23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 OCAK 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 TüPbanlı erkek Türbanlı öğrencilere müjde; türban yasağı fena halde deliniyor ve türban giderek yaygınlaşıyon artık erkekler de türban takıyor! Örneğin Cumhuriyet Ünrversitesi kampusu içindeki Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Kredi Yurtlar Kurumu Kız Öğrenci Yurdu'nun kapılan türbanlı erkeklere açıldı bile... Sıvas'taki dostumuz Mehmet Bakır'ın bildirdiğine göre, içeri başında türbanıyla giren bir erkek, geceyi kız yurdunda geçirmiş fakat çıkışta üniversitenin güvenlik görevlilerine yakalanmış... Bir gün bu zulüm de bitecek, kız yurdundan çıkarken yakalanan türbanlı erkeklere uzanan eller kınlacak! Ancak yurt müdür yardımcısı Cengiz Meral'in, geceyi kız yurdunda geçiren türbanlı erkekle ilgili bilgi almak isteyen gazetecilere kızmasını ve hatta bazı gazetecilerin evlerine telefon edip eşlerini bile tehdit etmesini anlamak mümkün değil... Artık devir değişti; erkekler de türbana bürünüyor! Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektromk posta: sorn©posta.cumhuriyetcom,tr - Hükümet, enflasyon hedefini tutturamamış... "Hedef. memur ve işçiler olunca tam isabet!" umhurbaşkant Süleyman Demirel'in, Ana- yasa Mahkemesi üyeliğine Danıştay'ın ilk adayı Nurşen Çatal'ı değil de Cumhur- başkanlığı Genel Sekreteri NecdetSeçki- nöz'ün "birader" düzeyinde yakın dostu olduğu öne sürülen Taner Tuğcu'nun eşi Tülay Tuğcu'yu ata- masıyla ilgili olarak Yargıtay Onursal üyesi Çetin Aşçıoğlu'nun da söyleyecekleri var: "Üzülerek söylemeüyim ki; Cumhurbaşkanları, 20 yıla yaklaşan süre içinde, Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuaılu üyelerinin se- çimindeki yetkilerini kullanmada iyi bir sınav vere- mediler. Yerleşmiş kanı odur ki, Cumhurbaşkanı'na ulaşabilme kanallarına giremeyenin seçilmesi hemen olanaksızdır. Nasıl olduğu anlaşılamayan birkaç is- tisna bu yargıyı değiştirmez. Cumhurbaşkanı seçim konusunda yetkisini kul- lanırken hem yargıyı hem de yetkilerini kullandığı dev- letin en yüce makamını düşünmek, yansız ve yerin- Kural de bir seçim yaptığı görünümünü vermek zorunda- dır. Bunun için de kendisine özel kanallardan ulaş- tırılan bilgilerle değil nesnel bilgilere ulaşarak gerek- li olan yüksek özenle seçimini yapmalıdır. Bunun ko- lay olduğu da söylenemez. Cumhurbaşkanı aday- lar arasında nesnel olarak bir yeğleme yapamıyor- sa, önceden belirienen bir kuralı her seçimde uygu- layarak yansızlığını koruyabilmelidir; ilk önce en çok oyu alarak seçilen adayın atanması kuralı yerinde olur. Cumhurbaşkanının hukuk açısından sorumsuzlu- ğu tartışmasızdır; ancak yaptıklan işlem ve eylem- leri nedeniyle etik açıdan sorumlu olduklannı hiç mi hiç unutmamalıdıriar. Devletin doruğunda oturan ki- şinin politikacılara, yurttaşlara ve gelecek nesillere örnek olması gerekir. Olabilirse tabii... Sorumsuz bir parti başkanı ağzıyla 'yaptımsa ben yaptım' denilirse söylentilerin önüne geçemezsiniz. Seçeneklerden biri yeğlenirken kabul edilebilir bir mantık egemen olmalı ve sonuçta güven yaratılma- lıdır. Sayın Demirel adına verilen yanıtta 'Devlet dedi- kodu ile çalışmaz' sözüne kim karşı çıkabilir? Şim- di bu yanıt üzerine biz de 'Devleti yönetenler, en azın- dan dedikodu ortamı yaratmama konusunda yük- sek özen göstermelidirler' dersek; Cumhurbaşkanı bu sözümüze çelişkileri gidermeden olumlu yanıt ve- rebilir mi? Hele sayın büyüğümüzün 'dün dündür, bugün bugündür' politik kimliğine geçmiş sözü var- ken... Bir Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde Cumhurbaşkanının yargı üzerindeki bu yetkilerinin kaldırılması tartışılmalıdır. Hem Cumhurbaşkanını hem de yargıyı yıpratan bu düzeni sürdürmenin bir anlamı yoktur." SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Nebati güzeflik mianatomik özellik mi? Bizim Ismail Gülgeç'in kimi çevre- lerce "sapıklık"la suçlanıp saldırıya uğrayan Alanya konulu karikatürünü Milliyet'ten Duygu Asena savundu. Asena, Alanya Belediyesi'nin yurt- dışında tanıtım amacıyla hazırladığı takvime kapak olan karikatürü gördü- ğünü ve iddia edildiği gibi "sapıkça" olmadığını yazıp eleştirenleri eleştir- di. Asena'ya, Radikal'den Hakkı Dev- rim "Suçlulardan biri de benim" diye yanıt verdi: "Gazetelerde ve televizyonda gör- düm. Ön planda burma bıyıklı bir adam (bizden biri olmalı), sağ elinde bir ka- bak, sol elinde mübalağa üzre res- medilmiş ayıp yeri, bir turist kadı- nı kovalamaktadır. Bir karikatürü eleştirmek ne kelime, haddimiz ol- madığını biliriz. Anatomik özellikleri- mizi, 'fazla göze batacak şekilde' ön plana çıkararak turizm reklamı yapıl- masını pek münasip bulmadığımı ima- yaçalıştım." Sevgili Uğur Mumcu'nun "bilgi sa- hibi olmadan fikir sahibi olunmaz" sö- zü, insana "okumaktan çoktan vaz- geçtik artık görmeden de bilgi sahibi olunuyor" dedirtiyor. Gazeteler ve televizyonlar, karika- türü orasından burasından kesip ka- muoyuna öyle bir sundular ki, Alan- ya'da boyanıp biblo niyetine satılan sukabaklarmın sapını bile herkese "paya bıyıklı sapığın ayıp yeri" diye yut- turdular; kimilerine de nebati bir gü- zelliği anatomik bir özelliğin fazla gö- ze batan şekfi sandınp insanlan kan- dırdılar. Insanlar, başkalannın gösterdi- ğine değil kendi gördüğüne inanma- h. Falih Rıfkı Atay, "Alanya'yı görme- li, AJanya'yı görmeden ölmemeli" de- miş; önce karikatürü görmeli, görme- den kalem oynatmamalı... Türkiye'nin Tanımadığı, Türkiye'yi İyi Tanıyan Avrupalılar OZAN CE YHUN Avrupa Parlamenteri FRANKFURT- Avrupa Bir- liği üyesi ülkelerdeTürkiye kö- kenli kaç parlamenterolduğu- nu biliyor musunuz? Eminim bilmiyorsunuzdur. Çünkü Tür- kiye kamuoyu kendisiyle uğ- raşmaktan kendisini aslında çok ilgilendirmesi gereken, ama Türkiye dışında gerçek- leştiği için farkına varamadığı ya da varmak istemediği bir- çok olaydan habersiz bir ko- numda. Türkiye açısından ol- dukça önemli Avrupa parla- mentolarında aktif konumda olan Türkiye kökenli