16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2000 CUMARTESJ HABERLER Yargıtay Dayakçı öğretmene ceza ANKARA (AA) - Yargı- tay Ceza Dairelen Genel Kurulu. öğrencisının eline cetvelle vurarak yaralanma- sma neden o!an öğretmenin cezalandınlmasını istedi Yerel mahkemenin beraat kararını bozan Genel Kurul, "terbiye hakkuun" dövme- yi kapsamadığına dıkkati çekti. Öğretnıen R Ç. hakkında öğrencısinin eline cetvelin dik yanı ıle \nrarak bir ke- miğinın kınlmasına neden olduğu gerekçesiyle tzmir 4. Asliye Ceza Mahkeme- si'nde, Türk Ceza Yasa- sı'nm "terbiye >etkisinin kö- riiye kullanılnıası" fıılını düzenleyen 477. maddesine göreda\aaçıldı. Yerel nıahJceme karann- da. sanığın, disiplinsiz dav- ranışlar nedeniyle sınıflakı tüm öğrencılerı, öğretımin bır parçası olan disıplin ve terbiye hususunda uyarmak ıstediğı belirtildi. Kararda, öğrencının elinde kınk bu- lunmadığının belırlendiği ifade edilerek sanığın etkıli bir eyleminın bulunmadığı, görevini kötüye kullanma- dığı gerekçesiyle beraatine karar \erdi. Temyiz istemini göriişen Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin karannda. sanığın öğrenci- nin eline cetvel ile vurarak yaraladığının kabul edilme- si gerektiği belirtildi. Daire, sanık öğretmenin. TCY'nın "şahıslara karşı müessir fi- fli'' düzenleyen 456. madde- sinm 4. fikrası ve "memu- run vazife sırasında işlecttği cüriinıden dolayı cezasuun arttınlmasuu" öngören 251. ınaddesine göre ceza- lindınlması gerektiğine ışa- ret ederek, yerel mahkeme- nin karannı bozdu. Yere! mahkeme, bu boz- ma kararına uymayarak, ay- nı gerekçelerle sanık hak- kında verdiğı beraat kara- nnda dırendı. Karann tek- rar tenıyız edılmesı üzenne uyıışmazlığı Yargıtay Ceza Genel Kurulu çözdü. Ecevit, Demirel'in seçilmesine karşılık parti kapatılmasını zorlaştırmayı gündeme getirdi 69. madde önerisine tepkiANKARA (Cumhuriyet Bflro- su) - Başbakan Bülent Ecevit'in Cumhurbaşkanı Süleyman Demi- rd'e yeniden seçılme yolunu açan anayasa değişikliğini "garantiye almak için" liderler zirvesinde gündeme getırdiği kıyak emekli- liğe anayasal güvence ve siyasi partilerin kapatilmasını zorlaşu- ran 69. madde değişikJığı önerile- ri, ANAP ve MHP içınde tepkiy- le karşılandi. Hükümet ortakkrı- nın, anayasanın 86 ve 69. madde- leriyle ilgılı değışiklik önenlerini, 5+5 değışüdığırun gerçekleşmesi- nin ardından ya da ayn bir paket olarak eşzamanlı TBMM Genel Kurulu'na ındirilmesi planı yapn- ğı bildınldi. Zirveden çıkan karar, 5+5'le ılgili 69. madde pazarlığı- nı daha önce gündeme getiren FP'de "rüşvetdeğfl jest" olarak de- ğerlendirildı. Başbakan Ecevit'in liderler zir- vesinde getirdiği 86 ve 69. madde değişikliği önerilerine ANAP li- deri Mesırt Ydmaz'ın, "mflletve- Idlerine sormak gerek* diye mc- safeli yakJaştığ] bildirildi. ANAP ve MHP içinden ise her 3 önerinin aynı anda görüşülmesinin millet- vekilJenne ve FP'ye "Demirel rüş- ved" olarak algılanacağı gerekçe- siyle tepkiyle karşılandi. ANAP Grup Başkanvekili Beyhan Aslan Ecevit'in