20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17AĞUSTOS1999SAU HABERLER Fındık alım fiyatlannı yüksek bulan ihracatçı ve tüccara Ordu Ziraat Odası yöneticilerinden tepki Ureticiden boykot ııyansıEkonomi Senisi - Ordu Ziraat Odası yöneticileri, yaklaşık 8 milyon insanın geçimini sağladığı fındık hasadımn sür- düğü bugünlerde, "bir grup ihracatçı- nın" üreticiyi perişan etmenin yollannı aradığını söyledi. Oda yöneticileri, söz konusu ihracatçı ve tüccar grubunun, yaklaşık iki aydır lüks otellerde düzen- ledikleri toplantılarda, tek yanlı ve yan- lış bilgiler aktararak "rekoltenin yük- sek otduğu" yönünde panik yaratmaya çalıştığını belirtti. Ordu Ziraat Odası'ndan yapılan ya- zılı açıklamada, odanın Yönetim Kuru- lu Başkaru CemalCengiz, lkinci Başkan ZekiSönmez ve Meclis Başkanı Ayhan Yılmaz'ın da aralannda bulunduğu yö- neticıler, en son 12 Ağustos'ta Istan- bul'da Fındık ihracatçı Birliği'nce dü- zenlenen toplantıyı kastederek "Gönûl isterdi Id o toplanölara üretici kuruluş- lar da çağnlsın" dedi. Ulusal fındık politikasına hizmet et- memeleri halinde, söz konusu ihracat- çı ve tüccar grubunu halka anlatacakla- nnı dile getiren oda yöneticileri, üreti- ciyi bu kişilere fındık satmamaya çağı- racaklannı söylediler. ihracatçı ve tüc- car grubunun, findığı 500-600 bin lira- ya alamama 'sıkınbsına' düştüğünü kaydeden oda yöneticilen, açıklamada, "Biz üreticiler, üretmenin kutsallığı ka- dar sanavi ve ihracatın da ülke yaranna olduğunu biliyoruz. Ancak, ticaretierini Avrupa'nın verdiği fi\ata endeksleyerek üreticinin maiıru ucuza kapatmaya ça- lışan bu grup, milli ekonomiye ve üreti- ciye büyük zarar vermektedir'' şeklin- de konuştu. Oda yöneticileri, ihracatçı gnıbun he- men her yıl olduğu gibi oyunlanna fin- dık rekoltesinin çok yüksek olduğunu i- lan ederek başladığına dikkat çekerek şöyle devam ettiler "Bu yıl Türkiye vedünyafindıkrekot- teâ,dürryatüketiıninin alündadır. Bu da tutarta bir ahm yapdnuısı halinde ihraç fîyatiannııı (iç findıkta) 5-5.5 dolar sevi- yesinde kalması anlamma geliyor. Du- rum böyle iken, findık çok olacak diye daha mart-nisan aymda Avnıpa'ya. fin- dığı kilogramını 3^3.4 dolar sevrvesindc satmak üzere anlaşmalar yapanlar, ken- di düştükleri bataktan kurtulmak için her yola başvuruyor. Bunun için devte- ti, miüeti. basın ve bilim adamlannı alet ederek kendilerini kurtarmanın yoilan- nı anyoriar.'' thracatçılan, milli fındık politikasına hizmet etmeye çağıran oda yöneticile- ri, "Aksi halde sayuı Sadullah Usu- mi'ninl3AgustostaVihliCumhuriyette dilegetirdiği gibi. Türkiyefindıkihraca- tında 250 trUyon lira zarar edecektir" dedıler. 'Kızdyşehaketmedunyemeğu'Sabahın ilk ışıklarıyla başlar toplayıcılikyolculuğu. Kamyonlara, minibüslere doluşur insanlar ve bir maraton başlar. Güneş batmayayüz tutunca yorulmuş, terden sınlsıklam olmuş vücutlar dönüşyolculuğuna çıkar AHMET ŞEFtK MOLLAMEHMETOĞLU TRABZON - Osman bağırdı: "15 dakika mota." Toplayıcı işçiler ellerindeki sepetleri yere bıraktılar ve dinlenmeye koyuldular. Şöyle bir soluklandı Os- man, findığın gölgesine uzandı. Bırakıverdi kendi- ni zengin çayırlara. Kapatınca gözlerini Fadime'yi buldu karşısında. Komşu köydendi. Geçen yıl yaylaya giderken gör- müştü, Kadırga"daki Otçu şenliğinde büyük horon- da izlemişti onu. Sonra sis, büyülü birdüşe çevirmiş- ri bu binlerce yıllık dansı. Osman'la Fadime sisin içinde kaybolmuşlardı. Araştırmalar, soruşturmalar derken anne ve baba istemeye gittiler Fadime'yi- Ve düğün, fındık sonra- sına kararlaştınldı. Fındık parası Osman'la Fadi- me'nin evlilik parası olacaktı ve çocuklannı büyü- teceklerdi bu fındıkla... Ve onlann çocuklan da bel- ki böyle düşler kuracaklardı... Osman. gözlerini açtı. Zıpkm gibi firladı havaya ve büyük bir coşkuyla bağırdı yeniden: "Hayden ba- kabm. Doğri aşağudaki ocaklara. Bi dane bite fınduk kalmayacak dallarda, yerlerde. Sizi göreyim ha_." lşçilerin önüne geçti Osman. Bu kez kafasında ne kadar para alabileceğini ölçüyordu. Peki ya bir fela- ket olursa, ya peşin para vermezlerse. ya açıklanan fıyatın aitında satmak zorunda kalırsa, ya yetmezse para... Osman silkelendi ve elindeki orakla artık yaş- İanmış dalları kesmeye koyuldu. Saygılarla. umutlarla, özlemlerle ve tabii ki Fadi- me ile... Milyonlann kaderi Besleyicilik açısından özel bir yeri olan ve enerji deposu sayılan findık, yirminci yüzyılın başından itibaren giderek Karadeniz"de yayılmaya başladı. Fındık tanındıkça istem arttı. tstem arttıkça fındık alanlan genişledi. 194O'lı yıllarda üretici birliği ola- rak Fındık Tanm Satış Kooperatifleri Birlığı (Fisko- birlik) kuruldu. Findığın uluslararası piyasalarda, özellikle şekerleme ve çikolata sanayiinde giderek daha fazla kullanılması. hükümetlerin de bu ürünün üretimi konusunda özendirici önlemler almasına yol açtı. Ancak bütün bu gelişmeler gizliden gizliye büyük bir sorunu da başlatmış oldu. Milyonlan bulan üreticı ve bundan çok daha faz- la etkilediği nüfus açısından fındık artık 'politik bir iiriin' haline dönüştü. Bir tanmsal planlama olma- dan. pazar araştırması yapılmadan. özellikle son 30 yıldır yapılan politik beklentili özendirmeler sonu- cunda findık ülkenin 35 ilinde üretilir hale geldi. Çarşamba, Bafra, Düzce, Adapazan gibi ülkenin ve- rimli taban arazileri de findık üretimine açıldı. Dünyanın yüzde 75'le en büyük üreticisi konu- mundaki Türkiye, iç ve dış piyasalann gereksindiği miktardan çok daha fazla fındık üretimi yapar hale geldi. Olke ihracatının en önemli kalemlerinden bi- ri olan findıkta fazla sunumdan dolayı hem dış tica- ret, hem de üretici etkilenirhale geldi. Bu önemli kül- tür ürünü, politikacılann, yerli ve yabancı simsarla- nn elınde oyuncak haline sokuldu. Milyonlarca in- sanın kaderi bu bir avuç çıkar çevresinin ınsaiîna terk edildi. Beürsiz gelecek Fındık işçilerinin günlüğü 5-6 mihon lira channda. Yorucu bir iştir findık toplayıcüığı. Daldan kopanrkeru hemen yanındaki yeni sürgüne dikkat et- mek zorundasınız. Daha 17'sine yeni giren lise öğrencisi Ayşe Baltacı (Sağdan ikinci) ise OTtan Yomra'ya geliyor. Halasının yerine gelmiş. Çok zor bu\- muş findık toplama işini. Şehriyaz Ekşi (üste sağda küçük fotoğraf) ise uzun yıuardır toplayıcılık yapöğını ve bu işi sevdiğini söylüyor. Fındık toplamakia iş bitmiyor. Bir-d&bu işin harmanı var. (Lstte küçük fotoğraf) Mehmet Yılmaz'ın en büyük kaygısı açıklanan içindir. bir milyon 20 bin liralık fiyatın aşağılara düşmesi ve ödemelerin peşin yapılıp yapılmayacağı. thtiyacımız var 13 ışçi çalıştınyor Mehmet Yılmaz. Iki öğün de yemek veriyor işçilerine. Günlüğü 5-6 milyon lira ci- vannda. Yorucu bir iştir fındık toplayıcılığı. Daldan kopanrken, hemen yanındaki yeni sürgüne dikkat etmek zorundasınız. Güneşin boğucu sıcağında kav- rulur ınsan, ocaklann aitında. Bir de findık böcekle- ri musallat olursa vücuduna, kaşınmadan iş yapa- ŞehrryazEkşi teyze. 50 yaştnda yazmamı istiyor! Uzun yıllardır toplayıcılik yapar. Maçka'nın Konak- lar köyünden. Hem zevk aldığını söylüyor hem de para kazandığım. "Bu yıl çok bereketB fındık w diyor Şehriyaz teyze. Üç oğlu iki de kızı var. Eşiyle yaşı- yor. 38 yıllık evliliğine karşın kocasmı çok seviyor. Kazandıklan ile geçinemiyorlar. Onun için her yıl fındık toplamaya gidiyor. Kazandığı parayla hem ai- leye katkıda bulunacağını hem de 'sevgilum' dediği kocasına hediye alacağını söylüyor. Yaşamının bahannda Necmiye Şahin. 19 ya$ında 5 bin yıllık umut fındık Findığın ilk olarak Çinliler tarafından yetiştirildigi bilini- yor. MÖ 2838'e ait birbelgede, findığın 60 yıldır bilindiği vur- gulanıyor. Deniz yoluyla Karadeniz'e geldjği sanılan findığın kültûr bitkisi olarak anavatanı Kara- deniz olarak kabul ediliyor. Ta- rihsel belgelere göre Xenop- hon, MÖ 4'üncü yüzyılda, bu- güniü Giresun, o zamanki adıyla Pontus Euxinus'ta 'Pön- tuscevizi' denüen küçük bir ka- buklu meyveye rastlandığını bildiriyor. Oçüncü yüzyılda Theophrast'ın bir kitabında kültür findığından 'HerakKtce- vizi' olarak söz ediliyor. Bazı kaynaklar Karadeniz kı- yılanndan alınan bu bitkinin önce Yunanistan'a, sonra da îtalya'nın Piemonte, Lazio ve Avellion yörelerine götürüldü- ğünü, burada 'AvetHon cevizi' olarak adlandınidığını gösten- yor. Trotter adındaki bir araştır- maci, üçûncüjeolojık dönemin sonlannda Apeninler ve AJp- ler'de bu meyveye rastlandığı- nı, bu nedenle dünyaya Ital- ya'dan yayıldığını iddia ediyor. tsviçreli araştırmacı Carto Vogt ise Robenhausen yöresin- de 1860'larda 6 bin yıl öncesi- ne ait fındık kalmtılannın bu- lunduğunu, bu nedenle findığın anavatanımn Isviçre olduğunu ileri sürüyor. Kim ne derse de- sin, kültür fındığının anavatanı Karadeniz. Yaklaşık 220 bin üretici aile reisinden biri Meh- metYıhnaz.Trabzon'un Yomra ilçesine bağlı Çınar- lı köyünde yaşıyor. 75 yıllık yaşamı fındıkla geçmiş. Yürümeyi bu yeşil armoninin sarp yamaçlannda öğ- renmiş. Ekonomik olanaklan zayıf, sanayinin olmadığı, ekmeğin gerçek anlamda aslanın ağzında bulundu- ğu bu bölgede çocuklannın bir kısmı milyonlarca Karadenizli gibi gurbette yaşamlannı kazanıyor. Bir kısmı da findık için köylerine gelmiş. mazsıruz. Sabahrn ilk ışıklanyla başlar toplayıcılik yolculuğu. Kamyonlara, minibüslere doluşur insan- lar ve saat 06.00'da yorucu bir maraton başlar. Iki saatte bir verilen 10-15 dakikalık molalar. Sonra bir- likte öğle yemeği. Öğleden sonra aynı atmosfer. Gü- neş batmaya yüz tutunca yorulmuş, terden sınlsık- lam olmuş vücutlar araba yolculuğuna çıkar. Akşam yemeğiyle birlikte yatak çeker insanı. Kimisi evin- de, kimisi çalıştığı findık bahçesinin harmanında kurduğu çadırda yorgunluk atmaya çalışır. Bazen öyküler anlatılır, genellikle Temel fikrala- n. Bütün bu çabalar. 10 günlük, 15 günlük kazanç genç kız. Trabzon'un Çaykara ilçesinde dünyaya gel- miş. Ama şimdi Izmir'de yaşıyor. Geçim zorluğu bellerini bükmüş. Izmir'de de tarlalarda çalışmaya gi- diyormuş. Yaşamı başkalannın işlerinde calışmakla geçiyor. Yanaklan al al. Izmir'de üzüm toplama işin- de çok az para veriyorlarmış. Günlüğü 2 milyon li- ra. Bu yüzden ablasıyla Trabzon'a gelmiş. Sırf fın- dık toplamak için. Çünkü günlüğü 5-6 milyon lira. Esra Yıldırun ise bir öğretmen kızı. 17 yaşında. Üniversiteye başlayacak bu yıl. Annesi ile findık top- lamaya geliyor. Onun amacı da biriktirdiği parayla giysi ve diğer gereksinmelerini karşılamak. Daha 17'sine yeni giren lise öğrencisi Ayşe Balta- a ise Of'tan Yomra'ya geliyor. Halasının yerine gel- miş. Çok zor bulmuş findık toplama işini. Bir daha gelmeyi düşünmüyor. Herkes bu acemi toplayıcıya takılıyor. "Kız Ayşe durma bakayım", "Kız Ayşe kaytarma", "Kız Ayşe ne kadar beceruksuzsun", "Kız Ayşe yemeğu haketmedun.'' Ne olacak bu fın- dık Gerek sosyal ve gerekse ülke ekonomisi içindeki yeri açısından fındık çok önemli bir tanmsal üriin. Fındıktaki sorunlann çözümü için taraflann bırleş- tiği ortak noktalar ise şunlar: • Devletin ülke çapında bir tanmsal planlamaya gitmesi. Bu çerçevede fındık ekim alanlannın sınır- landınlmasına ilişkin yasanın uygulanması. Taban arazilerdeki findığın sökülmesi. Bunun için gerekli sübvansiyonun yapılması. Alternatif ürünlere geçış- te kolayhklar sağlanması. • Uluslararası alanda findığın yeni pazarlara açı- labilmesi için gerekli tanıtım cabalanna ağırlık ve- rilmesi. Bunun için oluşturulan fonlann genişletilip bu amaçla kullanılması. • Kabuklu meyveler arasındaki pazar rekabetın- de devletin sübvansiyonunun devam etmesi. Özel- likle ABD bademine karşı daha etkin bir rekabet yü- rütülmesi. • Pazarlama için profesyonel kadrolann oluşturul- ması. • Dünya borsalanndaki çeşitli oyunlara karşı et- kin tavır alınması ve fiyatı düşürücü oyunlara izin verilmemesi. • Dış piyasaya yönelik olarak çalışan firsatçılara meydan verihnemesi. Milyonlarca insanın bu geçim kaynağının bir avuç çıkarcının, firsatçunn insafina terk edilmemesi. • Findığın işlenmesi ve çikolata sanayiinin geliş- tirilmesi doğrultusunda hem deviet hem de özel sek- törün etkin çalışma yürütmesi. • Herşeyden önemlisi, üreticisiyle. devletiyle, ih- racatçısı ve sanayicisiyle bütün kesimlerin belirli ağırhkta temsil edileceği bır "findık konseyi"nın ku- rulması. IRMIK /AYDIN ENGİN aengin <ı doruk.net.tr. Nu tuhaf, ama belki de ne hoş. Biryandan Türkiye'de hukukun yürekleracı- sı halinden haklı olarak yakınıyoruz; öfkeleni- yor, umutsuzluğa kapılıyoruz. Çeteleri yargıla- yamayan, yargılamaya kalktığında mahkûm edemeyen hukuk sistemimiz bize acı veriyor. Kamu mülkünü soyup soğana çevirenlerin eli- ni kolunu sallayarak aramızda dolanması, dev- letin başı ile kasıla kasıla "aile fotoğrafı" çek- tirmeleri, onurumuzu zedeliyor. Hukukun ye- rinişiddetin alıyoroluşu; halkın, hakkını kendi bilek gücüyle aramayı gitgide alışkanlık haline getirmesi, bizi ürkütüyor. Hukukun kolluk gü- cünün en tepesindeki birtakım adamlann, po- lisin işkence yapabilmesi, işkenceci polisin mümkün olduğunca az ceza görmesi için çır- pınışlan, bu endişelerin, öfkelerin, ürküntüle- rin üstüne tüy dikiyor. Ama öte yandan Türkiye tarihinin hiçbir dö- neminde rastlanmayan bir yoğunluk ve yay- gınlıkta "hukuk"u, özellikle "uluslararası hu- kuk"u tartışıyor. Tahkim, çoktan köy kahvele- rinın gözde sohbet konulan arasında yerini al- dı. Güneydoğu'da evi yakılan, köyünden sü- rülen yurttaşlar, Avrupa Insan Haklan Mahke- mesi'nin adresini ezbere biliyor, neyapılırsa "iç hukuk yollarının tüketilmiş olacağı" üstüne însanlık Hukuku ve G-7'ler Hukuku avukatına akıl öğretiyor. Boyunlanna bayrak dolayıp, daha yargılama sürerken Öcalan için darağacı seçen en azgın "Türk millıyetçileri" bile idam hükmü Yargıtayca onanıp, TBMM'de oylanıp kesinleşse bile Avrupa Insan Haklan Mahkemesi'nin söyleyecek sözü olduğunu ve bu sözün göz ardı edilemeyecek bir ağıriığı ol- duğunu kavradılar. Şimdilerde enerji üretimi ekseninde gene bir hukuk tartışması başlıyor. Türkiye'nin imza koyduğu uluslararası sözleşmelerin sonuçlan "uluslararası hukuk düzleminde" tartışılacak. Günlerdir üstünde durulan "tahkim" ve onun önünü açan anayasa değişikliğinin aslında bir başlangıç, izlenecekfılmin "fragmanlan" oldu- ğu, önümüzdeki günlerde bilince çıkacak. Kısacası Öcalan davasından tahkime; ener- ji yatırımlarından artık anayasal bir gerçeklik ve yasallık(!) kazanmış özelleştirmeye; insan hak- lanndaki yasal eksiklerden Kıbrıs kördüğümü- ne; Irak ambargosundan Bakû-Ceyhan petrol boru hattına kadar pek çok karmaşık ve çet- refil sorun gündemimize oturacak ve uluslara- rası sözleşmeler, uluslararası hukuk ilkeleri, Cenevre Konvansiyonu, Paris Şartı, Helsinki Senedi, Avrupa Şartı, Insan Haklan Evrensel Bildirgesi, uluslararası tahkim kurulları ve ka- rarlan ile daha önce olmadığı kadar çok ve sık karşılaşacağız. Bunlann sonuçlan olacak ve bu sonuçlar bazan pek acı, bazan şaşırtıcı olacak. Örnegin Türkiye'nin Avrupa Biriiği'ne katıl- masının, Türkiye'nin de artık "resmen Avrupa- lı" olmasının ateşli yandaşlan, külahlannı ön- lerine koyup bir kez daha düşünmek zorunda kalacaklar. Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olması, geri bir Doğu toplumunun kültürel, dinsel ve siyasal değerlerinden kurtulup gelenekli bir parlamenter demokrasinin, hoşgörüsü geniş bir laisizmin egemen olduğu bir ülkeye dönüş- mesinde çok olumlu bir destektir. Tamam. A- ma Avrupa'nın bir parçası olmak bundan iba- ret de değildir. Unutmayalım ki Avrupa Birliği, ağırlıklı ola- rak Avrupa'nın "çokuluslu şirket ve sermaye- leri"n\n evliliğidir. Avrupa'daki "ulus-devlet" engelinin banşçıl yöntemlerle aşılması çaba- sıdır. Bir örnek, sadece bir örnek: Avrupa Biriiği'ne girmek demek Avrupa Şar- tı'nı bir bütün olarak kabul etmek demek. Av- rupa Şartı ise özellikle "enerji üretimi ve dağı- f/m/"nda devletin rolünün en aza indirgenme- sini, özel sermayenin öncelik taşıması gereği- nin altını kalın çizerek vurgular. Yani... Yani "Ben hem Türkiye'nin Avrupa Biriiği'ne girmesinden yanayım, hem de özelleştiırne- lere, enerji sektöründe yabancı sermayeye yap-işlet-devret yöntemiyle ülke kaynaklannın peşkeş çekilmesine ve uyuşmazlıklann tah- kimle çözümüne karşıyım" diyemezsiniz. Yukandaki son paragrafta vurgulanan "hem o - hem o" çatalında yaşayan ne kadar çok aydın olduğunu birdüşünün. Hatta kendinizin bu "çate/"ın neresinde durduğunu hele bir gözden geçirin. însanlık henüz kendi evrensel hukukunu üre- tip, ona evrensel bir geçeriik kazandıramadı. Bu uygarlık basamağı insanoğlu için henüz epey uzakta. O yüzden örneğin G-7'lerin, ör- neğin çokuluslu sermayenin hukuku bu gün için ağır basıyor, belirleyicilik taşıyor. Türkiye ise bu gerçekle yeni yeni tanışıyor... ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Yaprak Dökümü Sonbahar bir türlü gelmek bilemedi. Istanbul'un rutubetle birleşen sıcaklığı, kelimenin tam anla- mıyla perişan ediyor. Sonbahar bir türlü gelemedi ama, geçen hafta Türkiye'de bir yaprak dökümü yaşadık. Önce Şemsi Denizer'in öldürülmesi, ardından Abbas Sayar ve Can Yücel'in aramızdan aynlması, ben- de tam bir yaprak dökümü izlenimi yarattı. Yitirdiğimiz bu değerii insanlar arasında ciddi yaş farkları vardı ama, atalarımızın dediği gibi, "Her ölüm erkendir"... ••• Değişik kurumların bana verdikleri armağanlar ve plaketlerin durduğu camlı dolapta, büyük bir gümüş tabak var. Kendi ifadelerine göre sadece 5 kişiye sunulmuş olunan bu plaketi; Genel Ma- den-lş Sendikası işçileri adına, sevgili Şemsi De- nizer'den almıştım ve Türkiye'deki işçi hareketi- ne yapmaya çalıştığım katkılardan ötürü bu onu- ra layık görülüyordum. Aradan iki yıldan fazla geçtiği için tam anımsa- mıyorum ama, yaptığım konuşmada; çok onur ve mutluluk duyduğumu dile getirmiş ve bu ödülün bana, onur ve mutluluktan çok, ciddi bir sorum- lulukyüklediğini vurgulamıştım. Fakat doğrusunu isterseniz, Denizer'in ardından böyle bir yazı ya- zacağımı asla düşünmemiştim. Şemsi Denizer ve Genel Maden-lş Sendika- sı'nın başardığı şey; örgütlü bir mücadelenin gü- cünü göstermesi, halkın desteğini sağlayan bir mücadelenin önünde hiçbir gücün duramayaca- ğının ispat edilmesi olmuştu. Ve bu güç gösteri- si, hem ciddi kazanımlan olan bir toplu iş sözleş- mesinin imzalanmasını mümkün kılmış ve hem de özelleştirme konusunda topun ucunda görü- nen Zonguldak kömür madenlerinin özelleştiril- mesi konusunun ertelenmesine neden olmuştu. Gençler pek anımsamıyor. Ama Ankara'yı he- def alan 100 bin insan yola dökülünce, otel lobi- lerinde atıp tutanlar, kuyruklarını apışaralanna sı- kıştırarak ortadan kaybolmuşlardı. Bu işin mima- rı, çiçeğı burnunda genç bir işçi lideri olan Şemsi Denizer idi. Türkiye'deki egemen güç Denizer'i affetmedi. Sendikaya alınan Jaguar marka bir otomobil, haf- talarca basına malzeme oldu. Sermayedarlanmı- zın aldıkları trilyonluk tekneleri övünme meselesi yapan, sermayedarlann özel uçakları olmasını "gelişme göstergesi" sayan basınımız, bir işçi li- derinin lüks bir otomobili olmasını diline doladı. A- ma amaçlanna ulaşamadılar. Denizer'in "canlan", başkanlanna sahip çıkacak sağduyuyu gösterdi. Bu cinayetin ardında neler olduğu, bugüne ka- dar ortaya çıkmadı. Umanm önümüzdeki günler- de, bu karanlık perde aralanır ve Türkiye'de kim- lerin nasıl rantlar sağladığını ve kendilerine engel gördükleri her şeyi, nasıl ortadan kaldırdıklarını milletçegörürüz. Buişin "ö;reyse/"birsorun oldu- ğuna asla inanmıyorum. Denizer'in sakin duruşunun ardında, büyük bir dinamizm ve kararlı yapı gizliydi. Ve Türk işçi ha- reketinin potansiyel liderlerinden biriydi. Işgal et- tiği Türk-lş Genel Sekreterliği makamı, Denizer'in "nihai hedefi" olmanın çok gerisinde idi. Emekçi halkımız, önemli bir liderini kaybetti, ba- şımız sağ olsun... • • • Emekçi halkımızın bir diğer kaybı Can Yücel ol- du. Ölümünden sonra basınımız, ağırlıklı birbiçim- de şairliği üzerinde durdu. Oysaki ihmal edilen si- yasal yönü, bence şairliğinin çok önündedir. Kal- dı ki; şiirlerinde de satır aralarında öyle siyasal mesajlar vardır ki bu mesajlan almasını bilenler için pırlanta değerindedir. Can Yücel'e büyük saygı ve sevgi duymama karşın, siyasal çizgilerimiz bir türlü kesişmemişti. (Tek kesişen çizgimiz Yakup'un Meyhanesi ol- muştu.) Demokrat'ta yazarken çizgilerimizin ya- kınlaştığını görmüştüm. Ama Demokrat da ömür- lü olamadı. Can Yücel, eskilerin deyimi ile "nevi şahsına münhasır" bir insan idi. Türkiye Can Yücel'i çok özleyecek ve hep sevecek. ••• Yıllar önce, "Yılkı Atı" romanıyla geniş kesimle- rin tanıdığı Abbas Sayar, rahmetli babamın arka- daşıydı. (Bu arada sevgili oğlu Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar'a da başsağlığı diliyorum.) 1950'li yılların başlannda Yozgat'a gittiğimizde, (sanıyorum) elle dizdiğı gazetesini, heyecanla ba- san ve memleketinde "bir şeyler" yapmaya çalı- şan insanı şimdi düşündüğümde, "Aklımda ne var" sorusunu yanıtlamakta zorianıyorum. Fakat yıllarca ve yıllarca sonra, gergef gibi işle- diği Türkçesiyle kaleme aldığı romanlannı okudu- ğumda, babamın bu arkadaşının ne derece de- ğerli olduğunu çok daha iyi anlıyorum. • » * • • • Her üçüne de Allah'tan rahmet diliyorum. Cumhuriyet k ı t a p 1 a r ı Alev Coşkun KUVAYI MİLLİYE'NİN KURULUŞU 392 sayfa, 1. hamu. ... Kitabın yazan yapıtını hazırlamak için ilginç bir zamanı seçmiş: Türkiye'de bugün "Yeni Mandacı'lann sesleri duyuluyor. ülkenin parçalanmasından söz açılıyor, Sevr yandaşlan Lozan'a karşı çıkıyor, Kuvayı Milliye ruhu ile alay edilmeye çalışılıyor. Sanınm önümüzdeki günlerde "Kurtuluş" tarihimize her zamankinden daha çok başvurmak zorunda kalacağız. İLHANSELÇUK Çağ Pazarlama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41 (34334)Ca9aloğlu-lstanbul Tel' (212)514 01 96
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle