Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 EKİM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ
IçaŞiir belleğimin oluşmasında
"Asdmışlann Baladı"nın etkisi
olduğunu düşünürüm hep. Şiirin
ezbere geçinlmesi; zamanJar arası
yolculukta birlikte gezginliği
yaşamak...Bu, benim için, eşsiz bir
şeydi. 'Şiirin,' diyorum; çünkü, liseye
yeni adım attığımız günlerde, bizim
için şiirler vardı. Bildiğimiz şair adlan
yok değildı, ama onlar ders
kitaplarındaydı çoğunlukla. Elünizden
tutup, bizi hayata ve aşka götûrenleri
henüz tanımarruştık.
Edebiyat öğretmeni Şinasi Bey
(dersimize gelmiyordu), okul Tiyatro
(müsamere) Kolu'nca sahnelenecek
Haldun Taner'in Keşanlı AIi Destanı
oyununda rol alacak öğrencileri
seçerken; elindeki bir kitaptan
(Tercüme Dergisi Şiir Özel Sayısı)
seçtiği üç şiirden bazı bölümleri
okutuyordu bizlere. Kızlar, daha çok,
"Annabel Lee"i (E.A. Poe); bizlerse
"Asılmışlann BaladT (F. Vüloa) ile
"Sarhoş Gemi"yi (A. Rimbaud)
seçiyorduk. Sonradan; "Asümışlann
Baladı" ilk ezberlediğim şiir, okul
kitaphğından aldığım Tercüme
Dergisi* ise, ilk şiir defterimin ana
kaynaklanndan biri olmuştu. Şiirin
hayatımıza gelip girmesi rastlantılarla
olmasa da; şairi ve şiiri bir arada
düşünmemızin bazı rastlantı ya da
rastlaşma an'lanyla ilgili olduğu
kanısındayım! Eğer önünüze bir ışık
düşer, bir yo! açılırsa; siz, binlerce
yolun gizini keşfedecek yolculuklann
seyrine de düşmüşsünüz demektir.
Tercüme Dergisi'nin o 'özel sayı'sı da
bunlardan biriydi, benim için. Dünya
şiirini tanımak adına ışıltılı bir yoldu
bu. Hayyam'dan Lorca'ya,
Mevlana'dan Ezra Pound'a,
Shakespeare'den Aragon'a,
Puşkin'den Baudelaire e kadar birçok
şairi taruma; şiir üzerine düşûnceleri
öğrenme 'küavuzu'ydu adeta. Evet,
şiirle yaşamak düşüncesini
oluşturabilen eşsiz bir 'beliek'ti.
• • •
1976'da, Cağaloglu'na ilk adım
atışımın ikinci yılında, gidip karşısına
oturduğum; sanat bilgesi Sait
Maden'in önümde açtığı ikinci ışıltılı
yolu nasıl anlatmalı, bilmem ki!
Onu, Lorca, Paz ve Neruda
çevirilerinden tanımış; sezgilerimle,
belki de birilerine sorarak, gidip
Ankara Han'daki yerini bulmuştum.
Ama onun asıl şair yanını da
keşfederek. üstelik.
Halü İbrahim Bahar'ın "Soyut"
dergisi çıkıyordu. Maden de, o
derginin 'kompozitör'üydü adeta.
Onun şiir bilgisi; eski şiir, özellikle
aruz üzerine söyledikleri; sanata,
hayata ve insanlara daır ettiği sözler;
hayatın öte yakası ile bu
yakasındakilerin derin anlamlannı
kavrayabılmem de ufiık açıcıydı.
Resim öğretmenimin Akademi'den
arkadaşı olması ise, bende örtüşen bir
duygu dünyası yaratmış; resim, şiir ve
düzyazuıın hayatla buluşma, kesişme
noktalanna daha aydınlık bakabilmeye
kapı aralamıştı. Bugün, onunla
buluştuğumuz yolun 30. yılı. Maden,
önce Lorca'nın Çingene
Türküleri(1969), sonra Paz'ın Güneş
Taşı (1963) ve Neruda'nın Yirmi Aşk
Şiiri ve Umutsuz Bir Şarlu'sı (1974),
ardından da Lorca'nın Bütün Şiirleri
(1974) ile karşılamıştı beni.
Şiir yaşamının 56., buluşmamızın da
30. yılı. Bizlere sunduğu üç kitaplık
şiir birikimi; Açıl, Ey Gizem!, Yol
Yazılan, Hiçlemeler; onun, şiirin
alınlığındaki ışığını gösteriyor. Hayata
ve yaşadıklanmıza bılgece bakışuu
şürinin özünde buluruz. Vardığı o
kaynak, yani şiirinin deyileniş
çağıltısını oluşturduğu hayat, bir şiir
yolunun, şairin söz evreninin nasıl
oluşhığunu da gösterir bizlere.
Maden'in şiiri, hayatın içinden ağıp
gelen bir şiirdir. Beslenen, besleyendir.
Onun izleklerine dönüp baktığımızda;
hayatın, benliğimizi sarmalayan, bir
çok öğesini buluruz. Dirimle ölüm
arasındaki en ince çizgiler sözünün
imbiğinde anlam bulur. O sözleri
devşiren, oluşturan bilincin
insana/doğaya/hayata bakışının
eriminde bu yansıma durumlannı
gözlenz. Onun şiırinjn gerçekhk
dönencesinde yer alan ana izlek ise
doğadır. Vazgeçilmeyen ya da izleksel
bir motif değıl; varoluşun kaynağıdır:
hem hayatın, hem de şiirin/in.
Maden, yer yer, kendine/şair ben'e
dönük söylemi önceler. Şiirini kendi
kılan söylemdir bu da. Yaşam bilgesi
bir eda söz konusudur üstelik.
Baudelaire'in deyimiyle; "Gerçeklik
değildir amacı, kendisi'dir." Saf, an
olandır. Söyleyişteki edası ise bunu
serimler. Onun şiiri, Baudelaire'in şu
belirlemelerinin karşı ve iç anlamlannı
da içerir düzeydedir: "Saf anlak
Gerçeği amaçlar. Zevk Gözdliği
duyurur bize, Aktöre Duygusu
Görevi'i öğretir. Buniarın
ortasındaki duygunun iki uçla da
yakın, içten bağıntılan olduğu
doğnıdur, ve Aktöre Duygusu'ndan
öyle hafif bir aynmla sapar,
uzakiaşır ki Aristo, kimi incelikli
savaşDnı: Şiir
AÇIL, EY GİZEM!
Sana indim alaca dağlanmdan gûnön birinde
sarta senin giziiliğine
senin ağızlanna o sonsuz dite
güz mağ'ralannın o derin sessizliğinde
usul usul biriken bengisuya, göksel içkiye
sana indim alaca dağlanmdan yabanıl, ilkel
ağzında bir ceyian götüren aslan incefiği içinde
öyle tadlar dolup dilime
öyle şiirler
estirici binbir düşün birikimiyte
sana indim seninle hem ölüme hem dirilişe
sana sende kurtuluş diye
ve gözlerimde kızıl çakıntılar, kor çizintiier
ulaştım işte
bal kuyuna senin. Açıl! Açıl ey gizem!
SaitMaden 'le
sozsoze- Baudelaire'In güncesi Apaçık Yüreğim yayuv
lanan son çeviri kftabuıız. Bir baknna da çeviri-
deki 50. yılıman hem bize, hem de kendinize bir
annağaıuBaudeiaireitebaşkdığınızbııyohı; şi-
irle, resimle süregeien sanatsal uğraşınızm ayrd-
maz bir parçası kılan neydi?
SAİT MADEN - Şiir tutkusu, resim rutkusuy-
la birlikte, erken uyandı bende. On üç on dört yaş-
lanndaydım. Şiirimi geliştirmek için çıkış yolla-
n anyordum. Bir taşra kentinin olanaksızlıklan
içinde, bir yandan belli başb halk ozanlannı, bir
yandan da tez elden aruz öğrenip Divan şairleri-
ni okumaya başlamıştim. Tercüme dergisinin bir
sayısında Ahmet Muhip Dıranas'ın birkaç Ba-
udelaire çevirisini gordüm. O gûne kadarki gör-
gülerimi altüst eden çok özgün şiirlerdi bunlar.
Acele birLes Fleurs du Mal edinip başladım ken-
di kendime Fransızca çalışmaya. Ortaokulda bu
dili okumaya başlamıştık ya bildiğimiz sadece
"avoir", "etre" fiillerinin birkaç çekimiyle beş
on sözcûktü. Hızlı bir çalışmayla iki üç yıl için-
de Fransız şiirini iyi kötû kavrayacak düzeye gel-
miştim. O kadar ki Baudelaire'den yaptığım bir
çeviri, Varlık Yaymevi'nin açtığı çeviri şiir yanş-
masındabirinciliködülüne değergörüldü. 1949'da
Gûzel Sanatlar Akademisi'ne girdim. Resmi pro-
fesyonel anlamda öğrenmek istiyordum. Yazın ve
sanat çevrelerinden gûncel beğenileri, gûncel
akımlan, gûncel şiiri tanımayabaşladım. Bu ara-
da Baudelaire başka dillerin, Türkçe dışındaki baş-
ka şiir dünyalannın kapısını aralamıştı bana. Ya-
vaş yavaş Lautreamont, Rimbaud, Perse, Rfl-
ke, Poe, Lorca gibi şairleri tanıdıkça, bizde ya-
zılagelen şiirin yalınkat, süslemeci, sulugöz bir
şiirolduğunu gördüm. Sarsmaya kararverdim oku-
yucuyu da, şairi de. Bir yandan kendi şiirimi ve
özgünleşme arayışlanmı sürdûrürken, bir yan-
dan da çeviri yaptnaya başladım. Kimlerden mi?
Yukandaki adlar dışında Apollinaire, Biaise
Cendrars, Henri Micham, Aragon, Paul Elu-
ard, Yves Bonnefoy, Fransız gerçeküstücüleri,
Pablo Nenıda... Octavio Paz, Eugenio Monta-
le, Mayakovsld... Uzun bir bilinçlenme serüve-
ni oldu bu uğraşı benim için. 1960'larda on beş
yıllık şiir birikimimin topunu birden yakıp yeni
bir yolculuğa çıktım. Eskiden bir oturuşta yüz di-
ze, hem de aruzla yüz dize yazabilirken, artık kı-
h kırk yarar olmuştum. 60'tan sonrald şiirlerimi
nerdeyse kırk yıl sonra yayımlamamın nedeni
bu.
- 1996'da, Baudelaire'in amtsal yaprtı Kötûlûk
Çiçelderi'ni yayımladuuz, "Elli yılda oluştu bu ya-
pıt" drvorsunuz. Bir çeviri/şnr okuhı gibi ahyor-
sunuz onu. Neden Baudelaire?
MADEN-Evet, Kötülük Çiçekleri elli yılda so-
nuçlandı. Bu denli uzun sürmesi yukanda değın-
diğim titizlik tutkusundan. Çevirisi bitmiş birçok
şiiri, üzerinden beş on yıl geçince, beğenmeyip
yeniden çeviriyordum. Aynca neden mi Baude-
laire? Yukanda bunu açıİdadım.
- Açıl, Ey Gizem (19%),Yol Yazılan. Hiçleme-
ler (1997) adı aitinda topladığmız şnrierinizin ve
çağdaş Türk şürinin önûne ışık dûşûren bir şair
olarakalabffirmiyiz,BaudebireM?Birazonııııiz-
leri/etkilerinden söz eder misiniz?
MADEN - Kendi şiirimde hiçbir şairin etkisi
yok; Baudelaire'in de, başkalanrun da. Ama top-
lu bir etkiden söz edilebüir, o da şu: çevirdiğim,
okudugum, bûtün şairler bana "evrensel bilinç
M
in
bir parçası olduğumu, bütün moda akımlann, •
özentilerin, sığ duygulanımlaruı ötesindeki te-
mel gerçeği; gitgide karmaşıklaşan toplumsal
aüklar yûzûnden iç dünyası kirlenmiş günümüz
insanıyla "evrensel bilinç" arasındaki kopuklu-
ğu, o *^itik cennefi aramam gerektiğini, bu yü-
kümlülüğü öğrettiler bana. Ama başka biretki var
Fuzuli etkisi. Çocukluğumda Leyla ile Mecnun'u
bütünüyle ezberlemiştim. Onu ve başka Divan şa-
'audelaire başka dillerin, Türkçe
dışındaki başka şiir dünyalannın
kapısını aralamıştı bana. Kötülük
Çiçekleri elli yılda sonuçlandı,
titizlik tutkusundan. Şiirimde hiçbir
şairin etkisi yok; Baudelaire'in de,
başkalannın da. Ama toplu bir
etkiden söz edilebihr.
"Deyimlerden,
halk ağzindan
gelen hazır
şürselliklere
yüklenmeden,
büyük bir
tihzlikle
seçtiği
sözcüklerle
çok çeşitii
yapüar kurdu.
Gdzierden
uzak
köşesinde,
bütün
fazlahkiarı
ayıklayan
işçiükle dili
bir kuvumcu
gibi işledi"
MEMET FUAT
irlerini okuya okuya, yalnız sözcüklerin değil, bir
dizeyi oluşturacak tek tek seslerin dize içinde na-
sıl dağıtılması gerektiğini, içeriğe uygun olarak
ünsüzlerin nasıl susturulması ya da çınlatılması
gerektiğini, ünsüzlerin ne ölçüde yükseltilip al-
çaltılması gerektiğini, bu "iç katek" alışkanlığı-
nı verdi Fuzuli bana. Bir mimar adayuım Si-
nan'dan öğreneceği çok şey olsa gerek. Bir şair
adayırun da Divan şairlerinden.
- Lorca'dan Eugenio Montale'ye kadar birçok
şairin şiirterini çevirdiniz. Giderek de bu oyhıinu
genişletip, şiirin yeryfizündeki serfivenini içeren
bir birikimi de okura sundunuz. Kaynağa dönfi-
şfin aniamı olmah, sizce?
MADEN - "Insanoğlunun beş bin yıllık şiir se-
rüveni" altbaşhğıyla hazırladığım Yeryüzü Şiiri
ve Yeryüzü Destanlan adlı yapıtlanm da bu an-
layışlaoluştu. "Şiirin kaynağına doğru" başlık-
lı uzun giriş yazısında, şiirin uygar toplumlarda-
ki işleviyle ilkel toplululdardaki işlevini karşılaş-.
tırarak, "söz"e kvtfsal. doğaüstü bir ıletı işlevi
yükleyen ilkel ınsanın dile bakışıyla çağdaş in-
sanın bakışı arasuıdaki uçurumu ve bunun neden-
lerini açıklamaya çalıştım. "Söz" kullanışsız bir
nesneye döndü günümüzde; yamız kimi ozanla-
nn işine yanyor şimdilik. Ama yağı bitmiş, ışık
vermeyen bir lamba. Adına "uygarlık" dediği-
mizkaçmılmaz oluşumun bulup geliştirdiği ve her
türlü yaşam biçimine uyarladığı gereçler
u
s8z
n
vax
yerine geçti arök. Bugün bir pilin, bir komanın,
bir bilgisayar faresinin kullanılabilirüği yanmda
"söz"ün işgörür hiçbir özelliği yok. Gülünçtürbu-
nu beklemek ondan. "Kaynağa dönüş" bu bağ-
lamda ele alınmalı, everensel bilinçle bütünleş-
me anlarrunda. Çağdaş insan evrensel bilincin
sindiremediği, kustuğu bir yaratık.
- Şiir çevirüerinizin yani sıra düzyazı çevirikri-
niz, çevTirrüerinizdeoldu. Biraz da bunlardan söz
eder misiniz?
MADEN - Düzyazı çevirilerim çok değil. Bir
Biaise Cendrars çevirisi: Küçük 2^enci Masalla-
n, bir Kristof Kolomb çevirisi; onun Amerika
yönünde gerçeldeştirdiği dört yolculuk boyunca
kendi eliyle tuttuğu günlükler: Seyir Defterieri;
bir Lautreamont çevirisi: gelecek yıl yayımlaya-
cağım Maldoror'un Şarkılan; bir de Baudela-
ire'in günlükleri, Apaçık Yüreğinı adıyla bu yü
yayımladığım yapıt
- Gönışıgına çıkacak, halen sûren çahşmalan-
navarmı?
MADEN - Yayına hazırlamakta olduğum yeni
çalışmalardan bazjlafı şunlar toplu şıırlenmin
iki yeni cildi; günümüz Türkçesine uyarlanmış
bir Fuzuli seçkisi; altı yedi ciltte tamamlanacak
olan Yeryüzü Şiiri'nin üçüncü cildi: En yeni ar-
keolojik buluntularla zenginleşmiş bir Gılgamış
Destanı; 1990'dayayunladığunSimgeleradhya-
pıün yeni eklerle 2. baskıa...
O K U M A O N E R M E L E R İ
*Sait Maden/ Bütün Şiirleri
LAçü, Ey Gizem!, 1996, 168 s.
2 ^ ^ 1 1 9 9 7 3
3. Hiçlemeler, 1997,160 s.
*însanoğhmun Beş Bin Yılhk Şiir
Serüveni:
1.Yeryüzü Şiiri, Çev.: Sait Maden, 1998,
360 s.
2.Yeryüzü Destanlan, Çev.: S. Maden,
1998, 208 s.
»Baudelaire Çev S. Maden
Kötülük Çiçekleri, (Fransızca
asıllanyla), 1996,416 s.
Apaçık Yüreğim/Ozel Günceter,
2000, 196s.ÇekirdekYayınlar
*Lorca/Bütün Şiirleri, Çev.: S. Maden,
1996-1997
l.Ük Şiirler, 134 s.
2.Cante Jondo Şiiri/Şarkılar, 190 s.
3.Çingene Rotnanslan/Ozan New York'ta,
126 s.
4.Tamarit Divaru/Dağmık Şiirler, 182 s.,
Çekirdek Yay.
*Neroda/ Çev.: S. Maden
20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı, 1996,
126 s.
Kara Ada Şiirleri, 1998,230 s.,
Çekirdek Yay.
çalışmalarını erdemler arasına
katmaktan çekinmemiştir."
Maden, yeryüzü şiirini yazar.
Görünümler, bellek izleri, yer im'leri,
erdemlüik yansüan geçmişteki
bugünü, bugündeki yannı, cennet ve
cehennemi, acuun bannağını, sürgün
ve yalnızlığı, suyu ve çölü, toprağı ve
güneşi, geceyi ve gündüzü, yüzün
anlamını, ele geçirilenle yitirileni,
düşe yazılanla öleyazılanı, kanayanla
külleneru anlanr bize. Maden'in şiir
evrenuıe girdiğınizde; şiirle yaşamak
duygusunun / düşüncesinın ne
olduğunu kavrarsınız. O, şiir düşüncesi
oluşturabilecek bir labirentte
gezindirir sizi. Karşıtlıklar, anlamlar
denızınde dolaşırsınız.
Varhk ve anlam...Bu ontolojik yapının
su-lannı gösterir bir bir. Zamansa,
şiirinin tayflannın en belırgın
ayracıdır. Yerin anlamını, ait
olunarıların değerini gösterir burada
da. Her şeyin kirlendiği bir ortamda;
duru bir gökyüzû, yağmurla
ağdalanmış toprak ve yeşüin kokusunu
bissettiriyor bizlere. Sait Maden için
şiir bir 'iç ayduüanma' savaşumdu".
Gûncel kirlerin, yanıltılann tutsagı
bireyin, bu yüklerden kurtulma ve
kendini antma yolunda vereceği
savaşım. Yunus'un "Ballar balını
boldum, kovanın yağma olsun!"
dizesiyle belırttiğı ıç aydınlanma,
evrensel bilinçle bütünleşme, 'varuğın
birliği'ni kavrama savaşımı. Burada.
özenli bir biçim/yapı işçiliği de
gözlenir. Resim sanatından gelen
estetik duyum, Maden'in şiirinin
biçimselöz'ünü Apayn bir güzcllikte
var etmiştir. Onun çeviri çabasının ise;
bu eşsiz yurdu daha da benzersiz
kılmaktan başka bir anlam taşımadığı
düşüncesindeyim. O kaynaklara
giderek, bunlann yanında kendi
yolunu da nasıl açtığını gözlenz.
O, orada ışıyor; dönüp bakmasını,
şiirden ve hayattan dem almasını
bilenler için.
*Sevgili Ahmet Cemal yıllarsonm, bizi,
bu derginin ap/abasım'ıyla
buluşturmuş; en güzel armağanı
sunmuştu: "Tercüme Şiir Özel Sayıst",
Sayı: 34-36, mart 1946, BFS özelKitap,
1986.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Uygarlık Ölçütü
Olarak Öğrenci Yurtları...
"Uygarlık", ya da en kısa tanımıyla: Çağdaşlığı ya-
kalamak.
Ya da Nietzsche'nin deyişiyie, "dünyadakiherşe-
ye insanca bir anlam kazandırabilmek için" ne gere-
kiyorsa onu yapmak.
Bizim ünh/ersite uygariığımız konusunda en son ha-
ber, geçen pazartesi günü Radikal'de çıktı. Bu ha-
bere göre, bir milyon iki yüz bin ünıversiteli için Kre-
di ve Yurtlar Kurumu'nun yatak kapasitesi sadece yüz
altmış bin. Yani, bir mityonu aşkın öğrenciye düşen,
bannmak için kendi başının çaresine bakrnak.
Peki ya yurtlardaki yaşama koşullan? Bu koşulla-
nn en azından bazı yurtlarda nasıl olduğunu da aynt
haberden öğreniyoruz. Buna göre, megakentimiz ve
ülkemizde üniversite sayısı en fazla kentimiz olan Is-
tanbul'da, bir odada tam on dört, evet, yanlış oku-
madınız, tam on dört öğrencinin kalmak zorunda ol-
duğu yurtlar var. Böyle barınma koşullannda -öğren-
cilerin ifadesiyle- yıkanmak gibi son derece uygarca
bir gereksinimin karşılanması bile sorun. Ders çalı-
şabilme olanağı ise neredeyse sıfır.
Peki ya deprem bölgesindeki üniversitelerde oku-
yan öğrenciler? Onlann durumu, hepsinin en kor-
kuncu. Aradan bir yıldan fazla bir zaman geçmiş ol-
masına karşjn, öğrencilerhâ)â yurt yerine kurulan, ya-
zın kavrulup kışın savrulan prefabrike evlerde bann-
mak zorundalar. Yani soğuk kış gecelerinde öğren-
cilerin soba nöbeti tuttuklan, yıkanma olanaklannm
son derece kısrtlı olduğu ya da bulunmadığı bannak-
larda!
Pek çok kavram gibi, yurt kavramı üzerinde de bu-
güne kadar yeterince düşûnüldüğünü sanmıyorum.
Eğer yurttan, öğrencinin akşamdan akşama -ko-
şullar ne olursa olsun- başını sokabileceği bir "çaft
altı" anlaşılıyorsa, o zaman ülkemizde de bir yurt so-
runu yok demektir! Çünkü bu anlayış, bir tenteyi bl-
le bir "yurt" sayabilir.
Ne var ki uygar dünyanın yurttan anladığı, bizim-
kisinden epey farklı.
Üniversite yurtlan, üniversitede en az dört yıl bo-
yunca yılın sekiz, dokuz ayının geçirileceği -adı us-
tünde- yurtlar olarak düşünülen, düşünülmüş olma-
sı gereken mekânlardır. Bir üniversitelinin üniversite
yaşamı, yalnızca dersliklerde geçirilen saatlerle sınır-
lı olmayıp, insanca yaşama, çalışma ve dinlenme
mekânlanyia bir bütün olarak düşünülmesi gereken
biryaşamdır.
Üniversite yurtlan, gençliklennin en değerli ve ve-
rimli yıllarını yaşamakta olan insanlann akşamlan
başka gidecek yeıieri olmadığı duygusuyla değil, fa-
kat evlerine gittikleri duygusuyla döndükleri mekân-
lar olmak zorundadır.
Üniversite yurtlan, üniversiteli insanın eğitiminin
onun bireyseldüzlemindekitamamlayıcısı ve destek-
leyicisi olması için gerekli atmosfeh taşımak zorun-
da olan mekânlardır.
Uygar dünya, artık nicedir yurtlan korkutucu birtek-
düzeliğin ve sıkıdüzenin merkezleri olarak değil, fa-
kat o yapılarda barınanlann bireysel düzenlemeleri-
ne ve gereksinimlerine olabildiğince açık mekânlar
olarak düşünmektedir.
En fazla iki kişilik, içinde iki kişi için de çalışma ve
yerleşme olanaklan bulunan odalar, aynı koridor üze-
rinde yeterti -yani sıra bekletmeyecek- sayıda ban-
yo ve tuvaletlerin bulunması, her koridorun sonun-
da öğrencinin istediği takdirde kendine bir şeyler ha-
zırlayabileceği, geniş ve dolaplı bir murfağın yer al-
ması, aynı binada en azından kahvaltı edebilme ola-
nağının sağlanmış olması; bütün bu sayılanlar, gü-
nümüzün uygar dünyasının yurtlannda üniversite öğ-
rencilerine kural dışı olarak değil, fakat kural olarak
sağlanan olanaklardır.
Bu olanaklann sağlanmış olmasının temel nedeni
ise uygar dünyanın üniversite öğrencilerine yalnızca
ders çalışmak zorunda olan değil, fakat kendisine in-
sana yakışır bir çevrenin sağlanmasını isteme hak-
kına sahip genç insanlar gözüyle bakmasıdır.
Bu bakış açısının temelini ise ancak eğitimi boyun-
ca insanca bir atmosferde yaşaması sağlanmış bir
öğrenciden ileride insanca bir dünyanın oluşturul-
masına katkıda bulunmasının beklenebileceği yo-
lundaki doğru saptama oluşturmaktadır.
Ve bütün bunlar, parasal olanak değil, fakat biroa-
kış açısı sorunuduri
Ne dersiniz, uygar mıyız?
Fazıl Saya Altm Plak ödütü
• ANKARA (AA) - Fazıl Say, yeni çıkan ÇD'si
'Bahar Ayini' ile Fransa'da 'Diapason D'Or-Altın
Plak' ödülüne layık görüldü. Albüm Avrupa'da
büyük yankı uyandırmasının yani sıra 'Glassica'
dergisinin 'Yılın Plağı' ve 'Repertoire'ın 'En iyi
plak-Rio' ödüllerini aldı. Igor Stravinsky'nin 'dört
el piyano' için yazdığı yapıt dünya tarihinde ilk kez
bir piyanist taraiindan üst üste yapılan iki kayıtla *
seslendirildi. Alman ve Fransız basuıında yer alan
yazılarda Say'ın çahşması için şimdiye kadar
ulaşıhnış en büyük kayıtlardan biri diye söz edildi.
Albüm, Türkiye'de Balet Plak tarafından sunulacak.
Oscar kahramam sdantıda
• LOS ANGELES (AA) - Oscar töreni öncesinde
çaluıan Oscar heykelciklerini çöplükte bulan ve bu
nedenle ödüllendirilen Willie Fulgear'uı kardeşi
John Harris, heykelciklerin çalınması olayına
kanşmakla suçlandı. Harris, 55 heykelciğin
bazılannı cvınde tutma ve olay hakkında bilgisi
bulunmakla suçlandı. Suçlu bulunması halınde
Harris'in 6 yıl hapse mahkûm olacağı belirtildi.
Geçimini çöp toplamakla sağlayan Fulgear, kayıp
55 heykelden 53'ünü Los Angeles kentinin Kore
Mahallesi'ndeki bir çöplükte bulmuş ve Fulgear'a
50 bin dolar (29 mih/ar) para ödülü verihnişti.
BUGUN
• BABYLON'da saat 21.30'da Açık Radyo
Partisi yer alacak. (292 73 68)
• BORUSAN'da saat 18.30'da Serdar Katipoğhı
ile 'Müzik Kfitüphanelerinde Teknolojı ve
Araşnnna' konulu söyleşi gerçekleştirilecek.
(252 22 56)
• AKSANAT'ta saat 18.30'da MAkay,Levent
Çatakoğlu, Bedri Baykam, Ekrem Kahraman ve
Nevzat Metin'in katılacağı 'Sanatta tdeoloji ve
Plazar' konulu panel gerçekleştirilecek.
(252 35 00)
• CEMAL REŞtT REY'de saat 19.30'da
'Bemini Yaylı Sazlar Dörtiüsü'nün konseri
î