parlamen- terler de bu nedenli bir iki isim hariç Türkiye'de "nobody" ki- şilerdir. Popüler olduğu için ar- kadaşım Cem Özdemir tanı- nır. Belki ondan sonra Türki- ye'de sayılıp sevilen bir şah- sın oğlu olduğum için benim adımın geçtiği olur. Hepsi bu. Oysa bizlerin "ne konumda olduğumuz, ne derece etkili olup olmadığımız" gibisinden sorular kimseyi ilgilendimne- diğinden cevapları da bilin- mez. Sakın yanlış anlamayın. Illa tüm Türkiye bizi tanısın di- ye bir sorunum yok. Ancak Türkiye'nin bu konudaki vur- dumduymazlığı beni şaşırtı- yor. Düşünün sadece Alman- ya'da Federal Meclis'te biri sosyal demokrat ikisi yeşil üç milletvekili var. Ayrıca Alman- ya'nın eyalet meclislerinde şu anda ikisi sosyal demokrat, ikisi yeşil ve ikisi sosyalist top- lam altı milletvekili çeşitli alan- larda aktif konumdalar. Hollanda'da biri sosyal de- mokrat diğeri liberal iki millet- vekili başarılı çalışmaiara im- za atıyorlar. Belçika'da yeşil bir senatör senato üyesi. Avrupa Parlamentosu'nda biri yeşil diğeri sosyalist iki mil- letvekili var. Tüm bu milletvekillerinin or- tak özelliği Türkiye kökenli ol- mak. Yani Avrupa'nın göbe- ğinde oldukça önemli parla- mentolarda dokuzu kadın ve beşi erkek olmak üzere Türk- çe konuşan ve Türkiye'de ni- ce akrabalan olan on dört mil- letvekilinin var olduğu gerçe- ği nedense Türkiye'ye yaban- cı. Birde bu sayıya Avrupa'da yerel politikanın ne derece önemli olduğunu da hatırlata- rak Türkiye kökenli yerel poli- tikacılan eklersek, sanınm Tür- kiye'de birçok kişinin tahmin edemeyeceği bir sonuçla kar- şı karşıya kalırız. Işte size bir- kaç örnek: Sadece Alman- ya'nın Hessen eyaletindeki ye- rel meclislerde en az on beş ye- rel politikacı aktif politika yap- makta. Almanya'nın Berlin, Frankfurt, Stuttgart gibi kent- lerinde Türkiye kökenli yerel politikacıların var olması artık doğal bir olay konumunda. Di- ğer Avrupa Birliği ülkelerinde örneğin Hollanda'da durum hiç de farklı değil. Işte Avrupa Birliği yolunda Helsinki'de önemli bir başarı sağlayan Türkiye'nin bilmedi- ği kimi Türkiye doğumlu, kimi ise Avrupa doğumlu, ama an- ne ve babaları ya da anneleri veya babalan Türk olan millet- vekillerinin sayısı. Elbette bu milletvekilleri listesinde yer al- dıkları partilerin ve seçildikle- ri ülkelerin milletvekilleri. Hiç- biri Türkiye'nin emrinde değil. Ama emin olun ki Türkiye'de demokrasi söz konusu oldu- ğunda ya da "Susuriuk çete- si" gündeme geldiğinde bu milletvekillerinin kaşları kimi TBMM üyesi meslektaşlanna kıyasla çok daha sert çatıl- makta. Türkiye'nin değerleri örneğin Mumeu'lar, Kışlah'lar katle- dildiğinde bu milletvekillerinin yürekleri kimi TBMM üyesi meslektaşlanna kıyasla ger- çekten kan ağlamakta. 13 yaşında çocuklar yargı- lanırken, polis köpekleri öğ- retmenleri ısırırken ya da köp- rü altında çocuklar titrerken bu milletvekillerinin gözleri ger- çekten yaşlanmakata. Türki- ye'de depreme yardım bu mil- letvekilleri için bir reklam ola- yı değil. Türkiye bu milletvekilleri için ülkelerinden uzakta, yabancı, ama çok yakın bir akraba ül- ke. Türkiye'de yaşamakta olan insanların yaşam koşullarını iyileştinmek amacıyla desteğe hazır olduklarına emin oldu- ğum bu sosyal demokrat, ye- şil, liberal ve de sosyalist bu insanlan Türkiye kamuoyu ma- alesef tanımıyor. Oysa onların sayıları her geçen gün artıyor. Bu insanlaria gerçekleştirilecek bir diyalogdan her iki taraf da kârlı çıkacaktır. Üstelik Türki- ye'nin Avrupa Birtiği üyeliğine böylesineyaklaştığı birortam- da bu bir şanstır. Bir de bu gerçeğin farkına Türkiye varabilse. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicakia turk.net Vt tencJen fAAA ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMÎH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN SOcak KAUN PALTONUN KUZVUtD/ĞfKML 17S7'D£ SO6ÜKJ, FRANSA KRALt fY.LOU/S're(İ_uQ S'/f SU- İKAST YAPtLMtŞrt- StÇAKLI SALOIK6AN.AKIL HASTASI Gİ- İ ÖÜ İ YOKSUL SİK KÖYLÜHÜN OSUJ OİAA/ OAMIEMS, HİZMErÇİLİ* /APARAK tCAZAUI/ORDU- SARAYA KARŞI OLAN ^İR M£ZHEBlM ÜYESİYOİ VE SUİHASTİ OE MM İÇifJ DÜ2EULBMİÇTİ. AKŞAAA SMTtefiİNOE /UZABASH4A giklMEC ÜZE6E SA/İAYOAU Çf&W KKALj /K/ GUfJDÜR BİUANIN SÜTUMLABfN/M ARJCASlNA SAKLAUARAK. BEK- LEYEJ4 DAUIEUS'İN SALDIR.IŞINA USÜAMIŞTI- ANCAIÇ, KtŞ MBffSimî NEDEUİYLE ÇOK KAUN BİR PAlr TO G'VU/Ş OİAA/ XV. LOÜIS; 8/ÇA&IM ETICİSİNO€N &JÇÛK Bi£ yA&4YLA KUeTVLMUŞTTj! HBMEM YAKALAUAN MM/ENS yARetLANAGAK ÖLÜU CEZAStNA KIRIKKALE İŞ MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN 1997/362 Esas lnce. Zafer Caddesi No: 81 Kjnkkale adresine çıkartılan tebligatın adresinde bulunamadığı. zabıtaca yapılan tahkikat neticesinde adresin meç- hul kaldığı anlaşıldığından bu defa yukanda belirtilen hususun ilanen tebliğine karar verilraiş olduğundan davalı Uğur Inşaat Pazarlama, Taah- hüt, Elektrik Sanayi ve Turizm Ticaret Limited Şirketi adına Bekir Ince'nin duruşmanın atılı bulunduğu 9.3.2000 günü saat 10.25'te mahkeme- mizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, gelmedıği takdirde HUMK'nun 377. ve 213. maddeleri uyannca tahkikata ve yargılamaya yokluğunda devam olunacağı dava dilekçesı \e davetıye yenne kaım olmak üzere davalı Uğur lnşaat Pazarlama. Taahhüt, Elektrik Sanayi ve Turizm Ticaret Limited Şirketi adına Bekir tnce'ye ilan oluhur. 10.12.1999 Basın: 67512 ANTALYA 1. ASLÎYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo:1999'90E. 19991082K. Davacı Devlet Hava Meydanlan Işletmesi Genel Müdürlüğû tarafindan davalı Fulya Nalan Gûnal ve arkadaşlan aleyhine açılan tescil davasının yapılan açık duruşması sonunda; Antal- ya Merkez Keşirler köyû 670 parsel sayılı taşınmazın 2942 sayılı yasanın 16. maddesi gere- ğince davacı Devlet Hava Meydanlan Işletmesi Genel Müdûrlügü adına tapuya tescilıne, b - rann Tapu Sicil Müdûrlüğû'ne göndenlmesine, davanm niteliğine göre da\'aeının yapüğı mas- raflann kendi ûzerinde bırakılmasına ücreti vekâlet takdınne mahal olmadığına 26.10.1999 gününde karar verilmiş olmalda, işbu karar özetinın. adresı tespıt edılemeyen davaiıya teblig yenne kaım olmak üzere ilanen tebJıg olunur. Basın: 67318 PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU 'Kippi' Orhan "Kirpi" Orhan, 1950'li yıllarda, çok kısa bir sü- re için de olsa, mahalle yaşantımıza girmiş ilginç tiplerden biriydi. Onu, daha mahalleye ilk taşın- dıkları gün görmüş, ayakkabı fırçasını andıran saçlarına bakıp, "kirpi" adını takmıştık. Tuhaf bir oğlandı. Çipil çipil gözleri, upuzun boynu, sıska bacakları, ûzerinde hep "babasınınmış" gibi du- ran giysileri bir yana, "halet-i ruhiyesi" ile de bir tuhaftı. Bunu önceleri, bir üvey anne tarafindan büyütülmüşfüğü, babasının aşırı sertliği gibi "ha- fifletici nedenler"e bağlamaya çalışmışsak da, sonraları, onu tanımaya başladıkça bundan vaz- geçmiştik. O, bize tuhaf gelen "halet-i ruhiyesi"ni bilerek, isteyerek diri tutuyor, biz ne dersek, ter- sini söyleyerek, biz neyi savunursak, tersini sa- vunarak besliyordu. Konu ister mahallenin kızla- rı olsun, ister bir futbol maçı ya da hafta sonu gi- dilecek sinema olsun, mutlaka karşı çıkacak, eleştirecek, sonu gelmez uzun tartışmalara yol aça- cak, dolayısıyla da tepemizi attıracak bir şeyler buluyordu. Herfırsattasergilemeyeçalıştığı "ay- kın kişilik" numaralarından canımız artık iyice sı- kılmaya başlamıştı. Onunla uzun boylu bir arka- daşlık kuramayacağımızı anlamıştık. Fakat ne yapsak, ne etsek yakamızdan düşmü- yordu. Buluşma yerlerimizi değiştirmek, sokağa çıkma saatlerimizi ileri almak gibi "ekme operas- yonları"nın hiçbiri fayda etmemişti. Oğlan ne ya- pıyorediyor, izimizi buluyordu. Denediğimiz "yu- muşak" yöntemlerle ondan kurtulma umudunun tükendiğini gören kimi arkadaşlanmK arasında "şid- det" eğilimleri filizleniyordu. "Kirpi" Orhan, her ne kadar, "Herifsopa istiyor!" cümlesiyle özet- lenen bu eğilimleri haklı çıkarmak için elinden ge- leni yapıyorsa da, bunun pratiğe dökülmesinin ola- sı sonuçları karşısında endişe duymuyor da de- ğildik. Babası, gür kaşlı, tok sesli, sert mizaçlı bir "ağırceza reisi" idi. öyle ya, başımıza ne gelir, bi- lemezdik!.. Bir sonbahar akşamı, şimdi Efes Pilsen olan es- ki Kadıköyspor'un Moda'da, Kız Enstitüsü'nün kar- şısındaki açık basketbol sahasında kendi ara- mızda itişip kakışırken, Kirpi yanımızda bitivermiş, heyecanlı birsesle "Babamyinekalemkırdı!.." de- mişti. Bizden bir tepki gelmediğini görünce, bil- giç bir edayla, yargıçların, "ölüm cezası" verdik- ten sonra kalemlerini kırmak gibi bir gelenekleri olduğunu anlatmış, anlatırken de, sağ eliyle boy- nunu sıkıp, dilini dışan sarkıtarak "asılan adam" taklidi yapmıştı. "Sen hiç asılan adam gördün mü?"Keşkesoramazolaydık. "Evetf'demşti. Doğ- ru mu, yalan mı bilemiyorduk ama epey önce, bir sabaha karşı babasıyla Sultanahmet'e "infaz" seyretmeye gittiğini, "o/ay"ı cezaevi müdürünün avluya bakan penceresinden izlediğini söylemiş- ti. Sözü orada da kesmemiş, kimden, nereden, nasıl öğrenmişse, bize "idam şekilleri" üzerine içimizi karartan, midelerimizi bulandıran uzun bir konferans vermişti. Dudaklarının çikolata yalar gibi gevşemesinden, gözlerine yayılan pırıltılar- dan, sesinin intş çıkışlarından dehşete kapı(m(ş- tık. Ne biçim bir çocuktu bu? Birara, "Biliyor musunuz?" demişti, "Eskiden Ingiltere de idam mahkûmlannın bağırsaklannı çı- karıp, gövdelerini dörde ayırırlarmış..." Sonra zevkten titreyen bir sesle bize, mahkûmların in- faz yerine yerlerde sürüklenerek getirildiğini, boy- nuna ip geçirilerek hemen ölmeyecek şekilde da- rağacına asıldığını, adamın daha canlıyken bağır- saklannın çıkarılıp, iç organlarının gözleri önün- de yakıldığını, en sonunda da kafasının gövde- den ayrılıp, vücudunun dört parçaya bölündüğü- nü anlatmıştı. O, içinden taşan "duygu seli"ne ka- pılmış, idamdan idama atlarken, "Herif sopa is- tiyor!" düşüncesini ilk dillendiren arkadaşımız "Ayı Hamdi", artık kendini tutamamış, yarada- na sığınıp, suratına yumruğunu patlatmıştı. Ka- dıköyspor'un büfecisi Kahraman elimizden zor kurtarmıştı Kirpi'yi. Bu olaydan sonra onu bir da- ha aramızda görmemiştik... Yıllar sonra karıştırdığım bir ansiklopedide Kir- pi'nin anlattıklarının gerçek olduğunu, Ingiliz usu- lü "asıp parçalama" cezasının ilk kez 1283 yılın- da Galler Prensi David'e, 1305 yılında da Iskoç- yalı Sir VVilliam VVallace'a uygulandığını oku- muş, üniversite yıllannda "ülkücü camia"ya ka- tıldığını duyduğum o "halet-i ruhiyesi" tuhaf ço- cuğu düşünmüştüm. Son günlerde kızışan "idam tartışmalan"n izledikçe, nedense yine onu anım- sıyorum. Insan, nasıl da yerini buluyor?.. (Faks:0212-723 84 97) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/ Hasta olmak- tan duyulan kor- ku. 2/ Kimi gö- 2 çebeTürkboyla- nnda birkaç ai- 3 leden ve bunla- nn çadırlanndan oluşan toplu- luk...Alevi-Bek- taşi şairlerinın tarikatlanyla il- gili şiırlerine ve- rilen ad. 3/Hay- ° vanlarda burun g ucu... tutmuş söylemez olmuş ' Ağızda dilJeri gördüm" (Yunus Emre). 4/ Sıtma mikrobunu aşılayan siv- risinek. 5/ Uenme, bed- 3 dua... Kiraya verilerek 4 gelir getiren ev, dükkân gibi mülk. Türkiye'nin üçüncü yüksek tepesi. 7/ " Avustralya'da yaşayan bircinsdevekuşu...Mer- 8 hamet eden, acıyan. 8/ g Dört köşe yelkenlerin yan yakalanna bağlanan halat. 9/ Sığınn öd kesesinden çıkan ve sanlığı iyi ettığıne inanılan taş... Küçük mağa- ra, kovuk. YTJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mehter takımında yer alan ve iki değnekle vurularak çalınan bır tür davul. II Düz ve genış arazi... Kötü işler- de aynı amaçla ve birlikte hareket eden kımse. 3/ Gızli yer». Bir gösterme sıfatı. 4/ Yararlanılan uygun koşul... Baryum elementinın simgesi. 5/ Mısır. 6/ "— düştüğü ye- ri yakar/ Değme dalda gül mü bıter" (Karacaoğlan)... Bir nota... Bir oyun ya da filmde dinlenme süresi. 7/ Karagöz oyunundaki kambur cücenin adı. 8/ Aruz ölçüsünde kısa okunması gereken bir heceyi kalıba uydurmak için uzat- ma... Küçük erkek kardeş. 9/ Yiğit... Don. şalvar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle