09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28MART2000SAU 14 KULTUR kultur@ cumhuriyetcom.tr AYŞEGÜL YÜKSEL SAHNEDEN 6 YAZI ODASI SELİM tLERİ Yazanmız Selim lleri'nin rahatsızlığından dolayı bugünkü yazısını yayımlayamıyoruz. Önee insan' düşüncesine siyasal ağıt Devlet insan için midir, yoksa ıktidan ele geçirenler için mı? Devlet yönetiminın yazgısına biçım verdiği insanlar topluluğu "halk" mıdır, "ahafi" mi? Yıhnaz Karakoyunlu, hem Istanbul Şehir Tiyatrolan'nda hem de Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen "Önce Insan" adli oyununda, ülkemizde oynanagelmiş demokrası oyunlannm, önünde sonunda, dayanageldıği bu iki temel soruyu, Osmanlı tarihinin son dönemlerinden mesel getirerek irdeliyor. Meşrutiyet anlayışının miman Mithat Paşa ıle "iDeşrutiyet"e arka çıkmış görünerek "istibdafa yelken açan Suttan AbdülhamkL Oyunun iki karşıt gücünü oluşturan bu tarihsel kışilerden Abdülhamid, "saltanat tutkusu"nu "emretme yeüdsTyle perçinleyerek uzun süre ıktidarda kalmış zeki ve "kurnaz" politikacıyı sımgelerne yolunda oyunun odak noktası olarak seçilmiş. Bu nedenle oyunun aynntılı olarak ışlenmış tek kişisi. Oyun boyunca Abdülhamid'in yalnızca siyasal eylemlerini değil, bu eylemlerc yön veren psikolojik açılımlannı da izliyonız. Abdülhamid, uzun yıllara yayılan sultanlığını, Osmanlı padışahlan bağlamında arketıpsel bır korkuya dönüşmüş "ikodardan indirflme", belkı de katledılerek yok edilme karabasanı içinde yönlendinr. lnce siyaset yoluy la politik güç odaklannı karşı karşıya getirme, "bölerekyönetme", adam harcama yolunda "jurnaT şebekelen kurma anlayışının ustasıdır. Şükrü Türen'in sahnelediğı tstanbul Şehir Tiyatrolan yapımında "taht", sahnenın geri duzeyinde, yüksek konumda duran, oyunun başından sonuna dek varlığını duyutan temel görsel öge olarak kullanılmış. Sultan'ın hem siyaseti yönlendiren emredici gücünü hem de siyasal erki ve yaşamını yitirme korkusu içindeki yalnızlığını simgeleyen bu görüntü içinde Hüseyin Köroğlu'nun yumuşak bir yorumla sergiledıği Abdülhamıd'i izliyoruz. Bu yorum, Abdülhamid'in katılmasak da anlayabileceğimiz insanca duyarlıklannı dile getirmede başanlı olurken, deneyımli devlet adamlantu kendi çıkarlan adına parmağında oynatan "kurraz" Abdülhamid'i canlandırmada eksık kalıyor. Tamer Levent'in sahnelediği Ankara Devlet Tiyatrosu yapımında ise Abdülhamid, resimlerine tüm benzerüği içinde, sahnede sürekli olarak ön düzeyde (yakın planda) yer alan bir asal görüntü oluşturuyor. Nihat Hakan Güney'in, oyunun "egemen vurgu"sunu oluşturan gösterişli oyunculuğu yoluyla Abdülhamid'in "kurnaz" siyasetçi boyutlan daha rahatça açımlanıyor. Ancak bu kez de, korkunun ve yalnızlığın tutsağı "suftan" özelIiği, Tamer Levent'in sahnenin ön düzeyine taşıdığı "yatak" ve "gryinme" tabİolanna karşın yeterince esnek, seyirciyle duyarlık duzeyinde buluşabilen bir yoruma ulaşamıyor. "Sultanhdiktasrnın karşısına "tnayasa savunucusu" olarak dikilen Mithat Paşa, (oyunun öyküsünün ateşleyicisi ve noktalayıcısı olmasına karşın) yazar tarafından yalnızca, "insanaönceBkveren" "adalet ahlakTm simgeleme > olunda taşıyacağa işlev boyutunda çizümiş. Bu nedenle bir tiyatro karakteri olrna zenginliği taşımıyor. Oyunun gelişimi içinde çeşitli küçük kompozisyonlarla, seyirciyle uzun boylu bir bag kurmasına olanak tanınmaksızın yorumlanmak zorunda. Mithat Paşa, îstanbul yapımında Kam J 'ükrü Türen'in elediği îstanbul Şehir Tiyatrolan yapımında "taht", sahnenin geri duzeyinde, yüksek konumda duran, oyunun başından sonuna dek varhğını duyuran temel görsel öge. Tamer Levent in sahnelediği Ankara Devlet Tiyatrosu yapımında ise Abdülhamid, resimlerine tüm benzerliöi içinde, sahnede sürekli olarak ön düzeyde yer alan bir asal görüntü. petci'nin yalnızca aldığı repliklere göre mimiklerini değıştırdiği, neredeyse komediye yaslanan, son derece yüzeysel, biro kadar da tutarsız bir yorumla yetindiğini görüyoruz. Benzetmeci oyunculuğun jargonuyla "nuş gjbhapnu" ve "mış. gibi vapma"nın ınandıncı olmayışı sonucu sahne \e seyırci arasında köprü kurulamayışı Ankara yapımındaki başka yorumlarda da gözlemleniyor. Bunda, Tamer Levent'in sahnelemede kurduğu trafik düzenınin de payı var. Belirlı bir tabloda rolü olan her bir oyuncu, hiç karartılmayan sahnede, geri düzeyden ön düzeye, yaklaşık on adım yürüdükten sonra başlıyoryorumuna. Bır tablodaki yorum süresi ise çok kısa. Bu nedenle. role ısınılamadan sahnedeki görev biüyor ve oyuncu aynı hızla geldiği yere gidiyor. Fatma Sultan kompozısyo LLzı ikiyapımda da özenli bir sahneleme çabası görülüyor. Fkisinde de giderilememiş sahneleme sorunlarmın sorumluluğunu yazar da paylaşmak durumunda. Şükrü Türen'in yorumu sessiz ve derinden gitmeyi amaçlarken yer yer yolunu yitirir gibi görünüyor. Tamer Levent'inki ise daha "gösterişli" ve "denetimli." nuı Ushıer'in yorumuyla daha vurucu, Ankara yapımında ise Nurtekin Odabaşı'mn yorumuyla daha dogal kılınmış. Her iki durumda da, metın olanak vermediğı ıçm bir eksıklik ya da kısıtlılık var yorumiarda. Aynı sorun, Abdülhamid'in, "anayas a a " Mithat Paşa'ya karşı harekete geçirdiği "Mecelk"ci Ahmet Cevdet Paşa yorumlan (lstanbul'da Toron Karacaoğİu, Ankara'da Haydar Güitepe) bağlamında da geçerlı. önemli rollerden biri olan Mahmut Celaleddin Paşa'nın. saraya damat olmanın tehlikeleriyle avantajlannı dengeleme çabası içinde yaşadığı dram, her iki yapımda da eksiklıkler içeriyor. Îstanbul yapımında yorum yine de bır adım öne çıkıyor. Salih Sankaya, en azından ıçınde bulunduğu durumun hüznünü yansıtıyor. Ankara yapımında ise Yavuz Se nunu sunan Hidayet Daş, bu sorunu en ağır biçimde yaşayan oyuncu. îstanbul yapımında sahne karartılması yoluyla oyuncu ginş çıkışı daha kolaylaşnnlmış, oyunculuk da daha esnek kılınmış. Ama bu kez de ışıldann durmadan yanıp sönmesi oyunun akışını bozuyor. Her ıkı yapımda da sahneleme ve oyunculuk bağlamında çözülememiş sorunlann temelinde, Yılmaz Karakoyunlu'nun metninden kaynaklanan sorunlaryatıyor. fCarakoyunlu, Türkçeyı güzel kullanan bır yazar. "Önce İnsan'' oyununda sunduğu