Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2000 CUMARTESJ
HABERLER
Yargıtay
Dayakçı
öğretmene
ceza
ANKARA (AA) - Yargı-
tay Ceza Dairelen Genel
Kurulu. öğrencisının eline
cetvelle vurarak yaralanma-
sma neden o!an öğretmenin
cezalandınlmasını istedi
Yerel mahkemenin beraat
kararını bozan Genel Kurul,
"terbiye hakkuun" dövme-
yi kapsamadığına dıkkati
çekti.
Öğretnıen R Ç. hakkında
öğrencısinin eline cetvelin
dik yanı ıle \nrarak bir ke-
miğinın kınlmasına neden
olduğu gerekçesiyle tzmir
4. Asliye Ceza Mahkeme-
si'nde, Türk Ceza Yasa-
sı'nm "terbiye >etkisinin kö-
riiye kullanılnıası" fıılını
düzenleyen 477. maddesine
göreda\aaçıldı.
Yerel nıahJceme karann-
da. sanığın, disiplinsiz dav-
ranışlar nedeniyle sınıflakı
tüm öğrencılerı, öğretımin
bır parçası olan disıplin ve
terbiye hususunda uyarmak
ıstediğı belirtildi. Kararda,
öğrencının elinde kınk bu-
lunmadığının belırlendiği
ifade edilerek sanığın etkıli
bir eyleminın bulunmadığı,
görevini kötüye kullanma-
dığı gerekçesiyle beraatine
karar \erdi.
Temyiz istemini göriişen
Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin
karannda. sanığın öğrenci-
nin eline cetvel ile vurarak
yaraladığının kabul edilme-
si gerektiği belirtildi. Daire,
sanık öğretmenin. TCY'nın
"şahıslara karşı müessir fi-
fli'' düzenleyen 456. madde-
sinm 4. fikrası ve "memu-
run vazife sırasında işlecttği
cüriinıden dolayı cezasuun
arttınlmasuu" öngören
251. ınaddesine göre ceza-
lindınlması gerektiğine ışa-
ret ederek, yerel mahkeme-
nin karannı bozdu.
Yere! mahkeme, bu boz-
ma kararına uymayarak, ay-
nı gerekçelerle sanık hak-
kında verdiğı beraat kara-
nnda dırendı. Karann tek-
rar tenıyız edılmesı üzenne
uyıışmazlığı Yargıtay Ceza
Genel Kurulu çözdü.
Ecevit, Demirel'in seçilmesine karşılık parti kapatılmasını zorlaştırmayı gündeme getirdi
69. madde önerisine tepkiANKARA (Cumhuriyet Bflro-
su) - Başbakan Bülent Ecevit'in
Cumhurbaşkanı Süleyman Demi-
rd'e yeniden seçılme yolunu açan
anayasa değişikliğini "garantiye
almak için" liderler zirvesinde
gündeme getırdiği kıyak emekli-
liğe anayasal güvence ve siyasi
partilerin kapatilmasını zorlaşu-
ran 69. madde değişikJığı önerile-
ri, ANAP ve MHP içınde tepkiy-
le karşılandi. Hükümet ortakkrı-
nın, anayasanın 86 ve 69. madde-
leriyle ilgılı değışiklik önenlerini,
5+5 değışüdığırun gerçekleşmesi-
nin ardından ya da ayn bir paket
olarak eşzamanlı TBMM Genel
Kurulu'na ındirilmesi planı yapn-
ğı bildınldi. Zirveden çıkan karar,
5+5'le ılgili 69. madde pazarlığı-
nı daha önce gündeme getiren
FP'de "rüşvetdeğfl jest" olarak de-
ğerlendirildı.
Başbakan Ecevit'in liderler zir-
vesinde getirdiği 86 ve 69. madde
değişikliği önerilerine ANAP li-
deri Mesırt Ydmaz'ın, "mflletve-
Idlerine sormak gerek* diye mc-
safeli yakJaştığ] bildirildi. ANAP
ve MHP içinden ise her 3 önerinin
aynı anda görüşülmesinin millet-
vekilJenne ve FP'ye "Demirel rüş-
ved" olarak algılanacağı gerekçe-
siyle tepkiyle karşılandi. ANAP
Grup Başkanvekili Beyhan Aslan
Ecevit'in önerdiği düzenlemelerin
gerekliliğine inandığıru behrterek,
"Ancak Sf5'le birlikte getirflmesi
sakınca doğurabilir. kamuoyunun
tepküerine yoi acabiMr. Cumtaur-
başkanhğı seçkniyle, miUetveküle-
rinin öziük haklaruu ya da siyasi
partikrin kapatrimasma Bişkin de-
şşfldflder çokayn komüardır" de-
di.
ANAP Manisa Milletvekili Ek-
rem Pakdemirli de siyasi partile-
rin kapatümasrnın engellenmesinj
ve milletvekillerinin özlük hakla-
nnın yeniden düzenlenmesinin
gereğine inandığını belirtirken
"Ama bunugündemdeki bir cum-
hurbaşkanhğı seçimiönerisiyle ay-
nı anda getirmek, 'rüşvet' olarak
değerlendirilir,şık aimaz" dıye ko-
nuştu.
MHP Grup Başkanvekili Ömer
İzgi ıse her 3 önerinin birlikte
Meclis'e getirilmesini doğru bul-
madığını belırterek. "Haikaanlat-
maktagüçiük çekeriz. genel başka-
nm bukonudataviz vereceğiııi san-
mıyonım. Gereği de yok" dedi.
MHP'li TBMM Başkanvekili
Murat Sökmenoğiu da öneriye
karşı çıkarak, "Cumhurbaşkanı-
nm görev sûresinin uzaühnasıyla
millettekiBerinin njaaşlannın a\ nı
pakettegörüşülmesinin sakmcalar
doğuracağı, daha bugünden günı-
şığına cıkmıştır" dedi.
Anayasanın 69. madde değişik-
liğüu 5+5'e destek için pazarlık
kozu olarak kullanan FP, hükümet
ortaklannın aldığı karan olumlu
buJdu. FP Genel Başkanı Recai
Kutan. 69. madde değışıklıginın
sadece partisının meselesı olmadı-
ğını ıleri sürerek, "AB'ye girmeyi
düşünen Türkne'de anarşivetero-
re kanşmadığı sürece. herhangi
bir partinin kapatümasuu biz bir
demokrasi ayıbı olarak göriivoruz.
tktidar ortaklannın böyle bir tek-
Bfi gündeme getirmiş otanasmdan
son derece memmınuz" dedi.
FP Genel Başkan Yardımcısı
Veysd Candan da iktidann girişi-
minin "rüşvet değiljest okhığunu"
savunarak, "FP klÜt parti, ancak
biz bu konumumuzu istismar et-
meden uziaşınacı bir tutumla ha-
reket edeceğjz. Zortuk çıkarmayız,
hükümetin getireceği öneriyi mü-
zakere ederiz" dedi.
Cumhurbaşkanının görev süre-
sini düzenJeyen anayasa değişikli-
ği teklıfi için ıktidar partılennın,
gruplanndaki ımza toplama işlemi
sürüyor. Milletvekillerinin hafta
sonu tatili nedeniyle Ankara dı-
şında bulunmalan nedeniyle tek-
lif için yeterli imzanın 29 Şubat
Salı gününe kadar toplanması bek-
leniyor.
Bir derste cinsellik
tlkokul öğrencüerine
küapçık ha&rlandı
tstanbul Haber Seni-
si-Ilköğretim okullann-
da başlatılan cinsel eğı-
tim, tabulann yoğun ol-
duğu Türk toplumunda
devrim niteliği taşıyor.
Eğitim programı kapsa-
mında öğrencılere dağı-
tılan "Ergenük Döne-
minde Değişiın" adlı ki-
tapçıkta cinselliğe iliş-
kın temef bilgilerin yanı
sıra halk arasında yanlış
bilinen konulara açıklık
getiriliyor.
Kitapçıkta şu ilgınç
sorular ve yanıtlar yer
alıyor:
- Mastürbasyon za-
rarhnudn-?
Mastürbasyon, bire-
yin cinsel doyumunu
kendı başına sağlaması-
dır. Mastürbasyon, yaşa-
mın her döneminde do-
ğal bir eylemdir ve be-
densel ya da ruhsal bır
hastalığa ya da alışkan-
lığa yol açüğı doğru de-
ğıldir.,Mastürbasyonun
"ayıp-suç-günaJı" gibi
algılanması. yapıldıktan
sonra suçluluk ve pış-
manlık duygulannın ge-
lişmesine yol açar. Be-
densel ya da ruhsal has-
talığa neden olduğunu
düşünmek ise anlamsız
korkulara neden olabılır.
Aşın mastürbasyonun
bazen yalnızhğın, ilişki
ve iletişım kuramama-
run bir beürtisi olabile-
ceği unutulmamalıdır.
- Cinsel ilişki, btrieş-
mek demek midir?
Cinsel ılışkinin ama-
cı, cinsel birleşmeyle sı-
rurlı değildir. Doyum,
ancak karşıhklı saygı ve
sevgırun olduğu ilişkikr
ıçinde sağlanır.
- Penisin küçüklüğü,
laşmin yetersiz olduğu-
no mn gösterir?
Büyük penis, erkeklik
gücünün simgesı değil-
dir. Vücudun diğer böl-
geleri gibi penisler de
farldı boyuttefa sahijJtif.'
Ş n u e IIIU/.IK l e i s U V d U s e ^ tt200? Y ± O kullararası 2. Mûzik Festivali"ne ev
sahipliği yaptL Sanata ve sanatçrya venüği destekle taıunan FM\ Özel Ayazağa Işık Lisesi'nde dözenienen fes-
trvale 12 okııldan kaülan öğrencUer performanslannı sergDeme olanağj buldular. Oğrencilerin solo enstrüman,
solo ses, klasik orkestra, pop orkestra ve foUdor dallanııda yanştığı festivale, aralannda Sanyer Kız Mcslek Li-
sesi, Özel Darüşşafaka Lisesi, Özel Şişli TerakkiLisesi, Özel Doğan LisesL Özel YüzyıllsılLises|, Vaodebağ Aju-
dolu Sa^ık Meslek Lisesi'nin de yer aldığı okullar kaöldı. (Foİoğnf: UGUItf"" ~~
J
"
Üniversitelerin özgür ve özerk bir ortamda yaşayabilmesi için önce var olan yasa değişmeli
Yükseköğretim Yasası ve YÖK
LATtF MUTLU
Türk toplumu herfcesimde olduğu gi-
bi. eğitim alanında da çağı yakalamak
v'önünde art arda gelişmeler ve ilerleme-
ier sergılemeye devam etmektedir. Bu fi-
kır, bır kere topluma mal olmasın, artık
onu durdurabilecek hiçbir güç karşısına
çıkamayacaktır.
Atahırkün gösterdıği "Baü uygarhk
düzeyine erişme" fikn. bıreylerin kafa-
lanndan. toplum bılıncıne geçmiş ve top-
lumsal gelışmenin dürtüsü haline gel-
nıiştır. Müteahhitlerimiz dört kıtada iş
yüklenmekte, işçilerimiz daha iyi iş ola-
naklan için Avrupa'da dolaşmaktadır.
Gençlerimiz üniversite kapılarmı zorla-
makta. gıremeyenlerden. olanaklan el-
verenler Avrupa ve Amerika üniversite-
lerinde kendilerini geliştirme olanaklan
aramaktadır.
Son 10 yılda ekonomik gelişmemiz
yüzde 10'lara varan büyüme hızlanna u-
laştı. Avrupa Birliği'ndeki ekonomik bü-
yüme hızlan, ortalama yüzde 2-3 iken
bızde ortalama yüzde 5-6'da seyretmek-
tedir. Hiç şüphe yok kı bunda sayüan
hızla artan ve gelişen 70'i aşkın üniver-
sitemizin payı yadsınamaz.
Ünıversıtelenmizin son yirmi yıldaki
kalite ve kantite yönündeki gelişmeleri
ortada iken. 6 Şubat 1999 günkü Cum-
hunyet gazetesinde Leyla Tavşanoğ-
hı'nun sorulanna cevap veren üniversite
öğretim üyelerinden Prof. Dr. KadirEr-
din, hiçbir öraek ve olay göstermeden,
subjektif bir görüşle; "Üniversite Kan
Kaybediyor" savını ıleri sürmüş ve yük-
seköğretımı değerlendirirken: "1999 ve-
rilerine göre örgün ve açıköğretimde top-
lam okullaşma oranı yüzde 25 dolayında.
Bunun anlamı da şu: Üniversite çağma
geinıiş dört öğrenciden, ancak birisine
vükseköğretim verebiliyoruz. Bu nokta-
da tıkaıııklığuı aşılması için valof öniver-
srteleri modeli oluşnırulmuştur."
Bu değerlendumelerde ve daha ilerde-
kı söyleşılerde, üniversitelerin kan kay-
bettığini belirtecek ifadelere rastlamıyo-
ruz.
TBMM'nin 1999-2000 yılı yasama yı-
lı açılış konuşmasmda, Curnhurbaşkanı-
rraz. eğitim sıstemımizle ilgili değerlen-
dırmelennde "ilkokula başlayan her yüz
çocuktan 9'u üniversiteyi bitirebümekte-
dir. Türkiye dünyada bihük devletler
arasında yer almak istiyorsa bu rakam-
lan 30'lar seviyesüıe çıkarmak zorunda-
dır" diyerek yükseköğretımm önemku
belirtmıştı. Bızce yüzde 30'luk eğitim, 5-
lOyıl öncesinm hedefı idi. Avrupa ilebü-
tünleşmenüz için yükseköğrenmde okul-
Öffl*Ptir»İİPrİT1
OgrentUenn
Öğrencüer en çok, 54. maddedeki. "Yükseköğretim Kuru-
m u
i n d a n
ç ^ n n a cezas, verilen ÖğrencUer bir daha başka bir
yüksekögretim kurumuna ahnmazlar" hükmündeki "bir daha" sözcüklerine karşı çüviyorlar. Bunun 1402 sayıh sıkrvö-
netim kanunundan ahndığını ileri sürüyorlar. ÖğrencUer, a\nca yönetime katüamama ve dernek kurma özgüriükleri-
nin kjsıth olmasından da vine YÖK kurumunu sorumlu tutuyorlar. Üniversite giriş suıavında ÖSS'yi geçemeyen Hse me-
zunlan da, geleceklerini karartan, kendilerine gelisme olanağı vermeyen bu durumun, YÖK kunimundan kaynaklan-
dığını iddia edivorlar. YÖK ounasaydı üniversitede okuyacaklanna inananlara da sık sık rasüaruyor.
laşma oranrmız en az yüzde 50 olmaü-
dır. Türkiye'de eğitimin, özellikle yükse-
köğretimin, birinci sorunu 'finans yeter-
sizligi" iken ögretim üyeleri dernekleri-
nin, üniversite yönetimi ve Yükseköğre-
tim Kurumu haklonda kendi özel sorun-
lannı topluma yansıtarak gelişmekte
olan eğitim kunimlannı sıkıntıya sok-
malan ülke yaranna değildir. Eleştiriye
maruz kalan kurum kısaca "YÖK" ola-
rak anılmaktadır. Gerçekte "YÖK" Yük-
seköğretim Kurulu ve aynca Yükseköğ-
retim Kanunu'nun kısâ(ltıbnış şeklidir.
Açıklama yapılmadıkça, kanundan mı
yoksa kurumdan ve dolayısıyla kurumu
temsil eden başkandan mı söz edildığını
anlamak mümkün değildir.
Tepkiler hangi YÖK'e?
Yükseköğretim Kanunu ileYükseköğ-
retim Kurumu, her ikisi birden kısaca,
(YÖK) olarak anıldığı için yasa ile ku-
rum özdeşleştirilmekte, yasadan gelen
aksakhklar, kuruma ve yöneticilere mal
edflmektedir. Gerçekte bütün rahatsızlık-
lar ve tepkiler, üniversitelen adam etmek
amacıyla çıkanlan 2547 sayıh Yükse-
köğretim Kanunu'ndan kaynaklanmak-
tadır.
Öğretim üyelerlnln tepkilerl
12 Eylül 1980"de başlayan sıkıyönetim
döneminde, pek çok öğretim üyesi üni-
versitelerdeki görevlerinden 1402 sayıh
yasa uyannca, bir daha üniversiteye dön-
memeküzere,görevlerinden uzaklaştınl-
mıştı. Sıkıyönetımin bıtiminden sonra
1983'te yasanın 7. maddesi değiştirile-
rek, süayönetimin bu yetkısi YOK'e ve-
riimıştı.
YÖK yasasına, öğretim elemanlan
dernek ve sendikalan, en çok, görevde
yükselme, atama ve işten uzaklaştırrna-
daki Yükseköğretim Kurulunun (YÖK)
mutlak yetkisine karşı çıkmaktadırlar.
Yine yasanın 59. maddesi öğretim ele-
manlannrn, dernek kurmalannı ya daku-
rulmuş demeklere üye olabilmeleri için
(Rektörün yazılı iznini) alması yasa ge-
reği olduğu halde eleştiriler YÖK'e doğ-
rudan başkanına yöneltilmektedir.
Gerçekten öğretim elemanlannın öz-
lûk haklarını kısıtlayan ve onlan tedirgin
eden bu hususlar yasadan kaynaklandı-
ğı halde, Yükseköğretim Kurulu hedef
alınmakta ve başkanının değiştirilmesi
için gayret ve çabalar sarfedihnekte ol-
duğunu izliyoruz. Kımse tedirginlik ya-
ratan yasayı değiştirmeyi akıl edemiyor.
Ihsan Doğramaa YÖK yasasından al-
dığı yetki ile ilerici ve solcu olduğunu
sandığı aydın kadrolan uzaklaştırmıştı.
Şimdiki başkanın da tarikatlara ve ir-
ticacı kadrolara yer vermediği düşünce-
si ile siyasi iktidann bir kısmının, YÖK
başkanını hedef alarak onu değiştirme
çabası ıçinde bulunduklanru görüyoruz.
Verdikleri beyanatlarla söz dinlemeyen
YÖK başkanını yola getinnek için bu
makama atama yetkisüün Cumhurbaş-
katu'ndan ahnarak TBMM'ye getirüme-
sini istediklerini öğreniyoruz.
Politikacılann eğitimle bu kadar ya-
kından ilgilenmeleri doŞıı değil, fayda
yenne zarar getirebilir. Ülkemizin yük-
seköğretim kurumlannın, hür ve özerk
bir ortamda gelişip filizlenmesi için 2547
sayıh yükseköğretim kanununda gerek-
li düzenlemelen yapmalan çok yararh
olur sanısındayız.
Başkanlar yerine YÖK yasası ele ahn-
mah, çağa uygun, modern. özgürlükçü
bir hale getirilmelidir.
Cerçek sorurHar . <
Küreselleşen günümüz dünyasında or-
taöğretim (lise) artık temel eğitim olarak
kabul ediliyor. Çağımızda lise mezunu
kendisüıi ve ailesini geçindirecek bilgi ve
beceriden yoksundur. Daha iyi bir yaşam
için bütün dünyada olduğu gibi ülkemiz-
de de yükseköğretıme büyük bir talep
var. Yükseköğretime olan talebi tam ola-
rakhiçbir ülkenin kamu bütçesindenkar-
şılaması olanaksız olduğu için özel yük-
seköğretim kurumlan devreye girmek-
tedir.
Devletimizin 2000 yüı bütçe tasansı
47 katrilyondur (80 milyar dolar). Eğitim
için aynlan para bütçenin yüzde 7'si olan
5.6 nıilyar dolardan ıbarettir.
Bu kadar küçük bır bütçe ile 65 mil-
yonluk Türkiye'yi nasıl dünya ile yanşa
ve rekabete sokabiliriz?
Dahası, yükseköğretim ve öğretimi
planlamak. düzenlemek, yönetmek, de-
netlemek ve üniversitelen geliştirmekle
görevlendirilen, anayasal bir kuruluş
olan Yükseköğretim Kurulu'nun bütçe-
sinin yüzde 77 oranında azaltılarak kısü-
masını, Yükseköğretim kurumlannı fel-
ce uğratacak bir girişim olarak görüyo-
ruz. Yükseköğretim Kurulu'nun 1999
bütçesi 17 trilyon iken, 2000 yıh katrna
bütçede 4 trilyona inmiştir.
Bütçedeki bu kesintinın gerekçesinı
bihnemekle beraber bu kadar büyük bir
indirimi ancak kuruma ve başkana karşı
bir husumetın varhğı ile irtibatlandjrabi-
liyoruz. Yükseköğretım kurumunun ke-
sintiye uğrayan bütçesinin FON'larla
karşilanacağını umuyoruz. Aksi halde
yeni problemlerle karşılaşmamız olası-
dır. Bu konuyu bir atasözü ıle kapatıyo-
ruz. "Öfke ile kalkan zarar ile oturur."
Yükseköğretim Kurulu ve başkanı de-
ğil, yükseköğretim kanunu ele alınmah-
dır. Türk gençlerinin geleceği, ülkenin
refah ve mutluluğu için bu gereklidir ve
de şarttır.
CIMARTESİ
YAZHARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Yılmaz Güney'in
Filmlerinde Sevgi
Batı ülkelerinde Türkiye ve Türklerie ilgili önyar-
gılı bir görüş vardır. Bu görüşe göre Türkler kaba
ve zalim, Türkiye ise bir kabalıklar ve zulümler ül-
kesidir. Bu türden önyargılar çeşitli zamanlarda,
çeşitli ülkeler ve halklar için söz konusu olmuştur.
Leipzig'deki duruşma sırasında, Dimrtrov yargı-
lanırken onun kişiliğinde Bulgar halkı da mahkûm
edilmek istenmiş, Bulgar halkının kaba bir halk ol-
duğu görüşü işlenmeye çalışılmıştı. Dimrtrov sa-
vunmasında, kabalık ve zalimliğin ulusal, halksal
bir özellik değil, sınıfsal bir özellik olduğunu par-
lak biçimde kanrtlamıştır.
Türkiye ve Türkler hakkındaki önyargılann tipik
ömeği "Gece Yansı Ekspresi" adlı frlmdir. Bu fil-
min mantığına göre, Türkiye baştan aşağı bir zin-
dandır. Insanlan beş para etmez. Yemekleri yen-
mez, pistir, vb. Böyle bir anlayışın ırkçılıktan baş-
ka bir şey olmadığı, son çözümlemede de Türki-
ye'deki ırkçılann ve faşistîerin ekmeğine yağ sür-
mekten başka işe yaramayacağı çok açık bir şey-
dir.
Yılmaz Güney'in filmleri, Batı'daki gösterimle-
rinde, buna benzer yargılarla karşılaştı. Batılı izle-
yici genel olarak, bu filmlerde, Türkiye üstüne gör-
mek istediği şeyleri görmeye çalıştı! Bir kabalıklar
ve şıddet ülkesi. Şiddet ilişkileri. Zulüm, işkence,
ölüm, kan, zindan, vb.
Yılmaz Güney gerçekçi bir sinema adamı. Şid-
det, sadece Türkiye toplumunun değil bütün sı-
nıflı toplumlann bir gerçeğidir. Yılmaz bir Fransız,
Alman vb. sinemacısı olsaydı, hiç kuşkum yok ki
bu toplumlardaki (bizdekinden farklı olarak, güler
yüzlü maskeler arkasındaki) şiddet öğelerini de
gösterecekti. Yaşasa ve Avrupa'da film yapmayı
sürdürse, bunlan da görecektik kuşkusuz. O za-
man Batılı izleyici ne diyecekti, Yılmaz'ı nasıl de-
ğerlendirecekti, ayn konu.
Yılmaz Güney gerçekçi bir sinema adamı. O,
yaşadığı, tanıdığı topîumun, Türkiye toplumunun
gerçeğini yansıttı. Bu gerçek acıdır. Yoksulluk, zu-
lüm, zindan, bu gerçekliğin ne yazık ki temel öğe-
lerindendir. Yılmaz Güney bunlan gözlemledi, biz-
zat yaşadı ve filmlerinde yansıttı. Ama onun fılm-
lerinin en temel ve çoğu kez görülmek istenme-
yen öğelerinden biri de sevgidir ve kanımca şid-
deti, zulmü daha da açığa çıkaran, acımasızlığın
artını daha da çizen öğe, Yılmaz Güney'in filmle-
rindeki denn insan sevgisidir.
Gerçekçi yönetmenin yalınkat, yüzeysel biran-
layışı, bizi gerçekliğin tek boyutlu algılanmasına
götürür. Bu anlayışa göre, gerçekçilik, sadece şid-
deti, acımasızlığı göstermekten ibarettır. Oysa ha-
yat bir bütündün sevgi ve nefret, acımasızlık ve se-
vecenlik, çoğu kez iç içe, bir aradadır. Gerçekçi sa-
natçı bu çelişkiler yumağını çözen, acımasızlığın
yanı başında sevecenliği, nefretin yanı başında
'•' sevglyi gösterebîien kişidir. Yılmaz Güney'in njc©
acıiar önünde de eksilmeyen sıcacık gülümseyi-
şinde simgelenen şey işte budur. Bu özellik onun
olgunluk dönemi fiîmlerinin tümünde görülür.
Bir başyapıt olan Düşman'm başlıca konusu,
sadece ekmek için değil, aşkı, sevdası, ailesi için
de umutsuzca, çırpınan genç adamın dramıdır. Bi-
linçsizce çırpınır, sevdiğı kadını, ailesini, yozlaşma
ve yok oluştan kurtarabilmek için. Yılmaz'daki sev-
gi öğesini melodramatik olmaktan kurtaran özel-
lik, onun gerçekliğidir. Yılmaz, sevgiyi önemser, yü-
celtir. Ama yaşanılan toplumsal koşullarda onun
olanaksızlığının da bilincindedir.
Bir başka başyapıt olan Sürü'nün son sahnesin-
de, sevdiği kadının cesedini bacaklanndan tuta-
rak sürükleyen genç adam, şiddeti değil, kurtan-
lamayan bir sevginin acı çığlığını ve yolunu arayan
bir başkaldınyı simgeler. Onu, hastayken acıma-
sız ve duyarsız Ankara kentinin sokaklannda sır-
tında taşıması, iki insan arasındaki sevginin en yü-
ce boyutlannı simgeler.
Umut'ta, atının ölümünden sonra onu gömmek
üzere bir ıssızlığa doğru alıp götüren yoksul ara-
bacının bu hayvanla olan ilişkisinde, sadece ona
ekmek kazandıran bir yaratığa değil, sanki bir dos-
ta, bir insana olan sevginin öğeleri vardır.
Yb/'da, kendtsini aldatan kansını sırtındataşıya-
rak karlı dağlarda donmaktan, ölümden kurtar-
maya çalışan dağ köylüsünün duygulan, bir des-
tan konusu genişliğindevekarmaşıklığındadır. Tek
çizgiye indirgenemez. Onu donmaktan kurtulma-
sı için kamçılarken hem hıncını almakta, hem de
gerçekten donmaktan kurtulmasınaçalışmaktadır.
Bunlartek çizgiye indirgenemeyecek büyüklükte,
yoğunlukta duygulardır. Yılmaz Güney'in gücü de
hayatı, insan ilişkilerini bu yoğunluğu, karmaşıkJı-
ğı, genişliği içinde görebilmesindedir.
Yine Ybl'da, hapisten izinli çıkan mahkûmlardan
birinin elinde, kafes içinde bir kuş, cebinde kan-
sıyla çekilmiş fotoğraft vardır. Yılmaz Güney, sıra-
dan insanın, sevgisi zedelenmiş insanın, sevgisi
elinden alınmış insanın, ama o sevgi için canını di-
şine takarak mücadele eden insanın görüntüsü-
nü çizebilmesi, duygulannı anlatabilmesiyie de bü-
yüktür.
Yılmaz Güney'in filmlerindeki bu temel özelliği
anlamayanlar, onun kişiliğinde, bir çeşit Doğulu
kovboy görmekten kurtulamayacaklardır. Böyle
bir yaklaşım, Yılmaz'a yapılabilecek en büyük kö-
tülük ofur. O, Nâzım Hikmet'ten, Orhan Ke-
mal'den, Sabahattin Ali'den sürüp gelen, sine-
mada Lütfü Akad'ın, Atrf Yılmaz'ın en iyi filmle-
rinde yansımasını bulan gerçekçi sanat yöntemi-
nin büyük, çok önemli bir halkasıdır. Bu yöntem,
acımasızlığı, kabalığı, zulmü, sınıfsal bir bakış açı-
sıyla gösterir. Ve halkın bağnnda her an fılizlenip
tomurcuklanmaya hazır sevginin de altını derinli-
ğine çizer. Çünkü geleceğin güzel gülleri, öfkenin
ve başkaldın duygulannın yanı sıra sevginin de
korunup güçlendirilmesiyle gelişip gürleşebilir.
"Yorum" (Almanya), Haziran 1988
VEFAT
Yusuf Balkanlı'yı
25.2.2000 tarihinde kaybettik.
Cenazesi 26.2.2000 Cumartesi günü (bugün)
Yeşilköy Mecidiye Camii'nde Mınacak ikindi
namazından sonra toprağa verilecektir.
AİLESİ