Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 OCAK 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
TüPbanlı
erkek
Türbanlı öğrencilere
müjde; türban yasağı
fena halde deliniyor
ve türban giderek
yaygınlaşıyon artık
erkekler de türban
takıyor! Örneğin
Cumhuriyet
Ünrversitesi kampusu
içindeki Milli Eğitim
Bakanlığı'na bağlı
Kredi Yurtlar Kurumu
Kız Öğrenci
Yurdu'nun kapılan
türbanlı erkeklere
açıldı bile... Sıvas'taki
dostumuz Mehmet
Bakır'ın bildirdiğine
göre, içeri başında
türbanıyla giren bir
erkek, geceyi kız
yurdunda geçirmiş
fakat çıkışta
üniversitenin güvenlik
görevlilerine
yakalanmış... Bir gün
bu zulüm de bitecek,
kız yurdundan
çıkarken yakalanan
türbanlı erkeklere
uzanan eller kınlacak!
Ancak yurt müdür
yardımcısı Cengiz
Meral'in, geceyi kız
yurdunda geçiren
türbanlı erkekle ilgili
bilgi almak isteyen
gazetecilere kızmasını
ve hatta bazı
gazetecilerin evlerine
telefon edip eşlerini
bile tehdit etmesini
anlamak mümkün
değil... Artık devir
değişti; erkekler de
türbana bürünüyor!
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektromk posta: sorn©posta.cumhuriyetcom,tr
- Hükümet, enflasyon
hedefini tutturamamış...
"Hedef. memur ve işçiler
olunca tam isabet!"
umhurbaşkant Süleyman Demirel'in, Ana-
yasa Mahkemesi üyeliğine Danıştay'ın ilk
adayı Nurşen Çatal'ı değil de Cumhur-
başkanlığı Genel Sekreteri NecdetSeçki-
nöz'ün "birader" düzeyinde yakın dostu olduğu öne
sürülen Taner Tuğcu'nun eşi Tülay Tuğcu'yu ata-
masıyla ilgili olarak Yargıtay Onursal üyesi Çetin
Aşçıoğlu'nun da söyleyecekleri var:
"Üzülerek söylemeüyim ki; Cumhurbaşkanları, 20
yıla yaklaşan süre içinde, Anayasa Mahkemesi ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuaılu üyelerinin se-
çimindeki yetkilerini kullanmada iyi bir sınav vere-
mediler. Yerleşmiş kanı odur ki, Cumhurbaşkanı'na
ulaşabilme kanallarına giremeyenin seçilmesi hemen
olanaksızdır. Nasıl olduğu anlaşılamayan birkaç is-
tisna bu yargıyı değiştirmez.
Cumhurbaşkanı seçim konusunda yetkisini kul-
lanırken hem yargıyı hem de yetkilerini kullandığı dev-
letin en yüce makamını düşünmek, yansız ve yerin-
Kural
de bir seçim yaptığı görünümünü vermek zorunda-
dır. Bunun için de kendisine özel kanallardan ulaş-
tırılan bilgilerle değil nesnel bilgilere ulaşarak gerek-
li olan yüksek özenle seçimini yapmalıdır. Bunun ko-
lay olduğu da söylenemez. Cumhurbaşkanı aday-
lar arasında nesnel olarak bir yeğleme yapamıyor-
sa, önceden belirienen bir kuralı her seçimde uygu-
layarak yansızlığını koruyabilmelidir; ilk önce en çok
oyu alarak seçilen adayın atanması kuralı yerinde
olur.
Cumhurbaşkanının hukuk açısından sorumsuzlu-
ğu tartışmasızdır; ancak yaptıklan işlem ve eylem-
leri nedeniyle etik açıdan sorumlu olduklannı hiç mi
hiç unutmamalıdıriar. Devletin doruğunda oturan ki-
şinin politikacılara, yurttaşlara ve gelecek nesillere
örnek olması gerekir. Olabilirse tabii...
Sorumsuz bir parti başkanı ağzıyla 'yaptımsa ben
yaptım' denilirse söylentilerin önüne geçemezsiniz.
Seçeneklerden biri yeğlenirken kabul edilebilir bir
mantık egemen olmalı ve sonuçta güven yaratılma-
lıdır.
Sayın Demirel adına verilen yanıtta 'Devlet dedi-
kodu ile çalışmaz' sözüne kim karşı çıkabilir? Şim-
di bu yanıt üzerine biz de 'Devleti yönetenler, en azın-
dan dedikodu ortamı yaratmama konusunda yük-
sek özen göstermelidirler' dersek; Cumhurbaşkanı
bu sözümüze çelişkileri gidermeden olumlu yanıt ve-
rebilir mi? Hele sayın büyüğümüzün 'dün dündür,
bugün bugündür' politik kimliğine geçmiş sözü var-
ken... Bir Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde
Cumhurbaşkanının yargı üzerindeki bu yetkilerinin
kaldırılması tartışılmalıdır. Hem Cumhurbaşkanını
hem de yargıyı yıpratan bu düzeni sürdürmenin bir
anlamı yoktur."
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Nebati güzeflik mianatomik özellik mi?
Bizim Ismail Gülgeç'in kimi çevre-
lerce "sapıklık"la suçlanıp saldırıya
uğrayan Alanya konulu karikatürünü
Milliyet'ten Duygu Asena savundu.
Asena, Alanya Belediyesi'nin yurt-
dışında tanıtım amacıyla hazırladığı
takvime kapak olan karikatürü gördü-
ğünü ve iddia edildiği gibi "sapıkça"
olmadığını yazıp eleştirenleri eleştir-
di. Asena'ya, Radikal'den Hakkı Dev-
rim "Suçlulardan biri de benim" diye
yanıt verdi:
"Gazetelerde ve televizyonda gör-
düm. Ön planda burma bıyıklı bir adam
(bizden biri olmalı), sağ elinde bir ka-
bak, sol elinde mübalağa üzre res-
medilmiş ayıp yeri, bir turist kadı-
nı kovalamaktadır. Bir karikatürü
eleştirmek ne kelime, haddimiz ol-
madığını biliriz. Anatomik özellikleri-
mizi, 'fazla göze batacak şekilde' ön
plana çıkararak turizm reklamı yapıl-
masını pek münasip bulmadığımı ima-
yaçalıştım."
Sevgili Uğur Mumcu'nun "bilgi sa-
hibi olmadan fikir sahibi olunmaz" sö-
zü, insana "okumaktan çoktan vaz-
geçtik artık görmeden de bilgi sahibi
olunuyor" dedirtiyor.
Gazeteler ve televizyonlar, karika-
türü orasından burasından kesip ka-
muoyuna öyle bir sundular ki, Alan-
ya'da boyanıp biblo niyetine satılan
sukabaklarmın sapını bile herkese
"paya bıyıklı sapığın ayıp yeri" diye yut-
turdular; kimilerine de nebati bir gü-
zelliği anatomik bir özelliğin fazla gö-
ze batan şekfi sandınp insanlan kan-
dırdılar.
Insanlar, başkalannın gösterdi-
ğine değil kendi gördüğüne inanma-
h.
Falih Rıfkı Atay, "Alanya'yı görme-
li, AJanya'yı görmeden ölmemeli" de-
miş; önce karikatürü görmeli, görme-
den kalem oynatmamalı...
Türkiye'nin Tanımadığı, Türkiye'yi
İyi Tanıyan Avrupalılar
OZAN CE YHUN Avrupa Parlamenteri
FRANKFURT- Avrupa Bir-
liği üyesi ülkelerdeTürkiye kö-
kenli kaç parlamenterolduğu-
nu biliyor musunuz? Eminim
bilmiyorsunuzdur. Çünkü Tür-
kiye kamuoyu kendisiyle uğ-
raşmaktan kendisini aslında
çok ilgilendirmesi gereken,
ama Türkiye dışında gerçek-
leştiği için farkına varamadığı
ya da varmak istemediği bir-
çok olaydan habersiz bir ko-
numda. Türkiye açısından ol-
dukça önemli Avrupa parla-
mentolarında aktif konumda
olan Türkiye kökenli parlamen-
terler de bu nedenli bir iki isim
hariç Türkiye'de "nobody" ki-
şilerdir. Popüler olduğu için ar-
kadaşım Cem Özdemir tanı-
nır. Belki ondan sonra Türki-
ye'de sayılıp sevilen bir şah-
sın oğlu olduğum için benim
adımın geçtiği olur. Hepsi bu.
Oysa bizlerin "ne konumda
olduğumuz, ne derece etkili
olup olmadığımız" gibisinden
sorular kimseyi ilgilendimne-
diğinden cevapları da bilin-
mez. Sakın yanlış anlamayın.
Illa tüm Türkiye bizi tanısın di-
ye bir sorunum yok. Ancak
Türkiye'nin bu konudaki vur-
dumduymazlığı beni şaşırtı-
yor.
Düşünün sadece Alman-
ya'da Federal Meclis'te biri
sosyal demokrat ikisi yeşil üç
milletvekili var. Ayrıca Alman-
ya'nın eyalet meclislerinde şu
anda ikisi sosyal demokrat,
ikisi yeşil ve ikisi sosyalist top-
lam altı milletvekili çeşitli alan-
larda aktif konumdalar.
Hollanda'da biri sosyal de-
mokrat diğeri liberal iki millet-
vekili başarılı çalışmaiara im-
za atıyorlar.
Belçika'da yeşil bir senatör
senato üyesi.
Avrupa Parlamentosu'nda
biri yeşil diğeri sosyalist iki mil-
letvekili var.
Tüm bu milletvekillerinin or-
tak özelliği Türkiye kökenli ol-
mak. Yani Avrupa'nın göbe-
ğinde oldukça önemli parla-
mentolarda dokuzu kadın ve
beşi erkek olmak üzere Türk-
çe konuşan ve Türkiye'de ni-
ce akrabalan olan on dört mil-
letvekilinin var olduğu gerçe-
ği nedense Türkiye'ye yaban-
cı. Birde bu sayıya Avrupa'da
yerel politikanın ne derece
önemli olduğunu da hatırlata-
rak Türkiye kökenli yerel poli-
tikacılan eklersek, sanınm Tür-
kiye'de birçok kişinin tahmin
edemeyeceği bir sonuçla kar-
şı karşıya kalırız. Işte size bir-
kaç örnek: Sadece Alman-
ya'nın Hessen eyaletindeki ye-
rel meclislerde en az on beş ye-
rel politikacı aktif politika yap-
makta. Almanya'nın Berlin,
Frankfurt, Stuttgart gibi kent-
lerinde Türkiye kökenli yerel
politikacıların var olması artık
doğal bir olay konumunda. Di-
ğer Avrupa Birliği ülkelerinde
örneğin Hollanda'da durum
hiç de farklı değil.
Işte Avrupa Birliği yolunda
Helsinki'de önemli bir başarı
sağlayan Türkiye'nin bilmedi-
ği kimi Türkiye doğumlu, kimi
ise Avrupa doğumlu, ama an-
ne ve babaları ya da anneleri
veya babalan Türk olan millet-
vekillerinin sayısı. Elbette bu
milletvekilleri listesinde yer al-
dıkları partilerin ve seçildikle-
ri ülkelerin milletvekilleri. Hiç-
biri Türkiye'nin emrinde değil.
Ama emin olun ki Türkiye'de
demokrasi söz konusu oldu-
ğunda ya da "Susuriuk çete-
si" gündeme geldiğinde bu
milletvekillerinin kaşları kimi
TBMM üyesi meslektaşlanna
kıyasla çok daha sert çatıl-
makta.
Türkiye'nin değerleri örneğin
Mumeu'lar, Kışlah'lar katle-
dildiğinde bu milletvekillerinin
yürekleri kimi TBMM üyesi
meslektaşlanna kıyasla ger-
çekten kan ağlamakta.
13 yaşında çocuklar yargı-
lanırken, polis köpekleri öğ-
retmenleri ısırırken ya da köp-
rü altında çocuklar titrerken
bu milletvekillerinin gözleri ger-
çekten yaşlanmakata. Türki-
ye'de depreme yardım bu mil-
letvekilleri için bir reklam ola-
yı değil.
Türkiye bu milletvekilleri için
ülkelerinden uzakta, yabancı,
ama çok yakın bir akraba ül-
ke. Türkiye'de yaşamakta olan
insanların yaşam koşullarını
iyileştinmek amacıyla desteğe
hazır olduklarına emin oldu-
ğum bu sosyal demokrat, ye-
şil, liberal ve de sosyalist bu
insanlan Türkiye kamuoyu ma-
alesef tanımıyor. Oysa onların
sayıları her geçen gün artıyor.
Bu insanlaria gerçekleştirilecek
bir diyalogdan her iki taraf da
kârlı çıkacaktır. Üstelik Türki-
ye'nin Avrupa Birtiği üyeliğine
böylesineyaklaştığı birortam-
da bu bir şanstır.
Bir de bu gerçeğin farkına
Türkiye varabilse.
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicakia turk.net
Vt tencJen fAAA
ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI
HARBİ SEMÎH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN SOcak
KAUN PALTONUN KUZVUtD/ĞfKML
17S7'D£ SO6ÜKJ, FRANSA KRALt fY.LOU/S're(İ_uQ S'/f SU-
İKAST YAPtLMtŞrt- StÇAKLI SALOIK6AN.AKIL HASTASI Gİ-
İ ÖÜ İ
YOKSUL SİK KÖYLÜHÜN OSUJ OİAA/ OAMIEMS,
HİZMErÇİLİ* /APARAK tCAZAUI/ORDU- SARAYA KARŞI
OLAN ^İR M£ZHEBlM ÜYESİYOİ VE SUİHASTİ OE MM
İÇifJ DÜ2EULBMİÇTİ. AKŞAAA SMTtefiİNOE /UZABASH4A
giklMEC ÜZE6E SA/İAYOAU Çf&W KKALj /K/ GUfJDÜR
BİUANIN SÜTUMLABfN/M ARJCASlNA SAKLAUARAK. BEK-
LEYEJ4 DAUIEUS'İN SALDIR.IŞINA USÜAMIŞTI-
ANCAIÇ, KtŞ MBffSimî NEDEUİYLE ÇOK KAUN BİR PAlr
TO G'VU/Ş OİAA/ XV. LOÜIS; 8/ÇA&IM ETICİSİNO€N
&JÇÛK Bi£ yA&4YLA KUeTVLMUŞTTj!
HBMEM YAKALAUAN MM/ENS yARetLANAGAK ÖLÜU
CEZAStNA
KIRIKKALE İŞ MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN
1997/362 Esas
lnce. Zafer Caddesi No: 81 Kjnkkale adresine çıkartılan tebligatın adresinde bulunamadığı. zabıtaca yapılan tahkikat neticesinde adresin meç-
hul kaldığı anlaşıldığından bu defa yukanda belirtilen hususun ilanen tebliğine karar verilraiş olduğundan davalı Uğur Inşaat Pazarlama, Taah-
hüt, Elektrik Sanayi ve Turizm Ticaret Limited Şirketi adına Bekir Ince'nin duruşmanın atılı bulunduğu 9.3.2000 günü saat 10.25'te mahkeme-
mizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, gelmedıği takdirde HUMK'nun 377. ve 213. maddeleri uyannca tahkikata ve
yargılamaya yokluğunda devam olunacağı dava dilekçesı \e davetıye yenne kaım olmak üzere davalı Uğur lnşaat Pazarlama. Taahhüt, Elektrik
Sanayi ve Turizm Ticaret Limited Şirketi adına Bekir tnce'ye ilan oluhur. 10.12.1999 Basın: 67512
ANTALYA 1. ASLÎYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN
DosyaNo:1999'90E. 19991082K.
Davacı Devlet Hava Meydanlan Işletmesi Genel Müdürlüğû tarafindan davalı Fulya Nalan
Gûnal ve arkadaşlan aleyhine açılan tescil davasının yapılan açık duruşması sonunda; Antal-
ya Merkez Keşirler köyû 670 parsel sayılı taşınmazın 2942 sayılı yasanın 16. maddesi gere-
ğince davacı Devlet Hava Meydanlan Işletmesi Genel Müdûrlügü adına tapuya tescilıne, b -
rann Tapu Sicil Müdûrlüğû'ne göndenlmesine, davanm niteliğine göre da\'aeının yapüğı mas-
raflann kendi ûzerinde bırakılmasına ücreti vekâlet takdınne mahal olmadığına 26.10.1999
gününde karar verilmiş olmalda, işbu karar özetinın. adresı tespıt edılemeyen davaiıya teblig
yenne kaım olmak üzere ilanen tebJıg olunur. Basın: 67318
PANO
DENIZ KAVUKÇUOGLU
'Kippi' Orhan
"Kirpi" Orhan, 1950'li yıllarda, çok kısa bir sü-
re için de olsa, mahalle yaşantımıza girmiş ilginç
tiplerden biriydi. Onu, daha mahalleye ilk taşın-
dıkları gün görmüş, ayakkabı fırçasını andıran
saçlarına bakıp, "kirpi" adını takmıştık. Tuhaf bir
oğlandı. Çipil çipil gözleri, upuzun boynu, sıska
bacakları, ûzerinde hep "babasınınmış" gibi du-
ran giysileri bir yana, "halet-i ruhiyesi" ile de bir
tuhaftı. Bunu önceleri, bir üvey anne tarafindan
büyütülmüşfüğü, babasının aşırı sertliği gibi "ha-
fifletici nedenler"e bağlamaya çalışmışsak da,
sonraları, onu tanımaya başladıkça bundan vaz-
geçmiştik. O, bize tuhaf gelen "halet-i ruhiyesi"ni
bilerek, isteyerek diri tutuyor, biz ne dersek, ter-
sini söyleyerek, biz neyi savunursak, tersini sa-
vunarak besliyordu. Konu ister mahallenin kızla-
rı olsun, ister bir futbol maçı ya da hafta sonu gi-
dilecek sinema olsun, mutlaka karşı çıkacak,
eleştirecek, sonu gelmez uzun tartışmalara yol aça-
cak, dolayısıyla da tepemizi attıracak bir şeyler
buluyordu. Herfırsattasergilemeyeçalıştığı "ay-
kın kişilik" numaralarından canımız artık iyice sı-
kılmaya başlamıştı. Onunla uzun boylu bir arka-
daşlık kuramayacağımızı anlamıştık.
Fakat ne yapsak, ne etsek yakamızdan düşmü-
yordu. Buluşma yerlerimizi değiştirmek, sokağa
çıkma saatlerimizi ileri almak gibi "ekme operas-
yonları"nın hiçbiri fayda etmemişti. Oğlan ne ya-
pıyorediyor, izimizi buluyordu. Denediğimiz "yu-
muşak" yöntemlerle ondan kurtulma umudunun
tükendiğini gören kimi arkadaşlanmK arasında "şid-
det" eğilimleri filizleniyordu. "Kirpi" Orhan, her
ne kadar, "Herifsopa istiyor!" cümlesiyle özet-
lenen bu eğilimleri haklı çıkarmak için elinden ge-
leni yapıyorsa da, bunun pratiğe dökülmesinin ola-
sı sonuçları karşısında endişe duymuyor da de-
ğildik. Babası, gür kaşlı, tok sesli, sert mizaçlı bir
"ağırceza reisi" idi. öyle ya, başımıza ne gelir, bi-
lemezdik!..
Bir sonbahar akşamı, şimdi Efes Pilsen olan es-
ki Kadıköyspor'un Moda'da, Kız Enstitüsü'nün kar-
şısındaki açık basketbol sahasında kendi ara-
mızda itişip kakışırken, Kirpi yanımızda bitivermiş,
heyecanlı birsesle "Babamyinekalemkırdı!.." de-
mişti. Bizden bir tepki gelmediğini görünce, bil-
giç bir edayla, yargıçların, "ölüm cezası" verdik-
ten sonra kalemlerini kırmak gibi bir gelenekleri
olduğunu anlatmış, anlatırken de, sağ eliyle boy-
nunu sıkıp, dilini dışan sarkıtarak "asılan adam"
taklidi yapmıştı. "Sen hiç asılan adam gördün
mü?"Keşkesoramazolaydık. "Evetf'demşti. Doğ-
ru mu, yalan mı bilemiyorduk ama epey önce, bir
sabaha karşı babasıyla Sultanahmet'e "infaz"
seyretmeye gittiğini, "o/ay"ı cezaevi müdürünün
avluya bakan penceresinden izlediğini söylemiş-
ti. Sözü orada da kesmemiş, kimden, nereden,
nasıl öğrenmişse, bize "idam şekilleri" üzerine
içimizi karartan, midelerimizi bulandıran uzun bir
konferans vermişti. Dudaklarının çikolata yalar
gibi gevşemesinden, gözlerine yayılan pırıltılar-
dan, sesinin intş çıkışlarından dehşete kapı(m(ş-
tık. Ne biçim bir çocuktu bu?
Birara, "Biliyor musunuz?" demişti, "Eskiden
Ingiltere de idam mahkûmlannın bağırsaklannı çı-
karıp, gövdelerini dörde ayırırlarmış..." Sonra
zevkten titreyen bir sesle bize, mahkûmların in-
faz yerine yerlerde sürüklenerek getirildiğini, boy-
nuna ip geçirilerek hemen ölmeyecek şekilde da-
rağacına asıldığını, adamın daha canlıyken bağır-
saklannın çıkarılıp, iç organlarının gözleri önün-
de yakıldığını, en sonunda da kafasının gövde-
den ayrılıp, vücudunun dört parçaya bölündüğü-
nü anlatmıştı. O, içinden taşan "duygu seli"ne ka-
pılmış, idamdan idama atlarken, "Herif sopa is-
tiyor!" düşüncesini ilk dillendiren arkadaşımız
"Ayı Hamdi", artık kendini tutamamış, yarada-
na sığınıp, suratına yumruğunu patlatmıştı. Ka-
dıköyspor'un büfecisi Kahraman elimizden zor
kurtarmıştı Kirpi'yi. Bu olaydan sonra onu bir da-
ha aramızda görmemiştik...
Yıllar sonra karıştırdığım bir ansiklopedide Kir-
pi'nin anlattıklarının gerçek olduğunu, Ingiliz usu-
lü "asıp parçalama" cezasının ilk kez 1283 yılın-
da Galler Prensi David'e, 1305 yılında da Iskoç-
yalı Sir VVilliam VVallace'a uygulandığını oku-
muş, üniversite yıllannda "ülkücü camia"ya ka-
tıldığını duyduğum o "halet-i ruhiyesi" tuhaf ço-
cuğu düşünmüştüm. Son günlerde kızışan "idam
tartışmalan"n izledikçe, nedense yine onu anım-
sıyorum.
Insan, nasıl da yerini buluyor?..
(Faks:0212-723 84 97)
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4
1/ Hasta olmak-
tan duyulan kor-
ku. 2/ Kimi gö- 2
çebeTürkboyla-
nnda birkaç ai- 3
leden ve bunla-
nn çadırlanndan
oluşan toplu-
luk...Alevi-Bek-
taşi şairlerinın
tarikatlanyla il-
gili şiırlerine ve-
rilen ad. 3/Hay- °
vanlarda burun g
ucu...
tutmuş söylemez olmuş
' Ağızda dilJeri gördüm"
(Yunus Emre). 4/ Sıtma
mikrobunu aşılayan siv-
risinek. 5/ Uenme, bed- 3
dua... Kiraya verilerek 4
gelir getiren ev, dükkân
gibi mülk. Türkiye'nin
üçüncü yüksek tepesi. 7/ "
Avustralya'da yaşayan
bircinsdevekuşu...Mer- 8
hamet eden, acıyan. 8/ g
Dört köşe yelkenlerin
yan yakalanna bağlanan halat. 9/ Sığınn öd kesesinden
çıkan ve sanlığı iyi ettığıne inanılan taş... Küçük mağa-
ra, kovuk.
YTJKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Mehter takımında yer alan ve iki değnekle vurularak
çalınan bır tür davul. II Düz ve genış arazi... Kötü işler-
de aynı amaçla ve birlikte hareket eden kımse. 3/ Gızli
yer». Bir gösterme sıfatı. 4/ Yararlanılan uygun koşul...
Baryum elementinın simgesi. 5/ Mısır. 6/ "— düştüğü ye-
ri yakar/ Değme dalda gül mü bıter" (Karacaoğlan)... Bir
nota... Bir oyun ya da filmde dinlenme süresi. 7/ Karagöz
oyunundaki kambur cücenin adı. 8/ Aruz ölçüsünde kısa
okunması gereken bir heceyi kalıba uydurmak için uzat-
ma... Küçük erkek kardeş. 9/ Yiğit... Don. şalvar.