iletiyle, tiyatro yoluyla seyirciyi kendi toplumu üstüne düşündürmeye yöneltmesi de önemli bir katkı oluşturuyor. Ancak, Karakoyunlu, konusunu tarihten alan çoğu oyunlanmızda oiduğu gibi, "n*!" olgusunu anlatılan tarihsel olayın aracı olarak alımlamış bu oyunda. Bir Y. Karakoyunlu'nun \a/dığı ü n c e İnsan" Ankara De\let Tiyatrosu'nda >e Îstanbul Şehir Tiyatrolan'nda sahneleniyor. başka deyişle, "roT, doğrudan doğruya olaylann ve sahnede yer alan tartışmanm "sözcüsu" olma özelliğine indirgenmiş. "Vaşamayan", yalnızca "konuşan" bir rolü canlandırrnak ise oyuncuyu zorluyor. Bu nedenle, Istanbul yapımında doğal bir yorumla oynanmaya çalışılan roller aracılıgıyla oyundaki düşünce çizgisıni izlemeİc zorlaşırken, Ankara yapımındaki yerli tarihsel oyunlanmızın oyunculuğumuza yerleştırdigi abartılı tonlamalı, yüksek sesli oyunculuk biçemi, metni daha iyi biçimde vurgulamasına karşın "kKşe" oyunculuk tehlikesıni tasımakta. Oyunun, içinde yer alan kişilerin, oyun uzamının ve zamanınm (büyük zaman atlamalanyla) durmadan değiştiği çok sayıda tablodan oluşması (yazann oyununu sahneden bakarak değil de yalnızca diyalog oluşturarak yazmış olması) her iki yönetminin de işini zorlaşörmış. Şükrü Türen'in, "uz»m''ı farklı kılma çabası akışta kopukluklara neden olurken Tamer Levent'in çeşitli tablolardaki uzamlan iç içe geçirdiğini görüyoruz. Abdülhamid'in her şeyi duyan kulağı ve her şeyi gören gözü sayesinde koruduğu saltanat ortamı Levent'in rejisinde böylece daha belirginleşiyor. Her iki yapımında en başanlı toplu sahnesi ttbağDnazyargı*yı simgeleyen kişilerin oluşturduğu iki tablo. Oyunculann, her iki yapımda da farklı yorurnlarsunmalanna karşın, ortak bır konu cevresinde buluştuklan için her iki yapımda da uyumlu bir birliktelik oluşturduklan ızleniyor. Bu tablolarda yazann başanyla işlemiş oiduğu tkyadb Efendi'de sunduklan kompozisyonla tstanbul yapımında Yalçın Boratap. Ankara yapımında da Engjn Deike öne çıkıyor. "Ooce tnsan", tarihsel açıdan çok hızlı akışı, Abdülhamid dışındaki kişilerin karakter boyutunda çizihnemiş oluşu, sahne anlatımını güçleştiren bir tablo düzeni içinde yazılmış olması nedeniyle, içerdiği düşünce akışı algılanması zor bir oyun. Önce Îstanbul yapımını izlemiş olmam, 15 gün sonra izlediğım Ankara yapımını daha iyı algılamamı sağlamış olabılır. Her iki yapınun da özen gösterilerek kotanidığını söylemem gerekli. Rıfkı Demireüi'nin Îstanbul yapımındaki "taht odası" tasanmı bellekte iz bırakırken genel tasanm dagınık kalıyor. Guven Oktem'ın Ankara yapımındaki genel tasanmı ise Tamer Levent'in hareket düzenine olanak sağlamakla sınırlı. Îstanbul yapımında Ziihal So>'un erkek giysıleri, Abdülhamid döneminı "avO" görüntüsüyle dile getirirken Guhımser Erigür'ün Ankara yapımındaki giysıleri "cokpaşah" bir sıyasi dönemi gözler önüne seriyor. Her iki yapımda da özenli bir sahneleme çabası görülüyor. Her iki yapımda da giderilememiş sahneleme sorunlanrun sorumluluğunu yazar da paylaşmak durumunda. Şükrü Türen 'in yorumu sessiz ve derinden gitmeyi amaçlarken yer yer yolunu yitirir gibi görünüyor. TameT Levent'inki ise daha "gösteriîli'' ve "denetimli." Ne ki sahnenin ortasına taşınan yatak ya da oyun sonunda sahnenin seyirciyi yansıtan yanayna panolarla kaplanması gibi görsel buluşlar abartılı ve gereksiz. Her aşamada şu ya da bu noktaya takıldımsa da her iki yapımı da sıkı lmadan izlediğimi söylemeliyim. Tiyatronun en büyük düşmanının seyirciyi sıkmak olduğunu düşündüğüm için... Bunuel ve DiCillo filmleri Bilgi 'de KültürServBİÎstanbul Bilgi Üniversitesi, aylık düzenli fıhn gösterimlerini nisan ayında, 19. Uluslararası Îstanbul Film Festivali'nin de estirecegi sinema rüzgân eşlığmde sürdürecek. Nisan boyunca "Bilgi'deSiııema"da. Bir Ustanın Arusma' bölümünde Luis Bunuel'ın sinema klasıgi olmuş dört fılminın yanı sna Amerikan bağımsız sinemacısı Tom DiCUlo'nun dört filmi sinemaseverlerle buluşacak. Kendi filmlerini yapmaya başlamadan önce ünlü yönetmen Jim Jarmusch'un 'Stranger Than Paradise'ında (1984) görüntü yönetmenlığı yapmış olan DiCillo, 1991'de senaryosunu kendisinin yazdığı ilk fılmi Brad Pkt ve NfckCave'in oyuncu kadrosunda yer aldığı 'Johnny Suede1 ile yönetmenliğe adımını attı. Bu ilk fılmi ülkemizde de gösterime girdi ve kendi izleyıcı kıtlesinı oluşturmasını sağladı. 'Lrving InObüvion'(1995),'Book ofMooolight't 'Ayışıgı Kutusu'19%),'RealBJoode' ('Gerçek Sanşm' 1997) filmleri bunu izledi. 'Johnny Suede', 14 Nisan saat 19.00'da, 15 ve 16 Nisan saat 17.00'de;'Lrving In Obüvion' 28 Nisan saat 19.00'da, 29 ve 30 Nisan 'da 17.00'de; 'Ayışıfı Kutmı', 7 Nisan 19.00'da, 8 ve 9 Nisan 17.00'de; 'Gerçek Sanşm',21 Nisan saat 19.00'da, 22 ve 23 Nisan'da 17.00'de Bilgi'de gösteriliyor. 1900 Ispanya dogumlu Luis Bunuel, kültürlü bir burjuva ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi ve tam dokuz yıl bir Cizvit okulunda egıtim gördü. öte yandan Bunuel, burjuva degerlerinin ve baskıcı kilise ahlakının en büyük düşmanı ve hicvedicisi olarak sinema tarihine adım yazdıran bır yönetmen oldu. "Bilgi'de Sinema "da nisan ayı boyunca sinema tarihinin bu deneysel ve taviz vermeyen anarşist yönetmenınden izleyebileceğimiz fılmler arasında Salvador Dali ile birlıkte gerçekleştirdigi 'BirEndüiüs Köpeği'(1929), Gündüz Guzdi'(1966), BurjuvazJnin Gizli ÇekklH$'(1972),'ArzununŞuKaranhk Nesnesi' bulunuyor. Bir Endülüs Köpegi', 10 Nisan saat 19.00'da; GUBdüzGöaefi',3vel5Nisan 19.00'da; 'Burjuvarinin GizliÇekidJiği' 17 ve22 Nisan saat 19.00'da, 23 Nisan 14.00 "te'ArzununŞu KanuuıkNe$nesi"24%e29 Nisan 19.00'da, 30 Nisan 14.00'teizlenebilir. Bel^ka'dan Avustupya'ya kümipel protesto Gizemli topografyalara doğru bir yolculuk FERNANDO GOLVANO "Elim bir ulkede, aklım ötekinde, gözlerim bir üçüncüde " RaülRuiz Şükrü Karakuş'un kimliği farklı yurtlanmalara uyum sağlar, ikisi gerçektir, Türkiye ve Euskadi (Ispanya'mn kuzeyi), digeri sanaldır, resim. Yakınlaşma ve uzaklaşmalanyla, renkleri ve topraklanyla, dönüştürüm ve dilsel arayışlanyla resimlerine bastığı iz, onun varlıklar biçimidir (humus vital). "Oksit'Oxkk>" (Îstanbul, 1996), "Yolculuk, Kayıp Ülketer" (San Sebastian, 1998) ya da yakınlarda gerçekleştirdigi Tolosa sergileri farklı dünyalar bellek ve yer değiştirmeyi birleşik halde resimsel pratikte görünür kılarlar. Diger çagdaş sanatsal disiplinlerle dokusal bir bütünlük içinde ele aldığı resim tutkusu ve bağlıhğı onu tanıdığım 90'h yıllardan bu yana süregeldi. Kendine ulaşmak için dil ve şeyler arasındaki ilişkiyi sorgulayan, bildiğinden şaşmaz yaratıcılıgını ve entelektüel tavnnı resimlerine yansıtmaya çaba gösterdi. Bu anlamda eserlerinin harf, cümle, organik imge ve şehir planlanndan izler içermesi doğaldır; kendi tanımmda yeniden yaratılan yananlam ve gizem, gerçeklikten aşınlıp kendi bannagına kaydınlan, yönü değıştirilen şeydir aslında. Belki görsel anışlann sürekli olarak görünüp kaybolan öteki bıçimiydi bizi kuşatan şey (John Berger'e göre resim yapmaya kışkırtan neden), belki yaşam ve anlamın benzeyişini uzatma işlemi ya da eleştirel yol arayışında bir alay simulark kargaşasının belirsizhğini arttıncı dilsel bir oyundur. Her biçimde sanatçı gizemli topografyalannda topladığı dualite ve paradoksları aslında varoluşunu ve sanatını besleyen dayanaklar olarak tutuyor. Kendi semiotik stratejısini tamamlamak için de bizi deney, imge ve kod sözlüğümüze yeniden bakmaya davet ediyor. Tam anlamıyla enşilmez bile olsa bütünlüğe: parçacıklar aracılığı ile girmenin mümkün olduğunu ıyi biliyor Karakuş. Işte bu kaygan alan, bu duyumsayışın sınındır; onun resminin geliştiği yer. Kefelerden hiçbirinin ağır basamadığı (iç/dış, organik/'inorganik, gerçek/gerçekdışı, nesne özne soyutfıgür, denetim/kaza, mikro, makro..) ikilemleri ikame eden kaosmos *. Nabız vuruşuna, imgelem, düşün ve bıçım dolaşımma açık gerilim: Işte Şükrü Karakuş'un resimsel programı. Eserlerinin inşasına gelince... Taslaksız asıllar. düşler ve düşünüler tuval yüzeyine bastınlmış bir başka nötr yuzeyin yarattığı kazarastlantı ile incecik firçadan çıkmış kontrollü çizgilerin eşzamanlı şiirini kurarlar. Bu süreç organik yansımalı imgeleri, nüans yüklü fonlan, beklenmedik büklümleri ve yapışkan labirentlerleri görünür kılarlar. Ross BJeckner ve Dario Urzay'ın bazı resimlenni; Gordillo'nun akciğer, atardamar ve sinir sistemini temel alan çalışmalannı çağnştınrlar bu eserler. Ancak Karakuş dualitelerle farldı açımlamalara gönderimde bulunarak apayn bir yol bulur. Yaşamın tanımını bir durulmamışlık şifresi ve varoluş metaforu olarak kurgusal bir molekül kaosunda sunmasında herhangi bir engel yoktur. Çalışmalanndaki egemen renkler (toprak, oksit ya da ten rengi kırmızılar; gökyüzü ya da radyografi maviler) bile şeyler ardında biçim kazanmayı bekleyen alanı keşfetmeye dönük çabadır bir bakıma. Şirin ve yumuşak değil, özlü önermeye, kendi duyu yaratımını eyleme dönüştürmeye yönelik bir resim. Şeyleri ve deneyleri tanımlamak için karşı lıklı uzam (uzak ve yakm) alegorisini kendi performansına dönüştüren bir resim. Karakuş bu topografyalarla nerede duracağınızı tam olarak kestiremeyeceğiniz, bu açık gerilim ve dualitede bulunamayacak sınırlan dokunulur kılıyor, hem birleştiren, hem ayıran bir dil sının; kaosmosu sanal olarak da ikame edeceğiniz bir estetik kavrayış. * (Kaos ve kozmos sözcüklerinin bileşimij. • Kühür Servisi Avusturya'ya karşı yapılan protestolar, geçen cuma günü Belçika müzesinin birtakım objeleri Viyana müzesine sergilenmek üzere ödünç verme karanndan dönmesiyle kültürel alana da yansıdı. Belçika Kraliyet Tarihi Müzesi ve Güzel Sanatlar Müzesi, Hapsburg Imparatoru 5. Şarl'ın iki resmini, beşigini ve bir dua kitabını Viyana'da, temmuz ayında açılacak monarkın 500. doğumgünü anısına açılacak olan sergi için vermeye hazırlanıyordu. Belçika Dışişleri Bakanı Louis Michel, daha önce Haider hükümetinin devrilmesi gerektigi açıklamasını yapmasına karşın bu olaylann üstüne yapılan görüşmede Avusturya'ya hiçbir şekilde kültürel baskı uygulamadıklannı söyledi. bnok Httter portresf ahci buhhı Şükrü Karakuş, yaşamın tanımını varoluş metaforu olarak kurgusal bir molekül kaosunda sunuyor • Kültür Servisi Adolf Hitler'in imzalanmış karakalem portresi geçen cuma günü Londra'da yapılmış bir açık arttırmada 13.800 pound (22 bin dolar) gibi yüksek bir rakama ulaşarak 'Phillips Uluslararası Açık Arttırmacılar Toplulugu'nca satın aluıdı. Karakalem çalışmasrnın Yeni Zellandalı ressamı Jessie M Colley, tngiltere'nin Ikinci Dünya Savaşı öncesi Berlin konsolosu Sir Neville Henderson'ı portreyi Hıtler'e imzalatması için ikna etmiş. Sir Henderson, yaptıklan uzun görüşmeler sırasmda, Hitler'e resmi Almanya'nın 11 Mart 1938 tarihinde; Avusturya'yı işgal etmesinden iki gün önce imzalatmayı başarmış. Bundan 1.5 yıl sonra da tkinci Dünya Savaşı başlamış. Henderson, anılannda, Hitler'in portreyi çok beğendiğini ve görüşmeleri esnasında memnunluk duydugu tek şeyin çizım olduğunu anlatıyor. Resim, 20. yüzyılın başlannda yaşamış, aralannda Albert Einstein, \Vinston Churchill, Thomas Edison gibi 200 tane ünlü ismin oiduğu; imzalanmış portrelerin bulunduğu bir albümün parçası. Hitler portresini alan kişinin ismi ise henüz açüdanmış değil. BUGÜN • CRR KONSER SALONU'nda saat 19.30'da Akxander Mogüevsky'nin piyano resitali izlenebilir. (231 54 98) • AKM'de saat 20.00'de Bizet'nin Carmen operası sahneleniyor. (251 56 00) • tTALYAN KÜLTÜR MERKEZJ'nde saat 19.00'da Mefih Güzel in gitar resitali yer alıyor. (293 98 48) • YAPIKREDİTURKCELL SALONU'nda saat 18.30'da Afife Batur ve Christoph Neumann • 'Îstanbul Toptan Yıküsa Ne Ohır' üzerine tartışıyor. (252 47 00) • Pt ARTWORKS'te saat 12.30 ve 18.00'de 'Tbe Fantastk WorM of M. C. Escher' konulu video göstenmi yer alıyor. (236 68 53) • JAZZ CAFE de Gürol Ağırbaş (bas), Baki Duyarlar (piyano), Yahya Dai (saksofon) ve Volkan Oktem (davul) konseri izlenebilir. (245 05 16) • ORTAKÖY AFtFE JALE SAHNESt'nde saat 20.30'da soprano Aytaç Yflksd'in şan resitali izlenebilir. (260 31 51) Şükrü Karakuş'un son çahşmalan Galeri Binyıl'da 15 Nisan'a dek görülebilir. (Fotoğraf: UGUR DEMİR)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle