermek. Bü-
tûn gençler, kendi seçimJerini yapma-
yı bilmeli" diyor ve politik içerikli
filmleri konusunda içinde bulundu-
ğuınuz sisteme de göndermeler yapı-
yor. "Onlarkendi bulduklan şeylerin
sizin için doğnı olduklanna karar ve-
riyoriar. Bu anlayış, orduda, dinde ve
poütikada da var. Onlar sadece kendi
fOdrierinin doğnı olduğunu zanneder-
ler, farklı bakıs açılannı dikkate al-
mazlar. Bu insanlann hepsi genelde
antklemokratiktir."
- Gündeme getirdiğiniz evrensel so-
runlarla,özeUiklede köktendincflik, fa-
natizm, şiddet, hoşgöriisüziük gibi has-
sas konularda tepki alıyor musunuz?
YUSUF ŞAHEN - Evet, bu çok nor-
mal. Bütün dünyada köktendıncilik-
ten herkes çok korkuyor. Amerika'da
bile... Bence bu konudaki en önemli
'B.*enim işim özellikle gençlerin mutluluğunu sağlamak, onlara seçim hakkı olduklarım göstermek. Bütün
gençler, kendi seçimleriniyapmayı bilmeli. Onlarda 'Mutlulukparadır' şeklinde bir anlayış hâkim. Bu düşünceye
karşı çıkıyorum. Çünkü sanatçı olmak 'sorumluyum' demektir. Eğer böyle sorumluluk gerektiren işiniz varsa çok
çalışmayı gö'ze almak gerekir. Bazı sanatçüar siar olmak istiyorlar. Bense olduğum gibi kalmayıyeğliyorunu'
soru bu insanlann köktendinci olma
nedenleridir. Sistemden dolayı bazı
bozulmalar oluyor, kimileri fakirlik-
ten seçiyor... Onlar kendilerini haklı
buluyorlar, ancak bu farklı bir bakış
açısı bence. Bu sorunu demokratik
ortamlarda konuşarak ve tartışarak
çözüme ulaştırmak gerekir. Onlar gi-
bi olmak istemiyorum. En önemlisi de
ben bu konuda sorumluyum.
-Bir konuşmanızda 'Entelektüeller
ıçin film yapmak istemiyorum' di-
yorsunuz» Kimin için film yapıyorsu-
nuz?
ŞAHİN - Kesinlikle entelektüeller
için yapmıyorum. Çûnkü birçok insan
çok az bilgi ile entelektüel oluyor. tki
kitap okuyan insan bile kendini ente-
lektüel olarakadlandınyor. Halbuki sa-
dece düşünen insan diyebiliriz. Çün-
kü, entelektüel olmak için çok geniş
bir bilgiye sahip olmak gerekir. Ente-
lektüel gurur verici bir sözcükken
olumsuz bir ıfadeye dogru yöneliyor.
-Festivakleyer alan 'El Akhar' (The
Other-ÖtekOadhfami anlanrmısıncz?_
ŞAHİN - Genellikle yanlış anlaşıl-
mış küreselleşme konusu üzerine bir
film... Aynı zamanda, bugün hükü-
metlerimizdeki insanlara zarar vere-
cek kanunlar çıkaranlarla da ilgili. Ay-
nı zamanda, parayla mutlu olan ın-
sanlan da ele alıyor. Gerçekten çok tra-
jik... Çünkü bugün özellikle gençler
için 'Mutluluk paradır' şeklinde bir
anlayış var. Ben de bu düşünceye kar-
şı çıkıyorum. Bir diğer önemli nokta
da pazar ekonomisinin zengin insan-
lan zenginleştirme yönünde çalışma-
sı ve fakire hiç önem vermemesi.
- Yeni projeniz var mı?
ŞAHİN - Yenı filmımin çekimleri-
ne eylül aymda başlayacağım. Bır yıl
içinde de vizyona girecek. Fransa-Mı-
sır ortak yapımı bır film. 'Sesstzlik.Çe-
kiyonız', bir sanatçı olarak dürüst kal-
manın zorluklanndan bahsediyor. Çün-
kü sanatçı konumundayken her şeye
aynı anda sahıp olamazsm. Aynı za-
manda sanatçı olmak 'sorumluyum'
demektir. Eğer böyle sorumluluk ge-
rektiren bir işiniz varsa çok çalışma-
yı göze almak gerekir. Bazı sanatçı-
lar star olmak istiyorlar. Bense olduğum
gibi kalmak istiyorum. Film bu düşün-
celer üzenne kunılu.
Kanadalı rock yıldızı, geliri kanserli hastalara gidecek fotoğraf kitabı 'Haven'ı yayımladı
Adams vesüpermodeUeriKüttür Servisi - Bryan Adams,
sıra dışı rock yıldızlanndan bı-
ri. Dûnya çapttda^O'milyon
albümden fazla satmasına,
tüm zamanlann en fazla ka-
bul gören parçalanndan
(Everything I Do) 'IDoItFor
You'yu yazmasına karşın her
zaman sokakta karşınıza çı-
kabilecek kendi halüıde bi-
ri... Tahmin etmek zor değil
belki, 40 yaşındaki Kanadalı gi-
tarist-besteci kamera arkasında,
önünde olduğundan daha mutlu gözüküyor. Şarkıcuun
son tutkusu fotoğraf ve 12 Mayıs'ta, lizHur-
ley, Joan CoOins gibi starlann portrele-
rinden oluşan yeni fotoğraf kita-
bı 'Haven', geliri The Haven
Trust adlı göğüs kanseri der-
neğine gitmek üzere yayım-
lanıyor. Adams 'uı fotoğraf
tutkusu, çektiği, süper model
Linda Evangelista fotoğrafı-
nın Kanada'da bir moda der-
gisüıde yayunlanmasıyla gelişmiş. Çoğumuzun
düşlediği gibi zengin ve başanlı olmanın ken-
'' «iısini kibirli değil güvenilır kıimas» gibi gita-
rist, fotoğrafa da hobi olmaktan öte önem ve-
riyor. Aslında süper modelleri ile Adams, On-
tario'daki bir göğüs kliniğine maddı destek
sağlamak amacıyla yola çıktılar. Yakm bir ar-
kadaşmı bu nedenle kaybeden şarkıcı, dernek
için, çektiği portrelerden bir kitap yayımlama-
ya karar verdi. Donna adlı soyadının gizli kal-
masını isteyen, ölen arkadaşının fotoğrafı,
Adams'uı 'Made In Canada' adlı kitabının ka-
pağını süsledi. Naomi Campbell, Shania Twain,
Pamela Anderson ve Celine Dion da kıtapta yer
alanlar arasmdaydı. Anavatamnda büyük
ilgi gören ve en iyi satanlar lis-
tesine gıren kitapla Bryan
Adams, göğüs kanseri
deraeklerine yüz binler-
ce pound kazandırmayı
başardı. Şarkıcı, tngilte-
re'de de yeni kitabı Haven
ile aynı başanyı yakala-
mayı hedefliyor.
'Sermayenin sıcak yüzü' tiyatro sahnesinde
Devlet Tiyatrosu 'nun yeni oyunu 'Patron' Sakıp Sabancı 'nın yaşamından kesitier sunuyor
KültûrServisi-Istanbul Devlet Ti-
yatrosu'nun yeni oyunu 'Patron' Sa-
kıp Sabana'nın işadamı kımJiğının ya-
m sıra insani yanlanyla yaşamuıdan
küçük bir bölümü arilatıyor.
Tank Buğra'mn yazdığı senaryo-
dan yola çıkarak oyunu oluşturan ve
sahneye koyan ZaferKayaokay, 'Pat-
ron'u Türk edebiyatmm ustalanndan
Tank Buğra'yı 'gündeme getirmek'
üzere seçmiş. Yazann metinleri ara-
sından bu oyunu daha önce hiç sah-
nelenmemiş olması nedeniyle tercih
etmiş... Biranlamda 'Patron'un dün-
ya prömiyerinin gerçekleştiğini belir-
ten Kayaokay, "Sermavepatronunun
insan yanını, hezeyanlannı, duygu-
salhklannı ve kavgalannı yakalama-
ya çahştun" dıyor ve metnı sahnele-
me aşamasında kendisi için 'patron'
kimliğinin beyninin önemli olduğu-
nu söylüyor.
Nurettin Özkönü'nün dekorlarını
hazırladığı, kostüm tasanmını Gûlhan
Kırçova'nın yaptığı oyunda; Erdo-
ğan Ersever, Uğur Polat, Simay Kü-
çülvAliDüsenkalkar.SelçukKıpcak,
Metin Beyen, Özgür Yakm ve Filiz
Kıbç rol alıyorlar.
- Patron'u sahnelerken hangi un-
surlan ön plana çıkarduuz?
ZAFER KAYAOKAY - Her başa-
nnm arkasında bir dram olduğunu
düşmüyorum. Hepimizin hayatında,
konışmak istemediği şeyler var. Me-
tince, göndermelerle bu konuyu ön
plana çıkarmaya çahştun. Oyunda
anlıtılan Sakıp Sabancı 'nın üç anısı
çok önemliydi benim için. Aynca,
rutnleşmiş, hiç kimseyle konuşma-
Calada olay
Zafer Kayaokayın
yönettiği 'Patron'un ga-
la gecesinde oyuncu AH
Sürmeli "Ben bu oyun-
da oynamak istemiyo-
rum, 25 yıllık devlet
memuruyum, bakanın
dayatmasıyla buoyunda
oynadun"diyerek med-
yanın, Kültür Bakanı îs-
temflıanTalayın ve Sa-
kıp Sabana'nın önün-
de durumu protesto et-
ti.
AU Sürmeh'nin Dev-
let Tiyatrosu Disiplin
Kurulu'nun inceleme-
si sonucunda bakana ha-
karet ettiğı sabıt görülür-
se kurumdan uzaklaştı-
nlabileceği belirtiliyor.
yan, sadece para ile çevrelenmiş ola-
rak düşündüğümüz herhangi bir pat-
ron tipıni geriye dönüşlerle hatırlata-
rak insani anlannı ortaya çıkarmaya
çalıştık. Kısacası, sermaye patronu-
nun sıcak olan yüzünü göstermeye
çalıştık. Çünkü, onlann da insani yön-
lerinın olduğuna inanıyorum. Belki ka-
pitalist dünyanın öncüleri ve savunu-
culan onlar.. ama alttan alta insan
yönleri de çok önemli.
- Başkahramanı entelektüel, Istan-
bul kültürü almış bir 'patron' kimli-
ğinde tasariamışsmız. Neden bö>1e bir
yol tercihettiniz, seyirdyi uzaklaşüra-
cağuu düşünmüyor musunuz?
KAYAOKAY - O>oın hem Saban-
cı'lann yetmişli yıllannm serüveni-
ni hem de Türkiye'nin 75 yıllık en-
düstri ve sanayi sürecini anlatıyor.
Rol kişisini, metinde yazılan kişiden
kurtanp, oyunu güncelleştinp, ente-
lektüel bir konuma getirmek istedim.
Dolayısıyla oyun başkışisinin karak-
ter analizini yaptım... Türkiye'de hiç
olmadık patronlar bile iki dil konu-
şan, entelektüel, kendilerini yetiştir-
miş bir konumda bulunuyorlar. Dün-
yaya ayak uydurmaya çalışıyorlar.
Oyun kışisindeki, arabesk yapıyı ba-
basuun hamallığı ile anlatıyoruz. Be-
nim tasarladığım patronun karakteri-
nin daha üst düzeyde olması gereki-
yordu. Böylece, hem oyunu taklit'ten
uzaklaştu"dun, hem de görmek iste-
diğün patron tipini yarattım. Resim-
den, heykelden anlayan, ülke ekono-
misine parmak basabilen, ülkedeki
sosyal yaralara ve sancılara bir neb-
ze de olsa katkıda bulunan kişiler
bunlar... Bir anlamda bu patron ka-
rakteriyle, büyük şehre gehnek iste-
yen patronlara da 'kendi bölgelerini-
ze sahip çüan' şeklinde bir gönderme
yapıyorum.
Aynı zamanda, seyirciyi uzaklaşnr-
masmı istedim. Çünkü prototip pat-
ron tipini çok iyi tanıyoruz ama ben
standart çerçevenin dışına çüanayı
amaçladım.
- Sakm Sabancı ile ilgili bir oyun
sahneiemenize iSskhı deştirikr oldu
mu?
KAYAOKAY - Evet oldu... 'Pat-
ron'un senaryosunu yazan Tank Buğ-
ra, Türk edebiyatuıın kilometre taş-
lanndan biridir. Bugüne dek Tank
Buğra'mn bazı oyunlan sahnelendi.
ama ölümünden sonra anısma hiçbir
şey yapılmadı. Ben de hocam Tank
Buğra'yı gündeme getirmek istedim.
Başka oyunlarla da yapabilirdim bu-
nu... Ama daha önce oynanmış oyun-
lan sahnelemeyi sevmiyorum. Dola-
yısıyla, 'Patron' da dünya prömiye-
rini yapıyor. Örneğin, Dario Fo, Fiat
fabnkalaruıın sahibi Agneflinın ha-
yatını yazıyor, Londra'da BiDGates'ın
hayatı sahneleniyor, 'tbiş'in Rûya-
sı'nda Nasit'in hayatı oynanıyor. Bun-
lann hiçbin problem olmuyor, sıkm-
tı yaratmıyor. Ama konu 'sermaye
patronn' olduğu zaman insanlar 'ne-
den' diye soruyorlar... Ünlü kişiler
toplumlan tarafindan tamnmalıdır.
Ben sadece bir patronun dünyasını,
küllediği anılannı ve 70'li yıllann se-
rüvenini anlatmaya çalıştım. Sakıp
Sabancı'nın yerine bir başkasmm ya-
şamı da sahnelenebilirdi. Benim için
önemli olan Tank Buğra'nın metni ol-
masıdır.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Kelebeğin Kasırgası
"Yoğun bir metabolizmaya, yoğun biriçselme-
tastaza mahkûm olarak kendi içlerinde kendileri-
ni tüketirier ve artık varabilecekleri herhangi bir he-
def, son, ötekilik ve ölûm yoktur. Tersinirliğe ve ka-
derin (fatal) kusursuz çözümleme gücüne değil de;
tastamam salgına, fraktallerin sonu gelmeyen çı-
kmtılanna mahkûmdurlar. Şımdi felaketin imgele-
rini tanıyoruzyalnızca; kaderin imgelerini ise tanı-
yamıyoruz. (öte yandan kaos kuramında aynı de-
recede olağanüstü ve ters bir olgu olan başlan-
gıçkoşullannaaşın duyarsızlık, etki- tepki ilişkisin-
deki ters-üstsellik konusunda bir kaygı var mıdır
- bir kasırganm, kelebeğin kanatlannı çırpmasıy-
la sonuçlanması gibi?)"
Ongun Onaran la beraberTürkçe'ye çevirdiği-
miz bir kitaptan, yazaıiann ünlü Baudrillard Efen-
«f'den yaptığı bir alıntıyı okudunuz yukanda. "Cüm-
lelerin içine yerteştirilmiş ve bizim anlayabildiği-
miz kadanyla anlamsız ve bilimselmiş gibi görû-
nen terimlerin yoğunluğunu görmemek olanaksız"
diyor kitabı kaleme alan iki saygın fizık profesörü.
"Postmoderncilerin" en sevdiği ve sürekli kullan-
dıklan bir yöntemdir bu: Yazdıklannı konu ile ta-
mamen ilgisiz bağlamlarda kullanılan bilimsel te-
rimlerie tıkabasa doldurmak ve gizemli bir anlaşıl-
mazlık hâlesinin altına sığınmak.
Burada bağlam sözcüğünü "bağlam" anlamın-
da kullanıyorum; hâle sözcüğünü ise "aura" anla-
mında. Aura, bizim postmoderncilerin pek sevdi-
ği bir sözcüktür ve belki onlara göre (bir bakıma)
Möbius Şeridi'ne filan tekabül edebilir, bilemeyizl
Bu cins söylemleri eğretileme olarak görsek de
görmesek de, toplum-bilim ya da tarih konusun-
da ıvır zıvır gözlemlere bir derinlik görüntüsü ver-
mekten başka ne işe yaradıklannı anlamak gerçek-
ten zordur. Aynca bir sürü bilimsel terim, aynı ya-
nm yamalaklıkla kullanılan "bilimsel olmayan" te-
rimleıie harmanlanır bu gibi "söylemlerde". işi üs-
tündeki cila kaldınlırsa (kazınırsa) geriye kalan ne-
dir?
Hiç.
Ongun Onaran'la aylardır üstünde çalıştığımız ki-
tabın yazarian birAmenkalı (Alan Sokal) ve bır Fran-
sız (Jean Bricmont), ikisi de kendi alanlannda
başanlı fizik profesörieri. Akıllı okurun hemen an-
layabileceği gibi psikanaliz, toplumbilim, antropo-
loji, semioloji gibi derin başka alanlarda bilgi ya da
fikir sahibi olmadıklannı söyleyen iki bilim adamı.
Lacan'dan Deleuze'e, Kristeva'dan Baudril-
lard a, Irigaray dan Latour'a kadar birçok "post-
modern bılimcinın" çoksığ ve bulanık düşünce-
ler ve bilgi kınntılan ile bilimsel kuramlar hakkında
atıp tuttuklannı (ya da attıklannı ama tırtamadıkla-
nnı) söylüyoriar. Bilimsel ya da bilimselmiş gibi gö-
rünen terimleri, ne anlama geldiklerine aldırmadan
kullandıklannı ortaya koyuyorlar. (Möbius şeridi!)
Kimi teknik terimleri tamamen ilgisiz ve anlamsız
olduklan bağlamlarda utanmadan ortaya atarak son
derece yüzeysel bir bılgıçlik taslayan bu "düşünür-
ler", bilimle birinci elden ilişkisi olmayan ama ay-
dın otmaya soyunan kimilerini de dünyanın dört bu-
cağında etkiliyoriar kaçınılmaz olarak. Hem oku-
run gözünü boyamak, hem de olası bir itiraza pe-
şinen bir gözdağı vermek!
Yazarlanmızın defalarca belırttiği gibi cebirya da
kuantum mekaniğıni bilmemek ayıp değildir. Ben
bırakın bu konulan, çarpım cetvelini bile doğru dü-
rüst bilmem. Ayıp olan, kimi ünlü "aydınlann" sığ
bir düzeyde yanm yamalak kavrayabildikleri son
derece derin ve bilimsel konular üstünde, sanki de-
rin düşünceler dıle getinyorlarmış gibi görünme-
leridir. Bu, müstehcendir.
Kabalcı Yayınevi, geçenlerde enfes bir kitap ya-
yımladı. Luce Irigaray'ın "Nietzsche'nin Deniz Aşı-
ğı" adlı yaprtı. Sayın yazara göre Nitzsche'nin en
korktuğu şey (kitapta öğe diyorlar) su imiş. Su. H2O.
Nedenmiş? Çünkü Nietzsche'ye göre kadın ile
akışkan sıvı arasında karmaşık ve çekişmeli bir
ilişki varmış. "Eril" fiziği (ne demekse) eleştirirken
Bayan Irigaray, akışkanlar mekaniğinin, katılar me-
kaniğine göre daha AZ geliştiğini, çünkü katılığın
erkeklikle, akışkanlığın da dişilikle özdeş olduğu-
nu yazıyor. Akışkanlar mekaniğinde var olan ma-
tematiksel ve fiziksel sorunlann doğasını anlama-
dan, bilimsel birproblemi kendi "akışkanlanyia"öz-
deşleştiriyor.
Luce Irigaray, fiziksel bilimlerin sorunlannı dilsel
biçimlendirmeye indirgemeye meraklı. Bu, post-
modernizmin olmazsa olmaz koşuludur. Postmo-
dern düşüncenin çıkmazlan ve kabızlıklan üstüne
yazıp çizmeye devam edeceğim. Siz şimdilik, Lu-
ce Irigaray'ın tersine, âdet gönnenin genç kadın-
larda temel geometri kavramlannı anlamayı zor-
laştırmadığını bilin. İyi pazartar...
BUGUN
• CRR'de saat 19 30da AzerbaycanDevlet
Yayn Çalguar Dörthısünün konseri
gerçeUeşecek. (232 98 30)
• BtLGİ ÜNTVERSrTESt'nde saat 14.00'te
Mohsen Makhmalbaf ın 'Gabbeh', saat 17.00'de
Tom DiCiflo'nun 'Johnny Suede' adlı filmi
izlenebilir. (216 23 15)
M CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİnde
saat 14.00'te 'Kültür Varlıklanmızm Sahibi
Kim?' başlıklı açıkoturum ve dıa gösterisi yer
alacak. (0216 361 39 42)
İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGUN
• EMEK'te saat 12.00 ve 19. 00'da 'Annem
Hakkındaki Herşey\ saat 15.00 ve 21. 30'da
'tmparatorveKanT. (293 84 39)
• ATLAS-1'de saat 12.00 ve 19.00'da
Yalanlann Rengi', saat 15.00 ve 21.30'da 'Agnes
Browne'. (252 85 76)
• ATLAS-2'de saat 12.00'de 'Hiç Becerebflivor
musun?', saat 15.00 ve 21.30'da 'Orfe', saat
19.00'da 'Mimne(Dogma3). (252 85 76)
• ALKAZAR'da saat 12.00 ve 19.00'da
'Gecenin Yollan', saat 15.00 ve 21.30'da 'Buz
Pisti'. (293 24 66)
• BEYOĞLU'nda saat 12.00 ve 19.00'da
'Sıçanın Avcısı'. saat 15.00 ve 21.30'da
'Hayvanlar, Melekler ve tnsanlar'. (251 32 40)
• REKS'te saat 12.00'de 'tnsan Postunda
Hayvan Yûreği', saat 15.00'te 'Şeytanla
Yolculuk', saat 19.00'da 'Üç Mevsim', saat
21.30'da 'Zürafa'. (336 0112)