Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25ŞUBAT2000CUMA
14 l U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr
Hüsamettin Koçan, 'Benibul' sergisi ile belleğinin izinde yüzünü yine Anadolu'ya çeviriyor
Yal/ıızJanı, kaybohmhmı resitnleıu.
E S R A ALİÇAVUŞOĞLU
HüsamettinKoçan yine, Anadolu Uy-
garlıklan'nın ızınde yol almaya devam
ediyor. 'Benibul' diyor.. BeLleğinı yok-
luyor ve buradakı tüm ımgeleri tuvale
döküyor. Sanatçının Anadolu'ya yolcu-
luğu daha uzun yıllar süreceğe benzi-
yor...
"Anadohı'datasaszbiçimdeyürüdüm.
Muallım Ahmet Saıt'in yapogı gibi, flgi
duyduğura, anbun yitimme uğramış mo-
tiflerden bir düzen kurdum. Buna son
yıllarda yaptığun yaprtiardan ahntı kur-
dura, bir bakuna kendi yapbğunı tarih-
seileştirdim."
Belleğinin izınden gidiyor Hûsamet-
tuı Koçan. Onun resimlerinde kültürler
birbiriyle kesişiyör, yan yana, üst üste ge-
liyor. Sanatçı, geçmiş kûltürler arasında
dolaşıyor, evet ama, bugünden ve gele-
cekten kopmuyor. Onun kopamadığı bir
başka şey ıse kendi geçmışi...
Koçan'ın resimlerine alıntıladığı fi-
gürlerden biri şu an Ankara ArkeolojiMü-
zesi'nde bulunan M.Ö. 3. bine ait, kuca-
ğında çocuğunu tutan kadın heykeli...
Tuvaline aldığı bu figür geçmişten bu-
güne, bugünden geleceğe uzanan bir sem-
bol adeta...
Resimlerde, Bizans mozaikleri, Os-
manlı motiflerinin bulunduğu kumaş par-
çalan, çintemaruler, ah minel aşklar, şah-
maranlar var. Sanatçı, bûtûn bunlan iç içe
geçiriyor ve bir anlamda resmi tarihin
beceremediği kültûr kaynaşmasmı resim
diliyle gerçekleştirmiş oluyor.
Kay bolma sûrecine uygun başhk
Sergide yer alan 3O'u aşkın resmi bir
arada izlediğin tzde olağanüstü bir dingin-
lik duygusuyla karşı karşıya kalıyorsu-
nuz.' Benibul' derken yalnızlığın verdi-
ğı kaybolma ve ?«rnan içinde saklanma
öyküsünü iliştiriyor resimlerine...
"Evet, bir yalnızhk, sessizlik dnygusu
var. Aslında kaybolmak da bir yahuziık
meselesidir" diyen Koçan, resimlerinde
dıkkat çeken bir başka öğe ise zeminde
toprağm kullanüryor obnası. Onun resım-
lerındeki toprakta, unuttuklanmız, kay-
bettiklerimiz var. Bazı resimlerin zemin-
indeki çatlak toprak dokusu yaşamışb-
• "Bir yalnıziık,
sessizlik duygusu
var. Aslında
kaybolmak da bir
yalnıziık
meselesidir.
Deprem, medya
aracılığıyla her gün
önümüze sunulan
şiddet, ölümler,
kaybolmalar,
yakınanlar, onlann
sesini duyurma
çabalan... Sanki
hepimizin bir
sessizliğe ihtiyacı
varmış gibi...
Bu sükûnet
duygusu bütün
sergiyi kuşatıyor.
gın, yaşıyor olmanın da belirtisi elbette.
Toprağı, çatlaklan, yaşadığınuz sarsıntı
ile - depremle ılışkilendirmek de müm-
kûn....
Sergide yer alan zaman, dogrudan doğ-
ruya sonsuzluk kavramına eşitleniyor.
Zaman kavramı içehsinde insanoğlu her
biçimde kaybolma ile yûz yûze. 'Beni-
buT Hüsamettin Koçan'a göre, aslında
herboyutuyla kaybolma sûrecine sözcü-
lük yapan bir üst başlık. 'Benibul'un or-
taya çıkışı da depremle birlikte olmuş.
Deprem sonrası göçük altında kalan in-
sanlara kolay ulaşabilmek için icat edi-
len cıhazın adı 'BaribuF. Bu ismi çok an-
lamlı bulan sanatçı, kaybolma öyküsü-
ne çok ilginç bir başlık olduğunu düşü-
nüyor.
Orneğın büyük boyutlu resimlerine
ilham kaynağı olan kucağında çocuklu
anne heykelcığının bakışındaki yaşama
karşı panik, yabancılaşma duygusu ile
depremzede annelerin bakışlan arasm-
da bir paralellık kurmak mûmkün.
Sanatçı da bu ilişkinin alünı çıziyor.
"Deprem, büyük odaklanmalar, medya
araahğryta bergün öaümüzesunahn şÛ-
det ölümler, kaybolmalar, vakuıanlar,
onlann sesini duyurma çabalan— San-
kihepimizm bir sessizfiğe ihtryacı varnaş
gibi— Bu serginin bürününde gerçekten
de Hr sükûnetduygusu var.Bu duygu bö-
tün serghi kuşaöyor."
Bizans'tan önce bir ara sergi
Resimlerde birden fazla katman ol-
ması, kûltürler arası karmaşanın bu din-
gınlıge yol açtığı da söylenebılır. Bunun
yanı sıra resimlerin belki de en önemli
özelliklerinden biri bunu itiraf ediyor
olması... Kültüre bakışımızda her ne ka-
dar bir reddetme eğılimı olsa da kültür
gerçekte reddetmiyorbunu. Resimler de
bunun en büyük göstergesi. Koçan'm
resimlerin de, yabancı gibi düşündüğü-
müz bir çok eleman, bu bütün içinde ya-
bancı gibi durmuyor.
1990'lardan itibaren yüzünü toprağa,
Anadolu'ya döndü Hüsamettin Koçan.
'Anadohı'nuıı GörseJ Taribi FasiküUeri'
dızısı çerçevesinde AJanya Tersanesi ve
Yıldız Suahhanesi nde Selçuklu ve Os-
manlı'yı 'yorumladı'. Resimlerinde dö-
nemler var; kişisel ilgi alanlan resimle-
rine kaynaklık ediyor.
Bunlardan en önemlisi Anadolu halk
resimleri... Sanatçının bu alanda zengin
bir koleksiyonu da bulunuyor. Onun ıçın
olsa gerek. bu sergisinde uzun yıllardır
üzerinde çalıştığı halk resmi ustalann-
dan Mnallim Ahmet Sait'in izinden gı-
dıyor ve tıpkı bu halk sanatçısı gibi ken-
disinin de tercihlerini kullandığını söy-
lüyor. Ancak Koçan'ın resimlerinde halk
resmi öğeleri 90'lardan sonra yaptığı re-
simlerde öne çıkıyor. Bu öğeleri resim-
lenne almak için zaman kollaması rast-
lantı değıl Tüm bu halk resimlerine ait
semboller zaman içinde özümsenıp, ken-
dine mal edildikten sonra yansıdı resim-
lerine. Kökleri Anadolu'ya dayanan bir
sanatçı ve bunu her firsatta dile getiri-
yor.
"Sanatcı önce yaşammı anlaüyor sa-
nınm, ya da ms»m... Beni eddleyen bir
>ıtı n jK.ı.ya nlayıv
den gektiğinı biröykü van Bunu unatma-
yorum. l nutmadıklanm, daha yakm al-
gnamama neden ohıyor. Bunu terdh edi-
yorum. Oraya bakmak, dogrudan bes-
lenmek-."
Kültürler karşısında taraf olmak yeri-
ne insanı algılamaya çalışıyor. "Bütün
ürettikleri insanı eie verir. Önemli olan
insanla buiuşabflmek." Hüsamettin Ko-
çan, insanlabuluşuyor. Sanatçıyı 'sanat-
çı' yapan en önemli özellığın 'sapfaob-
tan' olduğu sanınzbirgerçek. Koçan'ın
da saplantılan var. O, 'önündekikre'
bakmayı yeğliyor. Bu saplantılannın pe-
şinden koşarken, 'tesadüfı' malzemeler
takılıyor oltasına. Ve her serinin kendi-
ne özgü teknığı böylece oluşmuş oluyor.
Orneğın Selçuklu sergisini yaparken
mumu kullanan, resmı mumyalayan Ko-
çan, bunu dogrudan doğruya Selçuklu
kültürünûn içinden almıştı. Ancak bu
tür çalışmalarda en büyük tuzağm tari-
hi metin olduğu bir gerçek. Yazüı tarih-
ten mümkün olduğunca kaçıyor sanat-
çı. Yazüı metni sadece bir araç olarak gö-
rüyor ve tek bakış açılı, içinde ıdeoloji-
yı de banndıran bu kaynaktan annmayı
yeğliyor. O, sadece görsel verileri kay-
nak olarak alıyor.
"Oradald hesapfatşma da kendimce
ycniden üretiyorum veveniden anfaunian-
dmyorum. Bir küMrbitip diğeri başla-
nnyor. Çok derinden devîun eden, bit-
meyen bir dirend var kükürün. Bunmı
içm de asıl sornn IdUrur sorunu- tnsan-
b n kültürel kaynaktan uzakiaşnrdığı-
nrz andan itibaren, insanın yaşamnun
defersideşmesj ooranda hızianryor. Bir-
birinin içine gjren, içten içe devam eden
gücü bilmek gerek."
'Benibul', Hüsamettin Koçan'ın tanı-
rruyla bir ara sergı, tıpkı geçen yülarda
'paslanmamak' için yaptığı 'Anti-pas-
br' gibi. Bu sergiden sonraki durağı Bi-
zans ile sanatçı kültürie aramızdaki me-
safeyi gündeme getirmeyi hedefliyor.
Bizans sergisini Ayasofya'da gerçekleş-
tirmek isteyen Koçan, mekânla yanşa
ginneyi değil, mekânın birparçası olma-
yı yeğliyor.
Hüsamettin Koçan'ın sergisi 31 Mart
tarüüne dek Aksanat'ta açık kalacak.
50. ULUSLARARASI BERLİN FİLM FESTİVALÎ'NİN ARDINDAN
P. Thomas Anderson'm 'Magnoha'sı AHm Ayı akn. 'The HurricaneTe AHm Küre'yi kazanan Denzd VV^shington, Berün'de En lyi Erkek Oyuncu seçfldL SchlöndorfTun fîbni de ild ödûle değer göröldû.
Hollywood filmleriyine gövde gösterisi yapü
GÜNERYÜREKLtK
50. kuruluş yıldönümünü bu yıl taşındığı yeni
mekânı Postdamer Platz'da kutlayan Uluslararası
Berhn Film Fesnvali (Beıünale), yanşma fıbnleri açı-
sındantatmin edici ohnaktan uzaktı desek yanhş ol-
maz. Bu yıl yine Amerikan Fılmlennın ve Holryvvo-
od yıldızlannın gövde gösterilerinin ezici egemen-
liğıyle geçen Berlinale, sinemaseverleri tam bir düş
kınklığına uğrattı.
tkı gün sonra bütün büyük sinemalarda gösteri-
me girecek Hollywood yapmıı fılmlerin festivale
alınması, bu yıl da en çok eleştirilen konu oldu.
Özellıkle LeonardoDiCaprio'lu "TheBeach",Den-
zel Washington'lu "The Hurricane', Jim Carrey,
Danny De Vito'lu "Man On The Moon" ve Al Pad-
no'lu "Any Given Sunday" gibi tipik Holrywood
fıbnlennin bir festivalin yanşma bölümünde ne iş-
leri var? Alacaklan Oscar ödülü yetmiyor mu? Bu
Amerikan istilasının yanı sıra ömeğin, Japonya, Sır-
bistan. Fransa, Italya ve Ispanya'dan getırilen film-
ler de tatmin edici olmayınca, kelimenin tam anla-
mıyla, seyirci bu yüki festivalden umduğunu bula-
madı, Berlinale bu kez oldukça sönük geçti. Festi-
vale bıraz can ve heyecan veren ise yeni mekânıy-
dı. "Avrupa'nm en büyük şantiyeyeri" olmasına ve
inşaat çalışmalan hâlâ sürmesine karşın, kapalı bir
mekân gibi kullanılabilen Postdamer Platz, 12 gün-
lük festival süresınce doldu taşü. Bu yıl ilk kez fes-
tivalı, rekor bir sayıyla, 400 binden fazla kişi izledi,
tam bir halk şenliğıne dönüştü.
ABD'ye ûç ödül birden
Bu yılki Uluslararası Berlin FUm Festivali, dağı-
tılan ödüller açısından, Amerikan sinemasının za-
feri, Alman filmlerinin de dıkkat çekici başansıyla
sonuçlandı. 16 ülkeden 21 filmin kabldığı yanşma
bölümünde dağıtılan bir Altm, 8 Gümüş Ayı hey-
kelcığınden üçü Amerika'ya giru. Yanşmada bu yıl
üç fılmle birden temsil edilen Almanya da her fil-
miyle bir ödüle layık görüldü. Hollywood fdmleri-
ne gelen tepki bir yana, bu yıl ödüllerin dağılunı son
derece yerindeydi. Bu yüzden, uluslararası jüri bu
kez yuhalanmadı, aksine alkışlandı. Danny Boy-
le'nin "The Beach", Otiver Stone'un "Any Glven
Sunday"ve Anthony Mingbefla'nın "The lakndet
• Festival ödüller açısından Amerikan sinemasının zaferi, Alman filmlerinin
de dikkat çekici başansıyla sonuçlandı. Bir Altın, sekiz Gümüş Ayı
heykelciğinden üçü ABD'ye gitti. Volker Schlöndorif'un filmi iki kaduı
oyuncusuna Gümüş Ayı kazandınrken Mavi Melek Ödülü'nü de aldı. Zhang
Yimou ve Akira Ogata'nın filmleri de Gümüş Ayı'ya değer görüldü.
Mr. Ripley" gibi "sabun köpüğü"
fıhnlerine bir ödül verilmedi.Yanş-
manın Altrn Ayı'ya en yakın adayı
Paul Thomas Anderson'un "Magno-
Ka" adlı fümiydi. 30 yaşındaki yö-
netmen, bu üç saatlik iİdnci fılmınde
çeşitli insan karakterlerinin işlendiği
oldukça zor bir senaryoyu (senaryo da
kendisine ait) büyük bir ustalıkla be-
yazperdeye aktarabilmiş, ortaya se-
yirciyi hiç de sıkmayan, büyük bir ge-
rilım içinde fıhnin sonuna dek öykü-
ye bağlayan bir çalışma çıkarabiİrniş.
Bunda hiç kuşkusuz, Jeremy Black-
man, Tom Cruise,Mefinda Dibn, Phi-
Bp Baker Hall, Jason Robards, Phflip
Seymour Hofiman ve Juüanne Moore
gibi dev birkadronun da katkısı büyük. Fılmde Seks-
Gunı rolünü büyük bir başanyla canlandıran Tom
Cruise, zaten birAltın Küre ödülü aldı. Şimdi de Os-
car'a aday gösterildi.
Penzel Washington en iyi erkek oyuncu
NormanJewison'un "The Hurricane" adlı fılmın-
de, ırkçı bir ifbia üzerine 20 yıl haksız yere hapiste
yatan siyah boksör Rnbin Caıter'in yaşammı can-
landıran Denzel VVashington, bu rolün altından yü-
zünün akıyla kalkabilmek için Kanada'da yaşayan
62 yaşındaki boksörie görüşmüş, aylarca boks ders-
len almış, boksörler arasında buhınmuş. "Hayaümın
en zor rolüydün
diyen Denzel Washıngton'a Altın
Küre'den sonra Beriin'de "EnryiErkekOyancu" ödü-
lü (Gümüş Ayı) verildi.
Ödül alan bir diğer ABD yapımı fihn de usta yö-
netmen MBos Forman'ın "Man On The Moon"uy-
du. Çek asdlı Amerikah yönetmen, yine kuraldışı bir
karakterin otantik yaşammı ele alarak yalon Ame-
rika tarihine eleştirisel bir gönderme yapıyor. Fihn-
de, ahşdagehmş soğuk Amerikan esp-
rilerine meydan okuyan ve kendi esp-
ri anlayışmı kabul ettırme kavgası ve-
ren taklitçi komedyen Andy Ka-
ufman'ın yaşamı, kronolojik bir öy-
kü şeklınde anlatüıyor.
Taklit ve komedi yaparken "kendi-
ni" oynayan, "yalana çoban" aldat-
macalanyla seyircıyi şaşkına çeviren
Andy Kaufman'ın kansere yakalan-
dığı haberine de kımse inanmamış,
ölümünü şaka yapıyor sanmıştı. Andy
Kaurman'ı bu roÜe Altın Küre'yi alan
Jim Carrey, menajeri rolünü Danny
De Vıto, sevgilisini ise Courtney Lo-
ve canlandınyor. Bu filmi için Milos
Forman'a "En İyi Yönetmen" ödülü
(Gümüş Ayı) verildi.
Alman fDmlerine ödül yağdı
Yanşma böhimüne kaûlan üç Alman filmi de do-
ya doya ödül aldılar bu yıl. Alman Kızü Ordu Frak-
siyonu (RAF) üyesi birmılitanm yaşamını anlatan VW-
ker SduondonTun "Die StiBenach dem Schuss (Ateş-
ten Sonraki Sessizlik)'' isımli fılmınde rol alan Bfl*-
ana Beglau ile Nadja l hl a "En tyi Kadm Ovtmcu"
olarak bırer Gümüş Ayı heykelciği verildi. Alman-
ya'ya "Teneke Irampet'" ile ılk Oscar'ı kazandıran
Schlöndorff'a da aynca "En l>i Avrupa Fflmi" seçi-
len bu rejisı için bir de 50 bin marklık "Mavi Mefek"
ödülü verildi.
VVîm \Venders m "The Mnüon DoDar HoteT adh
filmi de "jüri özeJ ödühl" olarak bir Gümüş Ayı hey-
kelciği aldı "Paradiso-SiebenTagemitsiebenFrauen
(Yedi Kadınb Yedi Gün)" adlı >apıta da "Olağanüs-
rö Grup ÇahşmasT olarak Gümüş Ayı ödülü verildi.
Deneyimlı Alman yönetmen Rudolf Thome'nın çek-
tiği kara mızah fılmde, bir bestecinin 60. doğum gü-
nü partisine davet ettıği. hayatında belli bir rol oyna-
mış yedi kadının çelişkili karakterleri, kompleksleri,
hırçınhklan, aşklan büyük bir incelikle ve duyarh-
lıkla işleniyor.
'The Road Home': Güzel bir aşk öykfisû
Berhn, Cannes ve Venedik'ten eli boş dönmeyen,
kendisine "Festrvaierin ödülgötüren yönetmeni" ola-
rak isım yapan Çrnlı Zhang Yimou'nun "The Road
Home (Eve Giden Yol)" adh son filmi de beklenildi-
ğı gıbı ödülsüz kalmadı. 12 yıl önce "KızriMısır Tar-
latan" ile Altın Ayı ödülü alan Zhang Yimou, bu fil-
mi için de bir Gümüş Ayı heykelciliğine layık görül-
dü. Zhang Yimou "The Road Home"da, politık so-
runlann yaşandığı 50'li yülarda Çin'in bir köyünde
iki genç arasında geçen saf ve temiz bır aşkın öykü-
sünü, geleneklerin öneminin alnnı çizerek anlatryor,
modemleşmeye, değışen dünyaya ve Çin'e uyan ni-
teh'ğinde bir mesaj gönderiyor. Altın Ayı'dan sonra
yanşmanm ikınci önemli ödülü olan "Jüri Büyük
Odüiü''nü Yimou, eski hayat arkadaşı ve u
Knâ Mı-
sır Tarialan''nın baş oyuncusu Gong Li'den aldı.
AKred-Baoer adına bir yönetmenin ilk filmine ve-
rilen Gürnûş Ayı ödülü ıse bu yıl Japonya'ya gitti. Ald-
ra Ogata "Boy's Cboir (Erkek Çocuklar Korosu)" is-
minı verdığı bu ılk filminde, babası ölen 15 yaşında-
ki bır gencin toplumdan dışlanma öyküsünü anlatı-
yor, gençük hareketlerine ve radikalizme sahne olan
6O'lı yıllann Japonyası'nın "savaş sonrası çehreani"
tanıtmaya çalışıyor.
4
Mavıs Sıkmnsı' övgü aldı, ödül alamadı!
İki yıl önce "Kasaba" adlı ilk filmi Berlinale'nin
Uluslararası FUm Forumu'nda gösterilen NuriBage
Ceylan'uı "Mayıs SıkıntBi" bu yıl yanşma bölümü-
ne alındı. Ancak Hollywood fıhnlerinin "sakanaü"
karşısında, sanatın parayla satuı alınamayacağmın
bır göstergesi olan Nuri Bilge Ceylan'uı filmi, hiç-
bir ödül alamadı ve bunu bir haksızhk olarak gören
Alman sınema eleştirmenlen jünyi kınadüar. Eleş-
tirmenler, Ceylan'uı, yaşadığı kasabayı inatla terk et-
mek istemeyen insanlann çelişkilerini, güncel yaşam
içindeki kısır sıkıntılarla boğuşmalannı büyük bir
duyarlılıkla ve sade bir dılle anlattığım belirterek
"MayB SdcmtBi"nın bu festrvale yakışır iyi bir furn
olduğunu yazdılar.
YAZIODASI
SELtM tLERİ
Yem Dergi Yriiarı
Ustamız Memet Fuat'ın Aykınlıklar'tnt (Adam Ya-
yınlan) okuyordum. Seksen dokuzuncu sayfada ad»-
ma rastladım:
"Oteyandan, Tonrıris Uyar, Seim heri, Necfm Oûr-
sel, kendiliğinden oluşmuşgörûnümlûyazarfanarat-
mayacak sanatsallıklarta dolu gelişlehnin daha ba-
şındayken bile, dil konusunda, yazım kunsdlan konu-
sunda iyi bir öğrenim görmüş olmanın koruyuculu-
ğu altındadıriar."
Ister istemez otuz yıl.. otuzu aşkın yıl öncestne dörv-
düm. en büyük tutkum edebiyat. Birkaç arkadaş
edebiyattan başka bir şey düşünmüyoruz. Edebiyat
dergilerinin sıkı okurianyız. Bu dergilerde bir gün bi-
zim yazjlanmLz da yayımlanacak Işte bütün ülkümûzj
Tam o sıralar Galatasaray LJsesi'nden aynlıp Ata-
türk Erkek Lisesi'ne gidiyonjm.
Galatasaray LJsesi'ndeki edebiyat derslerimizden
pek tat almazdım. Müfredat dışına çıkmayan ögret-
menler, edebiyat coşkusu aşılamayan krtaplar, W
kup Kadri'yi bile 'kendim' keşfedeceğim...
Ama Atatürk Lisesi'nde durum farklı: öğretmeni-
miz Bakiy© Ramazanoğfcj, Sait F^kten öyküler oku-
yor bize. Fransızca öğretmenimiz Vedat GûnyoJ. ü-
se son sınrfta Türk Dili ve Edebiyatı derslerimizin öğ-
retmeni Rauf Mutluay.
Bir donanım söz konusuysa bu üç ada çok şey
borçluyum. Ama Memet Fuat'a da çok şey borçlu-
yum.
Memet Fuat o yıllarda Yeni Dergi'yi yönetjyortlu.
Yeni Dergi bence unutulamayacak bir edebiyat der-
gisiydi. Kapandığı gün içim sızlamıştı.
Memet Fuat'a yazılanmı, hıkâyelenmi götürüyor-
dum. Dikkatle okur, tek tek, her birini, kılı kırk yara-
rak eleştirirdi. Yazım kurallannı Memet Fuat'tan öğ-
rendim diyebilirim. Onun uyanlanndan sonra büyük
yazarianmızın eserlerini bir de yazım kurallan düzte-
minden okumaya çalıştm. Virgül nerde, nOktalı vir-
gül nerde kullanılır, ne zaman ayraç açılır, iki çizgi ara-
sındaya ne zaman gereksinilir, hepsi!..
Memet Fuat 'gizli' bir öğretmendi. öğretimin bas-
kıstnı duyumsamazdınız. Yeni Dergi'nin yazı odasın-
da mutiu saatlerim, mutlu günlerim geçti.
Ne güzel yıllardı onlar! Edebiyat dergileri 'owçe^r-
ten' edebiyat dergisiydi. Şiir, öykü fırtınalan eserdi.
Ecip Cansever'in, Turgut Uyar'ın, Cemai Sûreya'nm
şiirieri... Tomris Uyar'ın Füruzan'ın, Sevgi Soy-
sal'ın öyküleri... Ilk tanışmalar, ilk dostlukJar...
Leyte Erbil'in Gecede'sini defalarca okuyuşum...
Yeni Ufuklar dergisinde Ferit Edgü'ye kitabınf, Boz-
gun'u imzalatışım...
Memet Fuat ve Yeni Dergi olmasaydı, Dostlukla-
nn Son Günü olmayacaktı. (Atillâ llhan olmasay-
dı, Her Gece Bodrum olmayacaktı.)
Bugün öyte mi? Genç edebiyat tutkunlanna coş-
ku aşılayan, onlan yüreklendiren Memet Fuat'lar, At-
tilâ llhan'lar, Cemal Süreya'lar var mı?
Bir ben-benciliktir almış başını gidiyor. Günümû-
zün tırnak içi ustalan bütün edebiyatı kendileriyle
başlatıyorlar, kendileriyle noktalıyoriar. Ne geçmiş,
ne gelecek...
Aykınlıklar'da yer almış yazılar, Memet Fuat'ın bu-
gün de edebiyatımızı kollamak isteyen tutumupu
belgeliyor. Edebiyatımızı bir bütün olarak.ko||arMk
isteyen tutumunu.
Yazılardan birinde 1963'ten 1972'ye Türk Edebi-
yatı seçkilerine de değinmiş yazar. Seçkileri krtaplı-
ğımdan alıp koltuğa gömüldüm. Yine aynı burukluk.
O yıllann inceliği çoktan yrtmiş. Seçkilerde eserleri-
ni okuduğumuz şairler, öykücüler, denemeciler, ede-
biyatı edebiyat olarak sevmiş, benimsemiş sanatçn
lar. Edebiyatı hiçbiri 'oyun'olarak alımlamamış; Nç-
biri 'poz' atmıyor.
Bana daha dün gibi geliyor. Oysa nice yıllar geç-
miş. Türkrye'nin karanlık siyasal havası edebiyata bi-
le sızmış.
O hava, Memet Fuat'ın yazılanna elbette sızama-
mış.
Tokvimde tz Bırakan: '
"Artık âşıklar, soyu tükenmekte olan türier içınde
yer alıyor, çünkü bilim onlan yok olmakla tehdit et-
mekte." Lavvrence Durrell, Quinxya da Kusursuz-
luk Peşinde, GüJçin Aldemir'in çevirisi, Can Yayın-
lan, 1998.
DP. m u Eczacıbaşı
beste yansmasıyanşma
*(AA)-Lzmırl• İZMİR (AA) -îzmır Kültür Sanat ve Eğrtim \^kfi
(IKSEV) tarafindan düzenlenen 3. Dr. Nejat F.
Eczacıbaşı Beste Yanşması'mn ıkinci kategonsini
oluşturan piyano eşliklı çocuk şarküan yansması
sonuçlandı. İKSEV'den yapılan açıklamada,
alanmda ilk ve tek yanşma olan Dr. Nejat Eczacıbaşı
Beste Yansması, TBMM'nin 80. kuruluş yüı
nedeniyle bu yıl 2 kategoride düzenlendi. Yanşmada,
söz ve müziği Yakup Kıvrak'a ait 'Ankara'dan Açan
Çiçek', söz ve mûziğı Ismail Bilen'e ait 'Babamıza
Türkü-Koçaklama', sözleri Özge ve Rıdvan
Congur'a, müziği Nuri Mahmutoğlu'na ait 'Fidan'
ile söz ve müziği Süheyla Uysal'a ait 'Çocuk da Bir
Çiçektir" adlı şarkılar ödüle değer görüldü. Eserler,
400'er miryon lira ile ödüllendirildı. Yanşmada, odûl
kaT-anan şajkılar 23 Nısan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı haftasında çeşitli çocuk korolan
tarafindan seslendirilecek.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z t K
K Â M İ L M A S A R A C I