önerdiği düzenlemelerin gerekliliğine inandığıru behrterek, "Ancak Sf5'le birlikte getirflmesi sakınca doğurabilir. kamuoyunun tepküerine yoi acabiMr. Cumtaur- başkanhğı seçkniyle, miUetveküle- rinin öziük haklaruu ya da siyasi partikrin kapatrimasma Bişkin de- şşfldflder çokayn komüardır" de- di. ANAP Manisa Milletvekili Ek- rem Pakdemirli de siyasi partile- rin kapatümasrnın engellenmesinj ve milletvekillerinin özlük hakla- nnın yeniden düzenlenmesinin gereğine inandığını belirtirken "Ama bunugündemdeki bir cum- hurbaşkanhğı seçimiönerisiyle ay- nı anda getirmek, 'rüşvet' olarak değerlendirilir,şık aimaz" dıye ko- nuştu. MHP Grup Başkanvekili Ömer İzgi ıse her 3 önerinin birlikte Meclis'e getirilmesini doğru bul- madığını belırterek. "Haikaanlat- maktagüçiük çekeriz. genel başka- nm bukonudataviz vereceğiııi san- mıyonım. Gereği de yok" dedi. MHP'li TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğiu da öneriye karşı çıkarak, "Cumhurbaşkanı- nm görev sûresinin uzaühnasıyla millettekiBerinin njaaşlannın a\ nı pakettegörüşülmesinin sakmcalar doğuracağı, daha bugünden günı- şığına cıkmıştır" dedi. Anayasanın 69. madde değişik- liğüu 5+5'e destek için pazarlık kozu olarak kullanan FP, hükümet ortaklannın aldığı karan olumlu buJdu. FP Genel Başkanı Recai Kutan. 69. madde değışıklıginın sadece partisının meselesı olmadı- ğını ıleri sürerek, "AB'ye girmeyi düşünen Türkne'de anarşivetero- re kanşmadığı sürece. herhangi bir partinin kapatümasuu biz bir demokrasi ayıbı olarak göriivoruz. tktidar ortaklannın böyle bir tek- Bfi gündeme getirmiş otanasmdan son derece memmınuz" dedi. FP Genel Başkan Yardımcısı Veysd Candan da iktidann girişi- minin "rüşvet değiljest okhığunu" savunarak, "FP klÜt parti, ancak biz bu konumumuzu istismar et- meden uziaşınacı bir tutumla ha- reket edeceğjz. Zortuk çıkarmayız, hükümetin getireceği öneriyi mü- zakere ederiz" dedi. Cumhurbaşkanının görev süre- sini düzenJeyen anayasa değişikli- ği teklıfi için ıktidar partılennın, gruplanndaki ımza toplama işlemi sürüyor. Milletvekillerinin hafta sonu tatili nedeniyle Ankara dı- şında bulunmalan nedeniyle tek- lif için yeterli imzanın 29 Şubat Salı gününe kadar toplanması bek- leniyor. Bir derste cinsellik tlkokul öğrencüerine küapçık ha&rlandı tstanbul Haber Seni- si-Ilköğretim okullann- da başlatılan cinsel eğı- tim, tabulann yoğun ol- duğu Türk toplumunda devrim niteliği taşıyor. Eğitim programı kapsa- mında öğrencılere dağı- tılan "Ergenük Döne- minde Değişiın" adlı ki- tapçıkta cinselliğe iliş- kın temef bilgilerin yanı sıra halk arasında yanlış bilinen konulara açıklık getiriliyor. Kitapçıkta şu ilgınç sorular ve yanıtlar yer alıyor: - Mastürbasyon za- rarhnudn-? Mastürbasyon, bire- yin cinsel doyumunu kendı başına sağlaması- dır. Mastürbasyon, yaşa- mın her döneminde do- ğal bir eylemdir ve be- densel ya da ruhsal bır hastalığa ya da alışkan- lığa yol açüğı doğru de- ğıldir.,Mastürbasyonun "ayıp-suç-günaJı" gibi algılanması. yapıldıktan sonra suçluluk ve pış- manlık duygulannın ge- lişmesine yol açar. Be- densel ya da ruhsal has- talığa neden olduğunu düşünmek ise anlamsız korkulara neden olabılır. Aşın mastürbasyonun bazen yalnızhğın, ilişki ve iletişım kuramama- run bir beürtisi olabile- ceği unutulmamalıdır. - Cinsel ilişki, btrieş- mek demek midir? Cinsel ılışkinin ama- cı, cinsel birleşmeyle sı- rurlı değildir. Doyum, ancak karşıhklı saygı ve sevgırun olduğu ilişkikr ıçinde sağlanır. - Penisin küçüklüğü, laşmin yetersiz olduğu- no mn gösterir? Büyük penis, erkeklik gücünün simgesı değil- dir. Vücudun diğer böl- geleri gibi penisler de farldı boyuttefa sahijJtif.' Ş n u e IIIU/.IK l e i s U V d U s e ^ tt200? Y ± O kullararası 2. Mûzik Festivali"ne ev sahipliği yaptL Sanata ve sanatçrya venüği destekle taıunan FM\ Özel Ayazağa Işık Lisesi'nde dözenienen fes- trvale 12 okııldan kaülan öğrencUer performanslannı sergDeme olanağj buldular. Oğrencilerin solo enstrüman, solo ses, klasik orkestra, pop orkestra ve foUdor dallanııda yanştığı festivale, aralannda Sanyer Kız Mcslek Li- sesi, Özel Darüşşafaka Lisesi, Özel Şişli TerakkiLisesi, Özel Doğan LisesL Özel YüzyıllsılLises|, Vaodebağ Aju- dolu Sa^ık Meslek Lisesi'nin de yer aldığı okullar kaöldı. (Foİoğnf: UGUItf"" ~~ J " Üniversitelerin özgür ve özerk bir ortamda yaşayabilmesi için önce var olan yasa değişmeli Yükseköğretim Yasası ve YÖK LATtF MUTLU Türk toplumu herfcesimde olduğu gi- bi. eğitim alanında da çağı yakalamak v'önünde art arda gelişmeler ve ilerleme- ier sergılemeye devam etmektedir. Bu fi- kır, bır kere topluma mal olmasın, artık onu durdurabilecek hiçbir güç karşısına çıkamayacaktır. Atahırkün gösterdıği "Baü uygarhk düzeyine erişme" fikn. bıreylerin kafa- lanndan. toplum bılıncıne geçmiş ve top- lumsal gelışmenin dürtüsü haline gel- nıiştır. Müteahhitlerimiz dört kıtada iş yüklenmekte, işçilerimiz daha iyi iş ola- naklan için Avrupa'da dolaşmaktadır. Gençlerimiz üniversite kapılarmı zorla- makta. gıremeyenlerden. olanaklan el- verenler Avrupa ve Amerika üniversite- lerinde kendilerini geliştirme olanaklan aramaktadır. Son 10 yılda ekonomik gelişmemiz yüzde 10'lara varan büyüme hızlanna u- laştı. Avrupa Birliği'ndeki ekonomik bü- yüme hızlan, ortalama yüzde 2-3 iken bızde ortalama yüzde 5-6'da seyretmek- tedir. Hiç şüphe yok kı bunda sayüan hızla artan ve gelişen 70'i aşkın üniver- sitemizin payı yadsınamaz. Ünıversıtelenmizin son yirmi yıldaki kalite ve kantite yönündeki gelişmeleri ortada iken. 6 Şubat 1999 günkü Cum- hunyet gazetesinde Leyla Tavşanoğ- hı'nun sorulanna cevap veren üniversite öğretim üyelerinden Prof. Dr. KadirEr- din, hiçbir öraek ve olay göstermeden, subjektif bir görüşle; "Üniversite Kan Kaybediyor" savını ıleri sürmüş ve yük- seköğretımı değerlendirirken: "1999 ve- rilerine göre örgün ve açıköğretimde top- lam okullaşma oranı yüzde 25 dolayında. Bunun anlamı da şu: Üniversite çağma geinıiş dört öğrenciden, ancak birisine vükseköğretim verebiliyoruz. Bu nokta- da tıkaıııklığuı aşılması için valof öniver- srteleri modeli oluşnırulmuştur." Bu değerlendumelerde ve daha ilerde- kı söyleşılerde, üniversitelerin kan kay- bettığini belirtecek ifadelere rastlamıyo- ruz. TBMM'nin 1999-2000 yılı yasama yı- lı açılış konuşmasmda, Curnhurbaşkanı- rraz. eğitim sıstemımizle ilgili değerlen- dırmelennde "ilkokula başlayan her yüz çocuktan 9'u üniversiteyi bitirebümekte- dir. Türkiye dünyada bihük devletler arasında yer almak istiyorsa bu rakam- lan 30'lar seviyesüıe çıkarmak zorunda- dır" diyerek yükseköğretımm önemku belirtmıştı. Bızce yüzde 30'luk eğitim, 5- lOyıl öncesinm hedefı idi. Avrupa ilebü- tünleşmenüz için yükseköğrenmde okul- Öffl*Ptir»İİPrİT1 OgrentUenn Öğrencüer en çok, 54. maddedeki. "Yükseköğretim Kuru- m u i n d a n ç ^ n n a cezas, verilen ÖğrencUer bir daha başka bir yüksekögretim kurumuna ahnmazlar" hükmündeki "bir daha" sözcüklerine karşı çüviyorlar. Bunun 1402 sayıh sıkrvö- netim kanunundan ahndığını ileri sürüyorlar. ÖğrencUer, a\nca yönetime katüamama ve dernek kurma özgüriükleri- nin kjsıth olmasından da vine YÖK kurumunu sorumlu tutuyorlar. Üniversite giriş suıavında ÖSS'yi geçemeyen Hse me- zunlan da, geleceklerini karartan, kendilerine gelisme olanağı vermeyen bu durumun, YÖK kunimundan kaynaklan- dığını iddia edivorlar. YÖK ounasaydı üniversitede okuyacaklanna inananlara da sık sık rasüaruyor. laşma oranrmız en az yüzde 50 olmaü- dır. Türkiye'de eğitimin, özellikle yükse- köğretimin, birinci sorunu 'finans yeter- sizligi" iken ögretim üyeleri dernekleri- nin, üniversite yönetimi ve Yükseköğre- tim Kurumu haklonda kendi özel sorun- lannı topluma yansıtarak gelişmekte olan eğitim kunimlannı sıkıntıya sok- malan ülke yaranna değildir. Eleştiriye maruz kalan kurum kısaca "YÖK" ola- rak anılmaktadır. Gerçekte "YÖK" Yük- seköğretim Kurulu ve aynca Yükseköğ- retim Kanunu'nun kısâ(ltıbnış şeklidir. Açıklama yapılmadıkça, kanundan mı yoksa kurumdan ve dolayısıyla kurumu temsil eden başkandan mı söz edildığını anlamak mümkün değildir. Tepkiler hangi YÖK'e? Yükseköğretim Kanunu ileYükseköğ- retim Kurumu, her ikisi birden kısaca, (YÖK) olarak anıldığı için yasa ile ku- rum özdeşleştirilmekte, yasadan gelen aksakhklar, kuruma ve yöneticilere mal edflmektedir. Gerçekte bütün rahatsızlık- lar ve tepkiler, üniversitelen adam etmek amacıyla çıkanlan 2547 sayıh Yükse- köğretim Kanunu'ndan kaynaklanmak- tadır. Öğretim üyelerlnln tepkilerl 12 Eylül 1980"de başlayan sıkıyönetim döneminde, pek çok öğretim üyesi üni- versitelerdeki görevlerinden 1402 sayıh yasa uyannca, bir daha üniversiteye dön- memeküzere,görevlerinden uzaklaştınl- mıştı. Sıkıyönetımin bıtiminden sonra 1983'te yasanın 7. maddesi değiştirile- rek, süayönetimin bu yetkısi YOK'e ve- riimıştı. YÖK yasasına, öğretim elemanlan dernek ve sendikalan, en çok, görevde yükselme, atama ve işten uzaklaştırrna- daki Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) mutlak yetkisine karşı çıkmaktadırlar. Yine yasanın 59. maddesi öğretim ele- manlannrn, dernek kurmalannı ya daku- rulmuş demeklere üye olabilmeleri için (Rektörün yazılı iznini) alması yasa ge- reği olduğu halde eleştiriler YÖK'e doğ- rudan başkanına yöneltilmektedir. Gerçekten öğretim elemanlannın öz- lûk haklarını kısıtlayan ve onlan tedirgin eden bu hususlar yasadan kaynaklandı- ğı halde, Yükseköğretim Kurulu hedef alınmakta ve başkanının değiştirilmesi için gayret ve çabalar sarfedihnekte ol- duğunu izliyoruz. Kımse tedirginlik ya- ratan yasayı değiştirmeyi akıl edemiyor. Ihsan Doğramaa YÖK yasasından al- dığı yetki ile ilerici ve solcu olduğunu sandığı aydın kadrolan uzaklaştırmıştı. Şimdiki başkanın da tarikatlara ve ir- ticacı kadrolara yer vermediği düşünce- si ile siyasi iktidann bir kısmının, YÖK başkanını hedef alarak onu değiştirme çabası ıçinde bulunduklanru görüyoruz. Verdikleri beyanatlarla söz dinlemeyen YÖK başkanını yola getinnek için bu makama atama yetkisüün Cumhurbaş- katu'ndan ahnarak TBMM'ye getirüme- sini istediklerini öğreniyoruz. Politikacılann eğitimle bu kadar ya- kından ilgilenmeleri doŞıı değil, fayda yenne zarar getirebilir. Ülkemizin yük- seköğretim kurumlannın, hür ve özerk bir ortamda gelişip filizlenmesi için 2547 sayıh yükseköğretim kanununda gerek- li düzenlemelen yapmalan çok yararh olur sanısındayız. Başkanlar yerine YÖK yasası ele ahn- mah, çağa uygun, modern. özgürlükçü bir hale getirilmelidir. Cerçek sorurHar . < Küreselleşen günümüz dünyasında or- taöğretim (lise) artık temel eğitim olarak kabul ediliyor. Çağımızda lise mezunu kendisüıi ve ailesini geçindirecek bilgi ve beceriden yoksundur. Daha iyi bir yaşam için bütün dünyada olduğu gibi ülkemiz- de de yükseköğretıme büyük bir talep var. Yükseköğretime olan talebi tam ola- rakhiçbir ülkenin kamu bütçesindenkar- şılaması olanaksız olduğu için özel yük- seköğretim kurumlan devreye girmek- tedir. Devletimizin 2000 yüı bütçe tasansı 47 katrilyondur (80 milyar dolar). Eğitim için aynlan para bütçenin yüzde 7'si olan 5.6 nıilyar dolardan ıbarettir. Bu kadar küçük bır bütçe ile 65 mil- yonluk Türkiye'yi nasıl dünya ile yanşa ve rekabete sokabiliriz? Dahası, yükseköğretim ve öğretimi planlamak. düzenlemek, yönetmek, de- netlemek ve üniversitelen geliştirmekle görevlendirilen, anayasal bir kuruluş olan Yükseköğretim Kurulu'nun bütçe- sinin yüzde 77 oranında azaltılarak kısü- masını, Yükseköğretim kurumlannı fel- ce uğratacak bir girişim olarak görüyo- ruz. Yükseköğretim Kurulu'nun 1999 bütçesi 17 trilyon iken, 2000 yıh katrna bütçede 4 trilyona inmiştir. Bütçedeki bu kesintinın gerekçesinı bihnemekle beraber bu kadar büyük bir indirimi ancak kuruma ve başkana karşı bir husumetın varhğı ile irtibatlandjrabi- liyoruz. Yükseköğretım kurumunun ke- sintiye uğrayan bütçesinin FON'larla karşilanacağını umuyoruz. Aksi halde yeni problemlerle karşılaşmamız olası- dır. Bu konuyu bir atasözü ıle kapatıyo- ruz. "Öfke ile kalkan zarar ile oturur." Yükseköğretim Kurulu ve başkanı de- ğil, yükseköğretim kanunu ele alınmah- dır. Türk gençlerinin geleceği, ülkenin refah ve mutluluğu için bu gereklidir ve de şarttır. CIMARTESİ YAZHARI ATAOL BEHRAMOĞLU Yılmaz Güney'in Filmlerinde Sevgi Batı ülkelerinde Türkiye ve Türklerie ilgili önyar- gılı bir görüş vardır. Bu görüşe göre Türkler kaba ve zalim, Türkiye ise bir kabalıklar ve zulümler ül- kesidir. Bu türden önyargılar çeşitli zamanlarda, çeşitli ülkeler ve halklar için söz konusu olmuştur. Leipzig'deki duruşma sırasında, Dimrtrov yargı- lanırken onun kişiliğinde Bulgar halkı da mahkûm edilmek istenmiş, Bulgar halkının kaba bir halk ol- duğu görüşü işlenmeye çalışılmıştı. Dimrtrov sa- vunmasında, kabalık ve zalimliğin ulusal, halksal bir özellik değil, sınıfsal bir özellik olduğunu par- lak biçimde kanrtlamıştır. Türkiye ve Türkler hakkındaki önyargılann tipik ömeği "Gece Yansı Ekspresi" adlı frlmdir. Bu fil- min mantığına göre, Türkiye baştan aşağı bir zin- dandır. Insanlan beş para etmez. Yemekleri yen- mez, pistir, vb. Böyle bir anlayışın ırkçılıktan baş- ka bir şey olmadığı, son çözümlemede de Türki- ye'deki ırkçılann ve faşistîerin ekmeğine yağ sür- mekten başka işe yaramayacağı çok açık bir şey- dir. Yılmaz Güney'in filmleri, Batı'daki gösterimle- rinde, buna benzer yargılarla karşılaştı. Batılı izle- yici genel olarak, bu filmlerde, Türkiye üstüne gör- mek istediği şeyleri görmeye çalıştı! Bir kabalıklar ve şıddet ülkesi. Şiddet ilişkileri. Zulüm, işkence, ölüm, kan, zindan, vb. Yılmaz Güney gerçekçi bir sinema adamı. Şid- det, sadece Türkiye toplumunun değil bütün sı- nıflı toplumlann bir gerçeğidir. Yılmaz bir Fransız, Alman vb. sinemacısı olsaydı, hiç kuşkum yok ki bu toplumlardaki (bizdekinden farklı olarak, güler yüzlü maskeler arkasındaki) şiddet öğelerini de gösterecekti. Yaşasa ve Avrupa'da film yapmayı sürdürse, bunlan da görecektik kuşkusuz. O za- man Batılı izleyici ne diyecekti, Yılmaz'ı nasıl de- ğerlendirecekti, ayn konu. Yılmaz Güney gerçekçi bir sinema adamı. O, yaşadığı, tanıdığı topîumun, Türkiye toplumunun gerçeğini yansıttı. Bu gerçek acıdır. Yoksulluk, zu- lüm, zindan, bu gerçekliğin ne yazık ki temel öğe- lerindendir. Yılmaz Güney bunlan gözlemledi, biz- zat yaşadı ve filmlerinde yansıttı. Ama onun fılm- lerinin en temel ve çoğu kez görülmek istenme- yen öğelerinden biri de sevgidir ve kanımca şid- deti, zulmü daha da açığa çıkaran, acımasızlığın artını daha da çizen öğe, Yılmaz Güney'in filmle- rindeki denn insan sevgisidir. Gerçekçi yönetmenin yalınkat, yüzeysel biran- layışı, bizi gerçekliğin tek boyutlu algılanmasına götürür. Bu anlayışa göre, gerçekçilik, sadece şid- deti, acımasızlığı göstermekten ibarettır. Oysa ha- yat bir bütündün sevgi ve nefret, acımasızlık ve se- vecenlik, çoğu kez iç içe, bir aradadır. Gerçekçi sa- natçı bu çelişkiler yumağını çözen, acımasızlığın yanı başında sevecenliği, nefretin yanı başında '•' sevglyi gösterebîien kişidir. Yılmaz Güney'in njc© acıiar önünde de eksilmeyen sıcacık gülümseyi- şinde simgelenen şey işte budur. Bu özellik onun olgunluk dönemi fiîmlerinin tümünde görülür. Bir başyapıt olan Düşman'm başlıca konusu, sadece ekmek için değil, aşkı, sevdası, ailesi için de umutsuzca, çırpınan genç adamın dramıdır. Bi- linçsizce çırpınır, sevdiğı kadını, ailesini, yozlaşma ve yok oluştan kurtarabilmek için. Yılmaz'daki sev- gi öğesini melodramatik olmaktan kurtaran özel- lik, onun gerçekliğidir. Yılmaz, sevgiyi önemser, yü- celtir. Ama yaşanılan toplumsal koşullarda onun olanaksızlığının da bilincindedir. Bir başka başyapıt olan Sürü'nün son sahnesin- de, sevdiği kadının cesedini bacaklanndan tuta- rak sürükleyen genç adam, şiddeti değil, kurtan- lamayan bir sevginin acı çığlığını ve yolunu arayan bir başkaldınyı simgeler. Onu, hastayken acıma- sız ve duyarsız Ankara kentinin sokaklannda sır- tında taşıması, iki insan arasındaki sevginin en yü- ce boyutlannı simgeler. Umut'ta, atının ölümünden sonra onu gömmek üzere bir ıssızlığa doğru alıp götüren yoksul ara- bacının bu hayvanla olan ilişkisinde, sadece ona ekmek kazandıran bir yaratığa değil, sanki bir dos- ta, bir insana olan sevginin öğeleri vardır. Yb/'da, kendtsini aldatan kansını sırtındataşıya- rak karlı dağlarda donmaktan, ölümden kurtar- maya çalışan dağ köylüsünün duygulan, bir des- tan konusu genişliğindevekarmaşıklığındadır. Tek çizgiye indirgenemez. Onu donmaktan kurtulma- sı için kamçılarken hem hıncını almakta, hem de gerçekten donmaktan kurtulmasınaçalışmaktadır. Bunlartek çizgiye indirgenemeyecek büyüklükte, yoğunlukta duygulardır. Yılmaz Güney'in gücü de hayatı, insan ilişkilerini bu yoğunluğu, karmaşıkJı- ğı, genişliği içinde görebilmesindedir. Yine Ybl'da, hapisten izinli çıkan mahkûmlardan birinin elinde, kafes içinde bir kuş, cebinde kan- sıyla çekilmiş fotoğraft vardır. Yılmaz Güney, sıra- dan insanın, sevgisi zedelenmiş insanın, sevgisi elinden alınmış insanın, ama o sevgi için canını di- şine takarak mücadele eden insanın görüntüsü- nü çizebilmesi, duygulannı anlatabilmesiyie de bü- yüktür. Yılmaz Güney'in filmlerindeki bu temel özelliği anlamayanlar, onun kişiliğinde, bir çeşit Doğulu kovboy görmekten kurtulamayacaklardır. Böyle bir yaklaşım, Yılmaz'a yapılabilecek en büyük kö- tülük ofur. O, Nâzım Hikmet'ten, Orhan Ke- mal'den, Sabahattin Ali'den sürüp gelen, sine- mada Lütfü Akad'ın, Atrf Yılmaz'ın en iyi filmle- rinde yansımasını bulan gerçekçi sanat yöntemi- nin büyük, çok önemli bir halkasıdır. Bu yöntem, acımasızlığı, kabalığı, zulmü, sınıfsal bir bakış açı- sıyla gösterir. Ve halkın bağnnda her an fılizlenip tomurcuklanmaya hazır sevginin de altını derinli- ğine çizer. Çünkü geleceğin güzel gülleri, öfkenin ve başkaldın duygulannın yanı sıra sevginin de korunup güçlendirilmesiyle gelişip gürleşebilir. "Yorum" (Almanya), Haziran 1988 VEFAT Yusuf Balkanlı'yı 25.2.2000 tarihinde kaybettik. Cenazesi 26.2.2000 Cumartesi günü (bugün) Yeşilköy Mecidiye Camii'nde Mınacak ikindi namazından sonra toprağa verilecektir. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle