25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLUL 1999 CUMA DIZI Depremzedelere din propagandası • KONYA (Cumhuriyet)- Deprem bölgesinde din propangandası yaparak halkın duygulannı sömüren vakıflar şimdi de zor durumdaki vatandaşlan kendilerine çekme uğraşısı içine girdi. Ribat Eğıtim Vakfı Kurucu Başkanı ve vakfın mütevelli heyetinde bulunan emekli vaiz Abdullah Büyük Hoca. bu olaydan ibret alırunası gerektigini belırterek '"Allah'a dönün" çağnsında bulundu. Vakıf yöneticileri aynca depremde zarar gören çocuklann okutulması ve ailelerin bannması için ellerinden geleni yapacaklannı belirttiler. Vine dinci kuruluşlardan Şevkat-Der yöneticileri de Kocaeli bölgesinden getirilen 50 aileyi himayelenne aldılar. Türk Anadolu Vakfi yöneticileri de 100 çocuğu okutmak için Konya Valiliği'ne başvurdu. Gölcük'te umutlar tükendi • GÖLCÜK(AA)- Gölcük"te yıkılan bir binadan ses geldığinin bildirilmesi üzerine önceki sabah saatlerinde büyûk bir umutla başlayan kurtarma çalışmalan, sonuç alınamadıği için sona erdirildi. Çalışmalan yöneten 8. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Hayri Kıvnkoğlu, enkazı zemine kadar kazdıklannı. termal kamera. dedektör ve ses sensörleri yardımıyla beş kez kontrol yaptıklannı, buna karşın herhangi bir canlı emaresine rastlanmadığını bildirdi. Trabzon Sivil Savunma ekibi geridöndü • TRABZON (AA)- Deprem felaketinde, Yalova bölgesinde kurtarma faaliyetlerine katılan, enkaz altından 3 yaralı ve 48 ölü çıkaran Trabzon Sivil Savunma ekibi, kente döndü. îl Sivil Savunma Müdürü M. Sinan Ünal. deprem felaketinin meydana geldiği gûn, Vali Ismet Gürbüz Civelek'in talimatıyla, ekibin deprem bölgesine hareket ettiğini anlattı. Ünal. Yalova'da arama-kurtarma çalışmalarının durdurulması üzerine Trabzon "a döndüklerini ifade ederek. gerek duyulduğunda tekrar bölgeye gitmek için hazır olduklannı belirtti. Kangallara kurtarma eğitimi • KANGAL (AA) - Sıvas'ın Kangal ilçesi Kaymakamı Kadir Akm Gözel, Kangal çoban köpeklerinin eğitildikleri takdirde, afet bölgelerinde enkaz altında canlı tespiti ve kurtarmada kullanılabileceğini söyledi. Kaymakam Gözel. Sıvas çevresınde Kangal çoban köpeği üretiminin 2 ayn yerde yapıldığını belırterek, kangallann öğrenme kapasitelerinin yüksek olduğunu ifade erti. Maaş yerine otobus • ERZURUM(AA)- Erzurum Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mahmut Uykusuz, maaş ve ikramiye alacağı olan kadrolu ve geçici işçilere para vermek yerine, belediye otobüslerini satin almalan önerisinde bulunduğunu söyledi. Otobüs Işletmesi'ni özelleştirmeyi düşündüklerini belirten Uykusuz, işçilere maaş vermek yerine. otobüsleri satmanın hem belediyeye hem de işçilere kâr sağlayacağını kaydetti. Otobüs Işletmesi'nde çalışan 150 işçiye 35 otobüs satmayı planladıklannı ifade eden Uykusuz, bu proje için 10 Eylül tarihine kadar süre tanıdıklannı belirtti. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in Erzincan depremi yorumu VARTO'DAN G Ö LC Ü K*E değişmeyeı yazgı AYŞE YILDIRIM Tarihi gözyaşı dolu kent Er- zincan... 1939 depreminde 33 bin ölü verdi... Daha onun yaralan sanl- mamıştı ki 13 Mart 1992"de bir kez daha yıkıldı... Resmi kayıtlara göre 6.8 şid- detindeki depremde 653 kişi öl- dü, 3 bin 850 kişi yaralandı. Ilk belirlemelere göre, 1939 depremi sonrasında yaptınlan tek katlı ve prefabrik konutlarda bü- yük hasar yoktu. Ancak özellikle son yıllarda yaptınlan çoğu ka- muya ait çok katlı yapılann nere- deyse tamamı yıkılmıştı. Eski Başbakan ve Erzincan Milletvekili Yıldınm Akbulut, son yıllarda kamu kuruluşlannın, depremden bu yana uygulanan il- keleri çiğnemeye başladığını ve deprem tehlikesini göz ardı ede- rek çok katlı bina yaptığını söy- lüyordu. "Devtetinsonuııluluğu" tartışı- lırken bölgeye giden dönemin Başbakanı Süleyman DemireTin ağzından şu sözler çıkıyordu: Depremler hep onlan vurdu. Afetin üzerinden bir süre geçince de hep unutuldular. du. Bölgede incelemelerde bulu- nan DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, inanılmaz bir kargaşa ya- şandığını, devletin felç durumda olduğunu söylüyordu. Ecevit. "Yurdumuzun ber köşesinden ve birçok yabancı ülkeden Eran- can'a yardım akıyor. Yardım ge- tiren uçaklann biri inip biri kal- kıyor. Ama yardımlar halka ulaş- mıyor. Llaşabildiği kadan da çok dengesiz biçimde veya karaborsa- cdann aracıhğıyta ulaşrvor. Erzin- can'da boiluk içinde yokluk yaşa- nıyor" dıyordu. Depremzedeler valiliğe yürüdü Depremin altıncı günü yakla- şık 300 kişi yardımlann dağıtı- mındaki kargaşayı protesto eden pankartlarla yürüyüşe geçti. Hü- kümet konağının önünde topla- nan depremzedeler, kendilerine hâlâ çadır ve battaniye verilmedi- ğini, diğer yardimlardan da ya- rarlanamadıklannı söylüyor, Va- li Yazıcıoğlu'nu istifaya davet ediyordu. Vali Recep Yazıcıoğlu, binanın dışına çıkarak insanlan yatıştırmaya çalıştı. Yazıcıoğ- lu"nudinleyen depremzedeler da- ha sonra iki gruba aynldı. Bir grup, milletvekillerini suçlayıp, gelen yardımlann yalnızca Alevi- lere dağıtıldığını söylüyordu. Di- ğer grup ise Vali Yazıcıoğlu'nun aynmcılık yaptığını. yardım mal- zemelerinin dağıtımında Sünni- lere öncelik tanındığını savunu- yordu. Bir süre devam eden ger- ginliğin ardından gruplar olay 6 Afet işkliıv akd ermez'"Ben miihendisim. Bu işleri es- kiden biraz bilirdim. Şimdi de bi- liyorum. Alü binadan birisi yıkıl- mış, bir resmi bina yıkılmış, bir özel bina >ıkılmış, oteller yıkıl- mış_ Afet işidir, buna akıl ermez. Neden \ ıkılmışür. bilinmez. Mese- la orada ordunun lojmanlan var. Bir şey olmanuş. Pek çok bina ayakta duruyor. Yani fennen bir değerlendirme yapmak mümkün değü." Depremi "takdir-i ilahi** olarak değerlendiren Demırel. Erzin- can'da incelemelerde bulunur- ken, vatandaşlar kendisine bağı- nyordu: " Hastalanmızı çıkaranuyoruz, cenazelerimizi çıkaramıyoruz»" "39'un yaralan hâlâ sanlmadı, yaralan sarbaba..." Daha önceki depremlerde ya- şanan tartışmalar tekrarlandı... Şehircilik planlaması. deprem konutlan, mühendislik hizmetle- ri eleştirildi. Farklı görüşler, suç- lamalar, yapılması gerekenler... Bu tamşmalar sürerken Erzin- canlılar ise yaşamak derdindeydi. Kentte gerginlik tırmanıyordu. Çadırlar karaborsada satılıyordu. Yardımlar dengesiz dağıtı lıyordu. MÇP'li Belediye Başkanı Talip Kaban'ın yardımlan kendi taraf- tarlannadağıttığı. "Aleviköyleri- ne yardım gönderilmediğT ıddı- alan ortalıkta dolaşıyordu. Bu du- rumdan şikâyetçi olan bir grup muhtar, hükümet konağının önü- ne gidip şikâyetlerini bildirdi. Erzincan'a 20 kilometre uzak- lıktakı Altınak Köyü Muhtan Hikmet Cantürk, şöyle diyordu: "Bu köyde 2 bin 194 kişi yaşı- yor. Çoğunun evi yerie bir. Kalan- lar ise kullanılamaz halde. Ne yi- yecek var ortalıkta. ne başını so- kacak bir yer. Bİ2e göndere gön- dere 34 çadır. 150 battaniye, 10 da soba yoüarruşlar. Ben bu çadır ve battaniyeleri nasü dağıtayım, ld- me vereyim? Birine versem, beşi fistüme saknnyor." 2 bin nüfuslu köye iki gündür gönderilen yiyecek malzemesi is- yan ettiriyordu Cantürk'ü... "50 kilo kesmeşeker. 50 kilo tozşeker, 16 kilo peynir, üç kilo heha, için- de 24 paket bulunan bir kutu bis- küvi, 300 ekmek. 30 kilo makar- na, 13 kilo merrimek, 50 kilo yağ, 50 kilo çay, üç kik) da sakau." Köyün bağlı olduğu Üzümlü kasabasında herhangi bir hasar olmamasına rağmen kamyonlar- la yardımlann buraya gönderildi- ğini söyleyen Cantürk. "Ben bu malzemeyi küne ne kadar vere- yim? Herhalde herkesten birer çay ya da su bardağı isteyecegim veyardımı böyle paylaşbnicağuii. Başka çarem yok. Çay, şeker, yağ gönderilmiş, çay yapacak ne dem- liğimiz, ne deyemek ptşirecek ten- ceremiz var" diyordu. Köylülerde aynı şeyi söylüyor- kurtanlabilecek insanlann ölü- müne yol açacağını öne süren Is- viçre ekibi, bir süre kurtarma ça- lışmalannı boykot etti. 'SSK binasını Demirel yapü' Valilik binasındaki kriz masa- sında bulunan Yıldınm Akbulut, Erzincan 'da yaşananlan sinirli bir halde anlatıyordu: "Burada hiçbir şey düzenli, in- can'daki SSK binasının sadece hafriyatını yaptığını açıklarken, Demirel de şu açıklamayı yapı- yordu: "Bir btoku >ıkdan SSK hasta- nesi ihalesinin, 29 sene evvel ser- best mühendis ve müteahhit ola- rak çalıştjğım 1963 yılında. benim fîrmama yapıldığı doğnıdur. An- cak, kısa bir süre sonra akrif siya- sete girip, Adalet Partisi Genel Başkanlığı'na seçildiğimden do- layı,inşaatdaha temelde iken. ida- Her depremden sonra bölgeye gönderilen yardımlar asker kontrolünde dagıtıldı. du: "Bizej-ardımjapmn'orlar.Ni- ye mi? Çünkü biz .\le\Tyiz. Yardı- rrun büyük çoğunluğu diğer köy- lere gküyor." Kriz masası yetkilileri ise, ke- sinlikle böyle bir aynmın yapıla- mayacağmı, gelen şikâyetlerin yardım dağıtımındaki düzensiz- likten kaynaklanıgını savunuyor- du. Depremin dördüncü günü hü- kümet konağının önünde topla- nan ve "Gelen yardımlar nere- de?" dıye bağıran çok sayıda dep- remzede, Vali Recep Yazıcıoğlu ile görüşmek istedi. Çevik kuvvet çemberini aşamayan depremze- delerden sadece muhtarlann hü- kümet konağına girmesine izin verildi. Yardım malzemelerinin dağıtı- mındaki koas sürerken Türk sivil savunma ekipleriyle yabancı ekipler arasında da anlaşmazlık- lar çıkmaya başladı. Sivil savun- ma ekiplerinin vinç ve kepçeler- le enkaz yığınlanna dalmalannın. tizamlı değil. Yiyecekler doğru dürüst dagıtılamıyor. Çadırlarih- riyaç sahiplerine verilemiyor. Ka- panın elinde kalmış. Bu işin riea- rerini yapanlann eline geçmiş. Kurtarma çalışmalannın hiçbir sistematiği yok. Gelip davamışlar dozeri, kepçeyi, sanki çöplük te- mizüyoriar. Her şey genşigüzeL Bu görüimüş şey değÛ._" Durumu Başbakan Süleyman Demirel'e telefonla bildirdiğini. ama olumlu biretkisini görmedi- ğini söyleyen Akbulut, bu kez asıl bombayı patlatıyordu: "Depremde çöken SSK hasta- nesinin müteahhidi Sayın Demi- rel'dir»" Bunun üzerine kamuoyunda "yikılan SSK binası tarüşması" başladı. Demirel, sorumluluk ka- bul etmiyordu. Demirel. ihaleyi aldığını, ancak aktif siyasete ge- çince başka bir firmaya devretti- ğini söylüyordu. Başbakanlık yetkilileri, Demirel'in Erzin- renin mu> afakati ile bir başka fir- maya devredilmiştir." Demirel, gazetecilerin ihaleyi kime devrettiniz sorusuna "29se- ne geçti kardeşim, ne bileyim ben! Haürlamrvorum" karşılığını ve- rirken, Bayındırlık ve Iskân Ba- kanı Onur KumbaraabaşL hasta- nenin ihalesinin Tim İnşaat Limi- ted Şırketi"ne verildığini söyledi. Şirketin o tarihteki ortaklan ise Ibrahim Bahadır. Orhan Tur- man, Necdet Alpav ve L mmühan Sulildoğtu'ydu... Depremin üzerinden beş gün geçmişti ki kentten göç başladı. Evlerin hasar görmesininyanı sı- ra, su ve yiyecek sıkıntısı ile kent- teki kargaşa, göçü teşvik ediyor- du. Erzincan"daki askeri persone- lın tamamına yakını ailelerini başka yerleşım merkezlerine gönderirken. devletdairelerinde- ki personel de birbiri ardma izin dilekçesi veriyordu. Kentte koor- dınasyon çalışmalannı ^rütecek kamu personelı de bulunamıyor- çıkmadan dağıldı. Komıtiann ihalesinde yolsuzluk Erzincan'da deprem konutlan- nın ihalesinde de yolsuzluk iddi- alan ortaya atıldı. SHP Ankara Milletvekili Salman Kaya. ihale- lerin büyük bölümünde kayırma yapıldığını söyledi. Yine deprem konutlan ihalelerine ilişkin, bu konutlann bir bölümünün. konut birim fıyatlan, metrekaresi 930 bin-1 milyon 200 bin lira arasın- da olması gerekirken bazı müte- ahhitlere 1 milyon 800 bin liradan verildiği, ihalelerden bazı kışile- rin komisyon aldığı da iddia edil- di. Bayındırlık ve Iskân Bakanı Onur Kumbaracıbaşı ise söz ko- nusu iddialann bakanlıkta işi ol- mayanlardan kaynaklandığını söyledi. Italya'nın önemli gazetelerin- den II Messaggero'da Erzincan depreminden sonra bir yazı çıktı. Eleştirilerle dolu yazıda şöyle de- niyordu: "Trajediciddiyetinikav- bediyor,90 bin nüfuslu uzak Türk kentinde. binalan >crie bir eden depremin bölgesinde. yörenin va- lisinin çok bii\ ük rolü oldu. Ekse- lanslan yardımlan doğru dürüst organize edemedi. Buna karşıhk, bütün dünyadan \ardınıa gelen temsikrilere, müdür mua>ini ara- cılığıyla, ise yaramadıklannı söy- letti. Bu tutuma şaşıran hekimler, hastanelere girmeleri \ asaklarun- ca, değerü aletleri ve bağış olarak sunduklan ilaçlar reddedilince, sahayı terk ettiler. Sadece Kızıl- haç'tan gelen iki hastabakıcı ve i- ki hekim kakü. Sonra sıra diğer- lerinegekli. Tüm AvTupa'dan \ar- dıma koşan gönüllüleri ve teknis- yenleri kimse kullanmıyordu. Gönderilen birçok özel alet kena- ra atıldı. Sonunda ba/ılan, Fran- sızlan kendilerine örnek alarak kendi başlanna. izne gerek kal- madan. yardım çabalannı sür- dürme>e karar verdiler. Herkesi kızdıran, zamanında müdahale edilmiş olsaydı, daha birçok haya- ün kurtanlabileceği karusıydı." 1992 Erzincan depremini. 1995'te Dinar, 1998'de Adana- Ceyhan ızledı. Şimdi de Izmit depremi... Değişen ne? BİTTİ BffiBAKIMA SERVER TANİLLİ İkinci Dünya Savaşı'yla Başlayan... Demek, altmış yıl geçmiş aradan!.. O sırada Kars'ın Cilavuz'unda nahiye müdü- rü olan babam, eve dönüp de -alabildiğine kay- gılı bir sesle- anneme, "Savaş başladı; Alman- lar Polonya'ya saldırmışlar!" dediğinde, sekiz yaşımdaydım. O korkunç yangın sınırlann dı- şında da olsa, etkilerini yurdun içine de taşıyor- du. Çocukluğum, onların acı gözlemleri ile do- ludur. Kimle kimin arasında neyin savaşıydı bu? Onu, daha sonraki yıllarda öğrenecektim. Haklı bir minnettarlık duygusunu ise, yurttaş olarak hiçbir zaman kaybetmedim: Türkiye, bu boğuşmaya katılmadı. Kendi dışında -hatta içinde- nice kurtça manevralar onu da ateşe sokmak istediyse de, savaşı daha önce görüp tanımış olan bir insanın, Ismet Inönü'nün da- hice stratejisi bunu önlemekte başrolü oyna- mıştır. Inönü, Cumhuriyet'i kuran o yüce kad- ronun içinden gelen bir devlet adamıydı; dev- let adamlığının deneyimi kadar, sezisine ve uzak görüşlülüğüne de sahipti. Bir korkunç felâketi önlemiştir. Söyleyeceğim pek bilinir: Çok partili dönem başladığında, bir seçim gezisinde, bir çocuğu da çıkanriar karşısına Inönü'nün. Çocuk bu, eleştirisi elbet safça olacaktır; savaş yıllannın krtlık, hatta yokluğunu kastederek, "Beni şe- kersiz bıraktın!" der. Paşa'nın, yavrunun yana- ğını okşayarak: "Seni şekersiz bıraktım, ama babasız bırakmadım!" demesi ünlüdür. Ne var ki, 1950 sonrası Demokrat Parti'nin azgınlan, dunnadan başına kakacaklardır ve ül- keyi savaşa sokmamakla, "milletin erkekliğini öldürdüğünü" söyleyeceklerdir. Neredeyse üç cümlede bir haykırdıklan da şuydu: "27 yıl ne yaptınız?". Oysa, bu yurdun ve insanlanmızın yaranna yapılmış nice büyük işlerden biri de, ülkeyi İkinci Dünya Savaşı'na sokmamış ol- maktı. Bunu göremeyecek denli aptal ve nankördü- ler... Savaşın en korkunç etkisi, daha önce, üste- lik devlet öncülüğünde ve planlı olarak başla- mış kalkınma atılımını durdunnuş olmasıydı. Öyle de olsa, Köy Enstitüleri gibi, dünya kla- siklerini dilimize kazandırmak ve ansiklopedi- cilik gibi önemli kültür hamleleri o yokluk yılla- nnın ürünüdürler. Ne var ki, bu atılımlara karşın, yurt genelin- deki yoksullaşmanın yanı sıra, fikiryaşamında- ki tersine savrulmalar da bir tehlike olup çıkar. Savaşta bir süre Alman başansı kafalan çeler ve Sovyet düşmanlığının da etkisiyle "faşist mayalanma" koyulaşır; sol ve sosyalist düşün- ce tam bir "zabıta vakası" olarak görülür. Bu- gün burnumuzun direğini kıran, MümtazSoy- sal'ın deyimiyle "karşı devrimin gülleri" ilk ürünlerini işte o yıllarda verir; sonraki yıllarda 1 ise, envaı türü açacaktır. Savaş ertesinde çok partili yaşama geçiş, önemli ve yerinde bir karardı. Ne var ki, demok- rasi olacaksa, "so/"uylaberaberolabilirdi. 1923 Devrimi'nin kazanımlannı korurken, onu daha da kökleştirecek olan buydu. Bu görülemez: Köylünün öyküsünde olduğu gibi taşlar bağla- nır ve köpekler salıverilir. Demokrat Parti de o ortamda doğar (7 Ocak 1946) ve iktidara yü- rür. İktidara geldiğinde de ilk yaptığı "ülkeye malolmuş devrimler/malolmamış devrimler" ayınmıdır. Aslında hepsinin içini boşaltır; tari- hin ve talihin karşısına çıkardığı bütün olanak- ları hesapsızca harcar ve Türkiye'yi de emper- yalizmin bir uydusu haline getirir. 1923 Devrimi'nin "yön"ü kaydınlmıştır. 27 Mayıs, bir parantez açmak ister, kapatır- lar. Ardından 6O'lı, 70'li, 80'li, 9O'lı yıllann kördö- vüşü ve savrulmalan gelir. Siyaset kadrolannın düzeyi daha da düşer, toplumun dikkati aptal- ca konulara, bu arada metafiziğe çevrilir. Dev- let devlet olmaktan, bürokrasi bürokrasi olmak- tan, seçim seçim olmaktan çıkar, biryağmaya ortak edilir, mafyalarta çeteler sarar ortalığı... 17 Ağustos depremiyle başlayan hazin tab- lo bir rastlantı değildir. Yer oynarken, yıllar bo- yu politikada, ekonomide, idarede, başka yı- ğınla alanda yapılmış yanlışların üstündeki ör- tüyü çekip almıştır. O almasa bir başka olayda olacaktı bu. Özetle, İkinci Dünya Savaşı, başka uluslann tarihinde olduğu gibi Türkiye'nin tarihinde de bir dönüm noktasıdır. Ancak ötekilerin tersine, bizim için akıp gitmiş bir yarım yüzyılın "ic- ma/"inde olumsuzlann payı çok ağırlıktadır. Ye- ni bir yüzyılın eşiğinde ilk yapmamız gereken, siyaset Lifkumuza yeni bir yön kazandırmak- tır. Onun aktörleri ise, başta halk, basın ve gö- nüllü örgütler olacaktır; çürüyüp döküleni saf dışı edecek olanlar onlardır. Orneğin şu Af Ya- sası'na karşı gösterilecek direniş, bir deneyim sayılmalıdır. Hele Cumhurbaşkanı da veto et- mişken. Her şeyde sil baştan, her şeyde yeni- ye, çağdaş ve sağlıklı olana!.. NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@turk.net Cezaevınde bulunan yazıışleri müdürlerinin, cezaev- lerinden çıkanlması amacıyla iki sene önce bir ertele- me yasası çıkanlmıştı. Ancak, yazıişleri müdürlerinin biraraformülle cezaevinden çıkanlmasının sorunu kök- ten çözmediği biliniyordu. Aradan bir süre geçtikten sonra. yeniden bu sorun gündeme geldi. Dün Cumhur- başkanı Demirel tarafından onaylanan "Yayın Yoluyla Işlenen Suçlann Cezalannın Infazının Ertelenmesine İlişkin Kanun" da sorunlan belli bir süre ertelemeyi amaçlıyor. Bu ertelemeden biz gazeteciler ve yayıncılar yarar- lanıyoruz. Aslında bu ertelemeden asıl yarariananlarsi- yasetçiler. Onlar da, kazanılmış bu zamanı, düşünce- nin önündeki engelleri kaldırmak amacıyla kullanabilir- ler. Artık, Türkiye'nin bu saçma kısır döngüden kurtul- ması gerekiyor. Gazetecileri, yazartan, çizerleri, düşün- celerini açıklayan insanlan yeniden mahkeme önüne çı- karmayacak yollar bulunmak zorunda. Yoksa birkaç sene sonra yeniden yazarlann, çizerlerin, gazetecilerin hapse girmesini ve onlann cezaevinden nasıl çıkanla- cağının tartışmasını yapmak zorunda kalınz. Çıkanlan bu kanun, cezalan ertelenenler için birtehdit de içeri- Şimdi Kanunlan Değiştirme Zamanı yor. Ömeğin benim durumum. Ben hemen her gün ya- zan, söyleşileryapan, ızlenimleryazan birgazeteciyim. Hakkımda birçok gazeteci gibi yeniden dava açılabilir. Böyle bir tehditle nasıl gazetecilik yapılır? Yayın yoluyla işlenen suçlann infazının ertelenmesi, aslında bir başka büyük sorun daha yarattı. Türk ceza yasalannın mantığına göre, bir suç yayın yoluyla işle- nirse daha tehlikelidir. Bu nedenle yayın yoluyla işlenen suçun cezası normal cezaya göre yüzde elli daha faz- la olur. Ancak bu kez, yayınlar nedeniyle verilen ceza- lar erteleniyor, panelde, toplantıda, mitingde yapılan konuşmalar nedeniyle verilen cezalar ise erteleme kap- samı dışında bırakılıyor. Daha net bir örnek verelim. Herhangi bir gazetede yayımlanan bir makalenin yazan eğer yargılanıp mah- kûm edildiyse bu erteleme kapsamına giriyor; öte yan- dan aynı makaleyi bir toplantıda okuyan kişinin cezası ise ertelenmiyor ve hapse ginyor. Açıkça kanun önün- de bir eşitsizlik meydana geliyor. Bu konunun, Anaya- sa Mahkemesi'ne götürülmesi halinde, bir eşrtlik soru- nu olarak bozma konusu olması mümkün. Sanınm, Fa- zilet Partililer haklı olarak, bu ertelemeden yarariana- mayan Tayyip Erdoğan, Hasan Celal Güzel, Nec- mettin Erbakan için Anayasa Mahkemesi'ne başvu- racaklar. Tabii bu erteleme kapsamına girmeyenler ara- sında, konuşmalan nedeniyle hüküm giyen Eşber Yağ- murdereli ve Akın Birdal da bulunuyor. Eşber Yağmurdereli'nin durumu ise daha da çarptcı. Eşber, konuşması nedeniyle aldığı bir yıllık cezayı çok- tan tamamladı. Ancak, bu konuşması yüzünden infazı yandığı için 22.5 yıl yatması gerekiyor. Yani sonuçta bir konuşma onun 23.5 yıl gibi bir ceza yatmasına yol aça- cak bir sonuç doğurdu. İşte çarpıklık bu durumda. As- lında Infaz Yasası'nda yapılacak küçük bir değişiklik de bu çarpık duruma son verebilirdi. Son Af Kanunu tartış- ması sırasında bu konu gündeme geldı, ne yazık ki ikti- dar partılerinin yöneticilen bu konuyu dikkate almadılar. Sonuç olarak; Türkiye sürekli af konusunun tartışıl- dığı bir ülke olmaktan kurtulamıyor. İşin kökten çözü- mü, öncelikle anayasadaki "siyasi suçlann" affını en- gelleyen hükümleri kaldırmak, tabii daha da önemlisi düşünce suçunu ceza yasalannın içinden çıkarmak ve böyle bir suçun varlığına son vermek. Bu adım atılma- dığı sürece, bu konu gündemimizi ışgal etmeye devam GOGC6K, ••• Not 1: MHP Milletvekili Melek Denli Karaca'nın ağa- beyi, 12 Mart Mamak Askeri Cezaevi'nin unlü doktoru Metin Denli ile ilgili, daha net bilgiler edindim. Metin Denli, Ankara Askeri Mevki Hastanesi Başhekimli- ği'nden sonra Genelkurmay'a atandı. Halen tuğgene- ral olarak Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Daire Baş- kanlığı görevini yürütüyor. Not 2: Geçen bir yazımda 1974 affından yarartanan- lar arasında Uğur Mumcu'nun adını da saymıştım. Uğur Mumcu Vakfı'ndan aradılar. Uğur Mumcu hakkın- da 12 Mart 1971 askeri darbesi döneminde açılan da- vanın beraatla sonuçlandığını, bu nedenle Af Kanu- nu'ndan yararlanmasını gerektirecek bir durumun or- taya çıkmadıgını bildirdiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle