16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 2000 SALI OLAYLAR VE G O R U Ş L E R [email protected] Cezaevi Koğuşlannda İnsan Haklan... Mete GÖKTÜRK Istanbul DGM Cumhurivet Savcısı C ezaevlerinde yaşanan her toplu olay ya da isyandan sonra, bu olaylann cezaev- lerinin fiziki ve mimari ya- pısından, yani kalabalık ko- ğuş sisteminden kaynaklan- dığını, bu uygulamadan vazgeçilmekle olaylann önlenebıleceğini savlayanlar(id- dia edenler) ile bu görüşe karşı çıkanlar arasındabirtartışmabaşhyor. Olaylann ya- tışmasından bır süre sonra konu unutuİup yeni bir olaya kadar rafa kaldınlıyor. So- nuç olarak bu tartışmalar yıllardır süregel- diğı halde, uygulamada hiçbir şey değiş- miyor. Cezaevindeki koğuş sisteminin değiş- mesi gerektigini savunanlar özetle; Birbırlen ıle bağlanülı 70-80 kişilik ka- labalık koğuşlann varlığı nedeni ile uygu- lamada cezaevlerinde gerekli, yeterli ve et- kili denetimin istenen duzeyde sağlanama- dığını. toplu eylemler ve direnmelerle kar- şılaşıldığıru, bu durumda idarenın çoğu kez zayıfve çaresiz kaldığını, toplu kaçma gı- rişimleri için tünel kazılması, cezaevine silah ve uyuşturucu sokulması ve içeride saklanması gıbi eylemlerin önlenemedi- ğinı, kalabalık gruplann örgütlü gücü kar- şısında idarenin, dolayısı ıle de devletin otoritesinin sarsıldığını ıddia ediyorlar. Karşı görüşte olanlar ise idarenin cezaevin- deki baskı ve keyfı uygulamalarımn kıs- men de olsa, hükümlü ve tutuklulann bu dayanışması ıle önlenebildiğini, tersine bir uygulamanın, yanı koğuş sisteminden vazgeçilmesinin cezaevlerinde ikinci ve ay- n bir ceza anlamına geleceğını, adı ne olursa olsun önerilen sistemin gerçekte hücre cezası uygulaması olacağını, bu- nun insan haklan ile bağdaşmayacağını, idarenin keyfı uygulamalanna ve insan hakian ihlallerine ortam hazırlayacağııu söylüyorlar. Yetkılilenn ikişer, üçer kişilik özenle planlanmış donanımlı odalardan oluşa- cak yeni cezaevlerinde aynca tutuklu ve hükümlülerin bırlikte kullanıp yararlana- caklan havalandırma, kütüphane, atölye gibi ortak mekânlann da bulunacağını, bu uygulamanın hiçbir şekılde hücre cezası olarak adlandınlamayacağını, pek çok uy- gar ülkede uygulamanın da benzer oldu- ğunu anlatmalan, karşı görüşte olanlar ıcin hiçbir şekilde inandıncı olmuyor; on- lar koğuş sıstemi değişmeli diyenleri in- san haklanna karşı çıkmakla, faşıstlikJe suç- lamayı sürdürüyorlar. Cezaevlenndeki hükûmlü ve tutuldula- nn tümünün ortak görüşü gibi gösterilme- ye çalışılan bu değişiklık karşıtîannm söz- cülüğünde de başı çekenler, terör örgüt- lerinin scsi konumundajd bır kısım yayın organlan oluyor ve bunlar hep bır ağızdan topluraa insan haklan dersı vermeye kal- kışıyorlar. Bunlar, insaıun hice sayıldığı, en acıma- sız zorbalıklann, baskılann uygulandığı. insan haklan ihlallerinin doruğa tırman- dığı ortamlann ister terör suçlulanmn, ıs- ter öbür suçlulann kaldıklan, bu kalaba- lık denetımsiz cezaevi koğuşlan olduğu- nu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar, an- cak tersini söylemek işlerine gelmiyor, aslında cezaevlerinde bu konuda gürûltü koparanlann cezaevlenndeki çoğunluk olmadığı, yalnızca yürürlükteki uygulama- dan çıkan olan küçük bir azınlık olduğu ilk bakışta anlaşılabilıyor. Aynı koğuşta toplu olarak yaşanmazsa, bunlar zorbalıklan ite kime hükmedebi- lecekter?DışandandaharahatveetkiBota- rak sürdürdükleri terör örgürü çabşma- lan ne olacak ya da uyuşturucudan sflah- tan, telefondan koruma adj altmda akhk- lan haraçlardan \s. sağianan trflyon Hra- laravaran rantkfane kalacak? Çevrderin- de bir dedikkrini iki etmeyen, kendfleri- ne kul köJe yaptıkiarı müriâeri, yandaşla- n,yoWaşJan.tetikçikri,adarnlanolmadan nasd yaşayacaklar? 0nun içındir kı çok sağlıksız, sıkışık, havasız, pis koğuşlann olduğu gibi kalma- sı isteniyor, onun ıçindir ki yavuz hırsızın ev sahibinı bastırması gibi insan haklann- dan söz edebiliyorlar ve ne acıdır ki bu ko- nuda oldukça inandıncı ve etkili de ola- biliyorlar. Cezaevine düşen sıradan bir kişi ıster terör suçlulannın bulunduğu, isteröbür suç- lulann bulunduğu bu kalabalık koğuşla- ra konulsun; içeri girdiği andan itibaren çok daha ağir, zulüm ölçüsüne varan, faz- tadan bir cezaya daha katianmak zorun- dadır; burada artik bu kişiniıı özgürlüğu- nü suurbndıran infazyasalan, cezaeviyö- netrndüderi,cezaeviidaresfain koyduğu ku- rattar değiknr. Bunlardan çok daha ağır flkel ve zaümceolan çete reÛnin, terör ör- gütü bapnın, koğuş agasının koyduğu ku- raflar vanhr ve yalnızca onlar ğeçerüdir. Bu koğuşlara atılan sıradan bır kışmin burada hiçbir konuda bıreysel seçimde bulunmaya,kişiselbegenisıni vedüşün- cesini açıklamaya hakkı yoktur, onun ya- şantısını belirleyen başkalannın koyduğu kurallardır. Idareye karşı isyan çıkartıla- caksa istese de, istemese de herkes buna katılmak zorundadır. Açlık grevi vapıla- caksa, bireysel görüşünüzün, sağlık duru- munuzun hiç önemı yoktur. Bunu açıkla- manız bile hainliktir, davaya ihanettir, bu- radaavukatınızı kendınız seçemezsiniz, sa- vunmanızı istediğiniz gibi hazırlayamaz- sınız, ziyaret saatlerinde yakınlannız ile örgûtün görevlendırdiği koğuş görevlısı gö- zetimı altında, onlann izin verdiğı sürece ve verilen izın sınırlan içinde konuşabi- lirsiniz, yalnızca izin verilen kitabı oku- yabilir, izin verilen fotoğrafı ya da resmi yatağınızın baş ucuna koyabilirsiniz. Si- zin istediğiniz müzıği dinlemeye, istedi- ğiniz gazeteyi okumaya hakkınız yoktur, hatta dışanda bıraz malınız, mülkünüz varsa çoğu kez buniarla ilgili kararlan bi- le tek başınıza alamazsmız, başkalannın da bu konuda söz haklan vardır. Buralar- da düşünceleriniz öyle ağır bir ideolojik baskı altında tutulur, beynıniz öyle yoğun bir slogan bombardımanına uğraülır kı, ço- ğu kez kendınızle yüzleşmeye, yaşantını- zı gözden geçırmeye bile ne gücünüz ne de cesaretinız kalır, giderek kendinizı ta- nıyamaz duruma düşersmız; burada ser- gilediğinız bazı davranışlann aslında si- zin kişilığinizle bütünü ile çelıştığini, bun- lann sizin iradenizin dışında gerçekleştı- ğini çok sonralan kavrayabilırsiniz. Bü- tün bu baskı ve zorbalıklara katlansanız, çevrenize uyum sağlamaya çalışsanız bi- le, bir gün bır çete reisinin, terör örgürü başının ya da koğuş agasının hoşuna git- meyen birdavranışınız yüzünden ya da siz- den kuşkulanılması sonucu bir köşede acı- masızca şişlenerek, boğazlanarak ya da bo- ğularak öldürülebılirsıniz. Önümüzdebu- nun yaşanmış pek çok taze örneği duru- yor. Işte insan haklanndan söz edenlerin sürüp gitmesini ve aynen korunmasını ıs- tedikleri uygulama bu. Bugüne kadar cezaevlerinde koğuş sis- temine karşı çıkanlarkonuyuyalnızca ida- renin kontrol ve denetimi, topiu olayfann önlenmesi yönü ile ele aldılar ve savun- dular. Konunun insan haklan yönünden önemine pek değinmediler. Bu nedenle kendilerine yönelık haksız suçlama ve sal- dınlar karşısında zaman zaman etkisiz kaldılar. Oysa bu konu asıl msan haklan ihlallen boyutunda ele alındıgı zaman çok daha büyük, çok daha önemli ve ürkütü- cü, çok daha acele çözüm bulunrnası ge- reken bir sorundur. Bu sorunun bir an ön- ce çözümü ıçın bir yandan cezaevlerinde etkili bir denetim sağlanmasına olanak verecek fiziki ve mimari özellikte yeni cezaevleri yapımına hız verilirken diğer yandan konunun insan haklan açısından gerçekte ne kadar önemli ve geciktirile- mez olduğu, topluma kararlılıkla anlatıl- malıdır. Aynı zamanda yeni uygulamada bu kez cezaevi yönetiminin basîcı ve key- fı uygulamalarda bulunabıleceğı yolunda- ki endişelenn haklı çıkmaması içın ge- rekli etkili ve somut önlemlerşimdiden dü- şünülmeli, araştınlmalı, çözümleri getiril- meli ve her yerde aynntılı olarak anlatıl- malıdır. Sonuç olarak artık bu konuda ev sahibıni bastırmaya kalkışan yavuz hırsız- lann yaygaralanna pabuç bırakılmamah, çok ivedı somut ve kararlı adımlar atılma- hdır. (55 yıl önce yazdığım öykiiyü, aşklı ya da aşksız insanlara armağan ediyorum.) "Uzun zaman aşksız yaşadım. Bu, mevsimin sonbahar olma- . sı ya da havalann yağmurtu gitmesinden değildi. Sadece eski bir aşktan kurtulmuş, biryenisinebaşlayamamıştım. Aşk, benim alışık olduğum bir şeydi. Aşksız bir insan nasıl yaşar, nasıl yer, nasıl dolaşır, neler dûşünür diye merak ederdim. Herhalde böy- ı le bir insan şehrin uçsuz bucaksız caddelerinde gölgesini arka- sına takarakgezmez. Unkapanı Köprüsü 'nden mavnalan seyret- •• mez, parklarda avarelikten hoşlanmaz, aşk fılmlerini sevmezdi. - O, işini gücûnü bilen, caddelerde hep hızlı hızlı koşan, tramvay- ' lan doldurup taşıran, çıplak ayaklı çocuklara sadaka vermeyen - biriydi. Yalnız kendi için yaşar, başka bir şey bilmezdi. - Çoğu defa bir tramvay durağında ya da bir dört yol ağzında sigaramı yakmaya çalışır, bir ınsanın gözükmesini beklerken, o aşksız ınsanlaha karşılaşırdım. Hepsininyüzü asıktı. Gelen tram- ' vaylara saldınrtar, insanlan iterierdi. Arabalar gelip geçer, otomo- biller feryadı basar, insanlar koşuşurken, ben, bu dudaklan gü- lümseme bilmeyen, hayalleri aşk görmemiş, anılannda aydınlık biryüz, dağınık birsaç bulunmayan aşksızinsanlan düşünürdüm. Bazen elleri cebinde, şapkasız, yüz çizgilerinde bir ferahlık oku- '' nan sevimli biriyle göz göze gelirdim. İkiaşina gibi bakışırdık Onu ' sanki yıllardır tanırdım. Birara dertleşmiş; Gülhane Parkı'nın de- ' nize bakan bir kanepesinde uzun uzun konuşmuş olduğum bir insandı sanki... Onun da avarelik edilecekyerteri, dert dökmeye en uygun köşeleribildiğine inanırdım. Derken, birapartman pen- ceresinden bir sanşın baş sarkar, bir balkondan ötekine bir ka- ' jdın sçslenir, yanıbaşımdan şarkısını mınldanah bir delikarifı ge- " çerdi. Bakışlanm sokak dönemecine koşardı. Sigaramı atıp iki EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Sevgililer Günü'nde adım yürürdüm. Biriomuzuma çarpardı, aldırmazdım. Aşkla do- luydum. Bilirdim ki bu dünyada benim gibi olanlar vardı. Bu yer- yûzünü daha güzel yapacak olanlar bunlardı. Bir insanı seven, onun gülüşü, ağlayışı, adım atışıyla ilgilenen kişiler, bu dünyanın elbette daha iyi, daha güzel olmasını isteherdi. Çoklukbu hayaller akşamüstleri kurulurdu. İnsanlar işierinden çıkmış olurlar, okullann boşalma saatı gelmiş bulunurdu. Işte bu saatlerde aşksız ve aşkla dolu insanlan tekertekerseçerdim. Bu, hiç de tahmin olunduğu gibi olmazdı. İnsan çok defa yanılabi- lirdi. Fakat ben hiç aldandığımı sanmıyonım. Seven insan öteki insanlan daha iyi tanır. Şu, kendi halinde yûrüyen, başı yerden kalkmayan, bir aşktanyeni kurtulmuştur, şu, elindeki çantayı sal- layıp koşan kız aşkı hiç tanımaz; şu, ıslığını unutanın halini Be- yoğlu sinemalanna sormalı; şu, sigara satın alanın serüvenini ta- nınmış bir hikâyeci kaç defa yaşamıştır; şu, kahvenin içinde tav- la oynayanlann talihe meydan okuduklan, aşktan habersiz olduk- lan öylesine belli; şu, genç öğrenci birisini beklemekte; şu, iler- den geçen, aşkı romarûardan, filmlerden öğrenmiştir, yanında- kj hiç bilmezJ ,.; Sokak "ÖÖhernecindeh kadınlar çıkar, çocuklar çıkar, askstz irh sanlar çıkar, o görûnmezdi. Bazı zamanlar yeşil mantosuyla be- lirirdi. Yanıma gelir, içime soğuk sularboşalıverirdi. Ağaçlann göl- gesinde yürürdük. Ben hep susardım, o konuşurdu. Gökyüzün- de birden bulutlar dağılır, yağan yağmurdurur, güneşler açardı. Yan yana attığımız her adımda ıçime taze sevinçler, yepyeni duy- gular dolardı. Arabalar geçer, insanlar bakar, tanıdıklar göz kır- par, selam verirdi. O kısa süren anlarda aşktan uzak insanlara acırdım... Kış böyle geçer, bahar gelir, paltolar atılırdı. Ceketle sokağaçıkardım. Kadınlar kızlar, o, çorapsızdolaşırlardı. Rüzgâr daha hafif, daha tatlı esmeye başlar, kızlann bakışlan aydınlanır, onunkilerse çakmak çakmak olurdu. Çabuk çabuk konuşur, ba- na eski sevgilisinden söz ederdi; ben gülmeye, kayıtsız görün- meye çalışırdım. Sonra aylargeçti, mevsimler birkaç kere değişti, paltolar tek- rargiyildi, tekrar atıldı. Bir gün geldi ki gökyüzü bana eskisinden daha karanlık, yağmur daha can sıkıcı, sokaklar daha gereksiz görünmeye başladı. Sokak dönemeçleri bir şey anlatmıyor, film afişleri bir anlam taşımıyordu. Gülen ya da gülmeyen insanlara hiç aldırış etmiyordum. Park kanepeleri, uzun tenha yollar, köp- rü üstünde gece avarelikleri, bana eskiden görülüp hayal meyal hatırianan bir düş gibiydı. Artık sigaralar tatsız, sularacı, hayal- ler darmadağınıktı. Günlerim gürültülü kahvelerde, iskambil ve tavlada geçiyor, başka bir şey beni ilgilendirmiyordu. Bir akşamüstü, şehrin en kalabalık caddesinden geçerken bir mağaza vitrini bana ilk defa yeni bir aşksız insanı tanıttı. Bu, ha- yalsiz, umutsuz, arzusuz herhangi biriydi. Birkaşı çatıkt, duda- ğında gülümseme silinmişti. Bu... bendim!.. Artıkbütün şarkılar banayabancıydı. Aşkşiirlerine dûşmandım. Parklarserserileriçin- dir diyordum. Hayal kurmak işsizlere mahsus..." *"Aşks*z Insanlar' (1949- Can Yayınlan) adlı kitaptan... PENCERE Hediye?.. Hediye Aksoy... Anımsayın Hediye'yi, Ümraniye E Tlpi Ceza- evi'nde yatan genç kızı.. Gözleri görmez.. Hasta.. Terörist. Yaşamak isteyen, düşünen, duyumsayan, ter- leyen, gülümseyen kız.. Salıverildi. • Hediye Aksoy için bu köşede iki yazı çıkmış- tı. Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, konuyla ilgilendi, sorunu çözdü, Sayın Bakan'ın yolladığı açıklamayı bu köşede özetlemek iste- rim. Hediye Aksoy, 7 Eylül 1994te bir terör eylemi sırasında atmak istediği bombanın patlamasıy- la yüzünden yaralanıyor, gözleri görmez oluyor; genç kızın bundan sonraki yaşamı karanlıkta bir serüvendir. Görmezliğin üstüne başka saynlıklar da ekle- niyor, böbreklerinden vurgun yiyor, kansızlık bas- tırıyor; mapusane koşullannda yaşaması, bakı- mt, iyileşmesi olanaksızlaşıyor. Hediye yaşamak istiyor.. Yaşamak hakkıdır insanın!.. • Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk'ün açıklamasına göre, Haydarpaşa Numune Has- tanesi'ndeyapılan inceiemesonunda Hediye Ak- soy'un durumu saptanmış, "ameliyat ve teda- visinin yapılabilmesi için" ilgili yasa maddesine göre, cezası, Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı'nca aftı ay "tehir edilerek" 8.2.2000 günü saat 13'te hükümlü salıverilmiş... Doğru olan, yerine getirilmiş. Ç Peki, geriye ne kalıyor?.. Adalet Bakanımızın çağcıl ve insancıl tutumu- nun altını çizmek gerek!.. Ortam ne olursa olsun, akıl ve yürekle toplu- mu yönetmenin yasal koşullannı yaratabilmek ye- tisi, devlete çok şey kazandmr. • Ya Hediye Aksoy?.. Hediyeteröreyleminde bomba atmak isterken yüzündşn yaralandı; görme olanağını yitirdi; ama, tanımadığı kimilerinı öldürmek isterken kendini vurunca, yaşama güdüsünün itisinde hayatın anlamını algıladı, doğanın güzelliğini cezaevin- de duyumsadı. Neçelişki, demeyin!.. Yaşam ile ölüm bir çelişkinin bütünüdür. Hayat bu çelişkinin iki ucunu birbirine bağlar; kimi zaman ortaya çıkan zehir zemberek kördü- ğümü çözmek için insanın tüketeceği soluk ye- tersiz kalır. Dilerim Hediye'nin soluğu yetersiz kalmasın. - .• I-,.! L~;>-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle