27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 OCAK 2000 CUM> 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Senaryo yazan Umur Bugay, sosyal bir tabana oturmuş, sağlam bir mizahı yeğliyor 'Komik dıırumlar evrenseldir' 'Sinema ağır bir sorumluluk' Anamesaj;ucuz kahramanlık Perihan Abia, Bizimkiler, Yaziıkçılar ve Oğ- lum Adam Oiacak gıbı televızyon dizilerinden tanıdığımız yönetmen Yalçm Yelence ile Dunış- ma üzerine konuştuk: - 'Duruşma' ilk sinema filminiz. Daha önce yaptığınız dizi çaltşmalan ile ne gibi farklar içe- riyor? YALÇIN YELENCE-Her zaman dizi çektim ama sinemaya da tutkundum. Şu ana kadaroluş- turduğunı 4000- 5000 filmlik bir arşivim var. Si- nemaya olan ilgim her zaman ağır bastığı için diziyı çekerken dahi olayın sinematografik yö- nüne ağırlık vermeye çalıştım. Perihan Abla ve Bizimkiler bu eğilimin ağır bastığı iki dizidir. El- bette ki sinemayla dizi arasında birçok temel farklılıklar var. Dolayısıyla sinema çok daha il- ginç ve ağır bir sorumluluk. Ama her hafta dizi çekince, bir şekilde idmanlı gibi oluyorsun. O ça- lışmanın getırdıği bır performans var. Ben de böy- le bir performans ile ilk filmimı çektim. - Hiç sorunla karsılaştınız mı? YELENCE - Benim içın en büyük sorun ses- li çekımlerdi. Hem mekân seçiminde hem de dış çekimlerde bu açıdan çok zorlandık. Buna ek ola- rak Istanbul'un dokusunda da büyük değişimler var. Balıkçısıyla, kahvesiyle, cumbah evleriyle eski İstanbul mahalleleri kahnamış. Bir sahne- ye uyan mekâm bulunca diğeri için uygun me- kânı şehrin ta öbür ucunda bulabildik mesela. Ses- li çekım olunca bir de bulunan yerin gürültüsüz ve sessiz olması için uğraştık. Neyse ki Kuz- guncuk imdadımıza yetiştı de en azından halkın fazla ilgisine maruz kalmadan dış çekimleri ya- pabildık. - TanKhğınız bir kadro ile çahşmamn ne gibi avantajlan oldu? YELENCE-On iki yıldırbirlikte çalıştığımız için artık onlardan nasıl bir performans alabile- ceğimin çok iyi farkındaydım. Teknik ekip ola- rak da hiç sorun çıkmadan, düzgün bir şekilde çekimleri tamamladık. Aynca senaryo da çok iyi kunılmuş olduğundan oyuncular da dahil hepi- mize pek zorlanmadan sadece uygulamak düş- tü. - Medya eleştirisini filme nasıl yanattmız? YELEiSCE - Fılmin ana mesajı ucuz kahra- manlık, insanlar kısa yoldan köşe dönme istek- leri ve medyanın buna izin veren bir mekaniz- ma içermesi. Bu deformasyonun sembol ve teş- vikçisi olarak Rutkay Aziz'in canlandırdığı avu- kat tiplemesini kullandık. Ama çok açık ve or- tada bır anlatım yerine olayın örgüsü içinde çö- zümle beraber ortaya çıkan bir eleştiri iletmeye çalıştık. - Sesli çekhn tekniği Türkiye'de çok yenL Bu açıdan ne tür zorluklar oldu? YELENCE - Ses mühendisleri çevreye az du- yarlı ama yakm sesleri alan mikrofonlar kullan- dığı için aslında çekim sırasmda pek zorlanma- dık. Mekân seçimini de ona göre ayarlamaya ça- lıştık. Daha sakin ve sessiz alanlan tercih ettik. Ama stüdyo aşaması gerçekten yorucu oldu. Çünkü surround sistem denilen salonun her ta- rafından ses gelmesi tekniği kullanıldığından normalde problem olmayan seslerbile sorun ol- du. O yüzden stüdyoda birçok sesi ayıklamak zo- nında kaldık. Ama sonuç olarak oyunculardan teknisyenlere kadarherkesi memnun eden bir ça- lışma oldu. AYŞEKOKSAL Senaryosunu UmurBugay'un yazdığı ve Yal- çın Yeknce'nin yönettiğı, medyanın her türlü in- sanı bir anda yıldızlaştırarak ünlü bir hale ge- tirmesini eleştiren 'Duruşma' adlı film göste- rime gırdi. 'Duruşma'nm başrollenm Zafer Algöz, Gü- ven Kıraç, Meltem Cumbul \ e Rutkay Aziz pay- laşıyorlar. Bu isimlenn yanı sıra filmdeki dığer karakterler ıse Bizimkiler dizisinin oyunculan ve tıyatro sanatçılan tarafından canlandınlıyor. ilk kez Antarya Film Festivali'nde seyirci kar- şısma çıkan filmde. Ercan Yazgan 'en iyi erkek oyuncu' ödülünü aldı. Daha önce birçok sinema filminin senaryo- sunu yazan Umur Bugay, Atrf Yümaz, Ertem Eğflmez, Zeki Ökten gibi yönetmenlerle çalış- tı. 1976 yılında 'Işte Hayat' ve 1978 yılında 'Çöpçüler Kralı' adlı film senaryolan ile An- talya Film Festivali'nde 'En İyi Ozgûn Senar- yo' ödülünü kazanan Bugay ile Duruşma üze- rine konuştuk: - Sinemaya birsüre ara verdiniz. Yeniden dön- me kararmı vermenizde ne etkiü oldu? UMUR BUGAY-Geçen sene 'Propaganda', 'Her Şey Çok Gûzel Oiacak' gıbı Türk sinema- sına damga vuran fihnler yapıldı. Açıkçası bu yapımlara olan ilgi bana umut verdi. Türk film- lerinin belli bir düzeyde olduğu takdirde ızlen- diğini gördüm. Ben de kalıteli bır yapımla iz- leyici karşısına çıkabileceğime ınandım. Aslın- da sinemaya dönüş sayılmaz bu. Belki uzun za- man dizi yapımcılığı ile uğraştım ama kafam- da her zaman sinema ile ilgili proje- ler vardı. - Dizi yapuncıhğı ile film yapımct- hğı arasında ne gibi farklar var? BUGAY- Her şeyden önce dızı ça- lışması içın bir araya gelmış ve orga- nize ohnuş bır ekiple film çalışması içine gırdik. Bu yüzden bazı çehşki- ler yaşadık. Film çekmek ayn, dizi çekmek ayn bir şey. Bıri bir haftalık kısa bir çalışma, diğeri ıse günlerce süren ve çok iyi takip edilmesı gere- ken bır düzen. Ama çok iyi bır prog- ram yaptık ve sanki aya giden bir ro- ket gibi saatiyle, dakıkasıyla her şey tam vaktinde bittı. 28 günde çekelım dedik, tam 28 günde bitti. Bu bizım yıllardan ben bır arada oluşumuz- dan ve ciddi bir disiplin geliştırme- mizden kaynaklanıyor. Bakireliğe eleştirel bakış - Duruşma için kadro filmi diyebi- firmiyiz? BUGAY - Tam manasıyla bır kad- ro filmı. Herhangi bır yüdız üzerine kurulu değıl. ön planda dört oyuncu var ama geri plandaki küçük rolleri bile ciddi tıyatro ve sinema sanatçılan oynuyor. Belki de Türk sine- masında ilk kez, ufacık karakterler bile başoyun- cu nıtelığındeki oyuncular tarafından canlandı- nlıyor. Bu yüzden her tipleme için aynı derece- de özen gösterildı. - Dunışma'nın senaryosunu 12 yıl önce yaz- mıştmız. Hiç değişiklik yapünız mı? BUGAY - 12 yıl önceki senaryo o zamankı Türkjye'nin içeriğıne uygun bır güldürü idı. Ama günümüz açısmdan boşluklan olduğunu ve yaşamla birebir denk düşmediğini gördüm. Bu yüzden bazı güncelleştirmeler yaptım Ak- h fikri kısa yoldan ünlü olmakta olan basit bır genç kızın "yükseBs.' hıkâyesı çe\Tesınde 'yu- dızlaşma'nın medya sayesinde bugün ne kadar kolay ve çabuk olduğunu göstermeye çalıştım. - Komedi ile amacınız sadece güldûrmek mi yoksa iletmek istediğiniz bazı mesajlar var mı? BUGAY - Aslında komedi ınsanlan güldür- mek içın yapılır. Ama sadece ınsanlar gülsün dı- ye, hiçbir temele oturmayan bir komediden çok, Iklı fikri kısa yoldan ün kazanmakta olan basit bir genç kızın 'yükseliş' hikâyesi çevresinde, 'yıldızlaşma'nın medya sayesinde bugün ne kadar kolay ve çabuk gerçekleştiğini göstermeye çalıştım. Yaptığım komedinin evrensel bir niteliği olmasını istiyorum. Yaşanan ilişkiler, insanlann zaaflan ve düştükleri komik durumlar evrenseldir. bence hiçbir zaman toplumda karakter- leriminbirebiraynısına rastlamak müm- kün değil. Çünİcü ben bir mizahçıyım. Insanlan eleştinyorum. Mutlaka bıraz abartılmış, bıraz yozlaştınlmış, bıraz da değıştınlrmş karakterler yaratmaya çalışıyorum ki komedi olsun. - Yapbğınız komedi için evrensel di- yebilir miyiz? Yoksa Tûrkhe'ye özgû bir mizah mı yapıyorsunuz? BUGAY - Yaptığım komedinin ev- rensel bir niteliği olmasını istiyorum. Yazmaya oturduğumda, birebir Ahmet'i, Mehmet'ı değıl bır prototıpı düşünü- yonım. Yaşanan ılışkıler, ınsanlann za- aflan ve düştüklen komık durumlar ev- renseldir. Bir adam bankayı soyarken ya da kansıyla kavga ederken yaşayabıle- ceğı olaylan sadece Türkiye'de değil Kanada'da, ltalya'da, her yerde yaşaya- bılır. Ben de komıklik değil durum ko- medısı yapmayı amaçladığımdan ge- nellikle düğümün bir şekilde çözüldü- ğü bir dramatik kurgu oluşturmaya ça- lışıyorum. Bunu da dunyanm her ye- nnde yaşanabılecek olaylann akışı içinde gün- cel sorunlan da yansıtacak bir biçimde sunma- ya çalışıyorum. - Türk sinemasında son yıilarda yaşanan ge- lişmeyi neye bağuyorsunuz? BUGAY - Eskı anlayışlar çöktü ve teknolojik olanaklar artık daha fazla. Eskiden iki ünlü ka- dın ve erkek oyuncuyu karşı karşıya getirdıği- nizde bir de yabancı bir senaryo taklit edince füm oluveriyordu. Birçok insan sinemada para var diye sınemacı oldu. Eskiden sinemadan kaza- nılan sinemaya dönmezdi. Ya inşaatlara ya yaz- Iıklara yani kendilerine harcarlardı. Günümüz- de eski sinema oyunculannın parasızlıktan ve bakımsızhktan yapayalmz ölmeleri de hep bu sebepten. Eğer filmlerden kazamlan paralarla bir sandık kurulsaydı belki onlara bakılacak bir sistem kurulurdu. Şimdıki sinemacılar çok fark- lı. Kazandıklan paralan sinemaya harcıyorlar. Gereken teknolojik altyapıyı oluşturmak için pa- ra harcıyorlar. En önemlisi o paralarla yeni ve daha ıyı fîlmler yapmayı amaçlıyorlar. Bu yüz- den Türk sınemasından umutluyum açıkçası. Bugay, filmdeki hertiplemeyeaynı özeni gösterdiklerini söylüyor. sosyal bir tabana oturmuş mizahı tercih ediyo- rum. Duruşma'da ikı ev lılıkten sonra bakire kal- mış bir kızın bu olayı kullanarak ünlenmesini anlatırken hem gülünç bir hikâye yaratmaya hem de medyayı ve toplumda hâlâ bir tabu ola- rak yer alan bakirelik kavramını eleştirmeye ça- lıştım 'Türk sinemasından umutluyum' - Senaryoyu ilk olarak Zeki Alasya ve Metin Akpmar ikiüsi için düşündünüz-. Zafer Algöz ve Güven Kn-aç'm birlikteliği nasıl oluştu BUGAY-Uzun bekleyışler ve anahzlerden son- ra oldu. Zafer'le daha önce çalıştığım için oyun gücünü ve yeteneklennı bıliyordum. Bu film- de de birebir kendı gıbı bır adamı oynadı. Gü- ven de kendını birçok rolüyle kanıtlamış bir oyuncu. Birbirlerine çok uyacaklannı düşün- dük. Zaten şımdiden yenı Zeki-Metin ikilisi oluşturdular. Hatta yeni tekliflerbile geliyormuş. - Yararüğınız karakterler her an her yerde karşılaşabileceğimiz 'gerçek' kişiliklen» BUGAY - Öyle ohnasına çalışıyorum. Ama Tayfun Erdoğmuş 'un üst üste binmiş bellekgörüntülerinden oluşan defterleri Urart Sanat Galerisi 'nde Belleğiıı değişken topoğrafyası..•ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Tayfun Erdoğmuş'un yenı çalışmalan 29 Ocak tarihine dek Urart Sanat Gale- risi'nde ızleyicilere sunuluyor. Erdoğ- muş'un galen duvarlanna yerleştirdiği çalışmalar. sanatçının daha önce de kul- landığı Nepal'dekı bir tür ağacın hücre- lerinden oluşan doğal kâğıdın işlenmesıy- le oluşturulmuş. Sanatçı bu kez diğer çalışmalanndan farklı olarak kâğıdı oluşturduktan sonra değil, oluşum aşaması sırasında renk ve biçimlen kâğıdın içine yedirmiş. Böyle- ce kâğıdı yaptıktan sonra değıl, kâğıdı yaparken resmı oluşturmak düşüncesi so- mutlaşmış oluyor... Erdoğmuş'un bu tek- niği kâğıt içındeki farklı biçimlerin izle- yicı tarafından görülebılmesini de kolay- laştınyor. Çalışmalardaki katmanlar, bir tek değıl. bır kaç yüzeyden oluşuyor. Kâ- ğıt olarak gördüğümüz şey bırkaç kat- manın oluşmasından meydana geliyor as- lında. Bunlar şeffaflaşıp birbirleri üzeri- ne yerleşıyor ve birçok yüzey oluşuyor. Ve gıderek bunlar defterleşiyor. Böylece sanatçı hem katman düşünce- sini yaratmış oluyor hem de belleğimiz- deki bilgilerin üst üste bınmesinden, bir- bırlerinı var kılması ya da yeni bilgilerin onun üzenne gelmesini de göstermiş olu- yor. Aslında hiçbir şey silınmiyor, üst üs- te biniyor Birden fazla katman yer alıyor Yapıtlann içindekı öğeler zaman za- man güncelleşiyor ve bu güncelleşme de bizim o bilgiyi var kılacak bir önceki bil- giyi anımsamamızla bağlantılı olarak ge- lişiyor. Örneğin sanatçının bazı çalışma- lanndakarşımıza çıkan ay ya da güneş tu- • "Benim problemim kişisel belleğin, hepimizin belleğine nasıl ipuçlan verebileceğini göstermek aslında... Bunlar benim geçmişe dönük birtakım olaylan ve bilgileri tekrar anımsama yöntemiyle oluşturduklanm. Kişisel belleğim olmakla birlikte, çok genelin de içinde yaşadığı şeyler..." tulmasını gösteren bıçimler... Katman düşüncesi defterbiçimiyle da- ha çok somutlaşıyor. Erdoğmuş bunun bir günce değil, bir anımsama, bir hatır- lama. bir geçmiş olduğunu söylüyor... Ya- pıtlarda birden fazla katmanın bir araya gelmesi sanatçının ıstedığı zaman bunla- n yer değiştirebılmesıne de olanak sağ- lıyor. Hatta izleyici çerçeveleri açarak is- tediği görüntüyü yakalayabilır... Yapıt- lann belleğıni oluşturan her bir katman- da sanatçının kendı düşsel ve gerçek dün- yasına ait görüntüler yer alırken, evTen- sel bilgilere de rastlıyoruz. Yerkürenin yapısı, dokusu, kartografı ve buna bağlı olarak iç ve dış mekân]an konu etmesi ile tanınan sanatçının bu son çalışmalan, yı- ne bu bağlamdan uzaklaşmadan, bu tür kişisel belleğin yoklanmasını ön plana alarak oluşturulmuş denebılır. Erdoğ- muş'un çalışmalannı birbakıma sanatçı- nın eskız deften-güncesi gibi sıfatlarla nıtelemek mümkün. Ancak her ne kadar sanatçının kişisel tarihı çalışmalann oda- ğını oluştursa ve belleğe uygulanan bır ka- zı gibi görünse de her izleyıcınin kendi kişisel tarihınden bir şey bulması müm- kün "Bunlar aslında beninı geçmişe dö- nük birtakım olavlan ve bilgileri tekrar anımsama \ öntemi\ le oluşturduğum şej r - ler... Bir anlanıda otobh ografik öğeler to- şıyor, evet ama bellcğimde kalan, daha önce öğrendiklerimi yeniden anımsava- rak, o bilgileri yeniden, bugûnkü bakış açunla tazeteme^e, yonımlama>a yöne- lik gerçekleştirilmiş bir durum da söz ko- nusu. Bütün bunlar kişisel belleğim ol- makla birlikte, çok genelin de içinde ya- şadığı şeyler" Tayfun Erdoğmuş'un ser- gısı sadece sanatçının kendi geçmişıne değil, resım sanatının, toplumsal olayla- nn bizde bıraktığı ızleri yansıtması ve anımsatması bakımından da önemlı. Kolaj mantığı ağır basıyor Erdoğmuş'un daire, üçgen gibi olduk- ça mınımal geometrik formlarla bezedi- ğı bazı çalışmalar, sanatçının geometrik şekilleri yeniden görsel formlar halıne getırme amacını taşıyor. "Özellikle bu basit fonnlan secmemdeki asıl neden. az- la, çoğu kotarma isteği... Belleğin silikleş- mesinden yola çıkarak bunlan denemeye çalıştım. Daha minimal formlarla ve da- ha az renkle, bir bakuna tasarruflu dav- ranarak bir şe\ier > < apmaya çahştun." Tayfun Erdoğmuş'un bazı çalışmalan- nın sanatçının geçmiş yapıtlanna da re- ferans göndererek soyut peyzajlara dönüş- tüğüne tanık oluyoruz. Aynca, çahşma- larda her bir objenin. noktanın bir yüzey- de konumlanmasıyla o yüzeyin anlamla- n da değışmeye başlıyor "Aslında resmimi kurduğum düşünce, mekân duygusu üzerine. Dolajısrvla bu- radaki yüzeylerde peyzajımsı duygularm fark edilmesi gayet doğal. Burada aradı- ğnn ve bulmav a çahş&ğun şey topoğrafik öğeter." Tayfun Erdoğmuş gerçek coğrafyalar- dan ve gerçek haritalardan yola çıkarak yeni coğrafyalar kurguluyor. Dolayısıy- la sanatçının çalışmalanndan bu bölümü 'yeniden' hantalaşma düşüncesinden yo- la çıkıyor "Bizûzerindeyuşarkendünya ve evren sürekli olarak değişiyor. Dolayı- sıyla bu değjşün bizim farklannuzla dail- gili. Zaman zaman kendi kültürümüzü oluştururken yaşadığımız coğraf>-ayi bir şekilde tahrip ediyoruz. Bir kültür oluş- tururken. katmanlan üst üste koyarken coğrafj'ajT da kültürü de yıpraü} onız bir antamrfa. İnsan kendisini \ar etmeye ça- üşıyor, bazı şeyleri de yok ediyor ashnda." Kolaj mantığının ağır bastığı bu çalış- malar düşünceleri de bır anlamda kolaj- lıyor. "BeOekten>'azma.BeDeğuıizi tekrar hareketegeçirerek o bilgiyi \cniden kont- rol ermek aslında. Benim problemim ki- şisel belleğin hepimizin belleğine nasıl ipuçlan verebüeceği göstermek ashnda... BUdiklerim \v bOgflerim başkalarmın bü- diklerhle mutlaka kesisrvor. Bu görsellik- le neleri motrve edebildiğimL neleri çağ- nşorabfldiğiıtıi anlamaya çalışıvorum." YAZIODASI SELtM tLERİ Astrov 2000 Yılını Düşünmedi Kaç kez okursam okuyayım, kaç kez seyreder sem seyredeyim, burnumda tütecek oyunlanr yazan Ânton Çehov. Benim için dünyanın en şi irii oyunlarının yazan. Otuz beşimdeyken Ivanov kadar yıkık, bezgin dim. Birçok umuttan geriye, dökümler hem d« iç karartıcı, yürek yakıcı dökümler kalmıştı. Ken di kendime masallar uyduruyor, daha güzel gün- ler için adımlaratıldığına, boş yere, inanmaya ça- lışıyordum. "Köşeyi dönmek" üzere harekete geçilmrç günler gelip çattığında yine Ivanov'u okuyor dum: "Yorgun, bitkin, parçaparça, inançsız, aşksız ağır bir baş ve tembel bir ruhla insanlann ara- sında başıboş dolaşıyor ve şu sorulara karşılıh bulamıyorum: Kimim ben, niçin yaşıyorum, ama- cım ne? Aşk saçma birşey, okşayışlargereksiz- ce tatlı, çalışma anlamsız, şarkılar ve ateşli söy- levlerse bayağı ve eski." (Ataol Behramoğ- lu'nun çevirisi.) Ama hep Vanya Dayı'nın Sonya'si imdadıms yetişir, "Yaşamak gerek!" der, birden yaşame güdüsü ağır basar, Sonya'nın söylediği gibi ça- lışmaya, durup dinlenmeden çalışmaya koyulur- dum. Elbette başka umutlar, ışıltılar belirirdi. Ikide bir- de, adeta soluk soluğa, Üç Kızkardeş'ln son sayfalarını, son satırlarını, son sözlerini okur- dum. O kadar sıkokudum ki, günün birinde ken- diliğinden ezberledim hepsini. Evet, Irina yine çalışmaya sığınır, ertesi gün tek başına gidecektir, çalışmaya, hep çalışmaya. Ol- ga, gelecek bir zamanda, bugünkü acılanmız için gelecek zaman insanlannın bizi anmalannı uzaktan uzağa temenni eder. Şimdiki acılanmız onlara sevinç, neşe, iyilik getirecektir. "Ah, insan birbilse... birbilse!.." Çehov hangi 'gelecek zaman 'dan söz açar? Bunu çok düşündüm. Bu soruya çok yanrt aradım. Herkesin yeni binyıl çıkjınlığıyia abuk sabuk do- lanıp durduğu şu günlerde, noktalanmış yüzyı- lın binlerce, milyonlarca kötülüğü, vahşeti, kaba- gücü, çirkinliği bende -elbette başkalannda- bil- lûrlaşmışken, Çehov'dan umut arandım. Bul- dum da! Eşsiz Vanya Dayı'daAsfrov, daha 1850'lerde (Vanya Dayı 1899'un verimidir) doğa güzellikle- ri, brtki örtüsü, geyikleri, keçileri, kazlan, küçü- cük köycükleri, çrftlikleri ve kuğulanyla... hele o göl kuğularıyla bir rüya yöresinin yeni haritasını gösterir: "Şurda burda yeşile rastlıyoruz, ama kesinti- siz değilartık, birbirinden ayn lekelerhalinde. Ne mus geyiği, ne kuğu, ne yaban horozu kalmış. Eski küçük köycükjerden, çiftliklerden, manas- tıhardan, değirmenlerden eser yok. (fenelde, ağır ağır ileheyen, kuşkuya yer bırakmayan ve öyle görünüyor ki gelecekteki on on beş yıl için- de tamamlanacak biryozlaşmanın tablosu bu." (Ataol Behramoğlu'nun çevirisi.) On on beş yıl sonra Birinci Dünya Savaşı'yla, Stalin yönetimine sürüklenecek 1917 devrimiy- le, nihayet biraz daha zaman geçtiğinde naziz- miyle, faşizmiyle yirminci yüzyıl! Yirminci yüzyılı -tıpkı Conrad gibi, tıpkıZafer'de- ki gibi- herkesten önce görmüş, yaşamış ve kâ- ğıtta yaşatmış Çehov, yirmi birinci yüzyıl için umut beslemiş mi? Doktor Astrov şu günlerde dilimizden düşür- mediğimiz "milienium"dan falan söz açmıyor. Yalnız kapıyı büsbütün örtmemiş: "Bızden yüzyıl, ikıyüzyılsonra yaşayıp da ha- yatımızı böyle aptalca, böyle tatsız yaşadığımız için bizi hor görecek olanlar belki de mutlu ol- manın yolunu bulacaklardır." Kim bilir... Çehov, Vanya Dayı'nın o sayfalannı yazarken yeni bir yüzyılın eşiğindeydi, Doktor Astrov'la gelecek zamana seslenirken yeni bir 'binyıl'dan söz açmakta olduğunu muhakkak ki hesap edi- yordu. Ama 'milenium' nöbetlerine tutulmamış. Tutulmak şöyle dursun; insanlığın kirli, kirletil- miş doğada umarsız yaşamaya, çirkin yaşama- ya sürüklendiğini haber vererek, gelecekteki yı- kımlara işaret etmiş. Isterseniz 'üçüncü' binyıla girin. Geçmişle ödeşmediğiniz sürece... ... O zaman her şey Vişne Bahçesi'n\n son sa- tın gibidir: "Sadece uzaktan, bahçeden, ağaca inen bal- tanın sesi gelmektedir." . . . Takvimde lz Bırakan: "Insanın kendini bırakmaması, denizkenann- da havanın düzelmesini bekler gibi bir şeyler beklemesi lâzım." Çehov, Martı, Behçet Neca- tigil'in çevirisi, Kent Yayınlan, 1963. K Ü L T Ü R » Ç İ Z t K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle