25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 4 EYLÜL 1999 CUMARTESİ DEPREM ımını disipline bağlamayan çözümler, yine imar yağmasına hizmet edecek... preme karşııdan ki :ak. xda yer nasını eni bir ma" jzümü smen t'e de nt :sini • anlam birlikte mar dü- artışma- ğunlaşı- yatırım- r. Kuzey yıllardır ı fay gü- eşme ve n "nasü • felake- ında yer sonrası bir baş- fay hat- alanla- : tespit- r düzey- alışma- lyla "i- indeka- üne dek >a ıçine ". plan- ınan ye- ılerdeki re: "ön- Depretn için haritaya bakryorlar ama 'plaruna' bakamadıklan için sadece bilgUenmekle kahyoriar. ce jeolojik özellikleri dikkate ala- rakarazüerin kullanım kararlan- nı üreteceksiniz" şeklinde zorla- yıcı ve "baglayıcr bir vükümlü- liik getirmıyor. tlier BankasTnın imar planla- nyla ilgili teknik şartnamesinde- ki "jeolojik etüd ve rapor" koşu- lu ise sadece bu kuruluşumuzca üretilen planlar için geçerli oldu- ğundan. 1985'ten bu yana kendi imar planlannı İller Bankası normlan yerine. "diledilderi şe- kilde hazuiama ve onama" özgür- liığüne ka\"uşan beledıyeler, yasal biryaptınmdaolmadığı içindep- remleri felakete dönüştüren arazı kullanımı ve yapı yoğunluğu ka- rarlannı yine "diledikkriiınar ko- şuDanyUr alabiliyorlar. Dahası bu tür yer seçimi karar- lannı "merkezi hükümeder" de benimseyerek, örneğin en güncel tartışmalardan biri olan Koç-Ford ortaklığına yine KAF üzerindeki Gölcük-SEKA kıyı fidanlığını -fabrika arazTsı şeklinde tahsis edebiliyorlar. 17 Ağustos 1999'da meydana gelen depremin bu fabrika inşa- atına ait temelleri adeta "kullanı- lamaz hak" getirmiş oiması da sadece izin veren hükümet ve ya- tınmın "yerli ortaklarT açısın- dan değil, deprem ve faylar ara- sındaki ilişkileri çok iyi bilen "ABD'li ortaklarT açısından da ağır bir "ders" niteliği taşıyor... çöziim. planlamada Peki, üniversiteler ve diğer bi- limsel kurumlardaki faylara veje- olojik risk bölgelerine ait sapta- malarla. kentleşme ve yatınmlar- daki yer seçimi kararlan arasın- daki bu "kopukluk" nasıl gideri- lebilir? Depremle ilgili hantalar. imar planlan çalışmalannda ör- neğin "müüdyet haritalanndanr> çok daha önemli ve "önceUkli" bir girdi haline nasıl getirilebi- lir?.. Bu sorunun "şehircüik bilimi" açısından en geçerli yanıtı, her türlü yerleşme planının öncelikle bir "bölge planına" bağlı olarak üretilmesı. bölge planlan için de aynı hiyerarşi içinde "ülke fizik- sel planlannın hazırlanmış olma- sıdır. Aynı sorunun "imar hukuku" açısından yanıtı ise yine ülke ve bölge planlaması disiplıni içinde hazırlanacak imar planlan ve her türlü yer seçimi kararlannda, "fay hatlan ve depremle ilgili diğer saptamalara uvgun kurallar" ge- tirilmesınin "zorunlıT kılınarak, bunlann aynca "bilimsel ve özerk kunıllarca da denetiminin" yasal güvencelere bağlanmasıdır... an depremde akrabalannı kaybeden aileler, yerleştikleri Esenkent evlerinde umutlanm tazeiedüer. tzedelerEsenkent'eyerleşmeye başladı ısi - Esenyurt edelere açılan 1000 ımi başladı. Kontratı re konutlann kez üssü Kocaeli ıdeki deprem •elediye timinde kurulan öy'deki toplam 7 bin i bir hasar meydana işti. Esenyurt -. Gürbüz Çapan, en en çok zarar ıde 8 bin 500 konut i üzerine ;nt Evlennden bin ere açtı. Esenkent îkarelik konutlann 70 milyon, 105 metrekarelik konutlann 100 milyon. 128 metrekarelik konutlann da 110 milyon liradan depremzedelere kiralandığı belirtildi. HAB1TAT Ödülü de alan Esenkent Evleri'nin Istanbul Bayındırlık ve lskân ll Müdûrlüğü Ön Hasar Tespit Grubu'nun raporunda "Esenkent Evleri'nin taşıyıcı sistemi sağlam. kolon ve kirişlerinde hiçbir hasar yok. Yalnızca duvar çatlakJan var. Bütün bloklar, statik vönden hiçbir hasara maruz kalmadı" deniliyor. Esenkent'e yerleşen aileler ne dedl? Demir aDesi: Depremde ikı can verdik, vebabamızı kaybettik, ytllarca çalışıp-didinip aldığımız Gümüşyaka'daki fAvcılar) evimiz yerlebir oldu. Esenkent Evleri'nde ailemiz yeniden toparlanacak. Köse ailesi: Depremde evimiz yıkıldı. Evden kaçırabildiğimiz eşyalanmız kamyon üstünde duruyor. Anahtan aldun ya, hemen temizletip yerleşeceğim. Demircan ailesi: Avctlar Merkez Mahallesi'ndeki belediye bloklannda oturuyorduk. evimiz hasar gördü, çocuklar eve girmek istemiyor. Bu çağdaş konutlarda güven içinde, huzurlu yaşavacağız. Bulut ailesi: Çocuklar Esenkent Evleri'ni çok sevdi. Böylesine güvenli ve çağdaş konutlarda otururken yaşadığımız kâbusu da unutmaya çahşacağız. Şimdi son depremle yıkılan bölgenin "planlama" durumuna bakarsak, yaşanan felaketin yu- kardaki bilimsel kuralın yoksun- luğundan kaynaklandığını daha açık görürüz. Örneğin Adapazan-İzmit ve hatta Gölcfik birbirleriyle her alanda ilişkili olan "aynı havza" içindeki yerleşmeler olmasına ragmen, bu havzadaki her beledi- ye, kendi sınırlan içindeki imar planlannı diğerleriyle hemen hiç ilışki kurmadan hazırlama yetki- sini sonuna dek "bagunsız" bir şekılde kullanabilmiştir. Dahası, Döngd- Bahçecik-Golcük-Degir- mendere gibi depremin en çok yı- kım ve ölüm getirdiği Körfez İcı- yısındaki "birbiriyle bitişjk" be- lediyelerbile aynı yasal yetkiler- le kendi imar planlannı "ayn ay- n" ve diledikleri şekilde üretebil- mişlerdir. Aslında bütün Türkiye"de ge- çerli olan işte bu "yerel imar kar- gaşasT düzem. örneğin İstanbul, Adana, Samsun gibı büyükşe- hirler için de geçerli... Büyükşe- hir sınırlan içindeki belde bele- diyeleri ile bu sınırlan kuşatan il- çe belediyeleri, tüm bu iç içe gir- miş bitişik yerleşmeleri bir bü- tün olarak ele alan üst plan disip- linine bağımlı olmadan, her biri kendi içinde yine dilediği yo- ğunlukta ve şekilde yapılaşma kararlannı "kendi yapıp kendi onavladıklan" planlarla alabil- mektedirler... ,- . . Plan dlslpllnl' olsaydı... Oysa. eğer hem imar yasamız- da, hem de planlamayla ilgili ku- rumsal yapılanmamızda "ûlke- bölge v« ait planlar" düzeni ege- men olsaydı, Adapazan-Avcılar kuşağındaki imar düzeni bakın nasıl şekillenecekti. Öncelikle ülke fıziksel planla- masında, hangi bölgelerde han- gi sektörlerin yoğunlaşması ge- rektiği belirlenirken, bugünler- de gazetelerde durmadan yayım- lanan fay hatlan ve deprem risk- lerine aitjeolojik hantalar da bu belirlemelere yön verecek, söz gelimi ülkeyi yönetenlerce "oto- mobil patatesten daha değerli" görülse bile, KAF üzerindeki "nüfiıs veyapıyoğunluğunu" da- ha da arttıran TOYOTASA fab- rikası başka bölgeye kurulabile- cekti... Böylesi bir ülke planlamasına dayalı örneğin Marmara için "bölge planlan" da yapılmış ol- saydı, aynı KAF güzergâhı bu kez "Sakarya- Tekirdag'' kuşa- ğında daha aynntılı değerlendi- rilecek, bu bölgedeki yeni yer- leşme kararlannın genel yoğun- luk ilkeleri de buna uygun sap- tanabilecekti. Yani, ne Adapazan Belediye- si, ne de Gölcük Belediyesi, bi- nalann yerleri ve yükseklikleri konusunda bu denli bağımsız davranabileceklerdi. Çünkü, yine aynı kuşaktaki tüm yerleşmelere ait nâzım ve uygulama planlan da benzer di- siplin içinde bölge planlanna bağlanarak üretilecek, böylece öncelikle deprem riski açısından "KAF'dan habersiz" ve "KAFı gözetmeyen" kent planlanyla bu felaket yaşatılmayacaktı... İşte bu bilimsel gerçeğin imar mevzuatımıza bir an önce girebil- mesi için, depremle birlikte baş- layan ">apısağlamJığı''tartışma- sını "güvenilir planlama" kavra- mıyla da bütünleştirmek gereki- yor. Bu nedenle Bavindırtık Bakan- hgı'nca hazırlanan ve "imar dene- timine meslek odalanm yine kat- mayarak" bunca depremden hâ- lâ "ders ahnmanuş" olduğunu bir kez daha kanıtlayan yeni yasa tas- lağı, "planlamavı" da yine kapsa- mma almadığı için somnlan çöz- mekten uzak görünüyor. aengin(rt doruk.nettr. ANAP'ta huzursuzluk ^ P a buçlar ! »ıj,, Rps vılHır ANAP • 3 FAIK BAKOĞLÜ secnlerinde ülke ge-_elinde büyük oy ka;oına uğrayan Araatan Partisi'nin Genel Başkanı Mesut Ytaaz'ınraemkketive seçım bölgesi Rize ve ilçe örgütlerindeki huursuzluklaı gün geçtikçe su yüzüne çıkmaya başladı. SeçımlerdeBaşbakanlığı ve birinciliği Bülent Ecevit ve partisi DSP'ye kaptırdıktan sonra olıçturulan 57. hûkümette 'mini ortak' durumuna düşen ANAP'ın Rize'deki ilk fııesi geçen ay sürpriz bit şekilde istifa eden Merkez tlçe Başkanı Sefer Karamehmetoğlu oldu. Beş yıldır ANAP Rize Merkez İlçe Başkanhğı'nı yürüten Sefer Karamehmetoğlu. • 'sağhkveyoğun işlerini' öne sürerek •' istifa etmiş ve bu istıfa,ıl başkanlığınca ve '; ardından da genel merkezce uzun süre 'sumen altında' bekletilmesine karşm sonunda işleme konulmuştu. 'Geri dönmesi'ne yönelik Mesut Yılmaz ve kardeşi Turgut Yümaz'm 'ricalarına' olurnsuz yanıt veren Sefer Karamehmetoğlu' nun yerine yapılan ovlamada yardımcılanndan Yüksel Hut merkez • başkanı olmuştu. Vasas/•'nın Meclis'ten çıkış öyküsünde kalmıştım. Içine düştüğüm dehşeti bölüşüyor musunuz? Gelin de bundan böyle, bu Meclis'ten jıkacak her yasa için, sormayın: - Bu yasa nasıl çıktı? Tatil arifesi miy- 1i? Meclis ne kadar yorgundu? Millet- 'ekillerinin ne kadar uykusu gelmişti? Sörüşmetersırasında gözlerini biran için ni yummuşlardı, yoksa pireler mi uçuş- naktaydı? ••• Bu satırlann yazan, Türk Ceza Yasa- ı'nın 159. Maddesınin kıdemli müşteri- jrindendir. Pek çok yazısı, savcılarca eleştiri" olarak değil 'TBMM'in manevi şahsiyetini tahkir" olarak değerlendiril- miş, üç-dört ay gibi kısa sürelerle de ol- sa E tipx "konukevlerinde" ikamet etme- sine karar verilmiştir. Ama hiçbir yazıda, 32. Gün'ün konu- ğu DSP milletvekilinin düzeyini tuttura- rnadı. Bu kadan, gerçekten özel yete- nek gerektiriyor... Af Yasası'nın nasıl çıktığını, DSP'nin tasansının TBMM'de hangi koşullarda, nasıl "genişletildiğini", DSP'liler de da- hil milletvekillerinin tasannın kendisini ve değişiklikleri nasıl tartışıp, değeriendir- diklerini ve sonra da o değerli parmak- lannı kaldınp, "Ulus adına egemenlik hakkını" kullanarak, nasıl yasa çıkardık- lannı öğrendik. TBMM'nin Genel Kurul salonunun al- nına kazınmış "Egemenlik kayrtsız şart- sızmilletindir" ilkesinin nasıl yaşama ge- çirildiğini, ete kemiğe bünündürüldüğü- nü öğrendik. İyi oldu. Çok iyi oldu. Programın sonlanna doğru bu yazının kahramanı DSP milletvekili bir kez daha söz kaptı. "Su Meclis'in tamamı..."diye başladı; vazgeçti; "Bu koalisyonun or- taklan..." diye devam etmeyi denedi; so- nunda "Bizim DSP grubu gerçekten pı- nlpınl, tertemiz kişilerden oluşmaktadır" gibı kınk dökük cümlelerie lafı bağladı. Bir ara kamera, programa katılanlan topluca gösterdi. Fırsattan yararlanıp D- SP'liye baktım. Adam haklı: Pınl pınl ve tertemizdi... Pabuçlan yani... KONUK YAZAR Prof. Dr. TANER ŞENGOR * Gizli Bir Katliam Türü: Can Kaybı Olmayabilirdi Aslında haykırmak geliyor içimden birilerine, ala- bildiğine... Depremin bir alın yazısı olmadığını... Ka- çınılmaz bir son da olmadığını. Neden mi? Bir kere deprem, bir enerji türünün meydana getirdiği fiziksel bir sonuçtur. Yani, gerçekte bir fiziksel enerji yayıtı- mından ibarettir. Enerji ise fiziğin en temel elemanı- dır. Gözlenmesi, denetlenmesi, kontrol edilip yönlen- dirilmesi en olanaklı olanıdır. Yanifizikselbirenerjinın gözlenip öngörülememesi, denetlenemeyip kontrol edilememesi, yönlendirilememesi kuramsal olarak mümkün değildir. Zaten bütün bunlar gerçeklenemı- yorsa o zaman o "şey" de "fizikseJ" sıfatını hak et- meyen bir şey olur. Türkiye'deki deprem trajedisi aklıma bir dönemde birisinin yaptığı "radyasyonlu çay" gösterisini getiri- yor. Hani Türk milleti kuvvetlidir, radyasyon ona vız gelir dercesine... işte, zaman zaman birileri de canım deprem bize hafif gelir.. o da neymiş dercesine örne- ğin Saros Körfezi'nde depreme meydan okumaya benzer bir gösteri yapıyor ve bazı televizyonlanmız da bu gösteriye alkış tutuyor. Evet, Saros'ta deprem olmuyor ama.. Anadolumuzun doğusunda bir yerier- de oluveriyor. Eh, Kanada ile Türkiye arasında bin- lerce kilometre mesafe var. Saros'la Güneydoğu Ana- dolu arasındaki uzaklığın onun yanında hata payı ka- dar kaldığı da düşünülebilirdi. Olur mu efendim? Ha- şa... Bazı hususlarda meseleyi birilerinden başkala- rının bilmesi olur mu hiç? Arkasından da Kocaeli "gökten taş yağarcasına" kafamıza vuruyor. Vuru- yor, ama kafalar nafıle bir kere... Gerçi Saros senaryosunda rol alan o Kanadalıyı sa- vunmuyorum (adını bile bilmiyorum üstelik, çünkü sözünü ettiğim kanallanmız sadece Kanadalı bir bi- lim adamı diye anmıştı o kişiyi) ama o Kanadalıya kar- şı gösteri yapanlann yönetiminde de bilime yaraşır bir taraf göremıyorum. Efendim, bir kere bilimde resmi ağız diye bir kav- ram olmaz ve olamaz. Bilim, bılenindir. Bılimi üretme- sini becerebilen herkes aynı seviyede yetki sahibidir. resmi bir kurumun yöneticisi srfatının taşınıyor olma- sı dünyanın hiçbir yerinde "bilimsel unvan' olarak de- ğerlendırilmez... Tabii, burası Türkiye... Olabilir böy- le şeyler. Hoş görüyle karşılamak lazım. Gelelim bütün bu hicvın perde arkasına: Efendim, Türkiyemizde deprem öngörümü ile ilgilenen bir bi- lim adamı vardır. Bu konuda "kadermidirnedir?" "Et- kin Deprem Öngörümü" adlı bir proje önerisi hazır- lar. Bu projeyi 1993'te TÜBlTAK(!)'a önerir. Destek ve- rilmez. Olabilir, bir bildikleri (!) vardır herhalde (?)... 1994'te o zamanlar Başkan Yardırnctsı olan şirndiki TÜBİTAK Başkanı (ve kendisini kutlama fırsatını he- nüz bulamadığım) Sayın Prof. Dr. Namık Kemal Pak'a yeniden inceletilmesi için verir. Ilginçtir, bugü- ne kadar bir yanıt çıkmamış... 1997'de söz konusu proje bir üniversitenin Araştırma Fonu aracılığıyla DPTye sunulur. Malum, gene destek yoktur. 1998'de gene aynı yolla DPTye sunulur. Önce destek verildi- ği haberi sevinç içindeki bir yetkilı tarafından kendi- sine iletilir. Arkasından 1 hafta sonra desteğin geri alındığı haberi gelir. Sebebi bazılannca belki malum- dur hertıalde.. bilemem... Çünkü malum olmak her- kese nasip olmaz... Gerçi "Topluca ODTÛ'den ge- len projelerin desteklenmesi için kararahnmışmış ve dolayısıyla bütün kaynaklar oraya yönlendinlmişmiş. Çünkü ODTÜ daha iyi iş yapıyormuş." Eh, bilım ada- mının bilimsel kimlığinden çok, kurumun şanı (!) biz- de binlerinin gözünde daha makbuldür ya... Bir de depremde erken uyan diye bir konu vardır ki burada sözünü ettiğimiz erken uyarı değil, etkın öngörümdür ve bu ikisi birtjırinden çok farklı şeydir. Bazılan kanş- tırabiliyorlar. Adı üstünde: Öngörecek ve üstelik et- kin, yani faydalı olacak, ışe yarayacak.. hayat kurta- racak... işin ilginç yani, 1997'de etkin deprem öngöaimü projesini desteklemeye değer görmeyen DPT/TÜBİ- TAK, Çukurova'da uzaylılan dinleme istasyonu kurul- ması projesine tonla destek yağdırmıştır. Bugün gu- nıria uzayı dinlıyoruz, Kocaeli 'nin üzenne örttüğümuz ölüm toprağının ninnisiyle göz kapaklanmız ağıriaş- mış, uyuyarak... Her şey bir yana, proje 1993'te desteklenmiş olsa idi bugüne kadar çoktan tıkır tkır çaltşan bir etkin dep- rem öngörü sistemine dünyada ilk kez Türkiye sahip olmuş olacaktı ve son bir iki senedir yaşadığımız dep- remlenn acısı bu kadar derin olmayabilecekti. 1997 veya 1998'de destek verilmiş olsa idi Kocaeli 1999 belki başka türlü olabilecekti. 1993'te desteklenmiş olsa idi de bugün proje işe yaramamış olsa idi hiç de- ğilse projenin işe yaramayacağı ispatlanmış olabilir- di ki bu da bilime bir katkı olurdu... Üstelik projeyi en- gelleyen (her kimse) bazı art nryetJi bilimcilerin (?) ek- meğine de yağ sürülmüş olurdu. 1990'lardan bu yana Güneydoğu Anadolu'daki sa- vaşa tonla para harcandı ve harcanıyor. Yığınla sıvil ve asker hayatını kaybetti. Kocaeli 1999'da Ordu Göj- cük'te komutanlannı yitirdi... Etkin deprem öngörü- mü projesi desteklenmiş olsa idi Kocaeli 1999 baş- ka türlü sonuçlanabilirdi. Ortadaki bağnazlık ihmal değildir de nedir? Olay bir katliam değil de nedır? Öcalan'ın yıllardır Türkıye'ye yaptıklan ile arkadaşı- mın "Etkin Deprem Öngörümü" projesinin destek- lenmesini engelleyenlerin ya da desteklemeyenlerin sonuçtaTürkiye'yeyapmışolduklan arasında birfark varmıdır? Ben hiçbir fark göremıyorum... Yasiz? Ko- caeli 1999 cehennemi bizim alın yazımız mıydı? Ha- yır, hiç de değil... Hani yüzyıllar önce dünya dönüyor dediği için Galile'yi mahkûm edenler varya, arkada- şımın Etkin Deprem Öngörümüprojesinin desteklen- mesi sürecınde projenın desteklenemeyışınde rol alan herkesin durumu işte onlardan farksızdır... Ve söz konusu kişiler Kocaeli 1999 katliamının vebalini bo- yunlannda taşımaktachriar... Sanınm Türkiye'nin bilimsel (!) kurumlannın iç çir- kinliklerinin su yüzüne çıkması ve bazı meseleler üze- rinde değişik bir bakış açısı ile durulması gerekiyor... Acaba birileri ne zaman uyanabilecekler? Bütün Ana- dolu yerie bir olduktan sonra mı? O zaman kim kime "günaydın" diyebilecek? Kocaeli 1999 için suçlu mu anyoruz? Suçiu birkaç müteahhit mi? Yahu, kardeşim Kocaeli 1999 vasfın- da bir deprem örneği açık literatürde yer almıyor ki! Eh, bir ömeği olmayan olay sonucuna göre hesap yapmalannı ve düşünmelerini pek çoğu okuma-yaz- maya bile yatkın olmayan müteahhitlerimizden bek- lerrİek bize çok yakışır zaten. Bu işin hesabını oku- yup üzerinde uzmanlaşanlar kolay beceremiyor ki onlar becerebilsin. Peki arkadaşım söz konusu projeyi neden mi ken- disi işletmemiş? Nasıl yapsın ki.. profesöre reva gö- rülen maaşlageçinememeye katlanırken? Bir ara ulu- sal bırgazetenin birödül programınagöndenniş bel- ki kazara gelecek olursa o parayla bir parçasının fi- nansmanını sağlayabilmek umuduyla. Dedimya, biz- de "birbenbilirimsevdalılan"heryerdevard\r... Ora- ya da erişmiştir onlardan birileri nasıl olsa... Gerçi 1994'te Elektrik Mühendislerı Odası İstanbul Şube- si, arkadaşıma projeye esas oluşturan yayını nedeniy- le bir "şükran plaketı" taktim etmiş ama o teşekkure sadece teşekkür ederek karşılılk verilmekten öte gidilemeyeceği bilincine sahip ne de olsa. Ona göre bir bilim adamı olarak gözetilmesi gereken iki önem- li unsur var. Birincisi dürüstlük, diğeri de doğruluk. Ne dersiniz, acaba uyanabilecek miyiz? (Uluslararası) Elektromagnetik Akademi Üyesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle