Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 4 EYLÜL 1999 CUMARTESİ
DEPREM
ımını disipline bağlamayan çözümler, yine imar yağmasına hizmet edecek...
preme karşııdan
ki
:ak.
xda yer
nasını
eni bir
ma"
jzümü
smen
t'e
de
nt
:sini
• anlam
birlikte
mar dü-
artışma-
ğunlaşı-
yatırım-
r. Kuzey
yıllardır
ı fay gü-
eşme ve
n "nasü
• felake-
ında yer
sonrası
bir baş-
fay hat-
alanla-
: tespit-
r düzey-
alışma-
lyla "i-
indeka-
üne dek
>a ıçine
". plan-
ınan ye-
ılerdeki
re: "ön-
Depretn için haritaya bakryorlar ama 'plaruna' bakamadıklan için sadece bilgUenmekle kahyoriar.
ce jeolojik özellikleri dikkate ala-
rakarazüerin kullanım kararlan-
nı üreteceksiniz" şeklinde zorla-
yıcı ve "baglayıcr bir vükümlü-
liik getirmıyor.
tlier BankasTnın imar planla-
nyla ilgili teknik şartnamesinde-
ki "jeolojik etüd ve rapor" koşu-
lu ise sadece bu kuruluşumuzca
üretilen planlar için geçerli oldu-
ğundan. 1985'ten bu yana kendi
imar planlannı İller Bankası
normlan yerine. "diledilderi şe-
kilde hazuiama ve onama" özgür-
liığüne ka\"uşan beledıyeler, yasal
biryaptınmdaolmadığı içindep-
remleri felakete dönüştüren arazı
kullanımı ve yapı yoğunluğu ka-
rarlannı yine "diledikkriiınar ko-
şuDanyUr alabiliyorlar.
Dahası bu tür yer seçimi karar-
lannı "merkezi hükümeder" de
benimseyerek, örneğin en güncel
tartışmalardan biri olan Koç-Ford
ortaklığına yine KAF üzerindeki
Gölcük-SEKA kıyı fidanlığını
-fabrika arazTsı şeklinde tahsis
edebiliyorlar.
17 Ağustos 1999'da meydana
gelen depremin bu fabrika inşa-
atına ait temelleri adeta "kullanı-
lamaz hak" getirmiş oiması da
sadece izin veren hükümet ve ya-
tınmın "yerli ortaklarT açısın-
dan değil, deprem ve faylar ara-
sındaki ilişkileri çok iyi bilen
"ABD'li ortaklarT açısından da
ağır bir "ders" niteliği taşıyor...
çöziim. planlamada
Peki, üniversiteler ve diğer bi-
limsel kurumlardaki faylara veje-
olojik risk bölgelerine ait sapta-
malarla. kentleşme ve yatınmlar-
daki yer seçimi kararlan arasın-
daki bu "kopukluk" nasıl gideri-
lebilir? Depremle ilgili hantalar.
imar planlan çalışmalannda ör-
neğin "müüdyet haritalanndanr>
çok daha önemli ve "önceUkli"
bir girdi haline nasıl getirilebi-
lir?..
Bu sorunun "şehircüik bilimi"
açısından en geçerli yanıtı, her
türlü yerleşme planının öncelikle
bir "bölge planına" bağlı olarak
üretilmesı. bölge planlan için de
aynı hiyerarşi içinde "ülke fizik-
sel planlannın hazırlanmış olma-
sıdır.
Aynı sorunun "imar hukuku"
açısından yanıtı ise yine ülke ve
bölge planlaması disiplıni içinde
hazırlanacak imar planlan ve her
türlü yer seçimi kararlannda, "fay
hatlan ve depremle ilgili diğer
saptamalara uvgun kurallar" ge-
tirilmesınin "zorunlıT kılınarak,
bunlann aynca "bilimsel ve özerk
kunıllarca da denetiminin" yasal
güvencelere bağlanmasıdır...
an depremde akrabalannı kaybeden aileler, yerleştikleri Esenkent evlerinde umutlanm tazeiedüer.
tzedelerEsenkent'eyerleşmeye başladı
ısi - Esenyurt
edelere açılan 1000
ımi başladı. Kontratı
re konutlann
kez üssü Kocaeli
ıdeki deprem
•elediye
timinde kurulan
öy'deki toplam 7 bin
i bir hasar meydana
işti. Esenyurt
-. Gürbüz Çapan,
en en çok zarar
ıde 8 bin 500 konut
i üzerine
;nt Evlennden bin
ere açtı. Esenkent
îkarelik konutlann
70 milyon, 105 metrekarelik konutlann
100 milyon. 128 metrekarelik konutlann
da 110 milyon liradan depremzedelere
kiralandığı belirtildi. HAB1TAT Ödülü
de alan Esenkent Evleri'nin Istanbul
Bayındırlık ve lskân ll Müdûrlüğü Ön
Hasar Tespit Grubu'nun raporunda
"Esenkent Evleri'nin taşıyıcı sistemi
sağlam. kolon ve kirişlerinde hiçbir hasar
yok. Yalnızca duvar çatlakJan var. Bütün
bloklar, statik vönden hiçbir hasara
maruz kalmadı" deniliyor.
Esenkent'e yerleşen
aileler ne dedl?
Demir aDesi: Depremde ikı can verdik,
vebabamızı kaybettik, ytllarca
çalışıp-didinip aldığımız
Gümüşyaka'daki fAvcılar) evimiz
yerlebir oldu. Esenkent Evleri'nde
ailemiz yeniden toparlanacak.
Köse ailesi: Depremde evimiz yıkıldı.
Evden kaçırabildiğimiz eşyalanmız
kamyon üstünde duruyor. Anahtan aldun
ya, hemen temizletip yerleşeceğim.
Demircan ailesi: Avctlar Merkez
Mahallesi'ndeki belediye bloklannda
oturuyorduk. evimiz hasar gördü,
çocuklar eve girmek istemiyor. Bu
çağdaş konutlarda güven içinde, huzurlu
yaşavacağız.
Bulut ailesi: Çocuklar Esenkent Evleri'ni
çok sevdi. Böylesine güvenli ve çağdaş
konutlarda otururken yaşadığımız
kâbusu da unutmaya çahşacağız.
Şimdi son depremle yıkılan
bölgenin "planlama" durumuna
bakarsak, yaşanan felaketin yu-
kardaki bilimsel kuralın yoksun-
luğundan kaynaklandığını daha
açık görürüz.
Örneğin Adapazan-İzmit ve
hatta Gölcfik birbirleriyle her
alanda ilişkili olan "aynı havza"
içindeki yerleşmeler olmasına
ragmen, bu havzadaki her beledi-
ye, kendi sınırlan içindeki imar
planlannı diğerleriyle hemen hiç
ilışki kurmadan hazırlama yetki-
sini sonuna dek "bagunsız" bir
şekılde kullanabilmiştir. Dahası,
Döngd- Bahçecik-Golcük-Degir-
mendere gibi depremin en çok yı-
kım ve ölüm getirdiği Körfez İcı-
yısındaki "birbiriyle bitişjk" be-
lediyelerbile aynı yasal yetkiler-
le kendi imar planlannı "ayn ay-
n" ve diledikleri şekilde üretebil-
mişlerdir.
Aslında bütün Türkiye"de ge-
çerli olan işte bu "yerel imar kar-
gaşasT düzem. örneğin İstanbul,
Adana, Samsun gibı büyükşe-
hirler için de geçerli... Büyükşe-
hir sınırlan içindeki belde bele-
diyeleri ile bu sınırlan kuşatan il-
çe belediyeleri, tüm bu iç içe gir-
miş bitişik yerleşmeleri bir bü-
tün olarak ele alan üst plan disip-
linine bağımlı olmadan, her biri
kendi içinde yine dilediği yo-
ğunlukta ve şekilde yapılaşma
kararlannı "kendi yapıp kendi
onavladıklan" planlarla alabil-
mektedirler... ,- . .
Plan dlslpllnl' olsaydı...
Oysa. eğer hem imar yasamız-
da, hem de planlamayla ilgili ku-
rumsal yapılanmamızda "ûlke-
bölge v« ait planlar" düzeni ege-
men olsaydı, Adapazan-Avcılar
kuşağındaki imar düzeni bakın
nasıl şekillenecekti.
Öncelikle ülke fıziksel planla-
masında, hangi bölgelerde han-
gi sektörlerin yoğunlaşması ge-
rektiği belirlenirken, bugünler-
de gazetelerde durmadan yayım-
lanan fay hatlan ve deprem risk-
lerine aitjeolojik hantalar da bu
belirlemelere yön verecek, söz
gelimi ülkeyi yönetenlerce "oto-
mobil patatesten daha değerli"
görülse bile, KAF üzerindeki
"nüfiıs veyapıyoğunluğunu" da-
ha da arttıran TOYOTASA fab-
rikası başka bölgeye kurulabile-
cekti...
Böylesi bir ülke planlamasına
dayalı örneğin Marmara için
"bölge planlan" da yapılmış ol-
saydı, aynı KAF güzergâhı bu
kez "Sakarya- Tekirdag'' kuşa-
ğında daha aynntılı değerlendi-
rilecek, bu bölgedeki yeni yer-
leşme kararlannın genel yoğun-
luk ilkeleri de buna uygun sap-
tanabilecekti.
Yani, ne Adapazan Belediye-
si, ne de Gölcük Belediyesi, bi-
nalann yerleri ve yükseklikleri
konusunda bu denli bağımsız
davranabileceklerdi.
Çünkü, yine aynı kuşaktaki
tüm yerleşmelere ait nâzım ve
uygulama planlan da benzer di-
siplin içinde bölge planlanna
bağlanarak üretilecek, böylece
öncelikle deprem riski açısından
"KAF'dan habersiz" ve "KAFı
gözetmeyen" kent planlanyla bu
felaket yaşatılmayacaktı...
İşte bu bilimsel gerçeğin imar
mevzuatımıza bir an önce girebil-
mesi için, depremle birlikte baş-
layan ">apısağlamJığı''tartışma-
sını "güvenilir planlama" kavra-
mıyla da bütünleştirmek gereki-
yor.
Bu nedenle Bavindırtık Bakan-
hgı'nca hazırlanan ve "imar dene-
timine meslek odalanm yine kat-
mayarak" bunca depremden hâ-
lâ "ders ahnmanuş" olduğunu bir
kez daha kanıtlayan yeni yasa tas-
lağı, "planlamavı" da yine kapsa-
mma almadığı için somnlan çöz-
mekten uzak görünüyor.
aengin(rt doruk.nettr.
ANAP'ta huzursuzluk ^ P a buçlar !
»ıj,, Rps vılHır ANAP • 3
FAIK BAKOĞLÜ
secnlerinde ülke
ge-_elinde büyük oy
ka;oına uğrayan
Araatan Partisi'nin
Genel Başkanı Mesut
Ytaaz'ınraemkketive
seçım bölgesi Rize ve
ilçe örgütlerindeki
huursuzluklaı gün
geçtikçe su yüzüne
çıkmaya başladı.
SeçımlerdeBaşbakanlığı
ve birinciliği Bülent
Ecevit ve partisi DSP'ye
kaptırdıktan sonra
olıçturulan 57.
hûkümette 'mini ortak'
durumuna düşen
ANAP'ın Rize'deki ilk
fııesi geçen ay sürpriz
bit şekilde istifa eden
Merkez tlçe Başkanı
Sefer Karamehmetoğlu
oldu. Beş yıldır ANAP
Rize Merkez İlçe
Başkanhğı'nı yürüten
Sefer Karamehmetoğlu. •
'sağhkveyoğun
işlerini' öne sürerek •'
istifa etmiş ve bu istıfa,ıl
başkanlığınca ve ';
ardından da genel
merkezce uzun süre
'sumen altında'
bekletilmesine karşm
sonunda işleme
konulmuştu. 'Geri
dönmesi'ne yönelik
Mesut Yılmaz ve
kardeşi Turgut
Yümaz'm 'ricalarına'
olurnsuz yanıt veren
Sefer
Karamehmetoğlu' nun
yerine yapılan
ovlamada
yardımcılanndan
Yüksel Hut merkez •
başkanı olmuştu.
Vasas/•'nın Meclis'ten çıkış öyküsünde
kalmıştım.
Içine düştüğüm dehşeti bölüşüyor
musunuz?
Gelin de bundan böyle, bu Meclis'ten
jıkacak her yasa için, sormayın:
- Bu yasa nasıl çıktı? Tatil arifesi miy-
1i? Meclis ne kadar yorgundu? Millet-
'ekillerinin ne kadar uykusu gelmişti?
Sörüşmetersırasında gözlerini biran için
ni yummuşlardı, yoksa pireler mi uçuş-
naktaydı?
•••
Bu satırlann yazan, Türk Ceza Yasa-
ı'nın 159. Maddesınin kıdemli müşteri-
jrindendir. Pek çok yazısı, savcılarca
eleştiri" olarak değil 'TBMM'in manevi
şahsiyetini tahkir" olarak değerlendiril-
miş, üç-dört ay gibi kısa sürelerle de ol-
sa E tipx "konukevlerinde" ikamet etme-
sine karar verilmiştir.
Ama hiçbir yazıda, 32. Gün'ün konu-
ğu DSP milletvekilinin düzeyini tuttura-
rnadı. Bu kadan, gerçekten özel yete-
nek gerektiriyor...
Af Yasası'nın nasıl çıktığını, DSP'nin
tasansının TBMM'de hangi koşullarda,
nasıl "genişletildiğini", DSP'liler de da-
hil milletvekillerinin tasannın kendisini ve
değişiklikleri nasıl tartışıp, değeriendir-
diklerini ve sonra da o değerli parmak-
lannı kaldınp, "Ulus adına egemenlik
hakkını" kullanarak, nasıl yasa çıkardık-
lannı öğrendik.
TBMM'nin Genel Kurul salonunun al-
nına kazınmış "Egemenlik kayrtsız şart-
sızmilletindir" ilkesinin nasıl yaşama ge-
çirildiğini, ete kemiğe bünündürüldüğü-
nü öğrendik.
İyi oldu. Çok iyi oldu.
Programın sonlanna doğru bu yazının
kahramanı DSP milletvekili bir kez daha
söz kaptı. "Su Meclis'in tamamı..."diye
başladı; vazgeçti; "Bu koalisyonun or-
taklan..." diye devam etmeyi denedi; so-
nunda "Bizim DSP grubu gerçekten pı-
nlpınl, tertemiz kişilerden oluşmaktadır"
gibı kınk dökük cümlelerie lafı bağladı.
Bir ara kamera, programa katılanlan
topluca gösterdi. Fırsattan yararlanıp D-
SP'liye baktım. Adam haklı:
Pınl pınl ve tertemizdi...
Pabuçlan yani...
KONUK YAZAR
Prof. Dr. TANER ŞENGOR *
Gizli Bir Katliam Türü:
Can Kaybı Olmayabilirdi
Aslında haykırmak geliyor içimden birilerine, ala-
bildiğine... Depremin bir alın yazısı olmadığını... Ka-
çınılmaz bir son da olmadığını. Neden mi? Bir kere
deprem, bir enerji türünün meydana getirdiği fiziksel
bir sonuçtur. Yani, gerçekte bir fiziksel enerji yayıtı-
mından ibarettir. Enerji ise fiziğin en temel elemanı-
dır. Gözlenmesi, denetlenmesi, kontrol edilip yönlen-
dirilmesi en olanaklı olanıdır. Yanifizikselbirenerjinın
gözlenip öngörülememesi, denetlenemeyip kontrol
edilememesi, yönlendirilememesi kuramsal olarak
mümkün değildir. Zaten bütün bunlar gerçeklenemı-
yorsa o zaman o "şey" de "fizikseJ" sıfatını hak et-
meyen bir şey olur.
Türkiye'deki deprem trajedisi aklıma bir dönemde
birisinin yaptığı "radyasyonlu çay" gösterisini getiri-
yor. Hani Türk milleti kuvvetlidir, radyasyon ona vız
gelir dercesine... işte, zaman zaman birileri de canım
deprem bize hafif gelir.. o da neymiş dercesine örne-
ğin Saros Körfezi'nde depreme meydan okumaya
benzer bir gösteri yapıyor ve bazı televizyonlanmız
da bu gösteriye alkış tutuyor. Evet, Saros'ta deprem
olmuyor ama.. Anadolumuzun doğusunda bir yerier-
de oluveriyor. Eh, Kanada ile Türkiye arasında bin-
lerce kilometre mesafe var. Saros'la Güneydoğu Ana-
dolu arasındaki uzaklığın onun yanında hata payı ka-
dar kaldığı da düşünülebilirdi. Olur mu efendim? Ha-
şa... Bazı hususlarda meseleyi birilerinden başkala-
rının bilmesi olur mu hiç? Arkasından da Kocaeli
"gökten taş yağarcasına" kafamıza vuruyor. Vuru-
yor, ama kafalar nafıle bir kere...
Gerçi Saros senaryosunda rol alan o Kanadalıyı sa-
vunmuyorum (adını bile bilmiyorum üstelik, çünkü
sözünü ettiğim kanallanmız sadece Kanadalı bir bi-
lim adamı diye anmıştı o kişiyi) ama o Kanadalıya kar-
şı gösteri yapanlann yönetiminde de bilime yaraşır bir
taraf göremıyorum.
Efendim, bir kere bilimde resmi ağız diye bir kav-
ram olmaz ve olamaz. Bilim, bılenindir. Bılimi üretme-
sini becerebilen herkes aynı seviyede yetki sahibidir.
resmi bir kurumun yöneticisi srfatının taşınıyor olma-
sı dünyanın hiçbir yerinde "bilimsel unvan' olarak de-
ğerlendırilmez... Tabii, burası Türkiye... Olabilir böy-
le şeyler. Hoş görüyle karşılamak lazım.
Gelelim bütün bu hicvın perde arkasına: Efendim,
Türkiyemizde deprem öngörümü ile ilgilenen bir bi-
lim adamı vardır. Bu konuda "kadermidirnedir?" "Et-
kin Deprem Öngörümü" adlı bir proje önerisi hazır-
lar. Bu projeyi 1993'te TÜBlTAK(!)'a önerir. Destek ve-
rilmez. Olabilir, bir bildikleri (!) vardır herhalde (?)...
1994'te o zamanlar Başkan Yardırnctsı olan şirndiki
TÜBİTAK Başkanı (ve kendisini kutlama fırsatını he-
nüz bulamadığım) Sayın Prof. Dr. Namık Kemal
Pak'a yeniden inceletilmesi için verir. Ilginçtir, bugü-
ne kadar bir yanıt çıkmamış... 1997'de söz konusu
proje bir üniversitenin Araştırma Fonu aracılığıyla
DPTye sunulur. Malum, gene destek yoktur. 1998'de
gene aynı yolla DPTye sunulur. Önce destek verildi-
ği haberi sevinç içindeki bir yetkilı tarafından kendi-
sine iletilir. Arkasından 1 hafta sonra desteğin geri
alındığı haberi gelir. Sebebi bazılannca belki malum-
dur hertıalde.. bilemem... Çünkü malum olmak her-
kese nasip olmaz... Gerçi "Topluca ODTÛ'den ge-
len projelerin desteklenmesi için kararahnmışmış ve
dolayısıyla bütün kaynaklar oraya yönlendinlmişmiş.
Çünkü ODTÜ daha iyi iş yapıyormuş." Eh, bilım ada-
mının bilimsel kimlığinden çok, kurumun şanı (!) biz-
de binlerinin gözünde daha makbuldür ya... Bir de
depremde erken uyan diye bir konu vardır ki burada
sözünü ettiğimiz erken uyarı değil, etkın öngörümdür
ve bu ikisi birtjırinden çok farklı şeydir. Bazılan kanş-
tırabiliyorlar. Adı üstünde: Öngörecek ve üstelik et-
kin, yani faydalı olacak, ışe yarayacak.. hayat kurta-
racak...
işin ilginç yani, 1997'de etkin deprem öngöaimü
projesini desteklemeye değer görmeyen DPT/TÜBİ-
TAK, Çukurova'da uzaylılan dinleme istasyonu kurul-
ması projesine tonla destek yağdırmıştır. Bugün gu-
nıria uzayı dinlıyoruz, Kocaeli 'nin üzenne örttüğümuz
ölüm toprağının ninnisiyle göz kapaklanmız ağıriaş-
mış, uyuyarak...
Her şey bir yana, proje 1993'te desteklenmiş olsa
idi bugüne kadar çoktan tıkır tkır çaltşan bir etkin dep-
rem öngörü sistemine dünyada ilk kez Türkiye sahip
olmuş olacaktı ve son bir iki senedir yaşadığımız dep-
remlenn acısı bu kadar derin olmayabilecekti. 1997
veya 1998'de destek verilmiş olsa idi Kocaeli 1999
belki başka türlü olabilecekti. 1993'te desteklenmiş
olsa idi de bugün proje işe yaramamış olsa idi hiç de-
ğilse projenin işe yaramayacağı ispatlanmış olabilir-
di ki bu da bilime bir katkı olurdu... Üstelik projeyi en-
gelleyen (her kimse) bazı art nryetJi bilimcilerin (?) ek-
meğine de yağ sürülmüş olurdu.
1990'lardan bu yana Güneydoğu Anadolu'daki sa-
vaşa tonla para harcandı ve harcanıyor. Yığınla sıvil
ve asker hayatını kaybetti. Kocaeli 1999'da Ordu Göj-
cük'te komutanlannı yitirdi... Etkin deprem öngörü-
mü projesi desteklenmiş olsa idi Kocaeli 1999 baş-
ka türlü sonuçlanabilirdi. Ortadaki bağnazlık ihmal
değildir de nedir? Olay bir katliam değil de nedır?
Öcalan'ın yıllardır Türkıye'ye yaptıklan ile arkadaşı-
mın "Etkin Deprem Öngörümü" projesinin destek-
lenmesini engelleyenlerin ya da desteklemeyenlerin
sonuçtaTürkiye'yeyapmışolduklan arasında birfark
varmıdır? Ben hiçbir fark göremıyorum... Yasiz? Ko-
caeli 1999 cehennemi bizim alın yazımız mıydı? Ha-
yır, hiç de değil... Hani yüzyıllar önce dünya dönüyor
dediği için Galile'yi mahkûm edenler varya, arkada-
şımın Etkin Deprem Öngörümüprojesinin desteklen-
mesi sürecınde projenın desteklenemeyışınde rol
alan herkesin durumu işte onlardan farksızdır... Ve söz
konusu kişiler Kocaeli 1999 katliamının vebalini bo-
yunlannda taşımaktachriar...
Sanınm Türkiye'nin bilimsel (!) kurumlannın iç çir-
kinliklerinin su yüzüne çıkması ve bazı meseleler üze-
rinde değişik bir bakış açısı ile durulması gerekiyor...
Acaba birileri ne zaman uyanabilecekler? Bütün Ana-
dolu yerie bir olduktan sonra mı? O zaman kim kime
"günaydın" diyebilecek?
Kocaeli 1999 için suçlu mu anyoruz? Suçiu birkaç
müteahhit mi? Yahu, kardeşim Kocaeli 1999 vasfın-
da bir deprem örneği açık literatürde yer almıyor ki!
Eh, bir ömeği olmayan olay sonucuna göre hesap
yapmalannı ve düşünmelerini pek çoğu okuma-yaz-
maya bile yatkın olmayan müteahhitlerimizden bek-
lerrİek bize çok yakışır zaten. Bu işin hesabını oku-
yup üzerinde uzmanlaşanlar kolay beceremiyor ki
onlar becerebilsin.
Peki arkadaşım söz konusu projeyi neden mi ken-
disi işletmemiş? Nasıl yapsın ki.. profesöre reva gö-
rülen maaşlageçinememeye katlanırken? Bir ara ulu-
sal bırgazetenin birödül programınagöndenniş bel-
ki kazara gelecek olursa o parayla bir parçasının fi-
nansmanını sağlayabilmek umuduyla. Dedimya, biz-
de "birbenbilirimsevdalılan"heryerdevard\r... Ora-
ya da erişmiştir onlardan birileri nasıl olsa... Gerçi
1994'te Elektrik Mühendislerı Odası İstanbul Şube-
si, arkadaşıma projeye esas oluşturan yayını nedeniy-
le bir "şükran plaketı" taktim etmiş ama o teşekkure
sadece teşekkür ederek karşılılk verilmekten öte
gidilemeyeceği bilincine sahip ne de olsa. Ona göre
bir bilim adamı olarak gözetilmesi gereken iki önem-
li unsur var. Birincisi dürüstlük, diğeri de doğruluk.
Ne dersiniz, acaba uyanabilecek miyiz?
(Uluslararası) Elektromagnetik Akademi Üyesi